16. Bölüm

BÖLÜM-15

Zeynep
zeyyneppece

BÖLÜM 15

Elimdeki boya kalemlerini bırakıp Lila’ya döndüm. “Benim resmim bitti.” dedim gülümseyerek.

“Yaa, ne çabuk bitirdin? Benim var biraz daha.” dedi pembe boya kalemini eline alıp çizdiği kız çocuğunun elbisesini boyamaya koyulurken.

“Merak etme, kuzum. Beklerim ben seni.” dedim.

Telefonumu elime alıp açtım ve saate baktım. Saat on bir buçuğa geliyordu. Sabah uyandıktan sonra kahvaltı edip Lila’yla beraber oyunlar oynamaya başlamıştık. İlk önce bebeklerle oynadık, sonrasında oyun hamurlarıyla şekiller yapdık. Şimdi ise resim çiziyorduk.

İkimiz de koltukların önüne yere oturmuş ortadaki sehbanın üzerinde resimlerimizi çiziyorduk. Telefonu kapatıp arkamdaki koltukta oturan Akay’a uzattım. “Koltuğa koysana,” dedim.

Bir şey demeden elimden alıp koltuğun üzerine koydu. Sonra da oturduğu yerden kalkıp “Ben bir su alacağım, isteyen var mı?” dedi.

“Yok, sağ ol. Ama Lila isterse ona getir.” Lila’ya bakıp “Su ister misin tatlım?” dedim. Başını iki yana sallayarak istemediğini belirtti.

Lila’nın resimini bitirmesini beklerken bir anda zil çaldı. Akay mutfaktan çıkıp “Ben açarım,” dedi.

Birkaç saniye sonra da salona gelip “Elis,” diyerek bana seslendi.

“Efendim,” dedim ona bakıp. “Kim geldi?”

“Bir kız var kapıda, seni sordu. Neden sorduğunu söyleyince de ‘Ablamla konuşmak istiyorum.’ dedi.”

Gülümseyen yüzüm bir anda soldu. “‘Ablamla konuşmak istiyorum’ mu?” diye sordum.

“Kim bu kız, Elis? Tanıyor musun?” dedi.

Gözlerim hemen salonda oturan ve telefonuna bakan Selen ablaya döndü. Ona Yeliz’den bahsetmiştim. Akay’a ise bahsetmediğim için bilmiyordu.

Selen abla oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. “Elis, hadi git bir konuş.” dediği an “Benim öyle bir kardeşim yok! Onu görmek istemiyorum.” dedim

“Ne oluyor, kim bu kız?” dedi olayları bilmeyen Akay.

Selen abla Akay’a dönüp “Anlatırım sana ama önce bir şu kıza bakalım.” Bana döndü. “Ha, Elis’im?” dedi

“Tamam,” dedim ve yerden kalkıp kapının oraya doğru gittim. Akay önden gidip kapıyı açtı. Ve karşımda seneler önce gördüğüm o kız, Yeliz karşımdaydı.

Beni gördüğü an gülümsedi. “Abla,” dedi.

Onun sesini duymaya ve bana abla demesine katlanamıyormuş gibi elimi aramıza koydum. “Sakın! Sakın bana abla deme!” dedim sert çıkan sesimle.

Bakışlarının bir an kırıldığına şahit oldum. Bana kalbini kırmışım gibi baktı. “Ama abla…” diyecekken “Neden geldin? Ben bıraktım seni de o kadını da. O kadın bana ‘Git, beni bırak’ dedi. Bıraktım! Siz de, sen de beni bırak. Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok!” dedim.

Gözlerim yine de yüzünde ve saçlarında gezindi. Bana çok benziyordu ama saçları çenesinin hizasında kısacık kesilmişti. Çenesinde bir kesik izine benzeyen yara vardı, boynunda ise küçük bir morluk.

“Lütfen, seninle konuşmaya ihtiyacım var. Canım çok yanıyor. Evden kaçtım, babam her yerde beni arıyor. Bir tek senin yanına gelebilirdim. Sen beni anlarsın çünkü, bizim yaşam tarzımız bile aynı, abla. Lütfen…” dedi gözünden düşen bir damla yaş ile.

“Sen o kadının çocuğusun! Ben o kadına dair hiçbir şeyi istemiyorum.” dedim.

Daha birkaç gün önce demiştim kendi kendime onun suçu olmadığını. Ama onu karşımda görmeye de dayanamıyordum. Evet, o da bu hayata isteyerek gelmemişti ama işte yine de o adamla kadının çocuğuydu.

“Sana yalvarırım bana yardım et. Gidecek hiçbir yerim yok. Lütfen biraz konuşalım.” dedi gözünden akan yaşı silerek.

“Elis,” dedi yanımdaki Akay. Dönüp ona baktım. Kulağıma yaklaşıp “İstemiyorsan konuşmak zorunda değilsin.”

Dönüp Selen ablaya baktım bu kez de. Gülümsedi bana sadece. “Bence bir konuş dışarıda, biz buradayız. Bir şey olursa hemen seslenirsin.” dedi ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla.

Tekrardan Yeliz’e döndüm. Bana bakıyordu yaşlı gözlerle. Ayağıma kenarda duran terlikleri geçirip dışarı çıktım. “Gel,” dedim ona sadece.

Hemen peşime takıldı. Kapıdan biraz uzaklaştıktan sonra ona döndüm. “Neden geldin? Doğru düzgün anlat.” dedim.

Yüzüme baktı. “Senin yüzüne ne oldu? Neden yara izleri var?” dedi.

Dalga geçermiş gibi gülümsedim ona. “O babanın biricik kuzeni, Cemil Akar. Yıllarca onun yanında kaldım, beni yetimhaneden kaçırdı.” Kısa bir an duraksayıp devam ettim. “Dur şimdi sen sormadan ben anlatayım. O kadın yani annen, babanla evlenebilmek için beni bir çöp gibi bıraktı yetimhaneye. Sonra da o adamla evlenip seni doğurdu.” dedim. “Neyse, onu bunu boşver de sana sorduğum soruya cevap ver.”

“Babam hiç iyi biri değil. Benim çok canımı yaktı. Artık dayanamadım. Senin yanına gelmek istedim çünkü beni en iyi sen anlarsın.” dedi.

“Peki,” dedim kollarımı göğüsümde bağlayarak. “Benim burada olduğumu nereden biliyordun da buraya geldin?”

“Bir arkadaşım buradaki bir alışveriş merkezine gelirken senin bu eve girdiğini görmüş. Babamla Cemil amca telefonda konuşurken senin onun yanından gittiğini duydum. Ben de belki seni bulabilirim diye geldim.” Gülümsedi bir anlığına. “Buldum da.”

Gözlerinin içine baktım duygusuzca. “Peki benden ne bekliyorsun? Benim senin için ne yapmamı istiyorsun?” dedim bu kez de.

“Sen de zor şeyler yaşamışsın, hatta çok zor şeyler. Ama ben de çok yoruldum, abla. Biz seninle ne kadar kabul etmesen de kardeşiz, sen benim ablamsın.” dedi.

“Yani seni de mi yanıma alayım? Buradaki insanlara ben yetmiyormuşum gibi seni mi alayım? Saçmalama, sen bu zamana kadar benim hiçbir şeyim olmadın. Şimdi de olamazsın. Git polise, o arkadaşına git. Ama benden umut bekleme.”

“Gidemem, arkadaşım emniyetin önünden geçti bilerek. Bir iki ev ötesinde bekliyorlar benim gelmemi. Oraya gidersem hemen görürler beni. Arkadaşımın evini de biliyorlar, bulurlar oraya gitsem. Bir tek sen varsın.”

“Ama benim için sen yoksun.” dedim kollarımı çözerken.

Başını sağ tarafa yatırdı. “Abla… Lütfen, yalvarırım sana. Beni bir tek sen anlarsın.”

Başka hiçbir şey demeden arkamı ona dönüp eve doğru ilerlemeye başlayınca “Sen de Esra’nın kızısın. Senin annen de o. Sen ne kadar kabul etmesen de benim ablamsın.” dedi arkamdan.

Adımlarım durdu. Ne ileri gidip uzaklaşabildim ne de ona geri dönebildim. Durdum, sadece durup onu dinledim.

Adım atmadım çünkü haklıydı, ben de onun kızıydım. Geri dönmedim çünkü o da Esra’nın kızıydı.

“Nasıl ona, seni elinde olmayan sebeplerden ötürü bıraktığı için kızıyorsan sen de beni elimde olmayan sebepler yüzünden terk ediyorsun. Şimdi hiç sevmediğin annene benzemiş olmuyor musun, abla? Ona hiç benzemek istemediğini düşünüyorum ama şimdi senin ondan ne farkın kalıyor?” dediği an ona dönüp hızlı adımlarla yanına geldim.

Tek parmağımı yüzüne doğru tuttum. “Sakın beni ona benzetme, Yeliz! Ben onun kızı değilim. Benim annem o değil, kardeşim de sen değilsin! Bu evde benim annem de ablam da kardeşim de.”

“Ama benim ne suçum var? Yarın öbür gün haberlerde benim öldüğümü duysan hiç mi üzülmezsin? Hiç canın acımaz mı? Ben isteyerek mi geldim bu dünyaya, annemi ve babamı ben mi seçtim sanki?” dedi. “Anlıyorum seni. Kendine yeni bir hayat kurmak istiyorsun ama ben de istiyorum. Ben senin gibi şanslı değilim. Sevgilin değil mi o adam?”

Başımı olumlu anlamda salladım sadece. Gülümsedi. “Keşke benim de böyle sevenlerim, sevgilim olsaydı. Ama yok, seni annen sevmese bile sevenlerin var. Benim kimsem yok, bir sen varsın işte. Sadece bir ablam vardı ama sen de bana sırtını dönüyorsun.” Geriye doğru bir iki adım attı. “Zaten benim bu zamana kadar kimsem yoktu, yine yok. Kendine iyi bak, abla.”

Gözlerimi kaptıp derin bir verdim. Arada kaldım. Zaten arada kalmak en çok insanı yıpratıyordu. Yıpranmıştım çünkü çok arada kalmıştım. Hiç istemeyerek çok kez arada kalmıştım.

En sonunda dayanamadım. Uzanıp elimle kolunu yakaladım. Gözlerini bana çevirip baktı. “Bekle,” dedim sadece. Ardından da kapıdan bizi izleyen Selen abla ve Akay’ın yanına gittim. Yanlarına Nilda teyze de gelmişti.

“N’oldu, Elis? Ne diyor?” diye sordu Selen abla.

“Yanıma almamı istiyor. Babası zarar vermiş, polise de gidemiyormuş. Arkadaşı bir gün beni bu eve girerken görmüş, o da benim yanıma gelmiş.” dedim. “Ne yapacağımı bilmiyorum. Beni o kadınla kıyasladı. Eğer onu bırakırsam ona benzeyeceğimi söyledi.”

Nilda teyze bilmediği için “Kime?” dedi. “Kime benzeyeceğini söyledi?”

Derin bir nefes aldım. Adını dahi anmak istemiyordum ama sessiz bir şekilde “Anneme,” dedim. “Annem beni elimde olmayan sebepler yüzünden bıraktı. Şimdi ben de onu annemin kızı olduğu için arkamı dönmek istiyorum. Ama yapamadım.”

“Yani onu bırakmak istemiyor musun?” diye sordu Akay.

“Bilmiyorum. Dediği gibi onun bir suçu yok ama onun, annemin kızı. Aynı zamanda da kardeşim. Arkamı dönmek istedim ama beceremedim.”

Selen abla elini koluma koyup okşdı yavaşça. “Sen bizim onu istemeyeceğimizi mi düşündün?” diye sordu.

“Sonuçta ben de buradayım. Ben varken bir de o gelecek.”

Nilda teyze “Kızım,” dedi. Bakışlarım ona döndü. “Eğer bırakmak istemiyorsan gelsin. Daha sonrasında bir çözümünü bulursunuz. En azından birkaç günlüğüne dursun. Bizim için hiç önemli değil. Kendini rahat hisset.” dedi beni rahatlatmak için gülümserken.

“Olur mu ki öyle?” dedim sesimi kısık çıkartarak. Başımı arkaya çevirip Yeliz’e baktım. Bana bakıyordu. Hem de öyle umut dolu bakıyordu ki…

Bana çok inanıyormuş gibi görünüyordu. Bu inanç fazlaydı. Oldukça fazlaydı. Ama o her şeye umut dolu bakıyordu. Ya da baktığını göstermeye çalışıyordu.

“Olur tabii.” diyen Selen abla ile bakışlarım tekrar ona döndü. “Annemin dediği gibi en azından bir hal çaresine bakana kadar dursun.”

“Şimdi git kardeşini çağır, gelsin. Sonra da seninle konuşmadığımız konuları konuşalım. Bana en ince detayına kadar anlat. Anlat ki seni daha iyi anlayayım, sana daha çok iyi geleyim.” dedi kulağıma doğru fısıldayarak. Geri çekilip gözlerimin içine baktı.

Tamam anlamında başımı salladım ve arkamı dönüp Yeliz’in olduğu yere doğru ilerledim. Yanına gelince gözlerinin içine soğuk bir şekilde baktım. Ama o tam tersim olacak bir şekilde gülümsüyordu. Hem de bana gülümsüyordu.

“Beni pişman edersen kardeşim demem seni mahvederim. Hayatımı dağıtmayı aklından bile geçirme, Yeliz. Sadece bu evde yaşamaya bak.” dedim.

Benim soğuk ve sert konuşmama rağmen ondan asla beklemeyeceğim bir karşılık aldım. Sıkıca bana sarıldı. Ellerini sırtımda birleştirip başını omzuma yasladı. Gözünden akan bir yaşın köprücük kemiğime değdiğini hissettim.

“Asla, ablam. Sana çok teşekkür ederim. Seni çok seviyorum, iyi ki benim ablamsın.” dedi.

Yeliz bana sarılmaya devam ederken ben hiçbir şekilde tepki verememiştim. Ona sarılmak bir an aklıma düşmüştü. Ama sadece kısa bir andı bu, hemen vazgeçtim.

Bana sarılmayı bırakıp geri çekildi ve yüzle gülümseyerek bakmaya devam etti. Ben karşısında dikelip durmaya devam edince bakışları arkamdaki evi buldu kısa bir an. Sonra tekrar bana döndü. “Eve geçmeyecek miyiz?” diye sordu.

“Beni takip et,” diyerek ona arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım. Hemen arkama takıldığını hissettim.

Akayların yanına gelince arkama dönüp baktım. Karşısındaki insanları inceliyordu. Selen abla hafif bir gülümsemeyle elini uzattı Yeliz’in bakışlarına karşılık. “Ben Selen, Akay’ın ablasıyım.”Sonlara doğru bakışlarıyla Akay’ı gösterip tekrar ona dönmüştü.

“Memnun oldum,” dedi ve Nilda teyzeye dönerken Akay’ın elini bileğimde hissettim. Onların içeri geçmesini beklemeden ayaklarımdaki terlikleri çıkarttım.

O önden giderken ben de onu takip ederek peşinden merdivenlerden çıktım. Odanın içine girip kapıyı kapattığımızda ellerimi sırtında birleştirerek sarıldım.

Bir elini saçımda diğer elini sırtımda hissettim. Ben sessizce hıçkırmaya başladığımda o da bana sarıldı. Yanağımı göğsüne yaslayıp derin nefesler almaya çalıştım.

“Ya… Ben uzaklaştım sanarken daha çok içine düşüyorum bunların. Ben onların hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. O kadının kızı bu. Beni iki yaşında evlenmek istediği adam istemiyor diye yetimhaneye bırakan kadının kızı, o adamın kızı. O kadın bana bağırdı ben on iki yaşındayken karşıma çıkıp. ‘Beni rahat bırak, bir ailem var,beni seven bir adam var. Bunu dağıtma, beni arama.’ dedi. Annem, ona anne dememi hiçbir zaman istemedi. O adam geçen akşam benim ne kadar canımı yaktı biliyor musun? Saçımı çekti, çenemi tutup sıktı, tokat attı yanağıma, bağırdı… Annemin beni hiç istemediğini yüzüme bağırdı.”

“Tamam, tamam sakin ol. Nefes al. Buradayım, yanındayım. Artık kimse sana dokunamaz, güzelim. Merak etme. İstersen eğer o kızı şimdi gönderirim.”

“Hayır,” dedim kafamı kaldırıp ona baktım. Sesinin tonu, bana söylediği sözler içimi biraz olsun rahatlatmıştı. “Yine de kıyamıyorum. Beni annemle benzetti. Beni babam olmadığı için yani bizim yanımızda olmadığı için, onu seven bir adam olmadığı için bırakmıştı. Şimdi ben de onu o adamla kadının kızı olduğu için istemediğimi hissettirdiğim, söylediğim için ‘Senin annenle ne farkın kaldı? Bunu yaparsan sen de ona benzemiş olmaz mısın?’ gibi şeyler söyledi.”

Gözlerinin içine baktım. Başımı sağ omzuma doğru yatırırken aynı zamanda bir damla yaş gözümden yanağıma doğru aktı. “Ben o kadına benzemek istemiyorum. Ben hayatım boyuunca en çok o kadına benzemekten korktum. Eğer anne olursam ilerde onun gibi bir anne olmaktan korktum, korkmaya da devam ediyorum. Çocukları çok seviyorum ama bu sebepten dolayı anne olmaktan korkuyorum.” dedim. Ellerimi yüzüme götürüp sertçe ovaladım.

Ellerini suratımı kapatan ellerime uzatıp geri çekti. İki eliyle ellerimi tuttu ve dudaklarına götürüp sayısız öpücük bıraktı. Sonrasında ellerimi kalbinin üzerine koydu. Yüzünü bana doğru eğip gülümsedi.

“Şu an kalbimden ne geçiyor, biliyor musun?” diye sordu. Hafifçe gülümsedi.

Burnumu çektim. “Ne geçiyor?” diye sordum.

“Senin çok güzel bir anne olacağın. Sen çok iyi bir anne olursun ilerde. Hayallerimi süsleyen, kızıyla beraber süslenip güzel elbiseler giyen, kızıyla arkadaş gibi olan bir anne… Bunu daha önce de düşünmüştüm. O günden beri aklımdan çıkmıyor. Senin çocuğun olacak kız çok şanslı olacak.”

Benim de dudaklarımda söylediklerinden dolayı oluşan bir gülümseme meydana geldi. “Gerçekten mi?”

Bana yüzünü yaklaştırıp yanağıma bir öpücük bıraktı. Oradan da boynuma geldi. Derin bir nefes aldı. “Hem de nasıl… Hem de nasıl gerçek.” Nefesi boynumu okşadı. “Seni seviyorum. Gülüşünü, gözlerini çok seviyorum. O gözlerine ağlamak yakışmıyor, güzelim. Gülüşün sana yakışıyor, hıçkırmak değil.”

Kafasını kaldırmadan önce son bir kez öpücük bıraktı. Gözlerimin içine baktı, gülümseyen dudaklarıma baktı. Gözlerime tekrar gelince “İşte şimdi olduğu gibi, sevgilim.” dedi.

Kollarımı boynuna doladım. “Sen de çok güzel bir baba olursun. Kızın çok şanslı olur.” Onun bana da kız çocuğundan bahsettiği için ‘kızın’ derken sesime belirgin bir ima yerleştirdim.

“Kızın?” dedi soru soran bir sesle.

“Evet, kızın.” dedim ben de anlamamazlıktan gelerek.

“Senin annesi olduğun kızım,” dedi. “Bizim kızımız. Senin ve benim kızımız.”

Dudaklarımda utangaç bir gülümseme oluştu. Dudaklarımı bastırarak başımı omzunun altına yasladım.

“Sen utandın mı ya? Ben sevgilimi utandırdım mı? Kıyamam ben sana.” dedi ve ellerini belimden yanaklarıma çıkartıp yavaşça okşayarak kafamı kaldırdı.

“Güzelim,” Gözlerine bakıp gülümsedim. Suratını bana yaklaştırdı ve burnunun ucunu burnuma değdirdi.

“bir tık utanmış olabilirim.” Baş parmağım ile işaret parmağım arasında ufacık bir boşluk bırakıp yüzüne doğru yakınlaştırdım.

Parmaklarıma baktı ve yaklaşıp minik bir öpücük bıraktı. “Bir tık mı?”

“Bir şey soacağım,” dedim.

“Sor bakalım,”

“Peki… Bizim kızımızın olacağını nereden biliyorsun? Belki oğlumuz olacak? Hem daha bir evlilik teklifi bile aldığımı hatırlamıyorum.”

Gülerken kısılan gözlerine içim giderek baktım. Bir eliyle saçımı kulağımın arkasına iteledi.

“Biliyorum, seninle tekrar karşılaşacağımı bildiğim gibi kızımız olacağını da biliyorum.”

Eliyle saçımı okşadı. Gözleri kısa bir an saçıma çevirip tekrar gözlerime geldi. “Mesala senin gibi simsiyah saçları var. Deniz mavisi gözleri olur, boncuk boncuk, derin derin bakar.”

Elimi gülümseyince belirginleşen gamzesinin üzerine getirdim. Parmağım ile yumuşakça dokunup okşadım. “Belki senin gibi gamzesi olur. Ya da senin gibi koyu gözleri olur ama senin bana baktığın gibi gözleri parıldayarak bakar.” Yaklaşıp gamzesine dudaklarımı değdirdim.

“Evlenme teklifine gelince de…” Kafamı kaldırıp ona baktım. “Öyle güzel bir evlenme teklifi edeceğim ki sen bile inanamayacaksın, güzelim.”

“Ama olmadı ki bu!” dedim hafifçe dudaklarımı büzerek.

“Ne olmadı ki?” dedi beni taklit ederek.

“Benimle evlenmek istediğini öğrendim. Sürprizi kaçtı gitti ki.”

Hafif bir kahkaha attı. “Sen benim seninle evlenmek istediğimi hiç düşünmedin mi? Yoksa…” Yüzünü bana yaklaştırdı. “Sen benimle evlenmek istemiyor musun?”

“Hayır tabii ki.” dedim. Bana karşılık olarak “Hangisine ‘hayır’ tam olarak?” diye sordu.

“Yani… Seninle evlenmek istemediğime ‘hayır’.”

“Yani benimle evlenmek istiyor musun?”

“Ben ‘evet’ dersem eğer şimdi benimle evlenecek misin?”

“Sana şimdi düzgün bir evlenme teklifi etmedim. Elimde bir yüzük olunca bu konuyu tekrar konuşuruz. Ama istersen şimdi hemen evlenirim seninle.”

“Şimdilik bence biraz duralım, sakin olalım. İleride evlenebiliriz ama şimdi aşağıdaki kardeşim gibi problemlerimiz var.”

“Peki, duralım ve sakin olalaım o zaman biraz.” dedi yine ve yine beni taklit ederek. Kıkırdayıp ona baktım birkaç saniye.

“Akay, ben biraz önce ağlıyordum.” dedim hafif şaşkın bir ses tonuyla. Şaşkınlığım biraz önce ağlamama değil, onun benim moralimi bu kadar çabuk değiştirmesine şaşkındım.

“Farkındayım, güzelim. Ben yanında olduğum sürece ağlamak yok artık.”

“Seni çok seviyorum. Bana her zaman olduğun gibi yine iyi geldin.”

“Aşağıya inmek ister misin?” diye sordu.

“Umarım beni pişan etmez. Sana da çok teşekkür ederim. Çok yanımda oldun.” dedim içtenlikle gülümseyerek.

“Her zaman yanındayım, diğer yarım. Canını sıkan bir şey olursa bana söyle, hemen hallederim. Ama bence kardeşine de bir şans ver. Annesi ve babasını sevmiyorsun, senin anlattıklarından sonra ben de sevmiyorum. Ama kardeşin belki onlar gibi değildir. Adı neydi?”

Derin bir nefes aldım. Verirken “Yeliz,” dedim.

“Kendisi mi söyledi adını? Yoksa daha önceden biliyor muydun?” diye sordu.

Kollarımı iki yanıma indirdim. Onun yanından uzaklaşıp yatağın kenarına oturdum. Elimle yavaşça yanımdaki boş alana dokundum. Yanıma doğru ilerleyip oturdu. Bedenimin yönünü ona çevirdim.

“O adam yani babası geçen gün gelince söyledi adını.”

“Gelince derken? Nereye geldi?”

Uzanıp elini tuttum. Güç almam gerekiyordu. E lini kucağıma çekip iki elimle beraber parmaklarıyla oynamaya başladım.

“Beni evlat edinen adama yani Cemil Akar’ın kuzeniymiş babası yani Yasin Akça.”

Bakışlarımı elinden çekip yüzüne kaldırdım. Kaşlarını çatarak bana bakıyordu. “Nasıl yani?”

“Evet, bana ‘Sana bir teklif sunacağım. Annen seni yanında istiyor. Artık bizimle yaşa.’ gibisinden bir şeyler söyledi. Fiziksel olarak değil pisikolojik de baskı yaptı. Annemin beni hiç istemediğinden bahsetti. Kızlarını yani Yeliz’i anlattı. Ona kızıp kızmadığımı anlamaya çalıştı.”

Derin bir nefes verdi. Gözlerini iki saniyeliğine kapatıp diğer eliyle gözlerini ve alnını ovalayıp tekrar bana döndü. “Sen ne dedin peki?”

“Yeliz’e kızmadığımı söyledim. Bir de annem gibi suçları masum insanların üzerine yıkmam dedim.” Gözlerimi tekrardan kucağımdaki ellerine çevirdim. “Bir de ben yıllar önce Yeliz’i, annesini ve babasını gördüm.”

“Ne zaman gördün?”

“Normalde beni hiçbir yere götürmezdi Cemil Akar. Ama bir gün beni arabasına bindirip gezdirmeye başladı. Sonra bir yerde arbayı durdurup beni içeride bırakıp kendi çıktı. Ben de etrafa bakınırken evden annesi, babası ve o çıktı. Onları görünce arabadan çıkıp arabanın yanında dikildim. Annem beni görüp yanıma geldi. Ben ona ‘Anne’ deyince bana bağırdı. ‘Ben senin annen değilim! Sakın bana anne deme! Benim bir hayatım var, beni seven biri var.’ dedi.”

Dikkatle beni dinliyordu. Ona bakmasam bile bakışlarını üzerimde hissediyordum. “Sonra ne oldu? Seni bırakıp gitti mi?”

“Hı hı, gitti. Gitmeden önce de sordum ona ‘O kızda olup bende olmayan ne?’ diye. O da bana ‘Beni seven bir adam.’ dedi. Çünkü ben babamı hiç görmedim, adını bile bilmiyorum. Sadece bildiğim tek şey bir oğlu olduğu. Ama o adam benim hiç babam olmadı, yani annemi seven bir adam.”

“İlerleyen zamanlarda hiç karşına çıktı mı?”

Başımı iki yana salladım. “Geçen akşama kadar Yasin Akça’yı ve bu güne kadar Yeliz’i görmemiştim. Ama annemi hala görmedim. Görmek de istemiyorum.” Sonra ona döndüm. “Peki şimdi senin annen karşına çıksa sen ne yaparsın?” diye sordum.

Başını önüne çevirdi. “Bilmem. Zaten beni bebekken bırakan biri şimdi karşıma çıkmaz diye düşünüyorum. Ama çıkarsa da bir şey demem, en azından ilk başta. Sorardım, beni neden bıraktığını sorardım. Belki sarılmak ister, sarılmam. Ona sarılacağıma sana sarılırım daha iyi.” Sonra “Neyse, bırakalım şimdi bu konuları.” diyerek konuyu değiştirdi. Oturduğu yerden kalktı, ben de onun elini tuttuğum için kalktım. “Hadi inelim bakalım. Tanışalım şu baldızla.” Göz kırparak bana baktı.

“Aman ne baldız ne baldız…” dedim ağzımın içinde.

Kapıyı açarkan güldüğünü duyunca boştaki elimle omzuna vurdum. Daha çok güldü.

“En son burnuma attığın yumruktan sonra senden korkuyorum. O günü asla unutamıyorum, sanırım asla da unutacak gibi değilim.”

Ben de güldüm. Gülerken “Hakettin ama sen de. Öyle beni bir yerlere çekersen bir de sen olduğunu anlamazsam öyle olur. Beni çektiğin halde hala yüzünü de göstermemiştin.”

Merdivenlerden inmeye başlamıştık. Az önce vurduğum omzuna bir öpücük bıraktım. “Ben azar azar vurup sonra da öperim. Kabulsen devam edebilirsin.”

Dönüp omzunun üzerinden bana baktı bir basamak arkasında olduğum için. “Ben senin her haline, her şeyine kabulüm.”

Gülümsedim cilveli cilveli. O da bana baktı. Elimi kafasına götürüp önüne doğru çevirdim. “Romantiklik yapacağım derken yuvarlanıp kolunu bacağını kırma da başka bir şey istemiyorum.” dedim. Gülmeye devam ederken önüne döndü.

Beraber el ele merdivenlerden indik ve salona girdik. Lila yerde oturup resim çizmeye devam ediyor, Selen abla ve Yeliz aynı koltuğa oturmuş konuşuyorlardı ve tekli koltukta oturan Nilda teyze de onlara eşlik ediyordu. Ama beni şaşırtan salondaki artı bir olan Doruk’un Nilda teyze gibi tekli koltukta oturmasıydı.

Asıl şaşırdığım Doruk’un burada olması değil, dirseğini koltuğun kenarına koyup avuç içine de yanağını yaslayıp Yeliz’i izlemesiydi. Ve bakışlarından bunun sadece merak bakışı ve ya onun nasıl biri olduğunu inceleme olmadığını anlamıştım. Baya etkilenmiş ve resmen içi düşmüş gibi bakıyordu.

Boş olan ikili koltuğa doğru ilerlerken Yeliz’le gözlerimiz birbirini buldu. Bana gülümseyip Akay’la birbirine tutunmuş ellerime bakışları düştü.

Geçip koltuğa oturduğumuzda bile bizim geldiğimizi anlamayan Doruk’a döndü bakışlarımız Akay’la. Yeliz’e baktığını anlamış olmalıydı.

“Oo hoo, uçmuş bu çocuk.” dedi kısık sesle ve “Doruk,” diye sesini hafif yükselterek bağırdı.

Doruk anında ne olduğunu anlamadan oturduğu yerden zıplayınca eli kayıp kafa üstü yere çakılma tehlikesi geçirdi. Yanında oturan Nilda teyze koluna yapışıp onu tutmaya çalışında kendine gelip kendini toparlamayı başardı.

Bakışları bize döndüğünde “Siz ne zaman geldiniz ya? Hiç duymamışım.” dedi.

Akay Doruk’un sözüne karşılık olarak hafifçe gülerek “Ben de ona şaşırdım zaten. Ama bakıyorum ki sen kafayı bulmuşsun çoktan.” dedi.

Dönüp Yeliz’e baktım. Gülümseyerek Doruk’a bakıyordu.

Doruk Akay’ın sözünden imayı almayan daha doğrusu anlamayan Doruk masumca “İçmedim ki.” dedi.

Bu sanırım hepimiz için kopuş noktası olmuştu. Biz gülerken Yeliz ve Doruk sadece bize bakıyordu. Nilda teyze ve Selen abla da bu durumu fark etmiş olmalıydılar.

“Ne dedim ben şimdi ya?” diye sordu Doruk.

“Anlatacağım ben sana,” dedi Akay ve Yeliz’e döndü. Yeliz de ona bakıp hafifçe gülümsedi.

“Ben ablanın sevgilisiyim, adım Akay. Tanışamadık seninle de.” dedi.

“Ablan yani Selen abla anlattı bana. Yetimhanede tanışmışsınız. Ablam çok şanslı sizin gibi kişilerle yan yana olduğu için.” Sonra da “Ben de Yeliz, ablam zaten anlatmıştır. Memnun oldum.” dedi.

Akay sadece kafasını sallamakla yetindi. Tam o sırada kapı çaldı. Selen abla oturduğu yerden kalkıp “Fatih erken gelecekti. O gelmiş olmalı.” dedi ve kapıya doğru ilerledi.

Bir iki dakika sonra Fatih abi ve Selen abla salona geldiler. Fatih abi bir elini arkasında tutarak Lila’nın yanına geldi. Elini arkasından çekip kızına elindeki bitter çikolatayı uzattı. “Canım kızım ister de ben almaz mıyım?” dedi ve kendisine sarılan kızını kucağına alıp Yeliz’in yanına oturan Selen ablanın yanına oturdu ve kızını da dizlerine oturttu.

Bakışları Yeliz’e dönüp “Hoş geldin, Yeliz. Elis’in kardeşiymişsin sanırım.” dedi.

“Evet,” dedi Yeliz kafasını sallayarak. “Siz de Selen ablanın eşisiniz, değil mi?”

“Evet,” dedi Fatih abi.

“Doruk,” dedi Selen abla.

“Efendim abla,” dedi Doruk da bakışlarını Yeliz’den çekip Selen ablaya dönerken.

“Kal ya sen burada yemeğe. Yemekten sonra da otururuz, konuşuruz.”

Akay da “İstersen burada kal bu akşam,” dedi.

“Kal kal, benim eski odada kalırsın sen.” dedi Selen abla. Bir yandan da Yeliz’e bakıyordu.

“Olur mu?” dedi Doruk.

“Şey… Ama ben orada kalmayacak mıydım? Nilda teyze öyle demişti.” dedi Yeliz.

Biz yine gülerken Doruk Yeliz’le göz göze geldi. Yutkunup Yeliz’e bakmaya devam etti.

Yeliz bakışlarını Doruktan çekip sakince önüne döndü. Sonra bana baktı. “Abla,” dedi. “Bana tuvaleti gösterebilir misin?”

Oturduğum yerden kalktım. “Gel,” dedim ve salondan çıkıp yukarı çıkmadan bu kattaki tuvaleti gösterdim.

Bana teşekkür edip tam tuvalete gideceği sırada kolundan tutup bana dönmesini sağladım. “Efendim abla,” dedi bana dönüp.

“Sen Doruk’tan hoşlandın mı? Bana doğruyu söyle.” dedim. Bana birkaç saniye baktı. Hafifçe gülümsedi ve benden gözlerini kaçırdı.

Kolunu bıraktım ama onun bana bakmayışına bakmaya devam ettim. Kafayı yiyecektim!

“İnanamıyorum sana Yeliz!” dedim sertçe.

Bana bakıp masumca göz kırpıtırdı. “Ne yaptım ki? Sen de aşık olmuşsun.”

“Sence senle ben bir miyiz, Yeliz? Sen bu eve yardıma ihtiyacın olduğun için geldin. Sakın Doruk’un aklına saçma sapan şeyler sokma. Senin için, iyiliğin için söylüyorum. Aranızda çok yaş farkı var. Sen on sekiz yaşındasın. Ayrıca senin okulun yok mu?” diye sordum bir anda konuyu değiştirerek.

“Öğrerrmendin sen, değil mi?” Gülümsedi. “En azından seni okutmuşlar. Beni orta sona kadar okuttular sadece. Küçükken ben de öğretmen olmak istiyordum. Öğretmenlerimi çok seviyordum ve hep onlara özeniyordum.”

Onu ne kadar çok sevmesem bile anlattıklarına karşı içimde bir yerin hafifçe sızladığını hissettim. Aklıma eski günler geldi. Her yapamadığım veya yanlış yaptığım şey için beni hemen okulumla tehdit ediyordu. Okumak için çok çabalamıştım.

Her çocuğun ve özellikle de kız çocuklarının okumaktan başka çaresi olmadığını düşünüyorum. Okuyup genç bir kadın olarak ayaklarının üzerinde durmalıydı eskiden küçük ve kalbi kırılmış olan kız çocukları.

Ona olan bakışlarıma karşılık gülümsemeye devam etti. “Bana öyle acıyarak bakma abla. Sarılman yeterli,” dedi ve kollarını iki yana açtı.

Biraz ona ve benim için açtığı kollarına baktım. Sarılıp sarılmamak arasında gidip geldim. Benim tepkisizliğimi görüp kolları geri iki yanına düştü. Buruk bir şekilde sakince gülümsedi. “Sen bilirsin, abla.” dedi.

“Aklın başında olsun. Sakın yanlış bir hareket yakıp benim için değerli insanların canını yakma.”

“Ben senin için değerli değil miyim?” diye sordu. O benden bir cevap beklerken arkamı sakince dönüp yürümeye başladım. Onun bir süre arkamdan bana baktığını hissettim. Sonra da kapının açılıp kapandığını hissettim.

Salona girmeden mutfağa girdim. Kapaklı dolabı açıp bir bardak aldım ve bardağa su doldurup sırtımı duvara yasladım. Bir yudum su içip boş bakışlarımı önüme çevirdim.

Aklımı bir düşünce kurcalıyordu.

Acaba ona haksızlık mı ediyordum?

Sonuçta onun bir suçu yoktu. Ama kalbimin bir köşesinde onu taşıyamayacak kadar da istemiyordum. Suçu yoktu evet, ama sonuşta benim canımı yakan nsanlarla yaşamıştı yıllarca. Belki de defalarca benim anne dediğimde bana kızan kadına anne demişti. Ya da bana kızım demeyen annem ona defalarca demişti.

Ama onun elinde değildi.

Elinde olmayabilir ama benim de elimde değildi. Ben babamı seçmemiştim. Seçseydim zaten öyle birini asla seçmezdim.

Ama o da seçseyidi onları seçmezdi belki?

Tam o sırada kapıdan giren Fatih abi ile bakışlarım ona döndü. Elimdeki bardağın içindeki suyu bir dikişte içtim ve bulaşık makinesini açıp içine bıraktım.

“Elis,” dedi Fatih abi. Bakılarım ona döndü. “Efendim Fatih abi,”

Yanıma doğru geldi. Benim aldığım dolaptan bir bardak alıp içine su doldurdu. “Selen istedi de,” diye kısa bir açıklama yaptı. Bardağı elinde tutarken bana döndü. “Sana bir şey sorabilir miyim? Tabii seni sıkmak istemem ama bir şeyi merak ettim.”

Başımı salladım. “Sorabilirsin, Fatih abi.”

“Yeliz’le sen kardeşsiniz, anneleriniz aynı kişiymiş sanırım.”

“Evet,” dedim.

“Selen anlattı bir şeyler. Sanırım annen seni Yeliz’in babası için bırakmış. Kusura bakma eğer bunlar tekrar hatırlatıp seni üzüyorsam.” dedi. Çok anlayışlı ve herkesin sahip olmak isteyeceği bir abi olduğunu daha iyi anlıyordum zaman geçtikçe.

“Unuttuğum zaman yok, merak etme.” Gülümsemeye çalıştım ne kadar başırılı olduysam.

“Sen Yeliz’e çok soğuk davranıyormuşsun gibi geldi bana. Sana aksızsın demiyorum bak. Haklısın, çok zor şeyler yaşamışsın.” Hafifçe gülümsedi. “Aslında seninle benziyoruz biz, biliyor musun?”

Anlamamıştım. “Nasıl benziyoruz ki?”

“Benim de hiç görmediğim bir kz kardeşim var. Babam annemi aldatmış ben daha küçükken. Babamla annem konuşurken kadının hamile olduğunu ve bir kız çocuğu olduğunu duydum. Zaten ondan sonra annem kaldıramadı, zaten hastaydı da. Vefat etti. Ben de daha çocuk olduğum için babamla kaldım. O da iki sene önce vefat etti.”

Anlattıklarını şaşkınlıkla dinledim. Çok üzücüydü. Halbuki bunları o da çocukken yaşamıştı. Onun için çok zor zamanlar olmalıydı.

“Kardeşim şimdi çıksa gelse ben ona hiçbir şey demem. Onu yanımdan bir saniye bile ayırmam. Sonuçta onun hiç suçu yok. Ondan almazdım ben hırsımı.”

Ne diyeceğimi bilemedim. Sonra kendimi toparlayıp “Ama annenin öümüne neden olmuş. Yine de kızmaz mısın?”

“O olmadı ki. Onun annesi ve benim babam sebep oldu. Zaten annem kalp hastasıydı, beklenen bir durumdu ölmesi. Üzüldüm, çok üzüldüm. Ama belki kardeşim bunların hiç birini bile bilmiyor. Belki bir abisi olduğunu bile bilmiyor. Ama ben onu biliyorum. Sadece adını ve annesinin adını bilmiyorum. Babamla bir iki kez bunu konuyu konuşmaya çalışmıştım ama hemen konuyu değiştirdi. Belki o bile gerçek kızının adını bilmiyor.”

Derin bir nefes verdi bu sırada tuvaletin kapısının açıldığını duydum. Yeliz tuvaletten çıkmış olmalıyıdı. Ben de son kez Fatih abiye dönüp “Umarım bulursun o zaman kardeşini.” dedim ve gülümseyerek mutfaktan çıktım.

Yeliz’le göz göze geldik. O bana gülümserken ben de ona karşı hafifçe gülümsedim. Ona gülümsememe şaşırdığı her haliyle belliydi. Ben durup ona bakarken Fatih abi elinde bardakla beraber salona doğru ilerliyordu.

Yeliz yanıma gelip gülümsememe baktı. “Abla, iyi misin?” diye sordu.

Aramızdaki bir adımlık mesadeyi kapatıp ona sarıldım.

Onunla ikinci sarılışımdı. Ama bu kez o değil de ben sarılmıştım.

Bir elim sırtındayken diğer elimi saçlarına çıkartıp okşadım. Yeliz de şaşkınlığını kısa sürede atıp bana sarılmıştı.

İçimde çok garip bir duygu vardı. Kalbimde ona ait yerin yavaşça yumuşamaya başladığını hissediyorum.

Birkaç saniye o şekilde durduk. Sonra Akay’ın “Elis,” diye seslenmesine karşılık Yeliz’den ayrıldım ve ona döndüm.

Yeliz bir bana bir Akay’a baktıktan sonra hızlı hızlı yürüyerek uzaklaştı.

 

Akay, Yeliz’in arkasından bakıp bana döndü. Gülümsüyordu. “Vay vay vay,” dedi yanıma gelirken. “Ben yanlış mı gördüm yoksa gerçekten sen mi sarıldın?”

 

“Abartılacak bir şey yok. Fatih abiyle konuştum biraz. Onun da kız kardeşi varmış hiç görmediği, biliyorsundur zaten.” Başını bildiğini gösteren bir ifadeyle olumlu anlamda salladı. “Onu görürse eer ona kızmayacağını falan söyledi. Kardeşinin bi suçu olmadığını söyledi. Onunla konuşmak beni rahatlattı ve olanları anlamamı sağladı. Az önce yani Yeliz daha tuvalete girmeden önce bana sarılmak istedi, kollarını açtı ama sarılmadım.”

 

“Yani şimdi de senin sarılcağın tuttu, öyle mi?”

 

“Öyle oldu sanırım.” Sonra da “Hadi,” dedim. “Salona geçelim.”

 

El ele salona tekrar geçtik. Çok geçmeden Gurur amca da gelmişti. Aşkam yemeğine dediği gibi Doruk da kalmıştı. Yeliz hiç yanımdan ayrılmıyor şürekli bana bakıp gülümsüyordu.

 

Sanırım ona alışmıştım. Ya da alışmaya başlıyordum.

 

Yemekten sonra diğerleri içeride otururken ben, Selen abla ve Nilda teyze mutfakta oturmuştuk. Ben bulaşık makinesini çalıştırıp Selen ablanın oturduğu sandalyenin yanındaki boş sandalyeye oturdum. Nilda teyze de çayı demleyip karşımızdaki sandalyeye oturdu.

 

“İçeri geçmeyecek miyiz?” dedi Nilda teyze.

 

“Biraz oturalım mı? Çayı bardaklara koyup gideriz birazdan.” dedim. Onlar da beni onaylayıp oturmaya devam ettik.

 

Tam bu sırada Yeliz geldi içeri. “Abla,” dedi.

 

“Efendim,” diyerek karşılık verdim.

 

“Ya, şey… Doruk benim numaramı istedi de benim de aklıma sana numaramı vermediğim geldi. Kaydetsene telefonuna.” dedi.

 

“Ne!” dedi Selen abla hafifçe bağırarak. “Numaranı mı istedi?”

 

“Evet,” Yanakları hafifçe kızarmıştı.

 

“Telefonum içeride. Akay’a söyle, o biliyor şifreyi. Sen numaranı söyle o da kaydetsin.” dedim. Beni onaylayarak mutfaktan çıktı.

 

“Elis,” diyen Selen abla ile bakışlarımı ona çevirdim. “Doruk Yeliz’e çoktan vurulmuş. Kusura bakma ama bunu söylemesem çatlardım.”

 

Derin bir nefes verdim. “Farkındayım,”

 

Nilda teyze de katıldı konuşmaya. “Sanki bu durumdan pek mutlu değil gibisin.”

 

“Bilmiyorum. Anladığım kadarıyla Doruk ne kadar eğlenceli olsa da biraz kırılgan. Yeliz’in onu incitmesinden korkuyorum. Sonuçta siz de Akay da Doruk’u çok seviyorsunuz. Onun canının yanmasını istemem.”

 

Selen ablanın kaşları çatıldı hafifçe. “Yeliz’e güvenmiyor musun?”

 

“Güvenmemek değil. Ama hala pek onu anlayamadım. Bana çok yakın olmak istiyor. Sürekli ‘abla’ deyip gülümsüyor. Bana sarılmak istedi yemekten önce. Sarılmadım. Sonra Fatih abiyle konuştuk. Bana hiç görmediği kız kardeşinden bahsetti. Ona kızgın olmadığı, onun bir suçu olmadığını söyledi.”

 

Elimi kalbimin üzerine koydum. “Sanki burada bir yer Yeliz’e karşı eridi. Tam olmasa bile biraz daha ona alıştım sanki.”

 

“Haklısın sen de,” dedi Nilda teyze. Uzanıp masanın üzerindeki elimi tuttu, gülümsedi. “Birden karşına çıktı. Hiç beklemediğin bir zaman geldi. Geçmişte annen seni onun babası yüzünden bırakmış. Ama o bunu istemezdi belki. Zor durumlar yaşamış olabilir, hem aynı kan bağınız var hem ablasısın hem de senin onu anlayabileceğini düşünüyor. Sen sakın başka hiçbir düşünceyi dinleme. Kalbinin sesini dinle. Kalp her zaman doğruyu söyler.”

                                   *****

Gözlerimi yavaşça araldım. Yanıma baktım, boştu. Banyonun ışığı açıktı. Akay orada olabilirdi. Yattığım yerden doğrulup bardağe komodinin üzerindeki sürahiden koyup hızlıca içtim. Sonra da telefonu elime alıp saate baktım. On buçuktu.

Bugün benim için çok yorucu geçtiğinden saat sekiz gibi salondan çıkıp odaya gelmiş ve uyumuştum. Sanırım bu geçirdiğim günü hayatım boyunca unutmayacaktım.

Telefonu bırakıp battabiyeyi daha çok üzerime çektim. O sırada banyonun kapısı açıldı ve içeriden tahmin ettiğim gibi Akay çıktı.

Uynadığımı görünce yanıma geldi ve yatağa oturdu. Elini saçlarıma uzatıp okşadı ve yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı. Geri çekilince göz göze geldik, gülümsedik.

“Prensesim uyanmış mı benim?” dedi içimi ısıtan sesiyle. Sırtımın battaniyenin dışında açık kaldığını hissetmiştim ama örtememiştim. Hemen fark edip enseme kadar beni örttü. Elini battaniyenin üzerinden koluma getirdi. Hafifçe sıvazladı.

“Üşüdün mü?”

“Sen de yanıma gelirsen daha çok ısınırım.” dedin ve yana kayıp battaniyeyi kaldırıp ona açtığım yeri işaret ettim.

“Hayatımda aldığım en güzel teklif.” dedi ve ona açtığım yere yattı. Beni göğsüne çekip saçlarımın üzerine bir öpücük bıraktı.

“Uyu bakalım, güzelim.” Biraz durduktan sonra da “İyi uykular.” dedi.

“Sana da. Umarım yarın güzel bir gün olur.”

“Sen varsan her günüm güzel, Çiçek’im.”

                 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar🫶🏻🫶🏻 Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölüm birinci kitabın finali olacak. Bu yüzden haftaya bölümü paylaştıktan sonra bir süre bekleyeceğiz. Bölümü beğendiyseniz bunu bana hissettirin lütfen. Kendinize çok iyi bakın görüşmek üzere 💗💗

 

 

 

Bölüm : 15.02.2025 13:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...