Soför koltuğundaki Fatih ve yanında oturan Selen sessizdi. Konuşacak kelimelerinin tükendiğini düşünüyorlardı çünkü. Fakat birbirlerinin ellerini sıkıca kavramışlardı, bırakmıyorlardı. Asla da bırakacak gibi değillerdi. Biliyorlardı çünkü, birbirleriydi onları dik tutan.
Tek eliyle arabayı kullanan Fatih kısa bir an başını yanına çevirip eşine baktı. Yıkık görünüyordu. Onu toplamayı bir kere daha yemin etti kendine.
Araba hastanenin otoparkına geldiğinde boş bir yer bulup arabayı park etti. Eşinin elini sadece birkeç saniyeliğine bıraktı. Kapısını açıp dışarı çıktı ve Selen’in tarafına gelerek kapısını onun için araladı.
Kucağındaki sarıldığı çantayı ondan önce davranıp aldı. Diğer elini de tutması için uzattı.
Göz göze geldiler ilk başta. Kafasını eğip gözünden akan yaşı eliyle hemen sildi Selen ama bunu saklayamadı Fatih’ten. Ardından da küçük elini onu asla yalnız bırakmayacağı kişinin avuç içine bıraktı. Arabadan dışarı çıkınca da ona müsaade etmeden Fatih kapattı kapıyı.
Asansöre doğru ilerlediler. Bu esnada Selen, eliyle Fatih’in işaret parmağına sarıldı.
Eşinin yaptığı hareket karşısında dudaklarında bir tebessüm oluştu Fatih’in. Eskiden de böyle yapardı bana hep sığındığında diye düşündü.
Bir tek ona böyle yapıyorum, diye düşündü Selen. Çünkü bir tek ona sığınıyorsun diye tamamladı iç sesi onu. Doğru, bir tek ona sığınıyordu, bir tek ona inanıp onun yanında kendi oluyordu. Onu eleştirmeyeceğine inandığı ve ruhunu ait hissettiği tek oydu çünkü.
Sessizlikleri girecekleri kapının önüne kadar sürdü. Tam kapının önüne geldiklerinde Fatih, Selen’e döndü. Yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktı. Elini yanağına çıkartıp okşadı narin tenini. Geri çekildi lakin göz temasını bozmadı.
“Korkma,” dedi. “Sakin ol, yanındayım. Elimi asla bırakma.”
“Bırakmam, asla elini bırakmam.”
“Hazır mısın?” dedi Fatih elini eşinin yanağından çekip kapının koluna uzattı. Selen’in başını olumlu anlamda sallaması ile kapıyı araladı.
Kenara çevirip ilk adımı Selen’in atmasını sağladı. Ardından da odaya girdi ve kapıyı kapattı. Doktorları Pınar Hanım onların geldiğini görünce oturduğu sandalyesinden ayağa kalkıp onlara doğru ilerledi.
“Hoş geldiniz, Selen Hanım ve Fatih Bey.” deyip onlara ellerini uzattı ve önce Selen, sonra da Fatih ile tokalaştı.
“Nasılsınız bakalım sevgili anne ve babamız?” dedi güler suratla. Onun gülümsemesi Selen ve Fatih’e de bulaştı, ikisinin de dudaklarında bir tebessüm oluştu.
“Sizin vereceğiniz haberlerle daha iyi olacağız umarım.” dedi Selen.
“Bakalım, o zaman biraz önce. Buyrun, yatın ve hazırlanın.” dedi ve eldivenlerini giymek için masasına ilerledi.
Selen ile Fatih de ultrasyon makinasının yanına geldiler. Selen yatacağı yere yattı ve karnını açtı. Doktor da geldiğinde ikisi de nefesini tutmuş, duyacakları haberi bekliyordu.
“Evet, bakalım ne yapıyormuş bizim minik.” dedi jeli döküp ultrasyon aracı ile bebeğe bakmaya başladı.
“Bakın, tam burada.” dedi ve ekrandaki küçücük karartıyı işaret etti. Anında Selen ve Fatih o kısıma baktılar.
Selen tuttuğu parmağa daha sıkı sardı elini. Eşine döndü ve gülümsedi. “Fatih.”
“Mucize,” dedi Fatih sadece. Daha doğrusu sadece o ağzından döküldü.
“Nasıl peki? İyi mi?” diye sordu bu kez Selen.
Ekrana dikkatlice bakıyordu Pınar Hanım. Sonra dönüp Selen’e ve Fatih’e gülümsedi. “Şu anlık yanlış bir durum görmüyorum, gayet sağlıklı. Fakat siz yine de salmayın. Size birkaç tane vitamin yazacağım. Düzenli bir şekilde aksatmadan onları kullanın.”
“Merak etmeyin, düzenli kullanırım.” dedi Selen.
“Tam bir ay sonra tekrar gelin ikinci bir kontrole.”
“Olur, geliriz. Fakat ben bir şey daha sormak istiyorum.” dedi Selen.
“Altı. Altı haftalık bir bebeğiniz var.” dedi doktor. “Şimdi ben ayrılayım buradan. Siz üzerinizi düzeltin. Ben de vitaminlerini yazayım. En kısa zamanda hatta mümkünse bugün alıp kullanmaya başlayın.” dedi.
Doktor masasına gidince Fatih yan taraftan peçete alıp eşinin karnını nazikçe sildi, temizledi. Ardından kazağı ucundan tutarak açık olan karnını kapattı. Elini tutup yattı yerden doğrulmasına da yardın etti.
Selen yattığı yerden kalkınca doktorun masasının yanına geldiler. Doktor yazdığı kağıdı Fatih’e uzattı. “Bunlar gerekli olan vitaminler. En kısa sürede almanızı öneriyorum.” dedi ve Selen’e döndü. “Şu anlık bir problem yok dediğim gibi fakat bu istediğin gibi davranabileceğin anlamına gelmiyor. Çok dikkat et, dinlen, ağır şeyler taşıma ve en önemlisi kendini yorma sakın. Vitaminlerini zamanında kullan. Kendinize iyi bakın.”
“İyi günler, Doktor Hanım,” dedi Fatih ve sessizce odadan çıktılar.
El ele asansöre ilerleyip bindiler. Birkaç dakika sonra otoparka indiler. Arabanın yanına geldiklerinde Fatih, ilk Selen’in oturacağı yerin kapısını açıp oturmasına yardım etti. Ardından da kendi oturdu ve arabayı sürmeye başladı.
Gidecekleri yeri ikiside çok iyi biliyordu. Oraya gelene kadar sessizlikleri de birbirini bırakmayan elleri de devam etti.
Mezarlığa geldiklerinde arabayı boş bir yere park etti Fatih. Ardından da arabadan indi sakince ve eşinin kapısına doğru ilerledi. Kapıyı açıp ona destek olarak inmesine yardım etti.
El ele ezbere bildikleri yere doğru ilerlediler. Canlarının bir parçasının olduğu yere geldiler.
Tam karşısına geçip baktılar kızlarına, mezar taşındaki melek kanatlarına…
Selen yavaşça toprak yığınının yanına çöktü. Bir elini karnına diğer elini de soğuk toprağın üzerine bıraktı. Toprağın soğukluğunu iliklerine kadar hissetti. Ama elini koyduğu yerin yavaş yavaş ısınmaya başladığını hissetti.
Fatih’de eşinin yanına çöktü. Bir elini eşinin elinin üzerine koydu. Diğer koluyla da Selen’e sıkıca sarıldı. Desteğini ona işledi, hissettirdi.
“Ayça’m, güzel kızım benim. Biz geldik annem, anne ve baba geldi.” dedi Selen titreyen sesiyle beraber.
Ayça… Kızlarının adı buydu fakat bu isim sadece ikisine özeldi, bu ismi sadece ikisi biliyordu.
Ayça onların imkansızı gibiydi. İkisini birbirinden de daha çok yaralayandı. Aynı zamanda da sığındıkları liman, aldıkları nefesti. Gözyaşlarını tüketen ama aynı zamanda da birbirlerine sığınmalarını sağlayandı Ayça onlar için.
Elini Selen’in elinin üzerinden çekti Fatih. Pembe güllerin yapraklarını okşadı. Onlar kadar güzeldi kızı, buna emindi. Hatta onlarda daha güzeldi. Onu bir kere kucağına almak, sevmek, öpmek, sarılmak için nelerini vermezdi ki…
“Biz buradayız, güzel Ayça’m. Bak bizimle beraber kim geldi?” Karnının üzerindeki eliyle okşadı diğer bebeğini. “Kardeşin de geldi seni görmeye. Diğer kardeşin gezmeye gitti. Bir süre daha yanına gelemeyecek o senin. Çünkü bu durumu duymak için. Ama ben biliyorum ki benim kızım sabırlıdır, anlar kardeşini, bekler onun geleceği zamanı.”
“Anlar tabi, annesi. Çok akılı bizim kızımız.” dedi ve elini karısının karnının üzerine koydu. Okşadı bebeğini. Selen’in artık gözyaşlarını tutamadığını görünce derin bir nefes verdi.
Eğildiği yerden kalktı ve eşini de kaldırdı. Yürümesine destek oldu. Beş dakikalık yolu yavaş adımlarla yaklaşık on beş dakikada yürüyüp arabaya geldiler. Yerlerine oturdular ve uzun ağaçlık yolda sessizce ilerlemeye başladı araba.
Sessizliklerini bölen ise Selen’in artık hakim olamadıkları hıçkırıklarıydı. Elini ağzına kapatıp en azından hıçkırıklarını saklamaya çalıştı ama beceremedi. Yutkunmaya, içine atmaya çalıştı. Boğazında büyüyen yumru buna izin vermedi. Yutkunamadı. Gözlerinden akan yaşları artık durdurmaya bile çalışmıyordu. Biliyordu çünkü, beceremezdi.
Dayanamadı eşinin bu kadar ağlamasına. Arabayı kenara çekip durdurdu. Yolun boş olduğu için bir sorun çıkacağını düşünmüyordu. Ayrıca şu an daha büyük bir problemi vardı.
Arabadan indi ve Selen’in kapısını açıp onu iki elinden de tutarak dışarı çıkardı. Kapıyı kapatma zahmetine bile girmedi. Sıkıca sarıldı yalnız güzeline. Ellerini beline sardı, kendine çekti.
Göğsüne de saklardı onu, bütün kötülüklerden de korurdu. Yeterdi ona tek bir bakışı.
Selen de anında elleri ile omuzlarına yututundu sıkıca. Başını omzuna yatırıp yüzünü gizledi, sakladı. Gözyaşlarını güvendiği tek omuza akıttı.
Bir elini yavaşça sırtında gezdirip uzun sarı saçlarına getirdi Fatih. Okşadı yavaşça. “Sakin ol, güzelim. Burdayım, yanındayım.” dedi ses tonunu incelterek.
Eşinin gözünden düşen her bir yaşta onun kalbine bin hançer saplanıyordu.
Selen birbirlerine sarıldıkları birkaç dakikanın sonunda kafasını yavaşça kaldırıp baktı yaşlı gözlerle Fatih’e.
Saçlarındaki elini çekti Fatih ve eşinin çenesini nazikçe, sıkmadan tuttu. Baş parmağıyla okşadı. Gözlerinin en derinine baktı.
“Fatih,” dedi dudaklarını büzerek Selen. “Fatih…”
“Güzelim, aşkım, sevgilim, karım, huzurum, nefesim…” dedi Fatih. “Selen’im…”
“Çok acıyor, canım çok yanıyor. Yoruldum ben artık, Fatih. N’olursun sen yanımda ol hep. Beni bırakma.”
Çenesindeki elini çekerek eşinin önüne düşen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. “Ben seni hiç bırakır mıyım? Sen benim kalbimsin, insan kalpsiz yaşayabilir mi? Yaşamaz, yaşayamaz. Ben de sen yanımda yoksan yaşayamam. Her anında yanında olurum ben senin. Ben senin her zaman arkandayım.”
“Seni çok seviyorum.” dedi sadece Selen ve tekrar Fatih’e sarıldı. Fatih de ona sarıldı.
Sadece birkaç saniye sonra Fatih, Selen’in yüzüne bakmak için ayrıldı. Bir eli belindeyken diğerini yanağına çıkardı. Gözyaşlarını tek tek sildi. Hemen ardından yenileri eklendi ama sıkılmadı, bıkmadı ve elini oradan çekmedi.
Selen başını aşağıya eğdi hafifçe, gözlerini kaçırdı. İzin vermedi lakin buna Fatih. Elini tekrardan çenesine indirdi ona bakmasını sağlamak için. “Bana bak, güzelim. Kaçırma o güzel yüzünü benden.” dedi.
“Beraber üstesinden geleceğiz, her şeyin. Yalnız ikimiz, birbirimiz varız. Her zaman senin yanında olacağım. Yemin ederim seni bir saniye bile yalnız bırakmayacağım. Ben de seni çok seviyorum, sevgilim. Benim için bir tek sen varsın, sen önemlisin.” Başını eğip eşinin karnına baktı. Sonra tekrar göz göze gelince gülümsedi hafifçe. “Bebeklerimiz var bir de. Benim hayatım sizler için, bunu bil. Kızlarımızı da, Ayça’yı da, Lila’yı da, henüz cinsiyetini bile bilmediğimiz karnındaki bebeğimizi de, seni de… Çok seviyorum.”
Gözlerini kaçırmadı ikisi de. Uzun uzun baktılar birbirlerine. Birbirlerine bakarken gözlerinde bir ayna belirdi. İkisi de birbirinin gözlerinde aynı duyguları, hisleri ve acıları gördü. Ama orada bir şey daha vardı. O da birbirlerine olan tarifsiz tutkularıydı, aşklarıydı…
“Bana o gözlerle bakma.” dedi en sonunda Selen.
“O gözlerle… Bana tüm acılarımı unutturacağını yansıttığın gözlerle.”
“Sana sadece gözlerimle değil tüm zerremle acılarını unuttururum.” dedi Fatih ve yaklaşıp Selen’in alnına dudaklarını yasladı. Derin bir nefes aldı mis kokusundan.
Onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Asla bırakmayacağını hissettirdi ona. Bu kez de saçından öptü onu. Şampuan kokuyordu. Yani çilek… Gülümsedi bu tatlı koku yüzünden.
Selen’in kulağına yaklaştırdı bu kez dudaklarını ve fısıldayarak ona en sevdiği şarkıyı söylemeye başladı.
“ Aşkı, sevdayı bilmeyen kalbim
Aydınlandı dünyam seni görünce
Selen kafasını kaldırıp baktı eşine şarkı bitince. Gülümsediler birbirlerine. “En sevdiğin şarkı.” dedi Selen Fatih’e.
Cevap için fazla düşünmedi Fatih. “Çünkü seni anlatıyor. O yüzden en sevdiğim şarkı.”
Bu kez de Selen’in dudaklarından bir şarkının sözleri dökülmeye başladı.
“Sen beni nasıl güzel severdin, unuttun mu?
Ben seni deli gibi severken yoruldun mu?
Elini uzatıp eşinin elini kavradı Fatih ve bu kez o şarkıya devam etti.
Selen elini karnına koydu ve şarkıya o devam etti.
Bu kez de tekrardan Fatih şarkının sözlerini söylemeye başladı.
“Gel de bu gökyüzü bizim olsun.
Gözümüz yükseklerde olsun seninle, mavilikte olsun.
Hani çimlere uzanıp da sayamamıştık ya yıldızları,
Sayamadığımız anılarımız olsun.”
“Bak bu şehir güzel, ver elini bizim olsun.
Bizim olsun o deniz, batsakta aşk olsun.
Aşk olsun bize be, öyle bir sarsın ki bizi,
Bizi kurtaran can yeleğizim yine aşk olsun.”
“Bir annenin çocuğunu okula yollarken,
Yakasına iliştirdiği mendil gibi bizi korusun,
Gözyaşımızı silecek bir aşk olsun.
İkisi de birbirlerine yaklaştılar ve alınlarını birbirine yaslayıp gözlerini kapattılar. Bu kez gözleri değil de birbirlerinin dudaklarından dökülen şarkı sözleri konuştu onlar için. Aynı anda ikisi de aynı yeri söylemeye başladılar.
(Emrah Demiralp- Aşk Her Şeyi Yener)
Gözlerini açıp birbirlerine baktılar. Gülümsediler, birbirlerinin gözlerinde kendi aşklerını gördüler.
“Bu da senin en sevdiğin şarkı.” dedi Fatih.
“Evet, en sevdiğim şarkı. Çünkü bizi anlatıyor, bizim aşkımızı, mucizelerimizi anlatıyor.”
*****
Selen yatakta yatıp telefonuna bakıyordu. Bugün yaşanan şeyler, ağlamaları onu yormuştu. O yüzden Elis gittiği gibi kendi evine geçip uyumuştu.
Sol üstteki saat kısmına baktı. Gece saat onu gösteriyordu. Eşinin ve kızının geldiğini düşünüyordu ama kalkıp onlara bakacak gücü kendinde bulamıyordu.
Tam o sırada kapı yavaşça açıldı ve içeriye ilk kızı arkasından da eşi girdi, ışıkları açtı Fatih. Aydınlattı yine onu.
Onu görünce ikisi de gülümsedi. Kızı hemen koşup yatağa çıktı ve annesinin yanına oturdu.
“Annem uyanmış,” dedi ve yaklaşıp yanağından öptü annesini. Selen de onu kendine çekip yanaklarına ve saçına öpücükler bıraktı.
Fatih elindeki bardakları komidinin üstüne bıraktı. O da yatağın kenarına oturup elini eşinin yastığın üzerindeki dağılmış saçlarına attı, okşadı.
“Yeni mi uyandın?” diye sordu.
“Hı hı, şimdi uyandım.” dedi gözlerini Fatih’e çevirip.
“Anne, bak babam bize ne yaptı.” dedi ve komidinin üzerindeki barddaklar işaret etti.
“Babam bize portakal, mandalina sıktı.” dedi gülümseyerek.
“Gerçekten mi?” dedi Selen ve Fatih’e baktı. “Sen mi yaptın?”
Gülümsedi Fatih. Oturduğu yerden kalktı ve ellerini eşinin koltuk altarından tutu ve yatakta oturur konuma getirdi. Sonra eline bardakları aldı ve ilk önce birini kızına verdi. Kendisi de Selen’in yanına oturdu ve bardağı ona uzattı.
“Bir şaşırdın sanki? Daha önce yapmadığım bir şey mi?” dedi.
İlk önce bir yudum aldı Selen. Ardından da eşine döndü. “Beklemiyordum sadece. Yoksa çok yaptın, bilmez miyim?”
“Bilirsin, çok yaptım.” dedi ve onları izleyen kızlarına baktılar ikisi de.
“Hadi bakalım, sen de iç.” dedi Selen. Annesinin sözünü dinleyip bir yudum aldı içeceğinden.
“Nasıl olmuş, kızım? Beğendin mi?” diye sordu Fatih.
“Çok güzel yapmışsın babacığım. Çok beğendim.” dedi ve gülümsedi Lila. İçeceğini küçük yudumlarla içmeye devam etti.
“Sen beğendin mi, sevgilim?” diye bu kez de Selen’e sordu.
“Çok beğendim, sevgilim. Eline sağlık. Ama fazla alıştırma sen yine de. Yoksa her akşam isteriz, değil mi kızım?”
“Evet!” dedi Lila annesine destek çıkarak.
“Siz yeter ki isteyin. Ben size her akşam yaparım, hatta günde iki kere üç kere ne kadar isterseniz o kadar yaparım.” dedi Fatih.
“Kendine neden yapmadın? Keşke yapsaydın.” dedi Selen. Kıyamıyordu yine de kocasına.
“Canım istemedi, siz için diye yaptım.”
İkisi de içeceklerini bitirdi ve bardakları Fatih alıp komidinin üzerine koydu.
“Anne, baba ben bugün sizinle yatabilir miyim? Beraber uyuyalım istiyorum.” dedi Lila.
“Olur kızım, hadi geç annenin yanına. Ben de ışığı kapatıp geleyim yanınıza.” dedi Fatih. Selen aşağıya doğru kayıp yastığa başını koydu ve kızına doğru döndü. Kolu açarak onu sarıp sarmaladı.
Fatih de ışığı kapatıp yatağa geldi. İlk önce eşini ve kızını örttü. Ardından de kendi yatağa yattı ve kızıyla eşine koğru döndü. O da kolunu uzattı ve Selen de başını kaldırıp onun kolunun üzerine koydu.
Lila, Selen’e dönmüş ve sıkıca sarılmıştı. Selen de bir eliyle kızına sarılırken diğer elini eşinin suratına çıkartıp yeni çıkmaya başlayan sakallarına dokundu.
Fatih de alttaki eliyle eşinin belini okşadı. Diğer elini de eşinin karnına koyup okşadı. Ardından da eşinin göğsünün özerinde yatak kızının saçını okşadı. Yaklaşıp eşinin alnına bir öpücük bırakmayı da es geçmedi.
Saatler geçti, kızı da eşi de uyudu fakat o bir saniye bile gözünü onların üzerinden ayırmadı. İkisi de birbirinden güzeldi. Onlara dokunmayı bırak bakmaya bile kıyamıyordu.
Çok incinmişti Selen, biliyordu. Onu tekrardan güldürmek için elinden geleni yapmıştı ve yapmaya da son nefesini verene kadar devam edecekti.
Bundan sonra hayatında sadece onlar vardı, her şeyi onlar için yapacaktı. Bir tek onlar için var olacaktı.
İlk görüşte aşka hiçbir zaman inanmamıştı, saçma bulmuştu. Ta ki onu görene kadar. İlk an anlamıştı onun hayatının anlamı olacağını. Bir bakışta onu yakıp kül etmişti.
Gözlerine aşık olmuştu ilk. O gözlerin onu kendine bağlayacağını biliyordu. Direnmemişti, bırakmıştı kendini.
Küçüktü belki böyle bir duyguya yenilmeye, lise üçteydi onu ilk gördüğünde. Okulun ilk günü gözleri kesişmişti. Bir daha da başka bir göze bakamamıştı. Bir tek o yeşil gözler vardı, başka bir şey aklında yoktu.
Aşk kelimesinin anlamını bilmiyordu ondan önce. Ama artık her zerresine kadar biliyordu, tek kelimeydi anlamı onun için.
O da Selen’di. Aşk oydu artık, başka bir isim veya beden yoktu.
Fatih yattığı yerden kalktı. İlk önce kızını yavaşça kucağına aldı. Yatak odasından kucağında kızıyla beraber çıktı. Onu kendi odasına götürdü. Yatağına yatırdı ve üzerini güzelce örttü.
Odadan çıkmadı birkaç dakika, öylece izledi kızının gül çehresini. Aynı annesi gibi olan sarı saçlarını izledi. Sonra dayanamadı ve yanına gitti ve tam önünde diz çöktü.
Elini uzattı ve uyandırmamaya dikkat ederek okşadı saçlarını. Yaklaşıp bir öpücük bıraktı saçına. Kızının saçı da aynı karısı gibi çilek kokuyordu.
Dudaklarında bir gülümseme belirdi kızını izlerken. İçi huzur buldu onun mis kokusunda. Ruhu rahatladı sanki onun yanında.
Dakikalar aktı geçti Fatih kızını izlerken. Bir süre sonra yavaşça diz çöktüğü yerden kalktı. Odadan çıkıp kapıyı kapattı ve kendi odasına doğru ilerledi.
Kapıyı aralayıp içerir girdi ve ardından kapıyı kapattı. Selen hala aynı konumda uyuyordu. Fatih de hemen onun yanına geçip yattı. Kolunu açıp Selen’i göğsüne çekti, sıkıca sarıldı.
“Fatih,” diye uykulu bir sesle mırıldandı Selen.
Selen gözlerini hafifçe araladı ve kafasını biraz kaldırıp Fatih’e baktı. “Lila nerede?”
“Odasına götürdüm. Orada daha rahat uyur.”
Selen hafifçe güldü. “Sana sarılmak için demiyorsun da…”
Fatih de gülümsedi o gülünce. “Biraz da öyle tabi.” dedi ve Selen’i iyice kendine çekti. Burnunun ucuna bir öpücük bıraktı.Selen gülümsedi ve elini uzatıp Fatih’in yanağına koydu.
“Elis bana çok şanslı olduğumu söyledi.”
“Sana, kızımıza, aileme sahip olduğum için, arkamda olduğunuz için.” dedi ve yüzünü Fatih’in yüzüne yaklaştırdı. Dudaklarını yasladı dudaklarına.
Derin bir nefes çekti içine. Yeniden canlandığını hissetti. İkisi de hareket ettirmedi dudaklarını, sadece derin nefes alıp verdiler, birbirlerinin nefeslerinde tekrardan hayat buldular.
Birkaç dakika kaldılar öyle. İkisinden de ses seda çıkmadı, sadece kendilerini birbirlerine bıraktılar. Çünkü biliyorlardı, ikisi de birbirlerine kendilerinden daha iyi bakardı.
Ayrıldı dudakları birbirlerine bakmak için, hemen gözleri kavuştu. Baktılar gözlerine, bu karanlıkta bile birbirlerini aydınlatacak bir ışık gördüler. O ışığa tutundular, ruhlarını o ışığa bağladılar. İstedikleri her an ulaşabilmek için oraya bıraktılar huzurlarını, bulmak için ise birbirlerine bakmaları yeterdi. Çünkü en büyük huzurları aslında birbirleriydi.
“Şanslısın, benim gördüğüm en şanslı insan sensin.”
“Seni çok seviyorum, en çok da bu yüzden şanslıyım.”
Selamlar. Uzun bir süreden sonra yeni bölüm sizlerle. İnanın hiç bu kadar ayrı kalmak istemezdim fakat daha yeni yeni kendime geliyorum. Ailecek pek kolay şeyler atlatmadık. Yani şöyle söyliyeyim diğer bölümü attığımdan bu yana iki gün önce bilgisayarımın başına geçebildim. Karekterlerinden ben de aynı sizler gibi uzun bir süre ayrı kaldım. Emin olun ki elimde olan bir şey değildi. Halen bile pek iyi sayılmam. Olaylar biraz dindikten sonra çok fena hasta oldum ve hala hastayım. Bu sebepten ötürü haftaya cumartesi de 11. Bölümü paylaşacağım. Yani gerçekten daha yeni atlatmaya başlıyorum yaşadıkları. Sizler benim en iyi olduğum yersiniz. Evet, daha çok fazla okuyucum yok ama sizler benim için çok değerlisiniz. Sadece sizlere iyi ki varsınız demek istiyorum. Umarım beğenmişsinizdir bölümü. Kendinize çok iyi bakın ve sağlığınıza dikkat edin. Haftaya görüşmek üzere 🌺🌺
Okur Yorumları | Yorum Ekle |