
Aynadan kendime bakarken bu kadar güzel olacağımı hiç düşünmemiştim. Melek gibi olacağımı söyleyen anneme artık hak vermeye başlamıştım. Gelinliğimin tarlatanı kaba değildi. Çok az kabarıktı ve uç kısımlarında dantel motifleri vardı. Gayet sade ve güzeldi. Kol kısımları tüldendi. Bayılarak aldığım gibi iyi de oturmuştu üzerime.
“Defne çok güzel olmuşsun.” Ablam hüzünlü bir şekilde konuşunca benim de gözlerim dolmuştu. Bugün evleniyordum. Hayatımın aşkıyla kendi yuvamı kuracaktım. Öyle mutluydum ki…
“Abla gerçekten güzel miyim? Eminsin, değil mi?” Ben de güzel olduğumu düşünüyordum ama bunu annem haricinde başka birinin de bunu onaylaması gerekiyordu. “Ablam olduğun için mi böyle söylüyorsun? Bak doğruyu söyle.” Ellerini havaya kaldırdı. “Eyvah! Yakalandım.” deyince şokla ona bakmıştım. Benimle dalga geçiyordu.
Biz gülüşerek şakalaşırken gözüm yan sandalye de oturan geline kaymıştı. Kız ağlıyordu. “Siz iyi misiniz?” dedim. Makyajını dağıtmamaya çalışarak peçeteyle gözlerini sildi ve boğazını temizledi. “İyiyim ben. İyiyim.” Titreyen sesine çeki düzen vermeye çalışsa da başarılı olamamıştı. Ablam da hazır ayaktayken kıza daha yakın olabilmek için ona doğru birkaç adım atmıştı.
“Emin misin? Bir problem varsa bize anlatabilirsin. Sana yardımcı olabiliriz.” Evet, ablamın da dediği gibi yardımcı olabilirdik. “Ben-“ deyip gözyaşlarına hakim olamazken tekrardan ağlamaya başlamıştı. Zaten ben de duygusaldım. Onun da ağlamasıyla ben de her an ağlayabilirdim.
“Beni zorla evlendiriyorlar. Hiç tanımadığım bilmediğim bir adamla hem de.” dedikten sonra daha çok ağlamaya başlamıştı. İçi dışına çıkacaktı neredeyse. “Bunu ailenle konuştun mu?” dedim. “Evet, hem de defalarca ama beni dinlemiyorlar.” Ablam, ağlayan kıza peçete uzatmıştı.
Güzelim kız ne hale gelmişti? Bana nazaran daha sadeydi kendisi ama çok da güzeldi. Onu kim böyle ağlatıyorsa umarım bir gün cezasını en ağır bir şekilde öderdi.
“Adam nasıl biri? Belki iyidir. Vazgeçer.” dedi ablam.
“Dedim ya onu hiç görmedim. O da beni hiç görmemiş. Hiçbir şey bilmiyorum.” Elleriyle yüzünü kapatınca ona epeyce üzülmüştüm. İyi ki onun yerinde değildim. İyi ki benim ailem böyle değildi. Tabii bunu düşünecek zaman da değildi. “Tamam, o zaman madem evlenmek istemiyorsun seni hemen buradan kaçıralım.” dedim. “Gerçekten mi? Bunu yapabilir misiniz? Beni evlenmekten kurtarabilir misiniz?” Kafamı aşağı yukarı salladım. “Çok teşekkür ederim. Ben Gülçiçek bu arada.” Uzattığı elini sıktım. “Ben de Defne.”
“Acelemiz var kızlar. Ben hemen bilet ayarlayayım. Sen de üstünü değiştir.” diyen ablamı dinleyerek ayaklanıp onunla birlikte arkada ki odaya geçmişlerdi. Ben ise telefonumdan Levent’i aramaya karar vermiştim. Hazırlıkların son derece iyi gittiğini biliyordum ancak merak etmeden de duramıyordum.
Telefon birkaç kez çalmış ve açılmamıştı. Umarım bir sorun yoktur. Yıllardır bugünün hayalini kurarken bir sorunun çıkmasını asla istemezdim. Moralimi bozmamaya çalışarak aynadan kendimi seyretmeye devam ettim. Son birkaç aydır uyguladığım ölüm diyeti sayesinde istediğim kiloya ulaşmış ve İngiltere’den getirttiğim gelinliğe hayalimde ki gibi üzerime oturmasını sağlamıştım. Saçlarım da aynı hayal ettiğim gibi güzel olmuştu. Dağınık bir topuz yaptırmıştım. Gelinliğime uygun bir duvakla saçımı taçlandırmıştım.
Kendime her dakika daha çok hayran oluyordum. Ben gerçekten bu kadar güzel miydim?
Levent ve ben neredeyse 2 yıldır nişanlıydık. Evet, bu iş sandığımdan daha fazla uzun sürmüştü ama şimdi ona kavuşuyordum. Bugün sonsuza dek birlikte olabilmek için son adımımızı atıyorduk. Ailemden ayrılacağım gerçeği beni hala hüzne boğarken makyajımda bozulma olmaması için ağlamamaya gayret gösteriyordum.
“Defne biz çıkıyoruz.” Ablam ve Gülçiçek yanıma gelmişlerdi.
“Tamam, siz arka kapıdan çıkın.” derken ablamın gözlerine değmişti gözlerim. “Erken dönersin, değil mi?” Ablam duygusal olduğumu fark etmiş olacak ki elimi tutmuş, yanağımı sevmişti. “Geleceğim Defne.” Ardından ikisi de yok olmuştu.
Onlar gittikten 5 dakika kadar sonra da kuaföre giren 2 adam direkt bana doğru yürümüştü.
“Gelin sen olmalısın.”
“Ne gelini?” Kollarımdan tutup beni kaldırmaya çalıştıklarında hemen onlara engel olmaya çalıştım. “Ne gelini?” Aynı şeyi tekrarlarken az önce ablamla giden kız aklıma düşmüştü.
Beni Gülçiçek zannetmişlerdi!
“Zorluk çıkarma gelin. Herkes seni bekliyor.”
“Bakın yanlış yapıyorsunuz. Aradığınız kişi ben değilim. O gitti. Kaçtı gitti.” Derdimi yüksek sesle dillendirsem de kimse yanıma gelmemişti. Kuaförden çoktan çıkarılmıştım. “Ya bırakın beni! Ben o kız değilim. Gerçekten değilim!” Arabaya bindirilirken kendimi kurtarmaya çalışmış, tüm gücümle savaş vermiştim ama onlar beni ciddiye almamıştı.
“Yavuz bey sizi bekliyor gelin hanım. Bizi yormayın.” Araba hareket edip kuaförden uzaklaşırken kafayı yemek üzereydim. “Gerçekten yanlış kişiyi götürüyorsunuz. Ben sizin gelininiz değilim. BEN LEVENT’İN GELİNİYİM, ANLIYOR MUSUNUZ? ONUNLA EVLENECEĞİM!” Sesim sonlarda yükselmesine rağmen kimsenin beni dinlememesi canımı daha çok sıkmıştı. Ses tellerim şimdiden isyan etmişti.
“Yenge sana sesimizi çıkarmıyoruz diye saçmalamana da izin veremeyiz. Abimiz seni heyecanla beklerken bu dediklerin sana yakışıyor mu?” Birazdan aklımı kaybedecektim haberleri yoktu. “Bak güzel kardeşim, sizin abinizle evlenecek olan kızla ben de aynı kuafördeydim ama kız sizin abinizle evlenmemek için kaçtı. Kendine yeni bir hayat kurmaya karar verdi. Ben o değilim. Ben Levent ile evleneceğim.” Düzgün bir dille kendimi ifade ederken adamların arabayı hala aynı hızla sürüyor olması sorunu konuşarak çözemeyeceğimi anlamama neden olmuştu. Yumruklarımı sıkarken canımın yanma ihtimalini düşünmemeye çalışarak cama art arda vurdum.
“İMDAT, YARDIM EDİN! POLİSİ ARAYIN. DÜĞÜNÜMDEN KAÇIRILIYORUM! BİR ALLAH’IN KULU POLİSİ ARASIN LÜTF-“ Yanımda ki adam beni kendine çevirip belindeki silahı çıkarmıştı. “Yenge zoru kullanmak istemiyorum çünkü abimiz sana değer veriyor.”
“NE DEĞERİ GERİ ZEKALI! ADAM HAYATINDA KIZI HİÇ GÖRMEMİŞ Kİ! NE DEĞERİNDEN BAHSEDİYORSUN SEN!” İçimde öyle bir patlama yaşanıyordu ki sesim kısılana kadar çığlık atsam bile geçmeyecek türdendi. Hiç tanımadığım adamlarla beraber hiç tanımadığım bir adamla evlenmeye götürülüyordum. Şaka gibiydi ama değildi! Gerçekti. Hem de dibine kadar!
“Abim ağzını kapatmamıza izin vermiş miydi?” Yanımda ki önlerde oturanlara yönelttiği sorudan çok ciddi bir şekilde olumsuz bir yanıt alınca saçımı başımı yolmak istemiştim. Hatta bence yolmalıydım.
“Seni gebertirim!” dedim soruyu sorana. Sonra da işaret parmağımı hepsine tek tek doğrulttum. “Şuradan bir kurtulayım var ya hepinizi hapse attıracağım! Sürüm sürüm süründüreceğim.” 3 erkeğin iğrenç kahkaha seslerini işitirken midem bulanmıştı. Saçlarını jöleyle geriye yatırıp sarı dişleri olan adamların kim bilir abisi nasıl olurdu? Bunlardan bir farkının olacağını pek de zannetmiyordum. O da kesin bunlar gibiydi. O kıza şimdi daha çok üzülmüştüm fakat şu an üzülmem gereken kişi ben olmalıydım.
“Aynen yengem!” Arabayı süren gereksiz bir coşkuyla konuşurken derince bir nefes aldım. Buradan nasıl kurtulacaktım?
“Az kaldı yenge. Abimize birazdan kavuşacaksın.” Yine aynı adam konuşmuştu.
“Abiniz de sizi yakında Allah’a kavuşturacak merak etmeyin.” dedim mırıldanarak. Bunlar olmasa bile oradakiler illaki bir karışıklık olduğunu fark edecekti. Sesimi boşa yormayıp arabanın garaja girmesini beklerken uysal bir şekilde sabırla daha insanca konuşabileceğim birilerini beklemiştim.
“Gelin sen misin kızım? Çok güzelmişsin.” deyip yüzüme tüküren teyzeyi hayretler içerisinde izlemiştim.
“Sizin gelininiz ben değilim teyze. Bu 3 avanak yanlış kişiyi getirdiler buraya.” Kadın anlamamış bir şekilde bakarken arkasından birkaç kişi daha giriş yapmıştı.
“Gelin kızımız da ne güzel olmuş!” Az önce konuşan kadınla hemen hemen aynı yaşta olan teyze de ona benzer şeyler söylemişti.
“İltifatlarınız için teşekkür ederim. Levent’in de beni çok beğeneceğini düşünüyorum ama burada bir karışıklık var. Onu düzeltmemiz gerek.” dedikten sonra hepsi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı. Ne dediklerini duyamasam da artık gerçekten sıkılmıştım. Bir an önce kendi düğünüme yetişmem gerekiyordu.
“Yavuz diyecektin herhalde.”
“Hayır, doğru söyledim. Ben sizin gelininiz değilim. Sizin gelininizle birlikte aynı kuafördeydim ancak o Yavuz ile evlenmemek için kaçtı. Adamlarınız da kuaför de tek beni görünce sizin gelininiz zannedip getirdi ama ben o değilim. Ben nişanlım Levent ile evleneceğim.” Kadınlar dediklerime inanmayıp gülmeyi tercih ettiler ama gülünecek bir şey yoktu.
“Gülçiçek, Yavuz’la evlenmek istemediğini biliyoruz kızım ama oğlumuz aslan gibidir. Sana çok iyi bakacak. Korkmana gerek yok.” Yine kafayı yeme modum açılmıştı. Kendimi zar zor sakinleştirmişken tekrar başa dönmüştüm.
“Size Levent’le fotoğraflarımızı göstereyim.” diyerek elimi olmayan cebe atarken donakalmıştım. Gelinliğin cebi yoktu ve ben telefonu kuaförde bırakmıştım.
“Bu Levent ne? Kim o?” Teyzeler birkaç dakika önce açıkladığım şeyleri duymamıştı anlaşılan.
Ellerimi kaldırdım yine aralarında konuşan dedikoducu tayfaya karşı. “Beni dinleyin. Gülçiçek’in anne ve babası nerede? Çağırın gelsinler.”
“Yenge neden kendine adınla hitap ediyorsun?” 3 avanaktan biri konuşunca onları dikkate almamıştım. “Annenle baban nikah dairesindeler kızım. Sizi bekliyorlar.” dedi teyzelerden biri. Tamam, bunlar laf anlamasa bile annesiyle babası beni görünce olay çözülecekti. Daha fazla kendimi yormama gerek yoktu.
“O zaman burada ne duruyoruz? Hemen gidelim oraya.”
Aynı teyze, “Dur kızım. İmam nikahı kıyılmadan nereye? Önce onu kıyacağız. Ondan sonra yola çıkacağız.” deyince kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. İmam nikahı mı?
“Yavuz abimizde hazır. İmam da birazdan burada olacak.” Karşı kapıdan çıkan genç bir çocuk konuştuğunda artık ağlayacak kıvama başarıyla ulaşmıştım.
Arkasından da çıkan 190 santimden fazla olduğunu tahmin ettiğim siyah saçlı bir adam gözlerini bana değdirmişti. Yavuz bu muydu? Gülçiçek’in kaçmak için yalvardığı Yavuz, gerçekten de bu muydu? Yakışıklıydı.
Bana yaklaştıkça bedeninin büyüklüğüyle yok olduğumu hissediyordum. Geniz yakan parfümü ve sinek kaydı tıraşı sayesinde etkileyici görünen bir damattı. Gülçiçek onunla evlenseydi eminim çok yakışırlardı.
“Yavuz sen misin?” dedim doğrulamak için.
“Evet, benim.” Derinden gelen sesiyle aklıma düşen Levent sayesinde kaşlarım çatılmıştı. “Ben Gülçiçek değilim. O seninle evlenmemek için kaçtı.” dedim bir çırpıda. Adamın dudakları gerilirken parmaklarını çenesinin altına yerleştirmişti.
“Benimle evlenmek istemediğini biliyorum ama buna mecbursun. Başka seçeneğin yok.” Bu da onlar gibiydi işte. Yüzü güzel diye kafasının farklı çalışacağını zannetmem saçmaydı zaten. Bunu medeni bir şekilde halledemeyecektim. Tek çarem kaçmaktı.
“İmam nerede kaldı?” Yavuz adamlarına sorarken ben teyzelere, “Lavaboya gitmek istiyorum.” demiştim. Biri kolumdan tutup Yavuz’un çıktığı odaya ilerletmişti beni. “Saçını başını da düzelt. Yavuz’umuza layık ol.” diyerek odanın içindeki lavaboyu işaret edip odadan çıkmıştı. Elbette amacım lavaboya gitmek değildi. Kaçmak için yol arayacaktım. Hedefim olan cama yönelip açtım. Aşağıyı kontrol ederken sandığımdan daha az yüksek olması direkt topuklu ayakkabılarımı çıkarmama neden olmuştu. Tonlarca para döktüğüm ayakkabıları burada bırakmayı göze alamayarak bedenimi cama çıkarmıştım.
Yapabilirdim.
Yamaç paraşütü yaptığın günleri hatırla Defne.
Hatırla.
Kendimi hazır hissettiğimde bedenimi aşağıya bıraktım.
Dizlerimin üzerine düşünce gelinliğime gelen zarar hissettiğim acıdan daha büyüktü.
Etrafta kimsenin olmamasından dolayı henüz fark edilmedim. O yüzden boş durmayarak villanın girişinden çıkmak için hareketlendim.
Nereye gitmem gerektiğini bilmeden caddeye ulaşabilmek adına sokağın sonuna doğru koşmaya başladım. Etrafta ki insanlar ne yaptığımı anlamaya çalışırken onları umursamayarak koştum. Levent’te beni arıyor olmalıydı. Birbirimizi bulabilmek için koştum en çok da.
“Pardon, telefonunuzu kullanabilir miyim? Çok önemli de.” dedim cadde de karşıma çıkan ilk kadına. “Tabii.” diyerek uzattığında Levent’in numarasını tuşladım. Telefonu tuttuğum elim zangır zangır titrerken kulağıma götürdüm.
Telefon çok sürmeden açılınca “Alo? Levent benim Defne.” dedim ağlamaklı sesimle.
“Defne! Defne iyi misin? Nerelerdesin? Seni arıyorum sabahtan beri.” Onun sesini duyunca rahatlamıştım. “B-ben, bilmiyorum. Neredeyim, bilmiyorum.” dedim etrafı kontrol ederken. Kadın ise o sırada nerede olduğumuzu söylemiş ben de hemen Levent’e iletmiştim. Beni yakında buradan alma sözü vermişti. Sonunda kurtulacaktım.
“Defne ben şimdi kapatıyorum. Haber salacağım. Beni bekle.” Ben cevap veremeden kapatınca kadın, “Size yardımcı olmamı ister misiniz?” diye sordu.
“Levent yani nişanlım gelene kadar kalabileceğim bir yer var mı?”
“İsterseniz bir kafeye gidelim.” Kafamı iki yana salladım. “Olmaz. Bulurlar beni.” Kadın şaşırmış bir şekilde “O zaman karakola gidelim.” deyince hemen onaylamıştım. Evet, en güvenli yer orasıydı.
Birlikte dümdüz yürürken kadına gelen bir mesajla duraksamış ve özür dileyerek gitmesi gerektiğini söylemişti. Ardından da bana yolu tarif ettikten sonra ben de teşekkür edip onu dinleyerek ilerlemiştim. Hem korkudan hem de insanların garip garip bakmasından dolayı tedirgindim. Caddelerde gelinlikle bir başıma dolanıyordum. Şanslıysam nişanlıma kavuşacaktım.
“Gelin hanım damadınızı mı kaybettiniz? Ben olabilirim isterseniz.” Liseli ergenlerin saçma sapan laflar etmelerini göz yumarak benim için bir hayli zor olan bu yolun sonuna geldiğimi hissetmiştim. Buradan sağa döndüğümde gelmiş olacaktım ki tam karşımda kolları birbirine bağlı bir şekilde beni bekleyen Yavuz’u gördüğümde yutkunmuştum. Az ileride olan karakol gözlerimin önündeydi ve biraz daha hızlı olabilseydim onlardan önce orada olabilecektim.
“Benimle geliyorsun Gülçiçek.”
“Ben Gülçiçek değilim!” Sesimi yükseltip polislerin duyması için uğraşmıştım ama istediğim gibi olmamıştı.
“Defne’yim, ben! Defne. Defne Sara. Google’a yaz da gör kim olduğumu!”
Silah eşliğinde arabaya bindirilirken gözlerim karakolda kalmıştı.
“Baban zorluk çıkaracağını söylemişti ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim.” Yanımda oturan Yavuz sakin bir tonda konuşurken tırnaklarımı avuç içime batırdım. Deneyebileceğim her türlü yolu denemiştim fakat istediğim sonuca ulaşamamıştım. Levent her ne halt ediyorsa beni onlardan önce bulamamıştı! Daha ne yapabilirdim ki?
“Şu nikahı kıyana kadar rahat dur. Ondan sonra ne yapıyorsan yap.” dedi bana bakıp. “Ben Gülçiçek değilim. Yemin ederim ki değilim. Çok büyük yanlış yapıyorsunuz.” Son kez şansımı denerken yine başarısız olmuştum.
Kaçtığım eve geri geldiğimizde girişte imam olduğunu tahmin ettiğim yaşlı bir amcayı beklerken görmüştüm. Yanında da birkaç kişi vardı. Hala bu karışıklığa bir son veremediğim için aklımı yitirme raddesine gelmiştim.
“Gelin ve damadımız hazır mı?” diyen imamı herkes takip ederek içeri geçmişti ve evet, ben de. Teyzelerin zoruyla yere otururken imam, nikah şahitleri ve damat da yerlerine geçmişti. Ardından da kafama bir örtü atılmıştı. Ciddi ciddi imam nikahı kıyılıyordu burada!
“Ben seninle evlenmem, evlenemem çünkü ben evleneceğin kız değilim.” dedim Yavuz’a. Beni takmıyordu bile.
İmam nikaha başladığında kaybettiğimi kabullenmek üzereydim. Düğün günümde bir sorun yaşamamak için her bir detayla ben ilgilenirken böyle bir şeyi yaşayacağımı da hesaba katmalıydım. Evet, ben suçluydum şu anda. Başka bir açıklama yoktu çünkü.
Hayatımın aşkıyla evlenmek üzereyken hiç tanımadığım bir adamla zorla evlendiriliyordum ve bu şaka gibiydi ama değildi işte. Sorun da tam olarak buradaydı.
“Mehmet kızı Gülçiçek, Veli oğlu Yavuz’u kocalığa kabul ediyor musun?"
____

Bu fotograf ne alaka bilmiyorum ama guzel diye koydum
Nasil ilk bolum
Begendiniz dimii
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.72k Okunma |
214 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |