11. Bölüm

11| Fotoğraflar

Flower
zeyzeynepp

Kendimi pek de iyi hissettiğim söylenemezdi. Kafam karışıktı ve yorgundum. Evet, hala bu şekildeydim. Bir türlü hayatıma dönüş yapamıyordum. Açma kapama düğmeme bir kere basarsam kendime gelir miydim ki?

Doğrusu pek sanmıyordum.

Birkaç gündür ablamla konuşmaktan başka yaptığım hiçbir şey yoktu. O sürekli beni arayıp teselli etmeye çalışıyordu kendince. Benim durumumda olmadığı için anlayamaması normaldi. Bunun farkındaydım ama ben yalnız kalmak istiyordum. Düşünebildiğim kadar düşünüp onların arasında boğulmak istiyordum. Nefessiz kalmak istiyordum.

Aslında kendimi çoktan suya bırakmıştım bile.

Akşam saat 8’i gösterdiğinde Levent her zaman ki gibi anında eve damlamıştı. Aldatan erkek ya çok geç gelirdi ya da gelmezdi ama bu adam garipti. Erkenden gelmeye çalışıyordu. Benimle ilgileniyormuş gibi davranıyordu. Arada sohbet etmeye gayret gösterip onunla barışacağımı sanıyordu.

Yazık.

Getirdiği çikolataları mutfağa götürdükten sonra kapalı olan televizyona yöneldi. Benimle iletişime geçmemesini bir gelişme olarak varsayarken iç çektim. Duygu hanımdan fotoğrafları da hala alamadım. Kendisi hemen ertesi gün bana fotoğraflarını göndereceğini söyledikten sonra annesiyle alakalı bir durum yaşandığından bahsedip bir süreliğine burada olamayacağını söyleyip gitmişti. En azından fotoğrafları gönderir sanıyordum ama öyle olmamıştı. Kendisi apar topar çıkmış olduğu için fotoğraf makinesini burada unuttuğunu söylemişti.

Ben de onun geri dönmesini bekliyordum.

Levent televizyondan açtığı maçın sesini yükseltince yüzüm bir salatalık kadar buruştu. Son 2 gündür sadece maç izliyordu. Sevdalısı olduğunu biliyordum da evde otururken her yere atkılar atıp bağıra bağıra marş söyleyecek kadar delirdiğini bilmiyordum. Bayağı fanatikti işte. Telefonunu bir tek bu maç sayesinde bırakıyordu. Yoksa o telefon bir saniye bile düşmüyordu elinden. Sürekli yazışıyordu. Fark etmiyor muyum mu zannediyordu?

Oturup benimle ilgilensin demiyorum elbette ama daha önce de belirttiğim gibi onun her şeyi gözüme batıyordu. İyilik yapması bile.

“Defne bana mısır patlatsana.” Gözlerini 1 saniye bile televizyondan ayırmayarak konuşurken ben de onunla kavga etmemek adına mutfağa girdim. Zaten en fazla 1 hafta daha onunla birlikteydim. O yüzden son günlerimizi sessiz sakin geçirmemiz de fayda vardı.

Bu eve girerken ki hayallerim artık yoktu. Yakında hayatımda bu evde olmayacaktı. Evin konumunu ve içini çok beğenmesem de içten içe sevmiştim. İkimizin de evimizde çok mutlu olacağını zannetmiştim ama biz en başından beri doğru değildik ki. O, benim için üstü çizilmiş olan yanlış bir soruydu. Ben ise yanlış bir sorunun eski bir sazanıydım.

Mısırı onun önüne koyduktan sonra odama geçmeyip orada kaldım. Yanında olsam bile yalnızdım aslında. O yüzden odama gitmem pek de bir şey değiştirmiyordu.

“HADİ OĞLUM! HADİ, GOL OLACAK! HADİ!” Hayvani bir gücün onu ele geçirmesinden dolayı manyak gibi kendine vururken bu sefer goril olduğunu düşündüm. Kendisi maç izlerken etrafta neler olup bittiğinden habersiz bir varlığa dönüşüyordu. Maç izlerken izole edilmesi gereken bir canlıydı.

“GOOOOOOL!” Koltuğa çıkıp trambolinde zıplıyormuşçasına tepki verirken kendimi geri çektim. Burası güvenli değildi.

“AŞKIM GOL ATTIK! GOL ULAN!” Mısırlar her yere saçıldığında gözlerimi yumdum. Tek bir insan evi bu kadar karıştıramazdı ya.

Kalma fikrinin iyi olmadığına karar vererek hızlı adımlarla çalışma odama geçtim. Biraz burada oyalanmam bana iyi gelecekti. Kendimi unutmamak için arada şirkete uğrayıp birkaç saat durduktan sonra bunalıp eve dönüyordum. Eve dönmek istemiyordum aslında ama bedenim dayanamıyordu. Beynim insanlardan uzaklaşmamın iyi geleceği konusunda beni ikna ediyordu ve doğruyu söylemek gerekirse çok da başarılıydı.

Yavuz bey de hala dönmemişti. İşinin uzayacağı haberini aldıktan sonra bir daha kendisi hakkında bir şey duymamıştım. Arada aklıma düşüyordu kendisi. Gelmesi gerektiğini de düşünüyordum çünkü çok yakında temel atılacaktı. Onun bu anı görmesini çok istiyordum.

Acaba ne zaman dönecekti?

Bunu ona sormalı mıyım?

Biz iş arkadaşıyız sonuçta. Sormam da bir sakınca yoktu bence. Hem neden olsun ki? Normal bir insan gibi soracaktım. Eminim onu herkes merak ediyordur. Daha geçen gün babam bile bana Yavuz beyi sormuştu. Hem ne zaman döneceğini ondan öğrenirsem babama aktarmam da kolay olurdu.

Evet, evet, sormalıydım.

Telefonumdan adına tıklayarak mesaja nasıl bir giriş yapmam gerektiğini düşündüm. Çok resmi olmama gerek yoktu. O başımdan geçenleri bilen bir kişiydi. Ayrıca elinden geldiğince bana yardımcı da olmuştu. Aynı şekilde o da benden yardım istese ben de ona yardım ederdim.

Biz arkadaştık artık.

Parmaklarımı klavye de gezdirirken aklımdan geçenleri mesaj kutusuna döktüm.

Merhaba Yavuz bey, ben Defne. İşlerinizin çok yoğun olduğunu duydum. Umarım her şey yolunda gidiyordur. Yakında arazinin temeli atılacak. Siz de orada bizimle olacak mısınız? İyi günler.

Yeterince memnun olmasam da fena olmamıştı. Gönder tuşuna bastıktan sonra telefonu bir kenara koyup mesajıma dönüş yapmasını beklerken tekrar bakma ihtiyacı duyup açmıştım ancak herhangi bir mesaj yoktu. Yoğundu o yüzden bakmıyordu herhalde.

Biraz daha beklerken salondan gelen ses yüzünden keyfim iyiden iyiye kaçtı.

Mesajı hiç atmasa mıydım? Evet, bana yardımcı olmuştu ama bu mesaj atacağım anlamına gelmiyordu ki. Ben neden birdenbire onu merak eder olmuştum peki?

Hala evli olduğumu unutmamalıydım. Levent’ten boşanana kadar kimse şüphe uyandıracak kimse hayatımda olmamalıydı. Yoksa Levent yanlış anlayıp mahkeme sürecini uzarsa bunu bana karşı kullanabilirdi. Bu işin bir an önce bitmesini istiyorsam sabırla Duygu hanımı beklemeliydim.

Hala mesajı silme gibi bir şansa sahipken hızlı davranarak mesaj bölümünü açtım. Tek tik görünüyordu. Mesaj balonunun üzerine uzun süreli bastıktan sonra mesajı hem kendimden hem de ondan silmek isterken bir anda ne olduğunu anlamayıp sadece kendimden silince başımdan aşağı bir kova su döküldü.

BEN NE YAPTIM?

Panikleyip mesajı sadece kendimden silmiştim.

“Defne! Lan hayatım, bana yeniden mısır patlatsana!” Yaklaşan ses vücudumu bir yay gibi gererken telefonu kapattım. Bir mesaj silmeyi dahi becerememiştim.

“Tamam, geliyorum!” Levent kafasında kurup saçmalamaması için ayaklanıp ona doğru yürüdüm.

Dün akşamı da bir şekilde atlattıktan sonra mesajı silemediğim için kendi kendimi yiyip uyuyamamıştım. Şimdi ise Yavuz beyden hala bir dönüş alamadığım için endişeliydim. Başına bir şey gelmiş olduğu düşüncesi kafam da yer edinse de ihtimal vermedim. Çok yoğun olmalıydı. Yoksa en azından bir merhaba yazardı.

“Defne ben bugün toplantıya kalacağım. Akşama beni bekleme. Yat.” Levent üzerime karabulut gibi çökünce ona sadece kafamı salladım. Eminim toplantıdır bu. Başka bir şey değildir.

Ondan boşanmaya çalıştığımı anlamadığı sürece gayet iyiydim. Levent ona bağlı olduğumu ve bağlı kalmaya devam edeceğimi sanıyordu. Bu şekilde işimi rahatlıkla boşanma davasını açabilecektim.

Levent çıktıktan sonra ben de evde kalmamaya karar verdim. Eve çiviyle çakılmadım sonuçta. Bir insan olarak dışarı çıkmak benim en doğal hakkımdı. Tabii ben biraz salak olduğum için sadece kendime eziyet edebiliyordum. Karşı taraf hasar almadan devam ediyordu yoluna.

Kerizdim de diyebilir miydik?

Evet, diyebilirdik.

Telefonumdan yükselen ses sonrasında yabancı bir numaranın aradığını gördüm. “Alo?” diyerek açarken kaşlarım çatıldı. Kimdi bu şimdi?

“Şey, merhaba Defne. Ben Gülçiçek. Numaramı değiştirdim de sana da yenisini vermek istedim.” O kadar çok şey yaşanmıştı ki ben Gülçiçek’i unutmuştum. “Kusura bakma seni de sabah sabah rahatsız ettim.”

“Önemli değil. Ben de uyanıktım zaten. Sen neler yapıyorsun peki? Hayatın nasıl gidiyor?” dedim yeni konu açarak. Uzun zamandır onunla da konuşmamıştık. Hayatımın üzerinden bir tır geçtiği için kısa süreli hafıza kaybı yaşıyordum. Kafam arada gidiyor, sonra geliyordu.

“Aslında her şey başta çok güzeldi ama sanki sıkıldım buradan. Ben orayı çok özledim.”

“Dönmeye mi karar verdin?” dedim şaşkınlıkla. Onu zar zor göndermiştik zaten. Geri dönerse yeniden Yavuz Atahan’la evlendirmeye kalkışabilirlerdi- Yavuz Atahan, Gülçiçek dönerse onunla evlenir miydi ki? Bunu yapar mıydı?

Ben nasıl unutabilmiştim ki? Bu adam kızla zorla evlenmeye kalkmıştı. Onun hayatını mahvedecekti az daha.

Erkek değil mi işte? Hepsi aynı!

“Hayır, bir süre daha dönmeyeceğim. Biriyle tanıştım aslında. O benim için buraya gelecekmiş. Belki kendisi buraya taşınırsa gelmem bile.” Hayatına sevebileceği biri girdiği için mutlu olmuştum. Umarım bu kişi gerçekten Gülçiçek’i çok severdi.

“Sen yine de ne olursa olsun dönme. Başına bir şey gelmesini istemem.”

“Tamam, dönmem. Sizin sayenizde yaşamak istediğim hayatı yaşıyorum ve mutluyum da. Çok teşekkür ederim.” Minnet duygusunun ağır basması sesine de yansımıştı. Gülçiçek gerçekten çok tatlı bir kızdı. Keşke yakın arkadaş olabilseydik.

“Eğer yolun buraya düşerse bana uğramadan sakın ayrılma, olur mu?”

“Tamam, ayrılmam.” dedim gülerek.

“Defne eğer bir derdin falan olursa bana anlat lütfen. Sana yardımcı olmayı çok isterim.” deyince iç çektim. Bu dert öyle kolayca çözülebilecek bir şey değildi. Hayat eşim olan adam beni öyle hayal kırıklığına uğratmıştı ki…

“Kendini bir şeyler yapmak için zorlama. Ben iyiyim. Sen de kendine dikkat et.” Dudaklarımdan dökülen kelimeler anca bu kadardı. Fazlası için kendimi zorlayamıyordum.

“Tamam, sen de dikkat et. Görüşürüz.” deyip kapattıktan sonra doğruldum. İçeri giren güneşle birlikte camı açıp tüm havayı solumak istercesine içime çektim. Bugün diğer günlere nazaran daha dinç hissediyordum. O yüzden kendimi eve kapatmak yerine günümü dışarı da geçirecektim.

Yakında iyi olacaktım.

İyi hissediyordum. Gerçekten.

Arabama atlayıp kafama göre sürerken telefonumdan gelen titreşimi merak ederek açtığımda gelen bildirimin Yavuz Atahan’dan olduğunu görünce aracı sağa çekme ihtiyacı duydum. Bana cevap vermişti.

Mesajı silmek de bile başarılı olamadığım için şimdi stresle bildirimin üzerine tıklamak zorunda kaldım.

Merhaba Defne hanım, şu sıralar dönüş yapmam pek mümkün gibi görünmüyor. Temel atmaya benim yerime babam gelecek. İyi günler.

Babası mı? Ben ona karşı zafer kazanmışken mi? Ama ben bu zaferi bir daha elde edemezdim ki!

Temel atma da yan yana gelip benim ne kadar gururlu olduğumu görmesi gerekiyordu. Ben hep bu anın hayalini kurmuştum.

Konuyu kafamda fazla uzatmayıp yoluma bakarken Duygu hanımdan da bir mesaj aldığımda artık nereye gitmem gerektiğini biliyordum. Mesajı özetlemek gerekirse fotoğrafların hazır olduğundan bahsetmişti. Benim de oraya gidip onları almam gerekiyordu.

Adresi artık ezberimde olan büroya arabamı sürdükten sonra yakın bir yere park edip içeri girdim. Bunları alıp hemen avukatla görüşmeliydim.

“Duygu hanım sizi odasında bekliyor.” Masada oturan kızı onaylayarak kapıya birkaç kez vurduktan sonra Duygu hanım ben kapıyı açmadan kendisi açıp beni buyur etmişti. Haline bakılırsa biraz dağınık görünüyordu.

“Siz iyi misiniz?” diye sordum.

“İyiyim. Çok önemli bir şey değil.” Umarım annesine bir şey olmamıştır. O gün konuştuğumuzda sesi endişeli geliyordu.

“Yardım edebileceğim bir şey varsa seve seve ederim.” Saçlarını dağınık topladığından mıdır nedir aşırı kabarık duruyordu. Üzerinde bir tişört altında da gri bir eşofman vardı. “Sadece biraz yorgunum. Siz de kusura bakmayın lütfen. Benim yüzümden o adama birkaç gün daha katlanmak zorunda kaldınız.” Masasına geçti. Önünde karıştırdığı dosyalardan çıkacak fotoğrafları bana vermesini bekledim. Sonunda büyük an gelmişti.

“Önemli değil. Canınızı sıkmayın.” Hali benden bile beterdi.

Bir zarfı bana uzattığında “Fotoğrafları görünce kendinizi kaybetmeyin. Eşinizi yenebilmenin tek yolu bu çünkü.” dediğinde içindekilerin tahminim de fazlasının olduğunu anladım. Bu beni yıkamazdı ki. Ben zaten her şeyi öğrendiğimde dayanaksız bir bina gibi yıkılmıştım. Yıkılan bir bina da daha fazla yıkılamazdı.

Zarfı açıp kenara koyarken ilk fotoğraf ikisinin bakışmasıyla beni karşıladı. Bunu ben de uzaktan görmüştüm. Sonra ki fotoğraf ise eve girdiklerini gösteriyordu. Bir sonraki ise kadının duvara yaslı olduğu ve Levent’in de hemen önünde durup ona doğru eğildiği bir fotoğraftı. Adım adım ilerliyorduk anlaşılan.

“Defne hanım vakit kaybetmeden bir an önce avukatınızla görüşün.” Şu an sadece bu fotoğraflara bakmak istiyordum.

“Bir dakika.” diyerek sırada olan fotoğrafı elime aldığımda öpüştüklerini gördüm. Yine aynı pozisyondalardı. Fotoğraflara baktıkça daha da yakınlaşıyorlardı. Bunu arkaya koyarken diğerine baktım zorlukla. Kadın kafasını sağa yatırıp ona yer açmıştı.

Aslında neler olup bittiği ortadaydı.

“Defne hanım-“

“Lütfen bir dakika bekleyin.” Gözlerim dolmuştu. O akşam bu manzaranın yaşanacağını bilmiyor muydum sanki? O zaman neden üzülüyordum?

Neden?

Her seferinde neden üzülen kişi ben oluyordum? Haksızlık değil miydi?

Hepsine tek tek baktıktan sonra titreyen ellerimle zarfa koydum. Kalkmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Kendimi kaldıramıyordum.

“Defne hanım kendinizi böyle bırakmayın. Bunu yaparsanız toparlanamazsınız.” Yanıma gelip ellerini ellerime koydu. “Sizin şu anda yapmanız gereken tek şey güçlü durmak. Ancak o şekilde boşanabilirsiniz. Yoksa eşiniz türlü oyunlarla sizi alt eder. Sinsi birine benziyor zaten.” Gülmeye çalıştım.

“Oyuna geldim ki çoktan.” Ben onunla evlenerek en büyük oyununa gelmiştim.

“Şimdi toparlanıyorsunuz ve birlikte avukatınıza gidiyoruz. Ben de sizin yanınızda olup güç vereceğim.” Kendisi bile kötü halde olmasına rağmen benim yanımda olmaya çalışıyordu. O kadar acınacak haldeydim ki…

“Defne hanım? Beni duyuyor musunuz?”

Gözlerimi sildim. “Tamam, ben avukata gideceğim. Sizin gelmenize gerek yok. Kendim de halledebilirim.” diyerek ayağa kalktım. Uzun zamandır bugünü bekliyordum ve gelmişti. Şimdi de benim bir şeyler yapmam gerekiyordu yeni hayatım için ve ben de yapacaktım.

 

 

 

 

 

 

____

Bolumu normalde dun atacaktim ama unutmusumm✨

Defnemde yakinda bosanir umarimm

❤️❤️

Bölüm : 09.03.2025 11:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...