
“Hala çok heyecanlıyım.” dedi Lila yanıma koşarak geldiğinde. Eğildim ve onu kucağıma aldım gülümseyerek. Yanağıma bir öpücük bıraktığında ben de aynısını yaptım.
“Ben de çok heyecanlıyım, bir tanem.” dedim.
Bugün 8 Aralık’tı. Abimin doğum gününden bir gün önceydi ve biz şimdi hepimiz toplanarak bizim için çok önemli bir yere gidiyorduk.
Yeğenimin cinsiyetini öğrenmeye.
Daha doğrusu sadece ben ve Akay öğrenecektik. Yarın abimin doğum gününde keseceğimiz bir pastayla diğerleri öğrenecekti. Organizasyonda sorumlu kişiler olarak bunları ayarlamak bizim işimizdi.
O sırada evlerinden annemler ve abimler de çıkmıştı. Bizim arabaya Akay, ben ve abim binmiştik. Diğerleri de babamın arabasına binmişlerdi.
Abimin bizi yalnız bırakmamak için yanımıza bindiği ise en açık şeydi.
“Dün akşam maç varmış ya, izledin mi sen?” diye sordu abim yan tarafına dönüp Akay’a bakarken. Ben de arkadan arada telefonumla uğraşırken arada onları dinliyordum.
“Yok izlemedim. Elis dizi izledi.” Bana maç olduğunu söyleseydi izlemesine izin verirdim ama asla söylememişti. “Sen?” diye sordu.
“Yok, izlemedim ben de. İlk önce Lila çizgi film izledi, sonra Selen dizi izledi.”
Onların bu tatlı mağduriyetini dinlerken telefonumu kapatarak öne doğru eğildim iki koltuğun baş kısmına tutunarak.
“Eminim ki bize söyleseydiniz izin verirdik.” dedim.
Abim bana döndüğünde gülümsedi ve yanağımdan makas aldı. “Biz size öyle kıyamıyoruz ki anlayamazsınız bile.” dedi. Bu sözle karşımda bir kişide üç duyguyu gördüm.
Baba, eş ve abi.
Her bir duygu ona çok yakışıyordu. Bana yıllar önce gelip böyle bir abimin olduğunu ve onunla bir gün karşılaşacağımı söyleselerdi muhtemelen dalga geçiyor sanırdım. Hissettiğim yoğun bir düşünceyi bir kez daha içimden geçirdim.
İyi ki böyle bir abim vardı.
Onu çok seviyordum. Evet, uzun yıllar boyunca karşılaşmamıştık ve birbirimizi görmemiştik bir yerde. Tanışmamız belki de şans eseri olmuştu. Aynı Akay’la yani kocamla yeniden karşılaşmamız gibi. Ancak ben bunu hiç hissetmedim. Yani onunla o kadar çabuk birbirimize alışmıştık ki şimdi ayrılsak yokluğunu çok çekerdim.
Tahmin de edemezdim. Abimle karşılaşıp bu kadar yakın olacağıma ihtimal dahi vermezdim bir zamanlar.
İçimde cız eden bir duygu daha vardı. O da babamdı. Keşke onu bir kez görebilseydim. Ne kadar kötü olsa bile isterdim işte. Belki de hesap sorardım. İki tane çocuğu vardı ama abimin anlattığına göre ikisiyle de hiç ilgilenmemişti. Ne ben ne de abim. Ona bu konudan dolayı ne kadar kırgın olsan bile görmek isterdim.
Acaba o nasıl hissederdi?
Beni sever miydi ya da nefret mi ederdi? Abim beni sevmeyi seçmişti çünkü benim bir suçum yoktu ama o, beni sevmemeyi seçebilirdi. Belki yüzümü bile görmek istemezdi.
“Elis, ne oldu birden? Daldın gittin, iyi misin?” diye sordu abim. Başı sallayarak gülümsedim.
“Sen beni bırak da senin düşüncelerini alalım.” Elimle aynadan bana bakan Akay’ı ve kendimi işaret ettim. “Biz de anne baba adayı olabiliriz yakın zamanda belki. Düşüncelerini duymak istiyorum.”
Anında kaşlarını çattı ve “Hayır, yok öyle bir şey ya!” dedi sesini yükselterek. Ben gülmeye başladığımda Akay’ın gözleri seyirmek üzereydi.
“Ne gülüyorsun Elis?” dedi bu kez de bana dönerek fakat ben gülmemi durduramıyordum. “Hamile misin? Lütfen hayır de.” Gözlerinden panik olduğu belli oluyordu.
“Keşke,” diyen Akay’ın sesi kısık çıksa da ikimiz de duymuştuk. Abim bakışlarını bu kez ona çevirdi ve kızgın bir şekilde baktı.
“Ne?” dedi Akay bıkkınca. “Sizin çocuklarınız var da ben bir şey diyor muyum sana? Demiyorum, sen de bana deme. Bu bizim hayatımız.”
“Bizim hayatımızmış.” dedi Akay’ı taklit ederek. “Tamam oğlum da siz daha küçüksünüz. Biraz büyüyün sonra olur.” Bana döndü. “Hamile misin, değil misin?” diye sordu.
“Değilim. Ayrıca olsam böyle mi haber veririm sence abi?” diye sordum ve sonra cevap vermesine fırsat tanımdan “Neyse,” diyerek konuyu değiştirdim. “Hadi anlat biraz. Ne hissediyorsun?”
Gözleri daldı bir an. Sessiz kaldı. “Çok değişik.” dedi en sonunda. “Bir çocuğunun olması, doğduğu an, sana ilk baba demesi ve sarılması. Anlatamam. Kelimeler yetmez anlatmaya kalksam.” Derin bir nefes verdi. Önüne bakmaya devam ederken. “İlk defa bu kadar üzüldüğümü biliyorum. Selen’i öyle görmek beni daha çok üzmüştü. Ona kıyamıyorum. Canı çok yandı, farkındayım. Keşke onun bütün acılarını ben alabilsem. Ondaki tüm acıları söküp atabilsem.”
Kızlarını anlattığını fark etmiştim. Gerçekten zor bir şeydi. Bir babanın yüreğini delik deşik eden tek şeydi, emindim. Bundan fazlası olamazdı.
Ona bir kere sarılmak için dünyaları verirdi.
“Ona bir kere sarılmak için dünyaları verirdim.” dedi düşüncemi sesli söyleyerek. “Ne kadar belli etmese de içinde fırtınalar olduğunu biliyorum. İçi içini yiyor ya yine bir şey olursa diye. Farkında değilim sanıyor ama ben onun yüreğini biliyorum.” Gözlerinin dolduğunu gördüğümde içim parçalandı. “Bende de aynıları oluyor çünkü. Lila’nın kendi başına attığı her bir adımda yüreğim ağzıma geliyor. Aynısı Selen için de geçerli. Ya yine bebeğimize bir şey olursa diye kafayı yiyorum.”
Bir elimi ensesine, diğerini de omzuna koyarak ona sarıldım ve yanağından öptüm. Bir elini gözlerinin üzerine götürdü. Gözünden akan yaşları saklamaya çalıştı.
“Abi, üzülme diyemem ama en azından şimdilik.” Hastaneye yaklaşmıştık ve arabadan inmemize az bir zaman kalmıştı. “Seni üzdüysem özür dilerim.” dedim sonra da. Konunun buralara gelebileceğini tahmin edememiştim.
“Özür dilemene gerek yok. Sadece,” Duraksadı. “Konuşmak için yer arıyormuşum.”
“Her zaman,” dedi Akay ona bakarak. “İstediğin her zaman konuşabiliriz. Ne anlatmak istiyorsan anlatabilirsin.”
Başını salladı bize bakarken. “Bir şey isteyebilir miyim?”
“Tabii ki,” dedim anında elim omzunda durmaya devam ederken.
“Bu konuştuklarımızı Selen’e veya başka birine anlatmayın, olur mu?” dedi. Çok masum bir istekti. Asla geri çevirmezdim.
“Söylemem, asla söylemem.” Son kez yanağına öpücüğü kondurdum. O sırada otoparka girmiştik. Kısa süre sonra arabadan çıktık ve asansöre binerek gideceğimiz kata çıktık. İçerideki hasta çıkınca hepimiz birden odaya doluştuk. Doktor Hanım oldukça tatlı ve nazikti. Bu kadar kalabalık olmamıza şaşırmıştı sadece biraz.
“Hoş geldiniz. Biraz kalabalık bir aileyiz sanırım?” dedi gülümseyerek.
“Annem, babam, kardeşim, görümcem ve kızım da geldi bu kez.” Gülümsedi. “Cinsiyetini yarın kendi aramızda bir pasta kesip öğreneceğiz. O yüzden şimdi görümcemler öğrenecek.”
“Peki, o zaman. Buyurun siz uzanın.” dedi kendisi de oturduğu yerden kalkarken.
Selen abla uzandı ve kazağını sıyırarak karnını açtı. Biz de ekranın görüneceği bir yerde toplanmış bakıyorduk. Bir elimle Lila’nın elini tutuyordum. Kafasını kaldırdı ve bana baktı. Gülümsüyordu. Yanağını elime yasladı ve “Çok heyecanlandım, kardeşimi göreceğim.” dedi. Onun bu tatlı merakı çok güzeldi. Bir elimle saçını okşadım.
Doktor Hanım gelince tekrardan ekrana kilitlenmiştik. İlk önce Selen ablanın karnına bir jel döktü ve ultrason cihazını hareket ettirdi. Ekranda bir görüntü oluştuğunda orada döndü ve eliyle bir yeri gösterdi.
“Burada minik hanım ya da bey. Ona da bakacağız ama önünü dönmüyor.” dediğinde gülümsedi. “Bak, kimler gelmiş sana bakmaya. Hadi dön de onlara bir selam ver.” dedi ve biraz farklı yerlere baktı. En sonunda “Evet,” dedi. “Aferin sana.”
“Gördünüz mü cinsiyetini?” diye sordu Fatih abi. Gözlerinin içi bile gülümsüyordu Selen abla gibi.
“Evet, birazdan bir kağıda yazıp size vereceğim.” derken bana baktı. Başımı salladığımda biraz daha ekrana baktı ve bize onu gösterdi. Kollarını, bacaklarını, kafasını işaret ettiğinde baktık.
“Nerede kafası?” diye sordu Lila. “Anlayamadım ben.”
Gülümseyerek aynı yeri tekrardan işaret ederken yanına çağırdı. İlk önce eliyle gösterdi ve daha Lila’nın saçlarını okşadı.
Selen ablanın bana anlattığına göre ilk kızından beri aynı doktora geliyordu. O yüzden yaşadığı her şeyi biliyordu. Bu sebeple Lila’ya çok yakın davranıyordu. Onun ailesi için, bizim için nasıl bir önemi olduğunu biliyordu.
En sonunda yerinden kalktığında ve masasına geçtiğinde Selen ablanın üzerini düzeltmesine abim yardım etti, ardından oturduğu yerden kalkmasın ayardım etti.
Biz de masanın yanına geçtiğimizde elime tutuşturulan kağıda baktım. İçini açıp baktığımda herkesin gözlerini üzerimde hissediyordum.
Kağıtta yazan yazıya baktım.
Gördüğüm yazı ile gülümsedim ve kağıdı yanımdaki Akay’a çevirerek onun da görmesini sağladım. Ardandan başımı kaldırıp ona baktım. Yüzünü inceleyerek duygularını anlamaya çalıştım.
Çok derin bir tebessüm vardı ikimizin dudaklarında da. O da başını çevirdi ve bana baktı.
“Ay, bunlar çok tatlı gülümsediler!” dedi Selen abla heyecanla. “Çok daha fazla merak ettim. Ben yarına kadar nasıl dayanacağım?”
“Çok güzel,” dedim sadece. “İlk baştan beri hissettiğim doğruymuş.”
“Hala, ben de bakayım mı?” dedi Lila yanımıza gelerek. Akay onu kucağına alırken ben de kağıdı aldım ve katlayarak çantamın içine koydum.
“Hayır, küçük hanım. Siz de yarın öğreneceksiniz.” deyip yanağına bir öpücük bıraktı.
Doktor Hanım bir problem olmadığını söyledi ve sonrasında dadan çıkmamıza izin verdi. Yine hep beraber odadan çıktık ve ilk önce onları eve bıraktık ve pastayı seçmek için bir pastaneye gittik.
İçeriye girdiğimizde gayet ferah bir ortam olduğunu fark ettim. İlk defa buraya geliyordum ben ama onlar tüm pastalarını buradan aldıklarını söylemişlerdi.
Bizim geldiğimizi gören otuzlarında görünen bir adam yanımıza geldi. “Hoş geldiniz, oğlum.” diyerek Akay’a sarıldı.
“Hoş bulduk, abi.” dedi gülümseyerek.
Ayrıldıklarında bana döndü gülümseyerek. “Bu güzel kız kim?” diye sordu göz ucuyla Akay’a bakarken.
“Bu güzel kız Elis, karım.”
“Merhaba,” dedim ben de elimi uzatırken. Nezaketten benim elimi uzatmamı beklemişti sanırım. Kısaca tokalaştıktan sonra geri çekildim gülümseyerek.
Çok nazik ve iyi bir adama benziyordu. Akay’a bir abi gibi yaklaşmasından birbirlerini sevdikleri belli oluyordu.
Ona kısaca durumu anlattık ve istediğimiz pasta modelinden bahsettik. Keki cinsiyeti belirten renkte olacaktı ama ayrıyeten abimin doğum günü de olduğu için üzerine çizimle baba, anne, kız çocuğu çizilecekti. Annenin karnı belirgin olacaktı ve kaşıkla o kısım bozulunca yine ayrı renk çıkacaktı.
Bu tasarıma Selen ablayla beraber karar vermiştik. O da ben de çok sevdiğimiz için en son bunda karar kılmıştık.
Yarın sabah pastayı almak için sözleştiğimizde oradan el ele çıktık. Arabaya binip evimize gittiğimizde akşam yemeği yapmaya koyuldum.
Tezgahın önündeyken ve üzerimde önlüğüm varken mutfağa Akay girmişti. Saçlarının ıslak görünmesinden duş aldığı belli oluyordu. Yanıma geldiğinde ellerini karnıma sardı ve çenesini köprücük kemiğime yaslayarak yaptıklarımı izlemeye başladı.
“Ne yapıyorsun?” diye sorunca gülümsedim.
“Köfte ve patates ama fırında. Çok güzel oluyor öyle yapınca.” derken soğanı aldım ve rendelemeye başladım. Gözlerimin yanmasına rağmen devam ettiğimde bir damla yaş yanağıma doğru süzüldü.
Akay fark ettiğinde eliyle sildi ve “İstersen ben yapayım mı?” dedi ama onun da keskin kokudan rahatsız olduğu belliydi.
“Yok,” dedim ve hızlıca soğanla işimi bitirdim. Ardından diğer malzemeleri kattım ve yoğurmaya başladım.
Akay ise yaptığım her hareketi dikkatle izliyordu. Bakışlarını göremesem bile anlayabiliyordum hareketsiz bir şekilde durmasından.
“Yardım etmek istiyorsan patatesleri soyup doğrayabilirsin mesela.” dediğimde yanağıma bir öpücük bırakıp geri çekildi. Tekrardan yanıma geldiğinde elindeki patatesleri soydu ve yıkadı. Ben de bir yandan ona bakarken diğer yandan da ocağa fırın tepsisini koydum. Fırına atmadan önce biraz da burada pişirecektim daha güzel olması için.
“Biraz daha kalın kes.” diye uyardım gereğinden fazla ince kesince.
“Emredersiniz şefim.” dedi tebessümle.
Ona baktığımda üzerindeki çizgili kazağı vardı sadece. “Önlük?” derken köfteyi tepsiye koyunca etrafa saçılan yağın bir kısmı elimin üzerine gelmişti. Hızla kendimi geri çekince Akay da elindeki bıçağı bırakarak yanıma geldi.
“İyi misin?” diye sordu panikle. Ben ise diğer elimi yağın geldiği yerin üzerine koymuştum. Elimi tuttu ve çekerek kendi eliyle sardı. “Acıyor mu?” Başımı olumlu anlamda salladığımda beni yürüterek musluğun yanına getirdi. Suyu açarak elimin yanan kısmına tuttuğunda aklıma gelen şey ile “Ocağı kapat.” dedim. Elim suyun altındayken uzanıp ocağı kapattı.
Çok kez elini yakmış ve kesmiştim. Özellikle de küçükken ve henüz yemek yapmanın ne demek olduğunu bilmezken. O adam ise sadece canım yandığı için ağladığımda bana kızardı. Başka bir şey demez, yaralarımı sarmak için uğraşmazdı. Aksine yemeği tekrardan yaptırırdı.
Akay’la onu kıyaslayamazsın bile ama hayatımın en doğru kararını verdiğimin bir kez daha farkına varmıştım.
Yanıma geldiğinde elimi suyun altından çekti ve suyu kapattı. Kızarıklık elimin üzerinde başparmağıma yakın bir yerdeydi. Önce dikkatlice baktı ve sonra üzerine dudaklarını değdirerek minik bir öpücük bıraktı ve kafasını kaldırıp “Geçti mi?” diye sordu.
Sanki küçük bir çocuktum ve düştüğümde dizimi öpüyormuş gibi hissettim. Gerçi yapmadığı şey de değildi küçükken.
Başımı salladım yine. “Geçti.” Gülümsedi ve beni birden kucağına aldı. Elime dikkat ederek boynuma tutundum hemen. Benimle beraber merdivenlerden çıkarak banyoya girdi. Beni mermerin üzerine oturturdu ve başımı eliyle koruyarak minik dolabın kapağını açarak yanık kremini çıkarttı. Dolabı kapattığında elimi tuttu ve tekrardan öptü üzerini. Bu kez ben de gülümsedim.
Kremin kapağını açtı ve canımın yanmamasına ekstra özen göstererek sürdü. İşini bitirince kremi kapattı ve aynı yere koyduğunda bu kez de bir sargı bezi çıkarttı. Onu da elimin üzerine kremin başka yerlere bulaşmasını engellemek için sardı ve sonra yine beni kucağın alarak aşağıya inmeye başladı.
Elimi bu kez daha rahat sardım ensesine ve boynuna. Yanağımı göğsüne yasladım.
“Elim yandı, ayaklarımda bir şey yok yürüyebilirim.” Söylediğim söze rağmen ona sıkı sıkı sarıldım, o da belimi daha sıkı kavradı.
“Benim karımın bir yerine bir şey olmasına gerek yok, ben onu her zaman taşırım.”
Çok gazla flört ediyordu.
“Çok fazla flört ediyorsun, bir de sorsam bilmiyorum ne demek dersin.”
“Biliyorum,” dedi gururluca.
Öyle mi der gibi baktım. “Ne demekmiş?”
Çapkınca gülümsedi. “Sen,”
Süper bir tepki vererek “Yaa,” dedim.
Bu tepkim daha da hoşuna gitmiş olmalı ki gülümsemesi daha da genişledi.
Mutfağa girdiğimizde kucağından indireceğini sanmıştım. Evet, indirdi ama yere değil, masanın üzerineydi. Yere inmek için hareketleneceğim sırada elini bacağının üzerine koyarak beni durdurdu.
“Oturuyorsun, ne yapılacaksa ben yapıyorum.”
“Ama olmaz ki, hem abartılacak bir şey değil. Sadece küçük bir yanık.”
“Sadece küçük bir yanık değil.” Yanağımı okşadı. Sanki küçük bir çocuğa anlatır gibi anlatıyordu. “Benim karının o nazik eli. Önemli, benim karımın her şeyi gibi onda önmeli. O yüzden beni dinliyorsun. Sen anlatacaksın, ben de yapacağım.”
“Tamam,”
Sonrasında önlüğünü aldı ve üzerine giydi. Üzerinde mavi bir kalp vardı ve Elis yazıyordu. Benimkinde de pembe kalp ve Akay yazıyordu. Bunları tabii ki de Selen abla almıştı bizden habersiz ve sürpriz yapmıştı.
Ne yapacağını teker teker anlattım. Hepsini dikkatle dinledi ve en özenli şekilde uyguladı. Salatayı yapabileceğimi söylediğimde yine izin vermedi ve onu da kendisi yaptı.
Doğruyu söylemek gerekirse hoşuna gitmemiş değildi. İzlediğim manzaram çok güzeldi. Arkası bana dönükken sırtı ve omuzları gözlerimin önündeydi. Bazı yerlerde daha da belirginleşen kasları kanını kaynatmayı bırak fokurdatıyordu.
Arkasını dönüp benimle yüz yüze geldi. Gözlerimin sırtında olduğunu fark eden biraz önceki gibi çapkın bir gülümseme belirdi.
“ Ne oldu, nereye bakıyorsun?” diye sordu bildiği halde.
“Benim olana bakıyorum. Yanlış mıyım?”
“Hayatımda duyduğum en doğru söz.”
Masayı kurmaya başlamıştı. Elindeki tabakları bana uzattı yerleştirmem için. Masadan yere indim ve tabakları yerleştirdim.
Uzun süredir mutfaktaydık ve yemeğin hazır olması için az zaman kalmıştı. Yine de sofrayı kurup salona geçtik. Televizyonda bir yemek programı buldum ve onu açarak izlemeye başladık. Akay da bana uyarak göğsüne yatmış olan benle beraber izliyordu dikkatle. O kadar dikkatliydi ki ve ilgisini vererek izliyordu ki gülümsemeden edemedim.
“Ne oluyor şimdi?” diye sorduğunda ise ona en boş bakışımı attım.
“Gerçekten anlamadın mı? O kadar izledin.”
Gözlerime baktı. “Neyini anlayacağım bunun. Anca yemek yapıp kavga ediyorlar.” Yine bir gelinin ona düşük puan verdiğini iddia ederek kaynanasına girdiğini görünce duraksadım. O ise, “Al işte,” dedi. “Ablamla annem de bunu çok izliyorlardı. Bir de bunların farklıları da var. Teşkilatlar mı anlamadım.”
Güldüm ve ona bakarak “Yine de ilgi çekici, kabul et. Dikkatle izlediğini gördüm.” dedim.
“Anlamaya çalıştım.”
“Anladın mı?”
Kendinden emin bir şekilde “Hayır,” dedi anında.
Göz devirerek tekrardan televizyona döndüm. Bu sırada bir eliyle omzuma dökülen saçlarımla oynarken diğer elini de tam göğsümün altına koymuştu. Başparmağıyla okşamaya başladığında ve biraz yukarılara çıkmaya başladığında elimi üzerine koyarak karnımın üzerine çektim.
Geri yukarı çıkmaya çalıştığında elinin üzerine bir tokat attım ve “Kalk, yemek yandı.” dedim. Kendim kalktım ama bu kez tam olarak kucağında oturur şekilde kalmıştım. Kalkacağım anda kolumu tutmaya çalıştığında hızlıca kalktım fakat o da arkamdan kalkmıştı ve kalçama yavaşça vurmasından kaçamamıştım.
Sırıtarak mutfağa ilerlediğinde ben de arkasından gittim ve aynı bana yaptığı gibi ben de onun kalçasına vurdum. Ben gülerken o, “Elis,” dedi uyaran bir ses tonuyla.
Bundan hoşlanmıyordu ama onu sinir etmekten ben çok hoşlanıyordum.
Yüksek bir kahkaha attığımda arkasını dönüp yandan bana baktı. Mutfağa girdiğimizde direkt sandalyemi çekip oturdum. O ise masadaki eksikleri yerine koydu ve yemek ile pilavı çıkarıp masanın ortasına koydu. Sandalyesine oturunca ilk benim önümdeki tabağa uzandı ve tıka basa doldurdu.
Önüme koyunca kendi tabağını da doldurmasını bekledim tatmak için. Sonrasında aynı anda yemeğin tadına baktık. Benim ağzım doluyken, “Eline sağlık, karıcığım.” demesine gülümsedim ve başımı salladım.
Lokmamı yuttuktan sonra da “Senin de eline sağlık kocacığım.” dedim. Sonra tekrardan nefes alamayacak kadar yemeği ağzıma tıktım.
Hemen içinde içecek olan bardağı dudağıma yasladı içmem için. “Kaçmıyor yemek, sakin ol. Yavaş ye yoksa boğulacaksın.”
Yemeğimizi yedikten sonra Akay sofrayı toplarken ben ise salonda telefonuma bakıyordum. Daha sonrasında yarın için neler giyeceğimizi seçtik.
Ben beyaz saten eteğimi ve üzerine de kurdele deseni olan gri kazağımı giyecektim. Akay ise siyah pantolonunun üzerine kahverengi kazağını giyecekti.
Bunları ütüleyebileceğimi söylememe rağmen bana bir şey yaptırmayıp kendisi ütüledi ve bana sadece onun yanında durmamı söyledi.
*****
“Günaydın,” dedim annemlerin kapısından içeri geçerken. Bundan sonra ikisine de sadece anne ve baba diye hitap ediyordum.
“Günaydın kızım.” dedi kapıyı açan babam. Bakışları elime değince “Ne oldu, iyi misin?” diye sordu.
Gülümsedim. “Bir şey yok ya, ufak bir yanık.” deyip onu bir problemin olmadığına ikna ettim.
Akay, salona geçerken ben de mutfağa geçtim kahvaltıyı hazırlamaya yardım etmek için. Girdiğim gibi bakışlar hemen üzerime döndü. Daha doğrusu kıyafetime.
“Tüh ya, spoiler yok.” dedi Selen abla.
Neyden bahsettiklerini sonradan anlamıştım. Pembe veya mavi giyinmemiştim, ondan bahsediyorlardı.
Telefonumu masaya bıraktım ve Selen ablaya sinsi bir gülüş attım. “Asla,” dedim.
“Ay çatlayacağım valla. Dün gece gözüme bir damla uyku girmedi. Benim yüzümden Fatih’in de. En son koyunları sayıyordum, işe yaradı galibe. Sonrası yok çünkü.”
Gülümsedim ve bu kez de annemin yanına gittim. Beline sarıldım ve yanağına bir öpücük bıraktım. Anında gülümsedi ve “Canım kızım benim.” deyip o da başını çevirdi ve benim onu öptüğüm gibi o da beni öptü.
Geri çekildiğimde Lila yanıma geldi ve “Hani bana?” dedi. Onu hemen kucağım aldım ve boynuna öpücükler bırakmaya başladım. Gıdıklanarak gülmeye başladı ve en sonunda durduğumda o da beni öptü.
Onu yere indirdiğimde beni dolu gözlerle izleyen ablama döndüm. Yanına gittim ve yanındaki boş sandalyeye oturdum. Gözünden bir damla yaş aktığında ona kalmadan elimle sildim. Aynı zamanda gülerken ağlıyordu da.
“Ne oldu? Sana sarılmadım diye kıskandın mı?” dediğimde daha çok güldü.
“Ne kıskandım ne kıskandım, anlatamam.” dedi. “Takmayın beni ya, duygulanıyorum işte olur olmadık yerlerde.”
Kolumu yandan ona sardım ve başımı başına yasladım. “Biz seni nasıl takmayabiliriz acaba ya?”
Biraz sonra yanından kalktım ve anneme yardım etmeye başladım. Kısa sürede sofrayı kurmuştuk çünkü Lila da tabak ve bardakları taşıyarak bize yardım etmek istemişti. En sonunda beraber sofraya oturduk ve kahvaltımızı ettik. Biz sofrayı toplayıp biraz oturduğumuz sırada kapının çalması ile oturduğum yerden kalktım.
Kapıyı açtığımda karşımda Lale teyze, Demir amca, Doruk ve yanlarındaki Lavin’le karşılaştım. Diğerlerinin yanında onu görünce şaşırmıştım. Yine de hepsiyle selamlaştım ve içeriye geçtik beraber.
Ben yine Akay’ın yanına oturduğumda onlar diğerleriyle selamlaşma derdindeydi. Sonrasında Lavin gelip boş olan yanıma oturdu. Benden önce Selen abla olaya atladı ve “Siz beraber mi geldiniz?” diye.
“Yok, kapının önünde karşılaştık.” dedi Doruk.
Lakin bu ikilinin yakınlığının kimsenin gözünden kaçtığını sanmıyordum.
Her şey hazır olduğu için Akay’ı pastayı almaya yolladık. Biz de bahçedeki alanı düzenlemeye başladık. Masayı ve birkaç süs malzemelerini çıkardık. Sadece pastanın koyulacağı masayı çıkartmıştık çünkü havanın serin olması sebebiyle çok fazla durmayacak, sadece fotoğraf çekecektik.
Yaklaşık bir saat kadar sonra hazır olduğumuzda pastayı masanın üzerindeki boş yere koyduk. Abim, Selen abla ve Lila masanın arkasına geçtiğinde telefonumu aldım ve video çekmeye başladım.
Lila, babasının kucağındayken Selen abla eline masanın üzerindeki kaşığı aldı ve Akay’la Doruk da masanın iki tarafına geçip ellerine konfetileri aldılar. Ondan geriye sayınmaya başladık hepimiz.
“Bir,” deyince Selen abla kaşık ile pastanın üzerindeki karnı bozduğunda çıkan renge baktık ve aynı anda konfetilerle her yer mavi renge boyandı.
Erkekti.
Yeğenim erkekti.
Selen abla kaşığı yana bıraktı ve gözünden bir damla yaş akarken yanındaki eşine döndü ve ona sıkıca sarıldı. İkisinin de bir kolu birbirini sararken diğer kolları ise kızlarını sarıyordu.
Kamerayı onlardan çekip burada olan herkese çevirdim. Annem gözleri dolu bir şekilde bakıyordu ve her an o da ağlayacak gibi görünüyordu.
Telefonumla yine onları çekerken Selen abla gerçekten ağlamaya başlamıştı. Lila da babası ve annesinin arasında gülerek etraf bakıyor ve üzerinde kalan konfetileri silkeleyip tekrardan yere atıyordu.
Kısa bir şekilde ayrıldıklarında Selen abla bu kez sadece Lila’ya sarıldı. Tamamen kucağına almaması için abim de belinden tutarak ona destek oluyordu.
Başını kızının boynuna gömerek derin bir nefes aldı. Geri çekilince Lila da annesinin yanağına bir öpücük bıraktı. Lila’yı yere indirdiklerinde Lila hemen etrafta koşmaya başlayarak konfetilerle oynamaya başladı.
Selen ablam ve abim de bu kez birbirlerine daha sıkı sarıldılar ve gülümsediler.
Mucizeleri için gülümsediler. Hatta öyle gülümsediler ki onları hiç böyle görmediğimi fark ettim. O kadar güzellerdi ki… Abim yaklaşıp ablamın dudağının kenarına bir öpücük bıraktı.
İlk başta videoyu kapatıp onların fotoğraflarını ve Lila’nın tek fotoğraflarını çektim. Sonrasında hepimiz birlikte fotoğraf çekindik. Hepimiz bir fotoğraf karesine gülümsedik.
İçeriye geçmeden önce bir de Lila’nın isteği üzerine telefondan iyi ki doğdun Fatih şarkısı açmıştık. Lila koşarak içeri girdi ve elinde küçük bir zarfla çıktı. Abim de onun yanında tek dizi üzerine çöküp zarfı merakla açtı.
İçinden Lila’nın çizdiği bir sürü resim çıktı. Hepsine tek tek baktı gülümseyerek. Lila da ellerini önünde birleştirmiş ve yerinde sallanarak babasını izliyordu.
Kollarını sıkıca kızına doladı ve onun yanağına derin bir öpücük bıraktı.
“Beğendin mi?” diye sordu heyecanla.
“Beğenmek ne kelime?” Tekrardan elindeki bir tane resme baktı. “Bayıldım,”
Sonrasında bir kere daha aynı şarkı açılınca abim kendisini elinde bıçakla pastanın başında buldu. Hepimiz –ama en çok Lila- şarkıyı söyledik. Bir kaçış yolu olmadığını anlayınca pastayı kesmişti biran önce fakat yine de gülümsüyordu.
İçeri geçince ben ve Lavin pastayı kesip servis ermiştik. Bize yardım etmek için gelen Akay’ın yanında Doruk da gelmişti. Sonrasında pastamı yerken gözüme bir şey takılmıştı. Lavin ile Doruk konuşuyorlardı. Doruk, ona telefondan bir şeyi gösterirken Lavin de onu dikkatle dinleyip ekrana bakıyordu.
Yanımda oturan Akay’ın kolunu dirseğimle dürttüm ve bana bakınca ona malum kişileri işaret ettim. “Sen biliyor musun ne döndüğünü?”
“Yok, bilmiyorum.” dedi o da bakarken. Sonrasında ikili bizim bakışlarımızı hissetmiş olacak ki aynı anda bize döndüler. Lavin anında oturduğu yerden kalktı ve salondan çıktı.
Kıkırdarken ben de tabağımı Akay’a verdim ve oturduğum yerden kalktım. Beni kalktığımı gören Selen abla da hemen arkamdan geldi.
“Ne oldu? Bir anda kalktınız.” derken salondan çıkmıştık.
“Fark etmedin mi?”
Gülümsedi. “Ettim, ettim.” dedi.
Mutfağa girince bardağa su doldurmuş içen Lavin ile karşılaştık. Bizi görünce hızlıca suyu bitirdi. Çıkmak için kapının oraya geldiğinde ikimiz de önünü kestik. Bize mala bakar gibi baktı kısa bir an.
“Geçeyim mi artık?” dedi masum masum göz kırpıştırarak. Ya da öyle görünmeye çalışarak.
“Yok,” dedik aynı anda.
“Liseli kızlara mı dönüştünüz, çıkışta sıkıştırıyorsunuz?” dedi bu kez de.
Benim merakım her şeyin üzerine çıkabilirdi. Selen abla için ise dedikodunun olduğu yerde bitiyordu. Yani kısacası bizden kurtulması zordu.
“Siz sormadan söylüyorum, hiçbir şey yok. Motorum bozulmuştu, o da bir arkadaşı yardımıyla motorumu tamir ettirdi. Onlardan bahsediyordu.”
“Biz belki bunu sormayacaktık.” dedim.
“Sizin ikinizi bir arada görünce anlayabiliyorum.” dedi ve “Geçeyim mi artık?” diye sordu.
İkimiz de kenara çıkınca yanımızdan geçti ve gitti.
Ablamla bakışlarımız kesişti.
Ne de olsa yakında çıkar kokusu bakışıydı bu.
Ardından biz de içeriye geçtik ve hediyeleri verdik. Biz abime bir bot almıştık ve miniğe de bir takım almıştık. Cinsiyetini bildiğimiz için dün eve gelmeden önce bir mağazaya girip mavi renklisini almıştık.
“Biz bir şey söylemek istiyoruz.” dedi Selen abla. Tüm gözler onlara dönünce gülümsedi. “Biz bu küçük beyin adına karar verdik.” Elini karnının üzerine koydu ve okşadı. “Çınar,” dedi.
Bunu biz de bilmiyorduk.
Gülümsedim, herkes gülümsedi.
Çınar.
Çınar Gezen
Umarım hayat senin için çok güzel olur halacığım.
Selamlarrrr💞 Normalde haftaya atacaktım ama bölümü bitirince dedim ki neden atmıyorum. Umarım beğenmişsinizdir. Diğer bölümü ve diğer kitabımın bölümünü haftaya atacağım. Yetiştiririm diye düşünüyorum. Eğer beğendiyseniz lütfen oy kullanmayı, yorum yapmayı ve haberdar olmak için takip etmeyi unutmayın. Sizleri çok seviyorum. Haftaya görüşmek üzere. Kendinize çok iyi bakın🫶🏻🫶🏻
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |