19. Bölüm

BÖLÜM-18

Zeynep
zeyyneppece

BÖLÜM 2

Sekiz gün sonra/27 EKİM

“Hadi bakalım, bir tanem. Babanın arabası orada.” dedim yanımdaki Lila’ya.

“Gördüm, halam.” dedi bana.

Arabanın yanına gelince arka koltuğu açıp önce Lila’nın binmesine müsaade ettim. Ardından da elimdeki çantasını yanına bırakıp kendim oturdum.

“Nasıl geçti gününüz hanımlar?” dedi Fatih abi.

Yani abim.

Evet, Fatih abi benim öz abimdi. İkimiz kardeştik.

Bu duruma şüphesiz en çok sevinen Lila olmuştu. Okuldan dışarı bir adım attığımdan sonra bana sürekli ‘halam’ diyordu.

Bu gerçeği daha dört gün önce öğrenmiştik. Hepimiz içten içe öyle olduğunu düşünsek de bu sonucu görünce kısa bir an olsa bile şaşırmıştık.

“Güzeldi, abi.” Artık Fatih abi ve Selen abla demek yerine abi ve abla demeyi tercih ediyordum. “Biraz heyecan da var.”

Çünkü bu gün Akay hastaneden çıkıyordu.

“Ben de heyecanlıyım.” dedi Lila. Ve ekledi. “Halam gibi,”

Bu cevap abimle ikimizi güldürmeye yetmişti. “Hala demeyi çok mu sevdin sen?” diye sordu abim.

“Evet! Halamı çok seviyorum.” Bana dönüp sıkıca sarıldı birkaç saniyeliğine. Saçlarına derin bir öpücük bıraktım.

“Halan da seni çok seviyor, tatlım benim.” dedim.

Biraz etrafa bakındım arabanın içinden. Yolun kenarında evlerine gitmek için ilerleyen çocuklara baktım.

“Elis,” diyen abim ile başımı camdan çekip ona döndüm. “Efendim abi,”

“Az önce gözüme bir şey takıldı. İstiklal Marşı okunmadan önce senin yanında biri vardı. Kimdi o?” diye sordu.

Bir de böyle bir olayımız vardı. Sınıfımdaki velilerimin hepsi Lila’nın babası ile kardeş olduğumuzu ve Akay ile sevgili olduğumuzu biliyordu.

Buna rağmen Buse ismindeki öğrencimin velisi olan Burcu Hanım’ın erkek kardeşi Burak benimle konuşmaya çalışıyordu. Biraz da bana yürüyor gibi hissediyordum. Buse’yi bahane ederek sürekli okuldaydı, benimle ilgilendiği gayet belliydi.

“Burak diye biri, abi. Buse’nin dayısı.”

“Ama bana sana olan bakışları pek normal gelmedi. Senin Akay’la sevgili olduğunu sınıftaki herkesin bildiğini söylememiş miydin? Bu ne alaka şimdi?”

Derin bir nefes verdim. “Bilmiyorum ki, kendi aklınca yürümeye çalışıyor Buse’yi bahane ederek.”

“Seni rahatsız ediyor mu? Bakışları, konuşmaları falan seni kötü hissettirirse hemen söyle. Bir de ben ona kim olduğumu göstereyim.” dedi hemen abi moduna geçerek.

“Yok, şu anlık rahatsız eden bir hareketi yok. Sadece şansını denemeye çalışıyor gibi duruyor. Söylerim bir şey olursa.” Hafifçe mırıldanarak “Sanki ben ona bakarım da…” dedim.

“Evet, benim halam dayıma aşık olmuş. Dayım da ona.” dedi kıkırdayarak.

“Kızım, sen böyle şeyleri nereden biliyorsun? Yok aşk meşk daha sana.” Bu kez de hızlıca baba rolüne geçmişti. Bu halleri dudaklarımda bir tebessüm oluşturdu.

“Ya, baba zaten ben halamla dayım için söyledim. Biliyorum ayrıca ben her şeyi. Mesela bir şey daha biliyorum.” dedi iki koltuğun arasından ön tarafa doğru uzanırken. Bir elimle karnından tutarken diğer elimle de sırtından tuttum düşmemesi için.

Kaşlarını çatan abim kısa bir an Lila’ya baktı. Önüne dönerken “Söyle bakalım, ne biliyormuşsun?” dedi.

“Sen de annemle birbirinize aşıksınız. Birbirinizi çok seviyorsunuz.” dedi gülümseyerek.

Abimin çatık kaşları kendi haline gelirken o da gülümsedi. “Bak, onu doğru dedin kızım. Bunu bir annenin yanında da dile getir.” dedi keyfi yerine gelirken.

“Acaba siz benden önce nasıldınız annemle?” kendi kendine sesli düşünürken yerine oturdu. “Bunu bilmiyorum ama dayımla halamın çocuğu olunca onları görebileceğim.”

“Ne?” dedi Fatih abi. Keyfi tekrardan kaçmıştı. “Ne çocuğu? Kızım, sen ne diyorsun?”

En az Lila kadar ben de şaşkındım. “Ne dedim ki ben şimdi?” diyen Lila’ya “Evet, ne dedi ki şimdi? Ne gerek vardı bu kadar tepkiye abi?” diyerek arka çıktım.

“Yani…” Ne diyeceğini ya da nasıl diyeceğini oturtamamış olacak ki biraz bekledi. “Şimdi siz daha küçüksünüz. Gerek yok öyle hemen çocuğa.” dedi.

“Ben 23 yaşındayım, Akay’sa 25 yaşında.”

“Evet, yani küçüksünüz.”

Evlenme teklifinden kimsenin haberi yoktu. Akay hastaneden çıkınca söyleme kararı almıştık. Ablam bu olay olduğu gibi ona anlatmadığım için bana biraz küsebilir ve abimse kısa süreli bayılabilirdi.

Selen abla bana kıyamasa bile abimin gerçekten bayılmasından korkuyordum. Böyle bir çılgınlık yapabilirdi.

Beni sanırım bir tık kıskanıyordu Akay’dan. Yıllar sonra beni bulduğu için abilik duygusu birden çok ağır basmıştı. Hatta orada Akay’ı öptüğümü gördüğü için Akay’a kötü kötü bakmıştı. Bana da neden böyle bir şey yaptığımı sormuştu. Birkaç cümle söyleyerek onu geçiştirmiştim. İlk olup olmadığını sorunca benim yerime Selen ablam cevaplamıştı.

Bunun sonucunda bana da kötü kötü bakmıştı.

Allah’tan ablam o duş olayını anlatmamıştı. Sonrasında da ona çok tatlı baktığımı, bana kıyamadığını ve kocasının kalp krizi geçirmesini istemediğini söylemişti.

Yol boyunca bu konu bir daha açılmadı. Hastaneye geldiğimizde arabadan inip Akay’ın olduğu odanın oraya doğru gidiyorduk.

“Herkes orada mı?” diye sordum abime.

“Annem yemek yapacağını söyleyerek evde kaldı. Doruk da onun yanında kalmak istedi.” dedi bir eliyle ortamızdaki Lila’nın elini tutarken.

“Abi,” dedim Lila’nın elini tutarken. “Doruk iyi mi?”

“Bilmiyorum. Çok konuşmaya çalıştım ama hiçbir şey söylemedi.”

“Annesi babası nasıl biri Doruk’un?”

“Çok iyiler. Annesinin adı Lale, babasının adı Demir. Hiçbir yanlışlarını görmedim yıllarca. Hatta bugün onlar da gelecek eve. Gelmiş bile olabilirler. Lale teyze anneme yardım edecekti.”

“Anladım,” dedim kapının önüne geldiğimizde.

Kapıyı abim açtığında onun arkasından içeri girdik.

“Biz geldik, annem.” dedi Lila annesinin yanına doğru koşarken. Selen abla da ona doğru ilerledi ve dikkatlice eğilip kızına sarıldı.

Biz de içeri girince Akay ayaktaydı. Onu görünce ben de onun yanına gittim. Gülümseyerek baktı bana. “İyi misin?” diye sordum ben de gülümserken.

Bana doğru eğilerek dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdı. Sadece ikimizin duyacağı kadar kısık sesle konuştu. “Sence bu güzelliği gördükten sonra nasıl kötü olabilirim?”

Geri çekilip kıkırdadığımda bana göz kırptı. “Sen gayet iyisin bence, eski formuna gelmişsin tekrardan. Gerçi hemen uyandıktan sonra da formundaydın da…” Dudaklarımı büzdüm. “neyse, karıştırmayayım şimdi.”

Biz birbirimize bakmaya devam ederken Fatih abi “Elis,” dediğinde dönüp ona baktım. Bizi gözlerini kısarak izliyordu. Ona “Efendim abi,” dediğimde ise başka bir şey söylemedi. Sanırım sadece burada olduğunu hatırlatmak istemişti.

Çok fazla zaman kaybetmeden çıkış işlemleri yapılınca bir arabaya ben, abim, Lila ve Akay; diğerine ise Selen abla ve Gurur amca binmiştik. Yol boyunca abim sürekli konuşarak bizim tek başımıza konuşmamızı engelleyerek onunla konuşmamızı sağlamıştı. Daha doğrusu bizi buna zorunda bırakmıştı.

Eve gelince arabadan inip bizi kapının önünde bekleyen Nilda teyze, Doruk ve onun ailesi ile karşılaşmıştık. Hepsi birbirine sarılınca ben de onlara kendimi tanıtmıştım.

Aynı Doruk gibi kumral saçlı ve kahve gözleri olan Lale teyze çok neşeli biriydi. Babası Demir amca ise ikisine göre daha koyu saçları ve gözleri olan biriydi. Doruk ve eşine göre daha sakindi ama oldukça nazikti.

Şu an ise hepimiz salonda oturmuştuk ve konuşuyorduk. Nilda teyze ve Lale teyzenin anlattığı yemek tariflerini dinlerken bildiğim konularda onlara dahil olup konuşmaya katılıyordum.

Yanımda oturan Akay’ın gözlerini üzerimde hissedince ona baktım, gülümseyip tekrardan onlara döndüm. Bu sırada kulağımın yanında sıcak nefesini hissettim. “Bu anlattığın bütün yemekleri bir gün senin elinden yemek için sabırsızlanıyorum, benim güzel karım.”

Bu sözünün ardından dönüp ona tekrar baktım ve bakışlarımla susması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Ne kadar anlamış olsa bile bana bakmaya devam etti ve ben başımı çevirsem bile eliyle sırtıma dökülen saçlarımın uçlarıyla oynuyordu.

Bir kişinin bakışlarının daha bizde olduğunu hissedince o tarafa dönüp baktım, abimin bizi izlediğini gördüm. Benim ona baktığımı görünce yanındaki kızına dönüp bir şeyler dedi ve Lila başını sallayıp oturduğu yerden kalkıp bizim yanımıza geldi. Tam ortamıza oturup kollarını dayısına doladı. “Seni çok özledim.” diye içli içli konuştu.

Akay mecbur kalarak ellerini saçımdan çekip Lila’ya doladı. “Her gün konuştuk ya görüntülü, yine mi özledin?”

Başını salladı Lila sarılmaya devam ederken. “Seninle böyle konuşmaya benzemiyor ki.”

Abime tekrar baktığımda eline kahvesini alıp mutlu bir şekilde içtiğini gördüm. Yanında oturan Selen abla da ona baktı ve gülümsedi. Yaklaşıp “Çok fena bir adamsın.” dediğini anladım. “Ama unutma ben daha fena bir kadınım.”

Gözlerimiz buluşunca bana göz kırptı ve “Lila” diye seslendi. Ona bakan kızına gülümsedi. “Kızım gel bakalım, bana okulda ne yaptığınızı anlat.” Kolunu açtı. “Gel bakalım yanıma, kızım benim.”

Abimin içtiği kahve kısa bir an boğazına kaçtı ve öksürürken dönüp gülümseyerek bakan eşine baktı. Kızları bu kez onların tam ortalarına oturunca ve hararetli bir şekilde konuşmaya başlayan kızlarına da bakıp gözlerini kapatıp derin nefesler alıp verdi.

Tekrardan Akay’a dönüp baktım. “Abim beni senden kıskanıyor.”

Bir elini sırtımda ilerletip belime getirdi, yavaş ve içimi ürperten bir hareketle beraber okşadı. Geriye doğru yaslanıp başımı omzuna yasladım.

“Burnumdan getirecek gibi duruyor.” Uzun kollu beyaz renk tişörtümün bel kısmını yukarıya doğru sıyırdı ve küçük boşluktan tenime dokundu. İçime başka bir şey giymediğimi fark edince “İçine bir şey giymedin mi?” diye sordu.

“Hayır,”

Tişörtü tekrardan aşağı doğru indirdi ve kumaşın üzerinden okşadı. “Üşürsün, atlet giyseydin keşke. Hasta olmanı istemem.”

“Ne o?” Başımı omzundan kaldırıp doğruldum. “Hasta olursam sana bulaştırmamdan mı korkuyorsun?”

Gülümsedi. “Senin bana bulaştıracağın her şeye razıyım. Yine de hasta olmanı istemem. Seni götüreceğim güzel yerler var.”

“Hmm, neresi orası?”

“Nikah dairesi gibi yerler.” Tam ona ne zaman olacağını soracağım sırada abim “Elis,” dedi. İkimiz de ona dönüp baktık hatta herkes ona dönüp baktı.

“Sen biraz şöyle kenara gel istersen abiciğim. Çok dip dibesiniz.” dedi.

Akay bana bakıp “Söyleyelim mi?” diye sordu ve bunu da az öncekiler gibi fısıldayarak değil, herkesin doğacağı bir şekilde söyledi.

“Neyi söyleyeceksiniz?” diye soran kişi Selen ablaydı.

“Olur,” dedikten sonra hepsine teker teker baktım. En son bakışlarım Akay’a dönünce gülümsemem biraz daha büyüdü.

Derin bir nefes verdim. “Akay, bana evlenme teklifi etti.”

Kısa bir an sessizlikten sonra Selen abla “Ne?” diye yüksek bir sesle bağırdı. Tekrardan onlara dönüp bakınca hepsinin bize şaşkın ama bir o kadar da mutlu bir şekilde baktığını fark ettim.

Bunu beklemedikleri aşikardı ama mutlulardı da. Özellikle Nilda teyze. Onunla göz göze gelince bana gözlerinin dolu dolu baktığını gördüm. Dolu gözlerinin yanında dudaklarında bir tebessüm de vardı.

Selen abla bu kez de “Ne zaman?” diye bağırdı.

Onlara dönüp bakınca abimin elinde tuttuğu fincanın havada kaldığını, Selen ablanın iki elini beraber ağzını kapattığı ve Lila’nın ise bize gülümseyerek baktığını gördüm.

“Hastanede.” dedim. “Ameliyattan çıktıktan sonra yanına ilk girdiğimde söyledi.”

Bunun üzerine Selen abla ellerini yüzünden çekti “Ve bunu…” Eliyle salonun içini gösterdi. “bize,” Kendisini işaret etti. “bana şimdi mi söylüyorsun?”

Lila ise çok farklı bir alemdeydi. Ellerini çenesinde birleştirdi. “Annemle babam gibi mi olacaksınız?”

Bu bayılmanın eşiğine gelen abim için son nokta olmuş olacak ki elindeki fincanı sehpaya bırakıp “Ben iyi değilim.” dedi.

Selen abla ise yandan omzuna vurdu. “Kendine gel, saçmalama. Bu olayın odak noktası sen değilsin.”

“Enişte, bu kadar abartılacak bir şey değil bu.” dedi Akay ılımlı olmaya çalışarak. Bana dönüp gülümsedi. Elimi tuttu. “Ben Elis’e aşığım. Bu hep böyleydi. Şimdiyse sadece böyle kalmayacak, evleneceğiz. Ben ona bir teklif sundum, o da bu teklifi kabul etti. Zaten bunun er ya da geç olacağını hepiniz biliyordunuz.”

“Benden istemeden vermem sana kardeşimi.” dedi abim.

“Nasıl yani?” diye sordum. “İsteme mi yapacağız?”

“Evet,” Sinsice gülümsedi Akay’a. “Benim kardeşim değil mi, benden isteyeceksin.” Fincanı tekrardan eline alıp son yudumu içti. “Bilmiyorum, belki verebilirim.” Tekrardan sehpanın üzerine bıraktı. “Belki de vermeyebilir.”

“Of, saçmalama Fatih. Bir türlü doğru ayarı tutturamıyorsun.” dedi Selen abla.

“Kaçırırım,” dedi bu kez Akay. “Vermezsen kaçırırım.”

“Höst, nereye kaçırıyorsun sen!” Ani bir şekilde yükseldi. Akay’dan böyle bir şey beklemiyor olacaktı ki doğruyu söylemek gerekiyorsa ben de beklemiyordum.

Dönüp yüzüne baktım. “Ne demek bu?”

Gülümsedi bana bakarken. “Kaçırırım, evlendikten sonra geri getiririm.” Dudakları tek çizgi halini aldı. “Böyle bir abin varken başka ne yapabilirim? Bana farklı bir seçenek kalmıyor.”

“‘Böyle bir abin varken’ mi dedi o?” dedi abim. Gözü seğirmeye başlamıştı. “Nasılmışım oğlum ben!”

“Abi bir sakin ol. Yok öyle bir şey, yapmamam ben. Akay da yapmaz.” Dönüp Akay’a baktım. Elimle kolunu dürterken “Söylesene bir şey.” dedim. “Yapmazsın, yapmayız değil mi?”

“Evet, evet.” dedi ama bunu geçiştirerek söylediği gayet belliydi, sadece ben değil herkes bunu anlamıştı.

Elimi koluna yaklaştırıp tişörtün üzerinden tenini tırnaklarımla ne kadar çok kıyamasam da sıkıştırıp çimdik attım. Anında bana döndü ve kaşlarını kaldırarak bana baktı. Ben ise az önce sıkıştırdığım tenini elimle okşarken o “Yapmayız öyle bir şey.” dedi odanın içindeki herkesin yüzüne bakarken. En sonunda abime bakarken durdu. “Sonuçta ne kadar bana gıcık olsan da evleneceğim kadının abisi ve ablamın eşisin.”

Biraz daha oturup sohbet ettikten sonra yemek sofrasını hazırlamıştık ve her zaman olduğu gibi beraber yemeğimizi yemiştik. Yemekten sonra Lale teyze, Demir amca ve Doruk evlerine gitme kararı almışlardı. Gitmeden önce Doruk ve Akay birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. Akay’ın Doruk bir şey demeden ona “Yarın konuşalım, gel bize. Ya da başka bir yerde konuşalım, sen nerede istersen ama seninle konuşmak istiyorum kardeşim.” dediğini duymuştum.

Yemekten sonra bir süre oturmuştuk ve daha sonra herkes kendi odasına çekilince biz de Akay’la odasına çıkmıştık. Odaya girdiğimizde kendimi hemen yatağın üzerine sırt üzeri atmıştım. Benim bu hareketim karşısında Akay’ın dudaklarında derin bir tebessüm oluşmuştu.

Yanımdaki boş alana elimle vurdum iki kere. “Gelsene, azıcık şöyle yatalım.” Beni dinleyip hemen yanıma yatmıştı. Yan bir şekilde ikimiz de birbirimize dönmüştük ve birbirimizin yüzüne bakıyorduk. Ezberlemek ister gibi yüzümün her yerine bakıyordu.

Elimi kaldırıp sakalları hafif uzayan yüzüne dokundum. “Böyle daha bir karizmatik geldin gözüme.” dedim ve yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktım.

O da bir elini belime koyup bedenimi kendine doğru çekti. “Sen nasıl istersen öyle yaparım. Benim müstakbel karım beni böyle sevdiyse böyle kalırım.” dedi yüzünü boynumun girintisine gömüp içine derin bir nefes çekmeden hemen önce.

Elimle başını geri çekmeye çalıştım kıkırdarken. “Akay, gıdıklandım.” dedim gülmeye devam ederken. Kafasını kaldırıp yakından tekrar yüzüme baktı. Bu kez de kısa bir an dudaklarını dudaklarımın üzerine yerleştirip öptü beni.

Geri çekilince birbirimize bakmaya devam ettik. “Akay,” dedim kısa bir sürenin ardından.

“Güzelim,” dedi hemen.

“Sen hastanedeyken ben senin odanda, senin yatağında yattım. Ama hiç uyuyamadım çünkü sen yanımda yoktun. O zaman anladım, ben senden önce de rahat uyuyamıyordum ama sen yanımda olunca hemencecik uykum geliyor. Bununla ilgili bir video görmüştüm. Ne yazıyordu biliyor musun?”

Hızlı hızlı konuşmama dudaklarındaki tebessüm ile baktı. “Kısa bir virgül koymama izin var mı?” diye sordu.

“Ne oldu?”

“Senin odan, yatağın dedin ya,” Başımı sallayarak onu onayladım. “Ben sana ne demiştim? Benim olan her şey senin de değil miydi?” diye sordu.

“Evet,” dedim onu onaylayarak.

“O zaman, bu oda da bu yatak da…” Elimi tutup göğsüne, tam kalbinin üzerine yasladı. “ben de benim kalbim de senin. Bizim, ikimizin. Anladın mı?”

“Anladım,” dedim. “Peki, anlatayım mı?”

“Dinliyorum, güzelim. Anlat bakalım.”

Gülümseyerek “İnsanların sevdiği kişilerin yanında ve mutlu oldukları bir ilişkinin içinde uykuları gelirmiş çünkü kendilerini huzurlu ve rahat hissederlermiş. Daha fazla mutluluk hormonu salgılandığı için uyku geliyormuş.” dedim.

“Çok garip ama güzelmiş. Ben de senin yanında huzur buluyorum, sayılır mı?”

Kıkırdadım. “Sayılır bence,” Biraz daha birbirimize sarılarak yattığımızda Akay “Hadi kalkalım, sana bir sürprizim var.” deyince ilk o kalktı ardından da ben kalktım.

Saçlarımı elimle düzelttim yattım yerden kalkınca. “Ne oldu? Ne sürprizi bu?”

“Gözlerini kapat,” demesiyle gözlerimi kapattım ve beklemeye başladım. Bir çekmecenin açılıp kapanma sesini duydum. Daha sonra Akay’ın “Açabilirsin,” demesiyle gözlerimi araladım.

Onu karşımda bir dizinin üzerine çökmüş bir şekilde gördüm. Kalbimin atışını daha çok hızlandıran şey ise elinde tuttuğu küçük kutu ve içindeki tek taş bir yüzüktü.

İki elimi de ağzımın üzerine kapattım. Böyle bir şeyi asla düşünemezdim. Evet, evlenme teklifi etmişti ama hemen bu şekilde karşımda dizlerinin önünde çökmesini ve elinde tuttuğu bir kutunun içinde bir yüzük olması beklemiyordum.

Bana ve bu şaşkınlığıma bakarken gülümsüyordu. Öyle güzel gülümsüyordu ki ona bakarken bile aydınlandığımı hissettim. Sanki biz ikimiz şu anda gökyüzündeydik. O benim Ay’ımdı ve ben de hemen yanındaydım. Başka kimse yoktu, ikimiz vardık.

“Akay,” dedim konuşmayı hatırlayınca. Ellerimi ağzımdan çekip iki yanıma bıraktım. “Sen…” Sanırım pek de iyi hatırlayamamıştım.

“Ben hayatımın en güzel anılarını hep senin yanındayken yaşadım. Yıllarca benim bir parçam eksikmiş aslında, seninle tamamlandım. Sen gelince her gülüşün benim kalbime bir çiçek ekti. Bana her sarılman ise o çiçeği sulayarak büyüttü. Öpüşünle bana nefes oldun, güzelim. Ben senden başka birinin yanında, senin olmadığın bir yerde nefes alamaz oldum. Nefes almayı bırak düşünemez oldum.”

Bir eliyle kutuyu tutmaya devam ederken diğer eliyle uzanıp elimi tuttu. Dudaklarına yaklaştırıp üzerini gözlerimiz içine bakarken öptü.

“Uzun yıllar boyunca ayrı kaldık, çok fazla anında yanında olamadım. Bundan sonra her anında yanında olmak istiyorum. Cevabını bilsem bile… Benimle evlenir misin?”

Cevabımı bilse bile gözlerimin içine öyle derin bakıyordu ki…

“Evet, seninle evlenirim.” dediğimde dizinin üzerinden kalktı ve tuttuğu elimin yüzük parmağına kutudan çıkardığı tek taşı taktı. Yüzüğü takmasına rağmen elimi bırakmayarak baktı.

“Çok güzel, sanki sadece senin için yaratılmış gibi.”

“Şu an hiçbir şey diyemiyorum. Hiç beklemiyordum.” Ben de gözlerimi ondan çekip elime baktım. “Biliyor musun, seninle tekrardan tanışmadan önce birine aşık olmak, evlenmek çok uzak gibiydi. Ama sen…” Başımı kaldırıp ona bakınca zaten bana baktığını gördüm. Gülümsedim. “Sana aşık oldum ve seninle evlenmek için can atıyorum.”

“O zaman bir an önce evlenelim yıldırım nikahıyla. Şimdi evlenelim, yazın düğün ve kına falan yaparız.” Dudaklarını yanağıma yaslayıp hem öptü hem de tenimden derin bir nefes çekti içine. “Hemen evlenelim. Ablamların evinin yanındaki ev benim yani bizim, orada yaşayalım beraber. Artık bir daha ayrılmayalım.

“Olur, sen ne dersen olur. Sen nereye gidersen ben de oradayım.”

Sanırım artık hayatım daha da değişiyordu ve bundan asla şikayetçi değildim. Sevdiğim adamla bir yuva kuracaktık. Ben ve o iken artık biz olacaktık.

  

 

 

 

   
 

 

 

Yeni bölümümüz bu şekildeydi, umarım beğenmişsinizdir. Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı ve beğendiyseniz yorum yapıp oy kullanmayı unutmayın. Haftaya yeni bölümle görüşmek üzere. Hoşça kalın kendinize iyi bakın🫶🏻🫶🏻🌷🌸

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.04.2025 12:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...