
Kardeş
- Firdevs.
- Efendim Fırat.
- Geçen hafta neredeydin?
- N.ne zaman?
- Hani alışveriş için benden arabayı istediğin gün.
- Kendi ağzınla söylüyorsun işte hayatım, alışverişe-
Fırat Bey yerinden bir hamleyle kalkıp karısının saçlarını sıkıca tuttu. Öyle ki Firdevs Hanım'ın ağzından küçük bir inleme sesi çıktı.
- Bak! Gözlerime bak! Sence ben bunu yer miyim he?!
- Niye yalan söyleyeyim sana. Alışveriş yapmaya gittim o gün. Neler aldığımı sana göstermiştim.
- Haa evet. Hatırladım. deyip sakince mutfağa yöneldi. Firdevs Hanım ise korku içinde olacakları beklemekteydi. Fırat Bey salona elinde karısının o gün aldığı eşyalarla geri döndü. Elindekilerini masaya fırlatıp tek tek göstermeye başladı.
- Evimizde meyve bıçağı yoktu değil mi? dedi sakince ve elindeki meyve bıçağını karısının eline sapladı. Firdevs Hanım'ın ağzından bu sefer büyük bir çığlık çıktı.
- Şşşt. E tabii sürekli bir şeyleri kırıp döken sakar bir kocan olunca tuzluk takımını da ihmal etmedin. Sen zahmet etme diye ben içini doldurdum.
Elindeki tuzluğu yaralı elinin üzerine serpmeye başladı. Acısı iki katına çıkmıştı. Artık acıdan bağırmak yerine ağlıyordu.
- Şimdi..Sen mi itiraf edersin yoksa ben aldığın ürünleri sana göstermeye devam mı edeyim?
- Yiğit..Yiğit Efe'yi görmeye gittim.
- Ha şöylee. Nerde kalıyormuş?
-Bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum. Zaten beni zor durumda bırakmamak için parkta buluştu.
- Onu da öğreniriz. Değil mi karıcığım? Hem..Sen nasıl merak etmiyorsun oğlunun nasıl bir yerde kaldığını? Ne biçim bir annesin sen? Hehhehe
Firdevs Hanım korku ve nefretle karışık kocasına baktı. Aklî dengesi yerinde olmayan, sürekli egosunu tatmin eden, kendinden başkasını düşünmeyen bir adamla ömrünü geçiriyordu. Bu gidişle de bu karakteri bozuk adamın yanında yaşlanamadan ölecekti. Oğlu onlardan farklı bir düşünceye sahipti artık. Ve gördüğüne göre gayet mutluydu. Kendisi de oğlu da bunca zamandır bu adamın kahrını çekiyordu. Oğlunun her ne kadar farklı düşünse de bu eziyetten kurtulduğuna sevinmişti açıkçası. Bundan sonra bu kahrı tek başına yüklenmeye râzıydı. Evladı için, evlatları için.
....
- N'aber?
- İyilik, senden?
- İyi bende. Sosyal medya yıkılıyor senden?
- Böyle şeyleri takip etmeyi sevmediğini sanıyordum.
- Tabii ki hâlâ öyle. Ama konu sen olunca.
- Geliyor musun?
- Gelmeyi düşünüyorum diyelim.
- Bence bir süre daha gelmesen iyi olur.
- Çok mu öfkeli?
- Normalin ötesinde. Büyük ihtimalle nöbet falan geçiriyordur. İlla geleceksen...annemi buralardan uzaklaştırmak için gel. Bana bi şey demiyor ama iyi şeyler yaşamadığına eminim.
- Götürsem ne olacak, ertesi gün olmadan bulur bizi. Sahi seni nasıl bulamadı bu zamana kadar?
- Bilmiyorum ama bu kadar beklediyse ya bir planı var ya da gerçekten bulamadı. Ama uzun sürmez, bulur yakında.
- Abi..
- Efendim çiçeğim
- Ben aslında.. sana sevineceğin bir haber vermek için aramıştım.
- Neymiş o sevineceğim haber?
- Ben... neyse ya gelince öğrenirsin.
- Bayılıyorsun beni merakta bırakmaya.
- En sevdiğim. Belli mi olur. Bir gün çat kapı yaparım. Ben geldim derim.
- Haa anladım sen tamamen gelmeyi düşünüyorsun.
- O da var ama benim sürprizim başka.
- Neyse gelince öğreniriz bakalım. Sen yine de geleceğin zaman bana haber ver, ben geleyim almaya. Benim eve geçeriz.
- Ayrı eve geçecek kadar yetki sahibi oldum diyorsun.
- Tabii canım ne sandın.
- İçimden bir ses bu konunun arka perdesi aksiyon kokuyor diyor.
- İçindeki ses bir kere yanılsa ya.
- Gelince tüm detaylarını istiyorum.
- Sen sağ sâlim gel de.
- Abi.. Mert ne yapıyor? Seninle görüştüğünü duydum.
- Maşaallah o kuşlar Amerika'ya kadar uçmuş.
- Abi ya.
- Doğru duymuşsun. Ama şimdiden söyleyeyim aklında ve gönlünde farklı biri var.
- N.nasıl?
- Basbayağı. Âşık işte. Yani boşuna heveslenme. Neyse kapatıyorum ben, çıkmam lazım. Görüşürüz.
- Görüşürüz.
....
- Oldu mu sence?
- Oldu oldu. Hem de çok güzel oldu.
- Bakayım.
Rabia dayanamayıp aynadan kendisine baktı. Şöyle baştan aşağı süzdü kendini. Yüzünde tebessüm oluştu.
- Annem görse sevinçten ağlardı.
Deva telefonunu eline alıp,
-Ee bu günde sevinçten ağlasın canım ne olacak. deyip Rabia'nın fotoğrafını çekti.
- Atma sakın atma anneme fotoğrafı! İlk canlı görsün beni böyle.
-Yok canım atar mıyım. Hatıra olsun diye çektim. Yalnız ferace biraz uzun mu gelmiş?
- Aman canım topuklu kaldır-
Rabia, kuzeninin bakışlarından sonra cümlesini değiştirdi.
- -maz. Yani artık topuklu da giymeyeceğim için topuklu da kaldırmaz. Ee ne yapalım bizde terziye götürürüz altından biraz keser, değil mi?
Deva, pek sevgili kuzeninin böyle U dönüşüne içten içe gülesi gelse de gülmemişti.
-Şapşal şey. deyip yanından ayrıldı. Rabia ise arkasından tebessüm etti.
- Deva Abla, hep koyu renk mi takacağım, hiç renkli şal takamaz mıyım ki?
- Giydiğin cilbabın-
- -dikkat çekmeyecek renkte olmalı. Evet biliyorum.
-Bildiğin şeyleri niye soruyorsun o zaman?
- Kaytarmak için galiba deyip kendi dediğine güldü bir an Rabia.
- Şaşkın seni.
-Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum.
İkisi de birbirlerine bakıp gülüştüler.
- Sen asıl bombayı bilmiyorsun! diyerek heyecanla Deva Ablasına döndü yüzünü.
- Yine n'oldu?
- Geçen gün sana gelirken Mert'i gördüm.
- Ee o geliyor zaten aşağıdakine.
- Anormal olan o değil zaten. Otobüse bindi. Hani benim buraya gelirken bindiğim otobüse.
- Eee ne var bunda Rabia?
- Ya bu çocuk baba parası yiyen biri. Neden otobüse binsin ki?
- Belki arabası bozulmuştur?
- Taksi denen bir şey var.
- Belki cüzdanını evde unuttu?
- Ya ben onun otobüs kartı taşıdığına bile ihtimal vermiyorum. Ama bizim arka mahallede oturuyormuş. Yani parası olan bir...
-Ne?!
- Yaa bende böyle kalakaldım duyunca.
- Bir şey diyeyim mi? dedi Deva bıyık altından gülerek. Rabia hemen fark etti sevgili kuzeninin ne diyeceğini.
- Sen bir şey de bak ben kaç bin şey diyorum.
Deva gülmesini kesip ağzına hayali fermuar çekti.
****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 698 Okunma |
213 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |