
Keyifli okumalar 💞
Anne baba demek ne demekti? Merhamet demek değil miydi? Şefkat demek değil miydi? Güven demek değil miydi? Koşulsuzca sevmek demek değil miydi? Her zaman evladın sırtını güvenle yasladığı dağ, tutunduğu bir dal değil miydi? Evet öyleydi!! Lakin bütün bunların artık Meyra için bir önemi kalmamıştı. Kemal Aslanbey ve eşi Neriman Hanım her şeye sessiz kalarak Meyra'nın tutunduğu bu dalını elinden koparıp almışlardı. Meyra şuan kendini hem yetim hem de öksüz hissediyordu. Hem kızgın hem de kırgındı anne ve babasına. En çok da babasına... Öyle ki bu kırgınlığı hiç geçmeyecek gibiydi. Her koşulda onu koruyup kollayan babasının onu bu sefer korumaması, her şeyi sessizce kabul etmesi onu derinden yaralamıştı ve bu yarası hiç kapanmayacak gibi oluk oluk kanıyordu.
Bakışları biraz uzağında duran anne ve babasında kalmıştı. Uzun uzun baktı onlara. Gözlerinden istemsizce yaşlar inerken bakışlarını hiç çekmedi. Sanki bana bunu yapmalarına neden izin verdiniz der gibi bir bakışı vardı. Babasının kendisine yavaş adımlarla yaklaştığını görünce bakışlarını çevirip derin derin nefesler alarak kendini toparlanmaya çalıştı. Gözleri dolup taşıyordu. Biraz daha babasına bakmaya devam etseydi herkesin içinde yere yığılıp kalacaktı. Zaten deminden beri ayakta durabilmek için yanında duran Leyla ve Helin'in kolundan güç almaya çalışıyordu ve bunun farkında bile değildi.
Kemal Aslanbey kendisine kırgın bir şekilde bakan kızına doğru yaklaşıp ona sarılmak isteyecekken kızının bir iki adım geri çekilmesiyle adımları yerinde duraksamıştı. Meyra ona kırgındı... Meyra onu hiç affedemeyecek kadar kızgındı... Meyra ona bu yapılanları hatırladığı müddetçe bu kırgınlığı ve kızgınlığı hiç geçmeyecekti... Kemal Aslanbey de bunun bilincinde kızına daha fazla yaklaşamadan adımlarını yerinde durdurmuş derin bir iç çekmişti.
Meyra yutkunup derin bir nefes aldıktan sonra kırgın bakışlarını babasından çekerek gelin arabasına doğru yürüyüp sessizce bindi. Ne annesiyle ne de babasıyla vedalaşmak istememişti. Günlerdir sessiz olan anne ve babasına bir sitemiydi bu... Ve bu siteminde o kadar çok haklıydı ki ne annesinden ne de babasından ona doğru bir hamle daha gelememişti.
Damat tarafından herkes arabalarına binip kornalar eşliğinde sıra halinde bir bir oradan ayrılırlarken arkalarında gözü yaşlı bir anne baba bırakmışlardı.
Gelin arabasının şoför koltuğunda Hakan, yanında eşi, arka koltukta da Esra, Meyra ve Helin oturmuşlardı. Araba evden biraz uzaklaşınca Helin'in bakışları arkadaşının titreyen ellerine kaydı. Destek verircesine arkadaşının elini tutup hafif sıkarken diğer eliyle koluna dokunup sıvazladı. Dünden beri aklı sürekli Meyra'daydı. Onun dün akşamki akıttığı göz yaşları gözlerinin önünden hiç silinmiyordu.
Meyra'nın sessiz iç çekmeleri arabadaki herkes tarafından duyulurken ona gerçek anlamda destek olmak isteyen, onun için üzülen sadece Helin'di. Ama böyle bir durumda o da arkadaşına nasıl destek vereceğini, ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Elinden arkadaşı için üzülmekten başka hiçbir şey gelmiyordu.
Hem onun için üzülmekten başka ne yapabilirdi ki?
Araba Aslanbey konağına yaklaştıkça Meyra'nın üzerindeki gerginlik de onunla beraber artmaya başlamıştı. Hiç istemediği, bundan sonraki yıllarını geçireceği konağa yavaş yavaş yaklaşıyordu artık.
Tırnaklarını avuç içlerine batırırken derin derin nefes almaya çalıştı ama zorla almaya çalıştığı nefesi bile onun canını yakıyordu. Nefes almak bile Meyra için bu kadar zor iken birde başında duran duvak onu boğacak gibi nefessiz bırakıyordu.
Dakikalar sonra arabanın durmasıyla Meyra artık yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Bunun geri dönüşü onun için artık imkansız gibi bir şeydi... Bundan sonrası onun sınavı olacaktı.
Hakan, Leyla ve Esra arabadan inerlerken arabada Helin ve Meyra tek başlarına kalmışlardı. Helin arkadaşının ne kadar çaresiz olduğunu görünce onun yanından tek saniye ayrılmak istememişti.
Adet gereği damadın gelip gelini arabadan çıkarması gerektiği için Meyra arabadan inememişti. Hoş, Meyra bu araçtan hiçbir şekilde inmek istemiyordu ya, neyse!
Dakikalar ilerledikçe gerilen Meyra canını daha fazla yakmak ister gibi tırnaklarını daha çok avuç içlerine batırıp yanak içlerini ısırdı. Biraz sonra Yaman Ali gelip onu arabadan indirecek ve davetlilerin arasından kol kola geçeceklerini biliyordu. Fakat bilemediği şey buna nasıl dayanacağıydı... İkisinin evlilik kararı çıktığından beri atölyedeki karşılaşmaları dışında hiç yüz yüze gelmemişlerdi. Orada da Meyra Yaman Ali'yi görür görmez kaçarcasına oradan uzaklaşmıştı.
Arabaların konağa yaklaşmalarıyla yükselen davul zurna sesleri Yaman Ali'nin gelin arabasına doğru yaklaşmasıyla kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çalmaya başlanmıştı. Yaman Ali kolunda arkadaşı Aras, arkasında da kuzenlerinin alkış ve söyledikleri şarkı eşliğinde gelin arabasına doğru yaklaşıyordu. Gergindi. Meyra'yı son gördüğünde ikisinin evlilik kararının çıktığını öğrendiği için onun ne kadar üzgün olduğuna, ağladığına kendisi şahit olmuştu. Şimdi ise onunla evlilik kararı çıktığı için üzülen kadın birkaç adım ötesinde başındaki duvağı ile onu bekliyordu. Biraz sonra ise tamamen ona ait olacaktı...
Bütün davetlilerin bakışları kapıda duran gelin arabasına çevrilmişti. Damadın gelini çıkarmasını bekliyorlardı. Yaman Ali arabaya doğru ilerlerken tam önünde durup derin bir nefes alma gereği duydu o an. En az Meyra kadar şu an o da kendini gergin hissediyordu. Bu gerginliği gelin arabasının konak kapısından içeri girmesiyle daha çok artmıştı aslında... Arabanın kapısını açtığında bakışları yüzü duvakla örtülmüş Meyra'ya, sonrasında ise Helin'in parmakları arasında titreyen ellerine kaydı. Meyra'nın şuan nasıl bir durumun içinde olduğunu, neler hissettiğini anlayabiliyordu. Fakat onun için yapabileceği bundan fazlası yoktu. Meyra için zor olduğunu bilse de onu çıkarmak için elini uzattı. Lakin Meyra boğulanan gözlerinden onun uzattığı elini görmemişti ya da farketmemişti.
"Hadi canım, artık inmemiz gerekiyor."dedi Helin elini Meyra'nın koluna dokundurarak. Abisinin elini uzattığını fark edemeyen arkadaşının elini destek verircesine sımsıkı tutmuştu. Meyra Helin'in sesiyle bir an irkilmişti. O kadar içindeki acıya dalmıştı ki sanki dünyadan kopmuş gibiydi. İnmek zorunda olduğu için kafasını ağır ağır sallayıp Yaman Ali'nin uzattığı eline dolan gözleriyle baktı. Artık o eli tutmak zorunda bırakmışlardı onu... İçi yana yana Yaman Ali'nin avucuna parmaklarını bıraktı ve onun eşliğinde araçtan yavaşça indi.
Ailedeki gençlerin ve orada bulunan davetlilerin alkışları eşliğinde Meyra ve Yaman Ali onlar için hazırlanan yere doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bütün davetlilerin bakışları onların üzerinde iken Meyra'nın üzerindeki gerginlik daha çok artmaya başlamıştı. Yaman Ali'nin kolunu sıktığından habersiz ağır adımlarla yürümeye devam ederken derin derin nefes almaya çalıştı. Şuan ayakları onu taşıyamayacak kadar güçsüz ve hissizdi. Herkesin içinde yere yığılmamak için içten içe dua ediyordu.
Yaman Ali, Meyra'nın oturması için gelin sandalyesini çekip Meyra'nın oturmasını sağladıktan sonra yengesinin işaret etmesiyle başındaki duvağı kaldırdı. Duvağı kaldırılmasıyla Meyra'nın kızarmış ve yorgun gözlerini, solgun yüzünü görmüştü. Adet yerini bulsun diye eğilip hafifçe dudaklarını Meyra'nın alnının ve saçlarının birleştiği yere dokundurduğunda Meyra'nın kendisini sıktığını ve titrediğini hissedip hemen kendini geri çekmişti.
Meyra Yaman Ali'nin dudaklarının tenine değmesiyle sanki bütün vücudunun taş kesildiğini hissetmişti o an. Parmakları arasına aldığı gelinliğini sıkarken gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Yıllarca kalbini, ilklerini sevdiği adam için saklamışken ona ilk dokunan kişinin Yaman Ali olması onu derinden sarsmıştı. Şuan o kadar kötü bir durumdaydı ki etrafındaki hiç kimseyi ne görüyor ne duyuyor ne de hissediyordu... Kaderi sandığı kişi onu öyle bir oyuna mahkum etmişti ki... Kader öyle bir şeydi işte, insanın hiç ummadığı şeyleri başına getirebiliyordu... Meyra için de tam öyle olmuştu. Mecbur kalmadıkça Yaman Ali'nin karşısına çıkmaya cesaret edemezken biraz sonra onun nikahı altına girecekti ve artık tamamen ona ait olacaktı...
Aslanbey konağı davetlilerle dolup taşmıştı adeta... Onlarla hasım olan olmayan, Aslanbeylerin düğünü olduğunu duyan herkes oradaydı. Kimileri Melih Aslanbeyin bıraktığı kızı, kimileri ise ona tercih edilen kızı görmeye gelmişlerdi. Fakat oradaki bütün bakışlar bir tek kişiye odaklanmıştı. Geline, yani Meyra Aslanbeye... Onu gören herkesin yüzünde şaşkın bir ifade belirmişti. Orada bulunan herkes Meyra'nın sade ve duru güzelliğine hayran kalmıştı.
"Melih Aslanbey ne kadar da aptalmış meğersem... Baksana akıllı bir insan böyle bir kızı hiç bırakmak ister mi?"dedi orada oturan birkaç gençten biri. Aslında orada bulunan herkes Meyra'nın duvağının açılmasıyla kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı, kadın erkek fark etmeksizin... Kimisi onun güzelliğini, kimisi onun ne kadar bahtsız olduğunu konuşurlarken kimisi de onun Yaman Ali ile evlendiği için ne kadar şanslı olduğundan bahsetmişlerdi.
"Melih bu kızı gördüğü zaman neyi kaçırdığını anlamış mıdır acaba?"dedi yanındaki bir diğer genç. Melih, önünde bulunan birkaç gencin konuşmasıyla kaşları istemsizce çatılırken, gençler Melih'in arkalarında olduğundan habersiz Meyra'dan bahsediyorlardı. Melih onları sessizce dinlerken, Asaf bir şey yapmasın diye arkadaşının yanından ayrılmıyordu. Çünkü Melih'in onların konuşmalarıyla öfke kontrolünu kaybettiğini çok açık görebiliyordu.
Peki bu neyin öfkesiydi?
"Ben şimdi bu kıza tercih edilen kızı merak ettim. O nasıl biri acaba? Buna tercih ettiğine göre..."dedi ilk konuşan genç, daha sözünü tamamlamadan bir diğeri araya girip sözünü bölmüştü.
"Yok be oğlum, ben ömrün boyunca böyle güzel bir kıza rastlamadım..."derken kafasını iki yana sallamıştı. "Hem Melih'in karısını biraz önce Selma Hanım'ın yanında gördüm. Yani onu gelinle kıyaslamak bile Meyra geline haksızlık..."dedi bakışlarını Yaman Ali'nin yanında oturan, bakışları bir an olsun yerden hiç kalkmayan Meyra'ya çevirerek.
"Valla haklısın oğlum, ben de hayatım boyunca böyle duru bir güzelliğe sahip bir kızı hiç görmemiştim. Zaten savcımıza da böylesi yakışmaz mıydı? Baksanıza hiç böyle uyumlu, birbirine yakışan bir çift gördünüz mü?"dedi genç adam, Meyra ve Yaman Ali'ye bakarken.
"Haklısın, gerçekten ikisi birbirine çok yakışmış. Umarım ilerde çok mutlu olurlar."
Melih daha fazla bu konuşmalara dayanamamıştı. Yerinden firlarcasına kalkarak orayı terk ettiğinde arkadaşı Asaf da hemen peşinden onu sakinleştirmek için gitmişti. Melih milletin Meyra'yı Yaman Ali ile yakıştırmasının onu neden öfkelendirdiğine anlam verememişti. Sahi Melih kendi içinde neyin öfkesini yaşıyordu? Bütün bunların sebebi o iken bu neyin öfkesiydi ki?
**************
Nikah memurunun biraz önce Aslanbey konağına giriş yapmasıyla artık Meyra ve Yaman Ali için yolun sonuna gelinmişti. Nikahlarının kıyılacağı vakit gelmişti. Birazdan resmi nikahları kıyıldıktan sonra bir de imam nikahları kıyılacaktı ve Meyra ve Yaman Ali hem resmi hem de Allah katında birbirlerine bağlı olacaklardı...
Nikah memurundan biraz sonra gelin tarafından birkaç araba da konağa giriş yapmışlardı. Fırat, Zuhal, Havin, Hülya, Okan ve Meyra'nın birkaç tane teyze ve dayı çocukları gelmişlerdi. Adetleri gereği gelinin anne ve babasının damat tarafına gelmeleri uygun görülmediği için ne Neriman Hanım ne de Kemal Bey gelmemişlerdi. Ki, Meyra zaten onların gelmesini istemiyordu da... Onlar dışında Meyra'yı koruyamadığı için kardeşinin yüzüne doğru düzgün bakamayan Serhat da gelmemişti. Fakat onlar dışında gelmek istemeyip de gelmek zorunda kalan bir kişi vardı. Havin...
Gelin tarafından gelen herkes arabalardan inerken geriye sadece Havin kalmıştı. O arabadan hiç çıkmak istemiyordu lakin artık çıkması gerektiğinin farkındaydı. Derin bir nefes alıp güçlü kalmayı diledikten sonra arabanın kapısını yavaşça açtı. Arabadan indiği gibi bakışları yan yana oturan gelin ve damadı bulunca o an kalbinde derin bir sızı hissetti. Gelin en yakın arkadaşı iken damat da yıllardır gönül verdiği adamdı. Bu durumun ne kadar acı olduğunu ondan başka hiç kimse bilemezdi ki... İçindeki ağlama isteğini yok edip acı içinde yutkundu. Buraya gelmesi bu kadar canını yakarken, gelmemesi de ayrı eziyet olacaktı onun için. Çünkü onun Yaman Ali'ye sevdalı olduğunu Meyra, Helin ve Yaman Ali dışında hiç kimse bilmiyordu. O yüzden de 'gidelim' dediklerinde hiçbir şey demeden içi yana yana gelmişti. Hem kardeşim dediğin Meyra'nın düğününe neden gelmiyorsun dediklerinde ne diyecekti ki?
Bakışlarını onlardan tam geri çekecekken Meyra ile göz göze gelmesi üzerine gözlerindeki yaşlar istemsizce süzülüp yanaklarından aşağı bir bir indi. İkisi de üzgündü... İkisi de yaşlı gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Oysa bu düğünü ikisi de böyle hayal etmemişti ki... İkisinin bambaşka hayalleri vardı. İkisi sevdikleri adamlarla evlenip birbirlerinin mutluluklarına şahitlik edeceklerdi oysa... Evet, Havin'in Meyra'ya, Meyra'nın da Havin'e verdiği bir söz vardı. Birbirlerinin nikahlarına şahitlik edeceklerdi. Peki şimdi Havin bunu yapabilir miydi gerçekten? Arkadaşı da olsa, verdiği bir söz de olsa sevdalı olduğu adamın nikahında o koltuğa oturabilir miydi?
"Meyra için üzgün olduğunu biliyorum. Ama biraz toparlan, güçlü dur. Meyra zaten çok kötü durumda, bir de seni böyle görüp daha çok üzülmesin. Hadi canım toparla kendini..." Havin, Zuhal'in koluna dokunup konuşmasıyla kendine gelip bakışlarını Meyra'dan çekmişti. Kafasını ağır ağır sallarken derin bir iç çekip gözlerini sildi. Bunun kendisi için ne kadar zor olduğunun bilincindeydi lakin hem kendi hem de arkadaşı için güçlü durmak zorunda olduğunu düşünüyordu. Bunun için sürekli kendine telkinlerde bulunuyordu. Kalbi şuan paramparça olsa da Meyra bir de onun için üzülmesin diye güçlü duracaktı. Bunun için de yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip Zuhal ve Fırat'ın ardından Meyra'ya doğru yürümeye başladı.
Fırat'ların onlara doğru gelmesiyle yerinden kalkan Yaman Ali, Fırat ve Okan ile el sıkıştıktan sonra yerini Zuhal'e bırakarak birkaç adım geri çekilmişti. Fırat kardeşinin yanına gidip ona sarıldıktan sonra alnından öperek kendini hemen geri çekmişti. Kendisinde kardeşinin yüzüne bakacak cesareti bulamadığı için hemen geri çekilmişti. Kardeşinin yüzüne baksaydı onun kırgın bakışlarına maruz kalacaktı çünkü... Zaten içinde olduğu vicdan azabı onu yeteri kadar boğuyordu.
Meyra sessiz ve tepkisizdi... Havin ile deminki göz göze gelmelerinden sonra bakışlarını tekrar indirmiş, yerden hiç çekmemişti... Buraya getirildiğinden beri girdiği sessizliğe geri bürünmüştü. Herkesin ona sarılıp kucaklaşmasına bile tepkisiz kalmıştı. Ne tek bir kelime etmiş ne de tek damla göz yaşı dökmüştü. Geriye onun yanına gelemeyen, ona sarılamayan bir tek Havin kalmıştı. O da Meyra gibi sessizdi. Sadece birkaç adım uzağında durmuş dolu gözlerle arkadaşına bakıyordu. Herkesin Meyra ile kucaklaştığını gördükten sonra ağır adımlarla o birkaç adımı sonlandırıp tam önünde durdu.
Meyra bakışlarını yerden kaldırmasa da karşısında duran kişinin Havin olduğunu hissetmişti. Yutkunup bakışlarını yerden yavaşça kaldırdığında Havin ile göz göze gelmişti. Havin için buraya gelmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Ama yine de Havin'in her şeyi göze alarak onu yalnız bırakmaması kalbindeki yaranın bir kez daha kanamasına sebep olmuştu. İşte arkadaşının bu kadar da fedakar bir yönü vardı ve Meyra onun bu yönünü çok iyi biliyordu. Her ne kadar canı yansa da Havin'in, onun yanında bulunmak isteyeceğini biliyordu Meyra... Ama Meyra bunu istemiyordu. Havin kendini güçlü göstermeye çalışsa da canının fazlasıyla yandığını biliyordu.
Havin Meyra'nın gözlerinin dolduğunu görünce daha fazla dayanamayıp kollarını arkadaşının boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldığında Meyra da ona hemen karşılık vermişti. O an ikisinin dolan gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamış ve hıçkırıklara dönüşmüştü. Meyra ve Havin'i tanıyan herkesin o an ikisinin yaşadığı duygusallıktan dolayı bu kadar ağladıklarını düşünseler de Helin ve Yaman Ali bunun gerçek sebebini çok iyi biliyorlardı.
"Yaman artık nikaha başlamanız lazım. Nikah memurunu fazlasıyla beklettiğimiz için yetişmesi gereken bir başka nikahı varmış." Hakan Yaman Ali'ye konuşsa da Yaman Ali'nin dışında onun yanında bulunan herkes duymuştu, Meyra ve Havin de... İkisi birden duydukları sözlerle yutkunmuşlardı. Meyra duyduğu sözlerden sonra daha çok gerilirken, Havin boğazına oturan yumruyu yutup derin bir nefes alarak geri çekilmek istedi. Lakin bakışlarını kaldırmasıyla Meyra'nın arkasında ve birkaç adım uzağında duran Yaman Ali'yle göz göze gelmesi bir olmuştu. Bakışını hiç çekemedi, taki Yaman Ali bakışlarını çekip Hakan'a dönene kadar.
Bu Yaman Ali'ye son bakışıydı zaten...
Yaman Ali, Meyra'nın Havin ile ilgili sözlerini bir an anımsamıştı o an... O gün Meyra'nın sözlerinden sonra fazlasıyla öfkelenmişti evet ama bir yerde de Havin için üzülmüştü. Tamam Havin'i çok da tanıdığı söylenemezdi. Sadece Helin'in arkadaşı olarak biliyordu ama bu onun için üzülemez anlamına gelmiyordu. Burada Havin'i anlayabilen bir tek oydu aslında. Çünkü karşılıksız sevmenin ne kadar can yaktığını fazlasıyla bilen biriydi Yaman Ali... Hele ki 1-2 hafta öncesine kadar kendisi için imkansız diye gördüğü Meyra'yı kalbinden ve aklından silip atmaya çalışırken... Kalbi istemeden Meyra'yı en derinine almıştı, hem de yıllardır... Bu sevdayı kalbinden söküp atmak, Meyra'yı unutabilmek için her yolu denemiş ve her seferinde de bir kez daha yanmıştı. Neticede Meyra onun her zaman kanayan yarası olmuştu...
Peki şimdi ne olacaktı?
Gelin ve damadın yerlerine oturmasıyla nikah memuru da yerini almıştı. Geriye sadece şahitler kalmıştı. Yaman Ali'nin şahidi en yakın arkadaşı Aras olup hemen yerini alırken yanındaki sandalye boş kalmıştı.
"Diğer şahidimiz de buyursun lütfen!" Nikah memurunun konuşmasıyla herkes birbirine bakmıştı. Meyra'nın şahidi kim olacaktı? Orada bulunanlardan herhangi biri mi?
"Havin'cim hadi!" Zuhal'in, Havin'in koluna dokunmasıyla Havin bakışlarını Meyra ve Yaman Ali'den çekip anlamsızca Zuhal'in yüzüne baktı. Ne için 'hadi' dediğini anlamamıştı. "Meyra'nın nikah şahidi de sen ol... Meyra şuan kendinde değil ama nikah şahidinin sen olmasını ister. Hem bu konuda ikinizin de birbirinize sözünüz vardı."dediğinde, Havin sertçe yutkundu. Bu kadın ne dediğinin farkında mıydı acaba?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.18k Okunma |
1.55k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |