18. Bölüm

18| Test

Flower
zeyzeynepp

Son birkaç saattir ablamın elime tutuşturduğu kağıdı inceliyordum. Onun engin tecrübelerine göre Yavuz bey bana aşıktı ve benim de bunu anlayabilmem için kendisi tarafından hazırlanan 10 maddelik ‘Bana Aşık mı?’ başlıklı kağıtta yazanları yerine getirmem gerekiyordu. Eğer ilk 3 maddesini uyguladığımda ondan beklenen tavırları sergilerse diğerlerini yerine getirmeme gerek yoktu. Yani ablam öyle diyordu.

Peki ben yapmak istiyor muyum? Aslında emin değildim.1

Kağıdı verdiği an saçmaladığını söyleyip durdum ancak atmadım. Odamda bir yerlere sakladım ve şimdi de tekrar karşıma çıktı. Belki de ablamı susturmak için bunları uygulamalıydım. Ya da kendi merakımı gidermeliydim.

Yavuz bey, gerçekten çekici, düşünceli bir adamdı. Tanıştığımız günü saymıyordum artık. O zaman her şey çok farklıydı. Şimdi ise biz iyi anlaşıyorduk. Sürekli bana destek çıkıyordu. O yüzden istesem de ona karşı öfke besleyemiyordum. Düğün günüm de kaçırmasına bile kızmıyordum ki. Kızamıyordum hatta. İyi yapmıştı çünkü.

10 maddeyi tek tek okurken ilk maddeye uzun uzun baktım.2

1. Saat kaç olursa olsun aradığın an telefonu açması.1

Ablam uygun olmayan bir zamanı tercih etmemi söylemişti. Yavuz beyin hafta sonu bir toplantıda olacağını biliyordum. Şu an ki vakte bakacak olursak sanırım pek de müsait olunacak zamanda değildi. Tamam, o zaman hemen şimdi arayabilirdim. Bunu yapmak istemezdim ama mecburdum. Artık ne olacaksa olsun da bir an önce şu belirsizlikten kurtulup kenara çekilseydim.

Telefonumu alarak adının üzerine tuşlarken dudaklarımı ısırdığımı fark etmeyerek kulağıma götürdüm. Ya hemen açacaktı ya da ablam tahminlerinin tamamen saçma bir hayalden ibaret olduğunu anlayacaktı.

Ben ise ne beklediğimi bilmiyordum. Onun benimle ilgileniyor olduğunu öğrensem ne tepki verirdim, kestiremiyordum.

Hiç oturup düşünmemiştim ki.

Çalan telefon ilk çalışta açıldığında düşüncelerimin arasından sıyrıldım. “Alo, Defne hanım.” Sesi biraz kısık geliyordu. Sanırım tam da zamanında aramıştım.

“Yavuz bey, ben çok-çok üzgünüm. Yanlışlıkla aradım sizi.” dedim panikle. Sahiden ilk çalışta açılmıştı. Tabii bundan dolayı da hemen bir karara varmayacaktım. Daha uygulamam gereken 9 madde vardı. Bence o an Yavuz bey denk geldi ve açtı. Yoksa açmazdı.

“Tamam, önemli değil. Siz iyisiniz, değil mi?” Toplantının ortasında bir de beni soruyordu. Buna inanamıyordum. “Evet, iyiyim. Başka birini arayacaktım. Yanlışlıkla adınıza basmışım. Kusura bakmayın.” Ablam yüzünden kendimi de kötü hissediyordum. Adamı toplantının ortasında rahatsız etmiştim.

“Anlıyorum. Dediğim gibi önemli değil. Benim şimdi kapatmam gerek. Dikkat edin kendinize.”

“Ederim. Siz de dikkat edin. İyi günler.” diyerek telefonu kapattıktan sonra ilk maddeye tik atarken iç çektim. Sonraki maddeyi onun uygun bir zamanını yakalayarak yapmam gerekiyordu. Onun için de biraz beklemeliydim ancak ilk maddeye tik attığım için bir sonrakini hemen gerçekleştirmek istiyordum.

Ona da tik atabilecek miydim, yoksa çarpı işareti koyup yoluma mı bakacaktım?

Hepsini uygulamayı düşünüyordum. Ona göre de ablama durumu bildirecektim. O da artık ne der, bilmiyorum.

Gerçi onun da hazırladıklarına pek güvenemiyordum ama bir yandan da mantıklı geliyordu. O yüzden bir yorum yapmadan direkt uygulamak istiyordum. Sonra da ya ablam avucunu yalayacaktı ya da ben el pençe karşısında ondan nasihat dinleyecektim.

İkinci madde ile bakışırken ofladım.

2. Yanlışlıkla ona temas ettiğinde herhangi bir olumlu tepki veriyor olması.

Bunu yapabilmem için öncelikle yan yana gelmemiz gerekiyordu. O yüzden bir bahane bulmalıydım. En yakın zamanda onunla görüşmeliydim. Hatta şu an kalkıp toplantısından sonra benimle yemek yiyip yiyemeyeceğini sormalıydım. Beni reddetmezse de bunu uygulayabilirdim.

Evet, iyi bir fikirdi.

Ayaklanarak üzerime uygun bir şeyler seçerken ona da kısa bir mesaj attım. Hem tekrardan yanlışlıkla(!) aradığım için özür de dilerdim.

“Teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.” dedim. Bir restoran da yemeklerimizi sipariş etmiş sohbet ediyorduk. “Rica ederim. Bana da değişiklik olmuş oldu.” Ona mesaj atar atmaz bana uygun olabileceğini söylediğinde çok sevinmiştim. İçimdeki çocuk maddelerin sonucunu heyecanla bekliyordu.

Tam sırası olduğunu düşündüğüm an çatalımı onun tarafına doğru düşürürken Yavuz beyin hareketlendiğini görünce yerimden kalkarak çatalın olduğu yere elimi uzattım. O da benim geldiğimi fark etmeyerek uzandığında ellerimizin temas etmesini sağlarken çok beklemeden çatalımı aldım.

O an ben çatalı alıp kalkarken Yavuz bey birkaç saniye daha o şekilde kalıp kendini düzlettiğinde yüzünde ki ifadeyi anlamlandıramamıştım. Onu bilmem ama serçe parmaklarımız birbirine değdiğinde garip hissetmiştim.

“Ben bunu değiştireyim.” Garsona seslenip çatalı verince yenisini istedikten sonra yemeğe devam ettik ama ben bu maddeye ne koymalıydım, onu bilemiyordum. Şaşırmış mıydı acaba? Belki de hoşuna gitmemişti. Galiba bu maddeyi şimdilik geçmeliydim.

Sıradaki maddeyi hatırlayamadığımda çantamda duran kağıdı açıp gizlice okudum.

3. Göz teması kur. İstekli bir şekilde bakıyorsa buna da tik koyabilirsin:)

Bir de gülücük koymuştu.

“Yavuz bey.” Onun dikkatini çekerken gözlerinin içine odaklandım hemen. Kara gözlerinde ki derinliği hissederken ürperdim. Koyu gözleri sanki daha da koyulaşmıştı. Bakışları daha bir farklıydı. Kalbim hızlı hızlı çarparken kendimi tuttum. Ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Ablamın maddelerine uyarak bir sonuca ulaşmaya çalışıyordum ama bu maddeler beni de etkiliyor gibiydi.

Daha önce bu amaçla yakınlaşmadığımdan mı ne gözlerinin içine bakmak sandığımdan daha zor gelmişti.

Hala göz temasını kesmediğinde dayanamayıp ben kestim. Bu kadar uzun süre ona bakıyor olmak gerginlik seviyemi yükseltmişti. “Ne diyeceğimi unuttum.” diye bir açıklama da bulunurken üçüncü maddenin de tiki hak ettiği kararına vardım. Böyle giderse ne yapacaktım ben? Ablamın dediği gibi çıkarsa ona nasıl tepki verecektim? İllaki bir gün bana açılmak isteyecekti ve ben o gün geldiğinde ne diyecektim?

Kafam allak bullaktı.

Halen ikinci maddeden emin olmadığım için sıradakini uygulamamın daha doğru olacağını düşünerek yine aynı gizlilikle dördüncü ve beşinciye baktım. İkisini de aklımda tutabilirdim.

4. Karşı cinsten birine yakın davranırken göz ucuyla kendisini kontrol et. Muhtemelen herhangi bir şeyi kıracak raddeye gelmiştir.

Ablamın beni mutlu etmek için hazırladığı maddelerden dördüncüsünü nasıl yapacağımı düşünürken çatalımı getiren erkek garsonu görünce duruşumu düzelttim. Bakalım madde de yazan gibi mi çıkacaktı?

“Buyurun çatalınız.” Uzattığı çatalı alırken yüzüme güzel olduğunu hissettiğim bir gülümseme yerleştirdim. Bu tür şeyleri de pek beceremezdim. “Teşekkür ederim. Size de zahmet oldu.” Garson etkilenir gibi olduğunda şansımın yaver gittiğinden emindim artık.

“Bu benim görevim. Yine bir şeye ihtiyacınız olursa bana seslenmeniz yeterli. Sizin için elimden geleni yaparım.” Garson cümlesini bitirdikten sonra birkaç saniyeliğine kafamı Yavuz beye çevirdiğimde onun da bakışlarının garsonun üzerinde olduğunu görünce yutkundum. Gözlerini tamamen ona dikmiş durumdaydı. Gelen ufak bir ürpertiyle konuşmayı kesmeye karar verdim. Daha fazla uzatırsam pek de hoş şeyler yaşanmayabilirdi.

“Anladım. Teşekkür ederim.”

“Numaranızı vermeyecek misiniz?” Sadece gülümsedim diye cidden numaramı mı istiyordu?

“Sen ne diyorsun?” Yavuz bey sinirlenir gibi olunca garson korkup yanımızdan ayrılırken “Sakin olun. Bir şey yok.” dedim. “Kusuruma bakmayın. Dayanamadım bir an.” Her şey ablamın istediği gibi gidiyordu ve ben bu yüzden ne yapacağımı bilemez bir şekilde yemeğime bakıyordum. Hal ve hareketleri bana karşı bir şeyler hissettiğini ortaya koyuyordu.

“Siz de mümkünse bir daha kimseye gülümsemeyin. Sonra yanlış anlıyorlar.” Kıskandığını konuşmasa bile anlayabiliyordum. Eğer garson biraz daha ısrarcı olsaydı kalkıp onu dövebilirdi de.

“Size de mi gülümsemeyeyim?” dedim birden. O da anlayamamış olacak ki “Ha?” demişti. “Size de mi gülümsemeyeyim, diyorum.”

“Hayır, gülümseyin. Ben gülümsemenizi seviyorum. Hem ben onlar gibi değilim. Siz iyi niyetinizden dolayı ona gülümsediniz. Onun ise aklı farklı şeylere çalıştığı için haliyle yanlış yorumladı.”

“Evet, haklısınız.” diye mırıldanırken diğer maddeye geçtim.

5. Kendin hakkında detaylı bir soru sor. Eminim sorunun cevabını senden daha iyi biliyordur.

Sanırım buldum.

“Geçen sizinle hastane de karşılaştıktan sonra küpemin tekini kaybettim ve bir daha bulamadım. Kalpliydi ve kırmızı benekleri vardı, hatırlıyor musunuz?” Hadi bunu bilme. Unut, unut, unut! Bu kadarını da bilemezsin zaten. Ben bile o gün ne taktığımı hatırlamıyordum.

“Hayır, o gün yaprak şekilli bir küpe takıyordunuz. Ben sizi bırakırken ikisi de yerindeydi. Kaybettiyseniz evinizde bir yerlerdedir muhtemelen.”

Şokla ağzından çıkanları dinledikten sonra bir bardak suyu kafama dikerken daha fazla devam edemeyeceğime karar verdim. Daha ne yaparsam yapayım sonuç aynı çıkacaktı. Haklı çıkan ise ablam olacaktı.

“Doğru söylüyorsunuz o gün yapraklı bir küpe takmıştım.” diye geçiştirirken yemeğimin son lokmasını da ağzıma attıktan sonra doyduğumu hissettim.

“Birer tatlı da yiyelim mi? Buranın tatlılarının çok güzel olduğunu duydum ancak hiç deneyemedim.” Onu geri çevirmeyerek tatlı söyledikten sonra telefonuma gelen birkaç bildirimi kontrol ettim. Doğru düzgün hiçbir şey yoktu.

“Defne hanım sizi son zamanlarda daha iyi görüyorum.”

“Öyle mi?” derken dirseklerimi masaya yaslamış ve yüzümü avuçlarımın arasına alıp ona bakarken bir an ne yaptığımı fark edince kendimi hemen geri çektim. İki iltifata düşüyordum ben de. Bu hiç iyi değildi.

“Evet, öyle. Daha da güzelleştiniz.”

6. Üzgün olduğunda seninle ilgileniyor mu, diye kontrol et.

Yine dayanamayıp sıradakine baktıktan sonra ağlamaklı bir ifadeye büründüm. Yavuz bey ise lavaboya gitmişti. Birazdan da gelecekti.

Gizlice geleceği tarafa baktığımda geldiğini görünce aynı pozisyona geri döndüm. Bunları yaptığıma hala inanamıyordum ama yapıyordum işte. Hayat bazen hiç beklemediğimiz şeyler yaptırtıyordu bize.

“Defne hanım ne oldu?” Telaşla yanımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. “Hiçbir şey, hiçbir şey olmadı.” Ellerini omzuma koyup koymamak arasında kalırken temkinli bir şekilde yerleştirdi. Kendimi kandırabilmek için altıncı maddeyi uygulayıp farklı bir sonuç beklemiştim ama Yavuz bey her seferinde beni yanıltmıştı.

“Bana ne olduğunu anlatabilirsiniz.”

“Gerçekten bir şey olmadı. Sadece eskiler aklıma gelince kötüleştim ama iyiyim. Gidelim artık.” Aslında düşünmemiştim ama anlayamadığım bir şekilde role gerçekten girmiş ve istemeden de olsa gözümden yaş gelmişti. “Ama ağlıyorsunuz.” deyip gözümden akan yaşı baş parmağıyla sildiğinde kalbim hızlanmıştı. “İ-iyiyim Yavuz bey.” Ayağa kalkınca o da benim gibi kalktı. “Siz öyle diyorsanız öyle olsun.”

Daha fazla maddeleri uygulamayacaktım. Ben cevabımı almıştım.

Restorandan çıktıktan sonra güneşli havaya denk gelmiş olmak iyi gelmişti. İçim açılmıştı.

“İyi olduğunuzdan emin misiniz?” diye sorduğunda kafamı olumlu anlamda salladım. Boşu boşuna onu da endişelendirmiştim. “Levent bey sizi yine rahatsız ediyor mu? Yoksa onun yüzünden mi kötü oldunuz?”

“Yavuz bey,” deyip durduğumda o da durdu. “Levent o olaydan sonra bir daha karşıma dahi çıkmadı. Artık beni rahatsız etmiyor. Eğer ediyor olsaydı sizi de durumdan haberdar etmiş olurdum. Dediğim gibi bir anda eskiler aklıma geldi ve orada kendime hakim olamadım ama şimdi daha iyiyim.” Artık kendimi gerçekten de kötü hissediyordum. Benden hoşlanıp hoşlanmadığını öğrenmek için saçmalamaya başlamıştım.

“Bugün beni kırmadığınız için tekrar teşekkür ederim.”

“Rica ederim. Ne zaman isterseniz yine bir öğlen yemek yiyebiliriz.”

“Olur, yeriz.” diye mırıldanırken iç çektim. Elimdeki verilere bakacak olursak bana karşı bir şeyler hissediyordu ve her geçen gün daha da ciddileşiyordu durum. Aslında düşününce bahsettiği kişinin ben olduğu gün gibi ortadaydı.

Lacivertin yakışması, yanımda olması…

Bana anlatmaya çalışıyordu ama ben anlayamamıştım.

Her şey en başından beri belliydi. Sadece ben kabullenememiştim.

Biraz aptaldım.

“Araziye en son ne zaman gittiniz?” dedi. “1 ay olmuştur herhalde.” Normalden daha sık gitmem gerekiyordu ama ben biraz üşeniyordum ve bu pek de iyi bir şey değildi. Her şeyden daha çok önem verdiğim projeyi savsaklamaya başlamıştım.

“En kısa zaman da birlikte gidelim o zaman. Ben de sizin gibi uzun süredir gitmiyorum.”

“Tamam, o halde bir gün birlikte gideriz.” Şu anda tam bir gün belirlemek istemiyordum. Daha önemli bir konu hakkında ablamdan akıl almam gerekiyordu. Maddeleri hazırlarken onun yanına gitmek zorunda kalacağımı da bilerek hazırlamıştır muhtemelen.

“Defne hanım yakın zaman da babamın doğum günü ve ona ne alacağımı bilmiyorum. Bana yardımcı olabilir misiniz?” Ben de babama hediye alırken hep ablamla yarışırdım. O benden daha güzelini almak için gizlice beni takip ederdi ve günün sonunda üzülen taraf o olurdu çünkü onu nasıl kandıracağımı çok erken yaşlarda bulmuştum.

“Olurum, elbette.” Yolumuzun üstünde ki mağazalardan birine girdiğimizde ne alabileceğimizi düşündüm. “Kol saati aldınız mı daha önce?”

“Evet, aldım.”

Hmm, ne alabilirdik ki? Biraz kendimi zorlamalıydım.

Parfüm, kravat, gömlek, kol düğmesi! Evet, kol düğmesi.

“Kol düğmesi aldınız mı?” dedim heyecanla. “Onu da aldım.” Heyecanım bir balon gibi sönerken yeni bir şey aklıma geldiğinde hemen kendisine döndüm. “Kravat iğnesi? Peki onu aldınız mı?” Kafasını aşağı yukarı sallayınca dudaklarımı büktüm istemsizce. Almadığı bir şey bulmam gerekiyordu ama aklıma da bir şey gelmiyordu ki.

“Bu sefer anlamlı bir şey olsun istiyorum.”

Gözlerimi bir yere sabitlerken kendimi tekrardan düşünmeye zorladım. Bence babası ne olursa olsun beğenirdi. Sonuçta oğlu alıyordu.

“Ben uzun zamandır düşünüyorum ama hiçbir şey-”

“Buldum!” Elimi havaya kaldırdığımı geç fark ederek indirdim. “Eski bir fotoğrafınız varsa onu iyileştirip çerçeveletebilirsiniz. Eminim babanız çok beğenecek.” dediğimde gözlerinin parladığına şahit oldum. Dudakları aralandı ve gülümsemeye dönüştü. Bir çocuğa dönüştü adeta.

“Evet, bu mükemmel bir hediye! Çok teşekkür ederim.” diyerek kollarını bedenime sarınca şaşkınlıktan kalakalmıştım. Bir heykel gibi hareket etmezken o sarılmayı sürdürüp teşekkür etmeye devam etmişti.

Ben-ben…

Hemen ardından fark ederek uzaklaşarak “Özür dilerim. Sizi rahatsız etmek istememiştim.” dedi. “Önemli değil. Hadi acele edin ve o fotoğrafı kimsenin aklına gelmeden bulun.” Ve birlikte mağazadan ayrıldık.

Bugün benim için gerçekten güzel geçmişti.1

 

 

 

 

 

 

___

Hepimize gecmis olsun oncelikle

Cok korktuk neyse ki su anda artcilar giderek azaldi

Daha iyiyiz yine de nerede olursaniz olun kendinize dikkat edin💘2

Gorusuruzz

Bölüm : 27.04.2025 10:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş