24. Bölüm

24| Arkadaş

Flower
zeyzeynepp

Günün en güzel saatinin öğle olduğunu düşünürdüm. Gece geç saatlere kadar oturur, dizi, film ne varsa izler, öğlen kalkardım. Bir şeyler atıştırdıktan sonra da yine dizi, film izleyerek günü bitirirdim. Tabii bu bahsettiklerim uzun yıllar öncesindeydi. Şimdi öyle bir şansım yoktu. Erken yatıp erken kalkıyordum. Arada ufak değişiklikler oluyordu tabii.

Temiz havayı içime çekerken gülümsememi durduramıyordum. Mutluydum ve bunu herkese göstermek istiyordum. Herkes mutlu olduğumu bilsin istiyordum.

“İyi geldi mi yürüyüş?” Kafamı olumlu bir şekilde salladım. Ona hala nasıl hitap edeceğimi bilemiyordum. Çok garip geliyordu. Zamanla alışacaktım elbette ama bugünler geçene kadar zorluk yaşayacağımdan emindim.

Biz artık birlikteydik ve bu hala hayal gibi geliyordu. Eskiden kabullenemediğim bir olayın artık içindeydim ve bu rüya değildi. Gerçekti.

“Bundan sonra hep yürüyelim.” dedim. Sabah sabah onunla birlikte sahilde yürüyüş yapmak sahiden iyi gelmişti. İkimizde de çekingen bir ifade vardı. Ne ben ne de o bir şey konuşmuyorduk. Susup yürüyorduk. Bunun da ne zaman geçeceğini merak ediyordum. İlk defa bu kadar geriliyordum.

“Yürürüz. Bundan sonra ne yapmak istersen seninle olacağım.” Sözleriyle, yanımda duruşuyla bana çok iyi geliyordu. Netti ve ne istediğini bilen biriydi. Böyle bir insanı daha önce tanımış olsaydım…

Sahil boyu yürümeye devam ederken biraz acıkmıştım. Temiz hava acıktırmıştı. Tam da simit satan seyyar bir satıcı gördüğümde o da benim baktığım yere bakmıştı. “Bir şeyler yiyelim mi?”

“Olur, yiyelim.” demiştim hiç beklemeden. Hemen ağzıma bir şeyler atmazsam ölecek gibi hissetmiştim.

Yavuz simitçinin yanına giderken ben de yakınlarda boş olan banka oturdum. Her şey olduğu gibi güzel ilerliyordu. Henüz ablama da durumu bildirmediğimden kafam rahattı. Acaba ona hiçbir şey söylemesem mi? Yine de bir şekilde anlardı o. Kafası bu konularda zehir gibiydi.

Deniz pırıl pırıl parlarken bir fotoğrafını çektim. Bu bizim sevgili oluşumuzun ilk datei olabilirdi bence. Bundan sonra da hatıra kalması için hep çekmeliydim. Baktıkça mutlu olurdum.

Birkaç dakika içinde yanıma gelip simit ve meyve suyu getirdiğinde teşekkür ettim. Onunla birlikteyken ne yediğimi umursamıyordum sanırım. Zaten iki de bir heyecan basıyordu. Sadece nasıl davranacağımı düşünüp duruyordum. Sonrasında da karşısında saçmalıyordum. Umarım düzelirdim.

Simidi yerken telefonumla ilgileniyordum. Keşfetimde benim ve Yavuz’un yan yana olduğu fotoğrafları gördüğümde onlara tıkladım. Az önce çekildiğimiz fotoğraflarla doluydu. Buraya atılalı da 5 dakika olmamıştı. Birileri bizi takip ediyor olmalıydı.

Yeni bir aşkın doğup doğmadığını uzun zamandır merak ediyorduk. Hala kesin veriler yok elimizde ama sizler için çalışıyoruz! Sabah birlikte yürüyüş bile yaptıklarına göre arkadaşlıktan öte şeyler aklımıza geliyor. Henüz ikili bir şey paylaşmadığı için emin değiliz tabii. Yakın zaman da tüm her şeyi öğrenip hızlı bir şekilde sizlere sunacağız. Bekleme de kalın!

“Biri bizi paylaşmış.” diyerek ona gösterdim. “Daha az önce çekmişler.”

“Çok seviyorlar özel hayatımıza karışmayı.” Kafasını kaldırıp etrafa bakındı. “Çekip yok oldular sanırım. Bunu kaldırtacağım merak etme. Kimse kafasına göre konuşamayacak.” Telefonunu almak için eli cebine giderken kolunu tuttum. “Hayır, bir şey yapma. Zaten düşündükleri doğru değil mi?” Dudakları kıvrıldı. “Evet, doğru ama bu rahatsız edici.”

“Biraz öyle ama gerek yok. Kalabilir. Ben sevdim bu haberi. Hem bizi çok da güzel çekmişler. Bence buna devam edebilirler.” Fotoğrafları alarak bir albüm haline getirebilirdim bence. Fena fikir de değildi. Tamam, şakaydı.

“Bugün ne yapıyorsun?” diye sordu. “Bir toplantım var. Ondan sonra bir problem olmazsa daha işim yok. Beni ziyarete gelebilirsin.” Onunla artık ayrı kalmak istemiyordum. Sık sık görüşüp toz pembe dünyama ortak olsun istiyordum.

“Gelirim.” Hayatımda yediğim en tatlı simidi yiyordum sanki. Tadı çok güzeldi. Meyve suyunun da ilk defa bu kadar güzel olduğunu fark ediyordum. Hayat eskisinden daha yaşanabilir hale gelmişti benim için. Etraf daha renkli, daha canlıydı. Artık siyah, beyaz görmüyordum. Dedim ya dünyam artık toz pembeydi.

“Yediysen kalkalım mı?”

“Kalksak iyi olur. Benim de toplantı için son bir hazırlığa ihtiyacım var.” Biraz daha onunla burada kalmak isterdim ancak şu an için bu mümkün değildi. Hem zaten önümüzdeki günler bizimdi. Yine bir şekilde vakit bulurduk.

Arabasına bindikten hemen sonra ablamın telefonumu çaldırdığını görünce açıp açmamak arasında kaldım. Sanki açmam için uygun bir anda değildik. Ablamın ne diyeceğini de bilmiyordum. Rezil de edebilirdi vezir de ama açmazsam da rahatsız etmeye devam edebilirdi de. Bunu yapma potansiyeli çok yüksekti.

Yeşili kaydırıp kulağıma götürmeden önce telefonun sesini kıstım. Ben bile onu zor duyardım artık.

“Efendim abla.”

“Fotoğraflardan haberin vardır diye düşünüyorum ablacığım.” Zaten beni başka neden arasın ki? Sadece aramızda olup bitenlerle ilgileniyordu. Azıcık halimi hatırımı da sorsa keşke. Bir şeye ihtiyacım falan var mı, mesela.

“Ben seni sonra arasam şimdi müsait değilim.” Gözlerimle Yavuz’u kontrol ediyordum. Sadece araba kullanıyordu. Bence beni duymuyor bile olabilirdi.

“Hala birlikte misiniz? Doğru ya fotoğraflar da çok taze. Bakıyorum da ablana haber vermeden adım atıyorsun.” Ses tonunda ki imaları duymazdan geldim. Şu an onunla konuşmaya devam edersek konu derinleşecekti ve ablam asla susmayacaktı. O, eniştemle birlikteyken ben hiç böyle davranmadım. Onun kendisinin gelip anlatmasını beklerdim. O da beni merakta bırakmadan anlatırdı zaten. Hatta bir keresinde uykumdan uyandırıp beni ayıltıp da anlatmışlığı vardı.

“Tamam, ben kapatıyorum canım kardeşim. Sonra beni bilgilendirirsin. Seni çok çok öpüyorum.”

“Görüşürüz ablacığım. Kendine dikkat et.” Sevimli bir şekilde ona veda ettikten sonra yol boyunca susarak evime varmayı bekledim. Bir şey duysa da duymasa da aslında fark etmiyordu ama ablam benim için sorundu. Nerede, ne diyeceğini pek bilmiyordu.

Trafik lambalarını geçtikten sonra sokağıma girmiştik.

“İşte geldik.” Emniyet kemerimi çözerken “Teşekkür ederim.” dedim. Tam zamanında geldik diyebilirdim. Toplantı için istediğim kadar zaman vardı.

İçimde ki utanç duygusunu bastırarak ona doğru yaklaşıp yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra tepkisini görmemek için arabanın kapısını hızla açmış ve anında kendimi dışarı atmıştım.

NEDEN BÖYLE OLUYORDU?

Ablam beni rezil edecek derken hareketlerimle ben kendimi rezil ediyordum!

Yakında geçip giderdi zaten. Evet, evet öyle olurdu.

Kendimi bu şekilde teselli ederek rahatlatmaya çalışıyordum ve bunu bir süre daha yapacaktım.

“Zehra bana bir kahve getirir misin?” Toplantım bittikten sonra odama gelmiştim. Sabah Yavuz’la da konuşmuştuk. Gelecekti ama hala ortalıkta yoktu. Sanırım meşguldü. Arayıp sorsa mıydım? Yok ya öyle de meraklısı gibi olurdum.

“Tabii Defne hanım. Siz öğle arasına çıkmayacak mısınız?”

“Saat öğlen mi oldu?” diye sorduğumda kafasını salladı. Zaman algımı da kaybetmiştim. Harika! “Tamam, sen şimdi öğle arasına çık. Sonra bana kahve yaparsın.” Ben de bir şeyler yesem iyi olurdu. Sabah ki tatlı simit ve meyve suyundan sonra acıkmış gibiydim. İştahım da açılmıştı sanki.

“Siz nasıl isterseniz.”

Çantamı da alarak Zehra ile odamdan çıkacakken kapı çalınmış ve Yavuz içeri girmişti. “Geç kalmadım, değil mi?” Bugün her zamankinden daha farklı görünüyordu. Ya da bana her şey farklı geliyordu. “Hayır, geç kalmadın.” Cici kız modunda cevap vermiştim ona. Hiç yapmayacağım şeylerdi bunlar.

“Tamam, o zaman hadi yemeğe gidelim.” Elini bana uzattığında yanımda Zehra olduğundan mı ne birden çekinivermiştim. Yakında bir konfeti gibi patlayacaktım.

Havada kalan elini elimle birleştirip onun tarafından çekilerek şirketten çıkmıştık. Zehra’ya güveniyordum. O benim dedikodumu yapmazdı. “Nereye gidelim?”

“Yakınlarda ki restorana gidelim. Toplantı da ufak bir sorun çıktı. Sonrasında geri dönmem gerekebilir.”

“Tamam, sen nasıl istersen.” dediğinde arabasının olduğu tarafa bakınca ben de otomatikman oraya baktım. Bunların burada ne işi vardı? Cidden kendilerini unutturmuyorlardı. Sanırım bundan sonra onları eskisinden daha çok görecektim.

“Tezcan, siz burada bekleyin.” Onlara doğru konuşurken hepsi birden bize doğru dönünce gözlerimi kapatıp sıktım. Tam da istedikleri gibi yengeleri olmuştum! Hayat şaşırtır hep zaten… Hepsi birden bana el salladığında gülümsemeye çalıştım sadece. Yavuz’la birlikte olduğumu kesin biliyorlardır. Bir de gözleriyle görmüş oldular zaten. Artık içleri de çok rahattır.

Birlikte restorana geçip siparişlerimizi verdikten sonra bir süre öylece susmuştuk. Bazen kal geliyordu. Özellikle de bana. Bir güncelleme gelse de şundan kurtulsam diyordum. “Sen ne yapıyorsun gün boyu? Çalışacak mısın?”

“Boşum. Senin de işin olmasaydı şu inşaatı kontrol etmeye gidelim diyecektim ama işin varmış.”

“Aslında uzun zamandır da gitmiyoruz. Babamla konuşayım o da gelme derse gideriz, olur mu?” Onunla biraz daha zaman geçirmeye çalışıyordum sadece. Eminim kendisi de en az benim kadar bunu istiyordur. “Olur, tabii ama dediğim gibi başka zaman da gidebiliriz. İşin varken onunla ilgilen.” Kendisiyle kaçmak istememe mani oluyordu şu an. Olsun.

“Hafta sonu boş musun?” dedi.

“Evet, neden?”

“Seni bir yerlere götürmek istiyorum.” Aklında ne vardı, bilmiyordum ama söylediğinden daha istekli görünüyordu. Sanırım o nereyi isterse ben de onunla giderdim.

Birbirimize bakmaktan gelen yemeği doğru düzgün bir şey yiyememiştik. Sevilmek gerçekten farklı hissettiriyordu.

Onu ilk gördüğümde yakışıklı olduğunu kabullenmiştim ama sonrasında aklımda sadece kaçmak olduğu için onu unutup gitmiştim.

“Defne! Siz de mi buradasınız?” Gülçiçek’in kendisi ve sesi arabayla neredeyse Yavuz’a çarpacağı gün kadar heyecanlıydı. “Yine karşılaştık. Ay çok sevindim. Ben de benimkiyle burada buluşacağım. Aslında sizi hemen tanıştırmayı düşünmüyordum ama denk geldiğimize göre bence daha ertelemeyeyim.” Yan masada ki sandalyeyi çekip yanıma oturdu.

“Burada olmayı gerçekten çok özlemişim. Daha önce gezdiğim yerleri yeniden gezmeye karar verdim. Belki bir gün hep birlikte bir yerlere gideriz. Hayal ettim de çok güzel olur ya.” Kendi çalıp kendi söylüyormuş gibi oluyordu şu anda. Kırk yılın başı birlikte yemek yiyecektik ve bu elimizden kayıp gitmişti. Yanımızdan ayrılmasını da isteyemezdim ayıp olurdu.

“Ben de çok acıktım. Nerede kaldı acaba?”

“Gelir birazdan canım. Sabret.” Gülümseyerek yemeğime devam ederken “Acaba ben de mi sipariş etsem? Yok ya olmaz şimdi. Daha yeni yeni birbirimizi tanıyoruz. Hakkımda tuhaf şeyler düşünmesin.” dedi. Koskoca şehir de 2 defa denk geldiğimize inanamıyordum. Hep de Yavuz’la yalnız kalmak istediğim zaman oluyordu. Şans işte.

Gülçiçek’le daha başka bir gün vakit geçirmek isterdim. Kendisi bir anda bodoslama girdiğinde her şey mahvoluyordu. O da bunu anlayamıyordu işte. Her neyse yemeğimizi hızla bitirip erkenden kalkmaya çalışırdık olmadı.

“Nerede kalmış, sordun mu?” dedim. “Mesaj atmış. Biraz gecikeceğini söylüyor. Trafiğe takılmış ama çok gecikmez. Defne bir tanısan sen de çok seversin. Benim için her şeyi yapıyor. Sürekli hediyelere boğuyor. Ufak da olsa bir sürü şey alıyor. Çok düşünceli biri. Hayatıma onun gibi biri girdiği için çok şanslıyım.” Gözlerinde ki yıldızları görebiliyordum.

“Hatta bak boynumda ki kolyeyi o aldı.” İncilerle dolu zarif bir kolyeydi. Pahalı bir şeye benziyordu. “Çok güzelmiş. Başka neler aldı sana?” dedim konuyu devam ettirmeye gayret göstererek.

“Bir de buna uyumlu bir bileklik aldı ama onu takmadım. İkisi birlikte biraz ağır duruyorlar. Bunların haricinde makyaj malzemelerinden tut biblolara kadar çok şey aldı. Hediye kavramı senin aklına ne getiriyorsa hepsini aldı. Daha da alacak şey bulabiliyor, inanabiliyor musun?”

“Romantik mi?” dedim ilgili olmaya çalışarak. Kız şimdi bir sürü şey anlatıyordu. Ben doğru düzgün konuşmasam üzülürdü.

“Evet, öyle. Benim için restoran bile kapattırdı.” Parmaklarını birbirine geçirerek yanağına koydu. “Aynı dizilerde ki gibi. Böyle bir erkekle tanışacağımı hiç düşünmezdim Defne. O resmen beni prenses yaptı. Pamuklara sarılmış gibi hissediyorum.” Anlattıklarına bakılırsa abayı yakmıştı. O anlattıkça merakım katbekat artıyordu. Kimdi bu acaba? Tanıdığımız bir ünlü falan mıydı?

“Onunla hemen evlenebilsem evlenmek isterdim ama önce onun bana açılmasını bekliyorum. Tam olarak bu konuyu konuşmadık ama hissediyorum. Çok yakında bana açılacak. Öyle hissediyorum.” Gözü sürekli kapıdaydı. Bir yandan da saatini kontrol ediyordu. “Kusura bakmayın sizi de böyle bekletiyormuş gibi oldu. Benim yüzümden hepsi.”

“Gülçiçek aslında bizim de işimiz var. Arkadaşınla tanışmayı çok istiyoruz ama benim şirkete geri dönmem gerekiyor. Yani erkenden kalkma ihtimalimiz yüksek.”

“Defne lütfen bekle. Söz veriyorum çok sürmez. Gelince tanışırsınız sonra gidersiniz ama lütfen şimdi bekleyin.” Yavuz’a baktığımda “Olur, bekleriz.” demişti. Evet, beklerdik. Kendisi de o kişiyi tanımayı çok istiyor gibiydi.

“Bak Yavuz da bekleriz diyor. Bence de beklersiniz.”

“Ben de zaten bekleyip tanışmak istiyorum ama işim var işte. O yüzden biraz acele ediyorum ama senin için bekleyeceğim.”

“Çok teşekkür ederim Defne.” Elimi tutup sıktı. “Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım.”

“Ben de.” diye mırıldanırken tabağımda ki son lokmayı ağzıma attım. Yeterince doymuştum. Artık kahvemi içebilirdim. Zehra bana sonra güzel bir tane yapardı.

“Mesaj atmış. Geliyor şimdi. Her an kapıdan girebilir.” Kafamı sallayarak telefonumda ki bildirimleri kontrol ettim. Babam ne zaman geleceğimi soruyordu. Ona tam bir vakit veremeyeceğime dair bir şeyler yazarken “Defne hadi bırak telefonu.” diyen Gülçiçek için babama mesaj yolladıktan sonra bıraktım.

Gülçiçek’i pamuklara saran adamın kim olduğunu öğrendikten sonra çok kalmayacaktım. Umarım dediği gibi geliyordur.

“Buradayız!” Gülçiçek elini kaldırıp konuşurken kapıya doğru kaldırdım kafamı.

“Beni görmedi mi? Levent buradayız canım!”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

___

Bu yine cikti bir yerlerden😞

Pesimizi birakmicak galiba ama bunu da atlaticaz💪💪

Gorusuruzz💜❤️

 

 

Bölüm : 21.06.2025 18:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...