
Beş Ay Sonra
“Alo?” dedi Lavin telefonunu açıp kulağına yaslarken.
“Geldim, bekliyorum seni.” diyen Doruk’un sesini duyunca gülümsedi.
“Ben de geldim,” dedi. Şu an nisan ayının ortalarındaydılar ve Doruk’un onu beş ay kadar önce evinin yakınında bıraktığı yoldaydı. Karşısında bu kez arabayla bekleye Doruk’u görünce telefonu kapattı ve ona doğru ilerledi. Haki rengi bir gömleğin üzerine siyah bir ceket giymişti. Altında ise yine ceketin rengiyle aynı bir kot vardı. Ona bakıp gülümserken tam karşısında durdu.
Doruk’un gözleri de karşısındaki kadında kaldı. Üzerine uzun lacivert bir elbise giymişti. Üzerine ise zaten elbise kalın ve uzun kollu olduğu için sadece beyaz bir gömlek atmıştı.
“Merhaba,” dedi Lavin su gibi zarif sesiyle.
Doruk o suda boğulacak gibi oldu.
“Merhaba,”
İlk başta o sarılıp karşısındaki kadını zorlamak istememişti. Bunu anlayan Lavin topuklu ayakkabı giyse bile uzanıp karşısındaki adamın boynuna ve sırtına kollarını sardı. Doruk ise gülümseyerek kollarını ince bele sardı.
Geri çekildiklerinde Doruk ondan bir adım almanın verdiği salak sırıtışla onun belini bırakmadı. Sonrasında Lavin onu daha da kendinden geçirerek yanağına dudaklarını değdirdi. Geri çekilince Doruk’un ifadesinin daha da salaklaştığını görünce kendisine engel olamayarak minik bir kahkaha attı. Elleri geniş omuzlara tutunmaya devam ederken başını hafifçe eğerek alnını karşısındaki bedene yasladı.
“Çok mu komik?” diye sordu tebessüm ederken.
Başını kaldırınca göz göze geldiler. “İnanamazsın ama çok komik.”
“Senin sayende.” dedikten sonra o da yaklaşıp yanağına değdirdi dudaklarını. “Mesela buna da sen sebep oldun.” dedi geri çekilirken.
Gülümsemesi genişledi. “Olmamayım mı?” diye sordu.
“Ol,” dedi anında. “Hep ol sebep.”
Son kez başparmağıyla belini okşadı ve ondan uzaklaşıp kapıyı açtı. Lavin oturunca o da sürücü koltuğuna oturdu.
Kısa bir an ben ne yapıyorum? diye düşündü Lavin. Sonrasında ise tüm endişelerden kaçıp kalbine saklandı.
Ne yapıyordu sanki?
Seviyordu. Çok seviyordu.
Seviliyordu. Çok seviliyordu.
Babasından sonra ilk kez sevdiğini ve sevildiğini hissediyordu. Bunun asla olamayacağını, sevemeyeceğini, sevilemeyeceğini düşünmüştü ama yanılmıştı.
Hayat şaka yapmayı severdi ve sanırım Lavin’e en büyük şakasını yapmıştı.
Saklıyordu lakin sevdiğini. Dağlara bağırmak isterken göğsünde tutuyordu o gelip zarar vermesin diye. Buna izin veremezdi. Kendisini zaten çoktan boş vermişti ama sevdiği bir kişinin daha canının yanması istediği en son şeydi.
“Güzelim,” dedi Doruk ve uzanıp kırmızı ojeli elini tuttu. Bakışlarını camdan çekip ona döndü Lavin. “İyi misin?”
Gülümsedi. “Çok iyiyim.” dedi.
Kısa sürede olmuştu aralarındaki bu duygu. Kimsenin haberi olmadan kahve içtikleri birkaç günde artmıştı. Kısa sürede ama yavaş olmuştu. Birbirlerinin telefon numaralarının yanına koydukları beyaz bir kalpte anlamışlardı içindeki duyguları. Lavin korkuyordu, onu seven birine yeniden zarar gelmesinden korkuyordu. Doruk da içinde birçok kez çelişmişti fakat en sonunda Lavin’in onun gibi olmadığını kesin bir şekilde anlamıştı.
Bir kafeye geldiklerinde kapıları açarak indiler. Yan yana yürürken Doruk eliyle Lavin’in elini kavradı ve tutmaya devam ederken kapıyı açıp ilk önce Lavin’in geçmesini sağladı. Arkalarından gelen başka bir kadını ise umursamadan kapıyı suratına kapattı.
Lavin bu hareket karşısında kendisine engel olamayarak gülümsedi fakat çaktırmadı. Bir masaya oturduklarında yanlarına gelen garsondan iki tane filtre kahve istediler. Bir süre sonra kahveleri geldi ve konuşmaya başladılar. Daha doğrusu Lavin anlattı, Doruk dinledi. Söylediklerine cevap olarak sadece “Öyle mi olmuş,”, “Hımm,” gibisinden şeyler söyledi. Ona gözlerini bile kırpmadan baktı, eğer kırparsam da bir saniyesini bile kaçırırsam diye korktu.
Lavin gülümserken telefonuna gelen mesaj sesiyle “Bir dakika,” dedi ve eline telefonunu alıp mesaja baktı. Kimden geldiğini görünce bile rahatsız olmuştu fakat mesaja girip atılan fotoğrafa bakınca gülüşü bıçak kesmiş gibi silindi.
Can’dan gelmişti mesaj. Fotoğrafta ise Lavin ve Doruk vardı. Şu anda oturdukları kafede çekilmişti fotoğraf.
Aklına gelen bir düşünce ile daha da gerildi.
Buradaydı. Onları izliyordu.
Masanın üzerindeki çantasını açtı, cüzdanının içinden bir miktar parayı çıkartıp karşısındaki ona şaşkın ve ne yaptığını anlamak ister gibi bakan adama uzattı. “Gitmem gerek, kusura bakma. Seni ararım sonra.” diyerek oturduğu yerden kalktı. Doruk’un bakışları resmen koşarak kapıdan çıkan kadındayken hiçbir tepki veremedi, daha doğrusu veremedi.
Biraz öyle oturduktan sonra camdan dışarıya gözü takıldı. Lavin’in yanında başka bir adam vardı. Kadının kolunu sıkarken onu kendisine çekerek bir şeyler diyordu. Kendine engel olamayarak masadan kalktı ve kendi parasıyla ödedi kahvelerin fiyatını. Lavin’in ona verdiği parayı ise cüzdanında ayrı bir yere koydu ona verebilmek için.
Lavin ise kendisini kafeden dışarıya zor atmıştı. İlk önce derin bir nefes çekti içine. Sonrasında telefonuna bir mesaj daha gelince mesajı okudu. Bankın oraya gel, yazmıştı Can.
Adımlarını hızlandırarak oraya ilerledi. Onu görünce midesinin bulandığını hissetti. Yanına gelince “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” dedi.
“Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? O adam kim, neden onun yanında buraya geldin?” dedi sesini yükselterek. Kolunu sertçe tutup sıktı ve kendisine çekti.
“Bırak beni,” dedi kolunu geri çekmeye çalışırken. “Sana hesap vereceğim bir şey yok! Beni rahat bırak artık! Siktir git hayatımdan!”
“Gitmiyorum ve asla da gitmeyeceğim.” Bağırmıyordu yakınlardaki insanların onları duymaması için ama sesi oldukça baskındı. Çenesini sıkarak işaret parmağıyla Lavin’in şakağına iki kere vurdu. “Anla bunu artık, sen benimsin. Başka bir erkekle ne konuşabilirsin ne de flört edebilirsin. Sadece ben varım.” Sırıttı. “Eğer beni dinlemezsen bu konuda ceza çeken tek sen olmazsın, yanındaki o it de cezasını çeker.”
Dişlerini sıktı Lavin. Sonrasında bir anda onun beklemediği bir hareket yaparak yanağına sert bir tokat attı. Geri dönüp koşacakken kolundaki el daha da sıkılaştı ve “Kaçamazsın güzelim, deneme bile.” dedi. O da Lavin’in kendisine vurmasından sonra boş olan elini kaldırmıştı. Tam vuracakken ise bileğinden başka bir el tutup şiddetli bir yumruğu Can’ın yüzüne savurmuştu.
Başını yanına çevirip birkaç dakika önce yanında olduğu yüzü görünce panikle “Doruk!” diye bağırdı ve yere düşen adamın suratına vuramaya devam eden adamın yanına çömeldi. Ellerini omuzlarına yaslayıp onu geri çekmeye çalıştı. Başarılı olamayınca da “Lütfen, Doruk!” dedi.
Doruk ise onu duymuyor gibiydi. Sevdiği kadını öpmeye bile çekinirken ona uzatılan bir el onu hiçbir şey kadar kızdırmamıştı. “Ona nasıl elini kaldırırsın lan sen!” diye bağırdı. Etrafta onlara dönen bakışlar artık kimsenin umurunda değildi. Hiç kimse de gelip ne onları ayırmaya çalışmıştı ne de olayı anlamaya çalışmıştı. Sadece izliyorlardı.
Lavin en sonunda duran Doruk’u geriye doğru çekmeyi başardı ve onu yanaklarından tuttu. Doruk adamın üzerinden kalkarken Lavin’i de belinden tutarak kaldırdı. Üzerinde gözlerini gezdirdi hızlıca, en son gözlerine bakarken “İyi misin?” diye sordu.
Lavin başını sallarken gözünden bir damla yaş düştü yanağına.
Can yerden toparlanıp ağzında biriken kanı yan tarafa tükürdü ve Lavin’i tekrardan kolundan tuttu. Doruk ona dönünce ve kızgın gözlerle bakınca Can gülümsedi.
“Kimsin lan sen! Neyi oluyorsun Lavin’in de ona el kaldıracak kadar?” diye sordu.
Bir saniye bile düşünmeden “Sevgilisiyim,” dedi kendinden emin bir şekilde.
Yalan demek istedi, bağırmak istedi hayır diye ama bir şey yapamadı. Korktu, sevdiği adama bir şey yapmasından korktu. Durağı yoktu, canını yakardı dediği gibi.
Doruk’un bakışları hızlıca Lavin’e döndü. Mutsuzdu, bunu iliklerine kadar hissetti. “Lavin,” dedi sakince. Duyacağı şeyden korka korka sordu. “Doğru mu?”
Bir damla gözyaşı daha aktı. Ağlamak istedi Doruk’a sarılıp. Bağıra bağıra ağlamak geldi içinden sadece kendisine dönen bakışları görünce. Kırgın bakıyordu, büyük bir hayal kırıklığı yansımıştı.
Hayır, diyemedi. Asla, diyemedi. Ben senden başka kimseyi sevmedim, sevemem de diyemedi.
Hiçbir şey demedi. Can’a bakınca ona tehditkar gözlerle baktığını gördü.
Yine bir şey demedi. İçi içini yiye yiye başını salladı. Aynı anda gözünden bir damla yaş daha düştü.
Bakışları daha da kırıldı Doruk’un. Hayır, diye geçirdi içinden. Olamaz, diye geçirdi. Bana bunu yapmaz.
Hayır, diye içinden geçirdi Lavin. Olmadı, diye geçirdi. Ben bunu yapmam.
“Gerçekten mi?” diye sordu bir çocuk misali.
Lavin tekrardan başını salladı.
“Evet, de. Öyle inanırım.” dedi Doruk.
“Evet,” dedi Lavin kendisinin bile zar zor duyduğu şekilde konuşarak.
Doruk kendisine bakan gözlere anlamayarak baktı.
Neden bu kadar mutsuz, diye düşündü. Benden sakladığı bir şeyin ortaya çıktığı için mi?
Eğer böyle değilse diğer ihtimal neydi?
Bir şey demedi, diyemedi. Seçim yapılmıştı. Son kez Lavin’e baktı, ardından yanındaki adama. Ortalarında birleşen elleri dikkatini çekti. Lakin Can Lavin’in elini sıkıcı tutarken Lavin tutmuyordu, parmakları açıktı.
Üzerinde durmadı Doruk, son kez karşısında gözünden ard arda yaşlar düşen kadına bakıp sessizce arkasını döndü. Hızlı adımlarla ilerledi sessizliğine karşı olarak. Oradan bir an önce uzaklaşıp arabasına bindi ve gitti.
Lavin öylece izledi giden arabayı. En son bir sokaktan sağa dönünce görüş açısından çıkan araba ile gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı elini hızlıca çekti Can’ın elinden. Hızlı adımlarla yürümeye başladığında Can tekrardan yanına geldi ve kolunu tuttu. Dudaklarını kulağına yaklaştırarak “Davranışlarına dikkat et, sevgilim.” dedi.
Yürümeye başlarken onu da kendiyle beraber ilerletti ve arabasının kapısını açıp Lavin’i oturttu. Sonra kendisi oturdu ve arabayı çalıştırmadan önce yanındaki kadına döndü. İkisi de gülümsemiyordu, Lavin’in gözünden akan yaşlara baktı. Elini uzatıp sertçe sildi. Kendisini geri çekmeye çalıştığında ise sıkıca çenesinden tuttu ve yüzünü yaklaştırdı.
“Nefret ediyorum senden!” diye bağırdı Lavin. “Babandan da senden de nefret ediyorum!”
“Ben de senden nefret ediyorum.” dedi Lavin’in aksine bağırmadan. Elinin tutuşu daha da sıkılaştı.
“Neden o zaman? Neden hayatıma karışıyorsun?” diye sordu bu kez bağırmadan.
“Aynı zamanda da seviyorum.”
Tiksiniyormuş gibi baktı. “Hastalıklısın sen, bu normal değil.”
“Sana hastayım.” dedi ve yaklaşıp dudağına bir öpücük bırakmak istedi.
Lavin çenesindeki eli eliyle iterek kendini yana çektiğinde derin bir nefes verip sırtını koltuğa yasladı Can. Arabayı sürmeye başladığında Lavin ondan kaçmanın bir yolunu arıyordu. “Nereye götürüyorsun beni?” diye sordu.
“Merak etme, kaçırmıyorum seni. Evine götüreceğim.”
Zaman geçmek bilmedi Lavin için. Yarın saat onun için yarım gün gibi geldi. Evinin önüne geldiğinde hızlıca kapıyı açtı ve kapıyı sertçe kapatıp apartmanın kapısına doğru koştu. Arkasından sadece yarım bir sırıtışla baktı Can.
Hızlıca evine koşmuştu bu esnada Lavin. Bir kere bile arkasına bakmamıştı. Çantasından çıkardığı anahtarla açtı evinin kapısını ve içeri girdikten sonra kapattı. Kapının arkasına çöktü ve çantayla anahtarı gelişi güzel fırlattı. Üzerindeki gömleği de aynı şekilde yırtmak ister gibi çıkarttı ve fırlattı. Ellerini yüzüne kapattı ve içi çıkarmış gibi ağlamaya başladı.
Makyajı birbirine girdi, rimeli aktı, gömleği yırtıldı, saçı dağıldı.
Bir tanesini bile umursamadı.
Sadece Doruk’un ona olan bakışları geldi gözünün önüne.
Daha çok ağladı. Hıçkırarak ağladı ama yetmedi. O gözler gitmedi gözünün önünden. Hesap sorar gibi baktı.
Dizlerini kendine çekti, büküldükçe büküldü. Küçücük kaldı kapının arkasında.
Biliyordum, diye geçirdi içinden. Beni kimse sevemez, ben kimseyi sevemem.
Oysa ne çok istemişti. Yine sevildiğini sanmıştı. Bir daha hiç sevilmeyeceği gerçeğiyle yüzleşti.
Saatlerce oturdu orada. Ağlamaktan gözlerinden akan yaş bitti. O inatla devam etti ağlamaya. Sonrasında sakince kalktı oturduğu yerden. Fırlattığı hiçbir eşyayı almadı. Öylece yanlarından geçip gitti. Banyoya girdiğinde aynanın yanındaki dolabın kapağını açtı ve makyaj temizleme suyu ile pamuk çıkarttı. Makyajını sildi ağlamaya devam ederken.
Yüzünü su ile yıkadı ve ardından aynaya baktı. Gözleri çok kızarmıştı. Yan taraftan havluyu aldı ve yüzünü silip dışarı çıktı. Adımlarını yatak odasına çevirdi. Camdan dışarıya baktı. Hava kararmaya başlamıştı. Aşağıya bakınca arabasıyla burada olduğunu fark etti, gitmemişti. Sonrasında ani bir karar aldı. Motoru arka bahçedeydi, yangın merdiveninin hemen altındaydı.
Üzerindeki elbiseyi çıkarttı ve hemen bir eşofman takımı giydi. Yüzüne bandanasını geçirdi. Kapının oraya doğru ilerledi, bel çantasının içine sadece telefonunu koydu, kaskını aldı ve hızlıca evden çıktı.
Belki onu kovacaktı, konuşmak istemeyecekti ama buna dayanamazdı Lavin.
Doruk’un yanına gidip her şeyi anlatacaktı. Ne pahasına olursa olsun.
Merdivenlerden hızlıca indi. Aynı zamanda da kaskını kafasına taktı. Kapıyı açtığında motorunu gördü ve hızlı adımlarla yanına gitti. Üzerine bindi ve motoru arka kapıdan yola çıkarttı. Hızlıca sürmeye başlarken ilk hedefi buradan uzaklaşmaktı. Başka bir yola girdiğinde kenara çekti ve kaskını çıkarttı. Telefonunu eline aldı ve Elis’i aradı.
Elis, Akay’la birlikte koltukta uzanmış ve açtıkları bir filmi izliyordu. Telefonu çalınca Akay filmi durdurdu ve Elis telefonunu aldı. Açıp kulağına götürdü. “Efendim, Lavin.” dedi.
“Doruk’un evinin adresini biliyor musun?” diye sordu uzatmadan.
“Hayır da sen ne yapacaksın? Bir şey mi oldu?”
Derin bir nefes verdi Lavin. “Bilmiyorsan Akay’a sor.” dedi sorduğu soruya cevap vermeden.
“Lavin, bana ne olduğunu söylemezsen ben de sana söylemem. Kavga mı ettiniz?” diye sordu yattığı yerden doğrularak. Akay da ne olduğunu anlamaya çalışıyordu Elis’e bakıp.
“Tamam, ben bulurum.” deyip telefonu suratına kapattı.
Elis telefonu kulağından çekip ona bakan Akay’a döndü. “Bir şey olacak.” dedi panikle.
“Lavin mi aradı?” diye sordu.
Başını sallayarak onayladı Elis. Akay da Elis gibi tam yanına oturdu. “Doruk’un evinin adresini sordu. Ben de neden sordun deyince kapattı.”
Elini beline koyarak okşadı sakinleştirmek için. “Tamam, sakin ol. Ben de Doruk’u arayayım.” dedikten sonra telefonunu aldı. Arayıp kulağına götürdüğünde telefonun kapalı olduğunu fark etti. “Kapalı,” dedi telefonu kulağından indirirken.
Elis de tekrardan telefonunu alıp Lavin’i aradı. Aynı şekilde onun de telefonu kapalıydı. Telefonu yanına koydu ve ayağa kalktı. Akay da onunla beraber ayağa kalkınca eliyle iki omzundan tuttu ve kendisine doğru çevirdi.
“Tamam, için rahat etmeyecekse gidelim Doruk’un yanına.” dedi. Elis de bunu onaylayınca hızlıca üzerindeki pijamaları çıkartıp başka kıyafetler giydiler ve evden çıktılar. Arabaya binip Doruk’un evine gidince inip kapıyı çaldılar. Kapıyı Lale’nin açtı ve bu saatte karşısında onları görmenin şaşkınlığını onlara da yansıttı.
“Yavrum, ne oldu?” dedi.
“Lale teyze, Doruk evde mi?” diye sordu Akay.
“Senin yanında değil miydi?” diye sordu o da.
“Nasıl yani?”
Bu kez de Elis’e döndü. “Bana, ben Akay’ın yanına gidiyorum, deyip evden çıktı. Gerçekten gelmedi mi sizin yanınıza?” derken o da paniklemişti.
“Kim gelmiş?” diyerek bu kez de Demir geldi. Onları görünce ise “Doruk yanınızda değil mi?” diye sordu.
“Vallahi bayılacağım.” diyen Lale’nin koluna girdi ve ayakkabılarını çıkartıp eve girdi Elis. Salona geçince diğerleri de peşlerinden geldi. Onu koltuğa oturtup önünde eğildi ve ellerini tuttu. “Nerde bu çocuk şimdi? Nereye gidebilir?” Sonra Elis’e baktı. “Siz neden geldiniz?”
Elis, “Lavin aradı beni, Doruk’un evi nerede, diye sordu.” dediğinde Demir, “Mutsuzdu bugün, bir şey olmuş olabilir.” dedi.
Elis ve Akay da onları sakinleştirmeye çalışıp aynı zamanda da telefonlarıyla sürekli onlara ulaşmaya çalışıyorlardı. O sırada Lavin çoktan kaskını takıp motorunu sürmeye başladı. Hava iyice kararmıştı. Arkasından bir arabanın geldiğini fark etti o sırada. Başını yavaşça arkasına çevirip göz ucuyla baktı. Hemen arkasında olduğu için plakayı rahatça görmüştü.
Can, hemen arkasında onu takip ediyordu.
“Sikeyim,” diye mırıldanıp önüne döndü ve hızını daha da arttırdı. Yol boş olduğu için kendini riske atmadığını düşünüyordu. Aslında çok da umurunda değildi. Sadece Doruk’la son bir kez konuşmak istiyordu. Bedeli ne olursa olsun, sonunda ne yaşayacak olursa olsun bunu istiyordu.
“Lavin!” diye bağırdı Can camını açıp. “Çek sağa! Yoksa yapacağım şeyden sorumlu değilim!”
Daha da hızlandı. Aralarında az bir mesafe vardı ve bunu açıp izini kaybettirmek istiyordu Lavin. O sırada arkasından gelen arabanın hızını bir anda arttırdığını lastik seslerinden anladı. Ardından ise arkasından motoruna hızlıca bir şeyin çarptığını hissetti.
Motoru ile beraber yana doğru devrildi. Motoru orada kalırken ve taklalar atarken Lavin kendini durdurmak için ellerini asfalta sürttü fakat durduramadı kendisini. O da dönerek yan taraftaki ağaçların ve otların arasına sürüklendi. En sonunda başını bir ağaca vurdu.
Vücudunun ağrıdığını hissetti. Dudaklarının arasından çıkan inlemeyle hareket etmeye çalıştı ama sol kolunun ağrısı daha belirgin bir şekilde kendisini hissettirince kımıldayamadı. Gözlerini yola çevirince arabanın oradan hızla uzaklaştığını gördü. “Yardım et,” diye mırıldandı fakat sesi o kadar kısık çıktı ki kendisi bile duyamadı.
Oradan geçen bir kişiden daha habersizdi Lavin. Üzerine deri bir ceket geçirmiş ve altına ceket gibi siyah renk bir kot giyen Doruk motoruyla beraber buradaydı. Bu yoldan uzun süredir hiç geçmiyordu fakat bu gün motoru onu buraya getirmişti. Sessizce hızlı bir şekilde ona uymuştu Doruk da.
İlerde gördüğü yana devrilmiş bir motor ile hızını yavaşlattı. Tam yanında durunca bu motoru tanıdığını fark etti. Hemen kendi motorundan indi ve eğilip motorun anahtarı çevirdi ve kendi anahtarıyla beraber belindeki çantasının içine koydu.. Eğildiği yerden kalktı ve etrafına bakındı. “Lavin!” diye bağırdı boğazını yırtacak kadar. “Neredesin!” Kaskını çıkartıp motorunun üzerine koydu.
Başını yan tarafa çevirdi ve ağaçların yanında yatan kadını görünce hemen yanına koştu. Gördüğü yüz ile nefesinin kesildiğini hissetti. Hemen yanına çöktü ve kaskını çıkartıp elleriyle yanaklarını kavradı. “Lavin, bana bak, güzelim.” diye fısıldadı. Gözleri kımıldayıp en sonunda açılınca derin bir nefes çekti içine.
“Doruk,” diye mırıldanan kadının yanağından bir elini çekti ve telefonunu çıkarttı. 112’yi arayıp hızlıca yeri tarif etti ve sonrasında telefonu kapattı. Tekrardan Lavin’e döndü ve alnına dudaklarını değdirerek onu öptü. “Benim,” dedi geri çekilmeden. “İyi olacaksın merak etme.”
O sırada asla tahmin edemediği bir şekilde canının yandığına emin olduğu kadın bunu umursamadan bir şarkı sözünü söylemeye başladı gözünden bir damla yaş düşerken.
“Senin kollarında başlayan sabahlara
Biten gecelere doyamadım hala
Huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat
Garip ama sen n’olur üzülme artık
Değilsin yalnız. Bu bir veda değil
Mutluyum, inan. Anladım bir şanstı bu
Aşkınla dolu bir gün bile
Bir ömür yeter bize”
(Dolu Kadehi Ters Tut-Gitme feat Sedef Sebüktekin)
“Hayır, Lavin. İyisin sen,” şakağına yapışan bir saçı geri iteledi. Başını dizlerinin üzerine koymak için kaldırınca elinin altında bir ıslaklık hissetti. Bunun kan olduğunu hemen anladı fakat öyle olmamasını umdu.
“Bir yerin ağrıyor mu?” diye sordu saçını okşarken.
“Kolum,” diye mırıldandı. Ardından “Doruk,” dedi.
“Söyle, bir tanem.”
Gözlerinin içine baktı gözünden bir damla yaş düşerken. “O, benim hiçbir şeyim değil. Ben sadece seni seviyorum, hep de seni seveceğim.” dedi. Bedeninin acısına ve kapanmak isteyen gözlerine direniyordu.
“Ben de seni seviyorum. Ben sadece seni sevdim.”
Eğildi ve tekrardan alnına bir öpücük bıraktı. Kokusundan içine derin bir nefes çekti. Geri çekildiğinde ambulansın sesi artık duyuluyordu. Alnını alnına yasladı ve gözlerine bakmaya devam etti. “Biraz daha dayan. Bak, geliyor ambulans.”
Gözlerini çok kısık bir şekilde bile açık tutarken zorlanıyordu. “Doruk,” diye fısıldadı.
“Söyle, yeter ki konuş da ne söylemek istiyorsan söyle.” dedi. Ona bir şey olmasından deli gibi korkuyordu.
İçine derin bir nefes çekti gücü yettiği kadar. Sonrasında da kendinden emin bir şekilde “Öp beni,” dedi.
Doruk bir an duyduğu şeyden tereddüt etti. Doğru duyduğundan emin olduktan sonra da “Emin misin?” diye sordu Lavin’e.
“Hiç olmadığım kadar.” dedi. Şu an en çok bunu istiyordu. Ardından tüm acılarını unutturacak kadar sakin bir şekilde dudaklarının arasına sevdiği adamın dudakları yerleşti. İçine derin bir nefes çekti onun dudaklarından. Dudaklarını kımıldattığında karşılık olarak içini titretecek kadar derin bir öpücüğün esiri oldu.
Doruk son kez küçük bir öpücük bıraktı ve geri çekildiğinde Lavin’in yarı kapalı gözlerine baktı. İkisinin de dudaklarında hafif bir tebessüm meydana gelmişti.
“Doruk,” dedi Lavin son kez. Ses bile çıkmamıştı, sadece dudakları kımıldamıştı. Ardından son kez gözlerini kırptı ve gözlerini kapattı. Doruk iki eliyle yanaklarını tuttu ve “Lavin!” diye bağırdı. Gözünden bir damla yaş süzüldü ve Lavin’in yanağına düştü. Hemen eliyle sildi. “N’olusun bir şey söyle!”
Ambulans yolun kenarında durunca sesini duyan çalışanlar oraya gelmişlerdi. “Beyefendi müsaade eder misiniz?” diyen kadına karşı gelmedi ve eğildi yerden kalktı. İki kadın Lavin’i sedyenin üzerine yatırdılar. Ambulansın içine götürdüklerinde Doruk da arkalarından bindi. Kısaca ve bildiği kadarıyla olayı anlattı.
Ne orada kalan kendi motoru ne de Lavin’in motoru umurundaydı. Sadece Lavin umurundaydı. Bir tek onu düşünüyordu.
Hastaneye ulaştıklarında Lavin’i ameliyata aldıklarında karşıdaki koltuğa oturdu Doruk. Telefonunu çıkarttığında saatin yediyi geçip sekize yaklaştığını gördü. O esnada ekrana bir sürü çağrısız arama düştü. Annesi, babası, Akay ve Elis bile onu defalarca kez aramıştı. İçlerinden en makul olan Akay’ı aramayı seçti. Telefonu kulağına götürdüğü anda telefon açıldı.
“Oğlum neredesin lan sen! İnsan hiç mi bakmaz telefonuna!” diye bağırdığını duyunca yüzünü buruşturdu.
“Bağırma, başım hiç çekmiyor, Akay. Neden aradınız bu kadar.”
“Neden mi aradık? Annenlere yalan söylediğin için olabilir mi?” diye sordu sert bir şekilde. Arkadan annesinin sesinin geldiğini duyunca kaşlarını çattı.
“Sen neredesin? Annemin sesi mi o?”
“Evindeyiz, seni arıyoruz ama açmıyorsun o telefonu. Bizi bırak da sen söyle nerede olduğunu!”
Derin bir nefes aldı. “Hastanedeyim.”
“Ne hastanesi oğlum? İyi misin?” deyince hastane lafını duyan Lale daha da kötü olunca Elis ona bardağa doldurduğu suyu içirmesi için verdi.
“Ben iyiyim ama Lavin kaza geçirdi.” dedi söylediği şey kalbini yakarken.
“Tamam, Lale teyze. İyiymiş Doruk.” dedikten sonra tekrardan “Lavin ne alaka?” diye sordu.
Doruk, bu kez de “Lavin mi?” diyen Elis’in sesini duydu. “lavin’e ne olmuş?”
“Motor kazası geçirmiş. Ben de şans eseri gördüm.” diye açıklama yaptı.
“Konum at geliyoruz, kardeşim.” dedi Akay telefonu kapatmadan önce. Hızlıca evden çıkıp arabaya bindiler ve Akay’ın telefonuna gelen konumdaki hastaneye gittiler. Lavin Mirel ismini verince onun nerede olduğunu tarif etmişlerdi. Hepsi birlikte tarif edilen ameliyathanenin önüne gidince orada oturan Doruk’u gördüler. Lale yanına geldiğinde sıkıca sarıldı oğluna. Doruk da hafifçe eğilip tek kolunu ona sardı.
Gözlerinin kızardığını fark ettiler. Üzeri ve özellikle dizleri kirlenmişti toprak yüzünden. Ceketini çıkartıp yanındaki koltuğa koyduğu için sadece siyah bir uzun kolluyla duruyordu. Diğerleri de yanlardaki boş yerlere oturup beklemeye başladılar. Yaklaşık bir saatten fazla bir süre beklediler. Bu sırada ışıklarının yanmadığı fark eden Selen, Elis’i aramış ve nerede olduklarını sormuştu. Durumu anlattıktan sonra geleceklerini söyleyip telefonu kapatmışlardı. Yaklaşık on dakika önce ise gelip yanlarına oturmuşlardı.
Lila geldiklerinde Doruk’un mutsuz ve üzgün olduğunun farkındaydı. Başka birinin yanına gitmeden onun yanına gidip dizinin üzerine oturup ona sarılmıştı. Doruk ise onun yanına gelip sarılan küçük kıza karşılık sadece bir kolunu ona sarmıştı.
Kapı açılıp içeriden elli yaşlarında tesettürlü bir kadın çıktı. Herkes oraya doğru ilerlediğinizde Lila yine Doruk’un yanından ayrılmayıp minik elleriyle onun elini tutmuştu. “Lavin’in yakınları siz misiniz?” diye soran doktora karşı “Evet,” dedi Doruk hızlıca. “Nasıl?”
Hepsi ilk defa Doruk’un sesinin bu denli titrediğine şahit olmuşlardı. Alacağı cevabı hem bir an önce duymak istiyor hem de duyacağı cevaptan korkuyordu.
Lakin karşısındaki kadın ona bakarak gülümseyince içi bir nebze rahatladı. “Merak etme, oğlum. Şu anlık hayati bir problem yok. Sadece kolunda kırık var. Onu da alçıya aldık, çok fazla dert edilecek bir şey değil.”
Tuttuğunu bile fark etmediği nefesini verdi. Hayatta, diye geçirdi içinden.
O sırada kolum diye mırıldandığını aklına geldi. Çok eskiden bir kere o da motor sürerken kaza geçirmişti. Onun da aynı şekilde sol kolunu kırmıştı. Çok acı çekmiştir, canı çok yanmıştır, diye düşündü. Benim da canım acımıştı ama Lavin benden daha naif, dedi.
Keşke onun yerine ben o acıları çekseydim.
*****
Olayların üzerinden saatler geçmişti, artık çoktan gece yarısını geçmişti. Selenler Lila’yı da alıp gitmişlerdi, onlarla beraber Nildalar ve Laleler de gitmişlerdi. Kalanlar ise Lavin için verilen odadalardı. Elis ve Akay koltuğu açıp onun üzerine yatmışlardı, ara ara uyanıp sonra geri uyuyorlardı. Fakat Lavin’in yanına yatmış Doruk’un gözüne bir kez bile uyku girmemişti.
Sevdiği kadın gözünü bir kere açıp ona bakmadan uyuyamazdı.
Gözlerini güzel yüzden çekmeden ona bakıyordu. Orada fark edememişti ama kaşının üzeri kanamış ve yanağında ufak çizikler olmuştu düşmenin etkisiyle.
Bakışlarını dudaklarına çevirdi, baktı aynı zamanda derin bir nefes verirken. Düşünmek bile kalbine zarardı. Onun dudaklarını dudaklarının arasında hissetmek içinde daha önce hiç hissetmediği bir duygunun kalbinde yeşermesini sağlamıştı.
O sırada tekrardan gözlerine bakınca ona bakan kahve gözlerle karşılaşınca nefesinin kesildiğini hissetti. Kısık bir şekilde ona bakıyordu. Bir an emin olamasa bile “Nereye bakıyorsun sen?” deyip hafifçe tebessüm eden kadına donmuş gibi bakmaya devam etti.
Ardından “Lavin!” diye bağırdı ve ona doğru eğilip canını yakmayacak şekilde sarıldı.
Bu tepkiyi beklemeyen ve uyuyan Elis ile Akay sıçrayarak uyandılar. Hızlıca uzandıkları yerden toparlanmaya çalışırken “Ne oldu?” diye sordu Elis.
Akay ise daha da panik bir tepki vererek “Ne oldu lan!” diye bağırdı.
İkisi de oturdukları yerden kalktılar ve onların yanına doğru ilerlediler. Lavin’in açık gözlerini görünce ise sakinlediler fakat Akay, Lavin’e sarılmaya devam eden Doruk’u iki eliyle sırtından tutup çekti. Sonrasında da arkadan kafasına vurdu. “Lan böyle bağırılır mı gecenin köründe! Eminim yan odadakiler de uyanmıştır. Hatta komada biri varsa bile uyanmıştır.” dedi sinirli bir şekilde. Elis onun ellerini elleriyle tutmaya çalıştı, Doruk ise kafasını korumaya. Şüphesiz en çok eğlenen Lavin’di, hafifçe tebessüm etti.
Elis ise ona baktı ve aynı şekilde gülümsedi. Ona gülümserken Akay’ı tutmayı bir anlığına bırakmıştı. Asla yapmaması gereken bir şeyi yaptığını Doruk, Akay’ın vurmasına karşı koyamayıp dönerek yere düşünce fark etti. Hemen yerinden kalkıp ona doğru gelen Akay’ın yanından sıyrılarak kaçtı. Elis’in arkasına geçti ve onu omuzlarından tutarak önünde tuttu.
“Karımı bıraksana lan!” diye bağırdı Akay. Elis ise gülmekle şaşkınlık arasında bir yerde kalmıştı. Omuzlarını tutan eller kendisiyle beraber onu da sağa sola çekiştiriyordu.
“Doruk,” dedi Elis de ne yapıyorsun der gibi.
“Kusura bakma yenge ama şunu durduracak bir tek sen varsın.” dedi Doruk da Elis tutmaya devam ederken.
O sırada kapı hızlıca çalınıp bir şey söylemelerine fırsat vermeden açılınca bu kez hepsi kapıya dönerken Doruk, ellerini Elis’in omzundan çekmemiş ve onu yine önüne almıştı.
Hemşire ise onlara oldukça kızgın bir şekilde bakıyordu. “Bir problem mi var? Eğer bir şey yoksa lütfen sessiz olun, diğer hastalar da rahatsız oluyor.” dedi ve tam çıkacakken Doruk “Şey,” dedi en sonunda Elis’i bırakıp. “Lavin uyandı.”
“Tamamdır, doktora haber veriyorum. Gelip kontrol eder birazdan.” diyerek odadan çıktı.
Hemşire çıkınca hepsi birbirine baktı. Akay son bir kez Doruk’un üzerine atılacakken Elis hızlı davranıp ellerini göğsüne yasladı ve onu durdurdu.
Çok geçmeden doktor geldi ve Lavin’i kontrol etti. Bir sorun olmadığı söyledi ve odadan çıktı. Doruk doktor çıkınca “Rica etsem bizi bir süre yalnız bırakır mısınız?” diye sordu.
Elis, Akay’ı kolundan tutup sürükleyerek odadan çıkarttığında onlar odada tek kalmışlardı. Yanına oturan beden ve ona dönen bakışlarla kendisini huzursuz hissetmişti Lavin. Ayrıca alçıda olan kolunun da ağrıdığını hissetti. Bu kez sağ tarafına oturmuştu Doruk koluna dokunmamak için.
“Biliyorum, kafan çok karışık. Biliyorum, sormak istediğin bir sürü s…” diye konuşmaya devam edecekken dudaklarının üzerine kapanan dudaklarla sözleri yarım kaldı.
Yine aynı duyguyu içinde hissetti. Göğüs kafesinden sıcak bir sıvının usulca aktığını hissetti. Bu kez daha gerçekçiydi, duygularını daha yoğun hissediyordu. Aklı gayet başındaydı, ondan ve dudaklarından başka bir şeyi düşünmedi. Dudaklarını hareket ettiren adama uyup onu aynı onun gibi öpmeye başladı.
Nefes nefese geri çekildiler. Dudakları ayrıldı fakat birbirlerinden ayrılmadılar. Ayrılan dudaklarını birleşen alınları tamamladı. Derin nefesler alarak soluklandılar.
“Şu an sadece seni düşünüyorum, sevgilim.” dedi Doruk ona ilk kez sevgilim diye hitap ederek.
Kıkırdadı Lavin. Burnunun ucuna dudaklarını değdirdi Doruk.
“Konuşacağız, bana her şeyi en başından anlatacaksın ama bu gece değil. Dinlen, güzelce dinlen.” Saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. “Sadece dinlen, şimdi sadece başını göğsüme koyup uyu.”
“Beni hala seviyor musun?” diye sordu.
“Her zaman.” Gülümsedi Doruk ona aynı şekilde bakan kadına. “Ben seni sevdiğim gibi kimseyi sevmedim. İlk seni böyle sevdim, aşık oldum ben ve sonsuza kadar da böyle kalacak bu.” Duraksadı bir iki saniye. “Peki sen?” diye sordu.
“Son nefesime kadar sadece sen olacaksın.”
Lavin onu dinleyerek başını göğsüne yasladı bu konuşmalardan sonra. İkisi de yoruldukları için yarım saat bile geçmeden uyuyakalmışlardı. Bir süre sonra dışarıda durmaktan gına gelen Akay kapıyı tıklatarak açmıştı. İçeri girdiklerinde ise ikisinin de çoktan uyuduklarını fark edince tam bağıracakken Elis eliyle hızlıca ağzını kapatmayı başarmıştı. Sonrasında ise onu koltuğa doğru ilerletmişti. Elis duvar kenarına yatınca Akay’ı da kendine doğru çekip sakinleşmesi için dudağına minik bir öpücük bırakmıştı.
Hepsi rahatladığı için sabah Lavin için gelen hemşirelere kadar uyumuşlardı. Günün uzun bir kısmını huzursuz geçiren lavin, şu saatten sonra bir şeyi tüm iliklerine kadar hissetmişti.
Seviliyordu.
Selamlarr💖💖 Yeni bölümümüz bu şekildeydi. Umarım hoşunuza gitmiştir. Eğer beğendiyseniz lütfen oy kullanın yorum yapın ve beni takip edin. Biraz önce asker kurgusu olan yeni yazdığım kitaba bölüm paylaştım. Onu da okuyup oy kullanırsanız beni çok daha mutlu etmiş olursunuz. Dersanem başlayacağı için çok fazla zaman ayıramayabilirim ama iki hafta sonra bölüm atmaya çalışacağım. Şu anlık yine ili haftada bir olmak üzere devam edeceğiz. Yeni bölüme kadar kendinize çok iyi bakın. Görüşmek üzere💗💗💗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |