“Abla,” diye seslenen Yeliz ile bakışlarım salonun kapısına döndü.
“Evde süt yokmuş, ben de tatlı yapmak istedim. Gidip alacağım. Nilda teyze gitmeme gerek olmadığın, telefondan söyleyebileceğini söyledi bana ama ben bir temiz hava almak istedim. Zaten hemen bir iki sokak altta market vardı, gelirken gördüm. Hemen gidip geleceğim beş dakikada.” dedi gülümseyerek.
“Tamam, dikkat et. Bir şey olursa ara.” dedim ben de. Eliyle tamam anlamında bir işaret yapıp uzaklaştı. Kapının açılıp kapanma sesini duydum.
Bakışlarımı televizyona çevirdim. Lila, sevdiği bir kanalı açmış ve çizgi film izliyordu. Ne izlediğine baktım. Adı İbi’ydi ve Lila oldukça büyük bir zevkle izliyordu. Ben de başka yapacak bir şey olmadığı için onunla beraber izlemeye başladım.
Akay köpekleri Karamel’i veterinere götürmüştü yaklaşık bir saat önce. Önemli bir şey olmadığını ama bu aralar fazla durgun olduğunu ve bunun Karamel için çok garip olduğunu söylemişti.
Yaklaşıp beş dakika sonra kapı açıldı. Başımı televizyondan çekip kapının olduğu tarafa baktım. O sırada Akay salona girdi.
“Dayım, bir şey olmuş mu Karamel’e?” diyerek koştu Akay’ın yanına Lila.
Yanına gelen Lila’yı hiç zorlanmadan kucağına aldı. “Yok dayıcığım, önemli bir şey değilmiş. Ama sanırım sana küsmüş.”
“Ne! Küsmüş mü?” dedi Lila ve birden ağlamaya başladı.
Dudaklarımdaki gülümsemeyle ayağa kalktım ve yanlarına gittim. “Akay,” Sesimden ona kızdığımı belli etmeye çalıştım. “Ağlatma benim küçük papatyamı.” Lila’yı onun kucağından aldım. Lila da dünden razı olduğu için kucağımdayken bana sarıldı.
Geri dönüp koltuğa oturdum Lila’yla beraber. Bacaklarını belimin iki yanına uzattı. Kolarını sırtımda birleştirip yanağını göğsüme yasladı.
Akay da gülerek yanımıza geldi ve oturdu. Eliyle Lila’nın kolunu dürttü yumuşakça. Lila da karşılık olarak omuz silkti. En azından ağlaması biraz yavaşlamıştı ve durma noktasına gelmişti.
“Elis abla,” Başını kaldırıp bana baktı. “Gerçekten küsmüş mü bana? Ama ben onu çok seviyorum.”
Bir elimi kaldırıp sakağına yapışan saç tutamını geri attım. “Akay,” dedim ona dönüp. “Nasıl küsmüş ya? Ortaya attın bombayı şimdi de konuşmuyorsun. Anlat bakayım şu olayı.”
“Bücürüm,” dedi Akay ve Lila başını ona çevirdi. “Küsmemiş, şaka yaptım ben. Ağlama hemen, tamam mı?” Lila başını tamam anlamında salladı. Akay gülümsedi. “Sadece ona pek fazla ilgi göstermediğimizi düşünmüş ve üzülmüş. Ama şimdi iyi. İstersen yanına gidebiliriz.”
“Olur!” dedi Lila ve benim kucağımdan kalkıp kapıya doğru koştu. Kapının açıldığını duydum, dışarı çıkmıştı.
Akay’la beraber ben de ayağa kalktım. “İstersen sen de gel.” dedi.
Gülümsedim. “Sağ ol ama gelmeyeceğim. Yeliz çıktı sen gelmeden beş dakika kadar önce. Tatlı yapacakmış ama süt yokmuş, onu almaya gitti.”
Yaklaşıp yanağıma kısa ama benim için gayet etkili bir öpücük bıraktı. Geri çekilince “Sen bilirsin.” dedi.
O da dışarı çıkıp ardından kapıyı kapatınca ben de mutfağa gitmeye karar verdim. Nilda teyzeyle kendime birer Türk kahvesi yaptım ve mutfakta sohbet ederken onu içtik.
Bana Selen ablaya hamile kaldığı zamanı, Akay’ı ilk evlat edindikleri zamanı, Akay’ın ona ilk ‘annem’ diyerek sarılışındaki duygularını anlattı.
Biz konuşurken mutfağın cam ile kaplı ve bahçeye açılan kapısı açıldı. İçeriye Lila ve Akay girdi. Nilda teyze Akay’a bakıp “Çabucak üzerini değiştir, tüy olmuştur hayvandan. Ben de Lila için Selen’in yanına gideyim de kıyafet getireyim. Sen gelme ama. Anneni rahatsız etmesin tüyler.” dedi sonlara doğru Lila’ya dönerken.
Oturduğu yerden kalkacakken Nilde teyzenin koluna elimi yasladım ve “Sen otur istersen, ben alıp gelirim.” dedim. Nilda teyzenin Selen abla belki kapıyı durmaz diye elime tutuşturduğu anahtar ile beraber evden çıktım.
Aklıma bir an Yeliz düştü. Eve gelmemişti ve aramamıştı da. Acaba başına bir şey mi gelmişti? Zaten biraz daha gelmezse markete bir de ben gidecektim.
Kapıyı anahtarla açınca seslerin salondan geldiğini duyup oraya doğru ilerledim. Selen abla koltuğun üzerine uzanmış ve elinde tuttuğu bardağı yudumlarken televizyonda açtığı bir programı izlediğini gördüm.
Beni görünce gülümsedi ve “Gelsene yanıma. Bak gelinler kavga etmeye başladı.” dedi.
“Yok Selen abla, ben Lila’ya kıyafet almaya geldim. Karamel ile oynadılar da biraz. Sen hiç kalkma.”
“Anlamıştım zaten, sesleri geliyordu. Bizim odamızın karşısındaki oda. Zaten kapıda Lila yazıyor.” Onu orada bırakıp merdivenlerden çıktım ve bahsettiği odaya girdim.
Bir iki parça kıyafer alıp geri merdivenlerden indiğimde Selen ablanın yanında Fatih abiyi gördüm. “Fatih abi, geldiğini duymamışım.” dedim.
“Yeni geldim ben de.” Elimdeki kıyafetlere baktı. “Lila’ya kıyafet almaya mı geldin?”
“Evet,” dedim ve onlara veda edip çıkacakken aklıma gelen şey ile tekrar onlara döndüm. “Fatih abi,”
Tekrardan bana baktı. “Efendim, bir şey mi oldu?”
“Yeliz’i gördün mü gelirken?” diye sordum.
Birkaç saniye düşündükten sonra “Hayır,” dedi. “N’oldu, bir şey mi var?”
“Yeliz evden süt almak için çıktı. Bir iki sokak aşağıdaki markete gidecekti. Yarım saat kadar önce çıktı ama hala yok ortalıkta, gelmedi. Biraz daha gelmezse ve aramazsa gidip markete bakacağım.” dedim.
“Kendi başına bir şey yapmadan bana haber ver, beraber bakarız. Ama bence biraz daha bekle. Ararsa bana haber ver. Babam da eve geldi zaten.”
“Tamam,” diyerek evden çıktım ve Nilda teyzelerin evine geçtim. Salona gelince Nilda teyze beni gördüğü gibi yanıma geldi. Elinde telefonum vardı.
“Elis, kızım.” Sesinden telaşlı olduğunu anladım. “Bir şey mi oldu, Nilda teyze?” diye sordum.
Telefonu bana uzattı. “Ben mutfaktayken Lila’yla telefonun çaldı. Alıp kim olduğuna baktım. Yeliz’di. ‘Abla,’ dedi sadece ve ben daha hiçbir şey demeden telefon kapandı.” Üzgün bir şekilde bana baktı. “Başına bir şey gelmiş olmasın. Sesi çok korkmuş gibiydi.”
Telefonu tekrar elime alıp Yeliz adını buldum rehberde. Hemen aradım ve telefonu kulağıma yasladım.
Nilda teyze elimdeki kıyafetleri aldı ve “Gurur da geldi. Akay’la ikisine bir anlatsan da gidip baksalar oralara. Belki bulurlar. Fatih de gelmiş olmalı.”
Bu sırada salona Akay girdi. Bakışlarım ona dönünce hemen bir şey olduğunu anladı. “Elis, bir şey mi oldu?”
“Yeliz yok. Beni aramış, Nilda teyze söyledi. Sadece ‘abla’ deyip kapatmış. Şimdi tekrar aradım ama telefonu kapalı.” dedim hızlıca olayı anlatıp.
“Tamam, sakin ol.” Beni kendine çekerek sarıldı. Nilda teyze de elimden aldığı kıyafetleri Lila’ya vererek, “Koş üzerini değiştir.” deyip uzaklaştırmaya çalıştı.
Gurur amca da salona gelince ona da durumu anlattık ve Fatih abinin evine gidip onu da yanımıza alıp evden çıktık. Beni yanlarına almamak konusunda tereddüt ediyorlardı ama en sonunda ısrarlarıma dayanamayıp onalarla gelmeme izin vermişlerdi.
Marketin önüne gelmiştik önce. Etraftan geçen insanlara ve markete Yeliz’in dış görünüşünü anlatıp görüp görmediklerini sorduk.
Market çalışanlarından biri, bir kutu süt alıp çıktığını söylemişti. Onun dışında başka hiçbir bilgi yoktu.
Tam umudumu kaybetmiştim ki yanıma aldığım telefonum çalmaya başladı. Akaylar da hemen yanıma gelirken telefonu cebimden çıkartıp kimin olduğuna baktım.
Bilmediğim bir numaraydı. Ama sonra numaraya dikkatlice bakınca Cemil Akar’ın numarası olduğunu anladım.
“Kim? Tanıyor musun?” diye sordu Fatih abi.
“Beni evlat edinen adam.” dediğim anda Akay elimden telefonu aldı ve açıp kulağına tuttu.
“Seni geberteceğim it oğlu it! Canını kendi elimle alacağım şerefsiz! Benim sevgilimin canını yaktın ya seni lime lime ederek öldüreceğim!” diye tüm gücüyle bağırmaya ve küfür etmeye başladı. Hatta sesi o kadar gürdü ki sokakta yürüyen insanların bakışlarının bize döndüğünü hissettim.
Fatih abi ve Gurur amca onun elinden telefonu almaya çalışırken o daha çok öfkeleniyor ve küfürlerine devam ediyordu.
“Neden Elis’e verecekmişim puşt! Sen onu artık onu rüyanda dahi göremzsin orospu çocuğu!” diye bağırdığında elim ile kolunu tuttum.
“Akay, tamam sakin ol. Lütfen böyle yapıp daha fazla üzme beni. Bir tek bana söyliyecek yerini, benimle konuşmak istiyor. Zaten yanımdasın.” dedim sesimi yumuşak tutarak.
Derin bir nefes verip telefonu hoparlöre aldı ve kulağından indirin ortamızda tutmaya başladı.
“Yeliz nerede, ne yaptın ona?” dedim soğuk sesimle. Ama engelleyemediğim bir korku da vardı.
“Kızım, çok özlemişim sesini. Nasılsın güzel kızım? Bak üvey babanın da selamı var.” dedi Cemil Akar ve bu kez de telefonda Yasin Akça’nın sesi duyuldu. “Selam Elis,”
“Lan nereden sesnin kızın oluyor benim kızım!” dedi bu kez de Gurur amca. Az önce Akay’ı sakinleştirmeye çalışırken Şimdi ikisi de daha çok kızmış gibiydi.
“Benim kardeşim bizim yanımızda iyi. Sen onu bırak da Yeliz nerede lan!” diyen kişi Fatih abiydi.
“Ama böyle olmaz ki, sizin biraz papatya çayı içmeniz gerekiyor. Bu sinir fazla, size zarar.”
“Lan papatyana başlatma, sokarım papatyayı götüne.” Akay’ın elini tuarak sakinleştirmeye çalıştım. Gözlerime bakıp elimi sıkıca tuttu.
“Uzatma,” dedim. “Kardeşim nerede?” Benim sesim de artık oldukça sert ve kızgındı.
“Kardeşim mi dedi o?” deyip ardından gülen kişi Yasin’di. Cemil de ona katılarak gülmeye başladı.
“Lan sikerim damağınızı, gülmeyin de konuşun!” dedi Fatih abi. Sonra da bana dönüp hafifçe gülümsedi her şeye rağmen.
“İyi gelin bakalım. Atıyorum konumumu. Ama eliniz boş gelmeyin be! Ateşleyin birkaç bin bir şeyler.” dedi ve biz daha bir şey demden telefonu kapattı.
“Para götürecek misiniz?” dedim.
Akay telefonu tekrar bana verince aldım ve cebime koydum. “Götüreceğiz, benim yanımda var bir şeyler. Eve gitmeye gerek yok.” dedi Fatih abi ve o sürücü koltuğuna geçerken Gurur amca da yanına geçti. Biz de Akay ile arka koltuğa geçtik ve araba hareket etmeye başladığı sırada Akay’ın telefonu çalmaya başladı.
Arayan kişiye baktığımda Doruk’du. Sanırım Yeliz onu da aramıştı.
Akay telefonu açıp hoparlöre aldı ve “Efendim Doruk,” dedi.
“Akay, ne oluyor? Yeliz ardı beni, ‘Yanıma gel,’ deyip kapattı. Tekrar arayınca da açmadı. Ben de size geldim ama gitmişsiniz ve Yeliz de kayıpmış.” dedi hızlıca. “Neredeyseniz bekleyin, ben de geleceğim.”
“Koçum biz eve geliyoruz, seni alalım sonra gidelim. Olduğun yerde bekle.” dedi Fatih abi ve arabayı eve doğru sürmeye başladı.
Doruk telefonu kapatınca bir iki dakika içinde evin önündeydik. Ben yana kayınca Akay’ın yanındaki boşluğa Doruk oturdu.
Arabayla yaklaşıp yarım saat yol gidince en sonunda bir depo gibi yerin önüne gelmiştik. Yolda acaba polisi arasak mı diye düşünmüş ama sonra bize ve Yeliz’e zarar verirlerse diye vaz geçmiştik. Zaten birkaç dakika sonra da ‘Polis gelirse kötü olur,’ diye yazmışlardı.
Depo gibi yerin açık olan kapısından içeri girdiğimiz anda kapı gürültüyle arkamızdan kapanmıştı.
Akay elimi sıkıca tutarak bana güven vermeye çalışıyordu.
Kapının kapanmasından dolayı hepimiz arkamızı döndük. Karşımızda Cemil Akar, Yasin Akça ve hiç görmediğim bir adam vardı. Onları görmeyi bekliyordum ama yanlarında gördüğüm kişiyi görünce yerimden kımıldayamadan ona kilitlendim. Diğerlerinin de benden bir farkı olduğunu düşünmüyordum.
Yeliz kollarını göğsünün altında bağlamış gülümseyerek bize bakıyordu. Ama bu gülümseme pek de masum gibi görünmüyordu.
“Yeliz?” dedim şaşkın sesimle konuşabildiğimde.
Bu kez boş olan depoyu dolduracak kadar yüksek sesle gülmüştü. Birkaç adım ararak tam karşıma geldi. Akay önüme geçmeye kalkınca onu durdurdum ve Yeliz’e bakmayı sürdürdüm.
“Ablam, benim canım ablam.” Dudaklarını büzerek başını sağa eğdi ve bana baktı. “Ama çok safsın be ablam.”
“Nasıl yapabildin bunu. Ben sana yardım ettim! Abla deyip bana sen sarıldın, Yeliz! Ben sana inanmıştım.” Sonlara doğru sesimi kısaraka konuşmaya devam etmiştim. “Sana ne dedim ben?”
“Çok şey. Hangisinden bahsediyorsun?” Benimle dalga geçermiş gibi konuşuyordu.
“Bu insanlar sana evini açtı. Senin teşekkürün bu mu?” Elimle Doruk’u işaret ettim. “Sen ‘Doruk’tan hoşlandım’ demedin mi bana?”
Bu esnada arkadaki hiç tanımadığım siyah saçlı, kahverengi gözlü ve esmer adam Yeliz’in yanına gelirken Yeliz de geri geri ilerleyip bedenini Doruk’a döndürdü. Adam tek kolunu Yeliz’in omzuna atarak aynı onun gibi gülerek hepimize baktı.
“Sevgilim benim,” dedi Yeliz’e o adam.
“Aşkım,” dedi Yeliz de. “Metin’im,”
“Siz sevgili misiniz?” dedi Doruk. Sesinde hafif bir kırgınlık vardı. Kırgınlığı duygularınaydı. Hiç hak etmeyen birine karşı hissettiği duyguya kırgındı.
“Sadece sevgilim de değil.” Elini kaldırıp yeni gördüğümüz yüzüğü gösterdi hepimize. En son Doruk’a doğru uzatıp “Kocam benim Metin.” dedi.
Hepimiz duyduklarımız ve gördüklerimiz karşısında şaşkındık ama en fazla Doruk şaşkındı. Ona doğru baktığımda elinin yumruk olduğunu gördüm.
“Ama akşam biz seninle mesajlaşmıştık. Bana benden etkilendiğini ve hoşlandığını söylemedin mi?” dedi bir umut.
“Hayır. Seni hiç sevmedim ben. Hem seni bu tipinle kim severki annenden başka?”
“Yeliz!” diye öyle yüksek sesle bağırdım ki boğazımın acıdığını hissettim. “Kendine gel! Senin karşında oyuncak yok, buna göre davran!”
“Sen bana ne yapabilirsin ki? O sevgilinin arkasında çıktığın mı var? Sen çok iyi niyetlisin, Elis. Üzerler seni, aynı benim yaptığım gibi.”
Koca birkaç adımda yanına ulaşıp var gücümle yanağına bir tokat attım. Bunu yapmayı hiç istemezdim ama onun bana yaptıkların yanında bu hiçbir şeydi.
Fatih abi hemen beni kolumdan tutup geri çekerken “Yazık sana, Yeliz. Gençliğini bitirdin ama farkında değilsin. Farkına varınca da çok geç olacak ama o zamana kadar yanındaki herkesi kaybedeceksin. Sen bana hiçbir zarar vermedin ama bir gün arkanı dönüp baktığında yanında kimseyi göremeyince aslında en büyük zararı kendine verdiğini anlayacaksın.”
Akay beni yanına çekince elini tuttum. Güç almam gerekiyordu.
“Evet,” dedi Cemil Akar. “Alayım ben şu paraları.”
“Sana bırak para vereyi günahımı iste onun bile vermem.” dedim öfkeyle.
“Elis misin Eliz misin sus artık! Yoksa kötü olacak.” dedi Yeliz’in evli olduğunu söylediği Metin.
“Sen bir bana baksana…” diye Doruk ona doğru ilerlemeye çalışırken Fatih abi onu tuttu. “Oğlum bir sakin ol.”
“Bırak ya! Ne yapabiliyormuş görelim bir.” dedi Metin de ona doğru ilerlerken.
“Susun artık!” diye bağıran Yasin Akça ile bakışlarımız ona döndü. Durduğu yerden yanımıza doğru gelirken gözleri sadece benim üzerimdeydi. “Elis, söyle şunlara versinler paramızı. Sonra da gidin buradan.”
Fatih abi elini cebine götürüp cüzdanını çıkartıp içinden bie deste para alıp onların önüne attı. “Al lan, al! Kendinize köpek maması alırsınız.”
Metin yere eğilip paraları aldı ve arka cebine koydu. “Güzel,” dedi ve kapının önünden yana doğru gitmeye başladılar hepsi.
Tam gideceklerini düşünürken Cemil Akar “Elis,” diyerek bana seslendi. “Dayanamıyorum ya kızım. Bunu söyleyeceğim sanırım. Sizi böyle gördükçe çok duygulanıyorum. Valla ağlayasım geliyor.” Ona olan bakışlarımı görünce “Gerçekten bak,” diye ekledi.
“Sana bir sır vereceğim. Ben senin abinin ve babanın kim olduğunu biliyorum. Fatih’le sizi bu kadar yakın görünce dayanamdım kızım. Dedim bir iyilik yapayım da kardeşleri birbirine kavuşturayım.”
Ne?
Her şey sadece bir kelimede toplanıyordu, bütün yollar o kelimeye çıkıyordu. Ne?
Gözlerimi Fatih abiye çevirdim. Gerçekten o muydu benim abim? Onun bana bahsettiği kız kardeşi ben miydim?
“Sen neyden bahsediyorsun?” diyen Gurur amcaya katılıyordum. Bu adam neyden bahsediyordu?
“Dedim ya işte. Kızım, abine sarılabilirsin.” İkimizin de ona baktığını görünce “Utanmayın ama. Hadi sarılın.” dedi.
Bakışlarım tekrar Fatih abiye döndü. Bana bakıyordu. Belki de bunun gerçek olup olamayacağını anlamaya çalışıyordu, benim gibi.
“Ama abine veda etsen iyi olur.” diyen Yasin’e daha bakmadan Akay’ın “Elis!” diye bağırarak önüme geldiğini hissettim. Kafamı çevirip bakınca sırtının bana dönük bir şekilde olduğunu gördüm. Hemen ardından çok yüksek bir ses duyuldu. Kulakları sağır edecek kadar yüksek bir ses…
Her şey çok hızlı olmuştu. Ben daha ne olduğunu anlamadan Gurur amca “Oğlum,” diyerek Akay’ın karşısına geçmişti. Bakışlarımı Akay’ın sırtından çekip kaçan Yelizlere takıldı. Koşarak deponun arka kapısından kaçıyorlardı.
“Akay,” diye benim bile zor duyduğum ses ile mırıldandım. Akay’ın bedeni kollarıma doğru düşmeye başlayınca onunla beraber ben de yere düştüm. Onu bırakmadım ama. Asla da bırakmazdım.
Bacaklarımı kalçamın altında sağ tarafa doğru çevirip Akay’ın başını da dizlerimin üzerine yasladım. Ellerim ile yanaklarını tuttum. Başını kendime doğru çevirdim.
“Akay!” Az önceki fısıltımın yanından dahi geçemeyecek kadar yüksek bir sesle bağırdım. “Hayır, bana bunu yapma! Bana bunu yaşatma!”
Kulaklarım uğulduyordu. Fatih abinin söylemesi üzerine Doruk’un ambulansı aradığını duydum ama gözlerimi Akay’dan ayıramıyordum.
Göz kapakları hafifçe kıpırdadı. Ardından yavaşça gözleri açıldı. Gözleri açıldığı anda gözlerimi buldu. Bir elini kaldırıp yanağına değen saçımı okşadı. Sonra da elini yüzüme yaklaştırdı.
Yanaklarıma ulaşan yaşları sildi. Yerine yenileri eklenirken ben bir elimi onun elinin üzerine koydum. Parmaklarımla okşadım elinin üzerini.
Elini elimle tutup dudaklarıma yaklaştırdım. Üzerini defalarca öptüm. O da benim yaptığım gibi elimi dudaklarını üzerine getirdi. Her bir öpüşünde elimin üzerinde sayısız çiçek açtı.
“Akay,” dedim kısık sesimle. “Bunu bana yapma, sen de gitme benden.”
Elimi öpmeyi bıraktı. Tekrardan eli yanağıma geldi, okşadı narince.
“Seni çok seviyorum. Çok seviyorum… Uğruna ölebilecek kadar hem de…”
Eli yanağımdan düştü. Son kez bana baktı. Gülümsedi. Yaklaşıp yanağına dudaklarımı değdirdim. Sonra da dudaklarına değdirdim dudaklarımı.
Öptüm onu. Nefesimi ona vermek istedim. Ona öpüşümün nefes olmasını istedi. Dudakları birkaç saniye hareket etti ama sonra hareketini kesti.
Geri çekilip ona baktım. korka korka baktım gözlerine. Kapalıydı.
İstemiyordum. Onu böyle görmek istemiyordum. Benim için ölemezdi. Benim için, benim bedenime girmesi için sıkılan kurşunun önüne atlayıp benim yüzümden gözlerini kapatamazdı.
Ben bu kadar önemli değildim. Akay’ın benim için ölmesi kadar değerli değildim.
Gözlerimi bedenine çevirdim. Beyaz gömleğinin önü kıpkırmızıydı. Tam karnının olduğu yer… Kandı…
Kırmızıyı çok severdim ama onun bedenine hiç yakışmamıştı. Onun bedeninde görene kadardı bu sevgim. Ona hiç yakışmamıştı kırmızı.
Onun teninin canlı rengini alıp götürmüştü. Bana bakan gözlerini, beni öpen dudaklarını benden ayırmışlardı.
“Akay! Aç gözlerini, bana bak! Yalvarırım beni bırakma. Beni sensizlikle sınama. Beni sensiz bırakma…” Sonlara doğru kısılan sesime engel olamamıştım. Sesim hıçkırıklarımın arasında kayboluyordu.
Ambulans sesi çok yakındı. Bir an önce gelmelilerdi. Sevgilimi bana geri getirmelilerdi.
Kapı sesli bir şekilde açılırken Fatih abi yanıma geldi. Ellerini yanaklarıma koyup ona bakmamı sağladı. Başımı kaldırıp ona baktım.
“Güzelim, hadi gel. Bak geldi ambulans. Kalk ayağa, bir tanem. Hadi,”
Akay’a baktım tekrar. Ellerimle saçlarını okşadım. Yaklaşıp saçlarına derin bir öpücük bıraktım. “Beni seni çok seviyorum, sevgilim.” diye fısıldadım son kez.
Akay’ın başını yavaşça kucağımdan çekip zorla ayağa kalktım. O sırada içeriye sağlık ekipleri girmişti.
Fatih abi yerden kalkmama yardım ettiği gibi ayakta durmama da yardım etti. Kollarıyle sıkıca sardı beni. Başımı göğsüne yaslayıp onları görmememi sağladı. Bir eli sırtımdayken diğer eliyle hem başımı göğsüne yaslıyor hem de narin bir şekilde saçlarımı okşuyordu.
“Biriniz isterseniz bizimle gelebilirsiniz.” diyen bir kadının sesini duydum.
“Baba, sen git. Biz arabayla takip edeceğiz.” dedi Fatih abi. Sonra “Elis,” diye bana seslendi. Başımı kaldırıp yaşlı gözlerimle onun bana bakan gözlerine baktım.
“Hadi gel, arabaya geçelim. Hastaneye gidiyorlar. Biz de onu takip edelim. Hadi abiciğim, gel.” dedi. Yürümeye başlayınca ona ayak uydurdum. Doruk sürücü koltuğuna geçerken Fatih abi beni bırakmayarak arka koltuğa beni yanına alarak oturmuştu.
Başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. Hiçbir şey düşünmek ve duymak istemiyordum. Sadece Akay’ı düşünüyordum.
Bunun bir kabus olmasını istiyordum. Bunların gerçek olmamasınıistiyordum. Daha önce de çok istemiştim bazı yaşadıklarımın kabus olmasını.
Ama ilk kez bu kadar çok istiyordum.
Selamlarrr🌸🌸 Bölümümüz bu kadardı. Umarım beğenmişsinizdir. Bu bölüm birinci kitabın sonu ve bir süre kısa bir ara vereceğim. Ama merak etmeyin yaklaşık bir veya bir buçuk ay sonra tekrardan bomba gibi geri döneceğiz. Aklımda çok güzel şeyler var ve size bir sürprizim var. Aklımda çok farklı bir kurgu daha var ve bunu çok seveceğinizi düşünüyorum. Bir süre de bunun üzerine yoğunlaşacağım.
Bölüm ile ilgili bir yorumunuz veya söyleyeceğiniz başka bir şey varsa bunu merakla bekliyorum. Kendinize çok çok iyi bakın. Umarım gününüz çok mutlu geçer. Görüşmek üzere🫶🏻🫶🏻🫶🏻💗💗💗
Okur Yorumları | Yorum Ekle |