“Nasıl hala avukatla konuşmadınız?” Duygu hanımın bana verdiği fotoğraflardan sonra nedense kendimi daha kötü hissedip bir süreliğine herkesten uzaklaşmak istedim. Öyle de yaptım. Kendi kendime kalıp sürekli fotoğraflara bakıp durdum. Biliyorum toparlanmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Sürekli gözlerim kararıyordu. Nefesim kesiliyordu. Camı açıp oksijenle daha çok buluşmaya çalışıyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Üstelik kilo da vermiştim. Elmacık kemiklerim artık daha çok belli oluyordu.2
“Özür dilerim.” diye mırıldandım. Tek yapabildiğim şey buydu. Özür dilemek. Elimden başka şey gelmiyordu ki.
“Bir an önce avukatınızla görüşüp boşanma davasını açmanız gerekiyor.” Duygu hanım neredeyse bana kızacak kıvama gelmişti. Yakın arkadaş olmadığımız için sınırı aşamıyordu. Yoksa çok fena kavga edecektik. “Defne hanım size diyorum. Duyuyor musunuz?”
“O zaman hemen şimdi avukatınızla konuşmaya gidiyorsunuz.” Neden kendimi hazır hissetmediğimi bilmiyordum. Halbuki bu işe kalkışırken çok emindim ama şimdi ne olmuştu ki?
“Ne aması? Hemen gidiyorsunuz, dedim.” Dövülecek gibi hissetmem normal miydi? Duygu hanımın sesini ilk defa bu kadar kızgın duyuyordum. Benim iyiliğimi düşünüyordu. O gerçekten çok iyi bir insandı ve ayriyeten mükemmel de bir dedektifti.
“Önce durumu aileme bildirmeliyim. Onlar bilmeden dava açarsam pek de iyi olmaz bence.” Fotoğrafları alır almaz avukata gidecektim aslında ama ondan önce her şeyi ailem bilmeliydi. Yaşanacaklara hazırlıklı olmaları gerekiyordu.
“Evet, doğru. Onların herkesten önce bilmesi gerekiyor. O zaman vakit kaybetmeden her şeyi anlatmalısınız.” Ondan onay aldığıma sevinirken ayaklandım. Bu sefer sözünü dinleyecektim. Hemen gidip ailemle konuşacaktım. “Sizi yine arayacağım. Aradığımda hala söylememiş olursanız ben ailenizi bulup sizi yüz yüze getiririm.” Küçük tehdidine karşılık gülerek telefonu kapatırken üzerime uygun bir şeyler seçmeden önce ablama her şeyi özet geçerek beni beklemelerini söyledim. Korkuyordum ama yapacaktım. Ne olup bittiğini anlatacaktım.
Levent bu akşam da gelmeyecekti muhtemelen. Gelse bile ben ondan önce aileme durumu anlatmış olacaktım.
Arabama atlayıp derin derin nefes alıp verirken kendimi yaşanacaklar için hazırlamaya çalıştım. Annem muhtemelen ayılıp bayılacaktı. Babam ise Levent’i kesmek için eline bıçak alacaktı. Kafamda yer edinen senaryo aynen bu şekildeydi. Gerçekleşme ihtimalinin de yüksek olduğunu düşünüyordum doğrusu.
Ablamdan gelen mesajları göz ardı ederek evin yolunu tuttum.
Onu tamamen hayatımdan çıkarabilmem için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Elimde yeterince delil de vardı. Bundan sonrası hakimin kararıydı. Onun da hemen bizi boşayacağından emindim.
Hepimiz çok üzülecektik ama sonra bu olay da unutulup gidecekti. Levent’in bir daha adı hayatımda geçmeyecekti. Tarihin tozlu sayfalarına karışacaktı.
Trafik olmadığı için kendimi şanslı sayarak asıl evime geldiğimde içimdeki hüznü bastırdım. Şu an değil ama daha sonra ağlayacaktım.
Kapıyı vurmadan ablam açarken kolumdan tuttuğu gibi beni kenara çekti. “Neden mesajlarıma cevap vermiyorsun?”
“Yoldaydım abla.” Annemlerin sesi içeriden geliyordu. Bayağı neşeliydiler. Birazdan onları üzecek olmam beni daha çok kahrediyordu.
“Anlatmak istediğinden emin misin?” Kafamı salladım. “Geç kalırsam hiç iyi olmaz. Onların da bilmesi gerekiyor.” Kendimi daha iyi bir hayatımın olacağına inandırmaya çalışıyordum. Umarım inandırdığım gibi de olurdu.
“Ben her zaman senin yanındayım, Defne.” Omzumu sıvazlarken kısa bir sarılma gerçekleştirmiştik. Ablam benim için bir anneydi. O, benim ikinci annemdi. Ne olursa olsun yanımdaydı. Hata yapsam da hep bana destek olurdu ve şimdi de hayatımla ilgili bir karar almak üzereyken de yanımdaydı. “Abla iyi ki varsın.” dedim çıkmayan sesimle. Şimdi ağlarsam çok kötü olurdu. O yüzden kendimi tutmalıydım.1
“Sen de iyi ki varsın küçük kız kardeşim.” Yanağımı okşarken annemin bize seslendiğini duyunca ikimizde kendimize gelip içeri geçtik.
“Ne oldu ikinize? Suratınızın hali ne öyle?” Ablam annemin yanına geçerken ben ayakta kalmayı tercih ettim. “Size çok önemli bir şey anlatmam gerekiyor.” Yutkundum. Yapabilirdim.
Babam elindeki gazeteyi bırakıp bakışlarını bana sabitlediğinde daha çok gerildim. Ablam ise gülümsemeye çalışarak kafasını salladı. Ne kadar çabuk başlarsam o kadar çabuk bu eziyetten kurtulurdum.
“Levent beni aldatıyor.” Dik durmaya çalıştım. “Babamın arkadaşının ailesiyle yemeğe çıktığımızda öğrendim. Bir kadınla dışarı da konuşuyorlardı. Ondan sonra da bir dedektifle anlaşarak fotoğraflarını çektirdim. Ayriyeten şirketlerinin durumu da hiç iyi değilmiş. Bizden para hortumluyorlar.” Bunu şirketteki kimsenin ruhu duymadan yapmak oldukça zor olmuştu ama başardım. Kimin ne şekilde Levent’e para aktardığını öğrendim.1
“Ne? Defne ne diyorsun kızım sen?” Annem yanıma gelerek kolumu çekiştirdi. “Levent seni aldatıyor mu? Yok bu olamaz. O seni çok seviyordu.” Annemi tuttum. En az benim kadar yıkılacağını tahmin etmiştim. “Ben de öyle sandım ama değilmiş. Beni değil paramı seviyormuş.” Boğazıma oturan yumruyla yutkunmayı denedim. Yine nefes alamayacak raddeye gelmiştim.
Babam ve erkek kardeşim olayı hala kavrayamamış gibi bana bakıyorlardı. Onlara bunu yaşattığım için ayrıca üzülüyordum. Benim yüzümden acı çekeceklerdi. Ablam annemle ilgilenirken ben de çantamdaki fotoğrafları çıkardım. Hepsini değil ama bir kısmını görmeleri gerekiyordu ancak bu şekilde inanabilirlermiş gibi geliyordu bana.
“Ben de onun beni çok sevdiğine inanmıştım ama onun amacı aslında bambaşkaymış. Evlendikten sonra hemen yüzünü gösterdi. Belki de benden nefret ediyordu ve buna katlanmaya çalışıyordu bunca zaman.” Onun hayatıma giren mükemmel erkek olduğunu düşünmüştüm evlenene kadar. Ondan başkasını asla hayatıma almamıştım. Ona hep sadık kalmıştım ama elime hiçbir şey geçmemişti.
“Boşanma davası açacağım ama Levent bunu öğrenene kadar renginizi belli etmeyin.”
“Avukatla konuştun mu?” Babam çok sakin bir şekilde sorusunu sorarken gözlerindeki ateş buradan beni yakmıştı. “Henüz konuşmadım. Önce size haber vermek istedim. Sonra da onunla iletişime geçeceğim.”
“Ne zaman Levent’in haberi olacak?” dedi annem.
“Bilmiyorum. Avukatla görüştükten sonra öğreneceğim.” Levent fark etmeden yavaş yavaş evden ayrılıyordum ve o boşanmak istediğimi öğrendiğinde tamamen ayrılmış olacaktım. İşte o zaman her şey için geç kaldığını anlayacaktı.
“Ben bir ev buldum kendime. Oraya taşınacağım.”
“Kendi başına mı yaşayacaksın? Olmaz! İzin vermem.” Annem sinirlenirken ablam araya girdi. “Anne biraz izin ver de yalnız kalsın.”
“Bu kız yalnız kalırsa kafayı yer. İzin vermem.” Ağlamaklı sesi gözyaşlarıyla buluşunca ortaya çıkan görüntü kalbime oturdu. Kendimden nefret ediyordum. Levent yüzünden ailemin canını sıkmıştım. Keşke onlar bana Levent’in uygun olmadığını dile getirdiğinde dinleseymişim. Keşke ısrar etmeseymişim. Eğer zamanı geri alabilseydim ilk işim ondan ayrılmak olurdu.
“Anne ben çoktan kararımı verdim. Evime de neredeyse yerleştim. Lütfen ısrar etme.” Gözündeki yaşları sildi. “Neden buna kendi başına katlanmaya çalışıyorsun? Biz neyiz burada?”
“Özür dilerim anne ama bundan sonra yalnız yaşamak istiyorum.”
“Hayır, Defne olmaz. Ben sensiz yaşamak istemiyorum. Seni bir başına bırakmak istemiyorum.”
Kendimi zor kurtardığım o günün sonrasının akşamında Levent eve hiç uğramamıştı ve ben de her gün olduğu gibi yine bu evde tek başıma kalmıştım. Artık alışmıştım da. Kendi evime çıktığımda benim için daha kolay olacaktı.
Şimdi ise Duygu hanımla anlaşıp beraber avukata gitmeye karar vermiştik. Benim gittiğimden emin olmak için o da benimle geliyordu. Bu durumdan hiç de şikayetçi değildim aslında. Bana destek çıkacak bir arkadaşa ihtiyacım vardı. O da bu görevi memnuniyetle üstlenmişti.
Birlikte attığım konumda buluşacaktık ve ben ondan önce gelmiştim. Yolu bilmediği için bulmaması normaldi zaten.
Avukatla anlaştığımız saate daha vardı. O yüzden herhangi bir problem yoktu. Duygu hanım gelene kadar oyalanabilirdim.
“Defne hanım! Defne hanım, geldim.” Tam da ne yapacağımı düşünürken anında görünmüştü. “Yetiştim, değil mi?” diyerek saatini kontrol etti. “Evet, yetiştiniz.” Bakışlarım ondan ayrılmazken “Çok teşekkür ederim.” dedim.1
“Her şey için.” Bu onu mutlu etmişti.
Avukata geldiğimi haber ettikten sonra birlikte ofisine geçtik. Durumu önceden kısaca bahsetmiştim. Şimdi sırada detayları konuşmak vardı. Ondan sonra da dava açılacaktı. Ben bunun için artık hazırdım.
Derin bir nefes alarak kapıdan içeri girip avukatın bize içecek bir şeyler söylemesinden sonra onun isteği üzerine ilişkimizi baştan sona anlatmaya başladım. O günleri unutabilmeyi ne de çok istiyordum aslında.
Hüzünleniyordum. O günleri sadece daha genç olduğum için özlüyordum artık. Koca bir gençliğimi onunla mahvettiğim için kendime de kızıyordum ama bir şey değişmiyordu. Ben buradaydım ve ondan boşanmaya çalışıyordum.
Nereden bilebilirdim ki sonumuzun böyle olacağını?
Hayallerim de yer edinen adamın bana yaşattığı hayal kırıklığından sonra başka birini istemiyordum hayatımda. Bundan sonra tek başıma yaşayıp tek başıma mutlu olmak istiyordum.
Avukata elimdeki her şeyi verip dava hakkında yeterince bilgi edindikten sonra Duygu hanımla birlikte ofisinden ayrılırken bu sefer gerçekten bir yükün omuzlarımdan kalktığına inanıyordum. Daha iyi hissediyordum artık.
“Defne hanım benim gitmem gerek. Kendinize iyi bakın.” Kafamı sallayarak ben de onun için aynı dileklerde bulunurken telefonum çaldı. Arayan kişinin Yavuz bey olduğunu görünce kaşlarım istemsizce çatıldı. Neredeyse kendisinin kim olduğunu unutacaktım.
“Alo?” diyerek açtım. “Merhaba Defne hanım, nasılsınız?” Ondan gelen gürültü yüzünden sesini zar zor duyabildim. “İyiyim. Siz nasılsınız?” dedim. Beni ne için arıyordu acaba? Umarım kötü bir şey değildir.
“Ben de iyiyim. Teşekkür ederim. Vaktiniz varsa görüşebilir miyiz, diye soracaktım.” Türkiye’ye mi dönmüştü demek oluyordu bu şimdi?
“Tamam, dışarıda da görüşebiliriz.” Ne zaman dönmüştü ki? Hem daha orada kalmayacak mıydı? Her neyse bu beni ilgilendirmezdi.
“Size konum atıyorum o zaman.”
Konum atıyordum da nerede görüşecektik? Buralarda bir yerler de umarım bir kafe falan vardır. Yoksa öylece kalırdık.
Telefonu kapatıp gönderdiğim konumdan sonra kollarımı birbirine bağlayıp onun gelmesini bekledim. İstemsizce bacağımı da sallıyor oluşum yüzünden rahatsız olurken iç çektim. Levent bana güzel evliliğimizin yanında bir sürü de stres hediye etmişti. Şu anda gerçekten onu düşünmek istemiyordum ama en ufak bir şey de bile aklıma geliyordu. Bundan tam olarak ne zaman kurtulacağımı bilmiyordum.
Gelen geçen arabalara bakarken sonunda bir araba durup park ederken içindeki kişinin Yavuz bey olduğunu görünce hareketlendim. Beni çok bekletmemişti.
“Günaydın.” dedim kendisine. Şık bir gömlek vardı üzerinde. Pahalı olduğunu küçük logosundan da anlayabiliyordum. “Günaydın. Umarım sizi işinizden alıkoymamışımdır.”
“Hayır, ben de yeni bitirmiştim zaten.”
“Sevindim.” Yakınlarda bir park gördüğünü iddia eden Yavuz Atahan’la birlikte dediği yere geçtik. Sabah sabah kimse yoktu ve gayette sakindi.
“Biraz daha orada kalacağınızı sanıyordum.” dedim konu açmak için. “Öyle olacaktı ama kalamadım. Dönmem gerekiyormuş gibi hissettim ve döndüm.” Neden kalamadığını bilmesem de bu iyi olmuştu. Yanımda durması gereken bir kişi olduğunu düşünüyordum.
“Temel atıldıktan sonra geri dönmem gerekecek ama. Belki bu sefer daha uzun kalırım.” dediğinde şoka uğradım. Zaferimi görmek istemediğini sanıyordum ama o bizzat bunu görmek için gelmişti.
“Bunun için gelmenize gerek yoktu.”
“Hayır, gerek vardı. Dile getirmek istemiyorum ama zor zamanlardan geçiyorsunuz ve yalnızsınız. Benim elimden belki daha bir şey gelmez ama sizin için en azından burada olabilirim diye düşündüm.” Bu kadar düşünceli bir iş arkadaşına sahip olduğum için şanslı mıydım ben şimdi?
“Benim yüzümden işinizi yarım bıraktınız.”
“Hayır, öyle bir şey olmadı.” Uzatmamak için daha fazla konuşmadım. Öyle bir şey olmadı diyorsa öyledir herhalde.
“Teşekkür ederim. Ben de bugün avukatla görüştüm. Yakında dava açılacak.” Kaşları havalandı hayretle. “Öyle mi çok sevindim. Bana da dava gününü bildirirseniz daha çok sevinirim.” deyince gülesim geldi. Başta tanıştığım adama hiç benzemiyordu. Çok farklıydı ve ben bunu sevmiştim.
“Canınızı sıkmayın siz de. Bir paraziti hayatınızdan atıyorsunuz.” Parazit? Levent? Bu ona çok yakıştı. Yavuz bey de kim bilir daha ne kadar güzel sözcükler vardı?
“Yakında iyi olacağım.” Yanımda olan insanlar sayesinde daha iyiydim.
“Aslında birçok dergi bizimle röportaj yapmak istiyormuş. Ben de size sormadan bir şey demek istemedim. İsterseniz boşanma süreciniz bittikten sonra yapabiliriz.” Dünyaya karşı o kadar kapatmıştım ki bundan haberim dahi yoktu. “Hayır, hemen yapalım. Boşandığımı duyan muhabirler bununla ilgili soru sormak için can atarlar.”2
“Peki siz nasıl isterseniz. Ben o zaman onları bilgilendireyim.” Telefonunu çıkarıp bir şeylerle ilgilenirken etrafa bakındım. Havalar hala soğuktu. Bazen yağmur yağacak kıvama geliyordu ve sonra da çok azıcık yağıp bir daha hiç yağmıyordu.
“Haber verdim. Beni arayacaklar sonra.”
Ne soracaklarını bilmiyordum ve pek de merak etmiyordum doğrusu. Sadece boşanma patlamadan önce hemen bunu halletmek istiyordum. Sitemiz için iyi bir adım olacağına inanıyordum. Hem bu sayede daha fazla merak konusu olabilir ve daha fazla satış yapabilirdik.
“Konuşacağımız başka bir konu yoksa ben kalkayım.” dedim toparlanarak.
“Defne hanım,” dediğinde gözlerimiz buluştu. “Beni ne zaman isterseniz arayabilirsiniz. Her zaman size yardımcı olmak için burada olacağım.”
____
Ayhh
Sonunda bosaniyoruz sundan ya Defnemm azicik daha dayan bitanem💘💘1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |