
Arkadaşlar yeni bölümle sizlerleyiz. Oy ve yorum yapmayı unutmayalım lütfen 😍 Sizler yorum yaptıkça yeni bölümü daha çabuk yazıp daha çabuk yayınlarız🥰 Sevgiyle kalın canlarrr😍😍😍😍
Keyifli okumalar 💞
Gece yarısıydı. Herkes dağılmış, geriye sadece hüzünlü bir aile bırakmışlardı. Daha birkaç saat öncesine kadar her yer ışıklarla aydınlanıyorken, şimdi sanki Meyra'ya yapılan haksızlığın üzerini örten kara bir örtü gibi her yer zifiri bir karanlığa bürünmüştü... Herkes Meyra'nın attığı acı çığlıklara kulaklarını tıkıyorlar gibi sessizliğe gömülmüşlerdi.
Bu duruma içten içe yanan Serhat kendini eve sığdıramayıp bahçeye atmıştı. Kendini evde boğuluyormuş gibi hissediyordu. Karısından duyduğu sözlerin ağırlığı omuzlarına çökerken bir de kardeşinin acısı bir kez daha eklenmiş onu bu ağırlığın altında ezmişti. Attığı çığlık sesleri kulaklarından hiç gitmiyor, kendini hırpalayışı gözlerinden silinmiyordu.
Bahçeye çıkmadan evvel Meyra'nın odasının kapısını yavaşça açıp bakmıştı. Meyra'nın uyuduğunu görünce saçlarını okşayıp alnından öperek sessizce odasından çıkıp gitmişti. Fakat Meyra uyumamıştı. Kapının açıldığını duymasıyla beraber gözlerini kapatıp uyuyor numarası yapmıştı. Aslında Serhat kardeşinin uymadığını çok iyi biliyordu. Yarın onun için dayanılması zor bir gün iken nasıl uyuyabilirdi ki? Sadece aldığı sakinleştiricilerden dolayı sessizleşip içine kapandığını biliyordu.
"Ne yapıyorsun bu saatte burada?" Serhat abisinin sözleriyle daldığı düşüncelerden sıyrılıp dolan gözlerini sildi. Fırat'ın dolan gözlerini görmesini istemedi o an. Fırat camdan kardeşini görmesiyle yanına inmişti. Artık neredeyse sabah olmak üzereydi.
Fırat kardeşinin cevap vermeyip sessizliğini koruduğunu görünce elini omuzuna koyup yanına çöktü. "Seni de mi uyutmadı o çığlıklar?"dedi derin bir nefes aldıktan sonra. Sesi de kendisi gibi yorgun ve bir o kadar da bitkin çıkmıştı. Sanki bir el boğazını sıkıyormuş gibi nefes almakta güçlük çekiyordu. Kardeşinin baygınlık geçirdiği o anları gözünün önünden hiç gitmiyordu. Onun çaresiz çırpınışları her gözünün önüne geldiğinde kalbi daha da sızlıyordu. Meyra için elinden hiçbir şeyin gelmemesi en zor olanıydı...
"Gitmiyor abi, onun o çığlıkları hiç gitmiyor kulaklarımdan!" Elleriyle kulaklarına bastırdı. Meyra'nın çığlıkları bir türlü kulaklarını terk etmiyordu. "Gözbebeğimiz, en değerlimiz gözlerimizin önünde kendini bile bile ateşe atıyor sırf bize bir şey olmasın diye... Peki biz ne yapıyoruz abi? Göz göre göre onun ateşe yürümesini izliyoruz... Hiçbir şey yapmadan sadece izliyoruz abi..."dedi bakışlarını yerden hiç kaldırmadan. Meyra için hiçbir şey yapamadığından dolayı şuan kendinden utanıyordu. Herkesten, her şeyden nefret ediyordu, kendisinden bile...
Aralarında uzun sayılacak kadar derin bir sessizlik oluşmuştu. Fırat o an kardeşine verecek bir cevap bulamamıştı. Çünkü Serhat o kadar haklıydı ki... Meyra bile bile kendini ateşe atıyordu, sırf onlar bir zarar görmesin diye...
"Serhat ne yaparsak yapalım asla kaderimizi değiştiremeyiz..."dedi Fırat kardeşiyle arasındaki uzun sessizliği bozarak. İç çekip nefesini dışarı verdi. "Demek ki kardeşimizin kaderinde Melih ile değilde Yaman Ali ile evlenmek varmış."dediğinde, Serhat sessiz kalmıştı. Serhat sessiz kalırken Fırat sözlerine devam etti. "Aslında bunu en çok senin anlaman lazım. Sen o kadar direnmene rağmen kendi kaderini değiştirebildin mi?"derken kafasını çevirip Serhat'a bakmıştı. Serhat yerdeki bakışlarını hiç kaldırmadı. Sadece acı bir şekilde gülümsemekle yetindi. O da kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştı nihayetinde...
"Yapma abi, benim durumumla Meyra'nın durumu aynı değil."dedi kafasını iki yana sallarken. Meyra sevdiği adamla aynı çatı altına giriyordu. Serhat Maya ile aynı şehirde, hatta aynı ülkede olmamasına rağmen yüreğinden söküp atamıyor iken Meyra nasıl dayanabilirdi ki, üstelik her gün yan yana, göz göze iken...?
"Aynı... İkisi de kader... Meyra şuan çok acı çekiyor evet ama zamanın bize neler göstereceğini bilemeyiz. Belki Meyra'nın Yaman Ali ile çok mutlu bir geleceği olur, belki de Melih'in hayatta veremeyeceği mutluluğu Yaman Ali kardeşimize verir, bunu bilemeyiz. Şöyle düşün, Meyra'yı hiç güvenemeyeceğimiz biriyle de evlendirebilirlerdi. Öylesi daha mı iyi olurdu?"
"Belki de öylesi Meyra için daha iyi olurdu. En azından o şerefsiz ile aynı çatı altında yaşamak zorunda kalmazdı." Dönüp abisinin gözlerinin içine baktı. "Benim tek korkum bu abi... Meyra o adamla aynı ortamda yapamaz, bunu biliyorum. Bak şu halime abi, ben ondan...." Sözlerinin devamını getiremeden susup bakışlarını tekrar yere indirerek sıkıntılı bir nefes aldı. Sözlerinin devamı canının daha da yanmasına sebep olacağı için sessiz kalıp sözlerini yutmak zorunda kaldı.
Fırat kardeşinin tamamlayamadığı sözlerinin devamını bildiği için elini dizine koyup, "Sen ondan uzak olmana rağmen onu yüreğinden çıkarıp atamadın..."dedi kardeşinin tamamlayamadığı sözlerinin devamını getirerek. Sözlerinin sonunda Serhat'ın derin nefes alıp yüzünü sıvazladığına şahit oldu. Dizindeki elini çekip omuzuna dokundu bu sefer. "Ama senin ile Meyra'nın durumu çok farklı. Sizin birbirinize olan sevginiz karşılıklıydı ve yıllarca süren bir beraberliğiniz vardı. Birlikte olamamanızın sebebi sadece aynı dine mensup olmamanızdı."dedi omuzunu hafif sıkarken. Dedesi o zamanlar her ne kadar olmaz dese de eğer Maya Müslüman olmayı kabul etseydi bir şekilde Serhat'ın dedesini ikna edeceğini düşünmüştü. Ama Maya Müslüman olmayı kabul etmemişti...
"Bak kardeşim söylemek istediğim şey şu, sizin sevginiz karşılıklıydı, kavuşamamış olsanız da... Lakin Meyra'nın ki böyle bir şey değildi. Meyra'nın ki tek taraflıydı. Üstelik o adam tarafından çok büyük bir ihanete uğradı."derken elini yumruk yapıp sıkmıştı. Melih'ten bahsetmek bile öfkelenmesine sebep oluyordu. "O yüzden senin aksine Meyra o herifi yüreğinden söküp atabilir. Bu biraz zaman alabilir evet ama olacak, Meyra o herifi yüreğinden söküp atacak. Çünkü benim tanıdığım kardeşim kendisine ihanet eden birini yüreğinde taşımaz..."deyip ayağa kalktı.
"Hadi kalk içeri geçelim. Yarın hepimiz için çok zor bir gün olacak..."dedi, Serhat'ın kolundan tutup onu da ayağa kaldırarak.
Yarın onlar için, özellikle de Meyra için dayanılması çok zor bir gün olacağı aşikardı...
*****************
Düğün sabahı
Dün gece gözlerine bir gram bile uyku girmeyen Yaman Ali bahçeden gelen seslerle gözlerini yorgunca açtı. Başında inanılmaz bir ağrı vardı. Bu gün nasıl geçecekti hiçbir fikri yoktu. Dahası aklı sürekli dün konuştuğu, her şeyi anlattığı Afra'daydı. Afra'nın ağlayışı, kabullenemeyip yapma deyişi, ona sarılıp yalvarışı gözlerinin önünden hiç gitmek bilmiyordu. O an kendinden nefret etmişti. Melih'in Meyra'ya yaptığını şimdi de o Afra'ya yapıyordu... Her ne kadar Afra'ya karşı bir şey hissetmemiş olsa da onun sevgisine ihanet etmişti.
Başındaki ağrıyı yok etmek ister gibi elleriyle şakaklarına bastırıp gözlerini sımsıkı kapattı bir süre. Fakat başındaki ağrı dinmek yerine daha da artmıştı. Daha fazla yatakta duramayarak üstündeki çarşaftan kurtulup doğruldu. Yatağın ucuna attığı tişörtünü alıp başından geçirerek adımlarını balkona yönlendirdi. Balkona çıktığı gibi serin bir hava yüzünü yalayıp geçmişti.
Balkonun ucuna gelip hafif eğilerek demirliklere tutundu. Serin havayı içine çekerken gözlerini devasa büyüklüğünde olan bahçede gezdirdi bir süre. Bahçede onlarca çalışan vardı. Her biri bir şeyle uğrayıp hazırlıkları bir an önce bitirmeye çalışıyorlardı ve üstelik bu hazırlıklar Meyra ve onun kabul etmesinden hemen sonra başlanmıştı. Çok kalabalık bir düğün olacağı için dedesi ve babası hiçbir masraftan kaçınmamışlardı.
Görünen oydu ki görkemli, herkesin dilinde olacak bir düğün olacaktı. Neticede dedesi, babası ve kendisi de tanınmış kişilerdi. Herkes bu görkemli düğüne katılacaktı. Saatler sonra bu devasa bahçede oturulacak yer kalmayacaktı.
"Afra nasıldı?"dedi yanında kendisi gibi sessizce etrafı izleyen arkadaşına. Aras'ın gelişini duymuş onu da sessizliğine ortak etmişti. Aras biraz önce Yaman Ali'yi balkonda görüp yanına gelmişti. Bugün Yaman Ali'nin her zamankinden daha çok desteğine ihtiyacı olduğu için yanına erkenden gelmişti.
"Aynı... Bıraktığın gibi."dedi Aras. Afra'nın yanına uğrayıp gelmişti. Afra Yaman Ali'nin kız arkadaşı olmasının yanı sıra ikisinin de ortak arkadaşı oluyordu ve kendisi çok başarılı bir avukattı.
"Söylesene şimdi benim Melih'ten ne farkım kaldı ki? Melih'in ona yaptığını bende Afra'ya yapmış olmuyor muyum?"dedi düşünceli bir şekilde etrafı izlemeye devam ederken. Aras onaylamaz bir şekilde kafasını iki yana salladı. Öyle görünüyor olsa da Aras bunu kabul etmiyordu. Arkadaşının kimseyi bile isteye yarı yolda bırakmayacağını biliyordu. Her ne sebeple olursa olsun o sadece bu evliliğe mecbur bırakılmış biriydi.
"Saçmalama oğlum Melih'in yaptığıyla kendi yaptığını kıyaslayamazsın! Melih her şeyi bile isteye yaptı. Ne olacağını, ne yapacaklarını, onun ne duruma düşeceğini bildiği halde yine de işine geldiğini yaptı!!! Ama seninki böyle bir şey değil ki... Sen kalbinde onu taşımana rağmen yine de bu evliliğe mecbur bırakıldın. O yüzden kendini suçlayıp durma."deyip koluna destek verircesine dokundu.
Aras'ın sözleriyle Yaman Ali düşünceli bakışlarını ona çevirdi. "Bu yine de Afra'ya yaptığım haksızlığın üstünü kapatmaz... O her şeyi bile bile bana güvenmişti. Ben onun bana olan güvenini sarstım. Belki de artık benim yüzümden kimseye güvenemeyecek..."
"Kendini suçlama, sen böyle olacağını bilemezdin ki... Emin ol Afra için böylesi daha iyi oldu. Eğer kalbinde başkası varken onunla olsaydın ne sen mutlu olurdun ne de o..."dediğinde, Yaman Ali histerik bir şekilde gülüp arkadaşına dönerek kolunu demirliklere dayadı.
"Peki onunla mutlu olur muyum kalbinde kardeşim varken?"deyip doğrudan Aras'ın gözlerinin içine baktı. Aras bir an ne diyeceğini şaşırmıştı. Yaman Ali'den böyle bir soru beklemiyordu.
"Zaman ne gösterir bilemeyiz. Bunu yaşayıp göreceğiz."dedi bir kaç saniye sonra. Yaman Ali tam konuşacakken Hakan'nın gelmesiyle susup abisine bakmıştı.
"Hadi aşağı inelim berber seni bekliyor."dedi. Yaman Ali kafasını tamam anlamında sallarken dönüp son kez etrafa baktı.
"Gidelim."dedi derin bir nefes aldıktan sonra.
Aşağıya indiklerinde çalışanlar dışında babası, eniştesi, Melih ve arkadaşı Asaf kamelyada oturmuşlardı. Hakan onlara doğru yürürken Yaman Ali ve Aras da hemen peşinden gidiyorlardı. Melih onların kamelyaya doğru geldiğini görmesiyle ayaklanıp oradan ayrılmıştı. Yaman Ali giden Melih'in ardından bir kaç saniye bakıp arkadaşı Asaf'a döndü.
"Hoşgeldin."dedi elini uzatırken. Asaf ayağa kalkıp elini sıktı.
"Hoşbulduk. Bu arada tebrikler."deyip gülümsedi.
"Teşekkür ederim."
Bir kaç dakika sonra Yaman Ali damat tıraşı için kendisine hazırlanan yere giderken Asaf da Melih'in peşinden dışarı çıkmıştı.
*****************
Melih'in dün Meyra'yı üzgün ve çaresizce ağladığını gördüğü yere ayakları onu istemsizce getirmişti. Nehir kıyısına, çocukluğunun geçtiği yere gelmişti. Meyra'nın dalgınca nehiri seyredişi, ağlayışı, onu gördükten sonra ki sendeleyişi, ona söyledikleri tekrar canlanmıştı gözünde. Gerçi dün geceden beri onu hiç terk etmemişti ki...
Dün Meyra gittikten sonra Melih saatlerce orada kalmıştı. İçinde karma karışık duygular belirmişti ve Melih bu duyguların hiç birine anlam veremiyordu. Neden bu kadar üzgün olduğunu neden yüreğinin sıkıştığını her kendine sorduğunda bunun cevabını bulamıyordu. Daha en başında her şeyin böyle olacağının farkındaydı. Peki bu hissettikleri neyin nesiydi?
"Neden bu kadar durgunsun? Sonucun böyle olacağını biliyordun zaten. Yani bugünün senin için zor olmaması gerek..." dedi Asaf. Melih'in arkasından arabaya atladığı gibi hemen arkadaşının peşinden gitmişti. Melih'in neden bu kadar durgun olduğunu anlayamıyordu. Geldiğinden beri Melih dalgın ve üzgündü, kimseyle konuşmuyordu, kendisiyle de bile...
"Sonucun bu kadar ağır olacağını bilemezdim. Onu abimle hiç düşünmemiştim. Bu ikisi için çok ağır oldu."derken sıkıntılı bir nefes aldı. Ardından dizlerinin üzerine çöküp eline aldığı taşı gelişi güzel nehirin ortasına doğru attı.
"Sadece ikisi için mi ağır oldu?"dedi Asaf yan profilden arkadaşına bakarken. Asaf arkadaşını çok iyi tanıdığı için onun nasıl duygular içerisinde olduğunu az çok tahmin edebiliyordu.
Melih arkadaşının sorusundan sonra derin bir nefes alıp kısa bir an sessizleşmişti. Asaf'ın sorusundaki imayı anlasa da o an oralı olmadı. "Benim için de ağır tabii... Sonuçta ikisi benim yüzümden evlenmek zorunda kalıyorlar... Bunun vicdan azabını çekiyorum şuan."dedi bir kaç saniye sonra. Dedikleri bir an kendisine bile inandırıcı gelmemişti. Gerçekten bu hissettiğim sadece vicdan azabı mı diye düşünürken buldu kendini.
Sahi bu hissettiği sadece vicdan mıydı?
"En son görüştüğümüzde Eda ile evleneceğiniz hakkında herhangi bir şey söylememiştin, hatta evlenmeyi bırak böyle bir şeyi düşünmemiştin bile..."dedi Asaf. O da Melih'in yanına çöküp eline aldığı taşları nehirin ortasına doğru atmaya başladı. "Başkasıyla sözlü olduğunu söyleyip kimse ile evlenmeme izin vermezler diyordun. Ne değişti de fikrini değiştirip bir anda evlendin?"dedi gözlerini arkadaşının üzerinde gezdirirken.
"Şimdi ne desem bu olanları değiştirmeyecek, o yüzden konuşmamızın bir anlamı yok."derken Melih, Asaf'a dönüp hiç bakmamıştı. Asaf bu konunun Melih'in canını sıktığını gördüğü için daha fazla üstelemek istememişti. İkisi arasında uzun sayılacak kadar derin bir sessizlik oluşmuştu. Melih sessiz ve dalgınca akıp giden nehri izlerken Asaf da onun sessizliğine ortak olup bakışlarını bir süre etrafta gezdirmişti.
"Burası güzel yermiş... Gitmeden önce Ela'nın da burayı görmesini istiyorum."dedi aralarındaki derin sessizliği bozarken. Melih'in düşüncelere daldığını ve çok da iyi görünmediğini görünce konuyu farklı bir tarafa çekerek dikkatini dağıtmaya çalışmıştı. Fakat dikkatini dağıtmaya çalışırken arkadaşının canını daha fazla yaktığının farkında olmamıştı. Çünkü oldukları yer ikisinin çocukken her fırsatta geldikleri nehir kıyısıydı. Melih evden çıktığı gibi neden buraya geldiğini kendi içinde sorgulamıştı tekrar.
"Burası..."dedi ardından duraksadı. Sözünün devamını getiremedi o an. Burası bizim çocukluğumuzun geçtiği yer diyemedi. Derin bir nefes alıp, "Burası onunla çocukluğumuzun en güzel günlerini geçirdiğimiz yerdi..."dedi saniyeler sonra. Yüzünde istemsizce bir gülümseme belirmişti. Asaf Melih'in içini dökmesini istediği için hiç araya girmeyip sessizce onu dinlemeye devam etti. "Ben annemden o annesinden kaçıp hep buraya gelirdik." O günleri anımsayınca yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. "Çünkü annelerimiz yan yana gelmemizi hiç istemiyorlardı. Ama annelerimize rağmen biz hiç kopmamıştık o zamanlar. Takii..."dedikten sonra derin bir iç çekti. Sözünün devamını getirememişti. Asaf arkadaşının sözünün devamının nereye gittiğini bildiği için bir süre sessiz kalmıştı. Melih'in eski anılarını neden böyle bir günde kendisine hatırlatmak istediğini kendi içinde sorgulamaya başlamıştı.
Hakikaten Melih neden şimdi anımsıyordu ki o günleri? Bunun için geç kalmamış mıydı?
"O kadar sene neden hiç dönmedin buraya? Yani o kız senin çocukluk aşkındı sonuçta, hiç mi merak etmedin onu?"diye sordu Asaf. Şuan arkadaşının bu soruya cevap verecek durumda olmadığını görüyordu. Lakin bunu merak ediyordu.
Melih gerçekten de onu hiç mi merak etmemişti? Belki de sadece ilk gittiği zamanlarda...
Melih arkadaşının sorusuna sessiz kalıp elleriyle yüzünü sıvazladı. Yüzündeki yaralar daha iyileşmediği için yüzü acıyla buruşmuştu. Fakat yüzündeki yaralar yüreğinde hissettiği yaralar kadar onu acıtmıyordu. Bu acı öyleydi ki onu kanatmadan parçalara bölüyordu... Melih daha önce böyle bir acıyı hissettiğini hatırlamıyordu. O yüzden de arkadaşının sorusuna sessiz kalmıştı. Biliyordu ki arkadaşına vereceği cevap yüreğinin sıkışmasına daha da sebep olacaktı... Hem arkadaşına ne diyebilirdi ki? O verdiğimiz sözü tutmuşken ben gittiğim gün onunla beraber verdiğim sözü de unuttum mu diyecekti?
**************
Kader nasıl bir şeydi öyle? Yıllardır Yaman Ali'ye abi diye hitap eden Meyra bugün onun için gelinlik giymişti... İkisi yıllarca birbirinden hep uzak durmaya çalışmışken, şimdi nasıl aynı evde aynı odanın içinde bir ömür geçireceklerdi?
Meyra üzerindeki gelinlikle aynanın karşısında durmuş dolu dolu gözlerle kendisine bakıyordu. Bakışları uzun uzun üzerindeki gelinlikte kalırken dolan gözlerinden yaşlar kendiliğinden süzülüp yanaklarından inivermişti. Her kızın hayali beyaz gelinlik giymek iken, Meyra şuan üzerindeki gelinliğe kefen gözüyle bakıyordu... O bu gelinliği abi dediği biri için giyeceğini nereden bilebilirdi ki?
Bakışları yavaş yavaş üzerindeki gelinlikten solmuş olan yüzüne doğru kaymaya başladı. Sessiz, durgun ve ifadesiz duruyordu. Yüzünde makyaja dair en ufak bir şey yoktu. Yüzü doğal olduğu kadar üzerindeki gelinlik de sade ve düzdü. Günlerdir ağladığı için gözleri kızarık, şişmiş ve de solgundu. Lakin bütün bunlara rağmen güzelliğine gölge düşmemişti. İncecik beliyle gelinliğin içinde bir kuğu gibi duruyordu.
Kapının tıklatılıp açılmasıyla üzerindeki durgun bakışlarını çekti. Sessizce yatağına doğru giderken yere çöküp dizlerini kendine çekti. Fırat ve Serhat'ın kapıda görünmeleriyle düğün alayının geldiğini anlamıştı artık. Gitme vakti gelmişti. Bu evde son dakikalarıydı artık...
Fırat ve Serhat kardeşlerinin sessizce yatağının dibine çöktüğünü görmeleriyle yanına doğru gittiler. Fırat Meyra'nın bir tarafına otururken Serhat da diğer tarafına geçip oturmuştu. İkisi de birkaç dakika Meyra'nın sessizliğine ortak olmuşlardı. Meyra'nın gözlerinden istemsizce yaşlar süzülürken Fırat dayanamayıp kardeşine doğru döndü. Parmaklarıyla yanaklarından ince ince süzülen yaşları silerken onun da gözleri dolup taşmak üzereydi. Gözlerindeki biriken yaşlar inmesin diye bakışlarını tavana dikip derin bir nefes aldı.
"Demek gitme vaktim de geldi..."dedi Meyra yaşlı gözleriyle abisi Fırat'a bakarken. Konuşurken sesiyle beraber dudakları da titrek bir hâl almıştı. Fırat'ın dolan gözlerini, görmemesi için kaçırdığı bakışlarını, yanaklarındaki titreyen ellerini görünce içinde kopan fırtınaya engel olamamıştı. Dudaklarının arasından o an bir feryat kopmuş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Dün gece geçirdiği sinir krizleri, aldığı sakinleştiriciler ve içinde olduğu bu berbat durumdan dolayı sabahtan beri durgun ve sessiz bir hale bürünmüştü oysa... Bu duruma verdiği tek tepki ise sadece istemsizce gözlerinden inen yaşlar olmuştu. Ama şimdi... Şimdi dudaklarının arasından öyle içten hıçkırıklar kopuyordu ki, kendiyle beraber Fırat ve Serhat'ı, kapıda durup onları izleyen annesini, ablasını ve arkadaşını da derinden yakmıştı.
Fırat kendisini zor da olsa toparladı. "Meyra'm, güzelim, yapma böyle kurban olduğum! Yapma!!!" derken, Meyra'nın eğmiş olduğu başını kaldırıp yanaklarını avuçladı. Gözlerinden inen yaşları silerken parmakları bir kez daha titremişti. Meyra'nın yüzünü kendisine doğru kaldırmış olsa da Meyra'nın gözleri onu görmüyordu, ya da görmek istemiyordu, ne onu ne de bir başkasını...
"Şimdi gidiyorsun diye hiçbir şey bitmiş değil ki... Biz hep seninle olacağız... Seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız. Evet, artık burada bizimle olmayacaksın ama burası her zaman evin olarak kalacak. Bu evin kapıları her daim sana açık olacak. Başın her sıkıştığında..." Fırat daha cümlesini tamamlamadan Meyra kafasını iki yana sallayarak başını ellerinin arasından çekti.
"Hayır abi!"derken kafasını hâlâ iki yana sallamaya devam ediyordu. "Bu evin kapıları bana sonsuza kadar kapandı. Benim artık evim diyebileceğim bir yerim yok..."dediğinde doğrudan Fırat'ın gözlerinin içine bakmıştı. Fırat kardeşinin sözleriyle kaskatı kesilmişti o an. Onun bu sözlerine karşın verecek hiçbir cevabı yoktu. Meyra'nın 'siz beni koruyamadınız, beni bile bile ateşe attınız' demek istediğini biliyordu ve bunu gözlerinin içine baka baka söylemesi onu kahretmişti.
Fırat'ın aksine Serhat odaya girdiğinden beri sessizdi ve bakışlarını yerden hiç çekmemişti. Dün Meyra'nın attığı o çığlıklardan sonra kendinde kardeşinin yüzüne bakacak cesareti bulamıyordu.
Lakin Meyra'nın kullandığı bu sözlerden sonra kafasını ağır ağır kaldırıp kardeşine baktı ve ardından ona yaklaşıp sarıldı. "Seni koruyamadığım için özür dilerim zümrüt gözlüm."derken gözünden inen bir damla yaşa engel olamamıştı. Onu her zaman zümrüt gözlüm diye sevip her şeyden koruyacağına söz veren Serhat bu sefer zümrüt gözlüsünü koruyamamanın verdiği ağırlığın altında yavaş yavaş eziliyordu...
Meyra'ya sarıldıktan bir iki saniye sonra ondan ayrılarak hemen ayaklandı. Meyra'yı böyle görmeye kalbi daha fazla dayanamamıştı. Hızlı adımlarla Meyra'dan uzaklaşmaya çalışırken elleriyle gözlerinden inen yaşları silip kapıda duran kadınların arasından çıkıp gitti.
Zuhal Serhat'ın gidişinden bir süre sonra elindeki duvak ve kuşakla Meyra'nın kaldığı odaya doğru yürüdü. Kapının eşiğine sırtını yaslayıp ağlayan ve kızının yanına gitmeye cesaret edemeyen kaynanasının üzerinde gezdirdi üzgün bakışlarını birkaç saniye. Sonrasında ise dolan gözlerini silip Havin ve Hülya'nın arasından geçerek içeri girip üzgün bir şekilde Meyra'ya ardından da kocasına baktı. İkisi de berbat bir durumdaydılar. Lakin düğün alayı kapıda beklediği için Fırat'ın kardeşini kaldırıp beline kuşağı bağlaması gerekiyordu artık. Meyra'nın artık götürülme vakti gelmişti çünkü...
Biraz sonra herkes alkışlarla, zılgıtlarla içeri gireceklerdi...
"Fırat..."diye seslendi Zuhal, bakışları yerde olan kocasına doğru. Sesi olduğundan çok daha kısık bir şekilde çıkmıştı. Fırat karısının sesiyle yerdeki bakışlarını kaldırıp karısına döndü. Zuhal'in elindeki kırmızı kuşağı görünce derin bir nefes alma gereği duydu. O an gelmişti işte...
Karısının dudaklarını yavaşça oynatarak 'hadi' demesinin ardından bakışlarını kardeşine çevirdi. Meyra dizlerini kendine çekmiş bir şekilde başını ellerine yaslamıştı. Serhat'ın ona sarılarak 'özür dilerim zümrüt gözlüm' deyip çıkmasından sonra kafasını dizlerine gömmüş için için ağlıyordu. Abisinin koluna dokunmasıyla gözlerini birbirine sımsıkı bastırdı. Biraz sonrasında duyulan alkış, zılgıt ve şarkılarla dizlerini kendisine daha çok çekip elleriyle kulaklarına bastırdı. Gelen bu seslere kulaklarını tıkamak istiyordu. Bu yaşanan her şeyin bir kâbus olmasını diledi içinden. Lakin öyle değildi. Meyra kâbus olmasını istediği her şeyi bir bir yaşıyordu ve kim bilir belki de daha nicesini yaşayacaktı...
Şarkı ve zılgıt sesleri artık tamamen yaklaştığında Fırat tekrardan dolan gözlerini silip istemsizce de olsa Meyra'yı kolundan tutup yavaşça ayağa kaldırdı. Bu onun için de dayanılması çok zor bir durumdu. Canından bir parçası istemediği bir evliliğe doğru yürüyordu. Kardeşi gözlerinin önünde ellerinin arasından kayıp gidiyordu.
Damat tarafından gelenler alkışlar ve şarkılar eşliğinde odaya girdiler ve Meyra'nın etrafında daire şeklinde dönmeye başladılar. Onlar Meyra'nın etrafında şarkılarla dönmeye devam ederken Zuhal birkaç adımla Meyra'nın önünde durup elindeki duvağı başının üzerine örttü. Meyra'nın kasıldığını ve nefes almakta zorlandığını hissediyordu. Başındaki duvağı düzeltip ona sarıldıktan sonra geri çekilip yerini kocasına bıraktı. Fırat ise elindeki kuşağı parmakları arasında öyle sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz bir hâl almıştı. Kendini toparlamak adına derin bir nefes alıp kardeşine yaklaştı. Parmakları arasındaki kuşağı Meyra'nın beline bağlayıp tekrar çözdü. Bunu iki defa daha tekrarladı. Kuşağı son bir kez daha bağlayıp ardından Meyra'ya sarıldı. "Dilerim Allah'tan bu yaşadıklarının hepsi sana mutluluk olarak geri döner."dedi kulağına doğru. Herkes şarkı söyleyip alkış tutarken Fırat Meyra'nın çıkan seslerden dolayı tam duyamadığını düşündüğü için kulağına yüksek sesle fısıldamıştı. Meyra'nın iç çektiğini görünce alnından öptü ve etrafında dönen kalabalığın arasından çıkıp gitti. Fırat'ın hemen ardından Hülya ve Elif ona yaklaşıp sarılarak veda ettiler. Meyra'nın gözleri bu sefer biraz uzağında duran Havin'i görünce dişlerini birbirine bastırdı. O an yere yığılıp düşmemek için direndi. Havin de en az onun kadar acı çekiyordu. Biri, arkadaşı sevdiği adama gelin gidiyor diye acı çekerken diğeri de sevdiği adamın abisine gelin gittiği için ağıt yakıyordu.
Havin yaşlı gözlerle arkadaşına doğru gelirken tam önünde durup birden boynuna sarıldı. Meyra arkadaşının sarılmasıyla yutkunsa da hemen sarılışına karşılık verip omuzunda ağlamaya başlamıştı. Alkış ve şarkı seslerine bu sefer iki arkadaşın hıçkırıkları karışmıştı. İkisi de kör kaderleri için ağlıyorlardı.
Leyla Meyra'yı çıkarmak için yanında durduğunda Helin Havin'in kolundan tutarak onu Meyra'dan birkaç adım uzaklaştırdı. Meyra yorgun ve isteksiz adımlarla Leyla'ya eşlik edip yürümeye başladı.
Evden çıkarken gözleri duvağın altından annesi ve babasına kaydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.18k Okunma |
1.55k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |