4. Bölüm
Asude Öztürk / Zirve ve Gölge -GERÇEK AİLE- / 2. Bölüm ♠YENİ ŞEHİR, YENİ TİM♠

2. Bölüm ♠YENİ ŞEHİR, YENİ TİM♠

Asude Öztürk
asilkalem

 

 

 

 

Selam Dostlar.

 

 

 

 

Nasılsınız?

 

 

 

 

2. bölüm ile karşınızdayım umarım beğenirsiniz.

 

 

 

 

Yorumlarınız beni çok mutlu etti, daha fazla yorum ve yıldız bekliyorum.

 

 

 

 

Hatalarım olursa uyarırsanız düzeltirim.

 

 

 

 

Bölüm sonunda görüşürüz.

 

 

 

 

İyi okumalar.

 

 

 

 

♣♣♣

 

Tam olarak 8dk 20sn'dir bilincim yerindeydi, fakat daha yeni gözlerimi açtım. Açmamla kapatmam bir oldu. O kadar ışık vardı ki, bir an sanki bütün ışıkları buraya toplamışlar gibi hissettim. Gözlerimi biraz daha kırpıştırdıktan sonra nihayet tam açabilmiştim.

 

Şimdi de beyaz hastane duvarı ile bakışıyordum. Odaya bakmaya gerek bile yoktu. Yine yalnızdım. Yalnız ve kimsesiz.

 

Keşke şimdi başucumda bekleyen bir ailem olsaydı. Yoktu. Beni seven, bana bir şey olursa diye endişelenen ve benim yolumu gözleyen bir ailem yoktu. Ne annem, ne babam. Hayat herkese gülmüyordu ne yaparsın. Sonuçta anne babamı, ailemi ben seçmedim.

 

Biraz sonra kapı açıldı ve içeri benim yaşlarımda bir doktor ve benden küçük görünen bir hemşire girdi. Bende onlara döndüm.

 

"Geçmiş olsun Sıla Hanım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" (Doktor)

 

Doktor benim dosyamı incelerken, hemşire ise bitmiş serumu değiştiriyordu.

 

"İyiyim de, ne zaman çıkabilirim?" dedim. Sesimi yumuşak tutmaya çalışarak.

 

Hastanelerden teyzem kollarımda son nefesini verdiğinden beri nefret etmişimdir. O yüzden hemen buradan çıkmak istiyordum.

 

Doktor ilk şaşırarak baksa da, sonradan kendini toparlayarak bilgi vermeye başladı.

 

"Bakın Sıla Hanım, ayağınız sıkışma nedeniyle son anda kırılmaktan kurtulmuş. Bu yüzden 1 hafta daha hastanede kal-"

 

Sözünü kestim. Artık daralmaya başlıyordum.

 

"Biz onu 2 güne indirelim. Bu benim için hiçbir şey o yüzden 2 güne buradan çıkıyorum."

 

Tam itiraz edecekken ona izin vermeden tekrar konuştum.

 

"Çıkıyorum dedim!"

 

Sesim bu defa daha sert çıkmıştı. Doktor en sonunda benim inadımı anlayınca bir kaç bilgi daha vererek hemşire ile odadan çıktı. Aslında 2 gün kalmazdım da yaram daha kötü olursa göreve çıkamazdım. Bende 1 yıllık yorgunluktan dolayı kendimi karanlığa bıraktım.

 

 

 

 

2 Gün sonra

 

2 gün boyunca hastanede kalmak benim için aşırı kötüydü. 2 gün kalmazdım ama daha kötü olmasını istemediğim için kalmak durumunda kaldım.

 

Taburcu olmak için işleri halledip, geldiğimde üzerimden çıkan özel eşyalarımı istedim.

 

Zaten görevle ilgili olanları Albay asker yollayıp buradan aldırmıştı. Ve birde asker kimliğimi, normal kimliğimi ve ev değil de karargahtaki odamda kaldığım için de odamın anahtarını yollatmıştı. Aslında timim şehit olmadan önce lojmanda kalıyordum. Ama orada onlarla olan birçok anım olduğu için karargahta oda isteyip lojmanda kalmayı bırakmıştım. Zaten göreve gittiğim için çokta oda da kaldığım yoktu.

 

Özel eşyalarım ise künyem ve kolyemdi zaten. Alır almaz dışarıya çıkıp banklardan birine oturdum. Ve kolyemi alarak içini açtım. Bir tarafında teyzemin, diğer tarafında ise amcamın resmi vardı. Bu kolye aslında amcamdan teyzeme hediyeymiş. Teyzemde hiç boynundan çıkarmazdı, ta ki hayata veda edene kadar.

 

İkisinin de resimlerini öpüp boynuma taktım canım kolyemi. Yeterince ayrı kalmıştım zaten.

 

Bir 5dk daha orada kaldıktan sonra taksi durdurarak bindim. Albay bu sabah arayıp yanına gelmemi istemişti. Asıl konu belli, ama neyse.

 

Karargaha gelince taksiciye parasını verip indim. Kapıdaki nöbetçi askere asker kimliğimi gösterip buradaki odama yürüdüm.

 

Odama gelince kısa bir duş alıp hastane kokusundan arındım ve üniformamı üzerime geçirdim.

 

Tabi ki hastanede de duş almıştım sonuçta 1 yıllık görevde nerede temizlendim değil mi?

 

Saçlarımı ensemde topuz yaparak, bordo beremi taktım. Aynadan en çok giymeyi sevdiğim giysiye baktım. Bu dünyada en çok; vatanımı, bayrağımı ve üniformamı seviyordum.

 

Ayağım tam iyileşmediği için az bir aksayarak yürüyordum. Odamdan çıkarak Albayın odasına yürümeye başladım.

 

Albayın odasına gelince albay postasına albaya haber vermesini istedim. O da hemen içeri girip söyledi ve geri çıkarak "Albayım sizi bekliyor komutanım." dedi.

 

Kafamı onaylar biçimde sallayarak içeri girdim ve tekmil verdim. Gür ve sert sesimle.

 

"Kıdemli Üsteğmen Sıla Gündoğdu /Iğdır Emret Komutanım!"

 

"Otur." dedi Sadık Albay ama ben oturmadım ve 2. emri bekledim.

 

"Sana otur dedim asker!" 2. emir gelince hemen masanın karşısında olan koltuklardan birine oturdum.

 

"Beni emretmiştiniz komutanım."

 

"Konuyu tahmin ettiğini düşünüyorum." dedi. Başımı onaylar biçimde sallayınca devam etti.

 

"Tayinin çıktı ve sen yeni bir time atandın. Ve sen itiraz etmeden söyleyeyim buna ben değil üstler karar verdi."

 

Ve önüme bir zarf bıraktı. Zarfa sonradan bakacaktım.

 

Bir time katılmak benim için çok zor olacaktı ama vatanıma iyi bir hizmet vermem için de bu gerekliydi. Ve en önemlisi ise emir üstlerden geldiği için itiraz edemezdim o yüzden kabul ettim.

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Bu arada senin bulunduğun helikopterin düşmesi tesadüf olmadığını, karargâh da hain olduğunu ve onun yüzünden helikopterin düştüğünü düşünüyoruz. Bu bilgiyi şuan da ben ve üstlerle beraber sende biliyorsun. O yüzden dikkatli olmalısın. Ayrıyeten atandığın tim, seni kurtaran Gölgeler Timi. Komutan yardımcısı olarak atandın." dedi.

 

Demek ki helikopter isteyerek düşürülmüştü. Çünkü helikopterin düşmesi için füze ya da başka bir etken de yoktu. Hain olduğu ortada.

 

Gölgeler Timi. Başarıları ile bilinen ünlü tim. Komutanları nam-ı değer Gölge.

 

Aklımdaki soruyu sordum.

 

"Komutanım time girdiğime göre artık kimliğimi saklamama gerek yok mu?"

 

"Time girdiğin için artık tek değil timce göreve gideceksiniz. Ve artık kod adın Zirve olarak göreve devam edeceksin. Yani kimliğini gizlemene gerek yok."

 

"Anladım komutanım. Komutanım emanetleri alsam."

 

Masasındaki çekmecelerden birini açarak beylik tabancamı verdi. Zaten geri kalan eşyalarımı askerlerle göndermişti.

 

"Kızım yarın sabah orada olman gerekiyor. Yolun açık olsun. Çıkabilirsin."

 

"Emredersiniz komutanım." deyip asker selamı vererek odadan çıktım ve kendi odama gittim.

 

Buradaki görevim bitmişti. Yatağıma oturarak yeni görev yerimin yazdığı zarfı açtım.

 

Iğdır. Bu şehir bana hem iyi hem kötü şeyler çağrıştırıyordu. Kötü anılarım, aile denmemesi gereken varlıkların bana yaşattıkları. İyi anılarım ise amcam ve teyzemle karşılaşmış olmak ve onlarla olan güzel anılarım.

 

Bu şehre 15 yaşımdayken gelmiş ve bir daha oraya gitmemiştim. Kadere bak ki yine gidecektim bakalım bu sefer beni ne bekliyordu.

 

Arabamla gidecektim. Şuanda bulunduğum yer Hakkari idi. Hakkari-Iğdır arası 5.30 saat. Hem arabamı götürmek için hem de eşyalarımla uğraşmamak adına arabamla gidecektim.

 

Zaten az bir eşyam vardı. Gece saat 3 gibi yola çıkacaktım. O yüzden hemen eşyalarımı 2 valiz kıyafet ve 1 valiz silah vb. olmak üzere doldurdum.

 

Üzerimi değiştirerek eşofman takımımı giyerek yatağıma yerleştim ve kabuslarla dolu olan bir uykuya daldım.

 

 

 

 

Saat 2.45

 

Alarmın çalmasıyla hemen kalkarak elimi yüzümü yıkadım. Eşyalarımı toplarken sadece şimdi giyeceğim kıyafetlerimi bırakmıştım. Hemen üzerimi değiştirdim. Saçlarımı da sıkı bir şekilde tepeden bağladım.

 

Daha çok pantolon giymeyi seviyorum. Sadece özel davetlerde elbise yada etek giyerim.

 

Valizlerimi arabama koyduktan sonra yola çıktım.

 

 

 

 

Iğdır

 

Sonunda Iğdır'a gelebilmiştim. Şuan da ise navigasyondan konuma bakarak karargâha gidiyordum. 10dklık yolum kalmıştı.

 

10dk sonra karargaha vardım ve camı açarak nöbetçi askerin yanıma gelmesini bekledim. Bir yandan da cüzdanımdan askeri kimliğimi çıkarıyordum. Asker yanıma gelince konuşmasını beklemeden kimliğimi gösterdim.

 

"Kapıyı aç asker!" dedim orta sertlikte. Askeriyede nizama çok önem verenlerdendim ve bence böyle olması gerekiyordu.

 

Asker hemen selam vererek 'emredersiniz' çekti ve kapıyı açtı. Bende hızlıca boş olan park yerlerinden birine arabamı park ettim.

 

Bazı askerler bu tarafa bakıyordu. Umursamadan arabadan indim. Bagajı açarak içinde üniformamın olduğu çantamı aldım ve girişe doğru yürümeye başladım.

 

İçeri girdiğimde bir askeri durdurdum ve askeri kimliğimi gösterdim. Hemen asker selamını verip tekmil getirdi.

 

"Er İsmail Çakır/ Antalya emret komutanım!"

 

"Rahat İsmail. Benim için hazırlanan odayı bana göster bana." dedim sert sesimle. Otorite önemli. Normalde de böyle ama olsun.

 

"Emredersiniz komutanım. Bu taraftan." dedi ve yürümeye başladı. Bende takip ettim.

 

İsimliğinde adımın yazılı olduğu kapıya getirdi.

 

"Burası komutanım." dedi.

 

"Sağ ol aslanım. Gidebilirsin."

 

"Siz sağ olun komutanım." Baş selamı vererek yanımdan ayrıldı.

 

Bende odama girdim. Tek kişilik bir odaydı. Buda benim için iyiydi. Yalnız olmaya alıştığım için.

 

Sağ duvarın kenarında tek kişilik bir yatak yanında komodin. Karşısında çift kapaklı bir dolap vardı.

 

Sol tarafta ise kapıya dönük olan bir çalışma masası, önünde 2 sandalye ve son olarak masanın arkasında bulunan evrak dolabı. Burada kalmayacaktım. Lojmanda boşluk varsa oraya yerleşirdim.

 

Çantamdan üniformamı çıkararak hızlıca üzerimi değiştirdim ve tepeden bağladığım saçlarımı açarak ördüm. Başıma bordo beremi de geçirince tamamdım.

 

Odamdan çıkarak, askerin beni yönlendirirken gördüğüm albayın odasının bulunduğu yöne doğru yürüdüm ve kapısının yanındaki isimlikte ' Albay Mustafa Çetin' yazan kapıya geldim.

 

Üzerimi kontrol edip kapıya 3 kere vurdum. İçeriden tok ve sert bir sesle "Gir!" emri gelince kapıyı açarak içeri girdim ve asker selamına durup tok ve gür sesimle tekmil verdim.

 

"Kıdemli Üsteğmen Sıla Gündoğdu/Iğdır Emret Komutanım!"

 

Albay yüzü ifadesiz bir şekilde bana

 

"Rahat asker otur!" dedi. Rahata geçtim ve 2. emri bekledim. Dudağının sağ tarafı azıcık bir kavislendi ama hemen düzeltti.

 

"Sana otur dedim asker bu bir emirdir!" dediğinde 2. emri almış olarak koltuklardan birine oturdum ve albaya döndüm.

 

"Hoş geldin Zirve." dedi gurur dolu bir sesle ve elini tokalaşmak için uzattı. Elimi uzatıp tokalaştım.

 

"Hoş buldum komutanım, yanınıza buraya geldiğimi bildirmek ve burada boş lojman var mı diye sormak için gelmiştim."

 

"Boş lojman var. Önce yeni timin olan Gölgeler Timi ile tanış. Sonra bir askerle gidersin. Şimdi çıkabilirsin!" dedi. Ayağı kalktım ve asker selamımı verip

 

"Emredersiniz komutanım!" diyerek odadan çıktım.

 

İleride başka bir askerle konuşan İsmail'i gördüm ve ona seslendim. Hemen yanıma geldi ve hazırda durdu.

 

"Emredin komutanım."

 

"Aslanım bana Gölgeler Timi'nin kaldığı odayı göster."

 

Galiba burada kaldığım sürede İsmail den çok şey isteyecektim.

 

"Emredersiniz." dedi ve yürümeye başladı tabi bende takip ettim.

 

Kapıda kocaman harflerle 'GÖLGELER TİMİ' yazan kapıya getirdi.

 

"Tamam İsmail gidebilirsin."

 

"Emredersiniz." dedi ve baş selamı vererek yanımdan ayrıldı.

 

Bende daha fazla kapıya bakmadan kapıyı çaldım. Sonuçta içeride benden rütbeli vardı. İçeriden gelen kalın ve sert çıkan "gel!" sesi ile içeriye girdim.

 

Kapıyı kapattıktan sonra rütbelere bakarak Yüzbaşını buldu gözlerim. Kehribar gözlerine bakarak tekmil verdim.

 

"Kıdemli Üsteğmen Sıla Gündoğdu/Iğdır Emret Komutanım!"

 

Benim tekmil vermem ile yüzbaşı hariç diğer 4 asker ayağı kalkıp selam durdu. Odada benden rütbeli bulunduğu için ne rahat dedim ne de selamımı bozdum.

 

"Rahat!" emri gelince rahata geçtim.

 

"Söyle asker ne için geldin?"

 

"Komutanım bu time komutan yardımcısı olarak atandım ve albayın emri ile tanışmaya geldim." dedim orta sertlikle. O ise halâ gözlerime bakarak bir şey görmeye çalışıyordu ama göremezdi. Ben izin vermediğim sürece hiç kimse duygularımı okuyamazdı.

 

Diğer askerler şaşırmıştı ama o şaşırmamıştı. Belli ki önceden geleceğimi biliyordu. Bana bakarak diğerlerine emir verdi.

 

"Gölgeler Timi küçük rütbeden büyüğe lakaplarla beraber tekmil ver!" dedi gür bir ses ile.

 

"Asteğmen Kerem Gülen/Sinop lakabım çaylak komutanım." dedi sarışın ve yaşı küçük duran asker.

 

"Teğmen Cem Yıldız/İzmir lakabım İmha komutanım." dedi sarışın ve benim yaşlarımda olan asker.

 

"Üsteğmen Metin Aslan/Amasya lakabım Aslan komutanım." dedi kumral, az öncekilerden kalıplı duran asker. Bu askerin gözlerinde de hiç bir duygu kırıntısı dahi yoktu. Kim bilir o ne yaşamıştı.

 

"Üsteğmen Kemal Duman/Erzurum lakabım Duman komutanım." dedi timin en büyüğü olduğu belli olan asker. Eğer izin verirse abi demeyi düşünüyordum. Sonuçta benden yaşça büyük birine adı ile seslenmek doğru olmaz.

 

Ben kendimi geldiğimde tanıttığım için yüzbaşıya döndüm. Ayağı kalkmış bana bakıyordu. Elini bana uzatınca bende uzattım ve kehribarların sahibinin adını öğrendim.

 

"Yüzbaşı Yağız Alsancak/Ankara lakabım Gölge üsteğmenim. Timimize hoş geldin."

 

"Hoş buldum komutanım."

 

 

 

 

♣♣♣

 

 

 

 

Nasılsınız canım okurlarım?

 

 

 

 

Küçük bir aradan sonra bölümü çok şükür yazabildim. Her şeyin güzel olmasını istediğim için biraz uzun sürdü.

 

 

 

 

Sizce bölüm nasıldı?

 

 

 

 

Bölümlerde kıyafetleri anlatarak mı yoksa resimle mi belirtiyim?

 

 

 

 

Beğendiyseniz beğenmeyi ve yorum yazmayı unutmayın.

 

 

 

 

Sizin oy ve yorumlarınız benim için ilham oluyor. Desteklerinizi bekliyorum.

 

 

 

 

Allah'a emanet olun. ♥

 

 

Bölüm : 19.12.2024 12:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...