27. Bölüm

BÖLÜM-26

Zeynep
zeyyneppece

Gözlerimi yavaşça araladım ve birkaç kez kırpıştırıp etrafıma bakındım. Başımı sağ tarafıma çevirdim ve göğsünde yattığım Akay’ın çenesiyle yüz yüze geldim. Gülümseyerek bir öpücük bıraktım.

Camdan dışarı baktığımda cama çarpan damlalardan yağmur yağdığını anladım. Saatin ilerlediğini biliyordum ama hava kapalı olduğu için çok fazla aydınlık değildi odanın içi.

Tekrardan yanımdaki bedene döndüm ve üzerimizdeki yorganı daha çok üzerimize çektim. Biraz daha yönümü ona çevirdim ve kendimi yukarıya doğru çekip yüzüyle aynı hizaya geldim.

Ona güzel bir günaydın vermek için iki elimle yanaklarını tutarak dudaklarımı dudaklarına yaslayıp öptüm onu. Yüzünü kendime çektiğimde kıpırdandığını ve bir gözünün açıldığını gördüm. Sanki yeni uyanmamış ve uyku sersemi değil gibi bedenini üzerime devirerek beni altına aldı ve tüm ağırlığını bana verdi.

Beni öpmeye devam ederken böyle bir tepki verebileceğini tahmin etmeyip güldüm. Dudaklarımı geri çektiğimde o da başını geri atıp yüzüme baktı.

Ellerimi ensesine sardım ve “Günaydın,” dedim neşemi sesime yansıtarak.

Bu kez başını boynuma gömdü ve kollarıyla bedenimi sıkıca sardı. “Günaydın,” dedi sesi boğuk çıkarken.

Ben de bi elimi sırtına diğerini de saçlarına ilerlettim. “Yağmur yağıyor.”

“Olsun,” dedi umursamaz bir şekilde bana sarılmaya devam ederken.

“Gitmeyecek miyiz?” diye sordum bu kez de. Bugün 3 Şubat 2024’tü. Yarın Gurur babamın doğum günüydü ve bugün ona hediye almaya gidecektik ikimiz.

Ben hava yağmurlu olduğu için tereddüt ederken o, “İstiyorsan eğer sel olsa bile seni kucağımda taşıyıp götürürüm.” dedi. Gülümsedim ve saçlarına bir öpücük bıraktım.

“Aşkım benim,”

Başını tekrardan kaldırdı ve birbirimize gülümseyerek baktık. “Hadi, kalkalım da beraber kahvaltı hazırlayalım.” dedim ve onu göğsünde yana ittirdim. Bana uyarak yanıma yattı tekrardan. Benim kalk dememe rağmen yatmaya devam etti.

Bu birkaç ayda tanık olduğum başka bir şey de sabahları kalkmak bilmeyen Akay’dı. Ben sabahın beşinde bile rahatça kalkıyordum ama o, saat onda kalksa erken diyordu fakat benim sayemde kalkıyordu.

Beni kıramaması onun en büyük zaafıydı.

Onun üzerinden yuvarlanıp yanındaki küçük boşluğa oturarak ayaklarıma terliklerimi geçirdim. Oturduğum yerden kalktığımda Akay da en sonunda kalktı ve benim peşimden banyoya ilerledi.

Lavabonun önünde eğilip yüzümü yıkadığım sırada arkamda olduğunu ve ellerini mermere koyarak beni mermerle kendi arasına sıkıştırdığını fark ettim. Hiç umurumda değilmiş gibi onu takmadan yüzümü yıkadım ve yandaki askılıktan havluyu alıp yüzümü kuruladıktan sonra tekrardan yerine astım.

Yüzümü ona döndüğümde eğilip yüzünü bana yaklaştırdı. Dudaklarını yanağımın üzerinde gezdirirken “Biri gelmeyecek kahvaltıya, değil mi?” diye sordu.

“Yok, gelmeyecekler.” dedim gülümseyerek.

Adamın korkulu rüyası abim olmuştu resmen. Ve kesinlikle baş başa kalamamak. O yüzden biri olmayan bir yer bulduğunda şu an yaptığını yapıyordu.

Derin bir nefes çekti içine kokumdan. “O zaman bence hemen kahvaltı yapmayabiliriz. Benim aklıma bir şey geldi mesela.”

“O şeyler senin aklında hiç çıkıyor mu acaba?” dedim iğneleyici bir şekilde. Sesimdeki imayı fark ettiğinde güldü. Ellerimi onun ellerinin üzerine koydum ve kendimi geri çektim.

“Sayende çıkmıyor.”

“Sanki sadece benim yüzümden. Şu bakışlarına bak sen önce.” dedim. Yüzünü bana yaklaştırdığında kendimi daha da geriye attım. Bana uyar der gibi bir bakış attı ve dudaklarını boynumun biraz daha aşağısına bastırdı.

Ağzımdan derin bir nefes koptuğunda gözlerimi kapattım saniyelik. Sonra o, dudaklarını çekince gözlerimi açtım ve yanağına gülümseyen dudaklarımı bastırdım. Ardından aşağıya doğru kaydım ve onun kolunun altında çıktığımda aynı zamanda banyodan da çıktım kahkaha atarak.

Aşağı kata inince peşimden geldiğini fark ettim ve arkama bakıp daha hızlı koştum. En sonunda salona kaçtım. O da gelirken koltuklardan birinden büyük bir yastık aldım ve kapının yanına koştum. O içeriye bir adım attığında yastığı sırtına doğru savurdum.

O, ani bir şekilde bana dönerken ben de kahkaha atmaya başladım ama birden kendimi onun kollarının arasında bulmayı beklemiyordum.

Elleri belime sarılıp beni havaya kaldırınca elimdeki yastık yere düştü. Hareket edip ondan kurtulmaya çalışsam bile bırakmadı. Kahkahalarım arasında “Akay!” diye bağırdım.

Sırtım koltuğun yumuşaklığıyla buluşunca onu da üzerimde hissettim. Bedenimi altına aldı ve bileklerimi bir eliyle başımın üzerinde sıkıca tuttu.

Elini yavaşça koltuk altıma getirdi ve gıdıklamaya başladı. Zaten gülüyordum ama bu olaydan sonra gözümden yaş akana kadar kahkaha attım.

Akay da gülerken en sonunda elini çekti ama bu kez de belime getirip orayı gıdıkladı. Ben ondan kaçmanın bir yolunu arayıp kıvranırken o gayet rahattı. Sonrasında bileklerimi bıraktı ve aşağıya kayıp karnıma canımı acıtmayacak şekilde dişlerini geçirdi.

“Akay, bırak artık beni.” dedim ama onunla böyle şakalaşmak çok hoşuma gidiyordu.

“Seni gıdıklamayı çocukluğumuzdan beri çok seviyorum.” dedi başını kaldırıp bana alttan alttan bakarken. “Hatırlıyor musun?”

Başımı salladım ve ellerimi pijamasının yakasına getirip yukarı çıkmasını anlatmaya çalıştım. Anladı beni ve yüzümün hizasına geldi. “Hatırlamaz olur muyum hiç? Dün gibi aklımda.”

“Rabia abla da gelirdi sonra. İkimizi birlikte gıdıklardı.” dediğinde ensesini elimle okşadım.

“Acaba Rabia abla nerede ya da ne yapıyor? Özledim onu.” dedim aklıma gelen şeyi söylerken.

Mırıldanarak onayladı beni. “Ben de merak ediyorum. Orada seninle beraber sevdiğim tek kişiydi.”

Gülümsedim. “Benim de. Ne dersin, belki bir gün tekrardan karşılaşırız onunla.”

“Çok isterim.” Derin bir nefes verdi. “Sen sevmesen bile anneni görmüştün ama ben hiç göremedim. Benim annem gibiydi Rabia abla. İlk o şefkati onda hissettim. Anlayamamıştım ama ne olduğunu o zaman, sonra annemlerin yanına gelince ve onun bana karşı tavırlarını görünce anlamıştım.”

“Bana karşı da öyleydi. Annem bana hiç annelik yapmadı ama o annem olmamasına rağmen annelik yaptı.” dedim onu onaylayarak.

Gerçekten de öyleydi. Onu hiçbir zaman unutmayacaktım. Hep kalbimin bir köşesinde olacaktı.

“Kendi annelerimiz bizimle ilgilenmezken hiçbir bağımız olmayan bir kadın bizimle ilgileniyordu kendi çocuğu gibi, değişik.” Duraksadı birkaç saniye. “Neyse,” dedi gülümserken. Üzerimden kalktı ve kollarımın altına ellerini geçirerek kucakladı beni. Bacaklarımı beline sardım ve ona ayak uydurdum.

Mutfağa kucağındaki benimle girdi ve tezgahın önüne gelince beni oraya oturttu. Ocağın yanında olduğum için bana buzdolabından iki tane yumurta çıkartarak yağda yumurta istediğini belirtti. Hemen önüme koydu malzemelerle hiç oturduğum yerden kalkmadan yapmaya başladım. O da çayı koyup masayı hazırladı.

Ben oturduğum yerden hiç kalkmadan sadece şarkılar mırıldanırken kahvaltımız hazır oldu ve Akay yine bana yaklaşıp kucakladı ve sandalyeye oturdu. Karşıma da o oturunca birlikte yemeğimizi yemeye başladık.

“Babamın bedeni ne?” diye sordum bir çatal yumurtayı ağzıma atmadan önce.

“XXL büyük ihtimal. Kıyafet mi alacağız?” diye sorduğunda çayımdan bir yudum aldım.

“Belli değil, oraya gidince bakarız ne alacağımıza ama fikir olsun diye sordum.” 21 Kasım Selen ablanın doğum günüydü, ona güzel ve kaliteli bir makyaj çantası hazırlamıştık. Birkaç hafta önceden onunla konuşup ne istediği hakkında bilgi toplamıştım. 9 Aralık abimin doğum günüydü, ona kışın giyebileceği bir bot almıştık. İkisi de çok beğenmişlerdi ve sıkça kullanıyorlardı. Yine böyle bir şey almalıydık.

Gelini ve oğlu vardı burada sonuçta! Saksı değildik!

“Parfüm alabiliriz aslında.” dedi o da çayından bir yudum alarak. Ardından bir parça ekmeğin arasına krem peynir sürüp bana uzattı. Ağzımı açarak onun uzattığı parçayı afiyetle yedim. Sonra ben de ona aynısını yapıp uzattım, yedi.

“Olabilir, oraya gidince de bakarız zaten. Saat de alabiliriz belki.” Sonrasında ise ne kadar bu konudan rahatsız olsa bile “Benim maşım duruyor. En azından bunu ben kendi paramla alayım.” dedim.

Çayından bir yudum içti ve bana baktı. “Güzelim, daha kaç kere konuşmamız gerekiyor aynı konuyu?”

“Biliyorum ama yine de… Nasıl diyeyim. Ben de kendim almak istiyorum bir şeyler. Sürekli senin paranla alıyoruz.”

Benim ifademe karşılık onun yüzünde bir gülümseme oluştu. “Tamam, yanına al kendi paranı. Seni bir yere götüreceğim, oradan kendi paranla alışveriş yapacaksın. Olur mu?”

Başımı salladım ve onun benim için uzattığı çataldaki yumurtayı yemeden “Tamam,” dedim.

Kahvaltımız bittikten sonra o sofrayı toplarken ben hazırlanmaya çıkmıştım. Rahat gri bir bol paçalı eşofman ve üzerime de lacivert bir kapüşonlu giydim. Çok sade bir makyaj yapmaya başladığımda Akay da odaya girdi.

Onun için yatağın üzerine çıkarttığım siyah eşofmanı ve benimkiyle tek farkı bedenleri olan kapüşonlusunu giydi. Aynı anda benim de makyajım bitti ve saçımı topuz yaptım. Çantamı yanıma aldığımda aşağıya indik ve kabanlarımızı giyerek çıktık. Elinde tuttuğu şemsiyeyi açarak iki adım ötemizdeki arabaya dahi ıslanmadan binmemizi sağladı.

İlk önce benim kapımı açtı ve oturduktan sonra kapımı kapattı. Kendisi de oturunca şemsiyeyi kabına koydu ve arka koltuğa attı. Arabayı sürmeye başladı ve çok zaman geçmeden avmye gelmiştik. Otoparka arabayı park edince indik ve üst katlarında gezmeye başladık.

Mağazalardan birine girince en sonunda bir saat almayı kararlaştırdık. Parasını Akay ödemişti ve beni kendi paramı kullanmak için beni söylediği yere götürdü. Burası ise bir mağazaydı.

“Ne yapacağız burada?” diye sordum.

“Sen bana alacaksın, ben de sana alacağım. Bitirince birbirimize mesaj yazarız. Haydi bakalım.” dedi. Yanağıma hızlı bir öpücük bıraktı ve gerileyerek ilerledi. Göz kırptı ve arkasını dönüp kadın eşyalarının olduğu yerden içeri girdi.

Ben de erkek kıyafetlerinin olduğu yerden girdiğimde hızlıca etrafıma bakınmaya başladım. Birkaç pantolona ve kapüşonluya baktım ama evdekilere çok benziyordu. Çok güzel bir ceket gördüğümde onu incelemeye başladım ve bedenine baktım. Tam olacak bedenini bulunca onu elime aldım.

Gezinmeye devam ettiğimde siyah renkli bir pijama takımı buldum. Ona bakmadan başka uzun kollu üstlere bakmaya başladım. Pijama giymeyi sevmiyordu ve evde ona zaten yetecek kadar vardı.

Yanıma birinin yaklaştığını hissedince kafamı kaldırıp sağ tarafıma baktım. Bir adamın yanımda durduğunu gördüm ve üzerindeki kıyafete bakınca çalışan olduğunu gördüm.

“Hoş geldiniz,” ben cevap vermeyip önüme bakınca “Babanıza mı bakıyorsunuz?” diye sordu.

Söylediği bu cümleden sonra sol elimi kaldırıp tek taşımı ve alyansımı ona gösterdim. Göstermeyi bırak resmen gözüne soktum.

“Kocama bakıyorum.” dedim gülümseyerek. Elimi geri indirdim ve kıyafetlere bakmaya devam ettim.

Yine de yanımdan gitmemeye kararlıydı. “Yardım etmeme gerek var mı? Neye bakıyorsunuz?”

“Kocam uzun kollu istedi. Beni de buralarda bekliyor olmalı.” dedim yavaştan uzamasını ima ederek.

Demek istediğimi anladı ve başka bir şey demeden sakince yanımdan uzaklaştı. Ben de o üstlerden beyaz renkli bir tane aldım. En sonunda kasaya gidecekken Akay’ın “Ben geldim, dışarıda seni bekliyorum.” mesajını görünce hemen sıraya girdim. Önümde bir kadın vardı ve ben geldikten sonra sıra ona gelmişti. Saat daha çok geç olmadığı için hızlıca ödemeyi yaptım ve Akay’ın olduğu yere gittim.

Benim karşıdan geldiğimi görünce hafifçe gülümsedi ve yanına gelince kolunu omzuma atarak beni yürütmeye başladı. “Nereye gidiyoruz?” dediğimde “Yemek yiyelim mi? Acıktın mı?” diye sordu.

Çok aç değildim ama eve gidene kadar acıkacağımı biliyordum. Onun da acıkacağını biliyordum.

“Yiyelim de ne yiyeceğiz?”

Elimdeki torbayı aldı ve “Sen ne istersen onu, düşün bakalım.” dedi. Yürüyen merdivenlerden çıkarken düşünmeye başladım.

İki kat yukarı çıkacağımız için diğer yürüyen merdivene bindiğimizde “Dürüm yiyebiliriz. Canım onu çekti sanırım.” dedim.

Gülümsediğini tahmin ettim ve yüzüne bakınca yanılmadığımı anladım. “Canın onu mu çekti sanırım?” dedi benimle uğraşmaya devam ederek.

“Benimle uğraşma.” dedim yüzümü öbür tarafa çevirerek. Merdivenlerden çıktığımızda ve yemek yiyeceğimiz yere giderken kollarımı göğsümde bağladım.

“Benim karım trip de mi atarmış bana?” dedi ve bir eli omzumda durmaya devam ederken diğer eliyle bağlı kollarımı açtı. Elimi tuttu ve üzerine bir öpücük bıraktı. Ben de en sonunda kendimi ona bıraktım ve dönüp birbirimize gülümsedik.

Yemeğimizi sipariş edip beklemeye başladığımızda birbirimize aldıklarımıza baktık. Ona aldıklarıma baktığında sıra bendeydi ve poşeti alarak açtım. İçinden uzun zamandır aradığım türden bir tayt, pembe renkli tüylü bir kazak ve yine tam istediğim türden bir bordo çanta çıkmıştı.

Yemeğimizi yedikten sonra ben gideceğimizi sanırken o beni mağazaların olduğu bir yere ilerletti. “Akay nereye gidi…” diyecekken bir mağazanın önünde durdu. Ben de durdum önümüzdeki mağazaya bakınca.

“Ne oldu? Kal mı geldi?” derken oldukça eğlenen bir şekilde çıkmıştı sesi. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ifadesinin de o şekilde olduğunu gördüm.

“Neden buraya geldik?”

“Karıma bir şeyler alacağım.” dedi ve beni de elimden tutarak içeri soktu. Bir şey diyemeden bu mağazaya yanımda Akay varken girmiş bulunuyordum.

Bu mağaza ne mağazası mıydı?

Etrafıma baktığımda karşılaştığım takımlarla ve geceliklerle burası kadınlar için bir iç giyim mağazasıydı.

Sanki hiçbir şey yokmuş gibi elini bir sutyene uzatınca ben de elinin üzerine küçük bir tokat atarak onu durdurdum. “Ne yapıyorsun?” dedim. Yanaklarım yavaştan alev almaya başlamıştı bile.

“Hiç,” derken bana daha doğrusu üzerime baktı. “Bunun sana nasıl olacağını düşünüyorum.”

Söylediğine takılmamaya çalışarak “Akay, bak hiç erkek yok burada. İlla alalım diyorsan tamam, ben alacağım. Sen yeter ki dışarı çık.” desem bile beni dinlemeyeceğini biliyordum. Aynen öyle oldu ve çok rahatça bir cevap verdi.

“O diğerlerinin problemi, ben buraya seninle girince bir şey kaybetmiyorum. Aksine,” Sırıtarak baktı yine bana. “kazanıyorum.”

Yanımıza yaklaşan sarı uzun saçlı çalışan gülümsedi bana doğru ve “Hoş geldiniz, yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” dedi oldukça sempatik bir şekilde.

Ben bir şey diyecekken Akay lafa atlayarak “Bakıyoruz biz, teşekkür ederiz.” dedi.

Kadının gülümsemesi genişlerken ben içinde bulunduğum duruma hala inanamamıştım. Kadın yanımızdan gittiğinde gözlerim aynı yere bakmaya devam ediyordu. “Akay hadi çıkalım buradan.” deyip koluna yapıştığımda ve elimle yüzümü gizlemeye çalıştığımda o da bana ve sonrasında az önce baktığım yere baktı.

Velilerimden Suna Hanım yanında başka bir kadınla buradaydı ve sanırım bizi görmüştü. Sanırım kısmını çürüterek bana doğru ilerlemeye başladığında çok geç olduğunu fark ettim ve elimi indirerek bana gülümsemesine karşılık ona gülümsedim.

“Merhaba Elis Hanım,” dedi ve bana sarılmak için uzanınca ben de ona uzandım ve kısa bir sarılmanın ardından ayrıldık.

“Merhaba Suna Hanım,” dedim gülümseyerek. Daha doğrusu gülümsemeye çalışırken.

“İyi gördüm sizi,” dedi.

“Teşekkür ederim ben de sizi iyi gördüm. Sena nasıl, iyi mi?”

Gülümsedi. “Çok iyi, sizi ve arkadaşlarını çok özledi. Biran önce okula gitmen istiyor.” dedi.

“Ne kadar güzel. Ben de hepsini çok özledim.”

Ardından başka bir şey konuşmadan işinin olduğunu söyleyerek yanımızdan uzaklaştı. Tekrardan Akay’a döndüğümde bu kez bir takımı eline aldığını ve incelediğini gördüm. Yüzünden beğendiği anlaşılıyordu. Şöyle bir şey vardı ki ben de beğenmiştim. Sutyen tamamen beyaz tülden oluşurken üzerinde yer yer pembe çiçekler vardı. Alt takımı da aynı şekildeydi.

“Bunu alalım, kesin alalım.” dedi oldukça beğendiğini belli eden bir sesle. Bir elinde bunu tutarken diğer eliyle bakmaya devam etti.

Ardından başka birini eline aldı. Bu ise sadece kırmızı tülden oluşuyordu. Bunu da diğer eline aldı.

Mağazadan çıkarken bu ikisinin dışında saten bir gecelik ve kırmızının aynı şekillisinin mavisini de almıştık. Etraftaki insanların bize ve ona olan bakışları eşliğinde sonunda çıkmayı başarmıştık.

Dışarı çıkınca derin bir nefes aldım hemen. Aynı saniyede Akay elinde tüm poşetleri taşırken diğer elini belime sardı ve kulağıma doğru eğildi. “Bunları aldık ama ben bu şekilde anlamam bunların nasıl olduğunu. En kısa sürede mankenin üzerinde de görmek isterim.” deyince zaten kaynayan kanım iyice fokurdamaya ve dumanlar çıkartmaya başladı.

Bir şey demedim ve onu duymamış gibi “Hava da bugün çok soğukmuş,” dedim.

Onu geçiştirdiğimi ve kaçtığımı anladı fakat sadece ikimizin duyacağı bir sesle kahkaha atarak karşılık verdi.

Onunla ilk defa ikimiz bu şekilde bir yere gitmiştik. Evde olan bu tarz şeyleri internetten ya Selen abla almıştı ya da ben almıştım. O yüzden şu an terlememin ve oldukça sıcak hissetmemin başka bir nedeni olamazdı. Oysaki gerek olmadığını ve bu kadar utanmamam gerektiğini biliyordum ama ben de sonuç olarak her gün onunla buralara gelmiyordum yani! Onunla olmaktan başka beni rahatsız eden bir şey daha vardı. O da diğer insanların bakışlarıydı. Buna son zamanda ne kadar takılmamam gerektiğini kendime öğretmeye çalışsam da olmuyordu işte.

Tüm bunları bir kenara koydum ve arabamıza binerek eve gitmeye koyulduk. Eve geldiğimizde ise bu akşamın yemekleri benden diyen Akay’ı dinleyip koltuğa yatmış ve telefonuma bakmıştım. Günün sonunda ise hep yaptığımız gibi ona sarılarak derin bir uykuya dalmıştım.

*****

“İyi ki doğdun dedem!” diye bağırarak babama koşmuştu Lila kapı açılır açılmaz. Onlarla kapının önünde karşılaştığımız için beraber içeriye girdik. Kapıyı bugünün şerefine babam açmıştı. Daha içeri geçmeden kapının önünde hepimiz teker teker sarılıp doğum gününü kutladılar. Sıra bana gelince yüzündeki derin gülümsemeyle bana baktı.

“İyi ki doğdun baba,” dedim kollarımı onun bedenine dolarken.

İçini çekti. Ellerini sırtıma sardı ve bana gerçek baba şefkatini bir kez daha hissettirdi.

“Güzel kızım benim. Teşekkür ederim.” dedi sarılmaya devam ederken. “Kızım,”

Biz ayrılırken Selen abla, “Şu yaşıma geldin bana böyle sarılmadın baba ya!” deyince güldük. Şaka yaptığını düşünmüştük ama gözleri dolunca şaka değil de gerçek olduğunu anladık.

“Abla, ne oldu?” diye sordum yanına gidip. “İyi misin?”

“Ay kızım, hep aynı hali. Bilmiyorsun sanki.” diyerek ortama annem de giriş yaptı. Onu kollarından tuttu ve “Gel bak yeni masa örtüsü aldım, bak sen de.” dediğinde ablam gözlerinin dolu olmasına rağmen “Nerede?” dedi.

Annem gülümseyerek onun kolunu okşadı ve “Masa örtüsü olduğuna göre çatıya serdim.” dedi.

“Anne ya, bak valla ağlarım.” deyince hepimiz gülümsedik.

“Tamam, tamam.” dedi ve sonra da bize döndü. “Siz de burada ne yapıyorsunuz? Rahat rahat oturun.”

“Ben de geliyorum. Masa örtüsüne bir de ben bakayım.” dedim gülerek onların peşinden giderken.

İlk önce çoğu zamanki gibi beraberce kahvaltımızı ettik ve sofrayı toplayınca biraz oturduk. Akay ve abim ise kahvaltı ettikten sonra benim geceden yaptığım pide içini alarak pideciye götürdüler. İçini biz yapınca onlar sadece hamura şekil verip pişireceklerdi. Onun hazır olmasını beklerlerken ise bir pasta alacaklardı.

Zamanın geçmesini beklerken Lila’nın isteği üzerine kendisiyle beraber hepimize birer kağıt vermişti ve dedesi için resim çizdiriyordu. Hepimizin resimleri bitince diğerleri de gelmişti. Gün boyu Selen ablanın hep olduğu gibi ağlamaları, Lila’nın eğlenceli kahkahalarıyla geçmişti.

     

         

    

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar💞💞 Umarım bölümü beğenmişsinizidir. Eğer beğendirseniz oy kullanmayı, yorum yapmayı ve beni takip etmeyi unutmayın. Diğer bölümümüz de eğer bu bölüm gibi yetişirse cumartesi günü veya pazar günü gelebilir. Dün gece yarısından sonra tamamladım bölümü ve diğerini de yazmaya başladım. Ve okumadıysanız asker kurgusu olan diğer kitabım Kalbimin Kahramanı’nı okumanızı tavsiye ediyorum. Ona yeni bölümü dün paylaştım ve iki hafta sonra yeni bölüm gelecek. Onun yerine bu kitaba ağırlık veriyorum çünkü gerçekten çok bomba bölümler gelecek gibi hissediyorum.

Kendinize çok çok iyi bakın görüşmek üzere🫶🏻🫶🏻💖💖

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.07.2025 13:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...