
Gecenin ilerleyen saatleri...
Bir aylık süreç yeni başlamasına rağmen günler su gibi akıp gitmeye, vakit ise daralmaya başlamıştı bile. Konuşulan plan tıkır tıkır işlemeye başlamıştı. Bir ayın ilk haftası dolarken Nick ve Vector ilk defa keşfe çıkacaktı.
Keşif için aralarında küçük bir konuşma yapmışlardı fakat bir daha bunun üstüne herhangi bir kelime dahi eklememişlerdi. İkisinde de en ufak bir tedirginlik, kaygı veya stres kırıntısı bile yoktu.
Her şey tastamam yapılmış geriye sadece yola çıkmak kalmıştı.
Nick ve Vector atlarının yanına, yanlarına sadece zor bozulacaklarını bildikleri ekmek tarzında yiyecek ve acil durumlar için olan ilaç çantasını alıp gitmişlerdi.
Nick'in bembeyaz tüyleri olan atı gayet sakin dururken Vector'un kahverengi tüylü atı hiçte sakin değildi. Homurdanır veya söylenir gibi bir hali vardı.
Vector ve Nick bu duruma şaşırmış, biraz da korkmuş gibilerdi çünkü Vector'un atı sanki her şeyi hissederdi. Ne zaman huzursuz olsa başlarına muhakkak bir bela gelirdi. Ama bunun sadece bir tesadüf olduğuna inanır ve ne olursa olsun aldırış etmezlerdi.
Nick atının en az bulut kadar beyaz tüylerini okşadı, sonra da ilaç çantasını ve yiyecek bohçasını yere yerleştirip atın üstüne çıktı.
O sırada Vector atını bir nebze sakinleştirmeye başarmıştı. At artık yola çıkmak için daha uygun durumdaydı.
Vector, "Gece yarısı ya, o yüzden huzursuz herhalde." dedi.
Nick başını salladı, atın huzursuzlanmasından tedirgin olmuştu. Kendisini Vector'a güvenerek avutacaktı.
"Umarın huzursuzluğunun nedeni gece yarısı olmasıdır." dedi Nick.
Vector güven vermek ister gibi başını salladı. Kendisi bile söylediğine inanmıyorken başkasına inandırmaya çalışmak onun için zordu.
Nick, konuyu dağıtmak ister gibi "Rüya'ya söyledin değil mi? Sabaha kadar gelmezsek Teon'a söyleyecek." dedi.
Vector bunu da onayladı.
"Ama sabaha kadar değil öğlene kadar dedim." dedi.
Nick her zamanki sorgulayan tavrını takındı.
"Neden?" diye sordu.
"Rüya'yı biliyorsun hemen panikler, yol belki uzar ve geç kalabiliriz. Hemen askerlerle dışarıya çıkmaları iyi olmaz."
"Haklısın, Rüya bir dakika geç kalsak hemen panikleyip bayılabilirim." deyip güldü Nick.
Gülmesine Vector'da eşlik etti.
Vector atına patladıktan sonra artık onları ne yaşayacaklar öngörülemez bir keşif bekliyordu.
Belki bir ihanet belki de sağ çıkamayacakları bir savaş bekliyordu onları.
Bile bile ölüme gidiyormuş gibi bir halleri yoktu fakat sonunun iyi bitmeyeceği bir keşif olacağını ikisi de biliyor gibiydi...
⚫
Yola çıkışlarının birinci saatini doldurmuşlar. Artık aydınlık Okul civarlarında girmişlerdi. Civarın hemen üstünde düşmanları olan Mavir ve Mavir toprakları içinde olan Generaller Yönetim Merkezi vardı.
Mavir Şerif'in yönettiği toprakları. Generaller Yönetim Merkezi ise generallerin kaldığı Mavir'in askeri anlamda yönetildiği yerdi.
Şimdilik yönetim merkezine girmeyecek sadece sınırların nasıl korunduğuna dair ayrıntılı bir rapor hazırlama hedefindelerdi.
İstedikleri, sınırın kilit bölgelerinden olan Aydınlık Okul civarı ve Mavir topraklarının daha içine girmek için atlarını okula yakın bir yerde bıraktılar. Artık yayan ilerleyeceklerdi.
Daha tedbirli olunması gerek çünkü en ufak seste düşman askerleri onları fark edebilir.
Vector ve Nick sınırda bulunan iki ağaca yerleşmiş şekilde düşman safına bakmaya çalışıyor, birliklerin en detay bilgilerini bile parşömenlere bir bir yazıyorlardı.
Bu keşif çokta uzun sürmeyecekti çünkü her ne kadar detaya girmeye çalışsalar da aslında üstünkörü bir keşif olacağını biliyorlardı.
Şimdilik vakitleri dar fakat öğrenmeleri gereken bilgiler çoktu.
Bu keşif için elbette ki ikinci bir plan yapılmıştı. Eğer vakitleri iyice daraldığında hala istedikleri bilgilere ulaşamazlarsa esir olarak içeriye girecekler, Rüya ve Teon onları aramaya geldiklerinde basitçe kaçacaklardı.
Yani, en azından basitçe kaçacaklarını umuyorlardı. Bu biraz imkansızdı çünkü Mavir zindanlarından kaçabilen kişi sayısı bir elin beş parmağını geçmemişti.
Nick ve Vector planlarına ve kişisel donanımlarına çok güvenen iki savaşçıydı. Belki de sonlarını özgüvenleri getirecekti.
Dün doğumuna çok az bir vakit kalmıştı ve birliklerin ötesine geçmeleri lazımdı. Sınırları koruyan asker değişimi sırasında aradan geçerek Mavir şehrinin içlerine girmek sınırdakileri incelemekten çok daha iyi olurdu.
Güneş kendini göstermeye başlayınca sınırdakileri yerine yeni askerler gelmeye başladı. Vector ve Nick hala ağaçlarda beklerken göz göze gelip birbirlerini onaylar gibi kafalarını salladılar.
İkisi de aynı anda ağaçlardan atladılar. Askerlerin en az olduğu bölgeye doğru çıt ses çıkarmadan ilerlemeye başladılar.
Plan tam istedikleri gibi ilerlerken yanlarından bir sincap kimseye aldırış etmeden kuru yaprakların üstüne basarak hızla yanlarından geçip gitti.
Nick dudaklarından sessiz bir küfür savurdu
Askerlerin dikkati sincaba toplandığında dolayı Vector ve Nick'in olduğu yöne baktılar ve askerlerin bir bölümü bu iki güçlü savaşçının etrafını sardılar.
Askerler hemen kılıçlarını çektiler ve komutanlardan en rütbelisi gibi görünen konuştu;
"Siz kimsiniz? Buranın sınır olduğunu bilmiyor musunuz?" şakaklarına aklar düşen komutan adeta bağırıyordu.
Komutanın sorusunu Vector cevapladı;
"Biz basit gezginleriz, sınıra geldiğimizi bile fark edemedik."
"Siz beni aptal mı zannediyorsunuz? Bu cüsse ile savaşçı olduğunuz aşikar."
"Aslında hiç aptal olduğunu düşünmemiştik." dedi Nick.
Komutanın bu cevaba sinirlendiği aşikardı fakat herhangi bir tepki vermedi. Sadece başını sallayıp "yakalayın" emri verdi.
İkisinin de düşüncesi aynıydı: Ne kadar öldürürsek o kadar kar. Çünkü nasıl olsa sorgulamak için öldürülmeyeceğiz.
İlk hamle Nick'ten geldi, baltasını düşmanın karnından geçirdi. Ani bir hareketle dışarıya çıkarıp Vector'u yaralamak üzere olan askerin kafasına geçirdi. Hamle bu sefer Vector'dan geldi. Şimdiden üç askerin kafasını gövdesinden ayırmıştı bile. Ama bir askerin sadece iki bileğini kesip kan kaybından ölmesini sağlamıştı.
Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı. Okçular. Ağaç tepelerinde okçular vardı. Aynı anda iki savaşçının da sırtına birer ok isabet etti. Bu oklar diğerleri gibi değildi. Bu oklar zehirliydi ve bayıltıcı özellikleri vardı. Artık çok geçti. Bilinçleri kapanmıştı bile.
Yere serilen iki savaşçının üstüne birde ağ atmışlardı.
Ağları bir düğünle birbirlerine bağladılar ve zindanların olduğu yere götürmek için sürümeye başladılar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 597 Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
16 Bölümlü Kitap |