7. Bölüm

BÖLÜM-7

Zeynep
zeyyneppece

BÖLÜM 7

   Akay  

Kafamı masadan kaldırıp kapının yanında olan duvara sabitlenmiş saate bakışlarımı çevirdim. Saatin Lila’nın okuldan çıkış saatine yaklaştığını görünce yerimden apar topar ayaklandım.

Odamdan çıkıp babamın odasına doğru ilerlemeye başladım. Hemen kendi odamın yanında olan odaya ulaşmam uzun sürmemişti.

Kapıyı yavaşça tıklattım ve içeriden “Gel,” sesini duyunca kapıyı aralayıp içeriye girdim. Arkamdan kapıyı kapatmayı da es geçmedim.

“Baba,” dedim odada ona doğru ilerleyerek.

“Hoş geldin oğlum.” dedi ve eliyle masasının önündeki boş olan iki adet koltuğu işaret etti. “Otursana,”

“Yok, ben hiç oturmayayım. Lila’nın okuldan çıkış saati yaklaşıyor, ben onu almaya gideceğim. Haber vermek için gelmiştim.”

“Peki sonrasında ne yapacaksın?” dedi hafiften tebessüm ederek.

“Sonrasında…” Elimi kaldırıp enseme götürdüm ve sıvazladım. Elimi indirirken de “Elis’le bir şeyler yaparız.” diyerek yarım kalan cümlemi tamamladım.

“Tamam, oğlum. İstediğin zaman çıkabilirsin.”

“Hemen çıksam?” dedim ben de gülümseyerek.

“İyi, çık. Ama benden sana tavsiye eniştene yakalanmadan çık. Yoksa seni asla rahat bırakmaz.”

Derin bir nefes vererek “Biliyorum. O yüzden acele ediyorum çıkmak için.”

“Dikkat et kendine.”

“Tamam. Sen de dikkat et, baba.”

Odadan çıkıp kendi odama girdim ve eşyalarımı aldıktan sonraysa asansöre binerek otoparka indim. Arabamın yanına geldiğimde de kapısını açıp sürücü koltuğuna oturdum ve binadan uzaklaştım.

Okulun önüne gelince de arabayı uygun bir yere park ettim ve kapıyı açıp arabadan indim.

Binanın içine girdim ve sınıfa gittim. Kapı açık olduğu için öğretmenler masasında oturan güzeller güzelli Çiçek’imi görüyordum.

Kapı açık olsa da elimle kapıya iki kez hafifçe vurup ses çıkarttım. Bütün gözler bana dönse de ben sen bir kişiye bakıyordum.

Lila “Dayım!” dedi ve koşup yanıma geldi. Kollarını kaldırarak benim kucağıma gelmek istediğini belirtti. Onu koltuk altlarından tutarak kucağıma aldım ve birbirimize sıkıca sarıldık.

Yaklaşık yarım saat sonra Çiçek’ime de böyle sarılacaktım.

Lila’yı yere bıraktım ve o da çantasını toplamak için sırasına doğru koştu.

Ben de dudaklarımdaki tebessümle Elis’e doğru ilerlemeye başladım. O da sandalyeden kalktı ve bana doğru ilerledi. Tam karşımda durdu ve dudaklarına o güzel ve utangaç tebessümünü kondurdu. Göz göze gelmemiz için ben başımı hafifçe eğerken o ise kafasını kaldırmış bana gökyüzünü içinde bulunduran gözleriyle bakıyordu.

Kendisi bilmiyordu ama bana bu bakışı ve bu gülüşü hayat verip hayatımın tümü oluyordu. Benim için bu dünyada gördüğüm en güzel ve yanımda olmasını istediğim tek kadın oydu. Her zaman böyleydi. O yokken bile… Ve hep böyle olacaktı. Ne beni ondan ne de onu benden ayıracaklardı.

“Hoş geldin.” dedi o güzel ses tonuyla. Kendisini yüreğime biraz daha kazıdı.

Başımı sol tarafıma doğru eğdim ve ona “Çok hoş buldum, Çiçek’im.” deyip göz kırptım.

Elis başka bir şey diyemeden Lila yanımıza geldi. Çantayı Lila’dan alıp kendi omzuma astım. O da öğretmeninin yanına gidip sıkıca sarıldı.

Elis de ona sarılıp saçlarını okşatıp saçlarının en tepesinden öptü. Lila da hemen onun yanağından öpmüştüm.

Ben burada onun yanına dahi rahatça yaklaşamazken Lila’nın onu öpmesi içimdeki ateşi daha da alevlemişti.

Vedalaşmaları bitince Elis ile birbirimize “İyi günler.” dedikten sonra yeğnim denen içimizdeki düşman ile birlikte okuldan ayrılıp arabaya bindik.

Eve gelince de Lila’yı bırakıp tekrardan okula, Elis’i görmeye gittim. Okula gittiğimde onu aynı bankın üstünde otururken buldum. Fakat biraz daha yaklaştığımda Elis’in gözlerinin kapalı olduğunu ve derin bir uykuda olduğunu gördüm. Onu uyandırmamak için yavaş hareketlerle yanına oturdum.

Her şeyi gibi uykusu da çok güzeldi. Dudakları öne doğru büzülmüştü. Nefes alıp verirken ise göğsü hafifçe inip kalkıyordu. Kucağındaki çantasına kollarını sıkıca dolamıştı.

Rüzgar yüzünden saçları yüzüne tel tel dökülmüştü. Onu uyandırmamaya dikkat ederek elimi kaldırdım ve yüzüne gelen saçları yavaşça çektim, güzel suratının görünmesini sağladım.

Uyanmadı ama sadece saçları yüzünü gıdıklandırmış olmalı ki burnunu kırıştırdı.

Kolumu dikkat ederek arkasına attım ve onu omzundan tutarak kafasını göğsüme yasladım.

Elis’i böyle izlerken aklıma küçükken, o daha benden gitmeden önce her gece birbirimize sarılarak uyuduğumuz geldi.

İçimdeki isteğe karşı gelemedim ve elimi cebime atarak telefonumu çıkardım. Şifremi girerek telefonu açtım ve kameraya girdim.

Telefonu ikimizi de görecek şekilde ayarladım ve bir fotoğraf çektim. Diğer fotoğrafta da ona yaklaşarak dudaklarımı saç dibine yasladım, öptüm ve derin bir nefes çektim.

Uykusu çok derin olmalıydı ki bu yaptıklarımın hiç birini hissetmemişti. Aslında uykusu hafifti ama çok yorulduğunda deliksiz bir uykuya dalıyordu. Bu özelliği de ona dair yıllarca aklımdan çıkmayan özelliklerinden yalnızca biriydi.

Bazen ikimiz birlikte oyunlar oynardık, o geceler çok yorulduğundan deliksiz uyurdu mesela.

Hafta sonu her zaman oynarken hafta içi ben okuldan geldikten sonra oynuyorduk. Bir tek benimle oynuyordu çünkü benden başka kimseyi sevmediğini söylerdi.

Ben okuldan gelene kadar olan boş zamanını da her zaman önüne oturduğu ağaca sırtını yaslayıp resim çizerek geçiriyordu. Ben gelince de hemen yanıma koşar, sarılır ve çizdiği resimleri heyecanla bana gösterirdi.

Yaklaşık yarım saat öylece uyudu ve ben de onu dudaklarımdaki gülümsemeyle izledim. Sonrasında kıpırdanmaya başladı. Gözlerini açtı ve bana baktı. Mavilikleriyle kahvelerim buluştu.

Birkaç saniye nerede olduğunu anlamak için etrafına baktı. Sonra gözleri tekrardan bana döndü. Uykulu gözlerini kırpıştırarak bana alık alık baktı. Şunu söylemeden duramayacaktım, bakışı çok tatlıydı.

“Akay?” dedi soru sorarcasına.

“Bebeğim?”

“Sen neden buradasın?” Gözlerini kısmış olayı anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu.

“Lila’yı eve bıraktım, senin yanına geldim. Ama ben gelince seni uyurken buldum. Uyandırmaya kıyamadım seni, o yüzden de sen kendin uyanana kadar uyandırmadım.”

Kafasını omuzumdan kaldırmış ve elleriyle saçlarını düzeltiyordu.

“Sağ ol,” dedi kirpiklerinin altından bana bakarak.

“Ne demek güzelim.”

“Saat kaç bu arada? Kaç saattir uyuyorum?”

“Ben geleli yarım saat oldu. Geldiğimde uyuyordun.” dedim. “Bir de…” telefonumu açıp çektiğim fotoğrafları gösterdim. “sen uyuyunca fotoğraflarımızı çektim. Sana sormadan çekmiş bulundum. Kızdın mı?”

“Hayır” anlamında kafasını iki yana salladı. Telefonu almak için elini bana doğru uzattı. Telefonu verdim, o da resimleri daha dikkatli inceledi.

“Fotoğrafları sana atmamı ister misin?” diye sordum.

“Yok, atma. Şimdi babam görürse hoş olmaz. Ama sen sakın silme, tamam mı?”

Gülümsedim. Zaten onun yanındayken en fazla yaptığım şey gülümsemekti. “Asla silmem, güzelim.” Sonra aklıma gelen şey ile ona “Senin telefon numaran bende yok. Numaranı verir misin?”

“Tabi,” dedi ve telefonumda açtığım yere kendi numarasını yazdı. “Ne diye kaydedeyim?” diye sordu yazma işi bitince.

“Çiçek’im yaz, yanına da pembe kalp koy.”

Gözleri anında bana döndü ve dudaklarına utangaç bir tebessüm kondurdu şaşkınlığı geçince. Sanırım onu sadece Elis diye kaydedeceğimi düşünmüştü.

Numarasını kaydedince de bana bakmadan telefonu bana uzattı. “Kaydettim,” dedi sadece.

Telefonu elime aldım ve uzanıp onu çenesinden tutarak yüzünü yüzüme çevirdim. Bana ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibi bakarken ona yaklaşıp kırmızı yanağına minik bir öpücük bıraktım.

“Sağ ol, sevgilim.”

Duyduğu söz ve benim onun yanağına minik bir öpücük bırakmam yüzünden dudakları hafif aralanmış, şaşkın gözleri ile bana bakakaldı.

“Sevgilim mi?” dedi konuşmayı hatırlayınca.

Yüzümü yüzüne daha da yaklaştırdım. “Öyle değil misin?” diye bir soru da ben ona yönelttim.

“Öyle miyim ki?”

“Öylesin güzelim, öylesin. Sen benim sevgilimsin. Hem kayınçom olacak halin yok ya.” dudakları arasından minik bir kıkırtı kaçtı.

Ona daha da yaklaştım ve dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. “Öylesin, sevgilim. Hem de ay ışığını kaybedene kadar.” diye fısıldadım.

Sonra da hemen kulağının altına dudaklarımı değdirerek minik bir öpücük bıraktım. Kokusunu içime çekerek derin bir nefes aldım. Dudaklarımı teninde gezdirerek gerdanına geldim. Orayı da öptüm ve derin bir nefes aldım.

Benim kafam onun gerdanına gömülü bir şekilde dururken kollarımda onun bedenine sımsıkı sarılmıştı. Bir elim saçlarını narince okşarken diğer elim de sırtında geziniyordu. Onun da iki eli belime sarılmıştı.

Bir süre boyunca o şekilde durduk. Ardından bedenlerimizin çekimine karşı koyamasak da birbirimizden ayrıldık fakat sarılmamız bitmiş olsa da ikimiz de aynı yerde durduk.

Onu tutarak kafasını omzuma yaslamasını sağladım. Bir elimi omzuna koydum. Diğer elimle de küçücük ellerini tuttum. Sımsıkı… Asla bırakmayacakmışım gibi tuttum.

“İstersen başka bir yere gidelim.”

“Yok, burası iyi. Hem benim için nerede olduğum değil, senin yanında olmam önemli.”

Yüzünü omzundan kaldırıp bana baktı sözünü bitirince. Gülümsüyordu. Zaten ona gülümsemek çok yakışıyordu. Bazen ona bakarken düşünüyordum da gülümsemek bir insana bu kadar mı yakışırdı? Çünkü ben hiçbir zaman bir gülümsemenin birine bu kadar yakıştığını ne görmüş ne de duymuştum.

Güzel sevgilimi sadece gülümsemek bile benim için dünyanın en güzel kadını yapıyordu ki o zaten dünyanın en güzel kadınıydı.

Onun gülümsemesine gülümsemeyle karşılık verdim. Yaklaşıp onun alnının ortasından öptüm. Anında gözlerini kapattı ve alnındaki dudaklarımı hissetti.

Bir süre daha orada birbirimize sarılarak durduk. Fakat Elis eve gitmesi gerektiğini söyleyince onu otobüs durağına kadar bıraktım ve otobüs gelip de o gidince ben de arabama binerek oradan uzaklaştım.

Daha arabayı park etmem ile evin kapısı açıldı. Kafam oraya çevirmem ile kapının önünde, elinde çiğdemi ile bekleyen ablama bıkkın bir bakış attım.

Kapının yanına geldiğimde ablam “Hoş geldin. Ne yaptınız bugün?”

“Hoş buldum.” dedim ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Salona doğru ilerledim.

“Ne yaptınız bugün?” diye sorusunu yineledi ablam.

“İki el tavla oynadık.”

“Ha ha ha… Çok komiksin sen ya!” dedi yalandan gülerek.

“Of, tamam ya!” dedim ve ikimizde ayakta dururken ona döndüm. “Ben gittiğimde uyuyordu.”

“Cidden mi?”

“Evet, hatta baya derin uyuyordu.”

“Nerden anladın uykusunun derin olduğunu?” dedi ve dudaklarına o dedikodu yaparken ki gülümsemesini kondurdu.

“Ne ‘Nerden anladın?’ ı ya! Uyuyordu işte. Hem ben, onu eskiden beri tanıyorum.”

Minik bir mırıldanma sesi çıkardı ve sonra apayrı bir konuya geçiş yaptı.

“Öptün mü peki onu?”

“Ne öpmesi ya! Saçmalama, abla.”

Elini kaldırıp yanağını gösterdi, “Yanaktan,”, saçını gösterdi “saçtan,”, alnını gösterdi, “alından,” dedi.

En sonuncuyu tahmin edebildiğim için elin tuttum ve aşağıya indirdim. “Sakın başka bir şey daha deme, abla. Bir daha da bu konuyu açma.” dedim ve hızlı adımlarla beraber merdivenlere doğru ilerledim.

Arkamdan ablamın “Aaaa, bu utandı ya. Anne, baksana bir.” diyen sesini duysam da durmadım. Ama annemden gelen, “Rahat bırak artık beni. Cehenneme Full HD bilet aldım senin dedikoduların yüzünden.” diyen sesini ve ablamın da “Aman anne ya, biraz daha abart.” diyen sesini duydum.

“Bırak abartmayı da salondaki sehpaya bak. Üstündeki hamur kabarmış mı? Oraya iyi güneş geliyordu.” dedi annem de ablama cevap olarak.

Merdivenleri çıkıp odama girdiğim için sesleri artık duyamıyordum. Kapımı kapattım ve o esnada önce telefonuma bir bildirim sesi geldi, ardından da telefonum çalmaya başladı. Çalan telefonum ve gelen mesaj ile minik bir heyecan duygusu içimde belirdi.

Elimi cebime attım ve telefonumu çıkarttım ve ekrana baktığım sırada heyecanım hızlı bir şekilde kaçtı.

Sinirle telefonu açıp kulağıma yasladım.

“Ne var lan! Ne diye arayıp duruyorsun beni!”

“Sana da merhaba bal peteğim.” diyen kişi tabii ki de Doruk’tu.

“Sana merhaba değil kardeşim, güle güle. Kapat!”

“Dur, önce sana attığıma bak bir.”

Telefonu hoparlöre alıp masajlar kısmına girdim. Doruk, bir fotoğraf attmıştı. Fotoğrafı açtım ve hiç beklemediğim bir resim ile karşılaştım.

Fotorafta Elis ve ben vardık. Birbirimize sarılırken çekilmişti. Güzel Çiçek’imin yüzü kameranın olduğu yere dönüktü ve gözleri kapalı olmasına rağmen dudaklarında içimi sıcacık yapan bir gülümseme vardı.

“Beğendin mi?” diye sordu Doruk.

“Güzel çıkmış, başka var mı?” dedim normal ses tonuma dönerken.

“Ha şöyle ya! Var canım var, bir sürü çektim. Atıyorum.”

Çok geçmeden telefonuma ardarda bildirimler geldi. Doruk, dört fotoraf daha atmıştı.

İlk ikisi biraz öncekine benziyordu. Diğerinde ben onu saçlarından öpüyordum. Son fotoğrafta da o, benim omzumda yatıyor; ben de çenemi onun başına yaslamış, sarılıyordum.

Fotoğraflara bakarken dudaklarımda olan gülümsemem aklıma gelen şey ile bıçak değmiş gibi kesilmişti.

“Doruk,” dedim kısık bir sesle. “Sen bütün gün boyunca bizi mi gözetledin lan!”

Bir süre boyunca ses gelmedi ve ardından da telefon kapandı. Yüzüme telefonu kapatmıştı cevap vermekten kaçmak ister gibi ama olan gayet açıktı. Kendince benden kaçmaya çalışmıştı ama ben onu illaki bir gün görecek ve bunların hesabını soracaktım.

Acaba o, bizim fotoğraflarımı bile çekerken ben, onu nasıl görememiştim? Aslında görememem normaldi çünkü yanımda Çiçek vardı. O benim yanımda olunca etraftaki kimseyi gözüm görmüyordu.

Günün geri kalanı da diğer günler gibi basit ve sıkıcı geçti. Çünkü o yanımda yoktu. O yanımda olunca kalbimin attığını hissediyordum. Onun için atıyordu. O, bana yaşadığımı hissettiriyordu. Gülüşü bana bu dünyada cenneti yaşatıyordu.

Bazen bu on yedi senede hiç yaşamadığımı, nefes bile almadığımı düşünüyordum

Varığı, teni, saçı, kokusu,her şeyi o kadar güzeldi ki o yanımda olmadığında hep onu düşünüyordüm. Onun yanımda olmasının, ona sarılmanın hayalini kuruyordum.

Onu görmeden önce bir insanın bu kadar güzel olacağını düşünmüyordum. Şimdiyse dünyada ondan daha güzel biri olduğunu düşünmüyordum.

Eli elimde olunca tamamlandığımı hissediyordum. Onun diğer yarım olduğunu ve yanyana gelince birleştiğimizi düşünüyordum. Başka bir açıklaması olamazdı çünkü onu kendimden daha çok sevmemin.

Her gece olduğu gibi uyumak için yatağa yatınca onunda yanımda olduğunu hayal ettim. Hayalimde birbirimize sarılarak yatıyorduk. Camdan gelen ay ışığı ise artık sadece onun değil, ikimizin de üstüne vuruyordu.

O, gözlerini kapatmış uyuyordu. Ben de uyumayıp onu izliyordum. Uzanıp yumuşacık olan saçlarını öpüyor ve narin hareketlerle okşuyordum.

Evet, bunlar şuan yalnızca bir hayalden ibaretti fakat bir gün bunların gerçekten yaşanacağını, onun ve benim bir daha asla ayrılmayacağımızı kendimi bildiğim gibi biliyordum.

Her günüm onunla bitecek ve onunla başlayacaktı. O ve mis gibi olan çiçek kokusuyla…

                         

 

Selamlar🌹 Bundan sonra bölümlerimi iki haftada bir olacak şekilde paylaşmaya karar verdim. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Oy kullanmayı, takip etmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Kendinize de çok dikkat edin. Görüşmek üzere...

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.11.2024 16:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...