7. Bölüm

7| Küskünlük

Flower
zeyzeynepp

Hayatımda ilk ve tek emin olduğum adamdı Levent. Beni seviyordu. Hem de çok seviyordu. Bakmaya kıyamadığını dile getirirdi çoğu zaman. Bana bir sürü güzel cümleler kurardı. Ondan önce çok da düzgün ilişkilerim olmamıştı. Maksimum 6 ay kadar bir ilişki yaşamıştım. O da zaten en berbatıydı. Amacım eskileri hatırlayıp canımı daha çok sıkmak değildi. Sadece özlüyordum. Bana söylediği laflar aklımda dönüp duruyordu. Sürekli kavga ediyorduk ya da bir şekilde aramız açılıyordu. Ne oluyordu bize? Evlenmek için yanıp tutuşmuyor muyduk? Peki şimdi neden bu haldeydik?2

Nasıl olur da hakkımda böyle şeyler düşünebilirdi? Aklım almıyordu. Biz birbirimize güvenerek bu yola çıkmıştık ama daha 1 yılı devirmeden biz devrilmeye başlamıştık. Temellerimizin sağlam olduğunu zannediyordum halbuki. Bir depremde yıkılmayıp ayakta kalmamız gerekirdi ancak biz en ufak sarsıntıda ortadan ikiye ayrılmıştık.1

Kavgamızın üzerinden 3 gün geçti. 3 koca gün. Bir kere bile gelip benimle konuşmadı. Normalde peşimde dolanıp kendisini affettiren adam yüzüme dahi bakmadı. Kendisini haklı görüyor ve bunu sonuna kadar savunuyordu. Bana bunu direkt söylemese bile telefon görüşmelerinde konuşurken işitiyordum.

Beni eskisi kadar sevmiyor muydu? Evlendikten sonra istesem de ondan ayrılamaz mıyım, sanıyordu. Kafasında neler kurduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Benimle konuşma cesareti göstermediği takdirde bunu asla öğrenemeyecektim.1

Aynı zamanda içimde garip bir his de vardı. O gün Ceyhun’la maç hakkında konuştuklarını söylediğinde evet inandım ama sonra içimdeki ses bana yalan söylediğini söylüyordu. Kadınların bunu hissettiği söylenirdi ama Levent öyle şey yapmazdı ki. Üstelik maçtan fotoğraflar da paylaşmıştı. Belki de beni suçladığı için istemeden böyle düşünmüş olmalıydım ama hala bazı taşlar yerine oturmuyordu. Kafam perşembe pazarı gibiydi.

Kendimi kötü bir durum yaşadığımda eve kapatmama kararı almama rağmen dışarı çıkamıyordum. İstemsizce burada kalmak ve herkesten uzak olmak istiyordum. Kendimi dünyadan izole edip yeterince yıpratırsam rahatlayacaktım.

Evlenmeden önce asla anneme benzemeyeceğimi söylüyordum ama şu an düştüğüm durum ondan beterdi.

Ben, ben çok kötüydüm. Ağlamamak için savaş verirken kendimi daha çok yoruyordum. Sadece son yaşadıklarımızı değil, her şeyi baştan sona düşünüyordum ve bu bana zarar veriyordu. İyi hissetmiyordum.

Ben darmadağın bir haldeydim.

Evde sadece ses yapmaktan başka bir işe yaramayan televizyonu kapattıktan sonra bacaklarımı karnıma çektim. 2 gündür üst üste giydiğim ve hiç çıkarmadığım pijama takımımla birlikte depresyon başlangıcındaydım. Yanımda bir kutu çikolata da olsaydı her şey tamam olacaktı aslında.

Mutfağa geçip çekmeceleri karıştırırken kapı çaldığında istemeyerek oraya yöneldim. Kimdi bu? Zaten yeterince derdim vardı.

“Defneciğim!” Ablam daha önce hiç bu kadar enerjik olmayan haliyle bana nispet yaparcasına eve girerken ben de arkasından hareketlendim.

“Ablana hoş geldin demek yok mu?” Yeğenimi yanında görmeyince moralim daha çok düşmüştü. Onu da getirseydi biraz severdim en azından. “Hoş geldin, abla.” Ardından aydınlanma yaşamış gibi “Sen benim evde olduğumu nereden biliyorsun?” dedim. “Babam söyledi. Şirkete niye gitmiyorsun?” Sorgulayıcı modunu açarken beni baştan aşağı süzdü. Tek kelime etmememe rağmen hemen anlamıştı. “Bir şey olmuş.” Evet, bir şey oldu. Hem de çok kötü bir şey.1

Koltuğa oturarak bacak bacak üzerine attı. “Ben de bana anlatmak istersin diye düşünüyorum. Sonuçta ablanım ve evliyim. Yani tecrübeliyim.” Evlilik terapistiymiş gibi bir havaya girmişti. Birazdan not tutmaya da başlardı. “Anlatacağım ama aramızda kalacak.” Dudaklarına bir fermuar çekti. “Beni hiç tanımıyorsun sanki.” İkimizde evlenmeden önce ablam beni anneme çok ispiyonlardı ama evlendikten sonra gelen güncellemeyle olgun bir birey olmuştu kendisi.

“Levent’le tartıştık.”

“Onu anladım. Sen konuya gir.” Anlatmak da hiç içimden gelmiyordu ama konuşmazsam da kafayı yiyecektim. “Hadi Defne.” Ablam da iyi olmadığımın farkındaydı. Benim halimden de en iyi o anlardı zaten.

“Ben geçenlerde sitenin yapılacağı araziye gittim ve bunu da Levent’e söyledim nerede olduğumu bilsin diye.” Doğru olanın bu olduğunu düşünerek yapmıştım. “Fikir edinmeye çalışırken Yavuz Atahan da geldi. Ortak olduğumuz şirketin sahibi. Biraz konuştuk. Sadece konuştuk ve hemen Levent geldi. Aramıza girdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi Yavuz beyle sohbete daldı. Ben de annemin ortalığı dağıttığını duyunca oradan ayrıldım. Sonra eve geldiğimde bu konuyu açıp benim ve onun arasında bir şey olduğunu ima etti. İkimizde birbirimize sinirlendik. Özür dilemesi gerekirken tek kelime bile etmedi. Hala da benimle konuşmuyor.” Sesim olduğundan daha kötü çıkınca kendimi toparlama ihtiyacı duyup dururken gözlerimden birer yaş düştü.

“Abla ben,” deyip yutkundum. “Abla ben bunu hak etmiyorum. Kötü bir şey yapmadım ki.” Ellerimle yüzümü kapattım. Ağladığımı kimsenin görmesini istemiyordum.1

Ablam sırtımı sıvazladı. “Canım benim üzme kendini.”

“Nasıl üzmem? O benim hayat arkadaşım. Güvendiğim sayılı insanlardan biri.” Dudağımda ki kopmaya yüz tutmuş et parçasına eziyetimi sürdürürken ablam, “Aranızın daha fazla açılmasını istemem ama sen bir adım atmaya kalkma. Burada suçlu olan o. Hatasını anlayıp özür dilemesi gerekiyor ama sen de kendini fazla yıpratıyorsun. Gelecekte kim bilir neler olacak? Hemen bir kavga da kendini salma. Onsuz da iyi göründüğünü ona göstermen gerek.” dedi.

“Ne yapayım yani?”

“Gel beraber alışverişe çıkalım.” Kafamı iki yana salladım. Bu halde ne alışverişi? “Evde otur otur ne yapacaksın?” Hafif sinirlenir gibi olmuştu. “Bilmiyorum.” diye yanıtlayıp susmaya karar verdim.

“Alışverişe gitmek istemiyorsan şirkete git. Sen çalışmayı seversin.” Evet, severdim de bunu başarabilecek halim bile yoktu ki.

“Siz neden hala eve çalışan almadınız? Birileri lazım.” En son herkes bakıyordu ama hala evimize gelen giden yoktu.

“Spaya gidelim mi birlikte?” Yeni bir teklifte bulunduğunda bir cevap vermedim. Kim benimle konuşmaya gelirse gelsin Levent kadar iyi hissettirmeyecekti. O benden özür dileyene kadar ben asla iyi olmayacaktım.

“Bence bu olayı biraz büyütüyorsun. Unutmaya çalış.”1

“Abla ne büyütmesi? O- o benden şüphelendi ve bunu hiç çekinmeden dile getirdi. Sence ben bunu nasıl unutayım?” Unutamazdım ki. Sadece zamana yayıp üzerimdeki tesirini azaltabilirdim. “Defne senin için çok üzgünüm ve çözümler üretmeye çalışıyorum ama sen bana yardımcı olmuyorsun.”

“Bana en büyük yardımın yanımda durman. O bana yeterli. Dışarı çıkıp da hava almak istemiyorum. Kendi kendime kalıp dinlenmek istiyorum.”

“Sen dinlenmek istemiyorsun. Kendini paralamak istiyorsun. Şu haline bak. Pespaye gibi ortalıkta dolanıyorsun. Kendine bir yararın dokunması için öncelikle aynadaki görünüşünü mutlu etmelisin. Kendine baktığında gülümsemelisin. Ben sana baktığımda 20 yıllık evli 5 çocuklu bir kadın görüyorum.”1

“Konu görünüşümle mi ilgili?”

“Hayır, sadece görünüşün değil. Beynin de yer edinen düşüncelerle de ilgili. Onlar yankılandıkça kendine zarar veriyorsun.”

“Peki ne yapmalıyım?”

“Kendini önemsemelisin. Bu hayatı bir kere yaşıyoruz ve bunu iyi değerlendirmelisin. İleri de dönüp geçmişe baktığında pişmanlık duymaman için bunu yapmalısın.”1

Ablamın dediğini yapmak için bir alarm kurmuştum. Levent de sabah çok erken çıktıktan sonra güzel bir kahvaltı yapıp şirkete gitmek için hazırlanmıştım. Yine bir sabahtı ve ben yine mutsuzdum.

Bugün saçlarımı açıp dalgalandırırken arada ben de dalıyordum. Düşünüyordum, düşünüyordum ve düşünüyordum. Saçlarımı yakma evresine gelmeden kendimi kurtarıp toparlandıktan sonra çıkmıştım. Hem ben oraya bir süre daha gitmezsem annem devreye girerdi. Sorunlarımızı ailelerimize yansıtmadan çözmeliydik ve ben de hem ondan dolayı hem de kendim için evimizden ayrılmıştım.

Ablamın en çok vurguladığı şey mutlu olmamdı. Peki mutlu olunca her şey düzelecek miydi ki? Umarım dediği gibi düzelirdi. Beni de anneme söylemekle tehdit etmeseydi hala evde pinekliyor olabilirdim.

Ablam beni kontrol etmek için görüntülü aradığında odama geçerken kendimi ve etrafı ona göstermiştim. Ardımdan da Zehra peşimden gelmişti. Biraz endişeli gibiydi.

“Günaydın, Defne hanım. Sizi gördüğüme sevindim.”

“Günaydın, Zehra.”

“Efendim çok önemli bir gelişme yaşandı. Yavuz bey de sizin projenizi onayladı!” Sesi fazla çıkınca kendisini öksürerek düzeltti. Levent yüzünden zaferimi de kutlayamamıştım. Her şey bana zehir olmuştu. “Yakın zamanda temelleri atmaya başlayacağız. Babanız da bunu kutlamak için bir akşam yemeği düzenliyor.” Bundan haberim yoktu.

“Kutlama yemeği ne zaman olacak?”

“Bu akşam efendim. İki şirketin aile yemeği olacak.” Ben gitmeyi isterdim ancak Levent’e benimle gelmesini söyleyemezdim. Tek gidersem de olmazdı.

“Levent’e de sen haber verebilir misin?”

“Tabii, siz nasıl isterseniz.”

Zehra da çıktıktan sonra yine kendi kendime kalmıştım. Akşam yemeği işi de fena olmamıştı. Yavuz beye projemi kabullendirmiştim. Elbette bunu onun gözünün önünde kutlamalıydım. Her ne kadar mutlu olmasam da.

Levent’le aramız bozulmasaydı bu yemeği ayarlayan ben olabilirdim.

Her ne kadar iyi olmasam da akşam için kendime bir kıyafet bakmalıydım. Daha önce Levent’in görmediği ve beğeneceği kadar güzel olmalıydı. Onun dikkatini çekersem belki aramız da düzelirdi. Hem o çok meşgul biriydi. Belki de özür dileyecekti ama unutmuştu.

Evet, unutmuş olabilirdi.

Geldiğim gibi geri çıktıktan sonra genellikle gittiğim mağazalardan birine girdim. Akşam için özel ve güzel bir şey seçmem gerekiyordu. Bunu da oradaki görevlilere söyleyerek bana önerdikleri kıyafetlere bakınmıştım. Kendime en çok lacivert rengi yakıştırırdım. Aynı şekilde annem de bayılırdı. Beni her koşulda olduğumdan daha güzel gösterdiğini söylerdi.

Askılı ve uzun olan lacivert elbiseyi denedikten sonra diğerlerine hiç bakmayıp direkt bunu almayı düşündüm. Şu anki durumuma rağmen oldukça açmıştı beni. Kabinden çıktıktan sonra görevliler de çok beğenmişti. Saçlarımı da topuz yapıp boynumu da bir kolyeyle süslersem çok yakışırdı.

Güzel olacaktım.

Yine de diğerlerini de deneyerek kendime ne kadar yakışıp yakışmadıklarını görmek istedim. Hem bugün olmasa bile başka bir akşam yemeğinde veya davette onları da giyebilirdim. Her kabinden çıkışımda herkes bana hayran bakışlarını gönderirken kendime yakıştırdığım birkaç elbiseyi -lacivertte dahil olmak üzere- satın aldım.

Akşam için kuaföre gitmeliydim bence. Benim de elimden bir şeyler gelirdi ama kuaförüme de ne zamandır gitmiyordum. Beni özlemişlerdir kesin.

Önümde yürüyen kadından düşen kartvizit dikkatimi çekerken “Hanımefendi sizden bir kartvizit düştü!” diyerek ona yetişmeye çalıştım. Hızlı adımlarla ona yetişmeye çalışırken tekrar konuştum. “Size sesleniyorum hanımefendi!”

Kendisi de bana döndü. “Bana mı sesleniyorsunuz?”

“Evet, size sesleniyorum. Bu da sizden düştü.” Alması için ona uzattım. “Anladım ama benim buna ihtiyacım yok. Belki sizin ihtiyacınız olabilir.” deyip giderken tekrar kartvizite baktım. Bir dedektiflik bürosunun kartvizitiydi ama bu benim ne işime yarayacaktı ki? Benim dedektiflerle ne gibi bir işim olabilirdi? Levent’i mi takip ettirecektim? Yok daha neler!1

Kartviziti cebime koyarken hızla ilerleyen kadın gözlerimde takılı kalmıştı.

Garip bir reklam stratejisi diyebilir miydik?

Kuaförü boş verip hiç şirkete uğramadan eve geçtim. Zaten orada yapabileceğim bir şey de yoktu. Evde kendime özen gösterip akşama kadar hazır olurdum artık. Sonra da Levent gelince birlikte restorana geçerdik.

Direkt yatak odasına geçip akşam giyeceğim elbiseyi yatağın üzerine koyarken diğerlerini de dolaba astım.

Yemeğe odaklanamıyordum çünkü kafam çok başka yerlerdeydi.

Cebimde kalan kartviziti ise makyaj masamın üzerine koymuştum. Bana lazım olacağını sanmıyordum. Bunu neden kullanayım ki? Kadın da zaten reklam yapıyordu. Yani bunun yeri çöptü. Benimle alakalı bir durum yoktu ve olmayacaktı da. Kavga ettik diye kocamı takip ettirmeyecektim. O kadar da değildi. O bana güvenmese bile ben ona güveniyordum.

Kalkıp onu çöpe attıktan sonra saçımı yapmak üzere lazım olan şeyleri masama yerleştirdim. Levent istemese de bu yemeğe gelmek zorundaydı. Gelecekti de. Zehra onu aradıktan sonra bir de babamın aradığını duymuştum. Kimseye kavga ettiğimizden bahsedemeyeceğine göre gelecekti.

Benden de özür diler miydi? Dilerdi herhalde. Suçlu olduğunu fark etmezse de ben ona ettirecektim. Susarak fark etmiyorsa ben de konuşacaktım. Daha fazla kavga etsek de bunu yapacaktım. Ablam bana yapma demişti ama o ne anlardı ki? Sonuçta bu bizim aramızda geçen bir şeydi. Bu şekilde çözüleceğine de inanıyordum. Biz barışıp bir daha kavga etmeyecektik. O bana daha fazla kıyamazdı. Eminim onun da içi içini yiyordu. Hatta ben konuyu açmadan o konuşacaktı.

Umarım.

Umarım bu akşam sorunlarımız çözülecekti.

Biz de kavga eden çiftlerdendik ancak hiç bu kadar sürmemişti. Ben iki naz yapıp onu affederdim ya da ben hata yaptığımda o da hemen affederdi. İlk defa bu kadar uzun sürüyordu küslüğümüz ve ben dayanamıyordum. Zorlanıyordum. Yanı başımda olmasına rağmen onsuzdum.

Biz birbirimizi çok seviyorduk.

Zehra’nın akşam yemeği için ayırttığı restoranın saat ve adres bilgilerine bakarken zamanımın çok kalmadığını düşünerek saçlarımla ilgilenmeye başladım. Önce güzelce taradım. Sonra internette izlediğim kızla birlikte -iki tutam bırakmayı da unutmayıp- topladım. Tel tokalarla saçımı sabitleyip önümde duran iki tutamı da işaret parmağımla yuvarlamış ve kıvrılmasını sağladıktan sonra spreyle sabitlemiştim.

Saçlarım hazırdı.

Göz makyajımı lacivert yaparken dudaklarımı patlatmak istemeyip hafif görünecek bir rujla tamamladım. Günlük makyajıma nazaran biraz daha abartılıydı. Ablamdan da onay almak için fotoğrafımı çekip yollarken saati kontrol ettim. Hala vaktim vardı.

Lacivert elbisemi giydikten sonra giyinme odasında ki ayakkabılardan birini seçerken kapının açılıp kapanma sesini duymuştum. Levent gelmişti.

Acele ederek elbiseme uygun olan ayakkabıyı alıp giymiş ve hemen aşağı inmiştim.2

 

 

 

 

 

 

____

Bunun icin cabalamaya degmez Defne'mm

Bosuna uzuluyorsun cidden

Haftaya yine bu saatlerde diger bolumleri de atmis olurum mutlu hafta sonlarii💞✨✨

 

 

Bölüm : 15.02.2025 12:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...