“Durun!” diye bir ses duyulduğunda herkes kafasını o yöne çevirmişti. Daha önce görmediğim orta yaşlarda olan bir kadınla adam girmişti içeri. Herkesin onlara doğru dönmesini sağlayan adam aynı yaşlarda olan adamın konuşmasını sağlamıştı. “Ne oldu Mehmet? Hani nikah salonunda bekleyecektiniz bizi?” Bu gelen kişi Gülçiçek’in babasıydı o zaman. Diğeri de annesi olmalıydı.2
Biraz daha geç kalsalardı çok daha kötü şeyler yaşanacaktı.
“Gülçiçek kaçmış Veli.” Yavuz’un babası olan Veli şaşkınca bana döndürmüştü bakışlarını. “Kızının rızası yok diye son dakika işi kıvırmaya çalışıyorsan-“
“Hayır, öyle bir şey yaptığım yok. Teyzesi aradı ve Gülçiçek’in yanına gelmek için yola çıktığını söyledi. Başta inanmayıp Gülçiçek’e ulaşmaya çalıştım ama o açmadı. Ben de emin olmak için buraya geldim.” Tekrar baktı bana. “Bu kız benim kızım değil.”
Sonunda birileri geldi ve bu yanlış anlaşılmayı düzeltti. Sonunda!
“Siz neler diyorsunuz?” Yanımda oturan Yavuz ayaklanıp Gülçiçek’in babasına doğru hareket etti. “Bize bir söz verdiniz! Şimdi nasıl olur da kızınızın kaçtığını söyleyerek bu işten sıyrılmaya çalışırsınız?” Öfkesini çok net bir şekilde görebiliyordum. Çenesi kasılmıştı ve boğazında ki çıkıntı her nefes alış verişinde yerinden oynuyordu.
“Özür dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden.” Adam kafasını eğerek parmaklarına bakmıştı. Mahcup görünüyordu. Açıkçası iyi de olmuştu. Kızının daha önce ne adını ne sanını bilmediği bir adamla nasıl evlendirmeye çalışırdı? Bu hakkı kendisinde nasıl görürdü? Aslında yüzüne 2 şey de ben söylemek istiyordum ama bunu yaparsam da Gülçiçek’e yardım ettiğim anlaşılırdı. O yüzden şimdilik susmam benim için daha iyi olurdu.
“O kızı bulacağım. Hangi deliğe girerse girsin bulacağım!” Yavuz kendi kendine sinirlenirken daha önce görmediği birini nasıl bulacaktı, diye düşünüyordum. Biraz mallık vardı sanırım.
“Kusura bakmayın bölüyorum ama bugün benim düğünüm var. Ona yetişmem gerekiyor. Yardımcı olacak mısınız? Yoksa ben kendim mi gideyim?”1
Yavuz, “Sizden de çok özür dileriz.” derken gözleri beni getirenlere kaymıştı. “Çalışanlarım pek akıllı değil. Düzgünce sormak yerine tutup kolunuzdan getirmişler.”
“Ama abi sen demedin mi gidip hemen alın-” Bıyıklı olan el pençe konuşunca Yavuz tek kaşını kaldırıp susmasını sağlamıştı. “Tekrardan kusura bakmayın. Sizi kuaföre geri bırakacağız. Ondan önce sormak istediğim bir şey var. Gülçiçek oradan nasıl kaçtı? Kuaför parası önceden de ödenmişti. Bildiğim kadarıyla elinde kaçabilecek kadar bir meblağ da yoktu.” Sana her geçen dakika daha çok sinir olmaya başladım Yavuz. Kızı öyle sıkıştırmışlar ki…
“Ben oradayken Gülçiçek sürekli telefonda biriyle konuşuyordu. Sanırım teyzesiydi. Aynı zamanda ağlayıp sizden bahsediyordu. Ben de o zaman çözdüm bir şeyleri. Sonra ne olduysa bir anda yok oldu gitti.” Gülçiçek’in de başını yakmamak için kelimelerimi doğru seçmeye çalışıyordum ama bu tipler yanlış anlamak için doğduklarından dolayı yine bir şekilde istedikleri gibi yorumlayacaklardı.
“Anladım.” diye mırıldanıp “Oğlum hanımefendiyi kuaföre bırakın.” dedikten sonra nihayetinde ayaklanmıştım. Bir an için gerçekten de evleneceğimi, her şeyin bittiğini sanmıştım ama öyle olmamıştı. Ben kurtulmuştum. Sahiden kurtulmuştum.
“Bu yaşananlar aramızda kalırsa sevinirim.” Kafamı sallayarak villadan çıkarken aynı adamlarla birlikte arabaya yönelmiştik.
Son anda artık ne dersem diyeyim bir şeyin fayda etmeyeceğini sanıyordum ancak babasının bir anda gelip nikahı durdurmasıyla her şey çözülmüştü. İyi ki teyzesi aramayı akıl etmişti. Yoksa şimdiye imam nikahı kıyılmış olacaktı.
“Biriniz telefonunu verebilir mi? Aileme ulaşmam gerek. Beni çok merak etmişlerdir.” Avanaklardan biri uzatırken yine Levent’in numarasını tuşlamıştım. Beni hala bulmadığı için ona biraz sinirlensem de bunun yeri olmadığını biliyordum. Daha sonra günün birinde bu konu açılığında 2 trip atardım artık.
“Alo Levent.” dedim açılan telefona.
“Defne neredesin? Her yeri aradım ama seni bulamadım. Hatta bulamadık. Hep birlikte seferber olduk ama sanki yer yarıldı da içine girdin. Senden biraz daha haber alamasaydım polise gidecektim.” Levent’in telaşlı sesinden anladığım kadarıyla beni aramayı bir an bile olsa bırakmamıştı. Sanırım trip falan atmayacaktım. Bir an önce kavuşup ona sıkı sıkı sarılacaktım.
“Bir yanlış anlaşılma olduğu ortaya çıktı. Şimdi arkadaşlar beni kuaföre bırakacak. Siz de oraya gelin.”
“Emin misin? Sana yalan söylemiş olabilirler.”
“Eminim Levent. Kime kaybolduğumu haber ettiysen onlara iyi olduğumu ve kuaför de birkaç dokunuş sonrası eve geleceğimi söyle ki daha fazla meraklanmasınlar.” Zaten bir sorun çıksa da Levent nerelerde olduğumu az çok biliyor olacaktı. O yüzden korkulacak bir şey yoktu. Hem bu 3 avanak beni bir kez daha kaçırmayı bile beceremezdi.
“Tamam, seni seviyorum. Dikkat et.”
“Ben de seni seviyorum Levent. Görüşürüz.” Hafifçe gülümserken telefonu kapatıp sahibine geri verdim.
“Keşke sen bizim yengemiz olsaydın. Yavuz abimizle de pek bir yakışmıştın.” Şoför koltuğunda oturan kişi gereksiz cümleler kurarken onun yanında ki de hak vermişti ve bununla yetinmeyip bir şeyler de gevelemişti. Çok güzel olduğumla ilgili.1
“Bayağı dişli birine benziyorsun. Tam da Yavuz abimize göresin. Bence hazır çok uzaklaşmamışken geri dönüp sizi evlendirelim.” En sonunda yanımdaki de konuşunca ters bir şey söylememek için kendimi sıktım. Düğün günümde başıma gelenlere inanmam hala güç de olsa bu bir gerçekti. Her genç kız gibi hayalini kurduğum günde bir aksilik olmaması için günlerce doğru düzgün yemek yemeyip uyumayıp gece gündüz organizasyonla ilgilenmiştim ama işte başıma bir şey gelecekse bir şekilde gelmişti ve bu özel günümde de yaşanma ihtimali sıfır olan bir olay yaşamıştım.
Tamam, bunu tekrar tekrar hatırlayıp tadımı kaçırmak istemiyordum. Düğüne de daha 3 saat vardı ve o zamana kadar yerimden kıpırdamazsam yetişebilirdim. Yani umarım.
“Yani şimdi düğün yattı. Ne güzel bir gün eğlenecektik.” Şoför koltuğunda ki yine konuşurken yolun ne kadar kaldığını merak ediyordum.
“Yine yaparız düğün. Üzülme.” Yanımda ki de onu teselli etmişti. Bu adamları tanıyalı neredeyse 2 saat olmuştu ve sanki yıllardır tanıyor gibiydim. Aslında biraz salak olsalar da güvenilir tiplere de andırmıyor değillerdi.
Araba nihayet kuaförün önünde durduğunda indikten sonra onlara el sallayarak veda ettim. Neden olduğunu bilmediğim bir hüzne de bürünmüştüm onlar giderken. Her neyse.
Araba tamamen yok olduktan sonra dakikalar içinde Levent de burada olmuştu. Beni görünce paniklemiş ve arabayı park edememişti. Araba hala çalışır durumdayken inmeye çalışmış ve sendeleyip yere düşmekten son anda kurtularak yanımda bulmuştu kendisini. Damatlığı üzerinde değildi ve tıraş da olmamıştı. İşte buna sinirlenebilirdim.
“Sen hala hazır değil misin?” diye sorunca ellerimi kavrayıp dudaklarına götürmüştü. Yüzünde ki endişeyle “Ben ölüyordum, biliyor musun? Neredeyse aklım çıkacaktı ve sen şu an hazır olmadığım için beni azarlamaya kalkışıyorsun.” dedi. Aslında haklıydı ama ne yapayım? İnsan sevdiğine kızmaz mıydı?
“Tamam, üzgünüm.” Ortamı yumuşatmaya çalışırken kuaföre geri girmiştik. Yaşadığım travma dolu anlardan sonra saçıma başıma bir bakmalıydım fakat içeri girer girmez Levent sinirli bir şekilde orada ki çalışanlara seslenmişti. Olayı büyütmek istemiyordum. Bugün düğünüm vardı ve daha fazla şeyin başıma gelmeden şu günü bir an önce bitirmem gerekiyordu.
“Müstakbel eşim kuaförden zorla götürülürken nerelerdeydiniz?”
“Levent bey çok üzgünüz. Biz-“
“Tamam, yeter bu kadar. Defne’nin işi bitene kadar burada bekleyeceğim.” Kollarını birbirine bağlayıp kaşlarını sonuna kadar çatmıştı.
“Levent ben buraya gelin başımı yaptırmak için geldim farkındaysan.” Benim yanımda olması gereken kişi ablamdı ve kendisi de Gülçiçek’e yardımcı olmak için yanımdan ayrılmıştı. O süre içerisinde de başıma gelenler gelmişti. Geçmişe gidip bunu düzeltemezdim ama onun yerine önüme bakabilirdim. Sonuç olarak ben olayın başladığı yerdeydim ve kötü bir şey de olmamıştı.
Koltuğa oturup kendimi aynadan dikkatle incelemeye koyulmuştum. Kuaförüm de bir far paletiyle geri dönmüştü. Bir diğeri de saçımın arka kısmını görebilmem için arkadan ayna tutuyordu. O kadar kriz geçirmeme rağmen hala çok güzel görünüyordum. Kaliteli malzemeler kullanıyorlardı demek ki. Gerçi kullanmasalar ben burada olmazdım.
Ablam ve eniştem paldır küldür içeri girerken ablam yanıma koşmuştu. “Defne çok özür dilerim. Yanından hiç ayrılmamalıydım.”
“Önemli değil abla. Hepimizin aklına böyle bir şeyin yaşanacağı gelmezdi ki. Boşuna kendini suçlama.” diyerek onu rahatlatmaya çalıştım. “Olsun yine de benim aklıma gelmeliydi. Bugün senin en mutlu gününde ve ben bunu mahvettim.” Dolan gözlerine bakarak gülümsemeye çalıştım. Çaktırmasam da o an kendimi çok yalnız hissetmiştim. “Ablacığım üzme kendini. Hem bak ben iyiyim. Hiçbir şeyim de yok.”
Onu ikna etmeyi başardıktan sonra çok sürmeden kuaförden ayrılıp eve gelmiştim. Benden sonra da eniştemin kontrolüyle Levent’in kuaföre gitmesini sağlamıştım.
Bunca yaşanan şeyden sonra evimde, odamda olmak bana iyi gelmişti. Bu da buradaki son günümdü ya. Düğünden sonra yeni evime gidecektim. Bundan sonra orada yaşayacaktım. Bir mutlu oluyordum. Bir üzülüyordum. Ben de karar veremiyordum ki. Karmakarışıktım. Keşke evlendikten sonra burada yaşasaydık. Levent’e tam olarak bunu demesem de alttan alttan fikrini sorduğumda pek de sıcak bakmadığını anlamıştım. Haklıydı zaten. Kim eşinin ailesiyle yaşamak isterdi ki?
Annemle birbirimize sarılırken babamın da tavana bakmasından ne kadar üzgün olduğunu anlayabilmiştim. Düğün günü haricinde bir de kaçırılıp onları daha çok endişelendirmiştim. Az daha sevdiğim adamın gelini olamayacaktım. Neyse ki durum ciddiye binmeden gerçekler ortaya çıkmıştı.
“Şu düğünü bir hayırlısıyla atlatsaydık.” dedi babam. “Başınıza daha fazla bela olmadan gitmem gerek biliyorum.” Üzgün bir tınıda konuşunca babam “Hiç öyle şey olur mu kızım? Sen bizim kızımızsın. Nasıl öyle düşündüğümü zannedersin?” deyip kollarını bana sarmıştı. İşte o an daha fazla tutamamıştım yaşlarımı. Babam… Onun yeri ben de çok ayrıydı. Hem de çok.
“Burası senin evin ve hep öyle kalacak. Kendini kötü hissettiğinde buraya gelmekten çekinme. Biz hep senin yanındayız ve yanında olmaya da devam edeceğiz.” Alnımı öptüğünde kendimi çok daha iyi hissetmiştim. Ailem benim her şeyimdi ve bundan sonra ailem olacak kişi Levent’ti. Bu biraz garip geliyordu açıkçası. Nasıl alışacağımı da halen bilmiyordum. Her şey bana çok zor gelecekti.
“Evet, kızım baban haklı. Biz bundan öncesinde olduğu gibi bundan sonrasında da yanında olacağız. Birbirimizden ayrılıyor oluşumuz annen baban olduğumuz gerçeğini değiştirmeyecek. Hem zaten şirkette de babanı sık sık göreceksin. Ben de senin için sürekli orayı ziyaret edeceğim.” Benim ailem bir taneydi. Onları çok seviyordum.
“Tamam, biraz da ben sarılayım kardeşime.” diyen ablam beni ellerinden kaparken kızı ağlamaya başlamıştı. Bence yeğenim beni kıskanıyordu. Annesine ne zaman yaklaşsam basıyordu çığlığı. Umarım ileri de benim çocuğum böyle olmazdı.
Erkek kardeşim ise bir köşede durmuş bizi izliyordu. Kendisi henüz 15 yaşında bir ergendi. Evden gitmeme gün sayan bu çocuk şimdi ise yüzüme bakamıyordu. Ağlamak üzereydi.
Hüzün içeren bu andan sonra annemle babam yanımdan ayrılmıştı. Onlara bakarak daha fazla üzüleceğimi bildiklerinden böyle yapıyorlardı. Aynı şeyi ablam evlendiğinde de yapmışlardı çünkü. Biraz kendi kendime kalmamın bana iyi geleceğini düşünmüş olmalıydılar. Hem düğün salonuna gidip davetlileri karşılamaları gerekiyordu.
Saatler sonra kavuştuğum telefonumu elime alıp fotoğraflara bakmaya başlamıştım ben de. Levent hayatıma girdiğinden beri ailemle olan fotoğraflarımda azalma yaşanmıştı. Sanırım bunlar ailemden ilk kopuşumun habercisi olmuştu. Ağlamak istemiyordum ama yapamıyordum da. Evlenen herkesi daha iyi anlıyordum şu anda.
Düğünden hemen sonra gideceğimiz balayını düşünmeye zorladım kendimi. Daha önce oraya hiç gitmemiştim. Yorumlara dayanarak balayını orada yapma kararı almıştık. Evlilik hazırlığı yaptığımdan beri yurt dışına çıkmadığım için de hem ailemden ayrılıyor oluşum hem de yurt dışına balayı için gidiyor oluşum beni biraz da hüzne boğarken telefonu bir kenara koymuştum.
“Eniştenle Levent geldi.” Ablam haberi verdikten sonra Levent hazır olmuş bir şekilde içeri geldiğinde her damadın geline attığı hayran bakışları atmamıştı. Zaten beni görmüştü. Aslında şu an tam tersi yaşanmıştı. Sanırım benim ona hayran bakışlar göndermem gerekiyordu.
“Aşkım çok güzel olmuşsun.” deyip bana sarılırken hep birlikte onun bu tepkisine gülmüştük.
“Hadi gecikmeden gidelim.” Eniştem saatini kontrol edip bizi uyarınca hareketlenmiştik.
Levent’in çok güzel süsleteceğini söylediği bu arabaya pek de hayran bakışlar atamamıştım. Yine de bir şey demeyip arka koltuğa geçmiştim. Bir sorunun daha doğmasını istemiyordum. Sabah ki olaydan sonra her şey çok güzel ilerlemişti aslında. Sorun kelimesini dile getirmezsem bundan sonra da bu şekilde ilerleyebilirdi. Evrene güzel mesajlar göndermem gerekiyordu.
Eniştem güzel bir şarkı açtığında ben de kendimi ona eşlik ederken bulmuştum. Ablam da bu fırsatı kaçırmak istemediği için beni videoya almıştı. Biraz da olsa neşem yerine gelmişti.
Yoldan gelen geçen çocuklara neşeyle zarfları fırlatıp düğünümüz olacağı salona vardığımızda bir süreliğine bekleme salonuna alınmıştık.
“Bir şeyler yemek ister misin?” dedi ablam. “Hayır, aç değilim.” diye yanıtladım onu. Stresten sadece midem bulanıyordu. Bir şey yemeye kalkarsam kusabilirdim.
İçeri girmemize dakikalar vardı ve ben heyecandan ölmek üzereydim.
“Bu kaçırılma olayını da şimdilik kapattık ama düğünden sonra bir polise gitmeliyiz.” dedi Levent. “Hayır, gerek yok. Biz konuşup hallettik. Hepsi de özür diledi zaten.” Unutmaya çalıştığım olayı yeniden bana hatırlattığı için kendisine teşekkür ediyordum.
“Duygu bu çocuk oyuncağı değil. Gidip şikayetçi olmalıyız.”1
“Biliyorum sen de çok korktun ama onlara bulaşırsak başımıza bela almış oluruz. Pek de tekin insanlara benzemiyorlardı. Boş ver unutalım gitsin.”
“Hayır, bunu onaylamıyorum. Asıl şikayetçi olmazsak rahat davranırlar.” Şikayetçi olmazsak bizimle uğraşmazlardı işte. Neden beni dinlemiyordu ki? “Balayından sonra karakola gideceğiz ve sen de ifade vereceksin.”
“Hayır, vermeyeceğim. Bu konuyu da burada kapat artık. Aramızın düğünden önce bozulmasını istemezsin herhalde.” Her düğün videomu izledikçe bu an aklıma gelmesin bir zahmet. İleri de çocuklarım neden üzgün olduğumu sorduklarında nasıl açıklayacaktım?
“Tamam, Defne. Ne istiyorsan o olsun.” Bu sefer de o trip atar gibi davranınca tüm havayı içime çektim. Şimdiden yorulmuştum.
Biraz sonra kapı açıldığında bir hanımefendi girip çıkma vaktimizin geldiğini söylemişti. Kendisinden biraz zaman isteyip 5 dakika sonra kocam olacak adama dönmüştüm. Aramızın bozuk olmasını istemiyordum.
____
Umarim daha cok kisi gorur🙏🙏1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |