
Bir tanışmayı da atlatmamızın üzerinden 1 hafta geçmişti. Levent tutuklanıp hapsi boylamış, Gülçiçek ailesinin evine döndükten sonra yeni bir üniversite okuma kararı almıştı. Hayatından baştan başlamaya karar vermişti. Belki orada biriyle tanışırsa daha mutlu olurdu. Gerçi şu anda biriyle birlikte olacağını da sanmıyordum. Uzunca bir süre kimseyi hayatına almazdı. Ona da üzülüyordum ama zararının neresinden dönülürse kardır, değil mi? Umarım yakın zamanda toparlanırdı.
“Defne ya çok yorgunum.” Ablam yüzünü asarak kendi odasından çıktı. Ben de o sırada bana verilen odadan yeni çıkıyordum. “Dün akşam yemekten sonra partiye katılmayacaktık. Hiç iyi olmadı.” Ablam, eşi, ben ve Yavuz birlikte akşam yemeğine çıkmıştık. Ondan sonrasında da parti başlamıştı. Aynı mekanın içinde olduğu için biz de katılmıştık. Dans edip eğlenmiştik. Kendimi üniversite zamanlarımda gibi hissetmiştim. Eğlenip durmuştuk ama işte o günlerde ki kadar sağlıklı ve zinde olmadığımdan sabah felç olmuş gibi kalkmıştım.
Parti bitiminde ablamların evinde kendimi bulmuştum. Zar zor bir şeyler hatırlıyordum zaten. En son hatırladığım şey arabadan inerken mal mal şarkı söylememdi. Elimde mikrofon varmış gibi şarkı söyleyip dans etmeye çalışıyordum. Kendimi kim zannediyordum acaba?
“Ben de ya. Ben de çok yorgunum.” Başım demir gibiydi. Öyle bir ağrı vardı ki dayanamayıp duvarlara vurasım geliyordu. Kırk yılın başı eğlenelim dediğimizde canımın çıkacağını bilseydim eğlenmezdim ki. Bu teklifi sunduğum için kendime çok kızıyordum. Nasıl yarınımı düşünmeden hareket edebilirdim? Ben çalışan bir iş kadınıydım. Çocuk değildim.
“İşe gidemeyeceğim galiba.” dedim başımı tutarak. “Gitme boş ver. Dinlen bugün.” Acaba öyle mi yapsaydım? Fena fikir de değildi aslında. Bugün de yatayım canım ne olacak?
“Sen bu akşam da biz de kal. Abla kardeş dertleşiriz.” Bugün biraz üşengeçliğim konuşuyordu. Beni yöneten de oydu aslında Umarım yarına kadar dinlenip iyi hissederdim.
“Sen git bir duş al. Kahvaltı hazır olunca ben seni çağırırım.”
“Duş aldım zaten. Bak saçlarım nemli.” Elimle saçlarımı işaret ettim. “Ama hala kendime gelemedim. Bir daha mümkünse yapmayalım çünkü bize göre değil.” Ablam da gülerek beni onaylarken alt kata geçtik.
“Sert bir kahve içelim sonra. Anca toparlanırız gibi.” dedim. Baş ağrım sanki zaman geçtikçe daha çok artıyordu. “İçeriz canım. İçeriz.” Kahvaltının kurulmasından sonra ben masaya geçerken ablam da yeğenimi getirmişti. Bugün de ayrı bir tatlıydı. Beni görünce heyecanlanmıştı. Kollarını çırparken adımı söylemeye çalışmış ve her yere tükürüklerini saçmıştı. Yürümekten çok koşmaya bayılıyordu. Temel kelimeleri rahatlıkla söyleyip evin neşesini artıyordu. Çok tatlıydı. Çok.
Canım da pek bir şey istemiyordu.
“Eniştem bize katılmayacak mı?” diye sordum. “Onun işi varmış. Erken çıktı. Akşama kadar dönmez.” O da dün bizimleydi. Hiç mi yorgun hissetmiyordu? Neyse kendisi bilirdi. Ben gün boyunca dinlenecektim. Kahve ve dinlenme sonrasında kendime gelebilirdim belki.
Son zamanlarda hayatımın güzel ilerlemesinden dolayı baş ağrımı da unutuvermiştim sanki ama hala vardı. Beni rahatsız edecek düzeyden çok daha fazlaydı.
“Defne kahvaltıdan sonra alışverişe gitmeliyiz.” diyen ablamı duyduğum an ağzımda ki peyniri çiğneyemedim. “Ne alışverişi abla? İkimizin de halini görmüyor musun? Tüm gün yatıp dinlenmeye ihtiyacımız var. Ben kahve içtikten sonra kafayı vurup yatmayı düşünüyordum ve hala da bu düşüncemin arkasındayım.”
“Olmaz canım. Alışverişe çıkmamız gerekiyor.”
“Ama neden? Bunu başka bir zaman bensiz de yapabilirsin. Çok zor bir şey değil.” Sesli bir şekilde nefesini verdi. “Yeğenine bir şeyler bakmaya gideceğiz. Biliyorsun yerinde durmuyor. Sen onu tutarken ben de alışverişiyle ilgileneceğim.”
“Onun dadısı yok mu? Gitsene onunla.”
“İşi varmış. Benden izin istedi. Ben de verdim canım. Daha fazla sorgulama sen de.” Ben neden bu hikaye de acı çeken taraftım? Hiçbir şey de yapmamıştım. Sanırım ablam bu gece onlarda kalmamın karşılığını almaya çalışıyordu. Cidden bedavaya hiçbir şey yoktu bu dünyada. Ablam bile ben kaçmadan işi üzerime yıkıyordu.
“Başka zaman birlikte gitsek olmaz mı ya? Şu an gerçekten çok yorgunum.”
“Beni ilgilendirmiyor hanımefendi. Bekar ve boşsunuz. O yüzden yeğeninizle ilgilenmek zorundasınız.”
“Sırf sana gıcıklık olsun diye gidip Yavuz’la evlenesim var abla.” İkimizde gülerken suyumdan bir yudum aldım. Dilim damağım sürekli kuruyup duruyordu.
“Bana gıcıklık olsun diye mi evlenmek istiyorsun? Yoksa onunla gerçekten de evlenmek istiyor musun?” diye sorduğunda yüzümde bir gülümseme oluştu. “Onunla evlenme fikri çok güzel hissettiriyor. Yavuz çok farklı biri. Beni düşünüyor sürekli. Benim için elinden gelen her şeyi yapıyor. Cidden mükemmel biri.”
“Yavuz’u öv demedim kızım. Onunla evlenip evlenmek istemediğini sordum.”
“Abla inanır mısın, bilmem ama son birkaç gündür rüyamda evleneceğimizi görüyorum. Acaba Yavuz bana evlenme teklifi mi edecek?” dediğimde bıkkınlıkla, “Ben ne soruyorum. Sen ne söylüyorsun Defne.” dedi. Ben hislerimi paylaşıyordum sadece. Eğer beklerse devamında sorusuna da cevap verecektim fakat sabredemiyordu işte.
“Evlenme fikri hala çok erkenmiş gibi geliyor ama Yavuz’la olacaksam benim için artık bu bir sorun değil. Bugün evlenme teklifi etse hemen kabul ederim mesela.” Ablam aldığı cevaptan memnun olarak kahvaltısına devam etti. Benim de mutlu olmamı istediklerini biliyordum ama hayatıma müdahale edilmesinden hoşlanmıyordum.
“İyi o zaman. Çabuk kahvaltını et. Çok işimiz var.”
“Of! Tamam, abla.” Yine de beni götürecekti şu alışverişe. Kurtuluşum yoktu.
“Of denmez ablaya. Çarparım bak iki tane.” Dudaklarımı birbirine bastırdım. Dediğini gerçekten yapardı. Tabii ben de geride durmazdım. O zaman da sevgili yeğenimin psikolojisi bozulurdu. Ben de örnek bir teyze olmak adına sakince kahvaltımı ettim. Biricik yeğenimi gerçekten çok seviyordum.
Kahvaltıdan biraz sonra kahvelerimizi içip ablamın silah zoruyla verdiği kıyafetleri giymiştim. Alt tarafı evime gidip değiştirecektim ama kabul etmemişti. Neymiş zaman kaybedermişiz. Sanki bir yere yetişmeye çalışıyorduk.
“Defne hadi!” Odadan çıkıp alt katta kapının önünde bekleyen ablama, “Tamam, geliyorum!” diyerek indim. Çok fazla acele ediyordu. Saat daha anca öğlene gelmişti. Akşama doğru da dönmüş olurduk.
“Çok hızlısın(!)” Ablamın söylenmelerini dinleyecek kadar genç değildim. O yüzden ondan önce çıkıp arabaya ilerledim. “Sen yeğeninle arkada otur. Arabayı ben kullanacağım.” Çocuğu kucağıma aldım. “Sana kaldıysak yandık.” dediğimde göz göze geldik.
Kendisi şoför koltuğuna yerleşirken biz de arkaya geçmiştik. “Hazır mısınız?” dedi dikiz aynasından bize bakarak. “Evet, hazırız. Gidebiliriz artık.” Ablamın arabayı kullanıyor olması beni biraz ürkütüyordu.
“Defne bari yalandan gülümsesen ne olur? Ablanla vakit geçirmekten mutluluk duyman gerek.” Göz devirdim. “Evet, aynen öyle olması gerek.” Ablam beni takmayıp arabayı çalıştırırken alışveriş merkezine gidene kadar telefonumla oyalandım. Arada yeğenimi de sevip komik videolar izlettim ki ablam sonra yine söylenmesin diye.
Göz açıp kapayıncaya kadar alışveriş merkezine geldiğimizde, “Çok fazla abartmayalım. Zaten büyüyor.” desem de ablam beni kaale almadı. Çocuk mağazalarına yönelirken ablam birden hedeften şaşıp yanındaki kadın mağazasına girmişti. Biliyordum böyle olacağını. Burada kıyafet bakmaktan çocuğa bir şey alamayacaktık.
Ablam birkaç elbiseye bakarken bir tanesine takılı kalmıştı ki bana gösterdi. “Defne şu elbiseye bak. Çok güzel.” Beyaz uzun ve yırtmacı olan bir elbiseyi tuttu. Gerçekten de güzeldi. “Şunu bir denesene.” Ablama yaklaştım. “Biz buraya çocuğuna kıyafet bakmaya geldik. Bana değil.”
“2 dakika denesen ne olacak sanki? Üzerinde nasıl duracak, merak ediyorum.”
“Çok merak ediyorsan sen denesene.”
“Ben çocuğu tutuyorum. Hadi 2 dakika dene de üzerinde göreyim.”
“Denemek istemiyorum. Çıkalım mağazadan.” dediğimde kaşlarını çattı. “Ne annemi ne de beni dinliyorsun. Şu elbiseyi denersen ölecek misin sanki?” Çalışanların da bize baktığını görünce daha fazla rezil olmamak için kabul ettim. Böyle bir mağazaya girdiysek kendisine niye bakmıyordu ki? Neden benimle uğraşıyordu?
Elbisenin bana göre olan bedenini getirdiklerinde kendimi hızla kabine atmış ve ablamın gereksiz yere ısrar ettiği elbiseyi giymiştim. Eğer giymeseydim bizi orada rezil ederdi.
Kabinden çıktıktan sonra ablam şaşkınlıkla bana bakarken, “Çok güzel olmuşsun.” dedi. Ben de aynadan kendime bakmıştım kısa bir süreliğine. “Evet, yakışmış.” Yakışmıştı da ben bunu ne yapacaktım ki? Neyime yarayacaktı?
“Tamam, şimdi çıkarıyorum.” Almak gibi bir niyetim olmadığı için kabine geri dönüp çıkarttıktan sonra ablam almam için ısrar etse de ben oralı olmayıp daha da fazla ısrar etmemesi için mağazadan ondan önce çıkmıştım. O bir süre daha içeri de oyalanmıştı. Ben ise çocuk mağazasına geçip yeğenim için bir şeyler bakmıştım. Sanki benim çocuğumdu.
Elinde çantayla gelen ablam çocuğu bana verirken benden daha ilgili bir şekilde(!) çocuğuna birkaç parça şey almıştı. Kim bilir kendine de neler almıştı? “Tamam, bunlar olur. Hadi alıp çıkalım.”
“Abla ne acelen var? Rahat rahat baksana.”
“Sen karışma Defne.” deyip kasaya giderken hayretle onu izliyordum. Bu çocuğa bazen üzülüyordum.
Ablam 5 dakika içinde döndükten sonra alışveriş merkezinin içinde başka mağazalara gideceğimizi zannederken beni kuaföre sürüklemişti. “Abla çocuğuna kıyafet bakalım diye tutturmamış mıydın? Şimdi burada ne işimiz var?”
“Enişten aradı az önce. Yavuz’la ikisi bir yer ayarlamışlar. Oraya gideceğiz.”
“Daha dün gittik ya.” Beni kuaför koltuğuna oturttu. “Ben de öyle dedim ama bu mekan çok güzelmiş. Israr edince kıramadım.”
“Ama giyecek bir şeyim yok.”
“Sen sadece saçına odaklan canım. Ben kıyafet işini hallettim.” Hala bir şey anlayamıyordum ki. Birdenbire buraya sürüklenmiştim. Dünden kalan yorgunluğum da hala devam ediyordu. Nereden çıkmıştı bu şimdi?
Ablam saçımla ilgilenenlerle beni yalnız bırakırken başka biriyle bir şeyler konuşuyordu. Dikkatimi versem de ne olduğunu duyamıyordum. Bir şeyler karıştırıyormuş gibi hissediyordum.
…
“Gerçekten çok güzel oldun Defne. Bu elbiseyi iyi ki almışım.” Bana zorla denettiği elbiseyi alıp giydirmeyi başarmıştı. Eniştemin arayıp da hazırlanmamızı istediğinden beri daha çok acele ediyordu. Sanki bir oyunun içinde gibiydim. Ne olduğunu anlayamıyordum ama yakında çıkardı kokusu.
Kuafördekiler makyajımı yaptıktan sonra ablam beğenmeyip bir kez daha yaptırmasından sonra iyice sıkılmıştım. Kendisi benden daha basit olmuştu ve bunu kafasına takmıyordu. Bugün pek bir garipti. Yeğenim de bu ortamdan benim gibi sıkılıp ağlamıştı. Yani sadece o ağlamıştı. Ben ablamı tek yakalayamadığım için pek de bir şey söyleyemeyip somurtmuştum sadece. Keşke ben de bebek olsaydım.
“Hadi daha fazla oyalanmayalım.” Koluma girip çıkışa geldiğimizde eniştemin arabasını görünce, “Yavuz da gelecek mi?” diye sordum. “Yok canım. O biraz uzaktaymış. Biz gidene kadar anca yetişirmiş.” Kafamı sallayarak arabaya geçtim. Dinlenme hayallerim göz göre göre suya düşmüştü.
Yol boyunca ablam sürekli bir şeyler söyleyerek dikkatimi dağıtırken nereye gittiğimizi anlamaya çalıştım. Normalde evde dinlenmek isterken kendimi alışveriş merkezinde bulmuştum ve şimdi de bir mekan ayarlanmıştı. Biz de oraya gidiyorduk. Bugün oldukça karmaşık ve hızlı geçiyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar hava bile kararmıştı.
“Defne baş ağrın var mı hala?”
“Yok abla. İyiyim ben.” Her şey bir anda olup bittiği için baş ağrım da arada kaynayıp geçmişti.
“İyi. Bu akşam da kopmaya kalkma. Zor toparlanırız.” deyip kendi kendine gülerken eniştem arabayı park etmişti. Deniz kenarında bir yere gelmiştik.
“Güzel bir yere benziyor.” diyerek inerken ablam da indi. “Şuradan gideceğiz galiba.” Elimi tutarak çiçeklerle dolu olan alana getirdi. “Defne sen kırmızı halıyı takip et. Ben arkandan geliyorum. Çocuğum sabahtan beri keyifsiz, biliyorsun.” Beni yalnız bırakırken bembeyaz çiçeklerin arasında kalmıştım. Çocuğu da şimdi aklına geliyordu. Bizimleyken çatladı resmen.
Ablamın dediği gibi ilerlerken havai fişekler patlıyordu.
Yolun sonuna geldiğimde Yavuz’u takım elbisenin içinde gördüm. Yüzündeki gülümsemeyle bana doğru yürürken her şeyi geç de olsa anladım. Bu beyaz elbiseden belliydi aslında. Sadece beni kafam bazen geç çalışıyordu.
Ellerimi tuttu ve dudaklarına götürdü. “Çok güzel olmuşsun sevgilim.” Kalbim ağzımda atmaya başlamıştı bile. “Hayatıma yanlışlıkla da olsa girdiğin için çok mutluyum. Sen olmasaydın şu anda mutsuz bir adam olabilirdim. Belki de yaşamıyor dahi olabilirdim.” Biraz abartıyordu.
“Seni gördüğüm ilk andan beri sadece seninle birlikte olma hayali kuruyordum ve bu geç de olsa gerçekleşti. Geç de olsa benimlesin, benimsin. Hayatım konusunda söz sahibi olabilecek tek kadınsın. Şimdi ise eğer iznin olursa ben bunu resmileştirmek istiyorum.” Dizlerinin üstüne çöküp kırmızı kadife bir kutu çıkardı. İçinde beni karşılayan pırlanta bir yüzük vardı.
Bunları yaparken bile o kadar mutluydu ki…
“Benimle evlenir misin, Defne?”
Gözlerim istemsizce dolarken kafamı salladım. “Evet, seninle evlenirim.” Yavuz yüzüğü parmağıma takıp bana sarılırken alkış sesleri eşliğinde yine havai fişek sesleri duyulmuştu. Bu seferkiler art arda patlıyordu. Her bir patlama da kalplerle birlikte isimlerimiz yazıyordu.
Her şey çok güzeldi.
Birbirimizden ayrılıp havai fişek gösterilerini izlerken yüzümde ki gülümsemeyi saklayamıyordum. O da sürekli bir bana bir de gökyüzüne bakıyordu.
Bunun için çok uğraşmış olmalıydı.
Gösteri bittikten sonra bizim için hazırlattığı masaya geçmeden önce yakınlardan çıkan kemancıyla birlikte o da dans etmemiz için elini uzatmıştı.
“Benimle dans eder misiniz güzel hanımefendi?”
“Elbette ederim.” Elini tuttuğumda pırlantama bakmadan edemiyordum. Bunun tonlarca fotoğrafını çekmem gerekiyordu. Aslında bu güzel evlilik teklifini acilen sosyal medyadan duyurmam gerekiyordu. Birçok insan bunu bekliyordu çünkü. En çok da annem.
“Teşekkür ederim.” dedi Yavuz gözlerime bakarak. Ben de en az onun kadar mutluydum. “Ne için teşekkür ediyorsun?”
“Her şey için.”
___
Sey merhabalar sonunda bunu bitirebildigim icin mutluyum zor da olsa sona gelebildik🎉
Aslinda bunu idareten yazmistim ben aklimda baska kurgular vardi ve onlara zaman ayirmam gerekiyordu. Onlarla ilgilenirken bunu da yazip birkac kisi de olsa bir seyler yazdigimi gorsunler istedim.
Simdi baska bir tane yaziyorum. Buna benziyor gibimsi...
Ama farkli yerlere ayrilacaklar merak etmeyin. Adi da "Yalnızca Roma Biliyordu" ismini cok dusundun mu derseniz evet gercekten cok dusundum. Yapay zekaya bile sordum ve en sonunda buna karar verdim. Siz de ona bir sans verirseniz cok sevinirim🙏🙏
Benimle buraya kadar gelenlere de cok tesekkur ederim. Guzel yazamasam da okudunuz. İyi ki varsiniz❤️❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.75k Okunma |
214 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |