
Yavuz beyle telefondan konuştuğumuz zamandan beri bir daha onunla görüşmedim. Türkiye’ye döndüğünü öğrenmeme rağmen kendisini hiçbir şekilde görmedim. Aslında bu konuda biraz kötü de hissediyordum. Kendimi daha tatlı bir dille açıklamam gerekirdi. Kaba konuşarak onu da kırmıştım ve bu yüzden de sürekli olarak aklımda dolanıp beni rahatsız etmekten başka bir şey yapmıyordu.
Pişman hissediyordum.
Söylediklerim yüzünden Levent’in saçmalıklarını bile kafama takamıyordum. En son her yeri dağılmıştı. O günden beri o da gözükmüyordu. Zaten umurumda değildi. Ölse cenazesine dahi gitmezdim.
Uzun lafın kısası Yavuz beyi merak ediyordum. Sık sık konuşan insanlar değildik ama ben onu düşünmeden edemiyordum. Çok büyük kabalık etmiştim. Bunu benden beklemediği ses tonundan o kadar belliydi ki… Ben o öfkeyle bunu anlayamamıştım. Düşününce fark etmiştim. Keşke ona hiç mesaj atmasaydım da dönüşünü bekleseydim. Belki o zaman daha mantıklı konuşarak aramızdaki sorunu dile getirirdim. Birlikte bir çözüm yolu da bulabilirdik.
“Defne burada mısın?” Ablam bana seslendiğinde kaşlarım çatılmış ve kafamı ona doğru kaldırmıştım. “Bir şey mi oldu abla?” Elini kaldırıp kendisine doğru çevirerek salladı. “Ohoo! Neler anlattım neler? Tabii sen dalıp çok uzaklara gittiğinden haberin yok.”
“Üzgünüm. Şu sıralar biraz dalgınım.” Kafam sürekli bir şeylerden dolayı meşgul oluyordu. Bir türlü boş olmuyordum ve bu durum beni sadece yoruyordu.
“Ne oldu? Neyin var?” Odada ki tüm havayı solumak istercesine içime çektim. Ablama anlatsam bile bana doğru düzgün bir tavsiye verir miydi ki? Bu konuda ona pek güvenmiyordum. Sürekli Yavuz beyin tarafını tutuyordu. Bana hiç yardımcı olmuyordu.
Kafamı iki yana salladım. “Yok bir şeyim. Çalışmaktan oluyor sanırım.” Gözlerini kıstı avına yaklaşan bir avcı gibi. “Sence ben buna inanır mıyım?”
“İnanmaz mısın?” Yan bir gülümseme ile az önce benim yaptığım gibi kafasını iki yana salladı. “İnanmam. Hadi dökül bakalım.” Sanırım ondan başka anlatabileceğim kimse yoktu. Aslında bir de Duygu vardı ama onun da ablamdan farkı yoktu. Ona anlatsam bile hemen ablama yetiştirirdi. Bu ikisi sürekli olarak beni dışlıyordu. Kıskanıyordum arada.
“Ama objektif olacaksın, söz mü?”
“Tamam, olurum ondan. Hadi anlat.” Bilgiye ne kadar da aç görünüyordu! Onun bu öğrenme aşkı gözlerimi yaşartıyordu. Canım ablam!
“Ben bir şey yaptım.” diye başladım söze. “Hmm, çok değişik. Anlat bakalım.” Beni dalgaya alıyordu. Hala anlatıp anlatmamak arasında gidip gelirken gözlerimiz kesiştiğinde yutkundum. Pek de hoş bakmıyordu. Anlatmazsam nerede olduğumuzu unutup bana saldırabilirdi. “Hani geçenlerde şirketin önüne Levent gelmişti de sen duyup bana neden geldiğini sormuştun ya. Ben de yine aynı sebeplerden demiştim. Aslında o olay öyle değil.” Gözlerimi kırpıştırarak sevimli görünmeye çalıştım ama o bunu yemişe benzemiyordu. Bu da benim işime gelmiyordu.
“Levent beni tehdit etmek için evime bir paket yollamış. Ben de hemen gidip-“
“Ne? Levent seni tehdit mi etti?” Sesi yükselir gibi olduğunda hemen işaret parmağımı dudağıma götürdüm. “Abla sessiz ol. Şimdi biri duyacak.” Telaşlı bir şekilde kalkıp etrafı sessizce kontrol ederken yerime geri döndüm. Neyse ki kimse gözükmüyordu.
“Sen bunu bize nasıl söylemezsin Defne? Biz senin ailen değil miyiz?” Sinirlenmişti ve kolay kolay da sakinleşeceğini sanmıyordum. Haklıydı ama benim de söylememek için sebeplerim vardı. Umarım bunu anlardı.
“Benim için endişelenmenizi istemedim. Hem polise de gittim. Her şeyi anlattım onlara.” Anlatmaya devam ederken sakinleşmesi için kendimi de sakin tutmaya çalışıyordum. Ablamla şirkette kavga etmek istemezdim.
“Defne sen beni anlamak istemiyor musun? Polise git. Gitme diyen yok sana ama biz aileniz. Endişelenmeyelim diye nasıl söylememeyi tercih edersin? Sen salak mısın? Ya sana bir şey yapmaya kalksa? Bu Yavuz beyin korumaları ne halt yiyor acaba?” Tüm hırsını korumalardan çıkarmak istiyormuş gibi bir hal vardı onda. Tutmaya çalışmasam şimdi kalkıp gidecekti.
“Abla beni dinleyecek misin? Yoksa kavga mı edelim?”
“Tamam, anlat. Dinliyorum.” Normal bir tonda cevaplayınca rahatladım. Bu kadar sinirlenebileceğini hiç düşünmemiştim. Keşke hiç başlamasaydım.
“Ben polise gidip her şeyi anlattıktan sonra eve geri döndüm. Ertesi gün de buradayken Levent geldi. Kapının hemen önündeydik. Ağzı, gözü dağılmış durumdaydı. Bana bunu Yavuz beyin yaptırdığını söyledi. Üzerime falan yürürken korumalar gelip biri onunla ilgilenirken ağzından kaçırdı. Ben de Yavuz beye mesaj attım. Saygı çerçevesi içinde bir şeyler yazmaya çalıştım ama sonrasında o beni aradığında biraz sert çıkıştım. Sanırım onun kalbini kırdım.”
“Sen tehdit edilmeyi unutup Yavuz beyin kalbinin kırılmasına mı kafayı taktın?”
“Evet.”
“Defne şu an önemli olan tehdit edilmen. Yavuz beyin de yaptığını doğru bulmuyorum ayrıca.” Ablam beklemediğim bir tepki mi veriyordu? Ya da ben yanlış anlıyor da olabilirdim.
“Ne yazdın adama? Ver bakayım bari.” deyip telefonumu istedi. Sanırım siniri buraya kadardı. Masam da duran telefondaki mesajı açarak ona uzattım. Merak ettiğini 100 metre uzakta duran bir insan da anlayabilirdi.
Destan kadar uzun olan mesajımı okurken yüzünde değişen ifadelerden sonra bana baktı. “Mesaj da böyle yazdıysan kim bilir konuşurken Yavuz beye neler demişsindir?” Orası da bana kalsın bence. O kadarını öğrenmesen de olur ablacığım.
“Pişman hissediyorum. Ondan özür dilemeliyim.”
“Özrü bilmem ama ikinizin de sakin kafayla oturup konuşmanız gerek.”
“Bugün buraya gelecekmiş. Babamın sekreteri konuşurken duydum. Babamla görüşecekmiş. Ben de araya dalıp onu odama davet etsem mi ki?”
“Ne odası?” Ablam anlamamış bir şekilde bakarken “Ne odası olabilir acaba? Bu odadan bahsediyorum tabii ki.” dedim. Masada duran çantasını koluna taktı. “Sen konuş onunla. Ben de bebeğimin yanına gideyim. Son zamanlarda çok boşladım onu.”
“Benim yerime de öp yeğenimi.”
“Tamam, öperim. Sen de beni olanlardan haberdar et. Sonrasında şu tehdit işini de konuşacağız.” diyerek çıktı. Tehdit edilmeme bu kadar takılmamıştım aslında. Levent aptalın tekiydi. Muhtemelen de sadece gözümü korkutmak istemişti ama dayağı da yiyip oturmak zorunda kalmıştı.
Ablamı da anlıyordum. Beni düşünüyordu. Göstermemeye çalışıyordu ama korkmuştu. Artık kendimi bu yüzden de ayrı kötü hissediyordum. Ben sorumsuz biriydim. Kimsenin haberi olmasın derken onları daha çok endişelendiriyordum. Umarım ben anlatana kadar kimseden duymazlardı.
Ablam da gittikten sonra odamda oyalanmayıp babamın yanına geçtim. Gayet mutlu görünüyordu. “İşlerin ne zaman bitecek baba?” dedim bir şey bilmiyormuş gibi. “Ben bugün akşam 7’den önce çıkamam kızım. Hem birazdan Yavuz bey oğlum da gelecek onunla görüşeceğim.”
“Ne görüşeceksiniz?”
“Sana söylemedi mi?”
“Hayır, söylemedi. Önemli bir şey mi?”
Kapı birkaç kez vurulduktan sonra babamın sekreteri girip Yavuz beyin geldiğini haber ettiğinde ikimiz de ayağa kalktık. Sonunda onu görebilecektim. Sekreter kenara çekildikten hemen sonra Yavuz bey giriş yaptığında beni burada beklemiyormuş gibi bir ifade vardı kendisinde. Babamla el sıkışırlarken ben de elimi uzatınca kısaca elimi tutup bırakmış ve tam da karşıma yerleşmişti. Yüzüme de bakmamıştı doğrusu. Her geçen saniye daha fazla pişman oluyordum.
“Ben yalnız olacağımızı zannediyordum.” dediğinde bakışlarım onu buldu. Direkt benim burada ne işim olduğunu soruyordu.
“Defne de bir anda çıkageldi. Hem kızım o benim. Kalmak istiyorsa kalabilir.” Babam ona bir şeyler ikram edilmesi için telefonla konuşurken Yavuz beyle nasıl konuşacağımı düşünüyordum. Sürekli olmasa da hep yanlış anlaşılmalar yaşanıyordu. Bunun bir daha yaşanmasını istemiyordum. O yüzden daha dikkatli davranacaktım.
İkisi havadan sudan konuşup içimi bayarken kendi kendime birazdan gerçekleşecek senaryonun üzerinden bilmem kaçıncı kez geçiyordum. Eğer tahmin ettiğim gibi gerçekleşirse güzel olacaktı ama öyle olmazsa başka ne yapabilirdim, bilmiyordum. Gidip de ayaklarına kapanacak halim yoktu.
“Yurt dışında olmak zor geliyor. Burayı çok özlüyorum.”
“Ben de senin yaşlarındayken oralar da olmanın hep hayalini kurardım ama gerçekten de dediğin gibi oralar çok zor geliyor insana. Dayanamıyorsun bazen.” İkisini bilmem ama ben yurt dışında olmayı severdim. Eski enerjim olsa yine çıkmayı isterdim ancak Levent giderken hayat enerjimi de kendisiyle götürmüştü. Evimden bile zor çıkıyordum. Bir şeyler yapmak zor geliyordu. Yaşlanmış gibiydim.
İş konuşacaklarını zannediyordum ancak ikisi de havadan sudan konuşuyorlardı ve benim varlığımı da çoktan unutmuş gibiydiler.
Sıkılmıştım.
Ablam yeğenimle birlikte çekildiği fotoğrafı bana attığında biraz onlara bakınıp zamanın geçmesini sağlarken sohbetlerini ne zaman sonlandıracaklarını merak etmeye başladım. Bu kadar yakın olduklarını bilmiyordum. Neden daha önce onları hiç duymamıştım? Ya da neden hiç görüşmemiştik ki? Belki de o zamanlar bu kadar yakın değillerdi. Sonradan araları sıkı fıkı olmuştu.
Her neyse bununla ilgilenmiyordum.
Arada ben de katılıyormuş gibi yaparak onları dinlerken bir yandan da rahat edemiyordum. Nasıl bu hale geldiğim konusunda da bir fikrim yoktu. Sadece kendimi hiç rahat hissetmiyordum.
Telefonumdan sürekli saati kontrol ederken Yavuz bey gitmesi gerektiğinden bahsedince bakışlarım anında onu buldu. Bu fırsat bir daha ayağıma gelmeyecekti.
“Size bir şey danışmak istiyorum. Müsait miydiniz?” Vereceği cevabı az çok tahmin edebiliyordum fakat denemekten vazgeçmeyecektim.
Yavuz bey düz bir ifadeyle “Üzgünüm. Yapacak işlerim var.” dediğinde kapıya doğru yöneldim çıkmaması için. “Babama ayıracak vaktiniz vardı. Eminim benim için de vardır.” Burada babamın da olması iyi olmuştu. “Bence beni kırmayın.” Dudaklarımı gererek samimi bir gülümseme vermeye çalıştım.
İstemiyormuş gibi görünmesine rağmen odada babamın bulunmasından dolayı kabul ederken birlikte benim odama geçtik. O üzerinde ki ceketi çıkarırken ben de yerimi aldım. Konuya nasıl başlayacaktım? Onu da unutmuştum.
“Öncelikle kaba davranışımdan ötürü özür dilerim Yavuz bey. Amacım kalbinizi kırmak değildi. Sadece beni anlamanızı istedim. Sanırım siz de başıma bir şey gelmesin diye böyle bir girişimde bulundunuz ama adam dövdürmek bir çözüm yolu değil. Bunu yaparak beni daha çok zor durumda bıraktınız.” Haklı olduğum yerlerinde olduğunu düşünüyordum. Kabalık etmiş olmasam direkt haklı olan bendim aslında.
“Telefonda konuştuktan sonra sizin yerinize koydum kendimi ve evet, haklısınız. Biri benden habersiz böyle bir şey yapmış olsa ben de öfkelenirdim ama yine de bu şekilde konuşmazdım.”
“Doğru söylüyorsunuz. Üslubum hiç de hoş değildi ancak sizin de dediğiniz gibi benden habersiz Levent’le ilgilendiğiniz için öfkelendim ve kendime hakim olamadım. Sizden ricam korumalarınızı geri almanız. Zaten pek anlaşamıyoruz da.”
“Levent beyin yine size zarar vermeye kalkışmasını mı istiyorsunuz?” Tek kaşı havalanırken vücudu tamamen bana doğru döndü. Vereceğim cevabı merakla beklediği kesindi. “Hayır, tabii ki ama bu şekilde olmuyor.”
“Defne hanım,” dediğinde duraksar gibi oldu. Birkaç saniye boşluğa bakarken kendini toparladı ve sesli bir nefes verdi. “Siz önemlisiniz. Hayatınız çok önemli. Bu dünyaya bir kez geliyoruz. Canınızın kıymetini bilin lütfen. Ben sizin için elimden geleni yapıyorum ancak siz kendinizi hiç önemsemiyorsunuz. Ne olsun istiyorsunuz, anlamıyorum.”
“Rahat bir yaşam sürmek istiyorum sadece. Herkesten uzak olmak için kendime ev tuttum ama olmuyor. Levent yüzünden korumalarla gezmek zorunda olmaktan nefret ediyorum. Ayrıca kendimi önemsiyorum. Normal yaşamıma dönebilmek için psikologtan randevu aldım. Size oradan kendime değer vermiyor gibi görünebilirim ama öyle değil. Ben kendimi seviyorum.”
“Ben de-ben de sizi anlamaya çalışıyorum, Defne hanım.” Avuç içini kaşırken tırnaklarını ne kadar bastırdığından haberi yoktu. “Benim korumalarımı istemiyorsanız bile kendinize yenilerini bulun. Size zarar gelsin istemiyorum.” Ona kaba davransam bile beni anlıyordu. Gerçekten çok iyi bir insandı.
“Anlayışınız için teşekkür ederim. Sizinle konuşmadan önce çok gerilmiştim aramız düzelmeyecek diye.” Ama yine de bana tavır takınmıştı. Hıh!
“Gerilmeyin lütfen. Ben anlayışsınız biri değilim. İlk karşılaşmamız da tanıdığınız adam ise hiç değilim.” Ben onu unutalı bayağı olmuştu aslında. Sanki düğün günüm de onun tarafından kaçırılmamıştım. “Keşke o gün beni hiç bırakmasaydınız.” diye mırıldandım. Gülçiçek’in anne ve babası erkenden gelmemiş olsaydı hayatım şu an bambaşka olabilirdi.
Yaşanacak olayları düşünemiyordum bile. Belki imam nikahı kıyarken hala Gülçiçek olmadığımı sayıklıyor olurdum. Hayır dediğim için de kafama silah dayatırlardı. Evet diyene kadar o evde bekler dururduk. Sonra ben yine kaçmaya çalışırdım falan.
“Keşke.” Aynı tonda Yavuz beyden duyduğum mırıltı kulaklarıma ulaştı.
“Siz peki? Gülçiçek ile evlenmek istiyor muydunuz?” Kafasını sağa sola salladı. “Hayır, istemiyordum ama bir anlaşma yapılmıştı ve ben de ona uymak zorundaydım. Eğer Gülçiçek’le önceden görüşmüş olsaydık birkaç ay içinde boşanabileceğimizi söyleyecektim ama o gitti. İyi de yaptı aslında. Kendisini kurtardı. Onu ailesinden kurtardığınız için mutludur.”
“Evet, çok mutlu. Arada konuşuyoruz.”
“Sevindim onun adına. Uzunca bir süre de dönmesin buraya.”
“Neden?”
“Dönerse ailelerimiz yeniden evlenmemizi isteyebilir. En azından ben kendime birini bulana kadar dönmesin.” Şakayla karışık konuşurken sohbetimizin tatlıya bağlanmasına çok sevinmiştim. O gün tanıdığım adamla bugünkü adam arasında dağlar kadar fark vardı. Cidden çok değişmişti.
“Kendinize göre birini bulamadınız mı?” Saçlarını karıştırdı. Sanırım bu soruyu beklemiyordu. “Aslında biri var ama söylemek için çok erken.” Hayatı hakkında bir şey bilmediğim için şaşırmıştım. Birinden hoşlanıyor olmalıydı ama bu kimdi ki?
“Aaa! Öyle mi? Kim bu şanslı kız?”
“Şanslı olup olmadığı konusu tartışılır. Ben ona pek şans getiremiyorum. Bir şeyler yapmaya çalıştıkça birbirimizi yanlış anlıyoruz. Yanlışlıkla onu kıracağım korkusuyla onun beni sevmesini bekliyorum.” Kendisi gerçekten çok düşünceli ve anlayışlıydı. Benim için yaptıklarından anlayabiliyordum. Keşke hayatıma giren kişi de öyle olsaydı da şu an bunları yaşamıyor olsaydım. Ya da direkt Yavuz bey girseydi hayatıma. Saçmalama Defne!
O gerçekten birini seviyor. Bunu cidden beklemiyordum.
“Bir şey yapmazsanız elinizden kaçırırsınız ama.”
“Şu an çok depresif bir halde.”
“Onun hep yanında olun. Eminim ona iyi geleceksiniz. Size daha çok tavsiye vermek isterdim ama benim de o konu da yaram var.” Levent bir süre daha hayatımın merkezinde olacak gibiydi. Boşanmış olsak da bir şekilde konuya dahil oluyordu.
“Yine de teşekkür ederim. Umarım o da yakında benim de ona beslediğim hislere sahip olur.” Şu kız kim? Yavuz beyin elini kolunu bağlayan kişiyi merak ediyordum.
“Umarım öyle olur. Bizi bir gün tanıştırın lütfen.”
“Tanıştırırım.”
O günün gelmesini sabırsızlıkla bekleyecektim.
_____
Bu hafta bolum atamicami saniyordum ama vakit buldumm ve hemen bize bir bolum yazdim✨✨
Yakinda gorusuruz❤️❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.72k Okunma |
214 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |