
Lütfen bol bol yorum yapın rica ediyorum 🙏🙏
Keyifli okumalar 💞
Sevdiği adamın nikahında şahit sen ol denilmişti Havin'e... Bu nasıl bir kaderdi böyle? Havin, bunun onun için bir kader mi yoksa bir imtihan mı olduğunu bilemiyordu. Belki de sevdiği adamın arkadaşıyla evliliğine şahit olmak ve buna şahitlik etmek Havin için büyük bir imtihan olacaktı...
Peki Havin bu imtihandan geçip ondan istenilen bu şeyi gerçekleştirebilir miydi?
"Hadi canım, nikah memuru bekliyor."dedi Zuhal, Havin'in koluna dokunup onu girdiği düşüncelerden sıyırarak. Havin duyduğu sözlerden sonra sertçe yutkunup istemsizce bir iki adım geri çekilmişti. Bunu Havin'den istemek onu diri diri toprağa gömmek gibi bir şeydi. Lakin Zuhal bunu bilmiyordu. Bilmeden Havin'i çaresiz bir durumun içine itmişti. Havin şimdi ne bir adım öne atabiliyordu ne de bir adım geriye... Meyra'nın nikah şahidi olsa yüreği daha da yanıp kül olmayacak mıydı? Olacaktı tabii ki, hem de cayır cayır yanıp kül olacaktı.
Ama yine de kendini mecbur hissediyordu. Eğer ki Meyra'nın şahitliğini yapmasa bütün bakışlar onu bulurdu, 'Niye arkadaşının nikah şahitliğini kabul etmiyor diye... O yüzden de bir mucize olsa da buradan, bu hayattan yok olup gitmek istiyordu şuan, o da Meyra da...
Havin olduğu yerde kafasını kaldırıp dolu gözlerle arkadaşına baktığında Meyra'nın da ona üzgün gözlerle baktığını gördü. İkisi de büyük bir çaresizliğin içinde sürüklenip gidiyorlardı. Meyra kafasını iki yana sallarken dolan gözlerinden birer yaş süzülerek yanaklarından aşağı inip titreyen dudaklarının arasına süzüldü. Havin'in böyle bir şey yapmasını istemiyordu. Bu arkadaşı için oldukça zor bir durumdu çünkü...
Havin yüzündeki belli belirsiz acı gülümsemesiyle bakışlarını Meyra'dan çekti birkaç saniye sonra. Ardından derin bir nefes alıp sertçe yutkundu ve adımlarını ağır ağır onlara doğru ilerletti. Bu şahitliğin ne kadar can yakacağını bilse de yine de bunu yapacaktı.
Havin'in de geçip oturmasıyla artık nikah merasimi tam anlamıyla başlamıştı. Nikah memuru önündeki defteri açıp ardından yüzündeki gülümsemesiyle gelin ve damada döndü. İsim, soy isim, anne adı, baba adı derken Meyra'ya dönüp onun için o can alıcı soruyu sormuştu.
"Meyra Aslanbey! Yaman Ali Aslanbey'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Orada bulunan tüm davetlilerin bakışları nikah memurunun sorusuyla Meyra'ya dönmüştü. Lakin Meyra sessizdi. Sanki kulakları sağır olmuş da kimseyi duymuyor gibiydi. Yaptığı tek şey tırnaklarını avuç içlerine batırmak olmuştu. Tırnaklarını avuç içlerine öyle bir batırıyordu ki avuçlarını yaraladığından habersizdi. Canını yaktığının farkında bile değildi...
Nikah memurunun sorusunu tekrar etmesiyle Meyra'nın hemen yanı başında duran Helin arkadaşını kendisine getirmek ister gibi elini omuzuna koydu. Meyra omuzuna dokunulmasıyla kafasını ağır ağır kaldırıp derince yutkundu. Son bir umut bütün bu yaşananların bir kâbus olmasını beklemişti... Ama her şey o kadar gerçekti ki, Meyra bu gerçekten artık kurtulamayacağının farkına varmıştı.
"Evet..."dedi en sonunda, kendisinin bile zar zor duyabileceği bir ses tonuyla. Herkesten onun 'evet' demesiyle büyük bir alkış tufanı koparken, Meyra dudaklarının arasından çıkan 'evet' ile bir kez daha paramparça olmuştu.
Nikah memuru sorusunu Yaman Ali'ye yöneltirken bu sefer bütün bakışlar Yaman Ali'ye dönmüştü.
"Siz Yaman Ali Aslanbey! Hiçbir baskı altında kalmadan kendi hür iradeniz ile Meyra Aslanbey'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Nikah memurunun sorusunun ardından bu devasa bahçedeki herkes sessizliğe bürünmüş, Yaman Ali'nin dudaklarının arasından çıkacak kelime bakıyorlardı.
Yaman Ali kafasını kaldırınca gözleri annesinin gözleriyle kesişmişti. Selma Hanım'ın bakışları bir an olsun oğlunu terk etmemişti. Kafasını iki yana sallayıp kabul etmemesi için oğluna yalvaran gözlerle baktı. Lakin Yaman Ali'nin dudakları arasından çıkan kelimeyle büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.
"Evet!" Yaman Ali'nin sesi sert ve bir o kadar da soğuk çıkmıştı. Meyra Yaman Ali'nin sesiyle soğuk bir rüzgarın üzerinden geçtiğini hissetmişti.
"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" Yaman Ali ve Meyra'nın evet demesinden sonra nikah memuru bu sefer de Aras ve Havin'e dönüp sormuştu.
"Evet."dedi Aras yüzündeki gülümsemesiyle. Meyra'yı gördüğünden beri bakışları sürekli onu buluyordu. Onu ilk defa burada görmüştü ve arkadaşının ondan vazgeçmekte neden o kadar zorlandığını şimdi çok daha iyi anlıyordu. Çünkü Meyra vazgeçilemeyecek bir güzelliğe sahipti.
Havin, dolan gözleri inmesin diye yutkunup derin bir nefes aldı. Geriye sadece onun evet demesi kalmıştı. Bakışlarını kaldırıp önce Yaman Ali'ye ardından Meyra'ya baktı. Yaman Ali'nin sert bakışları karşısındaki toplulukta, daha doğrusu biraz ilerisinde, en köşeye sinmiş bir şekilde kendilerine bakan Melih'te iken, Meyra huzursuzca önündeki güllere odaklanmıştı. Kendi sonunu bir an bu güllerin sonuna benzetti. Zamanla bu güller gibi solup gideceğini hissediyordu. Havin'in bakışlarının kendinde olduğunu hissedince elini sıkışan kalbinin üzerine götürmek istedi. Kalbi sıkışıyor nefes almakta zorlanıyordu. Abi dediği adama gelin olurken buna Havin'in şahitlik etmesi bir başka acıyı düşürmüstü yüreğine...
Limanı olmayan bir gemi misali hem Meyra hem Havin bir belirsizliğin içine doğru sürüklenirlerken ikisinin de bu duruma razı olmaları dışında hiçbir şey gelmiyordu ellerinden.
"E... evet..." Meyra saniyeler sonra Havin'in titreyen sesini işitince dudaklarını birbirine bastırıp gelen hıçkırığı yuttu.
"O zaman ben de belediyemizin bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum!"dediğinde nikah memuru Meyra gözlerini birbirine sımsıkı bastırırken, Havin kafasını yana eğip gözlerinden inen yaşları silmişti.
Nikah memuru önündeki nikah defterini imzalaması için Meyra'ya doğru kaydırınca Meyra zor da olsa titreyen parmakları arasında imzayı atabilmiş ve kalem parmakları arasından düşüp defterin üzerine yuvarlanmıştı. Yaman Ali yuvarlanan kalemi alıp imzasını attıktan sonra defteri Aras'a doğru uzatıp derin bir nefes aldı. Meyra'nın ne durumda olduğunu görmek onu hem öfkelendiriyor hem de yüreğinin kor gibi yanmasına sebep oluyordu.
Aras imzayı attıktan sonra kalemi yanında duran Havin'e uzattı. Havin kafasını hiç kaldırmadan kalemi Aras'ın elinden alıp derin bir nefes aldıktan sonra önüne bırakılan nikah defterine kısa bir bakış attı ve ardından hemen imzayı attı. Bu kabus bir an önce bitsin de gitsin istiyordu. Çünkü artık dayanacak gücü kalmamıştı.
Nikah memuru saniyeler sonra ayağa kalkıp nikah cüzdanını Meyra'ya uzattığında Meyra uzun uzun uzattığı nikah cüzdanına boğulu gözlerle baktı. Ve ardından elini uzatıp aldı. Artık her şey bitmişti. Artık Yaman Ali ile evlenmişti. Artık abi dediği adamın nikahı altına girmişti...
"Hayırlı olsun, gelini öpebilirsiniz!"dedi nikah memuru, önce Meyra'yı ardından da Yaman Ali'yi tebrik ettikten hemen sonra. Yaman Ali dönüp Meyra'ya kısa bir bakış attı. Bakışları yerde, ayakta zor duruyor bir haldeydi. Duvağını kaldırdıktan sonra onu öptüğünde Meyra'nın kendisini ne kadar sıktığını ve ne kadar rahatsız olduğunu görmüştü. Şimdi de aynısını ne kendi yaşamak ne de Meyra'ya yaşatmak istemiyordu... Bunun için de sadece nikah memurunu gülümsemeye çalışmakla geçindirdi.
Nikah kıyıldıktan sonra herkes tek tek gelin ve damadı tebrik etmek için yanlarına gelmeye başlamıştı. Meyra ayakta durabilmek için sağ tarafında olan ablasına tutunmaya çalışırken, Havin bu duruma artık daha fazla dayanamayarak onlardan uzaklaşıp hızlı adımlarla içeri geçmişti. Helin de hemen onun peşinden gitmişti. Gözü bir Meyra'da bir Havin'de idi tüm bu süre boyunca. Hangisine destek olacağını, hangisine koşacağını bilemiyordu. İki arkadaşı da gözlerinin önünde acı çekiyordu...
Bulduğu ilk lavabo kapısını açıp içeri giren Havin hemen suyu açıp yüzüne birkaç defa su çarptı. Ama yüzüne çarptığı bu soğuk su da içindeki harareti alamamıştı. İçinde yükselen bu acı onu yakıp yakıp kül ediyordu. Gözlerinin önüne sürekli Yaman Ali ve Meyra'nın görüntüsü geliyordu. Yaman Ali'nin onu reddedişi, hayatında başka birinin olduğunu öğrenmesi onu fazlasıyla yaralamıştı. Ama onu bir başkasıyla değilde en yakın arkadaşı, kardeşim dediği kişiyle olması bambaşka bir şeydi... Onu her gün arkadaşının yanında görmek çok daha farklı bir duygu barındıracaktı Havin için...
Kafasını kaldırıp aynada kendi yansımasına baktı bir süre... Gözleri kızarmış, teni sararmıştı. Kızaran gözlerine baktığında geldiğinden beri tutmaya çalıştığı göz yaşları bir bir süzülmeye başladı. Yüzündeki su damlacıklarına şimdi de göz yaşları karışmıştı. Dolu dolu gözleriyle kendisine bakarken bir hıçkırık koptu dudaklarının arasından ve eliyle ağzını kapatıp avucunun içine hıçkırdı, hem de defalarca...
Ayakları artık onu taşıyamayacak kadar güçsüz kaldığı için lavabonun kenarına tutunmak istedi ama ayakları onu taşıyamayıp dizlerinin üzerine düştü. Artık dizlerinde derman namına hiçbir şey kalmamıştı. Tam o sırada kapı açılıp içeri Helin girdi. Helin arkadaşının yere çökmüş bir şekilde ağladığını gördüğünde kapıyı ardından kapatıp kilitleyerek Havin'in yanına çöktü hemen. Bir eliyle Havin'in elini tutarken diğer eliyle sırtını sıvazlamaya başladı. Arkadaşının bu hali onun da canını yakıyordu. Ne yaparsa yapsın şuan her iki arkadaşının da acısını dindiremeyeceğini çok iyi biliyordu.
Hem elinden onlar için yanlarında olmaktan başka ne gelebilirdi ki? Hiçbir şey!!
Havin hıçkıra hıçkıra ağlarken Helin'in de gözlerinden istemsizce yaşlar inmeye başlamıştı. O bugün her iki arkadaşını toparlamak adına ağlamayacak, güçlü duracaktı oysa... Ama Havin'in hıçkırıklarından sonra kendini tutamayıp onunla beraber ağlamaya başlamıştı. Havin'in bu haline yüreği daha fazla dayanamamıştı.
"Helin dayanamıyorum... Bu... Bu çok acı... Sanki yüreğimi söküp alıyorlar benden..."dedi Havin hıçkırıkları arasında. Yutkundu Helin. Havin'in sözleriyle bir kez daha canı yandı ve Havin'i kendine çekip başını göğsüne yasladı.
"Geçecek canım... Bu da geçecek..."dedi geçmesini umut ederek. Ama Helin'in bilmediği, belki de bilmek istemediği bir gerçek vardı; O acı hiç geçmiyordu... Evet, bir zaman sonra alışabiliyordun ama o acı seni hiç terk etmiyordu.
"Geçmiyor Helin... Kendimi bildim bileli buramda hep o vardı, abin... Ne yaptıysam onu oradan çıkarıp atamadım."dedi, yumruk yaptığı elini kalbine vururken. Helin, kendi canını daha fazla acıtmasın diye elini tutmaya çalışırken, Havin birden kendini geri çekip kendi kendine gülmeye başladı. Helin arkadaşı için endişelenmeye başlamıştı. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. Havin'i hep yaptığı espirileriyle, gülen yüzüyle tanır bilirdi.
"Ne kadar kötü, iğrenç bir insanım değil mi? Evli bir adamı kalbimde taşıdığımı söylüyorum. Üstelik bu adam... ark... arkadaşımızın, kardeşimizin koc..."dedi Havin ama sözünü tamamlayamadı. Dişlerini birbirine bastırırken, gözlerini sımsıkı kapattı. O kelimeyi getirmek bile yüreğindeki acıyı kat ve kat artırmıştı. Ayaklarını kendine çekip avuçlarıyla yüzünü kapattı.
Daha arkadaşımın kocası diyemiyorken Havin için bunu kabullenmek ne kadar zor olacaktı kim bilir...
Helin arkadaşını bir kez daha kendine çekip ona sarılırken, "deme öyle deme öyle lütfen!!"dedi kafasını iki yana sallayarak. Havin'in her bir kelimesi nasıl Havin'i yaktıysa Helin'in de yanmasına sebep olmuştu. "Bu yaşananlar çok zor biliyorum. Senin için de, Meyra için de, Yaman abim için de... Ama insanın da kaderinin ötesine geçemeyeceği bir gerçek var..."dedi Helin arkadaşını sakinleştirmeye çalışırken. Havin arkadaşının sözlerinden sonra kafasını kaldırıp acı bir gülümsemeyle yüzüne baktı.
"Demek ki benim kaderimde kendi ellerimle arkadaşımı sevdiğim adama hazırlamak, onların nikahına şahit olmak varmış."dediğinde boğulanan gözlerinden yaşlar tekrar süzülmüş Helin'in ellerine damlamıştı. O an Helin de göz yaşlarının akmasına engel olamamış ve arkadaşıyla beraber ağlamaya başlamıştı.
Hakikaten de öyleydi, kader insana ne gösterir bilinmezdi...
********
Murat Aslanbey konağında düğün tüm hızıyla devam etmekteydi. Resmi nikahtan sonra bir de ikisinin imam nikahları kıyılmış ve Meyra ve Yaman Ali hem resmi hem de Allah katında artık karı koca olmuşlardı. Meyra kalben olmasa da Yaman Ali'ye artık sonsuza dek bağlandığını biliyordu. Bunu bilmek ise yüreğindeki ağırlığı daha da bastırıyordu.
Bir ömür sevdiğin adamın abisine mecbur kalmak düşünülenden daha zor değil miydi?
Havin'i biraz sakinleştiren Helin (tabii buna sakinleşmek denirse), bu sefer de soluğu diğer arkadaşının yanında almıştı. Meyra'nın giderek daha kötüye gittiğini görünce, onun biraz yalnız kalmasını sağlamak ve biraz da sakinleştirmek için Hülya ile birlikte onu içeri götürmüşlerdi. Meyra içeri götürüldükten bir süre sonra ablası ve Helin'in desteğiyle kendini az da olsa toparlayabilmiş ve bir süre sonrasında ise tekrardan dışarıya çıkarılmıştı.
Meyra gelin koltuğunda otururken yanında bir tek Helin ve Hülya oturmuşlardı. Havin her ne kadar bu zor gününde Meyra'nın yanında, ona destek olmak istese de elinden daha fazlası gelememişti. Meyra'nın onu anlayacağını, neden yanına yaklaşamadığını, bugünün onun için de dayanılması çok zor bir gün olduğunu bildiğini biliyordu. Zaten buraya gelmek, Yaman Ali'yi görmek onu fazlasıyla incitmişti. Bu yüzden de beraber geldiği kuzenlerinin ve Zuhal'in yanına oturmuş dolu gözleriyle arkadaşına bakıyordu. Tabii bu durum Zuhal'in gözünden de kaçmamıştı. Bu güne kadar ne şartlar altında olursa olsun Meyra'nın yanından hiçbir şekilde ayrılmak istemeyen Havin'in, neden şimdi arkadaşından uzaklaştığını sorguluyordu kendi içinde.
Yaman Ali imam nikahları kıyıldıktan bir süre sonra arkadaşlarının yanında yer almıştı. Bir gözü sürekli istemsizce Meyra'ya kayıp dursa da arkadaşlarının yanından ayrılmamıştı. Şimdi de bir eli cebinde, arkadaşlarının yanında onları dinliyor gibi görünse de kafası başka yerdeydi. Gözleri alttan alttan Meyra'ya bakıyordu. Onu böyle görmek canını fazlasıyla yakıyordu. Ama Meyra'nın olanlardan sonra böyle olacağını tahmin etmek çok da zor olmamıştı. Çünkü Meyra'nın tüm yıllarını Melih'i beklemekle geçirdiğini çok iyi biliyordu.
Gözleri bu sefer Meyra'yı izleyen Melih'i bulunca ellerini yumruk yapmış dişlerini birbirine bastırmıştı. Meyra artık onun karısıydı. Ne şartlar altında evlenmiş olursa olsun Meyra artık onun helaliydi. Değil kardeşi, hiç kimse onun karısına bu saatten sonra bu şekilde bakamazdı. Üstelik Melih yaptığı her şeyden sonra hangi yüzle, hangi sıfatla Meyra'ya bakabilir diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.
"Gelin ve damadı dans pistine alalım lütfen!" Aras'ın konuşmasıyla girdiği düşüncelerden sıyrılıp kendine gelen Yaman Ali bakışlarını sahnedeki arkadaşına çevirdi. Tam o esnada orkestradan onlar için ah o çalan şarkımız yarim yarim şarkısı çalınmaya başlanmıştı.
"Hadi gelin ve damat için kocaman bir alkış alalım!" Aras'ın sözleriyle herkesten bir alkış tufanı koparken Yaman Ali arkadaşının üzerindeki sert bakışlarını çekip ardından ceketinin önünü ilikleyerek Meyra'ya doğru adımladı. Aras'ın bu yaptığına kızmıştı. Her şey gün yüzü gibi ortadaydı. Ve üstelik Meyra'nın ne halde olduğunu görüyorken Aras'ın böyle bir şey yapması onu fazlasıyla kızdırmıştı.
Aslında Aras'ın yaptığı sadece arkadaşına küçük bir jestiydi. Onların düğünü normal bir düğünün aksine zoraki bir düğün olduğu için belki de hiç dansa kalkmayacaklarını düşündüğü için Yaman'a küçük bir jest yapmak istemişti, Yaman Ali'nin kızacağını bile bile...
Yaman Ali Meyra'nın yanına vardığında derin bir nefes alıp elini uzatmıştı. Aras'ın sözleriyle gerilen Meyra Yaman Ali'nin kendisine yaklaşıp elini uzatmasıyla daha çok gerilmişti. Lakin herkesin bakışları ikisinin üzerinde iken istemese de elini kaldırıp Yaman Ali'nin avucuna bıraktı ve beraber dans pistine doğru yürümeye başladılar. Dans pistine geldiklerinde Yaman Ali bir eliyle Meyra'nın elini tutarken diğer elini incecik beline yerleştirip yavaşçana sağa sola hareket etmeye başladılar. Meyra'nın ise eli Yaman Ali'nin omuzunda olsa da bir boşluğa bakar gibi bakışları yerdeydi. Aslında o bakışlarını görmekten kaçtığı Melih'i görmemek için geldiğinden beri hiç kaldırmamıştı. Onu görmek istemiyordu. Hele ki onu karısıyla görmeyi hiç istemiyordu.
Lakin Melih Meyra'nın aksine bakışlarını ondan çekemiyordu. Bir köşede sessizce otururken bakışlarını Meyra ve Yaman Ali'den hiç çekmemişti. Tabii Melih'in bu durumu ne arkadaşı Asaf'ın ne de karısının gözünden de kaçmamıştı. Eda, kocasının kaç gündür kendisiyle doğru düzgün ilgilenmemesinin üstüne bir de bu gördükleriyle hiç olmadığı kadar öfkelenmişti. Öyle ki elindeki bardağı kırarcasına masaya sertçe vurmuştu. Bunu yaparken de bardağın içindeki meyve suyunu masada oturanlara sıçrattığının farkında bile olmamıştı.
Dakikalar sonra gelin ve damada davetlilerin yanı sıra Hakan ve Leyla, Aras ve Helin, Esra ve eşi, Ela ve Asaf da eşlik etmeye başlamışlardı.
"Biliyorum çok gerginsin ama biraz daha dayan, birazdan bitecek bu saçmalık."dedi Yaman Ali Meyra'yı rahatlatmak istercesine. Meyra'nın ayakta durabilmek için istemsizce ona tutunduğunu gördüğü için biraz da olsa Meyra'yı rahatlatmak istemişti. Meyra sessiz kalıp bakışlarını yerden hiç çekmedi. Sadece Yaman Ali'nin de dediği gibi bir an önce bu saçmalığın bitmesini diliyordu.
Artık düğünün son demlerine gelinmişti. Gelin tarafının gitme vakti gelmişti artık... Meyra ailesinin gideceğini, onu burada bir başına bırakacağını bildiği için şimdiden gözleri dolmuştu. Biraz sonrasında ise abisinin kendisine yaklaştığını görmesiyle dolan gözlerinden yaşlar birbiri ardına süzülmeye başlamıştı.
Fırat kardeşine yaklaşırken onun kendisine yaşlı gözlerle baktığını ve gözlerindeki yaşların inmeye başladığını görünce güçlü durmak adına kendisini sıkmıştı. Şimdi yıkılsa kendisiyle beraber kardeşinin de yıkılacağını biliyordu. Çünkü Meyra dokunsan hıçkıra hıçkıra ağlayacak bir durumdaydı. Yanına yaklaşarak ona sıkıca sarılıp alnından öptükten sonra hemen geri çekildi ve kafasını çevirip dolan gözlerini sildi. Ardından kendini toparlamak adına derin bir nefes alıp Yaman Ali'ye döndü.
"Kardeşim bundan sonra sana emanet... Onun saçının tek bir teline bile zarar gelirse bunu senden bilirim."dedi elini Yaman Ali'nin omuzuna dokundurarak. Ardından Yaman Ali'ye biraz daha yaklaşıp sesini alçaltarak sözlerine devam etti. "O bundan sonra senin sorumluluğunda, adımını ona göre at!"dedi. Eli hâlâ Yaman Ali'nin omuzunda iken kendini geri çekip Yaman Ali ile göz göze geldi. Selma Hanım'ın daha en başından beri kardeşini kabul etmediğini, onu sevmediğini ve ona bu evde hiçbir şekilde rahatlık vermeyeceğini biliyordu. O yüzden de Meyra'yı Yaman Ali'ye emanet ederken onu uyarmayı da ihmal etmemişti.
Aslında kardeşinin onu en çok koruyacağı kişiyle evlendiğini biliyordu. Çünkü bu evde Meyra'yı Selma Hanım'a ezdirmeyecek, onu koruyup kollayacak tek kişi Yaman Ali idi...
Yaman Ali, Fırat'ın söylediklerine sadece kafasını hafif saklamakla yetinmişti. Aslında Fırat'ı çok iyi anlıyordu. Kardeşini bir başkasına emanet edip gitmenin ne kadar can yaktığını o da biliyordu. O yüzden de Fırat'ın sözlerine sessizce kafasını sallamıştı.
Fırat kardeşinin bakışlarının kendinde olduğunu hissettiği için daha fazla orada duramayarak hızlı adımlarla avludan çıkıp gitti. Dönüp kardeşini de alıp gitmek istiyordu fakat bunu yapamıyordu. Onu alıp kendisiyle beraber götüremeyeceğinin bilincinde olduğu için sanki avluyu adımlarıyla döver gibi hızlı adımlarla çıkıp gitmişti. Avludan çıktığı anda bütün hıncını arabadan almak ister gibi arabasını tekmelemeye başladı.
En çok da kardeşini burada, onu bu duruma sokan adamla aynı çatı altında bırakıp gitmek koymuştu...
Fırat'ın avludan çıkıp gitmesinden sonra güçsüz düşen Meyra, yengesi, ablası, diğer kuzenleri ve en sonda da Havin'in ona sarılıp vedalaşmasından sonra adeta yıkılmıştı. Ailesinin ardından yaşlı gözleriyle bakarken, ayakları onu daha fazla tutamamış ve geriye doğru sendelemişti. Geriye doğru sendelerken onu kollarından tutup düşmekten kurtaran Yaman Ali'nin yüzüne boğulu gözleriyle bakakalmış ve o an gözlerindeki yaşlar durmaksızın inmeye başlamıştı yanaklarından. Bundan sonra artık yalnızdı... Her şeyle tek başına mücadele edecek bir Meyra bırakmışlardı ardlarında...
Meyra'nın hayat mücadelesi artık bundan sonra başlıyordu...
Aslanbey konağında akşam üzeri başlayan yağmurla Yaman Ali ve Meyra'nın bazıları için görkemli bazıları için de hüzünlü düğünü artık son bulmuştu. Davetlilerin hepsi dağılmış sadece Aslanbey ailesinin yakın fertleri kalmıştı. Onlar da yağmurun şiddetini artırmasıyla Aslanbey konağından ayrılmışlardı.
Artık ailedeki herkes bir bir odalarına çekilirken, Meyra çoktan Helin ve Leyla tarafından odasına çıkarılmıştı.
Zaman Meyra için akıp gitmekteydi artık. Dakikalar geçtikçe içindeki tedirğinlik ve korku da beraberinde büyüyordu. Meyra her ne kadar bu evliliğin ne tür bir evlilik olduğunun bilincinde olsa da içindeki korkuya bir türlü engel olamıyordu. Onu Yaman Ali'nin odasına götürdüklerinden beri içindeki bu korku başlamış ve onu hiç terk etmemişti.
Yaman Ali'nin odası! Bu oda artık onun da odası olmuştu, ikisine ait bir yer...
Titreyen elleri bu sefer de korkudan ve stresten terlemeye başlamıştı. Terleyen ellerini gelinliğine sürerken derin derin nefesler almaya çalıştı. Bir yanı içten içe Yaman Ali'nin ona dokunmasından korktuğu için aldığı nefes bile canını acıtıyordu...
Kapı kulpunun yavaşça aşağı inmesiyle Meyra kalbinin daha da hızlanmaya başladığını hissetmişti. Kapı aralanıp içeriye Yaman Ali girince Meyra gözlerini birbirine sımsıkı bastırıp, oturduğu yatağın kenarlarını parmakları arasında sıkıştırdı.
Yaman Ali'nin kendisine doğru yaklaştığını hissedince bu sefer de kalbinin sıkıştığını, nefesinin daraldığını hissetmişti...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.18k Okunma |
1.55k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |