
İlk Atış Talimi
Geldiğimiz yer, ucu bucağı gözükmeyen, etrafı yüksek duvarlar ile kaplı geniş, korunaklı bir çayırdı. Bu çayırın giriş tarafında atlar, öte tarafında da atış talimi yapmak için atlardan uzak bir yerde hedef tahtaları vardı. Herhalde atları korkutmamak için araları bu kadar açıktı.
Ne kadar ince düşünülmüş..
Duvardan 1-2 km kadar uzaklıkta yan yana duran biri büyük diğeri küçük iki tane kulübe vardı. Üzerimizi değiştirmek veya dinlenmek içindi sanırım.
- Burada atış talimi, dövüş çeşitlerini ve en önemlisi dakikliği ve düşmanın elinden nasıl kurtulacağınızı öğreneceksiniz. dedi orta boylu olan. Adı neydi? Heh hatırladım Murat'tı.
- Bunları bilmiyor muyuz zaten diye mırıldandı uzun boylu olan.
- Bazı şeyler unutulmaya mahkum oluyor. Onları hatırlamak gerek, öyle değil mi Asaf?
Babamın bu tepkisini beklemiyor olacak ki cevap verirken kekeledi.
- Ö.öyle beyim.
Geçmişim canlandı gözümde. Şuan yüzüne bir tane tekme fırlatmayı o kadar çok isterdim ki. Ama beni tanımaması gerek. O yüzden uslu durmam lazım.
Uslu dur kızım Asya
.....
12 yıl önce...
- Asaf oyun oynayalım mı?
- Hayır.
- Ama neden ki?
- Ben aptal kızlarla oyun oynamam.
- Ben aptal değilim!
- Aptalsın.
- Sen çok kötü birisin. Ne zaman yanına gelsem kalbimi kırıyorsun.
- Madem kalbin kırılıyor, neden sürekli yanıma geliyorsun?
- Çünkü..
- Çünkü akıllı birine ihtiyacın var, değil mi?
*****
Küçüklüğünde bile gıcık bir insandı. Ne bekliyordum ki? Zekasına güvenerek insanları küçümserdi. Hâlâ olduğu yerde sayıyor.
Babam büyük kulübeyi işaret ederek konuştu.
- Şurada antrenman yapacağız ayrıca erkekler burada kalacak.
Küçük kulübeyi gösterip konuşmasına devam etti.
- Burada da yemek yiyeceğiz ve hatunlar burada kalacak.
Babam sözünü bitirdikten sonra herkes harekete geçti. Erkekler büyük kulübeye yönelirken bizde küçük kulübeye doğru yürüyorduk. Elimizdeki eşyaları odanın içine yerleştirirken kaynaşma vakti geldi diye düşündüm. Elimdeki eşyayı bıraktıktan sonra kızlara yöneldim.
- Tanışma fırsatımız olmadı. Ben Asya. Mansur Ağa ile geldim buraya.
- Ben Hatice. Ağabeyim Mahir ile birlikte yaşıyorum. Zaten başka kimsemiz kalmadı. Bir de bu son yaşadıklarım..yani sizce de hakikat dışı gibi gelmiyor mu?
- Ben de Vera. Bende diğer âlemden Asaf ile geldim. İki senedir bu işin içindeyim ama hâlâ rüyadaymışım gibi. Yani böyle düşünmen normal. Tâ ki hakikatler yüzüne çarpana kadar.
Asaf'ı nerden tanıyor ki?
Sanane Asya. Nerden tanıyorsa tanıyor.
- Hakikatler derken? dedi Hatice soru dolu bakışlarla. Vera ise gülümsedi ve bakışlarını ona yöneltti.
- Anlatsam anlayamazsın. Yaşaman gerek.
Hakikaten de öyle. Yaşadıklarımızı bir masal kitabında okusaydım. "Ne efsane konu ama!" der geçerdim. Ama şuan diyemiyordum. Çünkü bizzat biz yaşıyorduk bunu ve inanması çok zor bir haldeydik.
Öğleden sonra ilk atış talimini yapmak için kızlar bir yana erkekler bir yana bir alanda toplandık. Yerlerimizi aldıktan sonra sırasıyla atış yapmaya başladık. Uzağımıza dizilen şişeleri bir bir vuruyor yerine yenilerini diziyorduk.
Ne his ama!
Bir kez daha bana sıra gelmişti, erkeklerden de Asaf'a. Benim atış yaptığımı bilmiyordu. Bilmezdi tabii. O beni hep yermekle meşguldü. Gerçi büyüdüğümüzde pek muhatap olmamıştık birbirimizle. Ben onunla ilgili her şeyi bilirken o benimle ilgili hiçbir şeyi bilmiyordu. Gerçi bu durum şuan işime yarasa da içimi acıtmıyor değildi.
Ben beş şişeden dördünü vurabilmişken o hepsini tuzla buz etmişti. Şişeleri yenilemek için hedefe doğru yürüdüğümde benden önce davranıp şişelerin yanına hızla vardı. Şişeleri düzenlendikten sonra bana dikkatlice baktı.
Tamam kibirli birisiydi ama çok da zekiydi. Beni tanıyor olmasından korkarak bakışlarımı başka yöne çevirdim. Şişeleri düzeltip hızla yerime geçtim.
.....
İkindi namazlarımızı kıldıktan sonra kızlarla yemek hazırlamaya başladık. Kilerdeki eşyalara bir göz attım.
- Elma, kabak, biber dolması var. Hangisini yapalım?
- Ayy ne vakittir canım terkib-i tuffâhiye çekiyordu. Ondan mı yapsak? dedi Hatice iştahlı iştahlı.
- Olur. O vakit sen harcını hazırla bende elmaları oyayım. dedim.
- E o zaman bende sofrayı kurayım. dedi Vera da. El birliğiyle sofrayı hazırladıktan sonra iki ayrı sofra kurduk. Karnımızı doyurduktan sonra bulaşıkları da hallettik. Ardından yatacak yerlerimizi ayarladık. Bundan sonra normal, sakin bir günümüz olamayacaktı. Her an anormal şeylerle karşı karşıya gelebilirdik. Buna kendimi alıştırmam gerek. Yoksa şaşkınlıktan veya korkudan bir gün kalpten gidebilirdim.
*****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |