9. Bölüm

9. Bölüm

zeyno devit
zeyno_devit_

Vazgeçmenin Eşiğindeyim

 

Bu içimdeki his..çok tuhaf. Annem ve nenemden ayrılmanın hüznü, islam davası için benimde bir şeyler yapabilecek olmanın gururu, o mukaddes beldeleri göreceğim için bu içimdeki sevinç, o çocuk katillerine bizzat benim hesap soracak olmamın heyecanı..Birçok duyguyu aynı anda yaşıyordum.

Ve bir sürü soru dolanıyordu aklımda; Acaba gelenler kimlerdi? Onları tanıyor muydum? Geldiklerinde ne konuşulacak? Geldikleri yerde son durum neydi? Filistin'e gidebilecek miyiz? Giderken nasıl gideceğiz?

Aff!

Başım ağrımaya başladı.

- Şuan düşünmen gereken şeyler bunlar değil Asya. Yatıp dinlenmelisin. Sabrın sonu selâmettir. dedim kendi kendime.

....

Sabah namazından sonra seccadenin üzerinde uyuyakalmışım. Annemin tatlı sesini duyunca gözlerimi araladım.

- Asya, kızım hadi kalk. Kahvaltıyı hazırlıyorum, bana biraz yardım ediver.

- Tamam anneciğim geliyorum.

Yatağımı toplayıp, üzerimi değiştirdim. Baş örtümü takıp aşağı indim. Annem çayı demlemişti bile. Bende hemen lavaboya gidip güzelce abdestimi aldım ve mutfağa girdim.

- Sabahınız hayırla dolsun sultanım. diyerek sarıldım anneme.

- Seninde nurla dolsun nur yüzlü kızım. dedi o da burnumu iki parmağının arasına alarak.

- Patatesli ve peynirli poğaça yaptım, fırın sende.

- Tamamdır.

Bir yandan sofrayı hazırlıyor diğer yandan fırını kontrol ediyordum. Belki..annemle geçireceğim son zamanlarımdı. Belki bir daha onu göremeyecektim. Gözlerim doldu istemsizce.Başımı sağa sola sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Tamam..Madem bugünlerim, son günlerim..Mutlu bir son olmalı değil mi? Hâtıralarımda annemi gülen yüzüyle hatırlamalıyım.

Sofrayı hazırladıktan sonra poğaçalar olmuştu bile. Babamın kapısını sessizce açıp poğaçayı burnuna yaklaştırdım. Babam kokuyu alınca gözlerini açmadan konuştu.

- Patatesli poğaça mı yaptın?

- Ben değil annem yaptı, sofra hazır babacığım.

- Bismillah diyerek yerinden doğruldu. Gözlerini ovaşaladı.

- Tamam güzelim geliyorum.

Babamın yanından çıkarken kapıdan elinde sepetle giren nenemi gördüm.

Şaşırdık mı?

Hayır.

- Yine nereden geliyorsun böyle?

- Mansur ile sana mantar topladım. Seversiniz siz.

- Anneciğim bir tanesin sen. Ama keşke yormasaydın kendini.

- Ne yorulması? Dipçik gibiyim evelallah. dedi nenem. Gülümsedim.

Sofraya beraber oturup kahvaltıya başladık. Babam birkaç lokma yedikten sonra boğazını temizleyip dikkatimizi celb etmeyi başarmıştı. Bakışlarımız ona yönelince konuşmaya başladı.

- Bu ay dövüş dersleri olacak. Dün internetten baktım da yatılı yaz kursları da var. Asya için iyi olur diye düşündüm. Geçen seneden beri iple çekiyordu zaten.Sen ne dersin kızım?

- İyi olur babacığım dedim durgun bir şekilde.

Bunu daha önce konuşmuştuk. Bahanemiz hazırdı.

- A-a Asya? Şuan senin sevinmen lazım. Hatta babanın boynuna falan atlaman lazım. Bütün kış bu dönemin gelmesini beklemiyor muydun? dedi annem hayretle.

- Bekliyordum tabii anneciğim. Çok sevindim. Sevinmem mi hiç? dedim kendimi gülmeye zorlayarak.

....

- Ne yapıyorsun?

- Hazırlanıyorum. Önce kendimden başlamam gerektiği kanaatindeyim bey babacığım. deyince tebessüm etti babam. Yanıma oturdu.

- Bu işin içine girmeni asla istemezdim.

- Neden? Bence çok heyecanlı. dedim elimdeki deftere göz gezdirirken.

- Ve bir o kadar tehlikeli.

- Merak etme babacığım kızın başının çaresine bakar. Hem illa başıma bir şey gelecekse, "olacakla öleceğe çare yok" derler.

- Şuna bak hele büyümüşte olgun cevaplar veriyor babasına.

- Ee kimin kızıyım. Ayrıca 19 yaşın küçük olduğunu düşünmüyorum. dedim tebessümle.

- Desene kocamışım artık.

- Yoo benim babam hâlâ dinç ve yakışıklı. dedim yakasını düzeltirken.

- Allah hayrını versin Asya. dedi babam gülerek.

- Amin babacığım cümlemizin dedim bende ona katılarak.

Aklına bir şey gelmiş olacak ki yüzündeki tebessüm bir anda silindi, yerini ciddiyet aldı.

- Asya?

- Efendim babacığım?

- Sana söylemem gereken şeyler var kızım.

- Nedir?

*****

Kardeşlerimiz birazdan burada olurlar. Onları hoşça ağırlamak bize düşer. Öyle değil mi Mahir?

Mahir Bey kendisine yapılan îmâyı anlamış olacak ki cevabı gecikmedi.

- Öyle efendim, bizzat alakadar olacağım.

-Onlar geldikten sonra istişaremize başlayabiliriz.

Yaklaşık yarım saattir onları bekliyorduk. Vazgeçmenin eşiğindeyim şuan. Sebebi mi?

Çok saçma bir sebep.

İçim daraldıkça daralıyordu. Kabz hâli derler ya hani, kalbin bir avucun içinde ve olağan gücüyle sıkılıyor. Hah işte öyle bir haldeyim. Geçmişten izi kalan hasarlar mı yoksa eski ben ile yüzleşmek istemediğimden mi bilmiyorum. Ama bir şeyi iyi biliyorum ki o da; şu ânı hızlandırmalı bir şekilde geçsek çok iyi olur.

Düşüncelerimden sıyrılmama kapının açılma sesi yardımcı olmuştu. İçeri giren üç kişiden biri kız diğerleri erkekti. Kızın üzerinde benim üzerimde olduğu gibi cilbab, sağ elinde kılıç, belinde hançer vardı. İki erkekten biri; orta boylu, kumral, sol gözünün altında derin bir yara izi vardı. Diğeri ise; uzun boylu, esmer ve her zaman ki gibi sağ kaşının ortası çizikti.

Hiç değişmemiş.

- Selamun aleyküm

- Ve aleyküm selam bâîd şehrin garîb insanları. Hoşgeldiniz. dedi yaşlı adam.

- Peygamberler şehrinde görevimizi hakkıyla îfâ edemediğimiz için mahcubiyet doluyuz efendim. Ancak bunu telafi etmek için azamî gayret göstereceğimizi bilmenizi isterim. diye konuştu kumral olan.

- Ona ne şüphe. Bir senede ne çetin işleri hallettiğinizi unutmadım. Ancak küçük bir dikkatsizliğinizin neticesi çok ağır oldu.

- Haklısınız efendim.

- Neyse bunları konuşup can sıkmaya lüzum yok. Mühim olan yeise kapılmadan görevinizde müdâvim olabilmeniz. Bundan sonra neler yapabiliriz onu düşünelim. Bildiğiniz üzre aramıza henüz dâhil olanlar var. Her birinizin nasıl kabiliyetleri var önce onu göreceğiz. Mahir, misafirlerimize kalacak yerlerini gösteriver.

- Buyurun. dedi Mahir Bey eliyle işaret ederek.

*****

 

 

Bölüm : 08.02.2025 22:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...