“Defne, a-aşkım-“ Kendimi birkaç adım geri çektim. Duyduklarım ne anlama geliyordu? Bunu ne şekilde yorumlamalıydım?1
Levent teslim oluyormuşçasına elini kaldırırken bunda bir anlam verememiştim. “Öncelikle sakin ol. Açıklayabilirim.”
“Neyi açıklayacaksın?” Bana doğru iki adım daha attığında “Telefonda konuştuğum kişi Cey-Ceyhun’du. Evet, Ceyhun’du. Biliyorsun yarın maç var. Bana evlendikten sonra da gelebilir misin, diye sordu.” derken kendi kendine güldü. “Bana sordu inanabiliyor musun? Bana. Ben de gelirim dedim ve biraz da üstünlük tasladım. Sanki, sanki bunda bir şey yokmuş gibi davrandım. Biliyorum senden gizli kapaklı iş çeviriyormuşum gibi oldu ama öyle değil.” Durup bir nefes aldıktan sonra devam etti. “Özür dilerim elma şekerim. Seniz üzmek istemedim.”
“Konunun gerçekten maç olduğuna emin misin?”1
Onaylar bit tını da “Evet,” dedi. “Evet, eminim. Hem başka ne olacaktı ki? Sen çok küfrediyorum diye gitmemi istemiyordun ama ben de oradayken çok eğleniyorum. Stres atıyorum.” Bana her seferinde kendini açıklamaya çalışırken nefessiz kalmasının yanında soğuk terler döküyordu. Sürekli üzerine gelen bir ebeveyn de değildim aslında ama tanıştığımızdan beri böyleydi. Onu tanımasam bana yalan söylüyor diyecektim.1
“Hmm,” diye mırıldandım. Ceyhun biraz değişik biriydi ve Levent’in ona neden ‘seni seviyorum’ demesini anlayabiliyordum. “Tamam, o zaman git ama bir daha bu şekilde konuşma. Ben neyse ama bir başkası yanlış anlayabilir.” Ben de öyle anlamıştım ama eşim her şeyi izah edince konu açıklığa kavuşmuştu. “Kaç kişi gideceksiniz?”
“Sadece ben ve Ceyhun. Diğerlerinin işi varmış. Onlarda da başka bir maçta beraber oluruz artık. Tabii sen de izin verirsen?”2
“Benden gizli kalmazsa elbette izin veririm. Hatta ben de gelirim.” Nefessiz kaldığı için yorgunca “Olur, tabii. Gel.” demişti.
Boş yere bir an kötü şeyler düşünmüştüm. Maçtan konuşuyorlarmış işte. Levent’in de dediği gibi ben maçlara gitmesini istemezdim. Kendini kaybedip hayatında bir kere bile yüz yüze gelmemiş insanlara küfrediyordu ve bunlar sahiden hoş değildi. O da her erkek gibiydi. Bunu değiştiremesem de dozunu düşürebilirdim sanmıştım ama o muhtemelen sevgililik dönemimizde de benden habersiz çok kez gidip rekor seviyede küfür etmişti.
Şimdilik sorun etmeyecektim ama benden habersiz böyle devam ederse tavrımı koyacaktım. Her şey bu kadar kolay değildi.
“Günün nasıl geçti? Hadi kocana anlat bakalım.” Birdenbire tavrını değiştirip hiçbir şey olmamış gibi sorduğu soruya ne yanıt vereceğimi bilemedim. Yavuz’un şirketine gidip kavga ettiğimizi anlatmak istemiyordum ama kocam olduğu için bunu bilmeye hakkı vardı.1
Birlikte koltukta otururken kolunu omzuna atıp beni kendisine çekti. “Ben site adına ortak olduğumuz şirkete gittim konuşmak için ve pek de güzel bir sonuca bağlayamadık. Neredeyse adamın başına yıkacaktım orayı.” Gözlerimi kırpıştırarak çok tatlı bir şey yapmışım gibi davranarak Levent’e yanaştım. “Ne yaptım, dedin aşkım. Anlayamadım.”
“Bak şimdi her şey çok normaldi. Yani ben oraya gidene kadar. Sadece konuşup dönecektim ama olmadı.” Baş parmağımı ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırarak “Küçücük kavga etmiş olabiliriz.” diyerek hala aynı tatlılıkla onun tepkisini bekledim. “Neden oraya gideceğini bana söylemedin?”
“Söyleyecektim ama senin işin çıkınca öyle kaldı.” Kafasını salladı. “Anladım. Sana bir saygısızlık falan mı yaptı da sinirlerini tepene çıkardı?”
Düğün günü beni kaçırdığı için tartıştığımızı anlatamazdım. Böyle bir şey yaparsam kavga çıkardı ve iş bozulurdu. Bir şeyler uydurmalıydım. “Fikrimi yetersiz bulduğundan bahsetti işte. Ben de ona sinirlendim.”
“Elma şekerim sence de sunum işini fazla kafana takmadın mı?”1
“Takmak mı?” Oturuşumu düzeltip yüzlerimizi sabitledim. Bugün sevdiğim parfümünü sıktığından mayışmıştım. “Bu benim için bir ilk. Babam bana güvenip o arazi için elinden geleni yaptı ve şimdi sıra ben de.”
“Kızma bitanem. Sadece kendini fazla yıprattığın için söylüyorum.” Yanağımı okşayıp öperken diğer elini de belimden geçirerek öpücüklerini dizmeye devam etmişti.1
“Evet, baba şu anda buradayım.” Şehirden uzak zenginler için inşa edilecek olan sitemizdeydim. Henüz inşaat başlamadığı için ıssız görünüyordu. “Defne keşke gitmeseydin. Bomboş alan da ne yapacaksın?” İlham perisi beni bulmadığı için ben onu aramaya koyulmuştum. “Biraz bakınıp döneceğim.”
“Peki, tamam. Görüşürüz.” diyerek telefonu kapatıp tüm havayı içime çekmek istercesine soludum. Buraya gelmemin sebebi daha iyi bir fikir bulmaktı. Yavuz’la anlaşamadığımdan dolayı bir nevi mecbur kalmıştım da diyebilirdik. Madem o dediğimi kabul etmiyordu o zaman ben de daha iyisini yapabilmek için her yolu denerdim.
Araziye bakınırken neyi ekleyip neyi çıkarabileceğim konusunda fikir edinebilmek adına turluyordum. Ebeveynler ve çocukları için mükemmel bir yer olacaktı ama toplantıda ki herkesi yeterince memnun etmemişti. Benim de onları etkileyebilecek birkaç fikre ihtiyacım vardı.
Gözlerimi kapatıp yapmak istediğim sitenin hayalini kurdum. Bunu daha önce de yaptığım için pek de zorlanmamıştım doğrusu. Kurduğum küçük dünya da güneş saçlarını bir Rapunzel gibi salarken çocukların eşsiz cıvıltısıyla kuş sesleri birbirine karışıyordu. Aileler ise kaynaşmış olup sitemizin içinde daha önce geçirmedikleri kadar kaliteli dakikalar geçiriyorlardı.1
“Siz de mi buradaydınız?” Daha önce duyduğum bu tını yüzünden kurduğum hayale son verdim. “Evet, ben sabahtan beri buradayım.” Onu kale almayarak yoluma devam ederken peşimden geldiğini arkama bakmasam da hissedebiliyordum.
“Sunumunuz için bir fikir buldunuz mu?” Bedenimi ona çevirdim. Üzerinde bu sefer takım elbise yoktu. Siyah düz bir tişört ve altında da yine siyah renkte bir eşofman vardı. “Neden? Yoksa onu da mı kaçıracaksınız?” Kollarını benim gibi göğsünde toplarken kol kasları tişörtünden fışkıracak gibi olmuştu. Mafya olup olmadığı hakkında bir bilgim yoktu ancak bazen onlardan biriymiş gibiydi.
“Halen iş ile özel hayatı karıştırıyorsunuz.” Ben bunu nasıl yapamazdım ki? Onu gördükçe aklıma gelen tek şey buydu. Mani olamıyordum kendime.2
Ona bir cevap vermediğimde konuşmayı kesmedi. “Eğer bu şekilde devam ederseniz üzülen kişi hep siz olacaksınız. Bazı şeyleri geri de bırakmalısınız.” Benimle alay ettiğini kurduğu cümlelerden anlayabiliyordum ama onunla muhatap olmayacaktım. Zaten muhatap oldukça sinirlerime hakim olamıyordum. Bir yanardağ olarak aktif olmama çok az kaldığını söyleyebilirdim.
“Tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim Yavuz Atahan bey. Beni şimdi yalnız bırakır mısınız? Sizden daha fazla boş tavsiye dinlemek istemiyorum.” Dudaklarında ufak ki kıvrılma büyümeden durdurunca kafasını sağa eğdi. “İleri de ihtiyacınız olduğunda ben hep burada olacağım.” Neyi ima ettiğini anlamazken onun arkasından gelen kişiyi gördüğümde kaşlarım çatıldı.
Levent senin ne işin var burada?
“Aşkım! Aşkım ben geldim.” Bu sefer koşmaktan nefessiz kalan kocam Yavuz’la aramdaki mesafeye girerek beni kucakladı. “Levent?” dedim sorarcasına. O da gururlu bir şekilde “Evet, benim.” derken şu an sevimlilik yapma zamanı olmadığının farkındaydı umarım.
“Sana destek olmaya. Sabah biraz canın sıkkın olunca dayanamadım ben de peşinden geldim.” Yavuz ikimizi izlerken onları tanıştırma gereği duydum. “Yavuz bey, Levent benim eşim.” Levent’e onu göstererek “Yavuz bey de bizim iş ortağımız. Sana da bahsetmiştim.” dediğimde Levent elini uzattı. “Sizi biliyorum. Atahan holdingin sahibisiniz.”
“Evet, öyle. Siz de Levent Sönmezcioğlu’ydunuz sanırım.” Levent kafasını sallarken ikisi de kısaca el sıkıştı. Yavuz ise Levent’in bir şey bilmediğini anlayınca hiç bozmayıp devam etti. İkisi konuşmaya daldığında Zehra’nın bana gönderdiği mesajı yeni açıp okurken hemen dönmem gerektiğini geç fark ediyor oluşum elimi ayağıma bağlamıştı. Annem şirketi basıp her şeyi birbirine karıştırmıştı ve benim babamı kurtarmam gerekiyordu.
Levent’e durumdan bahsettikten sonra şirkete gitmek üzere arabama bindim. Annem genellikle şirkete kırk yılda bir uğrardı ve her uğradığında babamı şaşırtacak şeyler yapardı. Ben evlendikten sonra sürekli geleceğini söyleyince buna pek inanmamıştım. Gelse bile sadece beni göreceğini sanmıştım ama anlaşılan ben onun için artık bir bahaneydim.
Tam arka şeritten gelen araç benim gibi sağa dönerken içindekiler bir anlığına dikkatimi çekse de önemsememiştim. Konu şu an annemdi.
Şirkete en kısa yollardan gitmeye çalışarak vakti kısaltmaya çalışıyordum. Bir yandan da Zehra’yla iletişim halindeydim. Dosyaların birçoğunun yerlerinden edildiğinden söz edince arabanın hızını artırarak dakikalar içerisinde orada olmayı başarmıştım.
Şirkete girerken yakınlardan gelen bir ses dikkatimi çekince o tarafa döndüğümde hiçbir şey görememiştim. Aynı balayında olduğu gibiydi.
“Zehra, annem nerede?” Zehra korkuyla işaret ettiği odaya koşar adım gidip kapıyı açınca gördüğüm manzara karşısında dumura uğradım. Annem ayakta elindeki dosyaya bakarken babam mahvolmuş bir şekilde elini alnına vuruyordu.
“Çok açık var. Çok.” Annem kendi kendine iç çekince durumun kötü olduğunu babamın halinden anladım ve onu tesadüfen görüyormuş gibi yaparak “Anneciğim, hoş geldin!” deyip gülümseyerek ona doğru ilerledim.1
“Defne nerelerdesin? Senin için geliyorum ama yoksun.” Onu kendimle birlikte odadan çıkararak kendi odama götürdüm. O sırada Zehra ve diğerlerine de kaş göz işareti yaptığımda tehlikenin geçtiğini öğrenince rahatlamışlardı.
“Küçük bir işim vardı. O yüzden geç kaldım.”
“Ne işin vardı?” Anneme laf anlatırken bir yandan da Zehra’dan tatlı istedim. Annem oyalanana kadar etraf toplanmış olurdu ve sonra da onu eve gönderirdik. Kendisine fark ettirmeden ablama mesaj yazıp babamın durumunu bildirmiştim. O birazdan annemi arayacak ve annem de gitmek zorunda kalacaktı. Biz de tehlikeden tamamen kurtulmuş olacaktık.1
“Beni özlediğinde araman yeterli. Şirkete gelmene gerek yok. Ben senin için gelirim.” Annem mutlu olmuş bir şekilde tatlısını yerken ablam arayıp ne uydurduğunu bilmediğim için annem heyecanlanıp ayaklanmıştı. “Ne? Gerçekten mi?” Tatlıyı yarı da bırakırken kapıya yöneldiğinde ben de arkasından koştum. Onu sağ salim buradan uzaklaştırmalıydım.
“Tamam, hemen geliyorum.” Telefonu kapatınca “Anne ne olmuş? Ne diyor ablam?” derken o arabaya binmişti bile. “Ablan hamile olabilirmiş Defne. Benim acil gitmem lazım.” Ben ağzımı açmadan arabanın kapısını örtünce arkasında bakakalmıştım. Ablam sahiden sağlam bir yalan atmıştı.
Annemi bir anda apar topar göndermiştik.
Şirkete geri girecekken karşı da duran arabanın içindeki adamlar dikkatimi çektiğinde bakışlarımı ayırmadım. Bu araba ben araziden şirkete gelirken peşimde olandı. Amaçları neydi? Ne istiyorlardı?
Onları izlediğimi anlayınca kafasını eğip arabayı çalıştırırken ben de arkalarından gitmek için kendi arabama koşuşturdum. Bunlar o 3 avanaktı. Beni takip ediyorlardı. Demek ki Filipinler’e kadar peşimden gelenler de onlardı. Benden ne istedikleri de gayet açıktı.1
Onları korkutmak için takip ederken içlerinden biri telefona sarılmıştı. Yavuz’a bilgi veriyor olmalıydı. Ya da korkudan annesini arayıp son kez sesini duymak istemiş de olabilirdi.
Gaza basıp arabamı onların olduğu konuma kadar sürüp onlarla yan yana geldiğimizde hepsiyle kısaca göz göze gelmiştik. Kafamı sallayıp gazı daha çok kökleyerek gitmem gereken yere doğru sürdüm. Yavuz’un benden ne istediğini öğrenmem gerekiyordu.
Aklınca beni kontrol ediyordu.
Şirketine giriş yaparken kimseyi dinlemeden direkt olarak odasının olduğu kata çıktığımda kapının önünde duran sekreter her dizi sahnesinde olduğu gibi beni durdurmaya çalışırken ben odaya çoktan kendimi atmıştım.
Yine aynı şekilde karşımda, koltuğunda oturuyordu. “Sizin amacınız ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz?” Kaşlarımı çatabildiğim kadar çatarken tırnaklarımı avuç içime batırdım. Beni hangi hakla takip ettiriyordu?
“NE SAKİNLİĞİ YA! BENİ TAKİP ETTİRİYORSUN! SEN KİMSİN DE BENİ TAKİP ETTİRİYORSUN!” Yavuz’un masasının önüne kadar geldiğimde avuç içime toplanan sinirle birlikte sertçe masasına vurdum. Elimde oluşan acıyı umursamadan ona doğru eğildim. “Sen kimsin? Kim?”
“Defne hanım şu an sinirlisiniz daha sonra konuşalım.”
“Bir düşün bakalım neden bu kadar sinirliyim? Aaa! Çok basit çünkü beni kaçırdın. Özür dilemene rağmen peşime adam taktın. Sence sinirli olmam çok normal değil mi?” Gözlerim irileşirken bir an olsun ondan çekmedim. Asıl onun benden korkması gerekiyordu.
“Her şeyi anlatacaksınız sandım.” Ayağa kalkıp yanıma gelirken ona döndüm. “Ama anladığım kadarıyla eşinize bile anlatmamışsınız.” Mahcup olmuş gibi dursa da ona inanmamayı tercih ettim. “Korkmayın imajınız zedelenmeyecek çünkü ne ben ne de Gülçiçek konuşmayacağız ama son olanlardan sonra kararımı yeniden gözden geçirmem gerektiğini düşünmeye başladım.” Ellerini birleştirip “Gerçekten özür dilerim. Bunu tüm içtenliğimle size söylüyorum. Yaptıklarımdan çok pişmanım.” dedi. Tam itiraz edecekken kafamda yanan ampul sayesinde krizi fırsata çevirme kararı aldım. “Sizi bir şartla affederim.”
“Benim sunumumun sizin tarafınızdan da onaylandığını söyleyeceksiniz.” İşte o an tatmin olduğuma emindim. Hayatımda yaşadığım en tatmin edici anlardan birindeydim. Elime düştüğü için kendimi üstün görüyordum. Bir özür karşılığında dünyayı bile değiştirebilirdim ama ben o kadar aç gözlü olmadığımdan sadece sitemiz için küçük bir şey istemiştim.
“Peki, siz bilirsiniz. Hakkınızda yapılan haberleri gazetelerden okursunuz.”
“Size inanmazlar.” Gülümsedim. “İnanmazlar evet ama Gülçiçek sayesinde büyük ses getireceğimiz kesin.”
“Yavuz bey ya kabul edersiniz ya da uzunca bir süre insan içine çıkamazsınız. Bir karar verin.” Sürekli işi yokuşa sürüyordu. Sıkılmıştım. “Tamam,” dedi yutkunarak. “Tamam, kabul ediyorum. Sizin projeniz araziye uygulanacak.” İşte bu benim iş hayatımda ki ilk zaferimdi. Belki normal yollardan değildi ama sonuçta zaferdi. Aşkta ve savaşta her yol mübahtı.
“Defne neden benden habersiz o adamla buluşuyorsun?” Levent eve geldiğinden beri ağzını bıçak açmazken bir anda kafasındakileri akıl süzgecinden hiç geçirmeden düşündüklerini dile getirmişti. “Neyden bahsediyorsun?”
“Yavuz Atahan’dan bahsediyorum. Orada birlikte ne halt yiyordunuz?” Şaşkınlıkla duyduklarımı hazmetmeye çalıştım. Levent nasıl bunu bana söyleyebilirdi?1
“Cevap versene Defne!” Dirseğimden sıkıca tutunca kendimi geriye çektim. “Ben oraya fikir bulabilmek için gittim. Sana da haber verdim Levent!” Beni neyle itham ettiğinin farkında mıydı? Bence değildi çünkü, çünkü Levent beni tanıyordu. Hayatımda o varken bir başkasıyla onu aldatmayacağımı biliyordu.
“Bana haber vermenin sebebi oraya gelmeyeceğimi zannetmendi ama ben geldim.” Delirmiş gibiydi. Aklını yitirmişti adeta. Yoksa Levent benimle böyle konuşmazdı ki. Hayatımda ondan başka kimseyi sevmeyeceğimi bilirdi.
Hayır, kocam benim hakkımda bunları düşünüyor olamazdı.
“Siz ikiniz-“ Daha yeni sakinleşmişken Levent’in iğrenç sözleri yüzünden sinirlenip yakasını kavrayarak “KES SESİNİ LEVENT! BEN SENİN KARINIM, KARIN!” diye bağırmıştım. Yavuz’dan sonra bir de bunun saçmalıkları başıma çıkmıştı.1
Bu adam benim kocamdı, eşimdi, hayat arkadaşımdı.
“Herkesten beklerdim ama senden asla beklemezdim. Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Gözlerimin dolduğunu hissederken silme ihtiyacı yüzümü gizledim. Beni hiç mi tanımıyordu?
“Defne bak sen onunla oradaydın. Anladın mı beni? Issız bir yerdeydin. Ben sizi öyle görünce deliye döndüm.”
“BİZİ NASIL GÖRDÜN! HA NASIL GÖRDÜN? SAMİMİ MİYDİK? ÖPÜŞÜYOR MUYDUK?” Ağlamamak için kendimi tutarken boğazım düğümlenmişti. Kocama kendimi ifade etmemin bu kadar zor olacağı aklımın ucundan geçmemişti.
“YAKINDINIZ İŞTE! BANA BİR AÇIKLAMA YAPACAĞINA BOŞ BOŞ KONUŞUYORSUN!”
“BEN Mİ BOŞ BOŞ KONUŞUYORUM? BÖYLE BİR ŞEYİN OLMASI MÜMKÜN BİLE DEĞİLKEN BENDEN AÇIKLAMA MI BEKLİYORSUN LEVENT?”
“Seninle daha fazla konuşmak istemiyorum.” diyerek yatak odasına geçerken bana seslenmesini umursamayarak kapımı kilitlemiştim. Bunun yaşandığına inanmak istemiyordum.
___
Bebisim kirildi ya:(( bu gidisle daha cok kirilir gibi2
Pis bu Levent guzelim kizin degerini bilmiyor🥺🤧
Okur Yorumları | Yorum Ekle |