Bu kurgu tamamen hayal ürünüdür.
Gerçek kurum ve kişiler ile bağlantısı yoktur.
Not: yazım hataları bir kaç bölüm sonra toplu halde düzenlenecektir.
Nil ablayla bakışarak gülüştüğümüzde Arkın'ın sert bakışları bizi buldu. İkimizde boğazımızı temizleyip ciddileştik.
Arkın genel olarak sakin ve sevimli olsa da sinirlendiğinde pekte sevimli gözükmüyordu. Dünden beri çok nadir olsada sinirleniyor, sinirlendiği zaman ise diğerlerini ürkütüyordu.
Sanırım sessiz atın tekmesi sert olur dedikleri buydu. Arkın derin bir nefes alıp Sıla'ya döndü. "Yerin rahat mı? Kalkmaya niyetin var mı?"
"Hıh" Dedi Sıla. Arkın sertçe alnını sıvazladı. "Kalksana kızım üzerimden." Sıla ayaklanmaya çalışırken, "kalka bilsem kalkacağım zaten." Diye söylendi. "Lan ben söyleyene kadar kalkmayı denemedin bile." Diye bağırdı Arkın.
Sıla kalkmaya çalışırken bileğinde asılı olan çantayı Arkın'a vurdu.
Arkın'ın dudaklarından küfür ile karışık bir inleme kaçtı. Ellerini erkekliğine atıp oturur pozisyona geçti. "Ay gitti çocuğun erkekliği." Diye bağıran Nil abla koşup Sıla'yı ayağa kaldırdı. "Kız ne vuruyon çocuğun erkekliğine?"
"Erkekliğine vurmadım. Öylesine vurdum erkekliğine geldi." Arkın'ın acılı yüzüne dayanamadım. Yanına gittim. "İyi misin?" Diye sordum. Yüzünü buruşturup ağzının içinden bir küfür savurdu. "Değilim."
Nil abla ayağı ile Arkın'ın dürttü. "Kalk işe kalk." Arkın'ın koluna girip kaldırmaya çalıştım ama hem boyu çok uzundu hemde kilosu benim iki katımdı. Başarısız oldum. Hâlâ hiçbir şey olmamış gibi davranan Alkan ve Atahan'a baktım. Sanki bizi tanımıyormuş gibi davranıyorlardı.
"Alkan, Atahan yardım eder misiniz?" Diye seslendiğimde ikiside sanki onlara seslenme mişim gibi alışveriş yapmaya devam ettiler. Nil abla erkeklerden hayır gelmeyeceğini anladığında Arkın'ın diğer koluna girdi ve kalkmasına o'da yardım etti.
Arkın'ın tuvaletin nerede olduğunu sorguluyordu ben ise bıyık altı gülen Alkan'a en kınayıcı bakışlarımı yolluyordum. Karşısındaki yüksek aynaya baktığında aynadaki aksiyle gözgöze geldim.
Munzurca gülümseyip göz kırptığında kıkırdamadan edemedim.
"Yenge sen bari gülme." Diye bana kızan Arkın'a döndüm. "Yok ben sana gülmedim." Dediğimde Alkan gülmemek için kendini sıkmış olmalı ki garip bir ses çıkardı. Arkın'ın bakışları ona döndüğünde olmasından korktuğum şey oldu ve Arkın durumu yanlış anladı.
"Yenge Allah aşkı için devam edin. Ben aylardır bu anı bekliyorum. Lütfen bozmayın."
"Öyle bir şey değil." Dedim panik içinde.
"Bizde inandık." Dedi umursamazca Atahan.
"Biri bana da açıklama yapabilir mi? Sabahtan beri Zelal ve Alkan üzerinden şakalar falan yapılıyor ama anlamadım bir türlü." Dedi Sıla.
Nil abla kulağına eğilip Sıla'ya durumu anlatırken ben stres olduğum için baş parmağımı dişlerimin arasına sıkıştırmadan edemedim. Bu hareketime kahkaha atan Alkan. "Koca kız oldun hâlâ parmak mı emiyorsun sen?" Diye sordu. Sesinde bariz bir alay vardı. Mardin'deyken bu hareketi neden yaptığımı öğrenmişti ama benimle uğraşmak hoşuna gidiyordu. "Öyle değil." Dedim kendimi açıklamak isterken.
Atahan yüzündeki piç sırıtışla bana döndü. "Öyle değil, böyle değil. Ya ne o zaman?"
Atahan dışarıdan çok soğuk bir adam gibi dursa da aslında çok samimi bir adamdı. "Ata," Dedim uzatarak.
Göz kırptı. "Ne Ata?" Niye benimle uğraşıyordu herkes?
Oflayarak Arkın'a döndüm. "Gel hadi lavobaya gidelim."
"Bırak kendi defolup gitsin. İki vurduk diye ölmedi ya." Diye bağırdı Sıla. "Sen merak etme ben, babanın canını almadan gitmem diğer tarafa." Arkın, Sıla'ya göz devrip kolunu omuzuma attı. "Hadi yengecim gidelim." Yengecim kelimesine vurgu yapmasını görmezden gelerek kolumu beline sarmaya çalıştım.
Ama maalesef kolum tam ortada kaldı.
Sanırım çüssesi geniş olmayanları time kabul etmiyorlardı. Bütün tim de bir yakışıklılık ve cüsse vardı.
Arkın'la birlikte diğerlerinin yanından uzaklaştık. "Daha iyi misin?" Elini salladı. "İyiyim bir şeyim yok." Makarnaların olduğu rayona geldiğimizde Arkın lavoboya gitmekten vazgeçmişti. Birlikte alışveriş yapmaya devam ettik.
Makarnalara bakarken Arkın elinde tuttuğu bir makarna çeşiti ile yanıma yaklaştı. "Yenge bak bu Alkan'ın en sevdiği yemeklerden biri." Elinde bir paket kurutulmuş erişte vardı.
Elindeki erişteye uzanıp elime aldım. İncelediğim erişteyi işaret ettim.
"Ben bunu yapmayı bilmiyorum ki"
Arkın önce güldü ardından küçük bir çocuğu sever gibi saçlarımı okşadı.
Kafa sallayıp erişteyi kucakladım.
Arkın burada beklememi söyleyip benden uzaklaştı. Arada bana çocuk muşum gibi davranması çok tatlıydı.
Bir kaç çeşit makarna daha kucakladığımda Arkın sürdüğü bir market arabası ile yanıma geldi.
Kucağımdakileri arabaya koyup diğer rayona geçtik. Kafamı kaldırdığımda Alkan'ın annesi Nilay hanım tam karşımdaydı. "Çocuklar sizde mi buradaydınız?" Gülümseyerek kafa. Salladığımda Arkın, Nilay hanıma sarıldı. "Neden geliyon? Nereye gidiyon?" Diye sordu. Nilay hanım nereye gittiğini benim bilmemi istemiyor gibi bana bakıp Arkın'a döndü. "Kabristana gittim." Diye mırıldandı. Arkın sesli bir şekilde yutkunduğun da anlamsız bakışlarım ikisinin yüzünde geziniyordu. Kabristana kim için gittiğini düşünmeye başladığımda aklıma Alkan'ı Mardin'deyken bana anlattıkları geldi.
Babasının ve Abisinin şehit olduğunu söylemişti. Belkide annesi oğlunun ve eşinin kabrine gitmişti. Yeşil gözleri yakından bakıldığında ağladığını ele veriyordu. Arkın'ın telefonu çaldığında hızla dışarı çıktı. Nilay hanım gülümseyerek yanağımı okşadı. "Çok güzel yüzün maşallah."
Dediğinde vücutumdaki bütün kan yanaklarıma akın etmiş gibi yanaklarım yandı. Umarım kızarmamışımdır.
"Teşekkür ederim." Diye mırıldandım sessizce. Ne zaman bana baksa gözlerinde anlam veremediğim bir hüzün beliriyordu ve bunu saklamak için genellikle gülmeye çalışıyordu.
Elindekileri Arkın'ın bana devrettiği market arabasına bırakıp benimle birlikte alışveriş yapmaya başladı.
"Sen okul öncesi öğretmenisin dimi kızım?" Dediğinde içten bir tebessüm eşliğinde, "evet" Dedim.
"Mardin'deyken çalışıyor muydun?"
"Maalesef, mezun olduktan sonra atanamadım."
Eline aldığı kahvaltılık sosun son kullanma tarihini araken, "peki neden özel okulda işe girmedin. Yani özel bir sebebin mi vardı?" Sosu market arabasına bırakıp başka bir aynı sosun ikincisini eline aldı. "Yada iş mi bulamadın?" Diye sordu.
Reyhan'ın sevdiği burgu peynirden alırken kafamı karasızca salladım.
"Bir rahatsızlığım vardı. Üniversite dönemimde beni çok zorlamıştı. Bir süre tedavi gördüm." Market arabasına bıraktığım peyniri alıp son kullanma tarihini inceledi. İşaret parmağını kutunun üzerine iki kez vurduğunda gerilmeden edemedim.
Çok sevimli ve güler yüzlü bir kadındı ama fazlasıyla da otoriterdi. Sabah evden çıkmadan önce Alkan ve Atahan'ı kedileri Limon için azarlamıştı. İkiside sus-pus bir şekilde annelerinden azar yemiş ve hiçbir şey olmamış gibi arabalarına binmişlerdi.
"Bak anneciğim," Dedi elindeki peynir kutusunun son kullanma tarihini gösterirken. "Bunun tarihinin geçmesine bir hafta kalmış. Bir hafta sonra bitmezse çöpe gidecek. Haliyle de ziyan olcak. Ha diyelim ki fark etmediniz ve yediniz Allâh korusun zehirlenirsiniz." Elindekini bırakıp arka raftan aynı peynirden aldı.
Son kullanma tarihine bakıp gülümsedi. "Bak bunun iki haftası var. O güne kadar yersiniz." Elindeki peyniri sepete atıp aynı peynirden bir kaç kutu daha aldı. Bunu yaparken tarihlerine bakmayı unutmamıştı.
Sanırım bu konuda ciddi takıntısı vardı.
"Her zaman alışverişte aldığın ürünün son kullanma tarihine bak yavrum. Hasta olursun miden bulanır yiyemezsin. Canın istemez kalıpta ziyan olmasın. Bunları bulamayanlar da var. Şükürler olsun halimize."
Gülümseyip, "bir dahakine daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz." Dedim.
Kahverengi kaşlarını çattığında karşımda Alkan'ı görmem kesinlikle normal değildi. Anne oğul kaşlarını çatınca birebir aynı oluyordu.
"Benimle resmî şekilde konuşma bir daha. Çok kızarım. Artık kuzeninde, arkadaşında, sende benim evladım sayılırsınız."
Kafamı sallayıp gülümsedim. "Tamamdır Nilay teyze." Dedim yumruk yaptığım elimin baş parmağını kaldırarak onay işareti yaparak. Gülerek rayona döndüğünde, "tedavi gördüm diyordun, ne tedavisi gördün." Diye sordu. "Belki Alkan anlatmıştır, çocukken kalp nakli olmuştum." Dediğimde kafasını olumsuz yönde salladı. "Anlatmadı. Anlatmaz da. Çünkü geri zekâlı."dediğinde kahkaha attım. "Anne arkamdan konuşman hoş değil." Diyen Alkan'ın sesi ile arkamı döndüm. Çattığı kaşları ile annesini izliyordu. Nilay teyze oldukça umursamazdı. "Duyduğuna göre arkandan konuşmuş sayılmam."
Nil abla gülerken Alkan saçını çekti.
Alkan sabır çekerek annesine yöneldi.
"Hadi anacım işin bittiyse kasaya geçelim." Atahan elindeki market arabasını Nil ablaya verip Nilay teyzeyi kucakladı. Zavallı kadın ne kadar çırpınsada işe yaramadı. Atahan küçük bir çocuğu taşır gibi kucağında Nilay teyzeyi döndürüyordu.
"Oğlum sen hiç değişmeyecek misin?"
"İndir beni. Rezil olduk. Yav çocuğum!" Atahan'ın kucağında çırpınmakta olan Nilay teyze ara ara kafasına vuruyordu. Biz ise arkalarından yürürken kahkaha atıyorduk. "Gülmeyin sizde!" Nilay teyze parmağını bize salladığında Atahan onu tamamen kucağına yatırmıştı. "Sataşma kimseye."
Hep birlikte kasaya geldiğimde Kaya ve Reyhan'ın kasada kavga ettiğini gördük. Alkan avucunu alnına vurduğunda Nil abla gür bir kahkaha attı. "Ay çok sevdim bu kızları hiç gitmesinler."
Alkan hızlı adımlarla kavga eden ikilinin yanına gitti. Reyhan, Kaya'yı şikayet etmeye başladığında Kaya tam Reyhan'a bir şey demek için ağzını açmıştı ki telefonu çaldı.
Telefonunu cebinden çıkarıp dışarı çıktı. Kim aramıştı bilmiyorum ama önemli biri olduğu kesindi. Alkan'a el işareti yaparak dışarı çağırdığında Alkan, Serdar'a bir işaret yapıp dışarı çıktı. "Yenge siz arabalara geçin ben ödeyip geleceğim." Dedi Serdar.
"Olmaz öyle şey biz aldık niye siz ödüyorsunuz?"
"Sizi bizimi var Zelal, bırak ödesinler. Hadi dışarı." Atahan hepimi önüne katıp dışarı çıkardığında Kaya ve Alkan aynı araca binim hızla yanımızdan uzaklaştı. Armanç'ın kulağına eğilip, "acil bir şey mi var?" Diye sordum.
Omuzlarını indirip kaldırdı. "Belki evet belki hayır. Muhtemelen çocuklar için yapılan kampanya ile ilgili bir evrak eksiği falan vardı."
"Kızların evrakları eksik evet, ama yarın hep birlikte vakıftan halledecektik. İşlerinin bu olduğunu sanmıyorum." Dedi Nil abla
"Vardır bir işleri Abla. İrdelemeyin işte demek'ki sizi ilgilendiren bir konu değil." Arkın tarafından azarlanıp arabalara bindiğimizde Arkın'ın telefonu çaldı. Sesi duyulmayacak kadar uzaklaşıp aramayı yanıtladığında ne konuştuğunu anlamamız için bize arkasını dönmüştü.
Akrep kod adlı adam aradığında Kaya ile birlikte yola koyulmuştuk. Acil bir buluşma istemiş özelliklede beni görmek istemişti. Kaya'nın telefonu tekrar çaldığında arayan kişinin Akrep olduğunu ikimizde biliyorduk.
Kaya çağrıyı yanıtlayıp konuşmaya başladı. Kısa bir görüşmenin ardından bana döndü. "Arkın'ıda çağırıyor."
Telefonumu çıkarıp Arkın'ı aradım.
"Arkın, Akrep acil bir buluşma istedi. Onun yanına gidiyoruz. Sende oyalanma attığım konuma gel."
"En başından beni niye almadınız o zaman?"
"Şimdi arayıp senide istediğini söyledi çünkü." Dedim. Homurdanır gibi oldu ama sonra vazgeçmiş olmalı ki, "beş dakika ya oradayım." Dedi.
"Bizim konum kırk beş dakika gösteriyor. Sen nasıl beş dakika'da gelicen?"
Önce bıkkınca ofladı ardından "cidden otuz yaşın üstüne aşık olmak yasaklanmalı." Diye söylendi.
"Çabuk gel beklemem seni." Deyip telefonu yüzüne kapattım. Arkın'a geleceği yeri konum atıp arkama yaslandım. Kaya çokta yüksek sesli olmayan bir şarkı açtı. Beynimi yemekte olan düşüncelerim ile kırk beş dakikalık bir yolculuğun ardından nihâyet konuma gelmiştik. Anlaşılan buluşma noktası özenle seçilmişti.
Tenha yolların getirdiği yıkık dökük terk edilmiş bir fabrikaydı burası.
Kaya arabayı yolun ortasına bıraktığında anı bir manevra ile çamurlu yoldan Arkın'ın arabası giriş yaptı. "İşi gücü şov." Diye mırıldandı Kaya. Bundan adam olmaz der gibi kafa salladım. Arkın'da arabadan indiğinde fabrikanın eski kapısına yöneldik. "MİT'çiler böyle yerleri özelmi buluyor." Diye homurdandım. Adımımı attığım yerden çamur fırlıyordu sanki.
"Gizlilik kuralı." Dedi Arkın.
Kaya ile aynı anda kafamızı çevirip ona baktığımızda omuz silkti. "Gizlilik işte. İn cin top oynuyor." Dedi.
"Allah'ım sen bana sabır ver." Diye bağıran Kaya'nın ensesine vurdum. "Bağırma ayı." Vurduğum ensesini ovuştururken fabrikanın eski ve büyük kapısını açtı. İçeri girdiğimde bakışlarımla ortamı taradım.
Fabrikanın girişindeki eski merdivende oturan otuzlu yaşlarda bir adam vardı. Elinde kılçık çakı ile diğer elinde tuttuğu odun parçasını şekillendiriyordu. Gür kumral saçları, çok kaba olmasada saçları ile aynı tonlarda ki kirli sakalı, ve sıcak havaya göre giydiği alakasız deri ceketi ile tuhaf ama bir o kadarda yakışıklı bir herifti.
Bakışlarını deştiği odun parçasından ayırmadan ukala bir tavır ile gülümsedi. "Hoş geldin Yüzbaşı"
Ukala insanlar'dan nefret ederdim.
"Umarım sende hoş gelmişsindir Akrep." Dedim ciddi bir sesle.
Kafasını kaldırmadan ukala bir bakış ile baştan aşağı bedenimi süzdüğünde anlamsızca sinirlendim.
Dudakları beğeni ile aşağı kıvrıldı.
"Bahsettikleri kadar varmış heybetin."
Aynen amına koyayım konumuz benim heybetim zaten.
Ağır hareketler ile cebine uzanıp bir USB çıkardı. Hoba başlıyoruz. Kim bilir gene nasıl bir şeyle karşı karşıya kalacağım."
Yan tarafına eğilip sırt çantasından bir laptop çıkardı. Eliyle yanına gelmemizi işaret ettiğinde sabırlı ve sakin bir şekilde yanına gittik.
Kafes benzeri bir yer kadraja girdiğinde insan topluluğundan sesler yükseldi. "Efgan. Efgan."
Görüntü bir koridora döndüğünde üzerinde siyah bir dövüşçü bornozu olan adam göründü. Uzun boyu ve geniş vücudu oldukça ürkütücü duruyordu. Kafasında bir kar maskesi vardı ve elleri sargılıydı. Yanındaki sarışın kadın omuzlarına uzanıp bornozunu çıkardı. Altında siyah bir kot pantolon vardı. Üzerinde ise dar siyah bir atlet. Atletin göğüs kısmında büyük bir kobra simgesi vardı.
Bornozu çıkarıldığında yumrukları havaya kaldırdı. Seyircilerden çoşkulu bir tezahürat yükseldiğinde boynunu önce sola ardından sağa yatırarak esnetti.
Duruşu kendinden emindi. Yüzü gözükmüyordu ama suratında kibirli bir ifade olduğunu beden dili rahatlıkla ortaya koyuyordu.
Kamera açısı Efgan isimli dövüşçünün tam karşisinda ki koridora çevrildi.
Elleri sarılı yarı çıplak bir dövüşçü koridorun başında göründüğünde seyircilerden ikinci kereye tezahürat sesleri yükseldi. Çoşkulu alkışlar ve ıslıklar bir kez daha dövüşün yapıldığı salonu inlettiğinde yanımdaki Akrep kod adlı adam video'yu durdurdu. "Sizce dövüşü hangisi alır?"
Deli miydi bu adam? Ben ondan abimin geçmişiyle ilgili bilgi istiyordum. O ise bana yasa dışı bir dövüş izleyip kimin kazanacağını sorguluyordu. Arkın'dan ses çıkmazken Kaya sinirli bir sesle, "bize ne lan? Kim alırsa alır." Diye terslendi.
"Sen cidden bizi yasa dışı dövüş izlemek için mi çağırdın?" Dedim. Sesim bakışlarımın aksine çok sakin çıkmıştı. Beklediğini alamamış olacak ki yüzü düştü. Video'yu tekrar devam ettirdiğinde seyircinin, "Bertuğ" Diye haykırdığı duyuldu. Bütün fabrika illegal bir dövüşün tezahüratları ile inlediğinde pür dikkat görüntüleri izleyen Arkın kendinden emin bir sesle, "Efgan alacak." Dedi.
Kaya ağzının içinden bir küfür savurduğun da Akrep, Kaya'ya döndü.
"İşte bunun olacağını bildiğim için Arkın'ın gelmesini istemiştim." Dedi.
Allah'ım aklıma mukayyet ol. Yoksa delireceğim.
"Bir şey demeyeyim diyorum ama artık sabrım taşıyor. Abimle bu dövüşün ne ilgisi var?"
Arkın avucunu gösterip susmamı işaret etti. Laptopu kendi kucağına çekip Efgan adlı dövüşçüyü yakınlaştırdı. Ardından video'yu tekrar oynattı. Sunucu bir adam elinde bir mikrofon ile kamerada belirdiğinde sabır çekmekle yetindim.
"Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Gecenin ilk yıldızı Bertuğ." Eliyle dövüşçünün koridorunu referans verdi. Kadraja Bertuğ isimli dövüşçü girdiğinde yerinde zıplıyarak bedenini ısıttığını gördük.
Yumruklarını birbirine vurarak diğer dövüşçüye gözdağı veriyordu.
Ekranda Bertuğ isimli dövüşçünün görüntüsü dönerken sunucu sözlerine devam etti.
"O bir nakavt makinası. O bir yıldız. Bu gününe kadar yenildiği görülmemiş. Onun adı: Bertuğ."
Bertuğ yanındaki sarışın kadını eğilip dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu. Ardından özgüvenli bir şekilde büyük kafese girdiğinde ardında bıraktığı sarışın kadın kibirle gülümsedi. Seyircinin gözleri kadına döndüğünde havalı bir şekilde kafesteki Bertuğ'yu gösterdi.
Bertuğ hareketleri ve duruşu ile rakibine gözdağı veriyordu.
Sargılı parmakları ile boya olduğu belli olan gri saçlarını düzeltti.
Yüzünde büyük bir yara izi vardı. Esmer teni, gri saçlarına oldukça tersti. Kaslı ve iri bir adamdı. Altında. Beyaz bir şort vardı. Üst bedeni ise çıplaktı ama çıplaklığını gizleyen dövmeleri vardı.
Bu kez kadraja Efgan isimli dövüşçü dahil oldu. Sarılı ellerini göğsünde birleştirmiş kibirli gözlerle rakibini izliyordu. Sunucu bu kez Efgan'ı seyirciye pazarlamaya başladı.
"Sayın seyirciler şimdi ise karşınızdaki isim Efgan. O bir ölüm makinası. Bu güne kadar hiçbir rakibini öldürmeden bırakmadı.
Rakibini bir yılan gibi sararak boğuyor ve her defasında şampiyonluğunu ilan ediyor."
Efgan isimli dövüşçü tek hamlede üzerindeki atleti çıkarıp yana savurdu. Vücut dili rakibini ciddiye almadığını oldukça belli ediyordu.
Diğer dövüşçü kadar olmasada beyaz tenini kaplayan siyah dövmeler onda da vardı. Yanındaki sarışın kadına dönüp yumruğunu uzattığında kadındı elini yumruk yapıp tokuşturdu. Sunucu adam ise onu seyirciye pazarlamanın derdindeydi.
"Tanrı rakibine merhamet etsin çünkü Efgan bu gecede rakibine merhamet edecek gibi durmuyor."
Efgan kısık sesli çalan müziğin ritmi ile kafa sallamaya başladığında sunucu onuda kafese davet etti.
Seveni çok olmalı ki seyirciden alkış tufanı koptu. Hep bir ağızdan "Efgan" Diye cırlıyorlar. Alkış tutuyorlar ve ıslık çalıyorlardı. Efgan yavaş ve emin adımlar ile kafesin kapısına geldiğinde takla atarak içeri girdi.
Köşesine geçtiğinde rakibinin aksine kendini ısıtmak için hiçbir şey yapmıyordu. Adını haykıran seyirciye dönüp öptüğü avuçları ile selam verdi.
Kamera yüzüne yaklaştığında Arkın'ın yüzünde kendinden emin bir gülümseme oluştu. "Bir kere yanılayım varya dişlerimi kıracağım."
Efgan isimli dövüşçü rakibine döndüğünde bakışlarında bariz bir kibir vardı. Maskesinin üzerinden öptüğü şehadet parmağını rakibini kaldırdı. Bu hareketi rakibini aşağıladığını gösteriyordu.
Rakibi deliye döndüğünde sunucu daha fazla gevezelik etmedi ve zili çaldılar an itibari ile dövüş başladı.
Efgan gardını alıp beklerken Bertuğ sabırsızca atak yaptı. Sert yumruğunu rakibinin gardına indirdiğin de Efgan sendelemedi bile. Maskesinin kırışmasından anlaşıldığı kadarıyla ile gülmüş bile olabilirdi.
Kamera açısı değiştiğinde Efgan'ın bileğindeki yarış bayraklarının olduğu dövmesi göründü. Arkın yunruğunu sıkıp havaya kaldırdı. "Buldum seni." Kaya göz devirmek ben susmayı tercih ettim. Akrep ise pür dikkat maçı izliyordu.
Bertuğ ikinci atağı yaptığında Efgan yerinden bile kımıldamadı. Sıkılmış gibi gardını indirdiğin de Bertuğ delirmiş gibi ard arda üç yumruğu rakibinin yüzünün sağ tarafına indirdi. Efgan kahkaha atar gibi karnını tutup başını havaya çıktığında Bertuğ'nun yüz ifadesinden gerçektende güldüğünü anladım.
Bertuğ tekrardan rakibine vurmak için hareketlendiği sırada Efgan yüzüne sağlam bir yumruk çaktı.
Bertuğ'nun burnundan kanlar fışkırdığında ellerini acı içinde kanayan burnuna attı.
Efgan ise adını haykıran seyircisine dönüp kaslarını gösterdi.
Bertuğ'nun hareketlerinden anladığım kadarıyla ile dövüşmeyi yer altı adamlarından öğrenmişti.
Yumruklarını sürekli sıktığı için vuruşu güçsüzleşiyordu. Ayrıca kendini sürekli hareketli tutması her ne kadar vücutunu ısıtsada gücünü ekstra yiyordu.
Efgan ise bir profesyonel edası ile dövüşüyordu. Yumruklarını vurmadığı sürece elleri hep bir milim açık duruyor ve bedenini yoracak kadar hareket etmiyordu. Yumruklarını açık bırakması vururken sıktığında bütün gücünün yumruğuna toplanmasını sağlıyor ve rakibine yıkıcı bir vuruş yapmasını sağlıyordu. Ayrıca gerekmedikçe hareket etmemesi ise bedenini yormuyor ve gücünü uzuvlarına taşıyordu.
Bertuğ kendini topladığında rakibine hamle yaptı. Tekmesini güçlü bir şekilde rakibine salladı. Efgan bir adım sola kayarak tekmeyi kendine temas etmeden yakaladı.
Kesinlikle profesyonel bir dövüş eğitimi almıştı. Rakibinin yakaladığı ayağının dizine elini düz tutarak kesme bir vuruş yaptı. Vuruşu yaparken çok fazla güç uygulamadığı belliydi. Amacı rakibinin ayağını kırmak değil sinirlerini harekete geçirmekti. Dize alınan darbeler bacakta elektrik çarması gibi bir hisse sebep olurdu. Yoğun bir acı dalgası Bertuğ'un bedenine yayıldığında inleyerek yere düştü.
Efgan bıraktığı rakibi yerde acı içinde inlerken etrafında dönmeye başladı.
Rakibine fiziksel şiddetten fazla psikolojik şiddet uyguluyordu.
Etrafında bir çember gibi dönüyor acısını yaşamasına izin vermiyordu.
Adımları yavaş ve kendinden emindi.
Bertuğ ne kadar canı acısada rakibi etrafında döndüğü için olabildiğince gardını düşürmüyordu.
Gardını düşürmesi rakibinden yiyeceği darbeleri şiddetlendiricekti.
Efgan sıkılmış gibi yavaş adımlarla rakibinin etrafında dönerken birleştirdiği ellerini kafasının altına kodu ve başını yana eğdi.
"Ya bu siktimin dövüşün Asi Soykan'la ne ilgisi var?" Diye bağırdı Kaya.
Arkın sakin bir şekilde, "kafeste dövüşen Asi Çakır Soykan. İlgisi bu." Dedi.
Ney?
Kafesteki kişi abim olsa tanırdım değil mi?
"Saçmalama Arkın. Hangisi Asi Soykan'a benziyor." Diye ters kendi Kaya.
"Efgan'ın dövmeleri dikkatinizi çekmedi mi?" Diye sordu Arkın.
"Bayrak dövmelerini mi kastediyorsun?" Diye sordum.
Parmaklarını şıklattı. "Tam olarak evet." Uzanıp video'yu durdurdu.
"Bu dövme o yıllarda büyük bir yarış çetesinin simgesiydi. Araba, motor ve dövüş gibi bir çok dalda çetenin adamaları gerek güçleri gerekse zekaları ile ön planda olur, katıldıkları bütün yarış ve dövüşleri kazanırlardı. 90'lı yılların özellikle ortalarında herkes bu çeteden korkardı. Başta sunucunun da dediği gibi çoğu dövüşçü leri rakiplerini öldürmeden bırakmazmış. Motorcular ise en az üç kişi katılır seçtikleri sürücüyü galibiyete taşımak için diğer sürücülere bilinçli kaza yaptırırlarmış. Tabi araba yarışlarıda motor yarışlarından çok farklı değilmiş. Önceden rakiplerin araçlarının fren sularını boşaltmak ve gaz ayarlarıyla oynarlarmış. Duramayan ve kontrolden çıkan araçların sonu feci bir kaza olurmuş.
Yani bu demek oluyor ki abin yani Asi'de bir sebepten dolayı bu çeteye dahil olmuş. Görüntülerde gördüğümüze göre ise o dönemin gözdesi olduğu belli. Şimdi lütfen sussun ve ilgimi dağıtmayın." Tekrardan video'yu oynatıp önüne döndüğünde şoke olmuş bakışlarım Kaya'yı buldu. O'da benim gibi anın şaşkınlığını yaşıyor olmalı ki dudakları aşağı büküldü. "Vay be" Dedi ağzının içinden.
Nihayet Bertuğ isimli dövüşçü kendini toplayıp ayağa kalktığında Efgan bir süre toplanamsını bekledi.
Rakibi kendini topladığında ise üzerine atılıp boynunu kavradı. Rakibinin sırtını göğsüne yaslayıp yere yattı. Bacakları ile rakibinin bedenini aşağıya çektiğinde sunucu adam heyecanla konuşmaya başladı.
"O bir ölüm makinası demiştim. Şimdi ise Efgan imza hareketini yapıyor ve rakibini bir yılanın avını sardığı gibi sararak boğuyor. Bu hareket onun imzası. Bu hareketten kurtuluş yok!"
Efgan yani abim rakibini daha güçlü sıkarak nefessiz kalmasını sağladı. Rahibin kafası göğsüne yaslıydı ve kolu rakibinin boynuna dolanıktı. Boşta olan elini kendi bileğine sarıp boğazını daha kuvvetli sıkıyordu.
Bertuğ'nun esmer teni kızardı ardından morarma ya başladı. Saniyeler içinde ise çırpınışları son buldu. Seyirciden gelen "şampiyon Efgan." Nidaları bütün fabrikayı inletti.
Efgan rakibinin cansız bedenini kenara savurup ayaklandı. Deli gibi adını haykıran seyircisini selamladı.
Çok uzatmadan kendini bekleyen sarışın kadına yöneldiğinde kadının arkasındaki yüz bütün bedenimin ürpermesine sebep oldu.
Babam nasıl böyle birşey yapıyordu?
Göz göre göre abimin hayatını neden karartıyordu?
"İşte Arkın'ın gelmesini bu yüzden istemiştim. Çünkü adamın kafa manyak derecede iyi çalışıyor." Akrep'in, Arkın'a olan övgülerine Arkın biliyorum dercesine kafa salladı.
Arkın kafasını bana çevirip laptopu Akrep'in kucağına iteledi.
"Abinle ilgili merak ettiğim şeyleri bulmanın yolu an itibari ile elimizde.
Yol bu çeteden geçiyor. Çetenin geçmiş zaman dosyalarına ulaşıp abinin çetedeki yerini öğrenmeliyiz ardından neden çeteye girdiğini ve neyin peşinde olduğunu öğreniriz. Sonrası zaten çorap şöküğü gibi gelecektir."
Kaya, Arkın'ın aksine bunun işimize yaramayacağını düşünüyor olmalı ki.
"Bu bir tür özel görev olabilir. Sonuçta bir çoğumuz hayatımızın bir bölümünde bu tarz görevlerde yer aldık. Bunun Asi'nin geçmişi ile ilgili bir ip ucu olduğunu sanmıyorum."
Beynimi kemiren düşüncelerimi toplayamadığım için Arkın'dan gelecek cevapları bekledim.
Arkın her ne kadar timin şapşalı gibi dursa da açık ara timin en zeki adamıydı. Analitik zekâsı sayesinde çoğu ince işçilik operasyon ve gizli görevleri bizim için kolaylaştırıyordu.
Arkın herhangi bir olay için ihtimal var derse ben o olaya olmuş gözü ile bakardım. Bu güne kadar yanılmamıştı. Bu günden sonra yanılır mıydı? Sanmam.
"Bu çete bir gizli görev olmaz. Eğer öyle olsa bile mutlaka Asi'nin bir çıkarı olmalı. Çünkü bu çete ne kadar kötü ve adi gibi dursa da aslında Türk askeri ve polisi için iyi bir iş çıkarıyordu. Çoğu uyuşturucu çetesi ile düşmanlıkları olduğu için bir şekilde köklerini kazıyor, istemeseler bile Türk devletine yardım etmiş oluyorlardı. İyi düşün Kaya, bazen büyük balığa ulaşmak için küçük balığı özgür bırakmalısın."
Kaya karşı çıkacak olduğunda Arkın söze devam etti. "Bir çok tecavüz çetesini çökerttiler. Yani Türk askeri ve polisine yapılan en büyük iyiliği yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetleri o dönem tecavüz ve uyuşturucu suçu ile neredeyse uğraşmıyor ve buda onların zaman kazanamasına sebep oluyordu. Ufak tefek torbacı çeteleri ile uğraşmak yerine direkt malı sağlayan kişi yani yılanın başını alıyorlardı. Düşün Kaya sen olsan böylesine büyük balığı ağına atan küçük bir Balığı avlar mısın?"
Arkın haklıydı. TSK'nın bu olayda ciddi bir çıkarı vardı. Büyük balık dururken kimse küçük balık ile oynamazdı diymi?
"Avlamazdım ama küçüğün büyümesine de izin vermezdim." Dedi Kaya.
"Vermediler zaten. Bu çete hâlâ gün yüzünde olsada belli başlı şehirler haricinde eskisi kadar popüler değil."
Kaya'nın kabul etmekten başka çaresi kalmadığında istemeye istemeye Arkın'ı onayladı.
"Bir ara şu deftere de el at. Bunlarla iş olmaz." Dedi Akrep.
"Eve gittiğim gibi inceleyip seni ararım." Dedi Arkın.
Kısa bir sohbet ve bilgilendirmeden sonra ayrılıp evin yolunu tuttuk.
Açlıktan midem ağrımaya başlamıştı.
Görev dışı açlığı bünyem kaldırmıyordu.
Arhan toplantı için belirlenen yere gelmiş İntikam timi'ni bekliyordu.
Arkasında kalan kapı gürültülü bir. Sesle açıldığında içeriye 18'li yaşlarda genç bir kız girdi. "Sıçacağım bu kapıya ya. Ulan ne zaman buraya çağırsalar bu sikik kapı bileğimi acıtıyor. Bunu bu kadar sert yapmak şart mı yani?" Çene hizasında ki düz siyah saçları. Kollarındaki dövmesi ve kısa olmasına rağmen yırtık şortu ile oldukça aykırı ve asi bir genç kızdı Dora.
Asker babasının çevresinde dolandırıcılığı ile ünlüydü.
Onu tanıyan herkes bir gün dolandırılmaya mahkumdu.
Kafasını kaldırdığında yaşlı bir adam kendisine şaşkın şaşkın baktığını gördü. Oğuşlarına olan benzerliğinden anladığı kadarıyla bu adam Arhan soykan'dı.
Adamın iki oğlunu da fotoğraflardan gördüğü kadarı ile tanıyordu.
Kır saçlı adamın yanındaki sandalyeye kendini bıraktı.
Sonra bir şey unutmuş gibi hızla ayağa kalktı ve Arhan'ın eline yapıştı.
Arhan ne olduğunu bile anlamadan elini öpüp alnına koydu. "N'aber dedem?" Dedi bağırarak. Yaşlıydı adamcağız saygı göstermek lazımdı.
Arhan garip gözler ile elini öpen genç kızı süzdü. Deli harelde diye düşünmeden edemedi.
Dora ise Arhan'ın kendini duymadığını düşünüp elini gözünün önünde sallarken. "Dede n'aber? Nasılsın? Yaşlılık nasıl gidiyor?" Diye sordu. Arhan cevap vereceği sırada genç kız boynuna sarıldı.
"Ah zavallı dedem. Gitmiş kulaklar ya. Oğlum kıyamam be." Diye bağırıyordu.
Arhan kulağının dibinde bağıran kızı iteledi. "Niye bağırıyorsun kızım sen?"
Dora kollarını çözüp sandalyeye oturdu. "Kulağının dibinde bağırınca duydun dede ondan." Dedi.
Siyah kısa saçlarını çekiştirerek düzeltti. Zavallı dede doğru düzgün duymuyordu. Dolandırıcıda olsa Dora'nında bir kalbi vardı. Sonuçta karşısındaki dede babasının en yakın arkadaşlarından biri olan Kuzgun amcasının babasıydı.
"Bağırma kızım. Duyuyorum ben. Kulaklarımda sorun yok." Dedi Arhan.
Dora şaşkındı. "Nasıl duyuyon? İki saattir konuşuyorum duymuyor dedem."
"Cevap vermeme fırsat vermedin ki kızım. Bağırıp duruyorsun."
Madem ki dede duyuyordu o halde dolandırılmaya mahkumdu.
"Duymuyon dedoş. İki saattir sana soru soruyorum. Cevap yok. Öyle boş boş etrafa bakıyon."
Arhan duyduğuna emindi ama karşısındaki genç kız onu şüpheye düşürmüştü. Sonuçta yaşlı bir adamdı Arhan. Belkide kız doğru söylüyordu.
"Bak dedem duymuyon. Ama ilacın torununda." Dedi elini göğsüne vurarak. Sonra göğsüne acıyınca ağzının içinden kendine sövdü.
Bu kadar sert vurmamalıydı. Ama gaza geliyordu. "Anlamadım" Dedi Arhan, kızın küfür ettiğini duyamamıştı. "Duymuyon işte dedem ama merak etme ilacın tam karşında." Bel çantasını açıp ağlama numarası yapmak için kullandığı suni gözyaşı damlasını çıkardı. Erkekler kadınların ağlamasına dayanamadığı için genelde onları bu yöntem ile avlardı.
"Bak dedem ben bu ilacı aslında bir arkadaşın nenesine getirecektim ama sikmişim neneyi sen daha kıymetlisin. Al sen bunu kullan." Dedi göz damlasını kulak damlası olarak Arhan'a uzattı. İlacın kutusu olmadığı ve küçük bir tüp benzeri şişede olduğu için Arhan onun göz damlası olduğunu anlamamıştı.
Genç kız dünya çok değişti. Vardır bir bildiği diye düşünüp ilacı alırken arka cebinden cüzdanını çıkardı.
"Ne kadar mış bu damla?" Diye sordu.
Dora cüzdanın kabarıklığını gördüğünde gözlerindeki ışıltıyı saklamaya çalıştı. Paraya zafı vardı. Babasını bile satardı ama alıcısı yoktu.
Umursamaz gözükmeye çalışırken,
"Sen iki bin versen yeter dedem. Üstünü ben tamamlarım." Dedi.
Arhan elindeki damlaya bakıp "yuh!" Diye bağırdı. "Bir kulak damlası bu kadar pahalı olur mu ya?"
Dora sakindi avını çoktan tuzağına düşürmüştü. Arhan'ın elindeki damlaya uzandı. "Sen bilirsin dedem bir sene sonra adi bir işitme cihazına on binlerce lira vermek istiyorsan bunu almaya bilirsin."
Arhan elinden damlayı geri aldı. Para sorun değildi ama böyle birşeyle zaman kaybetmek istemiyordu.
"Sen iki bin ateşle gerisini ben tamamlarım."
"Daha mı fazla?" Diye sordu Arhan.
Dora umursamaz görünmeye çalışıyordu. "Yani aslında dört bin TL ama sıkıntı yok. Sen iki bin ver."
Yalanın en kuyruklusuydu. Bu ilacı herhangi bir eczaneden bir kutusunu yüz TL'ye alıyordu.
Arhan cüzdanından beş bin lira sayıp Dora'ya uzattı. Artık kendisi Dora'nın en gözde kurbanıydı. Parayı sayıp bin TL'yi geri uzattı. "Dede fazla vermişsin." Arhan geri itti parayı.
"Biliyorum. Harçlık olsun sana diye verdim." İmkanı olsa Dora kalkıp göbek atardı. Fazlasıyla sevmişti bu dedeyi. Parayı isteksizce çantasına attığında arkasındaki kapı açıldı.
Gelen kişiler babası ve Kurt amcasıydı.
"Boku yedik." Diye mırıldandı. Daha dün akşam Kurt amcasını dolandırmıştı. İnşallah bunun için çağırmamışlardı.
"Sen ne zaman geldi dolandırıcı köpek?" Dedi Kurt.
Dora saatine baktı. Geleli dört dakika olmuştu ve beş bin lira cepteydi.
"Dört dakika olmuş Kurt amca."
Kurt, Arhan'a selam verip yerine oturdu. "Dün gece hastaydın. hani özel hastanede mahsur kalmıştın."
"Mahsur kaldım zaten Kurt amca. Gece ikiyi geçiyordu eve geldiğimde.
Bu günde ateşim anca düştü işte. Sonra akşam babam arayıp buraya çağırdı." Kurt, Dora'nın kafasına bir fiske vurdu. "Yalancı köpek dün gece beni aradığın saatte pavyonda sürtüyormuşsun."
Dora kafasını ovuçturdu. "Açıklayabilirim. Sen bana demiştin ya hani sana bir mekan vereceğim git orayı gözlemle, kapıda kaç kişi duruyor. İçeride kaç garson var öğren demiştim. Bende dün gece oraya gittim. Gözlem sırasında biraz fazla alkol tüketmişim hesap biraz kaymaklı geldi. Bende seni arayıp azıcık yalan attım."
"Yalanına sıçarım senin. Ben sana git iç mi dedim. Sana bilgi edin dedim. Ne diye görev anında içiyorsun?"
"Şimdi amca söyle bir şey var. Mekâna gittim oturdum. Sonra dediler ki içki açtırmayacaksanız defolun gidin. Bende ne yapayım açtırdım bir içki. Sonra içki lezzetli geldi. Bir tane daha açtırdım. Biraydı mezeydi derken hesabı soktular bana. Pardon sana."
Kurt bir şey diyecekti ki Kulaksız'ın sesi yankılandı. "Dora! Arhan amcanı mı dolandırdın sen?"
Dora olduğu yere sinerken Arhan'ın şoke olmuş bakışları Dora'nın üzerindeydi. "Boku yedim." Diye mırıldandı Dora. Babası ağzına sıçacaktı.
Aslında bu bölüm biraz daha uzundu ama maalesef sahne içime sinmedi.
Çünkü ilk kez kıskanç Alkan'ı okuyacaktık. Şimdilik bu kadar aşağı yazdığım soruları yanıtlayın lütfen.
Yan karakterlerin hayat hikâyelerini kimin ağzından okumak istersiniz?
Duruma göre değişir. Alkan veya Zelal mi
Yazar ağzı yada direkt karakterden mi?
Gelecek bölümde görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
12.23k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |