16. Bölüm

16.Bölüm: Sorgu

💙
zeynepzorkirisci

 

Vector'un anlatımıyla...

 

Bilincim yeni yeni geliyor gibiydi. Burnuma gelen keskin küf kokusu midemi bulandırırken bizi öldürmemelerine hatta ve hatta planımız için bize yardım etmelerine sevindim.

 

Evet, planımız yardım ettiler.

 

Sorgulayan bakışlarını görüyor gibiyim. Hemen açıklıyorum.

 

Bizim Nick ile olan ikinci planımız aslında Mavri topraklarına gitmekti. Keşfimizin başarısız olacağını hisseder gibi bu planı yapmıştık.

 

Bulunduğum ortamdaki küf kokusu sanki saniyeler geçtikçe ağırlaşıyor ve ciğerlerime iyice doluyordu.

 

Kokudan dolayı öksürmeye başladım. Ben öksürükten sonra gelen bir öksürük sesi daha odada yanlız olmadığımın bir işareti gibiydi.

 

Nick. Umarım öksüren sensindir kardeşim.

 

Bulunduğum odada sadece sönmek üzere olan ve etrafa loş bir görüntü veren mumdan başka aydınlatma aracı bulunmuyordu. Ve sanki yeterliymiş gibi odaya sadece bir tane bahsettiğim mumdan koymuşlardı.

 

Mavri topraklarında daha önceden de birçok kez bulunma şansı bulmuştum. Şaşırtmadı. Bu toprakların yöneticileri ve halkı hala cimriliklerinden ödün vermeden yaşayıp gidiyorlardı.

 

Odanın kapısı bir anda açıldı ve içerideki yanmak için direnen tek mum da daha fazla dayanamayıp sönüp gitti.

 

Ama içeriye giren asker elimde büyük bir meşale ile odaya giriş yaptı. Odanın tamamı aydınlanırken yaptığım ilk şey öksürük sesi gelen yere bak aktı.

 

Ve evet, odadaki diğer kişi Nick'ti. Ama görünüşe göre Nick daha ayılamamış ya da öyle gözükmeyi seçmişti.

 

Eğer bizi esir alan komutanın biraz aklı varsa bizi aynı yerde sorgulayıp aynı yere tıkmazdı.

 

Fakat bir kağıt parçası kadar aklının olmadığına emindim.

 

Keşke bu savaşta denklerimizle savaşsaydık...

 

İçeriye giren asker bir hayli cüsseliydi. Neredeyse beni tek eliyle kaldırabilecek kadar.

 

Şimdi kendimi övüyor gibi olmasın ama ben de çelimsiz, kısa veya güçsüz değildim. Rüya gibi...

 

Tamam, bir süredir aklımda sürekli Rüya dönüyor olabilir. Onunla uğraşıyordum olabilirim. Bu onu korumaya ağın anlamına gelmez. Nick'i bile koruyorum.

 

Evet. O dev, sarı kaşlı, sert bakışlı, kaba saba, patavatsız belki de gereksiz adamı benim koruduğumu düşünüyorum.

 

Umarım aranızdan kimse Nick'e bu söylediklerimi söylemez yoksa bir daha benimle konuşamazsınız.

 

Ölürüm çünkü...

 

Neyse, askerden bahsediyordum değil mi?

 

Ben kapının önünde olduğum için beni es geçmişti ve Nick'e yönelmişti. Bilincinin açık olup olmadığını kontrol ediyor gibiydi.

 

Ama Nick eğer rol yapmıyorsa bilinci kapalıydı. Ve evet, bilinci kapalıydı. Sıra bana gelirken gözlerimi kapatıp kafamı omzuma düşürdüm.

 

Asker hiç de aceleci olmayan adımlarla yanıma geldi. Üstten üstten bana baktığını hissediyordum. Bir çift göz bana öfkeyle bakarak tenimi yakıyordu.

 

Sanırım komutanları onları bizim yüzümüzden azarlamıştı.

 

Ama benim için bunun bir önemi yoktu.

 

Eğilip çeneni sıkıca tutup kendine çevirdi. Çenemi sıkarken sinirim boğazımda bir yumrunun oluşmasını sağladı.

 

Çenemi bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve kendimi sakinleştirmek için sertçe yutkundum.

 

Asker kapıdan dışarıya çıktıktan sonra kapıyı kapattı ve gözlerini açtım.

 

Hareket edecek mecalim yoktu ama Nick'in durumunu merak ediyordum.

 

Bizi buraya sürükleyerek getirdikleri için her yanımız yara bere içindeydi. Tam Nick'e bakmak için hareketlendiğimde belimde ve aynı zamanda bacaklarımda olan yaralarım beni alt etti. Kendimi yere bir et torbasıymışım gibi bıraktım.

 

Çok geçmeden kapı tekrar açıldı. Bu sefer dört asker gelmişti. Askerlerden biri elindeki meşale ile mumu tekrardan yaktı. Gözlerimi tekrardan kapattım. Sanırım bizi sorguya götüreceklerdi.

 

Eh, ben ve Nick pek cüsseliydi olduğumuzdan ancak dört asker bizi zapt edebilir.

 

Tamam, belki Nick benden biraz daha iri olabilir. Ama sadece biraz.

 

Askerlerden ikisi bana ikisi Nick'e olmak üzere ayrıldılar. Birisi bir kolumdan öbürü de diğer kolumdan tutarak beni kaldırmaya çalıştılar. Baygın olduğumu düşündükleri için kılımı bile kıpırdatmadım. Tam biraz kaldırmışlardı ki ağırlığına yenilip beni sertçe yere bıraktılar. Yaralarımın biraz daha kanadığını şiddetli ağrısından hissedebiliyordum.

 

Askerlerden biri küfredercesine, "Bu ayıları taşımak için ordu kadar asker olması lazım." dedi.

 

Nick'in yanında olan bir asker de aynı sinirle, "Sen gel de buna bak, daha biz kaldıramadık bile." dedi.

 

Sinir kat sayılarım artarken Nick'in uyanmamasına şükrettim. Çünkü Nick benim kadar sabırlı, müthiş, benzersiz ve aynı zamanda harika bir insan değil.

 

Askerler bu sefer söylene söylene bizi yerde sürüklemeye başladılar. İkimizin de yaraları vardı ve yerde her süründüğümüzde kanımız yeri kırmızıya boyuyordu.

 

******************************************

 

Bilincim sürüklenirken yoğun acıdan dolayı tekrar kapanmıştı.

 

Gözümü yavaş yavaş açtığımda karşımda saçlarında aklardan dolayı tecrübeli olduğunu düşündüğüm bir komutan vardı.

 

Uyandığımı gördüğünde yüzüme buz gibi soğuk suyu çarptı. Yüzüme gelen suyun soğukluğu tenime diken gibi batarken ayılmamı da sağlamıştı.

 

Su saçlarıma da geldiği için yüzümün bir kısmına siyah saçları yapıştı. Komutan hemen yanıma gelerek saçımı düzeltmeye başladı.

 

"Yakışıklı komutanımız yüzünü kapatmayalım öyle değil mi?" dedi.

 

Egoist tavrımı takınmadan önce birkaç kez öksürükten sonra, "Bence de kapatmamalıyız, ömründe bu kadar yakışıklı bir komutan gördün mü? Senin için üzgünüm, bu yakışıklılığımı çok kısa bir süre görebileceksin." dedim.

 

Kelimeler bir anda ağzımdan çıkmıştı. Ama egomu tebrik ediyorum. Kendimi bu kadar güzel çok zor överdim herhalde.

 

Komutandan cevap gecikmedi, "Gençliğime benziyorsun." diyerek güldü.

 

İçimdeki egoist devreye girdi, "İhtiyar benden yakışıklısı daha doğmadı." dedim.

 

Sorguda zaman kazanıp dikkat dağıtacaktım. Ama karşımdaki adamı hafife almamam gerekiyordu, tecrübesinin yanında zeki olduğunu açıkça gösteren bir adamdı.

 

"Güzel taktikmiş." dedi gülerek. Beni küçük görerek manipüle olmamı istiyordu, istediğini ona vermeyecektim.

 

"Benim yaptığım her şey güzeldir de taktiğim neymiş, inan anlamadım."

 

"Dikkat dağıtmaya çalışıyorsun, zekisin," dedi ve son darbeyi beklemediğim yerden indirdi, "babana benziyorsun." dedi.

 

Tam konuşacağım sırada konuşmama izin vermeden devam etti, "Babanı nereden tanıdığımı soracaksın, biliyorum ve bu sorgunun sonunda öğreneceksin, ne olursa olsun bilmen gerekenler var. Bu sorgudan çıktığında belki de eski Vector olmayacaksın." diyerek beni şaşkına çevirdi.

 

******************************************

 

Sorgunun bitene çok az kalmıştı, Vector'u sorguya çeken komutan bu sorgudan pek bir verim alamadı ama son kozunu oynayacaktı...

 

Vector sorguladığı sırada Nick'i de başka bir komutan sorguya çekiyordu. Fakat aralarında bir fark vardı. Nick, zaman zaman fiziksel şiddet görürken Vector'a bir fiske bile vurulmamıştı, bunun nedeni neydi?

 

******************************************

 

"Arkadaşını fena hırpalamışlar." dedi karşımdaki komutan.

 

"Onu sorguya çeken gaddar bir komutandı o zaman." diyerek onaylanmasını bekledim. Sorgunun sonuna gelmiştik. Ve hiçbir şey öğrenemeden beni geri bırakacaktı. Ama bana hala en son söyleyeceği şeyi söylememişti. Blöf yaptı belki de.

 

"Emin ol ondan daha gaddarımdır." dedi.

 

"O zaman sen niye bana vurmadın? Bana kıyamadın mı yoksa?" diyerek komutanı tiye aldım.

 

Komutanın yüzünde buruk bir gülümseme oluştu, "Evet, ağabeyimin emanetine kıyamadım sevgili yeğenim." dedi.

 

Beynime sanki zehirli oklar, hançerler girdi ve zehir bütün vücuduma yayılıp kanıma karışarak beni ele geçirdi.

 

Doğru mu söylüyordu yoksa aklımı mı karıştırmak istemiştir çünkü diğer ihtimal her şeyi tepetaklak edebilirdi...

 

 

 

 

Bölüm : 06.02.2025 20:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...