Levent beni gördükten sonra tek kelime etmeden saatini kontrol ettiğinde ister istemez suratım düştü. Ben onun için bu akşama hazırlanmıştım. En azından ‘güzel olmuşsun’ diyebilirdi, değil mi? Sanki benden nefret ediyormuş gibiydi. Sanki onun can düşmanıydım. Ben, ben ona ne yapmıştım ki? Ona yeterince sevgimi gösteremiyor muydum? Ben yetersiz biri miydim?2
“Levent,” dedim cesaretimi toplayarak. “Annemle babamın yanında bir şey belli etme, olur mu?” Bir baş sallamasıyla kapıya yöneldiğinde arkasından hareketlendim. Bu akşamın bir an önce bitmesini istiyordum. Ondan sonra da onunla konuşacak ve bu sorunu çözecektim. Dayanamıyordum artık. Umarım yine eskisi gibi olurduk.
Arabaya binerken bundan birkaç ay öncesinde ben arabanın kapısını açmayayım diye koşuşturup kapımı açan adamla şu anda evli olduğum adam aynı kişi olamazdı. Bir kabus görüyor olabilir miydim? Çünkü bunun başka bir açıklaması yoktu. Levent’in tavırlarına bir anlam yükleyemiyordum. Ben ona sonuna kadar güvenirken onun bana yaptıklarına karşılık bir yalan uydurup da kendimi kandıramıyordum. Bunu beceremiyordum.
Araya aile büyüklerinin de girmesini istemiyordum. O zaman sorun daha çok büyüyecekti ve belki de boşanmaya kadar gidecekti. O kelimeyi aklımdan dahi geçirmemeliydim aslında.
“Defne konuşmayalım. Hele de şimdi hiç konuşmayalım.” Dudaklarımı birbirine bastırarak kendi isteğim dışında açılmaması için mühürledim. Sanırım o da benimle konuşacaktı ama zamanı olmadığı için erteliyordu. Eğer benim gibi düşünüyorsa ben onu beklerdim. Bunca zaman onula evlenmeyi bekleyen ben bunu da beklerdim.1
Telefonuma gelen mesaja bakarken Levent’in de anlık gözü bana kaymış ve sonra yola bakmaya devam etmişti. Mesaj ise ablamlandı. Gelip gelmediğimizi soruyordu. Ben de ona kısa ve olumlu bir cevap gönderdikten sonra restoranın kapısının önüne gelmiştik. Levent arabadan inip anahtarı valeye verirken ben de yine arkasından ilerledim. Restorandan içeri girdiğimizde kolunu bana uzatmış ve hiçbir şey demeden girmemi beklemişti.
Görevli eşliğinde babam adına ayrılan masaya geldiğimizde bizimkilerin yerlerine kurulduğunu gördüm. Annem torunuyla ilgilenirken ben de ablamın yanına oturdum. Bir robottum adeta. Geliyor, gidiyor ve oturuyordum.
“Konuştunuz mu?” Ablam sessiz bir fısıltıyla sorduğu soruya kafamı iki yana sallayarak yanıt verdim. “Belki eve geçince konuşuruz.” diye yanıtlarken annemle göz göze geldim. Bir şey olduğunu hemen anlardı. O yüzden ablama komut göndererek konuyu uzatmadan kapattık.
“Baba misafirlerimiz ne zaman gelecek?” dedim.
“10 dakika kadar gecikeceklerini söylediler.” Assolistler en son girer havasındaydılar anlaşılan. Yavuz bey onu alt ettiğimi hala kabullenememiş olmalıydı. Aslında onu da anlıyordum. Başarılı bir iş hayatı vardı -kendisini kısacık araştırmıştım- ve her konuda sözünü dinletmeyi biliyordu ama ben hayatına girerek buna bir son vermiştim. Hazmetmesi de zordu. Sanırım ona bir soda ikram etmeliydim.
Küçük erkek kardeşimin ise dünya umurunda değil gibiydi. Kafasını telefondan kaldırınca bizim geldiğimizi görüp şaşırmış sonra da oyununa geri dönmüştü. En azından gelip sarılır sanıyordum! Anlaşılan beni özlememişti.
“Anne biraz ver de ben seveyim.” dedim kollarımı yeğenime doğru uzatarak. “Yolda gelene kadar hiç susmadı. Annem zor sakinleştirdi. Bence sen hiç bulaşma.” Ablamın uyarısıyla dudaklarım büzülerek sandalyeye yaslandım. Zaten misafirlerimiz de gelecekti. Onların yanında da çocukla uğraşmasam daha iyi olurdu.
“Geldiler!” Babamın uyarısıyla ayaklanırken Yavuz beyin daha önce mecburen karşılaşmış olduğum ailesini tekrar göreceğim aklıma şimdi gelmişti ki onlar da yanımıza gelmişlerdi bile. Annesi mor bir elbise giyip pahalı olduğunu tahmin ettiğim bir broş takmıştı. Biraz havalı görünüyordu? Babası ise kahverengi bir takım giymişti.
Annem daha önce hiç göstermemiş olmadığı misafirperverliğini gösterirken babam da babasıyla selamlaşmıştı. Onların peşinden gelen Yavuz Atahan ise siyah bir takımla karşımızdaydı. Bu sefer kravat takmamış ve gömleğinin 2 düğmesini açık bırakmıştı. Saçlarını yana taramış olmasıyla birlikte biraz daha spor göründüğünü söyleyebilirdim.
Ailesi mahcup bir ifadeyle bana baktıklarında tatlı bir gülücük yerleştirdim kendime ve içtenlikle “Hoş geldiniz.” dedim. Bu konu çoktan kapanmış olsa da asla unutulmayacaktı. Aynı benim unutamadığım gibi.
Uzun zaman sonra onları görmek güzeldi.
Garsona herkes birer birer siparişlerini verdikten sonra midemin bulandığını hissettim. Kahvaltının üzerine daha bir şey yememiştim. Sanırım o yüzdendi. Bir de Levent’le aramızın kötü olmasından da kaynaklanıyordu. Zaten ben onun yüzünden bu haldeydim. Onun yüzünden hiçbir şey yemiyor ve evden çıkmıyordum.
Umarım onsuz ne kadar zorlandığımı fark ederdi.
“Mehmet bey nasılsınız? Emekliliğiniz nasıl gidiyor?” Babamın neşeyle sorduğu soruyla yemekler gelene kadar sohbet sohbeti açtı ve arada hepimizin katılmasıyla ortam babam gibi neşelendi. Projeden de hiç söz edilmemişti. Herkes kendi bildiğinden yürüyüp devam ederken Levent’in arada Yavuz’la konuşmaya çalışması gözümden de kaçmamıştı.
Bana saçma sapan sözler sarf ederken onunla hiçbir şey olmamış gibi nasıl konuşabilirdi? Böyle bir şeyden şüphelenen adam tavrını ortaya koymaz mıydı?
“Abla baksana.” dedim Levent’i işaret ederek. “Bunun nesi var?” diye devam ettim. O da bir şey diyememişti doğrusu. Ben karısı olarak onu anlayamıyordum ablam ne anlayıp da diyecekti?
Yemekler gelmiş ve herkes tabağındakileri yerken Levent masadakilerden özür dileyerek kalkınca arkasından gitmem gerektiğini düşünmüştüm ki ablamla bakıştığımızda beni annemden gizli onayladığı an aynı şekilde özür dileyerek onun arkasından adımlamıştım.
Restoranın dışına çıktığımda onu karşıda bir kadınla konuştuğunu görüp ben de o yöne doğru yürüdüm. Levent’in hararetli sesi kulaklarıma ulaşmış ve o da sanki bunu anlamış gibi kızın kolundan tutup bir sokağa doğru kendisiyle götürmüştü. Bu kadını daha önce hiç görmemiştim. Kimdi? Neyin nesiydi? En önemlisi Levent’le ne işi vardı?2
“Sana akşam konuşuruz dedim ya.” dedi Levent. Kadın kolunu ondan kurtarıp “Hep sonraya atıp duruyorsun, farkında mısın? Neden bir türlü yalnız kalamıyoruz?” diyerek onu ittirdi. “Sude bak bir duyan olacak.” Kim duyacak? Neyi duyacak? Kim, neyi duyacak Levent?1
“Evlenince hani hiçbir şey değişmeyecekti? Hani benimle olacaktın? Karının eteğinin dibinden ayrılamıyorsun!” Gözlerimin dolduğunu hissederken tırnaklarımı avuç içime bastırdım. Hayır, bunu bana yapıyor olamazdı. Levent beni aldatamazdı. O beni, o beni çok seviyordu. Biz uzun zamandır birlikteydik. Ben onu çok iyi tanıyordum. O bana bunu yapmazdı. Yapamazdı ki.
“Sude, Defne seni görürse iyi olmaz. Çabuk buradan git.”1
“Akşam bana gelmezsen olay çıkarırım.” Kadın, Levent’e yaklaşıp elini yüzüne koyunca yutkunmakta zorlandım. Anılarımız kısa bir film gibi gözlerimin önünden kayıp giderken artık nefes de alamıyordum.
Beni aldatıyordu. Levent beni aldatıyordu.1
Gözlerim etrafı göremeyeceğim raddeye geldiğinde restorana geçmek için arkamı dönünce kafamı çok yakınımda olan bir bedene çarpmıştım. Kendimi geri çekmek isteğiyle dolup taşarken “Defne iyi misin?” diyerek kollarımı tutup ona bakmamı sağlamıştı. Buğulanan gözlerimle kim olduğunu göremesem de sesinden tanımıştım. O nereden çıkmıştı? En son restoran da değil miydi?1
“Yavuz bey beni bırakır mısınız?” dediğimi yapıp beni bıraktığında dengemi sağlamakta güçlük çektim. Artık tutunacak bir dalım dahi yoktu. Ben aldatılıyordum.
Uzattığı mendille yanaklarımdan süzülen yaşları sildim. “Teşekkür ederim.”1
“Konuşmak ister misiniz?”1
“Aldatılıyormuşum.” Yaşlar akmaya devam ederken dudaklarımı gererek iyi olduğumu göstermeye çalıştım. “Her neyse benim yemeğe dönmem gerek.” Kaç santim olduğunu bilmediğim topuklularla yürümek zorken önüme geçti. “İyi değilsin Defne. İstersen sana yardımcı olabilirim.” Bunu istemiyordum ki. Ben eve gitmek istiyordum ama bunu şu anda yapamazdım. Rol yapmaya da mecalim yoktu.
“Yavuz yani Yavuz bey aldatılan bir kadın olarak size ne anlatabilirim ki? Hayat arkadaşım beni aldatıyor işte.” Artık daha çok süzülüyordu yaşlar. Bedenimi ayakta tutacak gücü bulamıyordum kendimde. Dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi.
“Bu hayatta en güvendiğim kişi beni sırtımdan bıçaklıyor.”1
“Yanlış anlama ihtimaliniz var mı? Gidip konuşsanız-“
“Neyi gidip konuşayım ki? Her şeyi gördüm. Siz de bu konu hakkında kimseyle konuşmazsanız sevinirim.” Onun karşısında böyle bir duruma düşmüş olmak da ayrıca kötü hissettiriyordu.
“Söz veriyorum kimseye anlatmayacağım ama önce bir oturalım. İyi değilsiniz.”
Ondan önce davranarak restorana dönerken kendimi direkt lavaboya atmıştım. Alt üst olmuştum ve toparlanmam mümkün bile değildi. Ben bitmiştim. Ben tükenmiştim. Ben güvenmiştim.
Zor bir akşamdan sonra Levent salonda kalırken ben ise odamda çöpe attığım kartviziti elime aldım. Buna ihtiyacım vardı. Beni aldatan biriyle daha fazla evli kalamazdım ve boşanmadan önce onu öyle rezil emeliydin ki kimsenin suratına bakamayacak hale gelmeliydi. Günlerdir onun için kendime etmediğim eziyet kalmamıştı. Kusur dahi aramıştım. Çok salaktım. Beni bunca zaman aldatmıştı ve bunu hissetmeyi geçtim, anlayamamıştım bile.
Kartvizitte yazan numarayı telefonuma tuşlarken güçlü olmaya çalışıyordum. Beni aldatmaktan utanmayan ve üstüne üstlük onu aldattığımı ima eden adamı takip ettirmekten ben mi utanacaktım? Asla!
Telefonu kulağıma götürürken Levent’i de kontrol ederek kapıyı kilitledim.
“Merhaba! Kökten Halleden Dedektiflik Bürosu nasıl yardımcı olabilirim?” Neden kötü bir şey yapıyormuşum gibi bir his vardı içimde? O beni aldatıyordu ve herkesin bunu bilmesi gerekiyordu. “Merhaba ben şu anda müsait olan bir dedektif ile görüşmek istiyorum.”2
“Maalesef bu şekilde görüşme sağlayamıyoruz. Ben uygun olan bir dedektifimizle randevu verebilirim ancak.” Sistemleri hiç önemli değildi. Sadece iyi olmaya ihtiyacım vardı. O da Levent’ten boşandığımda gerçekleşecekti. “Tamam, bana en yakın zamana bir randevu verin.” Bu işin bir an önce bitmesi için elimden geleni yapacaktım. “Size Duygu hanım için bugün saat 14.45’e randevu verebilirim.”
“Adınızı soyadınızı öğrenebilir miyim?”
“Teşekkür ederim Defne hanım. İyi günler dilerim.”
Telefonu kapattıktan sonra kendimi yatağıma attım. Ondan vazgeçmem kolay olmayacaktı. Uğradığım hayal kırıklığı yüzünden de boşlukta gibiydim. Restorandan eve gelene kadar neler hissettiğimi bir ben biliyordum. Ne ablama ne de diğerlerine durumu açıklayamamıştım. Sadece kendime sakin olmam gerektiğini hatırlatıp durmuştum.
Saati kontrol edip randevuma gecikmemek adına evden çıktım. Levent’te nereye gittiğimi sormamıştı. Sorsa da söylemezdim zaten.
Kartvizitin üzerindeki adresi telefonuma girerek bana rota oluşturmasından sonra arabayı oraya sürdüm. Her şeyden önce benim rahat olmam gerekiyordu. Onu ancak bu şekilde alt edebilirdim. Soğuk kanlı davranıp delilleri toplar toplamaz boşanma davasını açmalıydım ki zaten öyle yapacaktım.
Binanın önüne gelip arabayı park ettikten sonra derin bir nefes alarak içeri girdim. Hayatımdan sonsuza dek çıkması için ilk adımlarımı atıyordum. En azından geç kalmadığım için seviniyordum. Ya yıllar sonra öğrenseydim? O zaman kahrolurdum. Şimdi de farksızdım aslında.
Kapının karşısında oturan kişiye yöneldim. “Merhaba, ben Defne Sönmezcioğlu. Bugün aramıştım. Duygu hanıma randevum vardı.”
“Evet, telefonda konuşmuştuk. Siz şöyle geçin. Duygu hanım şu anda biriyle görüşüyor.” dediğini yaparak koltuklardan birine oturdum. İlk adımımı attığım için mutluydum doğrusu. Kendimi yine günlerce eve kapatmadığım için daha iyiydim. Belki kartvizit önüme düşmeseydi şu anda ne yapacağımı bilemez halde kendimi yiyip bitirirdim.
Buradan çıktıktan sonra ablama da her şeyi anlatmayı planlıyordum. O da bilmeliydi.
Düşüncelere dalmadan kapı açılıp biri çıktıktan sonra az önce konuştuğumuz kadın kalkıp içeri girmişti. Geldiğimi Duygu hanıma haber ediyordu sanırım.
Birkaç dakika sonra o da çıkıp beni buyur edince kendisine teşekkür ettim. Bunu da halledebilirdim. Beni aldatan oydu. Neden kendimi kötü hissediyordum ki?
“Merhaba-“ derken duraksadım. Karşımda oturan kadın kartviziti düşüren kişiydi. “Merhaba Defne hanımdı, değil mi?” Kafamı salladım. “Evet, Defne ben.” El sıkışıp çantamı önümde ki küçük masaya bıraktım. Her şey çok- tesadüftü?2
“O zaman niçin bize başvurduğunuzu öğrenebilir miyim?” Kendimi bile inandırmak da zorlandığım konuyu dillendirmek benim için bir hayli zor olacaktı.
Boğazıma oturan yumruyu yok etmek için yutkundum. “Levent Sönmezcioğlu yani eşim beni aldatıyor. Dün gittiğimiz aile yemeğinde öğrendim ve boşanmaya karar verdim. Bunun içinde sağlam kanıtlara ihtiyacım var.”
“Anlıyorum. Sizin adınıza çok üzüldüm.”
“Üzülmeyin çünkü ben artık üzülmüyorum. Bunları hak ettim.”
“Hiçbir kadın aldatılmayı hak etmez.” Benim gibi salaklar hak ederdi. Levent beni üzdükçe kendimde hata aramakla yetindim. Saçmaladım. Onun iğrenç biri olduğunu fark edemedim. Bu benim hatamdı. Yine kendimi suçladığımı biliyordum ama bu sefer gerçekten hatalı olan bendim.
“Bana birkaç bilgi vermeniz gerekiyor.”
“Tabii, elbette. Ne isterseniz.”
Dedektif hanıma istediği bilgiyi verip ödemeyi yaptıktan sonra oradan ayrıldığımda karşıma çıkan kişi Yavuz olmuştu. O şu anda görmek istediğim son kişi bile değildi. Beni ağlarken gördükten sonra bir süre onu görmek istememiştim. Karşısında güçlüyken bir anda küçülüvermiştim.
“Daha iyi misiniz?” diye sormuştu. “Evet, iyiyim.” Çıktığım binaya göz gezdirdi. “Dedektiflik bürosu?” dedi sorarcasına. “İsterseniz birer kahve içelim. Yardım edebileceğim bir şey olursa seve seve yardımcı olurum.”
“Israr ediyorum.” Birdenbire yakın mı davranıyordu? Yoksa bana mı öyle geliyordu?
“Peki, tamam.” dedim çok uzatmayarak. Birlikte en yakın kafeye geçtik. Henüz boşanmamışken başıma iş açacak bir olayın yaşanmasını istemiyordum.
“Dünden sonra Levent bey hakkında biraz araştırma yaptım. İşinize yarar mı, bilmiyorum.” Önüme koyduğu birkaç belgeyi alma ihtiyacı duydum. Bana neden yardım ettiğini merak ediyordum ama belgeler daha fazla dikkatimi çekmişti.
“Levent beyin şirketinde bir şeyler yolunda gitmiyor. Çekleri birçok kez karşılıksız çıkmış.” Sayfaları kontrol ederken ellerim karıncalanıyordu. Batmak üzere olan bir şirketti bu. “Yani benimle evlenmesinin sebebi,” diyerek yutkundum. “Param için miydi?”
“Öyle görünüyor.” Bu benim için çok ağır değil miydi? Beni aldattığını öğreneli 1 gün bile olmamıştı.
“Teşekkür ederim Yavuz bey.” dedim toparlanarak. Onun önünde tekrar dağılmak istemiyordum. Ortağımın beni bir kez daha böyle görmesine izin veremezdim. Güçlü durmak zorundaydım. “Rica ederim.” Gelen acı kahveden büyük bir yudum alırken gerçeklerin yüzüme çarpılması gibi çarpmıştı beni.
“Kendinizi üzmeyin Defne hanım. Bu süreç içerisinde yanınızda olacağım.”
“Bunu neden yapıyorsunuz? Biz sadece ortağız.”
Gözleri birkaç saniye benden ayrıldı ve “Ortağımın iyi durumda olması benim de mutlu olmam demek.” dedi gözlerini bana kaldırarak.
____
Sonunda leventin gercek yuzunu de gorduk
Defne bu toksik adamdan kurtulunca rahatlar umarimm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |