10. Bölüm

10| Kavga

Flower
zeyzeynepp

Levent’le restoranda ettiğimiz kavgadan sonra yine hiç konuşmamıştık. Aslında o birkaç kez konuyu açmaya çalıştı ancak ben her seferinde bir şey uydurup kaçtım. Şimdi de yine ayrıydık. Her geçen gün ondan daha çok soğuyordum. Ara sıra Duygu hanımla konuşup içimi rahatlatmaya gayret gösteriyordum ancak olmuyordu. Levent’in neler yaptığını gün boyunca bana atıyordu ama bunlar hala yetersizdi. Sanki Levent onu yakaladığımı biliyormuş da bilerek o kadınla buluşmuyormuş gibiydi.1

Şu an fikir üretmek için daha önce de gelmiş bulunduğum arazideydim. En azından kimsenin olmayışı bana iyi gelmişti. Burası sessiz, sakin ve bir o kadar da soğuktu. O gün yağmurun altında kalıp Yavuz beyin beni bulmasıyla aklımı başıma toplamıştım. Eğer kendisi gelmemiş olsaydı ben o yağmurun altında saatlerce bir heykel gibi beklerdim.

Kafam çok karışıktı. Yorgundum. Levent yüzünden bunalıma girmiştim.

Benim hayat enerjimi sömürmüştü. Eskiden yerimde duramazken şimdi dışarıya kendimi zor atıyordum.

Beni mahvettiği yetmiyormuş gibi sürekli mesaj edip beni kontrol ettiğini zannediyordu. Ona ne yaptığımla ilgili rapor vermemi istiyordu. Ben de ya cevap vermiyordum ya da alakasız şeyler yazıyordum.

Telefonum çalarken onun aradığını düşünerek elime alıp Duygu hanım olduğunu görünce gönül rahatlığıyla cevapladım. “Merhaba, Defne hanım.” Sessiz bir tonda konuşuyordu. “Levent bey şu anda bir kadınla birlikte.”

“Neredesiniz?”

“Şirketinin yakınında ki bir caddedeyiz. Ben fotoğraflarını çekiyorum ancak bunlar yeterli gelmeyebilir.” Eğer o benim gördüğüm kadınsa çok yakın zaman da bir yakınlaşma yaşanabilirdi. “Onların eve geçmesi gerekiyor. Levent beyle alakanızı iyice kesmelisiniz ki o kadına gitsin.”

“Bunu yapıyorum zaten. Onlar ne yapıyor peki?”

“Sadece konuşuyorlar. Levent bey biraz kızgın gibi.” Kadın sürekli peşindeydi ve o da biri görecek diye endişeleniyordu sadece.

“Biraz daha yaklaştım ve artık seslerini duyabiliyorum. Kadın ‘Eğer karını seviyorsan bu ilişkiyi bitirelim.’ Dedi. Levent bey de ‘Yok öyle bir şey. Aramızı düzeltmeye çalışıyorum.’ Diyor.” Zaten ondan ne beklenirdi ki? Ben kendisini hayatımdan çıkaralı çok olmuştu. Bunu bir tek resmiyete dökmem gerekiyordu. O yüzden bekliyordum sadece. Yavaş yavaş meyvelerim olgunlaşıyordu. Sonra da ben onları toplayacaktım.

“Kadın onu bu akşam evine davet etti. Kendisi de henüz bir şey demedi ve ayrıldılar.” Yani bu akşam ne yapıp ne edip onu evden göndermem gerekiyordu. Tamam, bunu yapabilirdim. Çok da zor değildi.

“Bu akşam benim için hazır olun, Duygu hanım. Levent kendi ayaklarıyla o eve gidecek. Tabii ben de geleceğim.”

“Emin misiniz? Bu sizi kötü hissettirebilir.”

“Hayır, geleceğim. Her şeyi görmek istiyorum.”

“Siz bilirsiniz. Dikkat edin kendinize.”

“Ederim.” deyip kapatırken akşama çıkarmam gereken kavgayı düşünüyordum. Onu evden bir şekilde gönderecek bir kavga olmalıydı. Levent’i evden kovduğumda o kadına gitmek için can attığı bir kavga olmalıydı. Aslında boşuna düşünüyordum zaten bizim kavga edecek çok konumuz vardı. Birinden başlayıp diğerinden bitirirdim. Her şeyin bu akşam bitmesini sağlayacaktım. Soluğu da mahkeme salonunda aldığım gibi boşanacaktık.

Umarım.

Telefonumu cebime koymadan Yavuz beyi aradım. Hem şu işle ilgili bana bir şey soracaktı hem de ben ona müjdeli haberi verecektim.

“Alo, Yavuz bey,” dedim onun sesini duyabilmek için. Bana bu zor zamanımda en çok destek olan kişiydi. “Efendim, Defne hanım.”

“Geçenlerde konuşamamıştık. Siz bana bir şey soracaktınız. Müsaitseniz buluşup halledelim mi?” Ondan bir yanıt beklerken arabama doğru yürüdüm. “Ben şu anda yurt dışındayım, Defne hanım.” Yurt dışında mı? Ne ara gitmişti? Benim neden haberim yoktu?

Bir dakika neden benim haberim olsun ki?

Toparlanarak, “Öyle mi? Ne zaman döneceksiniz?” dedim. “1 hafta sonra.” Çok uzun değil miydi? Yani ben ona bu haberi hemen ve yüz yüze vermek istiyordum. Bunun için biraz heyecanlanmıştım açıkçası. Neyse artık gelince konuşurduk. 1 hafta bekleyebilirdim.

“Anladım. Kusura bakmayın rahatsız ettim.” dedim yerdeki taşı ayağımla ezerken. Onu da benim gibi zannetmiştim. Kafası dağıldığında dışarı çıkıp istediğini yapan biri gibi ama o çalışıyordu. İşi onun için önemliydi. İş aslında hep önemliydi ama Yavuz beyin de dediği gibi ben özel hayatımı iş hayatımdan ayıramıyordum. Biraz beceriksizim sanırım.2

“Bana demek istediğiniz bir şey mi var?” Bunu nasıl anladığını bilmiyordum ama evet, vardı. “Şey vardı da o kadar önemli değil. Siz gelince konuşuruz.” Hem onun işi gücü vardı. Benim evlilik sorunlarımı ne yapacaktı?

“İsterseniz dinlerim.”

“Yok. Zaten benim de işim var. İyi günler.” deyip kapattıktan sonra buradan ayrıldım.

Ben neden Yavuz Atahan ile bu konuyu konuşmak istemiştim ki?2

“Yani abla pek değişen bir şey yok. Bekliyoruz.” Koltuğumda oturmuş Zehra’nın getirdiği kahveyi yudumluyordum. Araziden sonra ki durağım burası olmuştu. Sıkıntıdan patlamayayım diye elimden geleni yapıyordum ama günün sonunda döndüğüm yer belliydi. Uyumadan önce onu görüyordum ve bu beni daha çok yıpratıyordu. Onun karşısına geçip her şeyi haykırasım vardı. Bağırıp çağırıp her şeyi bildiğimi söylemek istiyordum ama kendi iyiliğim için susmak zorunda kalıyordum.

“Akşam için Levent’i evine davet etmiş kadın. Onun yanına gitmesi için ne gerekiyorsa yapacağım.”

“Umarım başarılı olursun.”

“Başarılı olmak zorundayım. Artık Levent’e katlanamıyorum. Boğuluyorum.” Kendim huzursuz olduğum gibi etrafımdaki insanları da etkiliyordum. Ne ben gülebiliyordum ne de onlar.

“Boşandıktan sonra ne yapacaksın? Bizim eve geri mi döneceksin?” dediğinde kafamı masadan kaldırdım. Ben bunu hiç düşünmemiştim. “Bilmiyorum ki.” dedim. Orası benim evimdi ama Levent konusu her saniye açılıp yeniden evlenmem için baskı yapılabilirdi. Annem kesin yapardı.

“Bence kendine bir ev bak.” Evet, bununla oyalanarak kendimi unuturdum.

“Haklısın. Hemen kendime uygun bir ev bakmalıyım.” Bilgisayardan birkaç siteye girip ufak ufak notlar aldım. Evde daha detaylı bir şekilde bakardım. Sonra da kendime uygununu bulunca direkt tutup boşanma sürecinde yerleşirdim.

“Defne eğer akşam kötü bir şey olursa bizi ara. Hatta istersen ben ve enişten yakınlarda olalım.” Ablamın eline uzanıp tuttum. “Abla iyi ki varsın ama gerek yok. Sıradan bir kavga yaşanacak ve onu evden göndereceğim.”

“İçim hiç rahat değil ama.” Yüzünde ki ifadeden korktuğunu anlayabiliyordum. Ben de korkuyordum ama kendim için yapmak zorundaydım. “Tamam, o zaman ben telefonumu yakınımda tutarım. Bir şey olacağını hissedersem seni ararım, anlaştık mı?”

İsteksizce beni onayladıktan sonra konuyu değiştirerek sohbetimize devam ettik. Bu hayatta bir ablam olduğu için çok şanslıydım. Küçükken sadece kavga edip birbirimizden nefret ederken şimdi onun kıymetini daha iyi anlıyordum.

Ablam evlendiğinde kimseye çaktırmasam da içten içe çok üzülmüştüm. Hatta onu özlediğim günler hala aklımdaydı. Bazen yanlışlıkla arıyormuş gibi yapıp sesini duyardım. Sonra da şakadan sinirlenip kapatırdım.

Güzel günlerdi.

Levent de ablamla sohbet ettiğimiz süreç içerisinde eve erken dönmemi istemişti benden. Muhtemelen konuşmak isteyecekti ama ben bunu ona zehir edecektim. O yüzden ablamın desteğiyle bu duruma kendimi hazırlayıp Levent’in istediği gibi şirketten erken ayrıldım. Eve gelmeden önce de Duygu hanımı haberdar edip kapının yanında durması için tembihledim.

Hava yavaş yavaş kararıyordu.

Evlendiğimiz de her şey çok güzel gelmişti gözüme. Dünya biraz daha yaşanabilir haldeydi o zamanlar. Şimdi ise kışa doğru girerken renkler bile cansızdı benim için.

Sakin kalmaya çalışarak eve girdiğimde yerdeki güller karşıladı beni. Ardından sakin bir müzik sesi eşliğinde ilerlerken salonun ortasında akşam yemeği için hazırlanan bir masa gördüm. Her zaman ki gibi aynı şeylerle beni kandırabileceğini zannediyordu.

“Aşkım hoş geldin.” İğrenç gülümsemesiyle bana sarılıp kolumda ki çantayı aldı. “Beni kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim.” Pardon? Ben zaten burada yaşıyorum?

“Bizim için bu salonu süsledim. Müzik açtım. Senin için giyindim.” Yaptıklarını bir marifetmiş gibi sıralarken artık onunla masaya oturmaktan sıkılmıştım. Sürekli bir döngü içerisindeydik. Levent’in hatalarından dolayı kendimi onunla yemek yerken buluyordum hep. Başka bir fikir üretme çabasına dahi girmiyordu da.

Yemeği servis ederken dümdüz masaya bakıyordum. Her bir yeri güllerle süslemişti ve hiç de güzel görünmüyordu. Ya da bunu Levent yaptığı için beğenemiyordum.

“Nasıl buldun?” Gözlerinde ki şımarık parıltı pek de hayra alamet değildi.

“Neyi?”

“Yaptıklarımı.” Gülmek istiyordum. Hem de en gürültülüsünden.

“Levent her seferinde ya yemeğe çıkarıp ya da yemek hazırlayarak gönlümü alamazsın. Sen beni çok kırdın.” Kafasını sağa yatırdı. Masum bir ifade takmıştı yüzüne. Buna kanacağımı sanıyordu herhalde. “Sen bana kıyamazsın ki.”

“Ama sen bana kıydın. Seni aldattığımı ima ettin. Üstelik daha aramız düzelmemişken bir de çocuk istedin.”

“Evet, istedim. Hala da istiyorum. Senden bir çocuğum olmasını çok istiyorum.” Karşıma geçip oturdu. Ben onun bu kadar yüzsüz olabileceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. “Levent konu çocuk değil. Konu biziz. Sen ve ben aramızdaki sorunları halledemeden çocuk sahibi olursak onu da kendimizi de yıpratırız.”

“Ama ben seni dinlemiyorsun ki. Restoranda da dinlemeden kalktın gittin.” Sanki ben suçluymuşum gibi konuşması yok mu? Deliriyorum resmen!

“Çünkü beni sinirlendirdin.”

“Ben mi seni sinirlendirdim?” Kafamı salladım. Şu anda da sinirleniyordum. Birazdan tam kıvamına gelecektim. “Evet, Levent sen beni sinirlendirdin. Günlerce uyuyamadım. Yemek yiyemedim. Ölü gibi dolaştım etrafında ama sen bir kere bile dönüp bakmadın bana. Umursamadın beni.” Bunlar tamamen gerçeklerdi. Ben gerçekten ölmek üzereydim ama Levent sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıp gününü gün etmişti.

“Konuşmak için seni çağırdım ya Defne.”

“Evet, beni ayağına çağırdın. Sonra da çocuk istedin.”

“Senden özür de diledim Defne. Unutma onu.”

“Kuru bir özür-“

“Kuru bir özür falan değildi. Bizim için yer ayırttım orada. Sonra seninle güzelce konuştum.” Sinirlenmek üzere olduğunu anlayabiliyordum. “Ama aramızı düzeltemedim.” deyip ayağa kalktığımda o da kalktı. “Çünkü o günde böylece gittin Defne!”

“Ne yapsaydım Levent? Sen orada saçmalarken ne yapsaydım? Kalıp sana katılsa mıydım?” Saçlarını geriye itti. Yüzü de gerilmişti.

“Seninle barışmaya çalışıyorum, görmüyor musun?”1

“Levent bir süre konuşmayalım, olur mu?” Merdivenlere doğru yönelecekken kolumdan tuttu. “Hayır, gidemezsin! Beni dinlemeden şuradan şuraya gidemezsin Defne!” Nefesi yüzüme değerken midem bulanmıştı. Eskiden her bir ayrıntısına aşık olduğum adam beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı.

“Levent şimdi konuşamayalım.”

“Ne zaman konuşalım peki? Ha, ne zaman?” Beni kendine çekip üzerime eğildiğinde yutkundum. Korkmamalıydım. Korkmamam gerekiyordu.

“SENİNLE BARIŞMAK İÇİN ELİMDEN GELENİ YAPIYORUM! KÖR MÜSÜN SEN? KÖR MÜSÜN DE ÇABALADIĞIMI GÖRMÜYORSUN?” Boğazıma oturan yumru yüzünden kendimi sıktım. Yine ağlayasım geliyordu.1

“Levent lütfen çık git.” dedim kısık bir sesle.

“KONUŞMADAN HİÇBİR YERE GİTMİYORUM!” Göz yuvaları yerinden çıkmak için can atıyordu adeta.

“Levent,” Nefesim kesilmişti. Boğuluyor gibiydim. “Lütfen git. Beni korkutuyorsun.” Sinirli bir hırıltıyla beni itip giderken korkuyla kalbimi tuttum. Kapı gürültülü bir şekilde kapandığı an telefonuma uzanarak Duygu hanıma haber verdim. Ardından ben de çıktım. Ne olacaksa ben de görmeliydim.

Levent arabasına binip çıkarken beni görmediğinden emin olarak ilerledim. Üzerime sinen korkudan henüz kurtulamamıştım doğrusu. Levent beni çok korkutmuştu.

Duygu hanımın arabasına biner binmez hareket ederken dolan gözlerimi sildim. Her seferinde ağlamamaya çalışıyordum ama kendimi tutamıyordum. Beceremiyordum. “Defne hanım iyi misiniz?” Gözlerimi ondan saklamaya çalışarak, “Evet, iyiyim. Biraz moralim bozuldu.” dedim. Birazdan kendimi toparlardım.

Yolculuğumuz 5 dakika kadar sürdükten sonra Levent arabayı park ederken biz de bir yere saklanmıştık. Bu evi tutmamızın sebebi sevgilisinin buralarda yaşamasından dolayı mıydı? Onun için mi ısrar etmişti?

Levent arabadan inip evin kapısının önüne giderken etrafta kimsenin olmaması bizim açımızdan iyi olmuştu. Kapı açıldığında o gün gördüğüm kadını kırmızı gecelikle görmüştüm. Arsız bir gülümsemeyle onu içeri alırken Duygu hanım art arda fotoğraflar çekti.

“Defne hanım ben şuradaki ağaca tırmanacağım.” Perdesi olmayan camdan bir şeyler çekmeye çalışacaktı anlaşılan. Titrek bir nefes aldım. En başından beri bugünü beklemiyor muydum? Neden şimdi garip hissediyordum? Onu hala seviyor muydum?

Hayır, sevmiyordum. Ben kendime üzülüyordum. Bir salak gibi onun gülen yüzüne kanmama üzülüyordum.

Gözlerimi sildim.

Dayanamıyordum.

Duygu hanım da ortalıkta yoktu. Aslında onun sözünü dinleyip gelmemeliydim. Evde oturmalıydım belki ama bunu da yapamazdım. İçim içimi yerdi. Şu anda da yiyordu aslında. Ellerim titriyordu. Orayı basıp ikisini de rezil etmek istiyordum.

Ablamdan gelen mesajları kontrol ederek hepsine tek tek cevap verdim. Endişelenmişti benim için. Şirketteyken birkaç kez gelmek için zorlamıştı beni ama ben onu ikna edip evine göndermiştim. Şimdi de yalnız başıma kocamın beni aldattığı kadının evinin önündeydim. Çaresizce bekliyordum.

Beraber geldiğimiz bu kadar sene sonrasında bir başıma kalmıştım. Ondan boşanınca da hayatıma tek başıma devam edecektim. Öyle de olması gerekiyordu.

Orada kaldığımız 2 saat boyunca ben hiç arabadan çıkmadım. Sadece Duygu hanımı bekledim. İçeri de kim bilir neler oluyordu? Duygu hanım ne çekiyordu acaba? Umarım tek celse de boşanmama yetecek kadar iyilerini çekiyordur.

Arabanın kapısı açılıp Duygu hanım yanıma oturdu. “Bir sürü şey çektim. Artık gidebiliriz.” Duyduklarıma sevinmeye çalışarak ona teşekkür ettim. Artık eve dönebilirdik. Daha fazla burada kalmak istemiyordum çünkü.

“Fotoğrafları en kısa zaman da size ulaştıracağım.”

“Şimdi bakabilir miyim?” Göreceklerime hazır olduğumu sanmıyordum aslında.

“Şarjı bitmek üzere.”

“Anlıyorum.” diyerek eve geldikten sonra tekrardan teşekkür ederek üzerimi değiştirdim ve direkt yatağa girdim. Bu gece Levent gelmezdi ve gelmemesi de benim için iyi olurdu. En azından biraz daha iyi bir gece geçirirdim.

Kimi kandırıyordum? Ben hiç iyi değildim. Onun bana yaptıklarından dolayı kendimi hiç iyi hissetmiyordum.

Yavuz bey belki burada olsaydı beni cesaretlendirirdi.

 

 

 

 

 

 

___

Bu hafta bir bolum atabildim maalesef👉👈1

Gorusmek uzere1

İyi hafta sonlari dilerimm💘💘

Bölüm : 01.03.2025 13:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...