

Selamın Aleyküm canlarım.
Nasılsınız?
Sizi çok beklettiğimin farkındayım ama derslerim olduğu için anca yazabildim.
Bazı teknik sorunlarda yaşadım ama sonunda bölümümüz hazır oldu.
Tamı tamına 5000 kelimelik bölümümüzle sizlerleyim.
O zaman bölümümüze geçelim.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen❤️
Umarım beğenirsiniz🥰
İyi okumalar🫶🏻
♣♣♣
Timimle konuştuktan sonra odama gitmiş, gerekli olan bütün işlerimi halletmiştim. Şimdi de üzerimi değiştirmiş, evde inceleyeceğim dosyaları da aldıktan sonra odamdan çıkmıştım.
Bugün ki yorgunluğumdan ötürü eve gider gitmez uyumayı planlıyordum. Çünkü fazlasıyla yorulmuştum.
Hem zihinsel hem de bedensel olarak...
Dışarıya çıktıktan sonra arabama doğru ilerlerken beni durduran şey arkamdan gelen ses olmuştu.
"Komutanım..."
Arkamı döndüğümde karşımda nefes nefese kalmış olan Cem'i buldum.
Bu haline anlam veremezken kafamı iki yana sallayarak sorumu dile getirdim.
"Ne oldu?"
Derin bir nefes aldıktan sonra her zamanki büyük gülümsemesini sunarak küçük bir ricada bulundu.
"Beni de eve kadar bırakır mısınız diyecektim."
Arabanın kilidini açtıktan sonra göz kırparak ona başımla arabamı gösterdim.
Her zamanki gibi sözünü eksik etmedi.
"Siz bir tanesiniz Komutanım."
Ona uyarak bende onu
"Öyleyim sanırım." Diye cevapladım.
Sesli gülüşünden sonra aynı anda arabaya yerleştik ve kısa yolumuzu gitmek için arabayı çalıştırdım.
Yanınızda sessiz durmayan ve hep bir neşeyle yaklaşan bir Ceminiz varsa nerede olursanız olun konuşurdunuz.
Bizde de öyle olmuştu.
Komutanlarını şikayet edeceği başka komutanını bulmuşken sessiz kalamazdı.
"Komutanım benim diğer komutanlarım neden böyleler?"
Ona yandan bakış attıktan sonra gözlerimi akıp giden yola sabitledim.
"Nasıllar?"
Yüzünü buruşturduğunu gördüğümde saymaya başlamıştı.
"Metin Komutanım hem suskun hem de beni her gördüğü yerde azarlayan biri. Geveze olan benim yanımda o çok suskun kalıyor.
Kemal Komutanım olayları geç anlayan biri ve benim gibi her şeyi anında fark eden birinin yanında çok zıt duruyor."
Kısaca söylemek istemiş olacak ki toplu olarak söyleme kararı aldı.
"Kısacası benim gibi mükemmel bir insanın yanında benimle çok zıt kalıyorlar."
"Peki suç kimin?"
Bu soruyu beklermişçesine hemen cevapladı.
"Tabi ki benim mükemmel olmam."
Bu durum gülmeme sebep oldu.
"Diğerleri yerine kendini öne sürmen ne hoş."
Birine benzettiğim hazır cevaplılığı onda da buldum.
"Öyleyimdir."
Kafamı ona doğru döndürdükten sonra düşüncemi söyledim.
"Aynı hazır cevaplılıkdan sendede varmış."
Bilmiş bir şekilde gülümsedikten sonra
"Yağız Komutanımla fazlaca benzerliğimiz var. Hatta haddinden fazla."
"Peki onun bir eksikliğini buldun mu?"
Öylesine sorulan bir soru değildi. Merak ettiğim için sormuştum.
Cevabı hemen vermesini beklerken o hin gülüşünü takındığını ona yandan baktığımda fark ettim.
Az sonra da gülüşünün sebebini öğrenmiştim.
"Benden laf almaya mı çalışıyorsunuz yoksa ben mi yanılıyorum?
Lojmana geldiğimiz için arabayı park ederken bir yandan da onu cevaplıyordum.
"Öyle bir şey yapmıyorum. Merak ettim ve sordum. Söylemeyeceksen kendin bilirsin. Ama bir dahaki aldığın cezada sana yardımım dokunur mu bilemiyorum."
Alttan aldığım tehditle birlikte ona döndüğümde onu gözleri açılmış şekilde bana bakarken buldum. Bunu beklemediği oldukça belliydi.
"Bu kadar alttan tehdit eden biri olacağınızı düşünmüyordum komutanım."
Ona karşı sırıttıktan sonra keyifle konuştum.
"Benimde bazı zıtlıklarım var demek ki."
Ellerini açarak iki yanından havaya kaldırdıktan sonra pes etti.
"Pekala. Yağız komutanımın bir eksikliğini bulmuş değilim. Hatta benden azıcık daha iyi diyebilirim. Ama çok az."
Bu söyledikleriyle birlikte onun kendisini öve öve bitirememesine gülmüş, onunla birlikte bu konuşmayı sonlandırdıktan sonra arabadan çıkarak evlere dağılmıştık.
Eve girer girmez namazımı eda etmiş, isteklerimi ve şükürlerimi Rabbime ilettikten sonra üzerimi değiştirerek bugün olanlardan sonra etkilenecek olan rüyalarımla birlikte uykuya dalmıştım.
♦♦♦
Sabaha kadar beni etkileyen kabuslardan sonra karın sancılarımla birlikte kalkmış, aylık hastalığımın başladığını anlamıştım.
Bu zamanlarda ilk günlerim fazlasıyla ağrılı geçerdi ve bu ağrıyı hiç geçiremezdim. İlaçların bu durumu etkilediğini ve benim ağrılarımı geçirse de bana zarar vereceğini düşündüğüm için kendiliğinden olup bitmesini tercih ederdim. Bu da benim için katlanılamazdı.
Birde bende gelişen sinir hiç çözemediğim bir şeydi.
Her ne olursa olsun sinirlerim bozulur, ne kadar sakin kalmaya çalışsam da bunu bir yere kadar tutabilirdim.
Bende böyleydim işte.
Bugün olacaklar beni ne kadar sakin tutabilirdi orası meçhuldü...
♦♦♦
Gerekli işlerimi hallettikten sonra hızlıca kahvaltımı yapmış, bulaşıkları da hallettikten sonra üzerimi değiştirerek hızla hazırlanmıştım.

Siyahlara büründükten hemen sonra vazgeçilmezim olan topuklu ayakkabılarımı giymiş, çantamı da aldıktan sonra yola çıkmıştım.
Bugün biraz geç kalmıştım ve bu durum beni geriyordu.
Her ne kadar bana kızacak birileri olmasa da...
Karargaha geldikten hemen sonra arabamı artık tanıdığım Metin abimin arabasının yanına park ettikten sonra arabamdan çantamı alıp indim.
Girişe doğru ilerlemeyi düşünsem de benim ilerlememi bir kavgaya ev sahipliği yapan sinirli bir kadın sesi engel oldu.
Sesin geldiği yöne doğru baktığımda görüş açıma arkası dönük olduğu halde tanıdığım Metin abim girerken karşısında sesli bir şekilde konuşan kadını seçebiliyordum.
Bu kargaşaya sebep olması ve bütün askerlerin onlara bakması haricinde bir sorun yoktu.
Her ne kadar iki kişinin arasında olan bir olay olduğu belli olsa da burası bir Askeriyeydi ve buradaki nizamı komutanlar sağlardı.
Olayı anlamak ve biran önce bu olayın bitmesi için onlara doğru yaklaşmaya başladım ve bu sırada hemcinsimi inceledim.
Esmer bir teni ve simsiyah saçlara sahipti. Benden kısa boyu ve kilosuyla güzel bir kadındı.
Onlara daha da yaklaştım ve Metin abimin beni göreceği bir şekilde orada durdum.
Her ne kadar işimi yapıyor olsam da Metin abimin beni fark etmesini bekledim.
Bu bekleyiş çok kısa sürdü. Hissiz gözleri karşısındaki kadındayken beni hisseder hissetmez gözleri beni buldu.
O kadına bakarken hissiz olan gözleri bana döndüğünde yumuşarken tam bir abi gibi baktı bana. Ben onun kardeşiymişim gibi...
Onun bakışlarının bana döndüğünü gören kadının gözleri beni bulduğunda anlamadığım bir nedenden ötürü sinirlendiğini fark ettim.
Elleri yumruk olurken gözleri sinirle kısılmıştı.
Gözleri halen daha ona dönmemiş olan Metin abime dönerek söyledikleriyle hem şaşırmış, hem de sinirlenmeme engel olamamıştım. Söyledikleri hem sinirli hem de sesliydi.
"Bu kadın yüzünden mi bana bakmıyor ve beni yok sayıyorsun?"
Bu kadının Metin abimi sevdiğini ama karşılık almadığını düşündüm ilk.
Tek kaşım kendiliğinden havaya kalkarken buraya neden geldiğimi anlayan Metin abimin tepkisini bekledim.
Bana baktıktan sonra gözlerini kapayıp açarak bana istediğimi verdi.
Bununla birlikte bana halen daha uzak olan kadına ağır hareketlerle yaklaştıktan sonra tam karşısında durdum.
O klasik soruyla başladım.
O karşımda sinirden kudururken benim tepkilerim insanı sinir edecek cinstendi.
"Kim olduğunuzu öğrenebilir miyim?"
Tabi ki ben sorar sormaz cevap verecek değildi. Bunu bende bekliyordum.
"Asıl sen kimsin de bana kim olduğumu sorma hakkını kendinde buluyorsun?"
Sinirli bir gülümsemeden sonra boyu benden kısa olduğu için ona üstten bakışlarla baktım.
"Hakkım var ki soruyorum. Kimsiniz ve neden buradasınız hanımefendi?"
Sanki beni sinir edecek bir şey bulmuş gibi sırıttıktan sonra gözleriyle arkamda kalan Metin abimi gösterdi.
"Nişanlım için buradayım."
Bu cevapla birlikte kaşlarım havaya kalkarken aklıma gelen detayla birlikte arkama dönerek kontrolümü yaptım.
Metin abimi her ne kadar detaylıca tanımıyor olsam da ne elinde bir yüzük görmüş, ne de timim bu konu hakkında hiç konu açmamıştı.
Metin abimin eline baktığımda tamda bildiğim gibi elinde yüzükten eser yoktu.
Benim ellerine baktığımı anlayan Metin abim iki elini de havaya kaldırarak bana ellerini gösterdi.
Bu hareketi sessiz olsa da bana karşımdaki kadını yalanlatacak cinstendi.
Tekrardan kadına döndüğümde Metin abime sinirle bakıyordu. Ben ona döner dönmez bana bakmaya devam etti.
Onu sinir edecek şekilde gülümsedikten sonra fark ettiğim detayı sesli bir şekilde söyledim.
"Ben yüzük diye bir şey görmüyorum hanımefendi?"
Ağzını açıp konuşmaya çalıştı. Biraz daha ilerlersem bana saldıracak gibiydi.
Saldırsa zarar alan tek kişi o olurdu.
"Sadece-" onun sözünü kesen arkamdan gelen ve ilk defa bu kadar sert duyduğum sesti.
"Eskidendi. Her şey eskide kaldı. Sende, o yüzükte. Buradan git ve bir daha gelme."
Metin abimin sesini ilk defa bu kadar sert duyarken şaşırmıştım. O yufka yüreği olduğunu düşündüğüm adama ne yapmıştı da bu kadar sert şekilde konuşuyordu.
Belki de bu sessizliğinin nedenlerinden biride karşımdaki kadındı.
Bu düşünceyle birlikte içim sinirle doldu. Ama işin aslını bilmediğim için kendimi sakin tutmaya çalıştım.
"Metin Üsteğmenimi duyduğunuza göre buradan gitmenizi rica edeceğim. Aksi taktirde gerekli olanı ben yaparım."
Yüzü kıpkırmızı kesilen kadın itiraz etmeyi kendine yakıştırdı.
"O kadar kolay değil. Bana Metin'in neyi olduğunu söylemeden şuradan şuraya gitmem."
"Öyle mi? Bende o zaman gerekeni yaparım hanımefendi."
Bileğini tuttuktan sonra çıkışa doğru ilerledim.
Metin abim gitmesini istemeseydi bunu yapmazdım ama askeriyenin bahçesinde böyle hareketler sergilemesine izin verecek değildim.
Bileğini çekmeye çalıştı ama ben bırakmadım. Söylediklerine de kulağımı kapatmıştım.
"Bırak beni dedim sana!"
Çıkışa gelir gelmez askerlere kapıyı açmalarını söyledim. Kapı açılır açılmaz onu dışarıya itercesine çıkardım.
Daha yeni Karargâha gelen tim ile karşılaşmamı umursamadım bile.
Bana sinirli bir boğayı andıran kadına baktıktan sonra gülümseyerek kendimi tanıttım. Ama ne rütbemi söyledim ne adımı.
"Metin Üsteğmenimin neyi olduğumu sormuştunuz. O benim askerim, bende onun Komutanıyım. Onun dışında ise o benim abim. Ve ben abimin canını yakanların onun yanında olmasını istemiyorum. Anlatabilmişimdir umarım."
Karşımdaki kadın şoka girerken ben oldukça sinirliydim.
Konuşmaya çalıştı.
"B-ben şey..."
Onun sözcüklerini yarım bırakmayı tercih ettim.
"Buradan git ve bir daha gelme."
Onu konuşturmayacağımı anlar anlamaz arkasını dönerek mağlubiyetin verdiği yavaşlıkla birlikte uzaklaştı.
Sinirimin geçmesi için derin bir nefes verdikten sonra benim peşimden gelen Metin abime döndüm.
İlk defa gördüğüm bir gülümsemeyle bana bakarken onu bu hale getirenin o kadın olduğunu hissediyordum.
Evet her ne kadar ne olduğunu bilmesem de içimdeki his bana bunu söylüyordu.
Metin abimin halinden bile bunu anlayabilirdim.
Onun karşısında ne kadar sert olduğunu ama her ne olduysa da karşısında bir kadın olduğunu bilerek hareket ettiğini görmüştüm.
O isterse bana anlatırdı ama bu konuyu onun canını sıkacağını bildiğim için açmayacaktım.
Karşımda gerçekten tam bir abi edasıyla bana bakarken nedensizce duygulanmıştım.
Bende ona kardeşçe gülümsedim.
Teşekkür beklemiyordum ama buna emindim ki onun gülümsemesinin altında büyük bir teşekkür yatıyordu.
Bende ona olan gülümsememle rica ettim.
Sessizce anlaştık.
Ben onu abim olarak görüyordum. Ve ben abimin acı çekmesine izin vermezdim.
Yanımızda bizleri ne oluyor dercesine izleyen timime döndüğümde onların hem şaşkın hem de gülümser halde gördüm.
Sessizdik ama birlikte mutluyduk, huzurluyduk.
Kimse konuşmadı.
Bu huzurlu anı ise arkamdan afallamış şekilde bana seslenen kişi bozdu.
"Sıla..."
Sesin sahibini tanır tanımaz gülümsemem yüzümde donup kalırken tim benden önce arkama bakmıştı.
Bu sesin afallamasının nedenini bilmek istemiyordum ama biliyordum.
Az önce o kadına söylediklerimi duymuştu. Sesi sırf ben askerim diye böyle çıkmıştı...
Gözlerimi sıkıca kapattıktan sonra kendimi telkin ettim.
Ben onun biyolojik olarak kızı olabilirdim ama o benim babam değildi. Ben onu babam olarak görmüyordum. Görmeyecektim.
Gözlerimi açtıktan sonra gözlerim kehribarlarla çakıştı.
Beni rahatlatmak için gülümsedi. Ne olduğunu hemen anlamıştı.
Ben ona gülümseyemedim ama gözlerimi kapatıp açarak iyi olduğumu belli etmeye çalıştım.
Ama ben iyi değildim ki.
İllaki olacak o karşılaşma için ondan gözlerimi ayırarak arkamı döndüm.
Ne kadar kötü hissetsem de babam olan o adamın gözlerinin içine baktım.
Hissizdi bakışlarım.
Ona bakmamla birlikte kalbimin sızlamasına engel olamadım.
Ne kadar da zordu değil mi?
Babanın olup da senin yanında olmayıp seni sevmemesi.
Çocukluğunda saçına okşamak için değil çekmek için dokunulması...
Ben buralarda kalmıştım ama onlar neler yaşadığımı gram anlayamazlardı.
Karşımda yıkılmış bir ifadede olan Rıza Demir'e ifadesiz gözlerimle bakarken o bir şeyleri idrak etmeye çalışır gibiydi.
Gözlerine içini acıtacak bir gülümsemeyle baktıktan sonra onunda canı acısın istedim.
"Ne oldu? Yüzüne bakmadığın kızının asker olduğunu duyunca kalakaldın. Şimdide ilk karşılaştığımızdaki gibi konuşsana."
Sesli şekilde güldükten sonra ona doğru yaklaştım. Bütün acımı ona yüklemek istedim.
"Sen böylesin. Dediklerinin de yaptıklarının da neye sebep olacağını düşünmeyen birisin. Düşüncesizin tekisin."
Ben konuşmamı bitirir bitirmez sessizce konuştu. Önceden gördüğüm adam yoktu karşımda sanki. Her gördüğümde dik olan omuzları çökmüş, sert olan yüz ifadesi çözülmüştü.
"Bir kerede olsa yalnız konuşamaz mıyız?"
Sesi yalvarış gibi çıkarken bende tık oynamamıştı.
Alaycı gülüşümün yerini sert bir yüz ifadesi alırken sözcüklerimde düşüncemde netti.
"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok. Sırf askerim diye pişman olacaksan da hiç olma."
Arkamı dönmeden önce içimden geçeni söyledim.
"İnsanlık rütbeyle olmaz."
Yanında gördüğüm Savcımla birlikte ona anlamsızca baktıktan sonra arkamda olacakları hiç düşünmeden arkamı döndüm ve onların yanından ayrıldım.
En son Metin Abimin sesini duymuştum.
"Giremezsiniz."
♦♦♦
Karargâhtan içeriye girer girmez derin bir nefes almaya çalıştım. Ama bu mümkün olmadı. Canım yanıyordu.
Her sevilmediğim dakikada benim canım yanıyor, o eksikliği fazlasıyla hissediyordum.
Benden daha ne istiyorlardı da canımı yakıyorlardı anlamış değildim.
Keşke hiç o hastaneye gitmeseydim. Belki onlarla tanışmaz, canımı bu kadar yakmalarına izin vermezdim.
Tek pişmanlığım buydu. Ama bir yandan da yeğenlerimi tanıdığım için kendimi şanslı hissediyordum.
Iğdır'a geldiğim için pişman değildim. Aksine iyi ki gelmiştim ve timimle iyi ki tanışmıştım.
Benim pişmanlığım beni üzen ve benim yanımda olmayanlarla tanışmaktı.
Derin bir nefes daha aldıktan sonra timin odasına gitmeyi tercih ettim.
İlk önce bir askerden çay istemiş, sonrasında tim odasına giderek koltuğa kendimi bırakmıştım.
Düşüncelere dalmam uzun sürmemişti.
Başımı arkama yaslamış, gözlerimi kapatarak ucu gözüken ama sonu karanlık olan düşüncelerime dalmıştım.
Babam denen adam benim asker olduğu öğrendiği için pişmanlık duymuştu. Bu nasıl bir tezatlıktı böyle.
Bir baba kızını her şeyden korumaz onun arkasında bir dağ gibi durmazmıydı? Ben bunu böyle bilen ama yaşayamayan bir çocuktum.
Ne kadar güçlü dursam da mazimde kalmıştım ben. Çocukluğumda.
Peki beni hiç araştırma zahmetine girmemişmiydi?
Ben bunlara üzülüyordum. Hiç kıymetimi bilen biri yoktu sanki.
Ben kıymet bilinmeyenin tekiydim.
Yalvarırcasına duamı ettim.
Yine Yaradan'ıma sığındım.
"Rabbim, kalbime ferahlık ver. Sen bana yardım et. Ben senin yardımın olmadan dayanamam..."
Bunları kalbimden geçirdim ve içimden duamı ettim.
Sonrasına aklıma gelenle daha da üzüldüm.
Her ne kadar Savcı amcamın buraya neden geldiğini bilmesem de Rıza Demir'in buraya öylesine gelmediği biliyordum.
Onu buraya Savcının getirme ihtimali çok yüksekti ve bu da benim canımı acıtıyordu.
Dün bana onları kötülerken onu buraya getirmesi de neyin nesiydi?
Onun sözleri de mi yalandı?
Sancımın artmasıyla birlikte koltuğun kırlentlerinden birini alarak karnımın üzerine koydum ve bununla birlikte kendime sarıldım.
Bundan başka bir telafi görmemiştim kaç yıldır.
Beni telafi eden biri vardı o da şehit olarak benden ayrılmıştı. Teyzem ben ona ne kadar geçmişimi anlatmasam da beni olmayan çocuğunun yerine koymuş, ne zaman bu hareketi yapsam kollarımı açmamı sağlar beni kollarının arasına alırdı.
Bu anıyla birlikte burnumun direği sızladı.
O kadar yalnız hissetmiştim ki kendimi telafi etmeyi biliyordum.
Bu da en acısıydı.
Ağlamak istedim ama bunu yapmadım. Tuttum kendimi. Bana değer vermeyen biri için gözyaşlarımı ziyan etmedim.
Geçen seferde ağlamak istemezdim ama yapamamıştım. O kadar dolmuştum ki yaşlar kendiliğinden akmıştı.
Bu karamsarlığımın gitmesini kapıyı açarak içeriye elinde ki çayla gelen Yağız sağlamıştı.
Odama da gidebilirdim ama oraya gitmek istememiştim. Kendimi yalnız hissetmediğim bu yere gelmeyi düşünmüştüm sadece.
Timimin teker teker yanıma gelmesini ummuşta olabilirdim. Bilmiyorum.
Özenle tuttuğu tepsiyi tek eliyle taşırken kapıyı kapatarak yanıma geldi. Kalkacak gibi olduğumda rütbede olmadığımızı da söylemeyi unutmadı.
Bulunduğum duruma baktıktan sonra bir müddet ayakta beklemiş durumumu anlamaya çalışmıştı.
Anlayamamış olacak ki sordu.
"Neyin var Üsteğmenim?"
Ona bakış attıktan sonra önüme bakmayı tercih ettim.
Kendimi kötü, hasta ve agresif hissediyordum. Ama bunu ona söylemedim.
"Biraz rahatsızım sadece."
"Yapabileceğim bir şey var mı?"
Bunu sorar sormaz elindeki tepside olan çaylar gözüm ilişti.
Gözümü takip eder etmez ne istediğimi anladı ve elindeki tepsiyi bir garson edasıyla profesyonellikle önüme uzattı.
"Çay içmek istediğini düşündüğüm için getirmiştim."
Ona hayranlıkla bakmamak elde değildi. Ona küçük bir gülümseme sunduktan sonra çayı aldım.
"Düşüncen için teşekkür ederim Yüzbaşım."
Oda beninle birlikte gülümsedi.
"Bana gülümsediğin için ben teşekkür ederim."
Bu benim gülümsememi derinleştirirken tepsiyi sehpaya bıraktıktan sonra o da çayını alarak yanıma yerleşmişti.
İkimizde çaylarımızı yudumladık ama konuşmadık.
Sessiz kalmayı tercih etmiştik ya da konuşacak bir şey bulamamıştık. Şahsen ben bulamamıştım.
Onun düşünceler arasında olduğunu ise söyledikleriyle anlamıştım.
"Metin için ne kadar anlamlı bir şey yaptığının farkında değilsin."
Bunları söylediğinde ona yüzümü dönmüştüm.
Döner dönmez ise bana hayranlıkla baktığını gördüm. Dalmış gitmişti sanki.
Onun bakışlarına ilk birkaç saniye dalsam da kendime gelerek düşüncemi söylemiştim.
Ama o bana bakmayı sürdürmüş, gözlerini benden ayırmamıştı.
"İçimden geleni yaptım sadece. İçimdeki ses o kadının Metin abimi incittiğini söyledi ve bende içimdeki sese uydum."
Bana bakmayı sürdürdü ama az önceki güzel gülümsemesinin yerini burukluk almıştı.
"İçindeki ses doğruyu söylemiş. Metin'in sessizleşmesine sebep olacak kadar büyük bir ihanette bulundu. Kadın diye bir şey yapamıyorduk ama sen bizim yapamadığımızı yaptın."
Bu söyledikleriyle birlikte haklı olmamak istediğimi fark ettim.
Keşke haklı olmasaydım da Metin abimi o kadın bu hale getirmemiş olsaydı.
Konu hakkında bir soru sormadım. Detayını isterse bunları yaşayan anlatabilirdi.
"Metin abim iyi mi?"
"Ara sıra buraya gelmeye devam ettiği için alıştı gibi. Acısını içinde yaşıyor da olabilir. Bilmiyorum."
Bundan sonra bir sessizlik oldu. Metin abime üzülürken aklıma diğer konu geldi.
Dayanamayarak küçük bir soru sordum. Bir yandan da ağrımın geçmesi için dua ediyordum.
"Baş Savcı'nın neden buraya geldiğini biliyor musun?"
Bana döndüğünü hissettim ama ona dönmedim.
Onun benim düşüncelerimi görmek istediğini fark ettim ama ben hislerimi açabilen biri değildim. Şuana kadar kimseye açmamıştım mesela. Açamamıştım.
Benim bir şey yapmayacağımı anladığında konuşmuştu.
"Öğrenemedim ama kardeşinin yanında görünce içeriye almamayı tercih ettik."
Çoğul kullandığın ekle birlikte ona döndüm.
"Ettik derken?"
Keyfi yerine gelmiş gibi gülümsedi .
"Tim o adamı görür görmez celallendi desem yeridir. Onlar o adamın girmesine izin vermedi bende Savcı'nın. Seni görmek istediğini söyledi ama izin vermedim."
Bir şey yeni aklına gelmiş gibi tereddütle bana baktı.
"Konuşmak istemeyeceğini düşündüm ama istermiydin?"
Kafamı olumsuz şekilde salladıktan sonra
"Hayır istemezdim. Doğru düşünmüşsün."
Cevabımla rahatlarken elimde epeydir boş olan bardağı alıp tepsiye koydum.
O da boş bardağını koyduktan sonra ayağa kalktı.
"Sana neyin iyi geleceğini biliyorum desem."
O kalkınca bende kırlenti yanıma bırakıp ayaklandım.
"Ne gibi?"
"Sadece benimle gel."
♦♦♦
Yağız'ı merak içinde takip etmiş, gittiğimiz içtima alanına ve kalabalığa şaşırmıştım.
Timle birlikte neredeyse otuz kişi vardı.
Yağız'a döndükten sonra sordum.
"Ne bu şimdi?"
Sırıtarak bana döndü.
"Büyük bir içtimanın sana iyi geleceğini düşündüm."
İçtima yapmanın bana iyi geleceğini falan düşünmüyordum. Bu yüzden sorumu dile getirdim.
"İçtima yapmak mı bana iyi gelecek?"
Eğlenecekmiş gibi bir edayla gülümsedikten sonra konuştu.
"Hayır, içtima yaptırmak sana iyi gelecek."
Bu fikir aklıma yatarken agresifliğimi de üzerimden atabileceğimi düşündüm. Bu düşünce bile harikaydı.
Bana bakan yüze karşı keyifle gülümsedikten sonra içimden geçeni söyledim.
"Beni tanımaya başlamış gibisin Yüzbaşım."
Hazır cevaplılığını konuşturmayı ihmal etmedi.
"Emin ol seni senden bile iyi tanıdığım zamanlarda gelecek Üsteğmenim."
Ona bir şey demeden kalabalığa keyifle bakmıştım.
Benim bu keyfimin hayra alamet olmadığını bir tek Cem anlamış gibiydi.
Üzgün şekilde bana bakması da bunun kanıtıydı.
Onun bakışlarına karşılık sırıtmış, tekrar Yüzbaşıma dönmüştüm.
Beni gülümserken gördüğü için rahat bir şekilde konuşmuştu.
"Seni mutlu ettiğime göre size kolay gelsin."
Bu sözlerinden sonra arkasını dönmüş gidiyordu ki benim seslenmemle bana doğru döndü.
"Nereye gidiyorsunuz Komutanım?"
Bana döndükten sonra öylesine cevap verdi.
"Siz içtima yaparken dosya işlerimi halledeceğim. Bir sorun mu var?"
Başımı salladıktan sonra cevabımı verdim.
"Evet, tim komutanının da içtimada olması askerleriniz için daha iyi olur diye düşünmüştüm."
Sonrasında ise benim ne yaptığımı anlayan time döndüm.
"Öyle değil mi tim?"
Hepsi anında beni onaylarken Yağız kararsızlıkla bana bakmıştı.
Ama bu kararsızlığı kısa sürdü.
"Pekala." Dedikten sonra yanımdan geçerken söylediklerini duydum.
"En fazla ne olabilir ki?"
Kendi kendine bunu söylemesiyle birlikte onların kolay olarak düşündüğü zorlayıcı içtimamız başlamıştı.
Benim kolayca bırakacağımı düşünmesi ne kadar da acıydı.
Ben keyifle herkesin etrafında pervane olmuşken herkes kan ter içindeydi.
Timin olduğu yere yaklaştığımda şınav çeken Cem'in sesini duymuştum.
"Bir daha Yağız komutanımın içtimasına bir şey dersem beni dövün. Ciddi söylüyorum bunu yapın. Hak etmişimdir."
Eklediği sözlerle birlikte gülmeme engel olamamıştım. Tabi ki kimse bunu görememişti. Çünkü tek ayakta olan kişi bendim.
"Kerem sen dahil değilsin kardeşim."
Kerem nefes nefese cevap verdi.
"Biliyorum Komutanım."
Büyük konuşan şahsın yanına geldikten sonra ona doğru çömeldim.
"Eğleniyor musunuz bari Komutanım?"
Sesli bir şekilde güldükten sonra yandan bana bakarak cevap verdi.
Saçları terden sırılsıklam olmuştu ve bu onu daha yakışıklı gösteriyordu.
"Bu kadar eğlendiğim bir an daha hatırlamıyorum Üsteğmenim."
Bende ona gülümseyip konuştum.
"Ne güzel."
Çömeldiğim yerden ayaklandıktan sonra Metin abimin yanında durdum.
"Nasıl gidiyor Üsteğmenim?"
Düşüncesi neyse onu söyledi.
"Beklediğimizden zor gibi."
Cem durur mu, hemen atladı lafa.
"Ne gibisi Komutanım, kalbimin attığını hissetmiyorum. O kadar hızlı atıyor ki ölmem yakın."
Yufka yüreklimiz hemen araya girdi.
"Allah korusun Komutanım."
Cem'in iç çektiğini duydum.
"Bir sen beni düşünüyorsun be Kerem."
Kemal abinin sözleri ise herkesi güldürmüştü.
"Çocuk seni düşünüyor da sen onu düşünüyor musun pek emin değilim."
Cem cevap vermeden duramamıştı.
"Ben ona çok iyi davranıyorum bir kere. Siz benim mükemmelliğimi görmemeyi tercih ediyorsunuz. Değil mi Kerem?"
Kerem'in sessiz kalması Cem'in afallamasına sebebiyet verirken ben başım iki yana sallayarak herkesi görebildiğim yere geçtim.
Sesim gür emrim netti.
"Asker! Mekik pozisyonu al!"
Herkes aynı anda pozisyon alırken bende Yüzbaşımın yanında pozisyon aldım. Diğer yanımda da Metin abim vardı.
Son emri verdikten sonrada hep beraber mekik çekmeye başladık.
"Daha iyi misin?"
Yüzbaşımın sorusuyla birlikte mekik çekmeye devam ederken konuştum.
"İyiyim Komutanım, çay içmek iyi geldi."
Yalan değildi daha iyiydim. Ama bunun çayla alakalı olduğunu pek sanmıyordum.
Merak ettiği soruyu sormasıyla yüzümde farklı bir gülümseme belirmişti.
"Çayı bu kadar sevmenin bir nedeni var mı?"
Anne tarafımın Rizeli olmasıyla alakalı olduğunu düşündüğüm için ona da bunu söyledim.
"Bir tarafım Karadenizli olduğu için sanırım."
Sessizce bir şeyler söyledi fakat ben duyamadım.
"Ne dediniz Komutanım?"
Bana bir bakış attıktan sonra geçiştirdi.
"Önemli bir şey değil."
Uzatmayarak mekik çekmeye devam ettim.
Mekik çekmemin nedeni belki ağrımı geçirir diyeydi ama pek işe yaramıyor gibiydi.
Yüzbaşımla ondan sonra konuşmadık.
Bu sebeple birkaç dakika sessiz geçti.
Bu sessizliği de yanımda mekik çeken abim bozdu.
"Teşekkür ederim. Yaptıkların benim için çok değerliydi."
Sesi sadece benim duyabileceğim şekilde çıkarken minnet doluydu.
Ona baktıktan sonra içten bir şekilde rica ettim.
"Rica ederim. Abin için bir şey yapmak güzel bir duygu açıkçası."
O da gülümsedikten sonra bana karşılık verdi.
"Kardeşinin senin için bir şey yapması da güzel bir hismiş."
Bu söz benim için çok değerliydi. Kanımdaki insanlar bana abilik yapmayabilirlerdi ama benim iki değerli abim vardı. Kanımdan olmasalar da canımdanlardı...
♦♦♦
İçtimayı bitirdikten sonra odama giderek işlerimi halletmiştim. Son belgeleri de dosyalara yerleştirdikten sonra sonunda işimi bitirebilmiştim.
Derin bir nefes alıp kim bilir kaçıncı bardak çayımı da bitirdikten sonra dinlenmek için arkama yaslanıp gözlerimi kapatmıştım.
Ama belli ki birileri benim dinlenmemi istemiyordu.
Çalan kapı gözlerimi açmamı sağlarken askerlerden biri olduğunu düşünerek komut verdim.
Gözlerim kapıdan girecek kişiye bakarken kapıyı açanda içeriye girende asker değildi.
İki kişiden biri Baş Savcım olsa da diğer kişiyi tanımıyordum.
İçimden bir ses tanışmamızın çok yakın olduğunu söylüyordu.
Tanımadığım kişiyle birlikte odama giren sevgili amcam selam vermeyi unutmamış, birlikte masamın diğer tarafında olan koltuklara yerleşmişlerdi.
"Selamın Aleyküm benim güzel yeğenim."
Her ne kadar ona kırgın olsam da söz konusu Allah'ın selamıydı. Bunu yok saymazdım.
"Aleyküm Selam. Neden geldin?"
Diğer kişiyi tanımadığım için tekil konuşmuştum.
O cevap verene kadar beni gülümseyerek inceleyen adamı inceledim.
Düz sarı saçları anlına dökülürken ela gözleri bildiğin parlıyordu. Gülümsemesi ise buruktu.
Geçen gün amcamın da aynı bu şekilde o koltukta oturduğunu hatırladığımda amcama döndüm.
Bana memnuniyetsiz bakışlar attıktan sonra,
"Hal hatır sorsaydın keşke." Dedi.
Ona ifadesizce baktıktan sonra net bir şekilde konuştum.
"Sorasım gelmedi. Söyle, neden geldin ve bu beyefendi kim?"
Benim ifadesizliğime boş bakışlar attıktan sonra isteksizce konuştu.
"Yeğenini görmek isteyen tek kişi ben değilim. O da seni görmek istedi ama buraya giremeyeceği için ben getirdim."
Kaşlarım havalanırken onların kardeş olmadığı fazlasıyla belliydi.
Birisi gece gibi siyah saçlara sahipken diğerinin güneşe benzer sapsarı saçları vardı.
"Hiç kardeş gibi görünmediğinizi söylemek isterim."
Konuya geçtiğim için Savcımız gülümsemeye başlarken dün ki enerjisi ona tekrar gelmiş gibiydi.
"Kanımız aynı olmasa da can kardeşimdir kendisi."
Sarışın beyefendiye döndükten sonra aklımdan geçeni söyledim. O zaman o da benim dayım oluyordu.
"O zaman siz..."
Buraya geldiğinden beri gözünü benden ayırmayan adam başını salladıktan sonra kendini tanıttı.
"Yaman Sancak. Dayın oluyorum."
Ne hissedeceğimi bilemezken hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Kanımdan olan ve beni önemseyen insanlarda vardı.
"Memnun oldum."
Tam bir Karadeniz erkeği olan dayıma bakarken o da amcamın ilk geldiğinde söylediği şeyi söyledi.
"Aynı anneme benziyorsun."
Amcam hemen dün söylediklerini söyledi.
"Aynısını dün bende söyledim kardeşim."
Onlarla güzel sohbetler etmeyi ne kadar istesem de bir meselem olduğunu unutmamayı ve konuyu açmayı tercih ettim.
Savcıma döner dönmez konuyu açtım.
"Rıza Demir'in burada ne işi vardı?"
Tadı kaçmış gibi gülümsemesi solarken arkasına yaslanarak cevap verdi.
"Ona senin başarılı bir asker olduğunu göstermek istedim sadece."
Bakışlarım suçlayıcıydı.
"Neden peki, ne işe yaradı?"
Ben duygudan duyguya girmişken bunu irdelememem hata olurdu.
Ben o kadar kırılmıştım ki bunu bilmiyordu.
"Niye biliyor musun? Çünkü onun umursamadığı senin, onsuz ne kadar başarılı ve güçlü olduğunu görmesini istedim. Köpek gibi pişman olmasını istedim çünkü bu olmalıydı. Seni kırdıktan sonra evinde rahatça oturması sana yapılan en büyük haksızlık olurdu."
Burukça gülümsedikten sonra ağzımdan bazı sözcükler döküldü.
"Peki benim ne hissedeceğimi düşünmedin mi? Benim hangi duygular içerisinde olacağımı veyahut nasıl kırılacağımı?"
Benim kırgın çıkan sesimle birlikte gözlerinde bir kırılma olurken bunu düşünmediğini anlamış oldum.
Konuşmak için dudaklarını araladı ama taşmak üzere olan göz pınarlarımı durdurmak için ben ondan önce davrandım. Ayağa kalkıp konuştum.
"Başka bir zaman konuşmamız bizim için daha iyi olacak. Şu anlık gidin lütfen."
Daha fazla bir şey söyleyemediler. Dayımın yanında bu konuyu açtım diye pişman oldum, ama iş işten geçmişti.
Bu pişmanlığımı anlamış gibi ona bakan gözlerime buruk şekilde baktı.
"Dert etme, bir sonraki görüşmemiz daha iyi olacak. Hadi Allah'a emanet."
Ona sadece küçük bir gülümsemeyle bakabildikten sonra amcama kırgın olduğumdan dolayı ona bakamadım.
Ama onun bana olan üzgün bakışlarını hissedebiliyordum.
Onun hemen çıkacağını düşünsem de yanıma gelmişti. Benim ona bakmamı istediğini bilsem de bunu yapamamıştım.
Şuan ona fazlasıyla kırgındım.
Sonrasında fazlasıyla şaşırdığım bir şey yapmıştı.
Başını eğerek dudaklarını saçıma bastırmıştı.
Bununla birlikte gözlerim sıkıca kapanırken gözyaşlarımı zor tutmuştum.
Az sonra kısık sesini duymuş, sonrasında ise benden uzaklaştığını hissetmiştim.
"Özür dilerim."
Gelen kapı kapanma sesiyle birlikte gözlerimi ovuşturmuş, eve gitmek için hemen üzerimi değiştirerek hazırlanmıştım.
Kendimi o kadar kırılmış hissediyordum ki...
Sanki biri yüreğimi sıkıyordu.
O kadar canım acıyordu ki...
Sanki birisi yüreğime balyozla vuruyordu.
Hazırlığım biter bitmez karargahtan çıkmış, arabama binerek yola çıkmıştım.
Kendimi zor tutuyor olsam da bugün o gözyaşlarını dökmemek istiyordum. Dayanabilmek istiyordum.
Bugün biraz daha geç çıkmıştım. Dosyalara kendimi kaptırmış, hepsini bitirene kadar kalmıştım.
Eve gelir gelmez üzerimi bile değiştirmeden kendimi salonumdaki koltuğa atmıştım.
O kadar yorgun hissediyordum ki. Ama vücudum değil kalbim yorgundu.
Ben bunların hiçbirini hak etmememe rağmen yaşamıştım. Amcamın sözleri ile sevinmiş, onun beni desteklediğini düşünmüştüm.
Ama o bugün beni çok kırmıştı.
Bu da olunca kendimi çok yorgun hissediyordum.
Odama giderek üzerimi değiştirmemin iyi olacağını düşündüm.
Üzerime siyah eşofman takımı giydikten sonra yere oturarak saçımı örmeye başladım.
Bir yandan ağlamadığımdan ötürü akan burnumu ekiyor bir yandan da saçımı büyük bir yavaşlıkla örüyordum.
Düşüncelerin bugün kaçıncı aklıma gelişi bilmiyordum ama bundan bıkmıştım.
Saç örmemi de bitirdikten sonra aynamdaki yansımamda gözlerim oyalandı. Kırıkları çoğalmış saçlarıma koyulaşmış göz altlarıma ve yara aldığı için kabuk tutmuş dudağıma baktım.
Aklıma farklı işer gelirken bu düşünceleri kapımın zili bozmuştu.
O kapıyı hiç açmak istemesem de ayağa kalkarak kapıyı açmaya gittim. Hayat enerjim yok gibiydi.
Bu sefer dürbünden bakmadan açtım kapıyı.
Açtığımda kimsenin olmadığını gördüm.
Bu anı bir daha yaşadığım aklıma gelince ilk önce karşı komşumun kapısına, sonra da kapımın eşiğine baktım.
Gördüklerimle birlikte sarsılırken ağlamamı tetikleyen şeyi bulmuş gibiydim.
Gözlerim gördüğüm çikolata dolu kutuyla dolarken yanında gördüğüm bir demet papatyayla kendimi çok kötü hissetmiştim.
Ne kadar hemen kapıyı kapatmak istesem de onun beni izlediğini biliyordum. Bu yüzden kendimi gülümsemeye zorlayarak onun kapısına baktım.
Gülümsememin gerçekçi göründüğünü umarak eğilip kutuyla birlikte papatyalarıda aldıktan sonra hemen içeriye girip kapıyı kapattım.
Sırtımı kapıya yasladıktan sonra kendimi kaydırarak yere oturmamı sağladım.
Titreyen ellerimdeki çikolata kutusuna baktığımda gözlerimdeki yaşlar akmaya başlamıştı.
Beni seven adam benim en nefret ettiğim şeyi bana iyi gelir diye almıştı. Beni düşünmesine ayrı, çocukluğumda yaşadıklarıma ayrı ağlamaya başladım. Elimdeki kutuya sarılarak ağladım.
Ben ağlamaya başlarken arkamdaki kapının çaldığını epey sonra fark ettim. Birde bana seslenen adamı...
"Sıla, aç kapıyı. Bak neyi yanlış yaptım bilmiyorum ama çok özür dilerim. Lütfen aç kapıyı."
Bir yandan bana seslenen bir yandanda kapıya vuran Yağız'ı duyar duymaz kendime gelmeye çalıştım.
Elimdekileri yanıma bıraktıktan sonra sendeleyerek ayağa kalktım. Ellerimle gözlerimi ovaladıktan sonra daha fazla özür dilememesi için kapıyı açtım.
Ne halde olacağımı da onun beni nasıl halde göreceğini umursamadan yapmıştım bunu.
Kapıyı açtığımda kapıya vurmak için kalkan eli donup kalmış, gözleri gözlerime kenetlenirken yüzü acı çekiyormuşçasına kasılmıştı.
Ne halde olduğumu bir tek ben görüyormuşum gibi gülümsemeye çalışarak onu göndermeye çalıştım.
Kendimi o kadar çaresiz hissediyordum ki ne yaptığımın farkında bile değildim.
"Özür dilemene gerek yok Yağız, bir şey yapmadın."
Yıkılmışçasına bana bakarken üzüntüyle cevap verdi.
"Ama senin ağlamana sebep oldum."
Sessiz kaldım.
Gözlerimi ondan kaçırıp yerdeki çikolata dolu kutuyu gördüğümde tekrar gözlerim doldu.
Ne olmuştu bana böyle?
Gözlerimin dolduğunu görür görmez ayakkabılarını çıkarım açtığı kapıdan içeriye girdi.
Ben orada öylece donup kalmışken içeriye girmiş, baktığım kutuyu görmüştü.
Bir şey anlamazken beni anlamak istercesine tam karşımda durarak elleriyle yüzümün iki yanını kavrayarak ona bakmamı sağladı.
Benim gözlerim dopdoluyken onun gözleride kıpkırmızı olmuştu.
Gözlerimiz birbirine kenetlenirken sesi yalvarır gibiydi.
"Bana ne olduğunu söyle Sıla. Ne olduğunu söyle ki birdaha aynı hataya düşmeyeyim."
Beni düşünmesi bile beni duygulandırırken sol gözümden bir yaşın düşmesine engel olamadım.
Gözleri o ıslaklığı takip ederken acı çekercesine bakıyordu bana.
Sağ elinin baş parmağı o ıslaklığı yavaşça silerken Bana o yalvarır gözleriyle bakmayı sürdürdü.
Pes etmemle birlikte yakınırcasına konuştum.
"Bu kadar düşünülmeyi hak etmiyorum ki ben."
Burnumu çektikten sonra gözlerimi kaçırmaya çalıştım ama buna engel oldu.
Baş parmakları yanaklarımı yavaşça okşarken onun söyledikleri kalbime iyi gelmişti ama duygusallığımın bitmesine sebep olamamıştı.
"Ben bu kadar düşünülmeyi hak eden birini daha tanımadım. Sen sevgilerin en büyüğüne layıksın güzelim."
Hitabıyla birlikte hem güldüm hem ağladım.
Göz yaşlarımı silerken düşüncesini dile getirdi.
"Gül ama ağlama. Sen ağlayınca yüreğim sıkışıyor sanki."
Bu sözlerle birlikte daha da kötü oldum.
Beni seven bu adam beni o kadar düşünüyordu ama ben sevilmediğimi düşünüyordum.
Ona burukça gülümsedikten sonra kollarının arasına girdim. Sımsıkı sarıldım ona.
Bunu beklermişçesine ben ona sarılır sarılmaz beni kollarının arasına hapsetti. O da bana sımsıkı sarıldı.
Onun göğsüne sığınarak hıçkıra hıçkıra ağladım. Sarıldığım adamın ne kadar kahrolduğunu düşünmeden.
Onun beni düşünmesine, bugün olanlara ve çocukluğuma beni seven adamın kollarındayken ağladım.
Ağlamam bir dönüm noktası gibiydi. Ben ilk defa birinin kollarında ağlamıştım.
Baba olarak gördüğüm adamın veya anne olarak bildiğim kadının kollarında ağlamayan ben, beni seven adamın kollarında ağlamıştım.
Benim için ne kadar özel olduğunu bilmese de bunu ben biliyordum. O benim için çok özeldi.
Sevildiğimi hissettiren, bana ilk çiçeğimi alan ve kollarında ağlayabildiğim kadar önemli biriydi benim için.
Ona defalarca teşekkür ettim.
O kadar ettim ki en sonunda etmeyeyim diye beni göğsüne daha sıkı bastırdı. Onun teselli edişi ve kokusuyla birlikte ağlamam dinmiş, yerini iç çekişleri almıştı.
"Bana neden ağladığını söyle."
Bir şey saklamak istemedim ondan. Ama ayrıntıda vermedim.
"Çikolatadan nefret ediyorum. Senin de beni düşünerek aldığını görünce dayanamadım."
Sakladığım şeyleri anlar anlamaz beni biraz geri çekerek yüzüme baktı.
"Başka bir şey daha var değil mi? Babanın yaptıkları yüzünden."
Bunu söyleyince benim yüzümü görmesin diye tekrar sarıldım ona.
Saçlarımı okşarken bir daha bu konuyu açmadı.
Onun kollarının arasında uyuyana kadar beni teselli etti.
Kollarında uyuduğumu ve onun beni yatağıma taşıdıktan sonra gittiğini sabah kalktığımda fark edecektim.
Ben onun kollarında ağlamış, o da yüreği sıkışırken beni teselli etmişti...
♣♣♣
Bölüm sonu.
Bölümü nasıl buldunuz?
Yeni karakterimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? Yaman Sancak🤭
En sevdiğiniz sahne?
En sevdiğiniz karakter?
En nefret beslediğiniz karakter?
Bunları cevapladıysanız eğer sizleri alıntılarımızı paylaştığım instagram hesabıma bekliyorum.
Sizleri çok seviyorum.
Bir dahaki bölümde görüşmek üzere🥰
Allah'a emanet olun❤️
İnstagram:
asil_kalem
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |