
Size çok güzel, çok heyecanlı bir bölümle geldim. Umarım çok bekletmemişimdir❤️❤️❤️
Keyifli okumalar 💞
Kapı kulpunun yavaşça aşağı inmesiyle Meyra kalbinin daha hızlı attığını hissetmeye başlamıştı. Meyra Yaman Ali'nin kendisine yaklaştığını hissetse de Yaman Ali yanından geçip camın önündeki kanepeye doğru ilerlemişti. Üzerindeki ceketi çıkarıp kanepenin kenarına bıraktıktan sonra sessizce kanepenin bir köşesine oturdu. Bakışları kısa bir anlığına Meyra'ya kaysa da hemen bakışlarını çekip kravatını gevşeterek boynundan çıkardı. Bu gün onun için de zor geçmişti...
Mecbur kalmadıkça bir araya gelmekten kaçınan ikili şimdi bir odada tek başlarına kalmışlardı. İkisi de sessizdi ve bu sessizlik bir süre böyle devam etmişti. Meyra stresten avuçlarının gitgide daha da terlediğini hissederken, Yaman Ali dirseklerini dizlerine koyup başını elleri arasına almıştı.
Odanın içini derin bir sessizlik sarmıştı. Yaman Ali daraldığını hissedip ayağa kalktı. Tüm gün ayakta, misafirlerle ilgilendiği için iyice yorulduğunu hissediyordu. Bir an önce üzerini değiştirip uzanıp yatmak istiyordu. Onun dışında Meyra'nın da biraz dinlenmesi gerektiğinin farkındaydı. Çünkü Meyra oldukça kötü görünüyordu. Yaşadıklarının onu fazlasıyla yıprattığının farkında olup, onun tüm gün neler çektiğine an be an şahit olmuştu... Eğer gidip yatarsa Meyra'nın daha rahat edeceğini düşünüyordu.
Gömleğinin birkaç düğmesini açıp giyinme odasına doğru ilerlerken Meyra'nın sesiyle duraksadı.
"Sa... sakın ak... aklından bile geçirme!" Meyra konuşurken sesi titremiş ve kekelemişti. Korkmuştu. Yaman Ali'nin gömleğinin düğmelerini açıp kendisine doğru geldiğini görünce onun kendisine dokunacağını sanıp hemen ayağa kalkmış ve kendini birkaç adım geri çekmişti. Her şeyi yanlış anlamıştı. Yaman Ali onu düşünürken, o her şeyin tam tersini anlamıştı. Oysa Yaman Ali Meyra'yı huzursuz etmemek için onun olduğu tarafa bakmaktan hep kaçınmıştı. Şimdi Meyra'nın bu sözleri ona bir bıçak darbesi gibi gelmiş onu yaralamıştı. Yaralamaktan öte onu öfkelendirmişti.
"Ne diyorsun sen?"dedi Yaman Ali kafasını ağır ağır kaldırırken. Elleri hâlâ gömleğinin düğmesinde iken gözlerini Meyra'nın üzerinde gezdirdi. Kaşları hafif çatılmıştı. Meyra'nın ne demek istediğini anlamamıştı, belki de anlamak istememişti. Çünkü Meyra'nın böyle bir şeyi düşüneceğini düşünmek istemiyordu. Onun böyle bir durumda kendisine asla dokunmayacağını bilmesi gerekmiyor muydu?
"Aklından her ne geçiyorsa unut onu! Öyle bir şey asla olmayacak!"dedi Meyra. Sesi deminkine nazaran daha yüksek, daha güçlü ve daha yalın çıkmıştı. Yaşlı gözlerini Yaman Ali'ye dikerken bakışlarını hiç çekmedi. Günlerdir kabuğuna çekilen, konuşmayan, sürekli ağlayan Meyra sanki yok olmuştu. Aslında kabuğundan çıkmasını sağlayan sadece korkusu olmuştu o an. Yaman Ali'nin kendisine dokunma ihtimalinin korkusu...
İşte sadece korkuydu! Yaman Ali'nin ona asla dokunmayacağını, aslında onu korumak için onunla evlendiğini bilmiyordu. Üstelik kalbinde kardeşini taşıdığını, onun için onca gözyaşı döktüğünü biliyorken...
"Neyi aklımdan geçiriyormuşum?"derken Yaman Ali kaşlarını daha çok çatmıştı.
Meyra onu yanlış anlamaya ısrarla devam ediyordu... Derin bir nefes alıp eliyle yanaklarına inen yaşları silip, "Ne demek istediğimi gayet iyi anladın."dediğinde,Yaman Ali sinirden gülmeye başladı. Ardından elini saçlarından geçirip Meyra'ya doğru adımladı.
"Ne saçmaladığının farkında mısın?"deyip sakin kalmaya çalıştı. Sabrı taşmak üzereydi. Meyra'nın bu söylediklerini yaşadıklarına vermek istiyordu. Diğer şekilde hem ona hem kendine zarar vermiş olacaktı bilmeden... Çünkü Meyra'nın söylediklerini düşündükçe içindeki öfke daha da kabarıyordu.
Meyra, Yaman Ali'nin kendisine doğru yaklaştığını görmesiyle geri çekilmiş ve ayakları yatağın ucuna değerek durmuştu. Yaman Ali aralarındaki mesafeyi kapatacakken Meyra hızla elini kaldırıp,"Yaklaşma! Sakın bana dokunma! Uzak dur benden!"dedi, kelimelerini birbiri ardına hızla getirip sesini yükselterek. Günlerdir yaşadıkları ve içinde oluşmaya başlayan korku artık Meyra'nın aklını bulandırmıştı. Ne düşünebiliyor ne de Yaman Ali'nin söylediklerini tam algılayabiliyordu. Öyle ki, hâlâ Yaman Ali'yi yanlış anlamaya devam etmişti.
Lakin Yaman Ali'de artık sakinlik namına hiçbir şey kalmamıştı. Meyra'nın son sözlerinden sonra öfkesine yenik düştü. Meyra ile arasındaki mesafeyi kapatarak kolundan tutup kendine yaklaştırdı. İçindeki öfke öyle bir alev almıştı ki, şuan Meyra'nın canını yaktığının farkında bile değildi. "Ne diyorsun sen? Sana dokunabileceğimi nasıl düşünürsün!!!"derken yüzüne tıslarcasına bağırdı. "Öyle bir şeyi aklından nasıl geçirirsin!!!!" Sesi daha da yükselmiş, Meyra'nın kolundaki parmaklarını daha da sıkmıştı.
Meyra canının acımasıyla yüzünü buruşturup, "Abi bı.. bırak beni, canımı acıtıyorsun!"dedi. Yaman Ali'nin bu hali onu daha da korkutmuştu.
'Abi' kelimesini işittiği anda Yaman Ali'de ipler artık tamamen kopmuştu. Gözlerinin içine öfkeyle baktı birkaç saniye. Ardından sakinleşmek ister gibi gözlerini kapatıp parmaklarını gevşeterek Meyra'yı ittiği gibi ondan birkaç adım uzaklaştı. Meyra Yaman Ali'nin itmesiyle yatağa düşmüştü.
Yaman Ali sakinleşmek için birkaç dakika boyunca odanın içinde volta atsa da olmuyordu, bir türlü sakinleşmiyordu. Etrafta ne varsa kırıp döktü fakat yine de sakinleşemedi. En son dayanamadı ve tekrar Meyra'ya yaklaştı. İçindeki öfke bir gram bile olsun azalmamıştı. Kolundan tutup kaldırarak, "Bi' bak, bi' bak etrafına!!! Neredesin!"dedi eliyle etrafı gösterirken. Sesi biraz öncesine nazaran daha alçak ama daha sert çıkmıştı."Benim evimde, benim odamda, benim nikahım altındayken, sen bana hâlâ abi mi diyorsun!"derken kolundan sürükleyip balkona doğru götürdü. Oldum olası bu kelimeyi Meyra'dan duymayı sevmemişti. Balkon kapısını açıp, "Ama sen bu odada kalmayı hiç hak etmiyorsun..."diyerek Meyra'yı dışarı itti. Meyra itildiği gibi birkaç adım geriye doğru sendeleyip ardından dizlerinin üstüne düşmüştü.
Yaman Ali kapıyı kapatacakken birkaç saniye Meyra'ya bakıp ardından, "Eğer bir daha bana abi dersen, sana yemin olsun o zaman gerçekten benim karım olursun!"deyip sonrasında kapıyı Meyra'nın suratına kapatıp perdeyi hızla çekti.
Gecenin bir saatinde, yağan yağmurun altında Meyra artık gerçek anlamda yalnız kalmıştı. Bir başınaydı. Gidecek ne bir yeri, ne de bir kimsesi kalmıştı. Önce yıllardır beklediği adam, sonra ailesi, şimdi de Yaman Ali... Ona sırtını çevirirlerken onu kör bir karanlığın içine doğru sürüklüyorlardı.
Yağmur öyle şiddetle yağıyordu ki, sanki o da Meyra'nın bu yaşadıklarına göz yaşı dökermiş gibi...
Meyra düştüğü yerde dizlerini kendine çekip başını dizlerine yaslayarak için için ağlamaya başladı. Bedeniyle beraber ruhunun da çöktüğünü hissediyordu. Kafası dizlerinde dakikalarca öylece içini çeke çeke ağladı. Artık nefesi daralıp nefes almakta zorlanınca bedenini yerden kaldırıp yağan yağmurun altına doğru adımladı. Adımları yavaştı. Yağmur taneleri her tenine dediğinde ürperiyor ve titriyordu. Yağmur yağsa da yaz ayları olduğu için hava soğuk değildi ama Meyra yine de üşüdüğünü hissediyordu.
Aslında üşüyen Meyra'nın bedeni değil ruhuydu...
Kafasını geriye yatırıp yağmurun bu sefer yüzüne vurmasını sağlayarak gözlerini yumdu. Şimdi gözlerinden inen yaşlar süzülüp yağmura karışmıştı.
'Bi' bak, bi' bak etrafına! Neredesin!'
Yaman Ali'nin sözleri kulağında tekrar yankılanınca birden yutkundu. O cümleleri tekrar duymamak için elleriyle kulaklarını kapatmak istedi. Ama olmadı. Yaman Ali'nin biraz önceki sözleri tekrar tekrar kulağında yankılanmaya devam etmişti.
'Benim evimde, benim odamda, benim nikahım altındayken, sen hala bana abi mi diyorsun!'
Yaman Ali'nin sözleri kulağında yankılanmaya devam ederken yaşlar birbiri ardına inmeye başlamıştı yanaklarından.
'Eğer bir daha bana abi dersen, sana yemin olsun o zaman gerçekten benim karım olursun!!'
Yaman Ali'nin son sözleriyle Meyra ayakta daha fazla bekleyemedi ve dizlerinin üzerine çöktü. Artık her şey onun taşıyamayacağı kadar ağır geliyordu. Dudaklarından bir hıçkırık kopup yağmurun sesine karıştı. Yağmur yağdıkça Meyra'nın hıçkırıkları yükselip yağmura karışmıştı...
Yaman Ali Meyra'yı odadan attığı gibi odanın içinde sinirini yatıştırmak için volta atıp durmuştu. O, Meyra'yı bu kadar düşünürken Meyra'nın böyle düşünmesi ona haksızlık değil miydi? Ona istemeden dokunabileceğini düşünüyor olmak, üstelik nasıl bir evlilik yaptıkları ortadayken... Onu bu güne kadar hiç mi tanımamıştı? Tamam, pek anlaştıkları söylenemezdi ama Yaman Ali'nin ona istemeyeceği bir şey asla yapmayacağını bilmesi gerekmiyor muydu? İşte Yaman Ali'nin gururunun kabul etmediği şey de buydu... Meyra'nın ona istemeyeceği bir şey yapmayacağını bilmesi gerekiyordu, her ne olursa olsun...
Bir süre sonra sakinleşmiş ve adımları istemsizce balkon kapısına doğru yönelmişti Yaman Ali'nin. Meyra'nın gözlerini kapatıp kafasını gökyüzüne kaldırışına, dizlerinin üstüne düşüşüne, hıçkırıklarla ağlayışına şahit olduğunda yüreğinin en derininde bir sızı hissetmişti. Onu bu yağışın altında bir başına bıraktığı için hemen pişman olsa da o an öfkesine yenik düşmüştü. Ama şimdi onun böyle çaresizce ağladığını görmek içindeki tüm öfkesini yok etmis ve onu içeri getirmek için elini kapıya doğru uzatmıştı. Fakat eli Meyra'ya yaklaşan kişiyle havada asılı kalmıştı. Melih'in bu saatte odasında değilde Meyra'nın karşısında durmuş ona bakıyor olması içindeki öfkeyi tekrar şaha kaldırmıştı. Balkon kapısına uzattığı eli kendiliğinden inmiş yumruk halini almıştı. Dişlerini birbirine bastırırken öfkeli bakışlarını Melih'in üzerinde gezdirmeye başladı bir süre ve ardından yumruk yaptığı elini hızla duvara geçirdi.
Bir camın ardından ikisini izliyor olmak düşündüğünden daha çok can acıttığını anlamıştı...
Meyra gözlerini yavaşçana açarken Melih'in kendisine doğru yaklaşıp birkaç metre uzağında durduğunu görmesiyle ayaklanmıştı. Boğulu gözleriyle karşısında onun gibi buğulu gözlerle kendisine bakan Melih'e baktı. Yutkunurken alt dudağı titremiş, gözlerindeki yaşlar süzülmeye başlamıştı. Burnunu çekip tekrar yutkundu. Biraz sonra adımları kendiliğinden ona doğru sürünmeye başlamış ve aralarında bir iki adım kala kendini durdurmuştu.
Şimdi, solgun yüzü, boğulu gözleri, parmağında abisinin yüzüğü ve çamura bulanmış gelinliğiyle yıllardır beklediği adamın tam da karşısındaydı.
"Keşke hiç dönmeseydin! Eğer gelmeseydin bunların hiçbiri benim başıma gelmezdi!"diyerek Melih'e bir adım daha yaklaştı. Ellerini omuzlarına koyarak, "Neden döndün!!!?"deyip bağırarak bütün var gücüyle itti. Bütün yaşadıklarına karşısında duran bu adam sebep olmuştu. Şimdi ne diye yanına gelmişti, hangi yüzle?
Melih Meyra'nın itmesiyle bir iki adım geriye doğru sendeleyip durmuştu. "Beni diri diri gömmek için mi geldin!!?"diye sözlerine devam etti Meyra. Yaşlı gözleriyle karşısında ona üzgün gözlerle bakan adamın gözlerine baktı. "Bir bak, bir bak eserine, mutlu musun şimdi! Beni böyle acı çekerken görmek mutlu etti mi seni!?"derken eliyle kendini gösterdi. Sesi biraz öncekine göre daha yüksek çıkmıştı. Melih sessizdi. Diyecek tek bir kelimesi yoktu. Meyra'nın bu hali onun eseriydi. Meyra'yı bu hale bile isteye getirmişti. Peki Meyra'nın bu halde olması neden onun canını haddinden fazla yakıyordu? Bütün olanların sebebi o iken canının bu kadar yanmasının nedeni neydi?
"Konuşşana! Bana bunu neden ettiğini söylesene hadi!!!"derken ellerini yumruk yapıp göğsüne vurdu birkaç kez. Sesi titremişti. Görüş alanı gözlerine dolan yaşlardan dolayı bulanıklaşıyordu. "Ben sana ne yaptım! Ben seni sadece bekledim ya..."dedi. Yüzüne öyle acı bir tebessüm konmuştu ki, kendiyle beraber Melih'in de canını yakmıştı. Artık ayaklarının kendisini taşıyamayacağını hissediyordu Meyra. "Seni beklemenin bedeli bu kadar ağır mı olacaktı?"dedi kafasını kaldırıp gözlerinin içine bakarken. Bir an başının döndüğünü, yere düşeceğini hissedip eliyle başını tuttu. Dengesini kaybedip düşecekken Melih'in kolundan tutmasıyla ikisi birlikte düşüp dizlerinin üzerine çöktüler.
"Bırak beni!"dedi saniyeler sonra, Melih'i itip kendinden uzak tutmaya çalışırken. Bir an kendinden geçmiş ardından hemen kendini toparlamıştı. Melih'in kendisine dokunmasını asla istemiyor, buna tahammül edemiyordu.
Melih'in boğulanan gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı Meyra'nın sözlerinden sonra. Parmakları hâlâ onu kendinden uzaklaştırmak için çırpınan kollarındaydı. Onu ne kadar incittiğini görüyor ve bunu ona yaşattığı için pişmanlık duyuyordu. Fakat artık çok geçti. Bunu ona kendisi yapmıştı ve bunun bir özrü olamazdı...
"Bırak!"diye bağırdı Meyra bu sefer, ellerini Melih'in göğsüne koyup hızlıca iterken. Melih Meyra'nın bağırmasıyla ellerini gevşetip kendisini geri çekmesine izin vermişti. Meyra gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silip yalpalayarak ayağa kalktı. Böyle olmamalıydı. Onu bu hâle getiren adam şimdi ona üzgün gözlerle bakamazdı, bakmamalıydı... Onun üzgün ya da yaptıklarından pişman olması hiçbir şey değiştiremeyecekti ki. Bu Meyra'nın acısını asla dindirmeyecekti.
"Sakın bir daha bana dokunma!"derken Meyra adım adım ondan uzaklaşmaya başlamış ve ardından adımlarını hızlandırmıştı. Onu görmek istemiyordu. Ne yapacaktı bilmiyordu? Melih'in yüzünü bile görmek onun canını bu kadar yakarken, onunla bir ömür aynı çatı altında, onun abisiyle nasıl yapacaktı hiç bilmiyordu?
Melih'ten uzaklaşmak için kovulduğu kapının önüne gelmişti tekrar. Yaman Ali onu geldiği ilk gecesinde odasından kovmuş ve üstelik çok açık bir dille de uyarmıştı. Meyra bunu bir uyarı değil de, aslında bir tehdit olarak algılamıştı. Artık isminin yanına o 'abi' kelimesini içinden bile geçirmeye korkuyordu.
Yaman Ali'nin son sözleri tekrar kulağında yankılanınca yutkunup yere oturarak sırtını kapıya dayadı. Ayaklarını kendine çekerken kollarıyla dizlerini sarıp başını dizlerine yaslayarak gözlerini sımsıkı kapattı. Yağmur şiddetini öyle bir artırmıştı ki üşüyüp titrediğini hissediyordu. Üstü başı sırılsıklam, yüzüne sürdükleri o azıcık makyajı da yüzüne gözüne bulaşmıştı.
Meyra sırtını kapıya yaslarken tam arkasında aynı onun gibi sırtını kapıya vermiş olan Yaman Ali'den habersizdi.
Meyra kırgın iken, Yaman Ali kızgındı...
İkisi de gün doğana kadar hiç kıpırdamadan oturmuş, birbirinden habersiz uykusuz bir gün geçirmişlerdi...
**********
Meyra gözlerini aralayınca kendini yumuşak bir zeminde hissetmişti. Dün gece o kadar üşümüştü ki yorgun bedenine bir de onun yorgunluğu eklenince bitkin düşmüştü. Başı ağrıyor ve hâlâ üşüdüğünü hissediyordu. Elini ağrıyan başına götürüp doğrulunca üzerindeki örtü de kayıp yana düşmüştü. Kaşları çatık bir şekilde başındaki ağrıyı yok etmek ister gibi parmaklarıyla alnını ovmaya başladı. Başında öyle bir ağrı vardı ki...
Elleriyle şakaklarına baskı uygularken bakışları etrafta gezinmeye başlamıştı. Etraftaki her şeyin kırılıp dökülmüş, yerlere savrulmuş olduğunu görmesiyle kaşları bu sefer daha da çatılmıştı. Neredeydim diye düşünmeye başlamıştı o an. Burası neresiydi? Etraf neden bu kadar dağınıktı? Dahası benim burada ne işim vardı? Beni buraya kim getirdi diye geçirdi içinden... Bütün bunların cevabını ararken başı daha da ağrımaya başlamıştı.
Yediği soğuktan mı, yoksa yaşadıklarından mı bilinmez şuan hiçbir şeyi doğru düzgün hatırlamıyordu.
Dakikalarca öyle bekleyip gözlerini birbirine bastırdı, ne olduğunu anlamak istercesine...
Dakikalar sonra yerinden doğrulurken bakışları üzerindeki gelinliğe kaymış, kaşları birden çatılmıştı. O an kafasının içinde bir şimşek çakmıştı sanki. Dün olanlar bir bir gözünde canlanmaya başlamıştı. Evlendiği, evlendiği kişinin Yaman Ali olduğu gerçeğiyle tekrardan yüzleşmişti. Yıllarca beklediği adamın abisiyle evlendiğini, üzerindeki bu çamura bulanmış gelinliği ona Yaman Ali için giydirdiklerini bir kez daha hatırlayıp kahrolmuştu.
Dahası Yaman Ali'nin dün geceki sözlerini hatırlayınca tekrar gerildiğini hissedip istemsizce bakışlarını etrafta gezdirmeye başlamıştı. Yaman Ali ortaklıklarda görünmüyordu. Etrafı kırıp dökenin o olduğunu biliyordu. Yoksa etrafı kırıp döktükten sonra çıkıp gitmiş miydi? Peki onu buraya taşıyan kimdi? Meyra onu buraya kimin taşıdığını hatırlamıyordu. O kadar yorgun düşmüştü ki sabaha doğru gözleri kapanmış, kendinden geçmişti.
Banyo kapısının açılmasıyla bakışları istemsizce o tarafa doğru kaymıştı. Yaman Ali gitmemişti. Yoksa içeri taşıyan o muydu? Hemde kendi yatağına... Yaman Ali'nin bakışlarının kendisini bulmasıyla hemen kafasını indirip yataktan kalktı. Birden kalkınca başı dönmüş yalpalamıştı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde bakışlarını Yaman Ali'den kaçırıyordu. Lakin Yaman Ali'nin bakışları hâlâ onun üstündeydi. Meyra bunu hissediyor ve daha da geriliyordu.
"Hazırlan, yarım saat sonra kahvaltıya geçeceğiz!" Yaman Ali'nin sesini işittiği gibi dudaklarını birbirine bastırıp yutkundu. Yaman Ali cevap beklemeden yanından geçip gittiğinde Meyra derin bir nefes alma gereği duymuştu o an. Yaman Ali yüzündeki sert ifadesiyle yanından geçip giyinme odasına geçmişti. Sesi dün geceki gibi sert olmasa da Meyra'yı daha da üşütecek kadar soğuk çıkmıştı.
Meyra bir kez daha bu evliliğin düşündüğünden daha zor ve daha acı vereceğini anlamıştı...
Adımlarını banyoya doğru yönlendirip isteksizce yürüdü. Buradan çıkıp ne Melih'i ne Selma Hanım'ı ne de diğerlerini görmek istemiyordu. Aslında Meyra bu odada da kalmak istemiyordu, Yaman Ali'nin odasında... Ama artık mecbur olduğunu biliyordu. Hem bu odada kalmaya, hem de diğerlerinin yüzünü görmeye...
Banyoya girdiğinde gözleri dolabın üzerindeki eşyalara kaydı. Her şey çift kişilik konulmuştu. Diş fırçasından tut yüz havlusuna kadar... Ellerini lavabonun kenarına koyup derin bir nefes aldı. Bu odanın, bu banyonun artık ona da ait olduğunu gösteren kendi eşyaları vardı her tarafta. Bunu bilmenin dışında bunu yaşamak daha da canını acıtıyordu.
Musluğu açıp elini suya tuttuğunda bakışları önce parmağındaki yüzüğü, ardından da aynadaki yansımasını buldu. Göz altı torbaları ağlamaktan şişmiş, gözleri kızarmıştı. Yüzü solgun, makyajı akmış, saçları dağılmış bir durumdaydı. Kendine bakarken kızarmış gözlerinden yaşlar tekrar süzülüp yanaklarından inmişti.
Kendine gelmek, biraz olsun toparlamak adına avucuna soğuk su doldurup yüzüne birkaç kez çarptı. Ardından dağılan saçlarını toparlayıp tekrar yüzüne kaldırdı bakışlarını. Solgun yüzü deminkine göre biraz daha toparlanmıştı. Lakin gözlerindeki kızarıklıklar ve bedenindeki yorgunluk aynıydı. Bu yorgunluğun onu kolay kolay terk edeceğini de zannetmiyordu.
Yüzüne birkaç defa daha su çarpıp elini yüzünü kuruladı. Kahvaltıya geçmeleri için artık banyodan çıkıp üzerini değiştirmesi gerektiğini biliyordu. Fakat Yaman Ali odada olduğu için banyodan hiç çıkmak istemiyordu. Biraz daha oyalandıktan sonra bütün cesaretini toplayıp kapıya yöneldi. Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı yavaşça açtı. Bakışlarını odanın içerisinde gezdirirken Yaman Ali'yi cam kenarındaki kanepede, telefonuyla uğraşırken buldu. Yaman Ali Meyra'nın banyodan çıktığını duysa da kafasını telefonundan hiç kaldırmamıştı.
Meyra üzerini değiştirmek için adımlarını hızlıca giyinme odasına çevirmişti. Helin dün gece odadan çıkarken kıyafetlerinin orada olduğundan bahsetmişti zaten...
Giyinme odasına geçtiğinde bakışları kendiliğinden etrafta gezinmeye başlamıştı. Dün ona takılan takıların hepsi bir köşede duruyordu. Bakışlarını hemen o taraftan çekip etrafta gezinmeye devam etti. Bu odanın yabancısıydı. Sadece bu odaya değil, bu eve de yabancıydı aslında. Bu eve ilk defa dün, gelin olduğu günde ayak basmıştı.
Bu, bu eve ilk gelişiydi evet, ama o bunun hiç böyle olabileceğini, bu kadar acı olacağını düşünmemişti.
Onunla sorun yaşayacağını düşündüğü kişinin en fazla Selma Hanım olabileceğini düşünmüştü oysa... Ona da zamanla alışacağını düşünmüştü. Ama gel gör ki hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı.
Yavaş adımları dolapların olduğu tarafa adımlayıp önünde durmuştu bir süre sonra. Kapısını açtığı gibi geri kapatmıştı. Açtığı taraf Yaman Ali'nin kıyafetleriyle doluydu çünkü. Onun için ayrılan tarafa geçtiğinde içinden gözüne ilk değen kıyafeti çıkarıp aldı. Üzerini hemen değiştirmek, üstünde olan bu gelinlikten bir an önce kurtulmak istiyordu.
Üzerindeki gelinlikten kurtulup aldığını giydi hemen.

(Meyra'nın giydiği kıyafet)
Yüzüne bir şey sürmeye gerek duymuyordu. Lakin günlerdir hiç durmayan göz yaşlarından dolayı göz altı torbaları şişmiş, küçük küçük morluklar oluşmuştu göz altlarında. Göz altlarında oluşan morlukları kapatıcı ile kapattıktan sonra artık tamamen hazır olmuştu.
İstemese de bu kahvaltıya katılacağını bildiği için yerinden yavaşça doğrulup ayaklandı. Giyinme odasından çıktığında Yaman Ali'yi hâlâ oturduğu yerde, telefonuna bakarken buldu tekrar. Şimdi ne yapacaktı peki? Ona kahvaltıya geçmek için hazır olduğunu mu söyleyecekti? Yoksa susup onun kalkmasını mı bekleyecekti? Yaman Ali'nin dün geceki sözlerinden sonra susup beklemeyi tercih etti. O sözlerden sonra onunla konuşmaktan açıkçası biraz çekinmişti.
Biraz sonra Yaman Ali'nin telefonunu cebine koyup ayaklandığını görmesiyle adımlarını kapıya doğru yönlendirdi. Daha birkaç adım atmıştı ki Yaman Ali'nin seslenmesiyle adımları yerinde durmuştu.
"Bekle!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 12.18k Okunma |
1.55k Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |