Kendi halimde sıramı beklerken derin bir nefes aldım. Hastaneleri pek sevmezdim. Özellikle de kokusunu. Burada bulunmamın sebebi de kimin yüzünden olduğu belliydi. Adını artık içimden dahi geçirmemeye çalışıyordum. İyileşmek için buradaydım. Boşandıktan sonra her şeyin düzeleceğini zannetmiştim ancak öyle olmamıştı. Şu anda da durumumun daha iyi bir hale gelmesi için çabalıyordum.
Yine her zaman ki gibi kimseye bir şey söylemeyerek bu işe kalkışmıştım. Daha doğrusu ailemden kimseye diyecektim. Yavuz beye istemeden de olsa dile getirmiştim. O da kimseye söylemezdi zaten. Onunla son konuşmamızdan sonra korumalarını yanına geri almıştı. Artık kendimi özgür hissediyordum.
Randevu saatimden erken geldiğim için muhtemelen uzun bir süre bekleyecektim. Sorun değildi benim için. Kendi adıma adımlar atabildiğim için mutluydum. Çok yakın zamanda iyi olacaktım. Sağlıklı günlerime geri dönecektim.
Arada saati kontrol ederken merdivenlerde gözüken Yavuz beyi görünce emin olmak için bir kez daha baktım. O da beni görünce yüzündeki düz ifade kaybolup giderken hızlı adımlarla yanıma gelmişti. Neden burada olduğunu anlayamıyordum. Kendisi de mi benim gibi psikologa geliyordu?1
“Merhaba Defne hanım.” Onu burada beklemediğimden haliyle şaşırırken hemen kendimi toparladım. “Merhaba Yavuz bey. Sizi buraya hangi rüzgar attı?”1
“Bir arkadaşım için geldim de onu beklerken su alayım dedim ama kantini bir türlü bulamadım. Siz yerini biliyor musunuz?”
“Anladım. Daha sonra bulurum artık. Şimdilik yanınıza oturabilir miyim?”
“Tabii buyurun.” Kafası karışık gibi görünüyordu. Sanırım arkadaşı için endişeleniyordu. O arkadaşı da geçen bahsettiği kız olabilir miydi? Onun yanında olması gerektiğini söylediğimde gerçekten de beni dinlemiş olmalıydı. Kızın şanslı olması da ayrıca canımı sıkıyordu. Ben yaşadığım şeyleri hak etmemiştim ki. Kötü bir insan da değildim. O zaman neden böyle bir şey başıma gelmişti?
“Siz de psikolog seansınız için mi geldiniz?”
“Evet.” diye yanıtlarken tam karşımızda oturan sekreter arada Yavuz beyi kesince “Arkadaşınız sizi arıyor olabilir. Onu bekletmeyin bence.” dedim. Yani sonuçta onun için gelmişti, değil mi? Bekletmemeliydi.
“Giderim birazdan. Dert etmeyin.” Peki madem öyle olsun.
Yavuz bey ise kafasını bana çevirirken “Siz de yalnız gelmişsiniz. Ailenizden birinin destek olması güzel olmaz mıydı?” dedi. “Evet, olurdu ama iyi olduğumu bilsinler istiyorum. Alt tarafı birkaç seans gelip gideceğim. Sonra her şey düzelmiş olacak.” Levent yine bir şey yapmaya kalkışsaydı o zaman hemen onlara durumu bildirirdim ama bu önemsiz bir meseleydi. Yakında bitecekti.
“Umarım dediğiniz gibi birkaç kez gelip bir daha ihtiyaç duymazsınız.” Her ne kadar arkadaşı için gelmiş olsa da burada benimle bekleyerek de destek oluşundan dolayı daha iyi hissediyordum. “Umarım.”
5 dakika kadar daha bekledikten sonra sıra bana geldiğinde Yavuz beye veda ederek doktorun odasına girdim.
Seansın bitiminde doktorun hakkımda olumlu konuşmalarından sonra mutlu olarak odasından çıktım. İlk randevuyu aldığımda bir şeylerin değişmeyeceğinden ve hep aynı kalacağından korkmuştum ancak öyle olmamıştı. Ben iyiye gidiyordum. Bunu tamamen hissedemesem de doktorumun kurduğu cümlelerle daha iyi anlamıştım.
Şimdi ise odasından çıktım ve kendime ödül olarak tatlı yemeye karar verdim. İştahım bir aralar sıfırlandığından bir deri bir kemik kalmıştım neredeyse ama şu sıralar hiç de öyle değildim. Hep yediğim yemekler eskisinden daha tatlı geliyordu. Daha fazla yiyesim geliyordu.
Arabama yönelecekken Yavuz beyin telefonda konuşuyor olması dikkatimden kaçmamıştı. Onun çoktan gittiğini sanıyordum ama hala buradaydı. Sanırım arkadaşının işi uzun sürecekti.
O da beni gördüğünde telefonu kapatıp el sallarken ona yaklaştım. “Seansınız bitti mi?” diye sordu. “Evet, az önce bitti ama sizin işiniz bitmedi galiba.”
“Hayır, bitti. Arkadaşım da gitti. Ben sizi bekledim.”
“Beni mi? Neden?”1
“Yalnız kalmanızı istemedim.” Benim yüzümden bu kaçıncı kez işlerini erteleyişi oluyordu? Artık sayamıyordum. “Ama-“ derken sözümü kesti. “Parkta biraz yürüyüş yapalım mı? Hava da mis gibi.”
“Hayır, yok.”1
Tamam, bir bahane bulacak havamda da değildim. O zaman yürüyebilirdik. Daha önce de parkta birlikte güzel sohbet etmiştik. Sanırım bizim mekanımız bundan sonra parklardı. Aslında parklar güzeldi. Tabii çocuklar olmadığı müddetçe. Onlar olmayınca daha çekilebilir hale geliyordu. “Arkadaşınız iyi mi?” diyerek konu açmaya çalıştım. “Evet, çok iyi. Doktor biraz dinlenmesini söyledi.”
“Sizin de onunla gitmeniz gerekmez miydi? Keşke yalnız göndermeseydiniz.” Yürüyüş yolunu takip ederek ilerliyorduk. “Kendisi öyle istedi. Ben ısrar ettim ama o da yalnız gitme konusunda ısrar edince daha fazla bir şey diyemedim.” O zaman getirdiği kişi hoşlandığı kız değildi. Eğer o olsaydı ne yapıp edip onunla giderdi. Beni unuturdu. Zaten ben doktorun yanına girene kadar da beklemezdi.
“Peki aşk hayatınız nasıl gidiyor? Bahsettiğiniz kişiyle yakınlaşabildiniz mi?”
“Yakında olur bence. Sıkmayın canınızı.” Ona moral verirken iç çektim. Hayat hiç adil değildi. “Kendisinin daha nelerden hoşlandığını bile bilmiyorum aslında. Tek bildiğim şeyin ona lacivert elbisenin çok yakıştığı.” Ben de kendime laciverti yakıştırırdım. Ayrıca rengi de severdim.
“Ondan hoşlanıyorsunuz ancak bu kadarcık şey mi biliyorsunuz?”
“Biz,” derken gözlerimin içine baktı. “Biz imkansızdık ama şimdi her şey değişti. Ben de onu tanımak için elimden geleni yapıyorum.” İmkansız derken neyi kastettiğini bilmiyordum ancak istiyorsa daha çok çabalaması gerektiğini düşünüyordum.
“Yani aranızda bir çekim falan da mı yok?”
“Yok. Hiçbir şey yok. Nasıl olacak, onu da bilmiyorum.”
“Siz bu konuda çok tecrübesizmişsiniz.”
“Evet, öyleyim.” Kafasını eğdiğinde durumun pek de iç açıcı olmadığını anlayabiliyordum. Sanırım kız onu anlayamıyordu ve o da daha ne yapması konusunda çok bilgisizdi.
“Adımlarınızı daha net atmayı deneyin.”
Birlikte yürümeye devam ederken pek de uzağımızda olmayan maskeli bir adamın belinden silah çıkarıp havaya ateş ettiğinde korkuyla bağırıp adamla göz göze gelince tir tir titremeye başladım. Ayaklarım çivilenmişçesine hareket etmezken Yavuz bey beni kendisiyle çöp konteynerların oraya çekmişti.
Etrafta ki herkes korkuyla kaçacak delik ararken ellerimi sıkarak sakinleşmeye çalışıyordum. Sanki bir an kalbim sıkışmıştı. Tam dibimde çökmüş vaziyette adamı kontrol eden Yavuz bey ise ellerini ellerimin üzerine koydu. “Sakin olun. Birazdan geçecek.” Her şeyin güzel gittiğine inanacakken yine bir şey olmuştu. Ben şanssız biriydim.
Yumruk haline getirdiğim ellerimi açarak sıkıca tuttu.
Adam bir kez daha ateş ettiğinde irkilip bacaklarımı daha çok kendime çektim. Silah sesi beni hep korkuturdu. Bu sefer ki seste çok yakında geliyordu.
“BEN ÇOK AŞIĞIM LAN!” Sarhoş olduğu sesinden anlaşılan adam kurşunları yağdırırken “Buradan uzaklaşamaz mıyız?” dedim Yavuz beye. “Adamın kafası yerinde değil. Neler yapabileceğini kestiremiyorum. O yüzden şimdilik burada beklemeliyiz.” Ellerimi bırakıp telefonuna yönelirken kollarımı bedenime sardım. Titremem dursa da silahın patlama sesi her geldiğinde daha çok korkuyordum.
“Merhaba ben bir ihbar da bulunmak istiyorum.” Yavuz bey, polise durumla ilgili bilgi verirken gözlerimin önüne gelen saçlarımı geriye itti. Elini oradan hiç çekmeyip okşadığında biraz iyi geldiğini hissettim.
“BANA ONU GETİRİN!” Bir kez daha ateş ettiğinde korkudan ağzımdan çığlık kaçarken yutkundum. Buradan uzaklaşmazsam bayılacaktım. Silah sesi cidden bana iyi gelmiyordu. Tam seanstan yeni çıkmışken biraz yürüyüp sohbet etmek istemiştim sadece.1
“Polisler birazdan gelecek. Biraz dayan.” Kafamı aşağı yukarı sallarken çantamdaki bir şişe suyu çıkarıp içtim. Dilim damağım da kurumuştu ayrıca. “Bize bir zarar vermez. Onun derdi bir başkası.” Evet, söylediklerine bakılırsa başkası için ateş ediyordu ama yine de bu yaptığı doğru değildi. Herkesin yüreği ağzına gelmiş durumdaydı.
Yavuz bey yanımda olmamış olsaydı kim bilir ne yapardım? Bu kadar sakin kalabilir miydim? Asla. Asla kalamazdım. Muhtemelen bayılmış olurdum. Sonra gözlerimi hastane de açardım.
Bana zarar gelmemesi için konteynera yaslarken kendisi de önümde durup etrafı kontrol ediyordu. Korkusuz biriydi. Her şeye hazırdı. Onun gibi biri olmayı çok isterdim. “Ben yanınızdayım. Size bir şey olmasına izin vermem.” Sözleri sayesinde bu kadar sakin kalabiliyordum.
O silahlı adamdan dolayı kalbim küt küt atarken Yavuz bey ciddi bir şekilde onu izliyordu. Çenesini sıkıyordu. Saçları ise dağılmıştı. Bu şekilde de ayrı iyi görünüyordu. Bunca zaman evlenecek birini bulamamış mıydı? Eğer daha önce tanışmış olsaydık-
Kendine gel Defne. Artık saçmalıyorsun.
Hem şu an hayatımız tehlikede.
Polislerin siren sesini duyduğumuzda dikkatimiz oraya çekilmişti ki sarhoş adam bir el daha ateş etmişti. O an kulaklarımı kapayıp yüzümü bacaklarıma gömdüğümde Yavuz bey sırtımı okşadı. “Rahatlayın lütfen. Bir şey olmayacak.”
“Elimde değil. Ses beni çok rahatsız ediyor.” Daha önce yaşadığım bir olay bunu tetikliyordu sanırım. Her silah sesi duyduğumda irkiliyordum ama art arda duymak beni mahvetmişti. Korkumu dışa vurmama neden oluyordu artık. Kendimi tutamıyordum.
Polislerin sesini yakından duyduğumda kafamı kaldırarak bize doğru geldiklerini gördüm. “İyi misiniz?” diye sorunca ikimizde onaylarken Yavuz bey ihbarı kendisinin yaptığını söyleyince bizi buradan güvenli bir şekilde uzaklaştırmışlardı.
Bir süre polislerle birlikte kalıp çok uzun sürmeden sarhoş adam yakalanmış ve herkes rahat bir nefes almıştı.
Eve geldiğimde silah seslerini unutmak için kendimi oyalarken bu durumdan psikologumun da haberdar olması gerektiğini düşünerek kenara not aldım. Bu hafife alınacak bir şey değildi. O yüzden Levent’le birlikte bunu da atlatmalıydım.
Sevdiğim bir oyunu oynarken telefonum çaldığında Yavuz beyin adını görünce ara vererek aramayı cevapladım. Sanırım nasıl olduğumu soracaktı. Eve de o bırakmıştı beni. Hatta yanımda kalmayı teklif etmişti ama ben reddetmiştim.
“Alo Defne hanım, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?” Sesi endişeli geliyordu. “İyiyim ben. Bir şeyim yok.” dedim rahatlaması için. “Emin misiniz? Yine korumalarımı gönderebilirim?” Sanırım söylediklerim pek de işe yaramıyordu. “Hayır, inanın gerek yok. Ben gayet iyiyim. Oradan uzaklaşıp evime gelince daha iyi oldum. Şimdi de oyun oynuyorum.” Oyun oynama kısmını belirtmeme gerek var mıydı, bilmiyordum.
“Bir ihtiyacınız olursa haberim olsun. Size seve seve yardımcı olurum.”
“Tamam, söz veriyorum. Bir şey olursa ilk sizi arayacağım.” En azından bu şekilde benim için daha az endişelenirdi. “Söz verdiniz. Eğer bir şey olur da aramazsanız-“
“Tamam, arayacağım. Gerçekten arayacağım.” Camdan ablamın ve Duygu’nun geldiğini görünce çok uzatmak istemedim. “Şimdi işim var. Kapatmam gerekiyor. Görüşürüz.” O da aynı şekilde bana karşılık verirken aramayı sonlandırdım. Yavuz bey ile son yaşadığımız olaydan sonra ablama her şeyi anlatmaya karar vermiştim. Hatta eve gelir gelmez de bugün ne yaptığımdan haberdar ettim. Bir şeyleri saklamaya çalıştıkça başıma iyi şeyler gelmiyordu. O yüzden daha fazla şey gizlemeyecektim.
Ablam da benim için endişelenip arkadaşımı da alıp gelmişti anlaşılan.
İkisine de kapıyı açıp içeri aldıktan sonra ablam bana sıkıca sarılmıştı. “Defne şimdi nasılsın? İyi misin?”
“İyiyim abla. Bir şeyim yok. Yavuz bey de yanımdaydı zaten.”
“Biliyorum ablam da sen silah sesinden çok korkarsın.” Herkesi endişelendirdiğim için kendimden nefret ediyorum. “Ama yanımda o olduğu için çok korkmadım. Beni korudu.” Ablamla sıkı sıkı bir kez daha sarılırken nefes almak da az da olsa zorlanmıştım. Birkaç saat önce ölmemiştim ama şimdi ölebilirdim.
Daha sonra Duygu’yla da sarılınca herkes bir yere oturdu. “Sen aradığında ben de Duygu’ylaydım. İkimizde apar topar çıkıp geldik.”
“Özür dilerim. Sizi endişelendirmek istemedim.”
“Özür dilenecek bir şey yok Defne. Sen yapman gerekeni yaptın. İstersen bu akşam seninle kalabilirim.” Ona yan bir bakış attım. “Abla ben çocuk muyum?” Yetişkin bir insandım. Kendi evimde yalnız kalabilirdim. “Değilsin ama bugün kolay bir şey atlatmamışsın. İyi ki de Yavuz bey varmış yanında. O olmasa biz ne yapardık?” Yavuz beyin konusu açıldığında ablamla Duygu bakışınca gözlerimi kıstım. Yine aynı şeyleri ima edeceklerdi.
“Onun sevdiği biri var. Artık konuşup durmayın.”
“Hadi ya kimmiş o? Sana söyledi mi?”
“Hayır, söylemedi abla ama bahsetti. Ben de ona tavsiye verdim.” Nispet eder gibi konuşunca omzuma vurdu. Acıdı ama. “Sen salaksın.”
“Onun hakkında ne dedi?” Duygu’nun sorusunu yanıtlayabilmek için düşündüm. “Imm, imkansızlarmış eskiden. Şimdi olma ihtimalleri varmış ama kız Yavuz beyi anlamıyormuş. Yavuz bey de bir şey yapma konusunda bilgisizmiş. Ayrıca kıza lacivertin çok yakıştığını falan söyledi. Sanırım bu kadardı.” Bir şeyler daha var mı diye hafızamı zorladım ancak bulamadım. Bu kadardı diye hatırlıyordum.
“Sen ona ne tavsiye verdin?” Bu sefer ablam konuştu. “Pek bir tavsiye vermedim aslında. Bir tek kızın yanında olmasını söyledim.”
“Ve senin psikolog randevunda yanındaydı.” Duygu noktayı koyduğunu sanırken göz devirdim. Abartmayı ne de çok seviyorlardı. “Dediklerine bakılırsa bence aklındaki kişi sensin.” Ablam da yine Duygu’yla bir olurken telefonumu elime aldım. Onları dinlemek yerine oyunuma devam edebilirdim.1
“İmkansız derken senin evli olduğun zamanları kastetmiş olmalı. Şimdi ise ihtimaliniz olduğunu söylüyor. Ardından lacivertin yakıştığından bahsetmiş. Ailecek onlarla yemeğe çıktığımız zaman lacivert giymiştin ve seni o renk elbiseyle gördü. Yavuz bey haricinde hepimiz sana lacivertin çok yakıştığını daha önce de söylemiştik zaten. Sen de ona kızın yanında olması gerektiği tavsiyesini verince o da buna uyup seansında seni yalnız bırakmamış.”
“Bütün kapılar sana çıkıyor Defne.” Duygu ablamı desteklerken ofladım.
“Bana çıkıyor olması imkansız. Biz arkadaşız.”
“Yavuz bey de kızın bir şey anlamıyor demesine şaşmamalı.” İkisi buraya beni yoklamaya değil. Üzerime gelmek için gelmişlerdi.
“Tamam, abla öyle olsun.” İlgisizce konuşup kenara çekildim.
“Dediklerimi bir düşün Defne. İşte o zaman anlayacaksın.”
_____
17 bolum olmus bile vay canina
Arada yazdikca yazasim geliyor kitaba da vakit bulamiyorum bazen👉👈
Kendinize dikkat edin❤️1
Gorusuruzz1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |