
Arkadaşlar oy ve yorum çok az geliyor. Özellikle de yorum. Lütfen oy ve yorum yapın!!! Çok emek veriyoruz lütfen!!
Keyifli okumalar 💞
Saatler sonra
Yaman Ali'nin zoruyla bir şeyler yiyen Meyra yediklerinden sonra biraz daha toparlanmış, öyle mutfağa geçmişti. Her ne kadar yemek yemek için isteksiz olsa da yediklerinin ona iyi geldiğini, zayıf bedenini biraz toparladığını anlamıştı.
"Fatma ananın sözünü dinlemediğim için kendime o kadar çok kızıyorum ki."dedi Helin kendi kendine söylenirken. "Keşke onu dinlemiş olsaydım da bugün sana yardım edebilseydim."dedi, ocağın başında çorbayı karıştıran Meyra'nın yanına doğru giderek. Meyra yemeğe başladığından beri mutfakta onu hiç yanlız bırakmamış olsa da, ona daha fazla yardımı dokunamadığı için kendine kızıyordu. Bütün yemekleri Meyra tek başına yapmak zorunda kalmıştı.
Helin, Meyra'nın yanına gelip konuşuyor olsa da, Meyra kendini karıştırdığı çorbaya öyle bir vermişti ki, Helin'i duymuyordu. "Kendini o kadar yemeğe kaptırmışsın ki, beni duymuyorsun bile..."dedi kendisini duymayan arkadaşının koluna dokunarak. Meyra koluna dokunulmasıyla yorgun bakışlarını yavaşça Helin'e doğru çevirmişti. Saatlerdir mutfakta, ayaktaydı. Bedenen ne kadar yorgun görünüyor olsa da bu yemekleri yapmak ona bir nevi iyi gelmişti aslında, kafasını sadece bu yemeklere vermişti...
"Hadi sen geç biraz şuraya otur."dedi Helin eliyle karşıdaki masayı gösterirken. Onun biraz dinlenmesini istemişti. Saatlerdir çalıştığını ve artık yorgun düştüğünü görebiliyordu. "Ben onu karıştırırım."dediğinde, Meyra kafasını iki yana sallayarak reddetti.
"Şuan oturmanın sırası değil Helin, bir-iki saate kalmaz herkes burada olur."deyip ocağın altını hafif kısarak çorbasını pişmeye bıraktı. Yemeklerinin çoğunu yapmış geriye içli köfte, pilav ve salatası kalmıştı.
"O zaman ben salataya başlayayım mı?"dedi Helin. Ona yardımı dokunacağı tek şey yapacağı salataydı.
Meyra kafasını iki yana sallarken içli köftenin iç harcını hazırlayıp ocağın üstüne koydu. "Ben köftenin hamurunu yoğurana kadar sen de bunu karıştır. Ben pilava başlayınca sen de salataya başlarsın."dedi. Helin'in bu gibi işlerde ona yardımcı olması işini bir tık da olsa kolaylaştırmıştı.
Helin içli köftenin iç harcını karıştırmaya başlarken, Meyra aldığı örtüyü mutfağın ortasına serip, yapacağı hamurun malzemeleriyle yere oturmuş ve kollarını sıyırıp hamuru yoğurmaya başlamıştı. Misafirler çok olduğu için köfte hamurunu fazla yapması gerekiyordu. Bunun için de yerde oturup yoğurmayı tercih etmişti. Kendini yoğurduğu hamura öyle bir kaptırmıştı ki, yönü mutfak kapısına dönük olduğu hâlde onu dakikalardır izleyen Yaman Ali'den habersizdi.
Yaman Ali, mutfakta her şey yolunda mı, bir şeye ihtiyaçları var mı diye mutfağa gelince, Meyra'yı yerde oturmuş içli köfte hamurunu yoğururken görmüştü. O an adımları kapı eşiğinde durmuş, onu izlemeye başlamıştı. Meyra'nın, yüzüne gelen saçlarını ikide bir koluyla yüzünden çekmek istemesi de dikkatinden kaçmamıştı.
"Helin saçlarımı toplayabilir misin?"dedi Meyra, hâlâ yüzüne gelen saçlarını geri itmeye çalışırken. Oturduğundan beri bir iki tutam saçı saçlarının arasından çıkmış, yüzüne gelerek onu rahatsız etmişti. Helin elindeki kaşığı bırakıp Meyra'ya tam yaklaşacakken, abisinin Meyra'ya yaklaştığını görmesiyle adımları yerinde durmuştu.
"Helin..." Meyra daha sözünü tamamlayıp kafasını kaldırmadan saçlarındaki parmakları hissetmişti. Kafasını kaldırdığı gibi karşında Helin'i değil de Yaman Ali'yi görmesiyle birkaç saniye yüzüne tepkisizce bakakalmış, ardından hemen kafasını geri çekip Yaman Ali ile arasındaki teması kesmişti. Karşısında onu görmeyi asla beklememişti.
Yaman Ali bunu neden yaptığını bilmiyordu. Adımları Meyra'ya doğru adımlarken istemsizce parmakları saçlarına uzanmıştı. Meyra'nın kafasını geri çekmesiyle de bakışlarını ondan alıp hemen geri çekilmişti. Yönü Helin'de olsa da bakışlarını ondan da kaçırıp, eliyle sakalını sıvazlamaya başlamıştı.
Helin'in şaşkın bakışları bir arkadaşında bir abisindeydi. Abisinin durup dururken neden öyle bir harekette bulunduğuna anlam verememişti.
"Abicim bir şey mi istedin?"dedi Helin, mutfakta oluşan o tuhaf atmosferi bozarak. Meyra yaptığı işe kendini tekrar verirken, Yaman Ali bakışlarını kardeşine çevirmişti.
"Hayır."derken kafasını iki yana salladı. "Sadece eksik bir şey var mı diye bakmaya gelmiştim."dedi. Meyra'nın olduğu tarafa bakmamaya çalışıyordu.
"Her şey tamam abi, zaten yemeklerin bitmesine de az bir şey kaldı."deyip abisine birkaç adım yaklaştı Helin. Abisinin, Meyra'nın bu halde yemeklerin üstesinden gelemeyeceğini düşündüğünü düşündüğü için abisinin koluna yavaşça dokunup, "Merak etme abi her şey yolunda, hem de anneme rağmen..."dedi. Bu son sözü sadece abisinin duyabileceği bir şekilde sessizce söylemişti. Yaman Ali, kardeşinin sözlerinden sonra kafasını sallarken, Helin sözlerine devam etti. "Sen bu akşam bir de annemi gör, yemekte kim bilir ne kadar mutlu olacak."dedi gülümseyerek. Annesinin bu akşam, bu yemekleri gördükten sonra pek de mutlu olmayacağını biliyordu.
Yaman Ali, Helin'in son sözlerinden sonra yüzündeki gülümsemeye engel olamayarak kardeşiyle beraber gülümsemiş ve ardından sessiz bir şekilde mutfaktan çıkmıştı. Helin'in sabahtan beri Meyra'nın yanında, ona yardım ettiğini biliyordu. Fakat yemek yapma konusunda Helin'in çok da iyi olmadığını, hatta yemek yapmayı hiç bilmediğini bildiği için mutfakta gördüğü, kokuları buram buram etrafı saran yemeklerin hepsini Meyra'nın tek başına yaptığını biliyordu. Açıkçası Meyra'nın onca yemeği tek başına yapabileceğini pek de düşünmemişti, hem de yaşadığı şeylerden sonra...
Yaman Ali'nin mutfaktan çıkmasıyla rahatlayan Meyra içli köftesinin hamurunu iyice yoğurup içini doldurduktan sonra Helin ile beraber kızartmaya başlamışlardı. Bir yandan içli köfteleri kızartırken, bir yandan da pilavını yapmaya başlamıştı. Bir süre sonra pilavı demlemeye bırakıp geriye kalan köfteleri tek başına yaparak Helin'i salataya vermişti.
Helin salatasının çoğunu bitirmişken, Meyra içli köftelerin hepsini kızartıp büyük bir tencereye koyarak kenara bırakmıştı. Yemeklerinin hepsi hazır sayılırdı artık. Derin bir nefes aldıktan sonra tezgahta biriken bulaşıkları da makinaya yerleştirip ardından altını kıstığı çorbanın kapağını açtı. Çorbasının kıvamı tam olmuş mu diye karıştırmaya başlarken mutfağa Ela girmişti.
"Merhaba, kolay gelsin."dediğinde Ela, Meyra bakışlarını yavaşça kapıya çevirip kafasını sallayarak tebessüm etmeye çalıştı ve ardından da bakışlarını karıştırdığı çorbaya geri çevirdi.
"Sağ ol canım. Gelsene içeriye ayakta bekleme."dedi Helin, Ela'nın hâlâ kapıda bekliyor olduğunu görürken. Ela'nın bakışları Meyra'daydı. Bakışlarını indirip içeri geçerek Helin'in tam karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu.
"Ne zaman döndünüz? Hiç duymadım."derken Helin elindeki salatalığı bitirip yeni bir tane aldı. Bugün öğleden beridir mutfaktalardı ve kimin gelip kimin gittiğini bilmiyorlardı.
"Biraz oldu. Ama geldiğim gibi hemen odaya çıkmıştım."dedi Ela. Konuşurken bakışları Helin'de olsa da ara ara gözleri Meyra'nın olduğu tarafa kayıyordu. Meyra'nın düne göre biraz daha toparlandığını görse de üzerindeki yorgunluğu da görüyordu.
Helin ve Ela kendi aralarında konuşurlarken, Meyra karıştırdığı çorbaya öyle bir dalmıştı ki... Aslında çorbası tam kıvamındaydı, hazırdı. Ama Meyra bunu göremeyecek kadar dalmıştı. Kafasında binbir düşünce vardı. Melih'in dün gece yanına gelişi, ona boğulu gözlerle bakışı, ona dokunuşu ve hemen sabahında Yaman Ali'nin uyarı niteliğinde ki konuşmaları ve daha bir sürü şey... Yemek yaptığı süre boyunca kendini bir şekilde bu düşüncelerden arındırmıştı evet. Ama şimdi tekrar kurulmaya başlamıştı bu düşünceler.
Kolundan tutulup döndürülmesi ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı birden. Kolundan tutan kişinin Helin olduğunu görmesiyle 'ne oldu?' dercesine Helin'in yüzüne bakmıştı. Helin arkadaşına biraz önce seslenmiş ama Meyra onu hiç duymadığı için elindeki işi bırakıp yanına gelmişti.
"Çok yoruldun, bırak artık."dedi Helin, arkadaşının elindeki kaşığı alıp tezgaha bırakırken. "Zaten her şey hazır. Odaya geç, bir duş alıp üzerini değiştir istersen."dedi koluna dokunarak. "Dedemler birazdan burada olurlar. Hadi sen çık."dedikten kısa bir süre sonra, Meyra kafasını sallayıp ellerini yıkayarak sessizce mutfaktan çıktı. Hava iyice kararmaya başladığı için Helin Meyra'nın odasına çıkıp hazırlanmasını istemişti. Meyra ikisini ardında bırakıp mutfaktan çıkarken Helin ve Ela arkasından sessizce bakakalmışlardı.
Meyra odasının önüne geldiğinde Yaman Ali'nin odada olma ihtimalinden dolayı bir an girip girmemekte tereddüt etti. Nefesini tutup kapıyı hafif aralarken içinden Yaman Ali'nin odada olmamasını diledi. Bakışlarını etrafta gezdirdiğinde odada kimsenin olmadığını görüp içeri girerek kapıyı ardından kapattı. Misafirlerin biraz sonra geleceklerini bildiği için kendisini direkt banyoya atıp üzerindeki elbiselerden kurtularak kendini ılık suyun altına bıraktı. Gözlerini birbirine bastırıp kafasını geriye yatırarak suyun yüzüne çarpmasını sağlamıştı. Saatlerce böyle suyun altında kalıp, üzerindeki yorgunlukla beraber içindeki acının da suyla beraber akıp gitsin istemişti.
Üstündeki yorgunluk biraz hafiflemiş olsa da içindeki acı yerli yerindeydi... O acı onu hiç terk etmiyordu.
Dakikalardır banyoda, suyun altındaydı. Artık çıkması gerektiğinin farkındaydı. İstemese de suyu kapatıp üzerine bornozu geçirerek banyodan çıktı. Giyinme odasına geçecekken gözü yatağın üzerinde bulunan kıyafetlere kaymıştı. Ama biraz öncesine kadar odaya girerken yatağın üzerinde hiçbir şey yoktu. Yoksa görmemiş miydi? Adımlarını yatağa doğru ilerletirken bunları buraya kim bıraktı diye içinden geçirdi. Hafif eğilip parmak uçlarıyla yatağın üzerindeki kıyafete dokundu ve ardından askısından tutup kaldırdı. Bu yöresel kıyafetler bu akşam için babaannesi tarafından onun için özel dikilmişti.
Boydan aynanın önüne geçerken onun için getirilen fistanları üzerine tutup aynadan yansımasına baktı bir süre. Gözleri boğulanıp doldu ve saniyeler sonrasında ise yaşlar birer birer yanaklarından aşağıya doğru süzüldü. Kaderi sandığı adam yüzünden başına bütün bunların geleceğini tahmin etmek onun için çok zordu. Sevdiği adamın abisiyle evlenmek zorunda kalacağını, bugünkü yemeği onu temsilen yapacağını asla bilemezdi ki.
Kapının birden açılmasıyla parmaklarının arasındaki fistanlar kayıp yere düştü. Gelenin Yaman Ali olduğunu düşündüğü için elleri her iki yakasına doğru gidip önünü tamamen kapatmaya çalışmıştı.
"Benim canım, rahat ol."diyerek içeri girip kapıyı ardından kapattı Helin. Gelenin Yaman Ali değil de Helin olduğunu görmesiyle Meyra rahatlayıp tuttuğu nefesini geri bıraktı.
Helin, kapıyı çalmadan odaya pat diye girdiği için bir an kendi kendine kızdı. Onu korkutmak istememişti. Aslında Meyra'nın duşta ya da giyinme odasında olduğunu düşünerek odaya, kapıyı çalmadan girmişti. Meyra'nın yanına yaklaşırken eğilip yerden fistanları aldı.
"Ben de sana yardıma gelmiştim. Biraz acele etmemiz gerek, dedemler geldiler."dedi Helin, aralarında oluşan kısa bir sessizlikten sonra. Aslında Meyra'nın doğru düzgün hazırlanmayacağını bildiği için onu hazırlamaya kendisi gelmişti.
Meyra kafasını sallarken Helin'in elindeki fistanları alıp, "Tamam ben hallederim şimdi, zaten çok sürmez."dedi. Sadece giyinip saçlarını kurutacağı için işinin uzun süreceğini düşünmüyordu.
Helin kafasını sallayıp sessiz kaldığında, Meyra elindeki fistanlarla giyinme odasına geçip giyinmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra üzerinde fistanlarla odaya dönüp saçlarını kurutmak için makyaj masasının önündeki pufa oturdu. Kurutma makinasını çalıştırdığında Helin'in makinayı elinden almasıyla bakışları aynadan Helin'e kaydı.
"Sen bugün fazlasıyla yoruldun. Kendini bana bırak ben hallederim." Helin, arkadaşının soluk bir yüzle milletin içine girmesini istemiyordu.
Meyra kafasını iki yana sallayıp tam itiraz edecekken kapı iki kez tıklanmıştı. Kapının çalmasıyla Meyra'nın bakışları direkt kapıya çevrilmişti.
Helin, "Merak etme canım, Ela'dır. Ben çağırmıştım."deyip Meyra'nın koluna dokundu onu rahatlatmak istercesine ve ardından 'gir!' diye sesini biraz yükseltti.
Helin'in 'gir' demesiyle kapı hafif aralanırken kapı eşiğinde duran Ela görünmüştü.
"Gel canım."dedi Helin gülümseyerek. Ela içeri girip ardından kapıyı kapatarak onlara doğru yürüdü. Kanepeye geçip otururken bakışlarını Meyra'nın üzerinde gezdirdi birkaç saniye. Üzerindeki yöresel kıyafetlerin ona ne kadar yakıştığını görmüştü.
Helin, Meyra'nın saçlarını kuruttuktan sonra kolundaki saate bakıp ardından Ela'ya döndü. "Ben Meyra'nın saçlarına maşa yapana kadar sen de Meyra'nın makyajını yapabilir misin canım?"dediğinde, Meyra kafasını iki yana sallayıp, "Gerek yok."dedi hemen kestirip atarak. "Hem saçımı yapmana da gerek yok, toplarım olur biter hemen. İkinize de zahmet olmasın." Son sözünü Ela için söylemişti. Makyaj yapmak istememesinin yanı sıra Ela'yı da rahatsız etmek istememişti.
Ela, Meyra'nın o son sözlerini kendisi için söylediğini anlamıştı. Değneğine tutunup yavaşça ayağa kalkarak Meyra'ya doğru yürüdü. "Ne zahmeti..."derken koluna dokunup gülümsedi. "Hatta yapmama izin verirsen çok mutlu olurum."dedi. Meyra bir an ne diyeceğini bilemedi. Ne hazırlanmak, ne de Ela'yı geri çevirmek istemiyordu. Sonunda kafasını 'olur' anlamında sallayıp Ela'yı mutlu etmeyi tercih etmişti yüreği...
Helin, arkadaşının Ela'yı kırmayıp, geri çevirmeyeceğini, onun ne kadar merhametli bir yüreğe sahip olduğunu biliyordu. Ela'ya bakıp gülümsedi.
Ela, Meyra'nın kabul etmesiyle mutlu olup hemen makyajını yaparken, Helin de saçlarına maşa yapmaya başlamıştı. Dakikalar sonra saçı ve makyajı tamamen bitmiş, geriye sadece takacağı takıları kalmıştı. Helin çekmeceden takı kutularını çıkarıp masaya bıraktı. Kutudan saç aksesuarını çıkarıp Meyra'ya takması için Ela'ya uzattığında geri kalanları da kendisi tek tek takmaya başladı.
Meyra bu kadar takı takmayı gereksiz bulduğu için Helin'in kolundan tutup, "Tamam Helin bu kadarı yeter."dedi. Elindeki bilezikleri alıp masaya geri koydu.
Helin, Meyra'nın masaya bıraktığı bilezikleri tekrar eline alırken, "Olmaz canım."dedi. "Bir şey takmadım ki..." Aslında taktıkları sadece küpeleri ve saçına taktıkları aksesuardı. "Zaten çok bir şey değil."
Meyra ne kadar itiraz etse de Helin onu bu konuda dinlememişti. Bu akşam, bu odadan Meyra'nın öyle solgun bir şekilde çıkmasına asla izin vermeyecekti. Annesinin bu akşam için Eda'ya ne yapmasını, nasıl davranmasını, nasıl giyinmesi gerektiğini bir bir anlattığını çok iyi biliyordu. O yüzden de Meyra'nın soluk bir yüzle milletin karşısına çıkmasına izin vermeyecekti, hem de Meyra'ya rağmen...
Meyra'nın tüm itirazlarına rağmen çıkarttığı takıları arkadaşına takmış, geriye sadece kıyafetlerinin üzerine takacağı kemeri kalmıştı. Onu da takmak için Meyra'dan kalkmasını istemiş, ardından kemerini takmıştı.
Meyra artık geceye tamamen hazırdı...
Helin ve Ela karşılarında durgun bir şekilde duran Meyra'ya hayran hayran bakarlarken, Meyra bakışlarını yere sabitlemiş, istemsizce parmaklarıyla oyalanıyordu. Gergindi. Şuan ne kimseye görünmek, ne de kimsenin yüzünü görmek istiyordu.
Canı yanıyordu evet ama bu akşam onunla beraber başkalarının da canı yanacaktı...
"Çok güzel oldun canım."dedi Helin arkadaşına sarılıp geri çekildikten sonra. Ela da onu onaylar gibi kafasını sallayıp Meyra'ya bir adım yaklaştı.
"Çok güzel oldun."dedi gülümseyip elini tutarken. Meyra gerçekten de bu kıyafetler içinde o kadar güzel duruyordu ki, onu bu akşam görecek herkesi kendine hayran bırakacak kadar...
Meyra kafasını usulca kaldırıp hafif tebessüm etti. "Teşekkür ederim."dedi. Ela'yı yorduğunu düşündüğü için birazcık mahcup hissediyordu. Ela'nın tuttuğu elini hafif sıkarken, "Seni de yordum kusura bakma..."dedi mahcup olduğunu dile getiren bir sesle. Meyra'nın sözleriyle Ela hemen kafasını iki yana sallamıştı. Meyra'yla ilgilenirken hiç yorulmamış, aksine mutlu olmuştu.
"Ben bir şey yapmadım ki... Hem yüzün o kadar güzel ki, bir şey yapmama gerek yoktu."dedi Ela yüzündeki en samimi gülümsemesiyle.
Kapının çalmasıyla üçünün bakışları aynı anda kapıya çevrilmişti. Helin kendilerini çağırmak için birilerinin geldiğini düşünürken, Meyra gelenin Yaman Ali olduğunu düşünüp daha da gerilmeye başlamıştı. Fakat kapının açılmasıyla gelen kişi düşündükleri değil, Sultan Aslanbeydi. Mehmet Ali Aslanbeyin eşi, Meyra'nın babaannesi...
Helin gelen kişinin babaannesi olduğunu görmesiyle çıkmaları için Ela'ya işaret verdi. Helin ve Ela odadan çıktıktan sonra Meyra babannesiyle yalnız kalmıştı. Sultan Aslanbey elindeki bastonuyla yavaşça torununa yakışıp tam önünde durmuştu. Torununun canının ne kadar yandığını, nasıl bir durumun içine düştüğünü görüyordu. Ama maalesef ki elinden Meyra için hiçbir şey gelemiyordu.
"Kêça mın... (Kızım)"dedi elini kaldırıp Meyra'nın yanağına koyarken. "Kêça mın a delal... (Güzel kızım) Ez dizanım. Tu pır xemgini. (Biliyorum. Çok üzgünsün.)" Elini yanağından indirip kalbinin üzerine koydu. "Dizanım dilê te diêşe... (Biliyorum yüreğin acıyor.)"derken, gözlerini hiç kendisinde olmayan Meyra'nın gözlerine kaldırdığında Meyra'nın o an derince yutkunduğunu görmüştü.
Meyra sabahtan beri tutmaya çalıştığı göz yaşlarının gözlerine dolmasıyla derin bir nefes alıp ardından dudaklarını birbirine bastırdı. Sabahtan beri işlerle uğraşıp, bir nevi kendini her şeyden uzaklaştırmak istemiş ve bunu az da olsa başarmıştı. Ama şimdi... Şimdi her şey bir çığ gibi büyümeye devam ediyordu içinde.
Sultan Hanım'ın ayakları yorulduğu için arkasında duran yatağa otururken, Meyra onun önünde diz çöküp başını dizlerine koydu. Dermanı babaannesinin dizlerinde ararmış gibi dizlerine kapanmıştı. Saniyeler sonra babaannesinin parmaklarını saçlarında hissettiğinde tutmaya çalıştığı göz yaşları bir bir yanaklarından inmeye başlamıştı istemsizce.
"Tû xem neke kêça min a delal. Ev rojên nexweş jî wê derbas bibe, tû dilê xwe fireh bike (Üzülme güzel kızım. Bu kötü günler de elbet geçecek, sen içini ferah tut)"dedi Sultan hanım, parmaklarını Meyra'nın saçlarında dolaştırmaya devam ederken. Meyra, 'bu acı hiç geçmiyor ve hiç geçmeyecek' der gibi kafasını iki yana sallamak istedi. Bu acı hiç geçmiyordu ki... Hem, Melih sürekli gözünün önünde iken bu acı onu nasıl tek edecekti ki?
"Ez ê çi bikim dadê? Ez ê çawa ragirim? (Ne yapacağım ben babaanne? Nasıl dayanacağım?)"derken, dudaklarının arasından küçük bir hıçkırık kopmuştu Meyra'nın. Torununun sözleriyle parmakları duraksayan Sultan hanım acı bir şekilde iç çekti. Onun da canı yanıyordu. Ama elinden hiçbir şeyin gelememesi, torununa çare olamayışı, onu böyle acı çekerken görmesi daha da canını yakıyordu. Biliyordu ki ne kadar konuşsa da Meyra'nın acısını hafifletecek hiçbir söz yoktu. Bir de torununun bu durumda olma sebebinin bir diğer torunu olması onu hepten çaresiz kılıyordu.
"Dê derbas bibe keça min, ev ji wê derbas bibe. (Geçecek kızım, elbet bu da geçecek.)"demekle yetindi sadece Sultan hanım. Onun da gözleri dolup taşmıştı. Eğilip dudaklarını Meyra'nın saçlarına bastırırken, bir eliyle de omuzunu sıvazlamaya başlamıştı. Geçecek demekten başka hiçbir şey diyememişti o an. Bu günlerin bir an önce geçmesini umut etmişti. Meyra için çok zor olacaktı biliyordu ama onun daha fazla acı çekmeden bu evliliği benimsemesini ve hayatına devam etmesini istiyordu. Yoksa hayat Meyra için hep acıdan ibaret olacaktı. Hem Meyra için, hem Yaman Ali için...
Meyra babaannesinin dizlerinde sessizce iç çekip ağlamaya devam ederken, Sultan hanım, "Dem kêça min, tenê dem... Dem melhema her birîna ye. (Zaman kızım, sadece zaman... Her yaranın melhemi zamandır yavrum.)"dedi. Zaman her şeyin ilacıydı değil mi? Peki zaman Meyra'nın içindeki duyguları da yok eder miydi?
Kapının açılmasıyla Meyra'nın bakışları kapıya çevrilmiş, gelenin Yaman Ali olduğunu görmesiyle birden ayağa kalkmıştı. Yaman Ali karşısında Meyra'yı öyle yöresel kıyafetler içinde görünce eli kapı kulpunda, ayakları istemsizce kapıda durmuştu. Meyra'yı baştan aşağı süzerken bakışları en son yaşlı gözlerinde sabit kalmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.18k Okunma |
1.55k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |