
İçimden bir ses
Hayır ya!
Nereye düştüm ben Ya Rabbi?!
İleride elleri arkasından bağlanmış bir adamı götürürlerken gördüm. Olaya hâkim olabilmek için yol kenarında konuşan kadınları dinlemeye başladım.
- Ahlaksız herif!
- Konu-komşunun evladının ırzına girmeye kalkışırsa cezasını da böyle görür.
- Daha evvel de bir hatunla zina ettiği vakıası dolanıyordu etrafta. 100 sopa yetmemiş herhal.
- İdam sehpasına gidiyor adam zaten.
- Aman ha kerimelerinize dikkat edin, yalnız başına akşam vakti bir yere salmayasınız. Biri gitti diye kökü kurudu değil ya.
- Allah korusun. Devletimiz şeritla idare etmese nasıl vukuatlara şahid olacağız Allah bilir. En azından caydırıcı ceza veriliyor.
Kadınların konuşmasına kulak kabartırken biri omzumu bir cisimle dürttü. Arkamı döndüğümde çam yarması karşımda gayet memnun bir şekilde bana bakıyordu.
- Bakıyorum da beni gördüğüne pek mesrur oldun.
- Oldum tabii. Düş önüme. diye ciddileşti.
- Hayırdır düş önüme falan n'oluyoruz? diye diklendim. Neyime benim diklenmek?!
- Seni.. sadece ben görüyorum öyle değil mi?
- Evet de ne alaka şimdi?
Kulağıma doğru eğildi ve kısık bir sesle konuştu.
- Başına bir şey gelse kimse seni kurtaramazdı değil mi?
- N.neden böyle şeyler söylüyorsun ki? diye kekeledim.
Tırsmıştım.
Geri çekilip net bir şekilde konuşmaya devam etti.
- Sana sormam gereken bir yığın sual var. Cevabını almadan bir şey yapmam sana merak etme.
- Sanırım soruları.. yani suallerini ne şekilde cevaplayacağıma bağlı bana ne olacağı.
- İdrakin kuvvetliymiş. dedi yürümeye devam ederken.
- Evelallah dedim elimi sadrıma götürerek. İşi şakaya vurdurmaya çalışıyordum. Zirâ bu kadar ciddiyet bünyeme ters.
- Pek de mutevazisin(!)
- Ohoo paçalarımdan akar. dedim elimi havada sallayarak.
-Ayrıca pek gevezesin. dedi yüzünü bana dönerek.
-Ayıp oluyor ama haa. dedim.
Yürümeye devam etti.
...
Evine geldiğimizde kız kardeşi karşıladı bizi yani sadece onu.
- Hoşgeldin Abiciğim. deyip terliklerini önüne koydu.
- Hoşbuldum. Bugün herhangi garip bir şey oldu mu?
- Yok olmadı, sabahtan akşama kadar evde oturdum. dedi sıkılgan yüz ifadesiyle.
Ayy kıyamam yaa.
- Aşsız kaldık desene.
- Aşk olsun abi ben seni ne vakit aç bıraktım.
- Latife yapıyorum canım.
...
Yemeklerini bir güzel yerlerken ben hâlâ evin bir köşesine sinmiş cezamı almak için bekleyen suçlu gibi oturuyordum.
Ayrıca benim de karnım acıktı!
Yemeğini bitirdikten sonra yanıma elinde yemek tasıyla geldi. O kadar mutlu oldum ki!
-Al. Ben namaz kılmaya gidiyorum. Geri geldiğimde konuşacağız.
Başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim.
- Ha bu arada, sakın ola kardeşimi ürkütme.
- Merak etme benden bir zarar gelmez ama senden nasıl ürkmüyor hâlâ taaccüp ediyorum.
- Hasbunallah deyip yanımdan ayrıldı.
Böyle gidersin işte.
- Hatice'm ben camiiye gidiyorum. Kapıyı sürgüle ardımdan.
- Tamam abiciğim.
Mahir Bey çıktıktan sonra evi dolaşmaya başladım. Bakalım sırlarla dolu Mahir Bey'in evinde neler varmış?
Oturma odasından çıktığımda uzun bir hol çıktı karşıma. Sağlı sollu dört tane oda vardı. Yakın olduğum ilk odaya girdim. İçerisinin düzenine bakılırsa burası Hatice'nin odası olmalı. Çiçek işlemeli yatak örtüsü çok tatlıydı. Yatağının yanında aynalı komodin, üzerinde ise tahta tarağı, küçük küçük şişelerde menekşe yağı, gül yağı gibi şeyler vardı.
-Hem düzenli hem de bakımlı, Maşaallah.
Yatağın diğer yanında ise gardırobu vardı. Neyse o kadar özeline girmemek lazım. Odadan çıkıp diğer odaya girdim. Gayet ağır bir aurosu vardı. Kesin Mahir Bey'in odasıdır. Kendisi gibi odası da ciddi. Yatağının tam karşısında gardırobu, sağ tarafında küçük bir komodin, sol tarafında ise çalışma masası vardı.
Çalışma masasına doğru yöneldim. Kağıtlar gayet özenle dizilmiş görünce düzenli olduğunu,sandalyesine asılı mürekkepli önlüğü görünce de müthiş derecede titiz olduğunu anladım. Kağıtlara baksam anlar mıydı acaba? Aynı düzenle bırakırsam anlamazdı bence. Kağıtlardan bir tanesini elime aldım. Okumaya çalıştım.
Sâbık Ahmed oğlu Mustafa, katl suçu
Sâbık Müfid oğlu Selim, katl iştirakı
Sâbık Rıza oğlu Nedim, uğruluk suçu
Bunlar ne böyle? Bu adam polis mi şimdi?
Diğer kağıdı elime aldım. Kağıdın başında bir mühür vardı. Üç tane ay birbirine geçirilmiş etrafında da üç tane yıldız vardı. Bu sembol bana bir yerden tanıdık geliyor ama, nereden?
Yazıyı okumaya başlayacaktım ki kapı sesi duydum. Heyecanla kağıtları eski halindeki gibi bırakıp odadan çıktım. Eski yerime geçip oturdum.
- Abiciğim ben yatıyorum. Bir isteğin var mı?
Ne yatması?! Bu adamla beni yalnız mı bırakacaksın Hatice?!
- Yok çiçeğim, Allah rahatlık versin.
- Sana da.
Gitme!
Kardeşi kapısını kapattıktan sonra bakışları bana döndü.
- Eveet gelelim sana. Anlat bakalım.
-Neyi anlatayım?
- Beni neden takip ettiğini, evime neden girdiğini?
- En baştan anlatayım o zaman. Ben nenemle birlikte yaşıyorum. Ailem yurtdışında. Dersim için defter gerekti. Çatı katında dedemin eski defterleri vardı. Birkaç tanesini aldım odama geçtim.
- Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum.
- Sözümü daha bitirmedim, bir dinlesen. Neyse defterlerin içine bi bakayım dedim o ara içim bir ürperdi gözümü kapattım. Geri açtığımda buradaydım.
- Haa anladım geveze olduğum kadar hokkabazım da diyorsun.
-Ya ne hokkabazı?! İlk defa böyle bir şey geliyor başıma. Defterin üzerindeki taş ne zaman yeşil olsa bomboş defterde bir şeyler yazıyor ve ben kendimi burada buluyorum.
- Şuan bayağı işkembe-i kübradan attığını düşünüyorum.
- Senden başka beni gören olmadığına inanıyorsun ama bu anlattıklarıma inanmıyorsun öyle mi?
Mahir Bey bir an duraksadı. Belki de haklı olduğumu kabullenmeye çalışıyordur.
- Pekâlâ, böyle bir şey oldu varsayalım. Benimle ne alakası var bu olayın?
- İçimden bir ses..bana senin yardım edebileceğini söyledi. dedim başımı önüme eğerek. Utanmıştım.
Hiç tanımadığın bir erkeğe muhtaç olmak gibi kötü bir şey yoktur sanırım.
****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |