3. Bölüm
Flower / Yanlış Yol / 3| Filipinler

3| Filipinler

Flower
zeyzeynepp

10 saat süren yolculuğu zor zahmet atlattıktan sonra nihayetinde otele gelmiştik. Levent bellboya para verdikten sonra kendimi yatağa attım. Bacaklarım sürekli aynı pozisyonda kaldığı için biraz ağrıyordu. Yüzünde daha önce görmediğim gülümseme olan Levent bana doğru yürümüştü. “Sonunda yalnız kalabildik.”1

“Evet, öyle oldu biraz.” Avına doğru yaklaşan aslan gibi temkinli adımlarla bana yaklaşırken ilk defa kendimi ürkek bir ceylan gibi hissetmiştim. Bir yandan da gülesim gelmişti ki kendimi tutamamıştım. Kahkahamı salarak bedenimle birlikte beklemediğim kadar büyük bir tepki vermiştim. O sırada şaşkına uğrayan Levent merak edercesine bana bakmıştı.

“Ne oldu?”

“Yok bir şey.” diyerek kendimi yatağa attım. Anlık gülme krizim bir anda son bulmuştu. Hala aynı şekilde dursaydı belki art arda kahkahaları patlatmaya devam ederdim. “Bir şeyler yemeye gidelim mi? Sen aç olduğun için kendinde değilsin bence.” Bu bahanenin altına sığınan kocamı onaylayarak onunla birlikte odadan ayrılmıştım. İlk günümüzü dinlenerek geçirdikten sonra diğer günler de Filipinler’i keşfetmeyi planlıyordum ve Levent’i yanıma almayı unutmayacaktım.

O benim kadar gezmeyi sevmezdi. Eğer çalışmasaydı muhtemelen evde tüm gün yatıyor oluyordu.1

Balayı çifti olduğumuzu bilen otel çalışanları masamıza ekstra özen göstermiş ve gülleri eksik etmemişti. Gülleri severdim ama papatyalar kadar değildi. Papatyaya bakmak bana iyi hissettirirdi. Aynı şekilde kokusunu içime çekmeyi de. Levent’in bana bu zamana kadar aldığı çiçeklerin hemen hemen hepsi güldü. Aslında bilirdi papatyaları sevdiğimi ama unuturdu hep. Çoğu şeyi unuturdu. Hafızasının iyi olmadığını söylerdi. Ben de onu böyle severdim.

“Bunları nasıl yiyeceğimiz hakkında bir fikrin var mı?” Sevgili eşim daha önce görmediği şeylere garip bir bakış gönderirken internetten izlediğim kadarıyla ona anlatmaya çalışmıştım fakat onun bir an olsun tutumu değişmemişti. O yüzden de ilk lokmayı alan ben olmuştum. İster istemez yüzümü ekşittiğimde kendisi de dayanamayıp ağzına atmıştı. Bu deneyim ikimize de iyi gelmemişti.1

Kahvaltı diye önümüze koyulan tabaklar bir hayli garipti. Çevremizdeki insanlar büyük bir iştahla yerken biz gıdım gıdım yiyip çok uzatmadan doymayı tercih edip oradan ayrılmıştık. Otel de bulunan plaja girmek için hazırlandıktan sonra Levent bana ben Levent’e güneş kremi sürdükten sonra biraz güneşin tadını çıkarmak için uzanmıştım.

1 hafta boyunca iş güç olmadığı için hem dinlenecek hem de gezecektim. Bunun hayali bile güzeldi.

Güneş tatlı tatlı yakarken Levent ikimize içecek almıştı. Havanın sıcak olmasının yanında bu buz gibi içecek iyi gitmişti. Nefes almıştım sanki.

“Ben biraz denize gireceğim. Benimle gelecek misin?” Kafamı iki yana sallayıp güneşin beni yakmasına izin verdim. Bir süre daha burada uzanmak istiyordum.

Çocuklar cıvıltılarıyla ortama renk katarken susadığım için kalkmak zorunda kalmıştım. Hareket etmesem bile dilim damağım kuruyordu.

Bar sandalyelerinden birine oturup su rica ettikten sonra karşımda duran 2 kişinin ne kadar tanıdık geldiğini fark etmiştim. Güneş gözlükleri takıp ellerinde ki yelpazeleri sallıyorlar ve etrafa bakınıyorlardı. Mavi gömlekli ile gözlerimiz kesiştiğinde yanındakini uyarıp koşar adımlarla buradan uzaklaşmışlardı. Hala kim olduklarını çıkaramamıştım açıkçası. Bir de bunun yanında neden kaçtıklarını da düşünmek zorunda kalmıştım.2

Suyu alıp bir dikişte bitirirken deniz de yüzen kocamı gözlerimle arayarak bir kadınla birlikte sohbet ediyor oluşu dikkatimi çekmiş ve yanlarına gitme gereksinimi duymuştum. Bulmuştu tabii benim yakışıklıyı kaçırır mı? Sahip çıkmam lazımdı kocama. Benimkisi de biraz saftı aslında. Hemen kanıyordu.1

“Aşkım ne oluyor burada?” diyerek kolumu omzuna koymuştum. Gözlerim direkt kadındaydı. “Aşkım hanımefendinin topu kaçmış da rica etti. Ben de kıramayıp kendisine getirdim.” Kafamı sallayarak yanağına sesli bir öpücük kondurdum. Sonra da onu alarak yerimize götürdüm.

“Levent sen neden bu kadar safsın hayatım?”

“Saf mıyım? Neden öyle dedin ki hayatım?”

“Kadın basbayağı sana yaklaşmak için böyle bir yalan atmış. Kanma böyle şeylere.” Uslu bir çocuk gibi kafasını sallayınca tekrar öpmüştüm onu. Akıllı bir adamdı yahu.1

“Tamam, kanmam.” Onun gitmesine izin vermedim ve o da yanıma uzanmakla buldu çaresini.

Güzel bir duş sonrası tam yatağa uzanmaya hazırlanırken telefonum çalmıştı. Daha önce hiç bilmediğim bir numaraydı ve açarken de bu yüzden biraz temkinli yaklaşmıştım. Yavuz ve adamları peşimi bırakmış olsalar da sonradan sorun çıkarma ihtimalleri varmış gibi geldiğinden etrafıma dikkat etmeye çalışıyordum.

“Alo? Defne, merhaba ben Gülçiçek.” Telefondan gelen sesin tanıdık olması beni bir miktar rahatlatmıştı. “Merhaba, nasılsın?” demiştim ben de. Umarım kendisi şu anda iyidir. Başı tekrar beladaysa bu sefer yardımcı olmam mümkün olmayacaktı.

“İyiyim. Asıl sen nasılsın? Seni ben zannedip evlendirmeye kalkışmışlar. Yani öyle duydum.” Evet, öyle talihsiz bir olay yaşanmıştı. “İyiyim ben de. Sonradan her şey çözüldü. Sen de dikkatli ol.”

“Merak etme beni asla bulamazlar. Teyzemle birlikte ve en çok da sizin sayenizde yeni hayatıma adımımı attım. Hem teşekkür etmek için hem de nasıl olduğunu öğrenmek için aradım. İyi olduğuna çok sevindim. Kusura bakma benim yüzümden gereksiz yere senin de canını sıktılar.”

“Kafana takma canım. Geçti gitti. Şu an her şey planladığımız gibi ilerliyor. Balayındayız ve çok mutluyuz.” dedim kendi kendime gülerek.

“Ben bunu unutmuşum. Sizi rahatsız ettim. Ah, çok üzgünüm. Kendine iyi bak.”

“Sen de.” dedikten sonra kapatmıştık ve ben ardından numarayı silmiştim. İleri de ne olacağı belli olmazdı. O adamlar geri gelebilir ve bana hiç de nazik olmayan bir şekilde Gülçiçek’ten haber alıp almadığımı sorabilirdi.

Daha fazla ihtimali kafamda döndürmek yerine odamıza giriş yapan kocama gülümsemiştim. Gerçekten de evliydik ve ben havalara uçuyordum. Bunun hayaliyle neredeyse her geceyi sabahlıyordum. Artık eskisi gibi bizi düşünerek hayal aleminde gezinmeme de gerek kalmamıştı. Ben yıllarımı verdiğim adamla sonunda evliydim.

“Ne oldu bitanem? Neden beni yiyecekmiş gibi bakıyorsun?” Sakince bana doğru yürüyüp yatağın bir ucuna oturmuştu. İşte ben buna patlamıştım. İçimde oluşan gülme efektini dışarı yansıtınca hala bir şey anlamayan kocam hayretlerle öylece orada oturuyordu. Onunlayken sürekli gülesim geliyordu. “Defne iyi misin? Bak beni korkutuyorsun.” deyince efektimi yarı da keserek daha fazla korkutmak amacıyla dik dik bakmıştım. Biricik aşkım henüz gerçek benle tanışmamıştı.

Yatakta hareketlenip ona doğru yaklaştım. “Seninle bu gece çok eğleneceğiz.” 32 dişimi de kendisine göstererek televizyona yöneldim ve kırmızı tuşa basarak açtım. “Anlamadım. Ne yapacağız?” Sesinde ki titreme bana şevk verdiğinde açtığım korku filmiyle onu işaret parmağımla yanıma çağırdım. O da uslu bir öğrenci edasıyla gelmiş ve ben de gözlerimi kırpıştırarak “Seni çok seviyorum.” deyip karşılığını da aldıktan sonra kısa süren garip hareketlerime son vermiştim.

Levent korku filmlerini hiç sevmezdi. Sinemaya gittiğimizde de hep romantik filmler tercih ederdi. Ben de bu huyunu bildiğimden bunca zaman ses etmemiştim ama şimdi evlendiğimize göre istediğim her şeyi yapabilirdim! Ahahahaaa!

“Defne, hayatım ama biliyorsun sevmediğimi.” Mızmızlanan kocama ters bir bakış atıp sustururken filme odaklanmıştım. Yalnız başına yatsaydı belki korkmasını anlayabilirdim ama artık beraberdik. Ben onu her şeyden korurdum(!)

Filmin başında pek de bir şey olmadığı için korkmuyormuş gibi görünen kocam ortalarına doğru elini yüzünde gezdirmeye başlamıştı. Arada gözlerini kapatıyor benim ona baktığımı anlayınca da yüzünü kaşıyordu. Korku bedenini bir zehir gibi sarmıştı ve o iyi olduğunu gösterebilmek için savaş veriyordu ancak bu konu da pek de başarılı olduğu söylenemezdi.

Balayı bittikten sonra evimizde her gün korku filmi izletecektim ona. Yoksa başka nasıl eğlenebilirdim ki?

“Bence bu yaratık o adamı yiyecek.” dedim fikrimi belirtirken. Levent ise zorlukla baktığı için ne dediğimi anlayamamıştı. Canım kocam ya! Tam ısırmalık. Anılarımızı hatırladıkça içimi bir heyecan kaplıyordu ve ister istemez sevgi patlamaları yaşıyordum. Acaba ona da öyle oluyor muydu? Beni düşünürken heyecanlanıyor muydu?

Aşkın tanımı ben de sözlükte yazan gibi değildi. Çok farklıydı. Bazenleri tanımlayacak bir kelime bile bulamıyordum ki. Bir şey vardı ve bu bana güç veriyordu. Onun yanımda olup beni desteklemesi, beni sevmesi, gurur duyması ve daha nicesi bana iyi geliyordu. Ben onunla iyiydim. Belki de sadece onunla olduğum için iyiydim.

Filmin yine heyecanlı yerlerinden birindeyken Levent’in telefonu çalmıştı.

“Hayatım iş için arıyorlar. 2 dakika bakıp geleceğim.” diyerek yanımdan ayrılınca bir şey dememiştim. Balayımız boyunca işten uzak kalmamız konusunda anlaşsak da pürüzler çıkabiliyordu. Her neyse bu konuda üzerine gitmeyecektim.

Filme kaldığım yerden devam etmiştim. Zaten 90 dakika anca vardı. Yarısına da çoktan gelmiştik. Levent’in 2 dakikası 15 dakika sürse pek de bir şey kalmıyordu. Ondan sonra da yemek yerdik. Doğrusu biraz acıkmıştım. Evlilik beni acıktırıyordu. Bu gidişle çok fazla kilo alacaktım. İstediğim bedene ulaşmak için aylarca ağzıma bir şey sürmeyen ben sürekli ağzıma bir şeyler atarken buluyordum kendimi. Filipinler de olmasaydık kara delik edasıyla ne varsa ne yoksa yok edebilirdim bence.

Canavar bir insanı da açlıkla yerken gerçekten de bir şeyler ağzıma atma ihtiyacı duymuştum. Mini buzdolabından içecek alıp ne yiyebileceğimi düşündüm. En azından bir meyve tabağı yapıp göndermişlerdi. Orada ki elmayı kendim için dilimlerken Levent’in yatakta uzanıp telefonuna baktığını fark etmiştim. Az önce konuşmak için ayrılan adam neden yanıma dönmemişti? Aslında cevabı basitti. Korkuyordu ama ona sorsam asla böyle bir şey yoktu.

Elmaları dilimledikten sonra ucunu bıçağa takarak ona uzattım. Odamız çok da büyük olmadığından 2 adımla birbirimizi buluyorduk.

“Ne oldu koca oğlan? Hani korkmuyordun.”

“Korkmuyorum tabii ki. Bunu da nereden çıkardın?”

“E ne yapıyorsun burada? Sen niye karını korku filmi izlerken yalnız bırakıyorsun ki?” O an aklımıza eski anılarımızdan biri gelmişti. Sinemaya ilk kez gideceğimiz zaman korku filmi seçmişti. Bu aklı da yakın arkadaşlarının tavsiyesine uyarak almıştı. Korkup ona sarılacağımı zanneden sevgili kocam filmin ortalarında neredeyse bayılacak gibi olduğundan diğer insanları daha fazla rahatsız etmemek adına çıkmak zorunda kalmıştık. Ona kolonya alıp koklatıp kendine getirdikten sonra bir daha görüşmek istememiştim ama o ısrarcı olmuştu.

“Yoksa sen korktun da mı kocacığının yanına geldin?” Telefonunu bir kenara bırakırken üzerime gelince kendimi geriye çeker gibi olmuştum. “Yanakların yine elma şekeri gibi.” En ufak bir yakınlaşma beni heyecanlandırıyordu. Elimde değildi ki. Artık bundan sonra her fırsatta beni utandıracaktı.

Elini saçlarımdan yanağıma indirdiğinde dudağımın kenarını öpmüştü. Beni nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyordu.1

“Filmden daha heyecanlı şeyler var.” Sesinin tonunu düşük tutsa da derinlerden geliyordu. “Ne var mesela?” deyip filmi bir kenara atmıştım ki kapımız çalmıştı. Herhangi bir şey sipariş de etmemiştim. Yine hediye falan mı getirmişlerdi? “Ben bakayım.” Levent yerinden kalkıp kapıda ki kişiyle bir şeyler konuştuktan sonra içeriye giren şeyleri görünce ayaklanıvermiştim.

“Sen kocanı kendi kendine takılıyor zannederken ben odamıza yemek söylemiştim.” Böbürlenerek sandalyesini çekip oturmuştu. Ben de aynı şekilde karşısına geçmiştim. Benden daha aç olduğu kesindi.

“Bunları yiyebileceğimizden emin misin?” diye sordum. Sabahkine göre daha az garip şeyler vardı. “Buraya gelen turistlerin hangi yemekleri daha çok beğenmişlerse bize de onlardan hazırlamalarını istedim. Bu kez masadan doymuş bir şekilde kalkacağız eminim.” Umarım öyle olur.

Çorbaya benzeyen şeyden bir yudum alırken köri tadı boğazımı sarmıştı. İçindekileri büyük büyük doğradıkları için pek de iştah açıcı bir görüntüye sahip değildi ama yenecek düzeydeydi. Ardından da tavuklu pilavı andıran yemekten bir kaşık almıştım. Bu da gayet güzeldi. Filipinler’den ayrılana kadar yiyecek bir şey bulamazsak hep bunu yiyebilirdim.

“Nasıl beğendin mi?” Levent’in sorusuna bir baş sallamasıyla cevap vermiştim.

“Emin misin? Yemek istemezsen bir hamburgerciye de gidebiliriz.”

“Şimdilik iyiyim.” Yine aynı yemeklerden birer kaşık almıştım. Karnım gerçekten sonunda doyacaktı. Kocam neyse ki bir sorunu daha çözmüştü. Hayatımı hep o kurtarıyordu. O olmazsa ben ne yapardım?

“Levent şu yanında duran tatlı mı?” Bir bardağa koymuşlardı. Kocam işaret ettiğim tatlıyı alıp ciddi bir şekilde incelerken bir kaşık doldurup ağzına atmıştı. “Ya! Onu ben yemek istiyordum.” Zafer kendisininmiş gibi gülümseyip bir kaşık daha yemiş ve bir anda öksürmeye başlamıştı.

“Karına vermezsen böyle olur işte.” deyip kendimi haklı çıkarırken öksürükleri de durmuştu.

Ben bu adamla bir ömür ne yapacaktım?

“Daha iyi misin?”

“Evet, iyiyim.” İçim rahat etmediği için arkasına geçip kollarımı ona sardım.

“Hadi suratını asma. Ne istiyorsun, söyle de onu yapayım.” Biraz alıngan biriydi. Benden ilgi beklediği zamanda böyle yapıyordu. Ara da çocuklaşsa da hayatımın üzerinde söz sahibi olan nadir kişilerden biriydi. Levent ve ben birbirimiz için yaratılmıştık. Birlikte eğlenen nadir çiftlerdendik. Herkesin bizim kadar hayat dolu olduğuna inanmıyordum açıkçası. Ne yapmak istersek, ne yemek istersek çok fazla sürmeden istediğimiz şeye sahip olup güzel vakit geçiriyorduk. Bu asla sıkıcı gelmiyordu. Levent’le birlikteyken bana hiçbir şey sıkıcı gelmiyordu. Aksine ben hep mutlu oluyordum.

“Bir şey istemiyorum elma şekerim.” Yarım bir gülümsemeyle bana bakmıştı ama ben nedense ikna olamamıştım. Balayı sandığımdan daha mı durgun geçiyordu? Sanki bir şey vardı ama ne olduğunu anlayamıyordum. Aramızda bir sorun da yoktu ki. Peki ben neden böyle hissediyordum?

“Defne burada mısın? Hayatım nereye daldın?” Levent’in bana seslenmesiyle gözlerimi kırpıştırdım. “Buradayım. Yok bir şey.”

“Yürüyüşe çıkalım mı? Temiz hava ikimize de iyi gelir.”

“Olur.” dedim. Ben de kafamı toparlamış olurdum. Bilmiyorum birden kafam bulanmıştı. Ne olduğunu bile anlayamamıştım.

“Dışarı da yesek daha iyi olur.” Onu onaylayarak beraber odamızdan çıkmıştık.

Akşam olmasına rağmen havanın çok sıcak olması da ayrı bir bunaltıcıydı. “Defne buraya ileri de çocuklarımızla gelelim mi?” Hafifçe gülümsedim. “Gelelim.” Telefonumu çıkardım. Madem böyle bir şey söylemişti. Onu unutmamak için bu anı ölümsüzleştirmeliydik, değil mi?

Boyu çok fazla uzun olmadığı için telefonumu rahatça kaldırıp selfie çekmiştim. Bu bizim sıradan çekildiğimiz fotoğraflardan biriydi ama artık bir farkı vardı. Biz artık evliydik! Evet, evliydik.

“Defne aslında benim sana bir şey söylemem gerekiyor.”

“Ne söyleyeceksin hayatım?”

“Balayını erken sonlandırmak zorunda kalabiliriz.”

 

 

 

 

 

 

___

Evliligin daha ilk gunlerinde sorun yasayan ciftimize ne olacak acabaa

💞

 

 

Bölüm : 01.02.2025 18:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...