30. Bölüm

BÖLÜM 29

Zeynep
zeyyneppece

 

Öğretmenler odasında camın hemen önündeki koltukta oturuyordum. Zil çalmıştı ve çoktan öğle arası başlamıştı hatta bitmesine de çok az kalmıştı. Kendime ve Lila’ya yememiz için makarna yapmıştım. Makarnayı ona verip buraya gelmiştim ve şimdi yemeğimi yemiş, elimde tuttuğum telefonuma bakıyordum.

Kendime bir hesap açıp fotoğraflar paylaşmıştım. Kendi fotoğraflarım da vardı fakat Akay’la olan fotoğraflarımız daha fazlaydı. Onun da aynı benim gibiydi, ikimizin fotoğraflarıyla doluydu hesabı.

Günlerden salıydı, kınamızla düğünümüze çok az bir zaman kalmıştı. Oldukça heyecanlıydım ve açıkça söyleyebileceğim bir şekilde hayatımda daha önce hiç böyle bir duygu hissetmemiştim. Onunla evliydim zaten ama bir kına ve düğün yapmak çok garip hissettiriyordu.

Herkes orada olacaktı. O günün ana kişisi ben ve kocam olacaktık. Orada olan herkesin gözü yalnızca bizim üzerimizde olacaktı.

O sırada beni kafamın içinde hayal ettiğim düşüncelerden ilk önce kapı çalınması ve ardından açılmasıyla ayrıldım. Kapının açılmasıyla beliren küçük bedenin benim öğrencim olduğunu fark edince telefonumu çantamın küçük bölmesine koyup ayağa kalktım.

“Canım?” dedim ona doğru giderken. “Bir şey mi oldu, Anıl?” dedim ve bir yanağına koyup önünde hafifçe eğilerek.

“Öğretmenim, Lila bahçede düştü. Ağlıyor şimdi.” dediğinde gözlerimdeki bakış değişti. Hızlıca onun minik elini avucumun içine alarak ilerlemeye başladım. Merdivenlere yöneldiğimde “Nerede oldu bu?” diye sordum.

Sorduğum soruya cevap vermek yerine “Buse yaptı.” deyince durup ona baktım.

“Nasıl Buse yaptı?” diye sordum.

Başını salladı. “Ben gördüm. Yerden yüksek oynuyorduk, birden onu sırtından ittirdi, Lila da yere düştü. Bilerek yapmadım dedi ama bence bilerek yaptı.” dedi.

Tekrardan hızlı bir şekilde yürümeye başladım merdivenlerden inince. Kapıdan dışarıya çıktım ve Anıl’ın beni götürdüğü yere gittim.

Lila’yı gözleri yaşlı bir şekilde bankta otururken gördüm. Önünde eğilmiş bugün bahçede nöbetçi olan Zeliha öğretmen de oradaydı. Hemen yanlarına koştuğumda Lila beni gördü. Bakışlarımız kavuşunca daha çok ağlamaya başladı ve kollarını havaya kaldırdı onu kucağıma almamı istediğini belirterek.

Hemen onu kucağıma aldım ve sıkıca sarıldım. O da boynuma doğru başını eğdi ve sıkıca sarıldı. Öğretmenim demek yerine “Hala,” dedi nazlanarak.

Bir elimle onu tutarken diğer elimi saçlarına çıkarttım ve okşadım. “Halam,” dedim. “Çok mu canın yandı?”

Bir şey demeyip sadece başını salladı. Zeliha öğretmene döndüğümde “Dizi kanıyordu.” dedi.

Yanımızdaki öğrencilerimden biri daha “Buse yaptı.” deyince bu kez ona döndüm ve ardından bakışlarımı Buse’ye çevirdim.

“Buseciğim yanlışlıkla oldu değil mi?” diye sordum.

Bir bana bir de kucağımda bana sarılmaya devam eden Lila’ya baktı. Sonrasında da “O sizin yeğeniniz diye hep onun yanındasınız.” dedi asla tahmin etmediğim bir şeyi söyleyerek.

Ona şaşkınca baktım çünkü böyle olduğumu hiçbir zaman düşünmemiştim. Tüm öğrencilerime eşit davranıyordum ve Lila da okuldayken diğerleri gibi sadece öğrencimdi. Tam o sırada zil çalınca başka bir şey demeden “Sınıfımıza çıkın bakalım. Biz de hemen geleceğiz. Beni bekleyip sessizce oturun.” dedim sakince.

Nöbetçi olan öğretmen de diğer öğrencileri sınıflarına çıkması için uyarırken Lila’yı kucağımda tutmaya devam ediyordum.

“Lila’m,” diyerek saçına bir öpücük bıraktım.

“Beni Buse ittirdi.” dedi ağlaması biraz bile olsa dururken.

Onu kucağımda taşımaya devam ederek okulun içine yöneldim ve merdivenlerden çıkarak öğretmenler odasına girdim.

Lavin’i az önce benim oturduğum koltukta görünce onun yanına ilerledim ve Lila’yı yanına bıraktım. Bazen rehber öğretmeni bir dersliğine bizden müsaade isteyip sınıfta konuşmalar yapıyordu ve bu ders de Lavi’in sınıfı için böyleydi. O da boş olduğu için burada oturmayı seçmişti sanırım.

Küçük dolabı yanına gidip içinden iki tane yara bandı, küçük bez ve batikon aldım ve Lila’nın önünde dizlerimin üzerinde çöktüm.

Lavin de ona yandan sarılmış ve ağlamasını dindirmeye ve bir yandan da onun dediklerini anlamaya çalışıyordu.

Yara bandını yapıştırmadan dizindeki kanları temizlemem gerekiyordu. Batikonu hafifçe yaranın üzerine değdirince canını yakmış olmalı ki minicik elini uzatıp bileğimi tuttu.

“Hala yapma,” dedi ağlamaya devam ederken.

“Ama yapmazsam daha kötü olur, canımın içi. Mikrop kapmasını engellemezsek şimdi sonrasında canın daha fazla yanar.” dedim. Onun bu şekilde ağladığını görmek ve canının yandığını görmek benim canımı bin kat daha acıtıyordu.

Dudağımı dizine doğru yaklaştırdım ve üflemeye başladım. Bir dizi daha çok kanarken diğerinde sadece çizik vardı fakat mikrop kapmaması için ikisine de sürecektim.

“Dur bakalım aşkım.” dedi Lavin ve yanından kalkıp aynı benim gibi önünde dizlerinin üzerine çöktü. Benim gibi yarasına doğru üflemeye başladı. Sonrasında da başını kaldırdı ve Lila’ya baktı.

“Şimdi halan tekrardan yapsın.” Alçıda olmayan elini ona uzattı. “Canın yanınca elimi sık, tamam mı? İstediğin kadar, sıkabildiğin kadar sert sık.”

Lila elini uzatıp Lavin’in elini tuttu fakat burnunu çekip “Ama elini sıkarsam senin de canın acır ki.” dedi.

Lavin minik bir gülümsemeyle ona baktı. Sonrasında “Acımaz, sen benim canımı asla acıtmazsın.” dedi.

“Başlıyorum, çok yavaş yapacağım. Canın hiç acımayacak.” dedim. Yarasına batikon değdiği anda ikimiz de üflemeye başladık. Elimi çabuk tutarak hızlıca bitirdim ve gülümseyerek ona baktım.

“İyi misin?” diye sordum ağlamasının dindiğini görünce.

“İyiyim.” dedi burnunu çekerek.

“Sınıfa gidelim mi?” diye sorunca başını iki yana salladı.

“Neden ki aşkım?” diye sordu Lavin de.

“Ben Buse’yi görmek istemiyorum.” dedi birden.

“Biriciğim benim.” dedim boynuna derin bir öpücük bırakırken. Geri çekildim ve yüzüne baktım. “Bir şey mi dedi sana?” diye sordum.

“Beni daha çok sevdiğini, ben bu sınıfta olmasam herkesi eşit seveceğini söyledi.” dedi yeniden ağlarken. Ellerini yüzüne kapattı. Odada başa bir öğretmen olmadığı için ağlarken daha rahattı.

Bir elimle yanağını okşadım. Lavin de saçına derin bir öpücük bıraktı. Bana baktı. Başını hafifçe sağa doğru eğdi. O da Lila’nın bu haline üzülüyordu.

“Halam,” dedim ve ellerini yüzünden çektim. Gözlerini kapatmış hıçkırarak ağlıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse onu ilk defa bu kadar fazla ağlarken görüyordum. Büyük ihtimal Buse bunları ona bir süredir söylüyordu ve Lila da duyduklarını içine atıyordu. En sonunda canının acımasıyla birleşince bu kez kendini tutamamıştı.

“Buse bunları sana bir süredir söylüyor mu?” diye sordum aklımdaki düşünceyi sözlere dökerek.

Küçücük omuzları bile sarsılırken “Evet,” dedi.

“Hep bunu mu söylüyor?” dedi Lavin de.

“Hayır.” dedi gözlerini açarken. Yeşil gözlerini çevreleyen ıslak kirpikleriyle bana baktı. “Farklı söylüyor ama buna benziyor.”

“Elis,” dedi Lavin. Başımı kaldırıp ona baktım. “Ben Lila’nın yanındayım. İstersen sen git sınıfa.”

Gitmem gerekiyordu çünkü onlarla da konuşmalıydım ama Lila’yı da yalnız bırakmak istemiyordum. Yanında Lavin kalırsa biraz daha rahatlayacağımı bildiğim için başımı salladım.

Yaklaşıp Lila’nın yanağına derin bir öpücük bırakırken içime derin bir nefes çektim. “Halam, ben şimdi gideyim. Sonra hemen geri geleceğim. Tamam mı?”

Başını salladı ve o da yanağıma bir öpücük bıraktı. Hafif bir gülümsemeyle eğildiğim yerden kalktım ve öğretmenler odasından çıktım. Sınıfım da aynı katta olduğu için hemen karşısındaki kapıyı açtım.

Sınıfa girdiğimde öğrencilerimin birkaçının yerinde oturduğunu, birkaçının da arkadaşlarının yanında ayakta durduğunu gördüm. Sınıfa girdiğimi anladıklarında hemen yerlerine geçip oturdular.

Sandalyemi aldım ve tahtanın önüne çektim. Oturduğumda hepsiyle teker teker göz teması kurdum. En son Buse’ye baktığımda “Buse,” dedim. “Bana neden böyle düşündüğünü anlatır mısın?”

“Bizden daha çok onunla ilgileniyorsunuz. Mesela onun canı yandığı için hemen beni suçladınız ve ona sarıldınız. Halam, dediniz ona okulda olmamıza rağmen.”

Sessizce durup söylediklerini dinledim. Bütün öğrencilerimin olduğu gibi onun da düşünceleri benim için önemliydi. Bunun için onu asla suçlayamazdım. Sadece onunla konuşup bu şekilde düşünmemesini ona güzel bir şekilde söyleyip ve kendimi anlatıp engelleyebilirdim.

“Peki,” dedim bakışlarımı ondan çekip diğerlerine de bakarak. “Herkes böyle mi düşünüyor çocuklar?” diye sordum. Hepsi birbirine bakmaya başladı. Bir şey söylemeyip sadece etraflarına bakıyorlardı.

“Öğretmenim,” diyen Emre’ye döndüm.

“Söyle canım,” dedim.

“Ben düşünmüyorum. Mesela birkaç hafta önce ben de top oynarken teneffüste düşmüştüm. Siz de aynı Lila’ya yaptığınız gibi beni kucağınıza alıp öğretmenler odasına götürmüştünüz. Bir şeyler sürmüştünüz dizime.” dedi. Gerçekten de böyle olmuştu. Aynı Lila gibi ona da pansuman yapıp canının acımaması için yarasına üflemiştim.

“Bence de,” dedi Ayla adındaki öğrencim. “Siz bizi eşit seviyorsunuz.”

Oturduğum yerden kalktım ve sıraların arasında yürümeye başladım hepsine bakarken.

“Bakın benim güzel çocuklarım. Sizler benim öğrencilerimsiniz ama ilk başta benim de bir çocuğumsunuz. Ben hepinizi eşit seviyorum, eşit görüyorum. Siz ne yaparsanız yapın benim gözümde hep aynısınız.”

Gülümsedim hepsiyle göz teması kurarken. “Biz hep ne diyoruz? Burası yani okulunuz, sınıfınız sizin ikinci eviniz. Hepiniz birer kardeşsiniz. Birbirinize iyi davranmalısınız ve birbirinizin canını yakmamalısınız.”

“Mesela,” dedim ve Gamze’ye döndüm. “Gamze,” dedim ona seslenerek.

“Efendim, öğretmenim.” dedi hemen.

“Şimdi düşünelim, sen bir arkadaşına sürekli olumsuz yani kötü şeyler söylüyorsun. Örnek olarak saçın çok kötü, tokan hiç yakışmamış, ayakkabını beğenmedim, diyorsun. Sen ona öyle yapınca onun ne kadar üzüldüğünü anlayamazsın, değil mi? Hatta bazıları böyle yapınca daha çok kendini güçlü sanıyor.” Tekrardan tahtanın önüne geçtim. “Güç bu değil, çocuklarım. Ben sizin öğretmenizim ama ben size sadece alfabeyi, yazı yazmayı veya derslerle ilgili bilgileri öğretmeyeceğim. Yeri gelecek dertleşeceğiz, konuşup birbirimize açılacağız. Ben size bu hayatı da öğreteceğim. Karşılaştığınız bir durumda nasıl tepki vermeniz gerektiğini de öğreteceğim.”

Buse’ye çevirdim bakışlarımı. Bana bundan dakikalar önce baktığı gibi bakmıyordu. Başını önüne eğmiş ve elleriyle oynuyordu. Ona doğru ilerledim ve sırasının yanında yere çöktüm. Ellerini tutup kendime çektim ve ikisinin de üzerine öpücük bıraktım.

“Bana bak hayatım.” dedim bana bakmasını sağlamak için. Beni dinleyip kafasını kaldırdı. Gözlerinin dolduğunu gördüm.

“Biri seni sürekli böyle suçlasaydı nasıl hissederdin?” Cevap vermediğini görünce “Üzülür müydün?” diye sordum. Başını salladı evet anlamında. “Lila da çok üzülmüş, biliyor musun? Hatta sırf bu yüzden sınıfa bile gelmek istemiyor. Şimdi senden bir şey istiyorum.”

Sözümü bitirmeme müsaade etmeden sıkıca boynuma sarıldı. Ben de ona sarıldım. Bedeninin sarsılmaya başlamasından ağladığını fark ettim.

Onu kucağıma alarak eğildiğim yerden kalktım. Ona sarılmaya devam ederken hafifçe gülümsedim.

Çok masum ve saftı. Her çocuk gibi en masum olan canlıydı. Bu gözyaşları ve bana sarılan minicik kolları da bunun en belirgin göstergesiydi.

“Çocuklar, sessiz bir şekilde bekleyin bizi, tamam mı?” diyerek onu bir kolumla kucağımda dengeleyerek dışarı çıktım.

Kapıyı kapatınca hemen yan tarafta Buse’yi kucağımdan indirdim. Önünde dizlerimin üzerine çöktüm ve yanaklarını iki elimle sildim. Olayın aslını ve neden böyle yaptığını öğrenmem gerekiyordu.

“Buse, ağlama bir tanem.” dedim yanağını okşarken. “Aramızda bir sır olabilir eğer bana neden bunları söylediğini anlatırsan.”

“Annem,” dedi ağlamasının arasında.

“Annen mi bir şey dedi?” diye sordum.

Başını salladı evet anlamında. “Benim böyle davranmam gerektiğini söyledi.”

Kaşlarımı çattım. “Neden böyle dedi?” diye sordum. Anlamamıştım.

“Bilmiyorum ama ben seni çok seviyorum.” dedi tekrardan boynuma sarılıp. “Lila’yı da seviyorum. Onu üzmek istemedim.” Birkaç saniyenin ardından “Canı çok yandı mı?” diye sordu.

“Canı yandı ama şimdi onun yanına gidersek ve sarılıp özür dilersen belki acısı geçer.” diye bir öneri sundum.

“Tamam, gidelim.” deyince ondan ayrıldım ve elini tutup yürümeye başladım. Öğretmenler odasının kapısını açınca içeriye ilk ben girdim. Lavin ve Lila’nın bakışları benim ardımdan içeriye giren Buse’ye döndü.

“Lila,” dedim onu rahatlatmak için hafifçe gülümseyerek. “Buse seninle konuşmak istiyor. Sana bir şey diyecekmiş.”

“Lila,” dedi Buse de benim ardımdan. Yanına doğru ilerledi ve kısa bir an yarasına baktı. “Canın yandı mı çok?” dedi geri yüzüne dönerken bakışları.

Lila’nın sadece başını olumlu anlamda salladığını görünce “Özür dilerim. Ben böyle olmasını, canının yanmasını istemezdim.”

“Neden beni ittirdin o zaman?” diye sordu Lila bir eliyle gözünü silerken.

“Bunları yapmayı ben istemedim. Annem söyledi.” deyince Lavin’in bakışları da değişti ve anında kafasını kaldırıp bana baktı şaşkınca.

“Şimdi bunları konuşmayın. Buse sana az önce bir şey dedi Lila.” dedim.

Baktı Buse’ye. “Tamam,” Gülümsedi. “Özrünü kabul ediyorum, afettim seni.”

Buse de Lila’nın bu sözünü duyunca gülümsedi ve ona yaklaşıp dizlerine dikkat ederek sarıldı. Lila da aynı şekilde ona.

*****

Bileğimdeki lastikle saçımı tepeden dağınık bir topuz yaptım. Kendimi koltuğa attım yavaşça. Ellerimi koltuğun başına doğru uzatırken başımı da yasladım.

Biraz uzağıma oturan Akay’a başımı çevirdim. Eline kumandayı almıştı ve televizyondan şarkı açıyordu. En sonunda Kahraman Deniz’den Böyle Sever şarkısında kanaat getirip onu açtı. Bana döndü ve eğilip başını kucağıma, karnıma dönük bir şekilde koydu. Ayaklarını da uzatıp iyece uzandı koltuğa.

İki elimi de saçlarına daldırıp oynamaya ve okşamaya başladım. Şarkı sözü aramızda bir pus gibi gezerken ikimiz de konuşmadık.

Tam da terk etmek üzereydim bu şehri

Ait olmadığım sokaklara dönmek için

Aniden sen geldin ve mahvettin beni

Ben böyle güzel bir hata hiç görmemiştim

Her şeye hile karışsa bile oyunu seversin

İkimiz de hiç ölmeyecek gibi gülersin

Duramazsan anlarım, ben gencim ama ihtiyarım

Sende bu öyküyü noktalarım

“Buse’nin annesine mesaj yazdım.” dedim konuşmayı başlatarak.

“Ne yazdın?” diye sordu.

Anlatmıştım her şeyi. Onlar da çok üzülmüşlerdi. Derin bir nefes aldım. “Sadece yarın öğle arasında okula gelmesini söyledim.”

“Yemeğini ye.” Gözlerini gözlerime çevirdi iki kolunu da belime sararak “O gelecek diye aç kalma, yemeğini ye.” dedi.

Beni düşünmesiyle hafifçe gülümsedim. Eğilip saçına derin bir öpücük bıraktım. Kokusundan içime çektim. Bana bir kez daha nefes oldu. Defalarca öptüm onu.

Herkes kendini anlatır, sen hiçbir şey söylemedin

Sesler rüzgara karıştı, sen topraktın, çiğnemedim

Saçından güneş mi doğdu, gecem niye böyle gün gibi?

Bakma bana öyle zalim, “Git de bir aynaya bak!” der gibi

Gözyaşı dökmeden ağlarım, kendim bile duymam, bağırırım

Feryatlarıma yoldaş olmuş susmalarım

Bulamazsan anlarım, ben görünürken kaybolanım

Çok bilinirken, gayb olanım

“Üzüldüm,” dedi sakince.

“Ben de üzüldüm, canı çok yandı Lila’nın.”

Başını karnıma doğru gözdü göz temasımızı keserek. “Hem ona hem de senin kına ve düğünümüzden önce bunlarla uğraşmana üzüldüm.” dedi boğuk çıkan sesiyle.

“Merak etme beni.” dedim. Bu benim aklımın ucuna bile gelmemişti.

“Seni merak etmedikten sonra merak duygusunun bende işi ne ki?”

Daha sıkı sardı kollarını. Başını daha çok yasladı ve dudaklarını karnımın üzerine bastırdı.

Yar, bana düşmanım ol, gel!

Düşür beni koynuna, boğuver!

Bu garibin ömrü sensiz geçer mi?

Gel bana, zindanım ol, gel!

Kelepçeyi vur, zulüm ol, gel!

İnsan insanı böyle sever mi?

Gözlerimi kapatıp başımı geri yasladım ellerim onun saçlarının arasında dolanmaya devam ederken. Kalbimden bir şarkı sözünü geçirdim.

İnsan insanı böyle sever mi?

Benim yerime kalbim cevapladı. Akay, dudaklarını hareket ettirerek “Evet,” dedi.

 

 

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar yeniden💞 Yeni bölümümüz bu şekildeydi. Umarım beğenmişsinizdir. Oy kullanmayı, beni takip etmeyi ve düşüncelerinizi yorumlar aracılığıyla bana ulaştırmayı unutmayın. Instagram hesabımdan da hem bu kitabım ayrıca diğer kitabım ile ilgili videolar paylaşıyorum. Beni oradan da takip etmeyi unutmayın. Birkaç dakika sonra diğer kitabıma da yeni bölümü ekleyeceğim. Ona da bir şans verirseniz beni çok mutlu edersiniz. İki hafta sonra yeni bölümde buluşmak dileğiyle. Kendinize çok dikkat edin. Görüşmek üzere🫶🏻🫶🏻💖

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 16.08.2025 12:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...