

Selamlar canım okurlarım ♥.
Nasılsınız?
3. bölüm ile karşınızdayım.
Aslında daha önceden yazıp atmak istiyordum fakat bir türlü yazamadım. Geç attığım için üzgünüm.
Umarım beğenirsiniz.
Hatalarım varsa söyleyin lütfen.
İyi okumalar.
♣♣♣
Yüzbaşının oturun demesi ile herkes oturmuştu. Ben ise, tek boş yer olan tekli koltuğa oturdum.
Odada çıt çıkmıyordu. Sebebi bir yabancının aralarına katılmasıydı ve bu böyle devam etmemeli idi. Bu yüzden konuşmaya başladım. Zaten herkes kaçamak bakışlarla bana bakıyordu.
"Sormak istediğiniz bir şey varsa sorun. Aklınızda soru işareti kalmasın. Güven olmazsa birlik olmaz." dedim her birinde gözlerimi gezdirerek.
Söylediklerim doğruydu. Güvenmediğin kişiyle hiçbir şekilde iyi geçinemezdin. Çünkü aklında her zaman küçükte olsa şüphe olurdu. Ben timdeki herkese güvenmek istiyordum, tabii onlarında bana güvenmesini.
Oturduğumuzdan beri soru sormak isteyen, ama soru soramayan Kerem sonunda konuşmaya başladı.
"Komutanım kaç yaşındasınız?" diye sordu. Bende ondaki meraklı hale küçük bir tebessüm ederek cevap verdim.
"27"
"Komutanım sevgiliniz var mı?" bu defa ise Cem sormuştu. Onu da aynı şekilde cevapladım.
"Yok." Dedim. Zaten hiç olmamıştı. Ancak aşık olursam olur, diye düşünüp sıradaki soruya odaklandım.
"Komutanım kod adınız ne?"
Kerem'in sorduğu soru ile sırıttım. Yüz halleri komik olacağa benziyordu. Çünkü herkes Zirve'yi tanırdı fakat benim Zirve olduğum yeni ortaya çıkıyordu.
"Zirve." dedim ve herkese teker teker baktım herkes şaşırmıştı ama Kerem anlamamış olacaktı ki devam etti. Fakat sonradan fark ederek bağırdı.
"Komutanım pe- NE!"
Ben sırıtmaya devam ederken onlara baktım. Küçük bir şaşırma faslından sonra kendilerini toparladılar hemen.
"B-bildiğimiz Zirve mi?" dedi Kerem.
"Evet de niye şaşırdınız?" dedim tek kaşımı kaldırarak. 'hayırdır aslanım' manasında.
Kerem alelacele konuşmaya başladı.
"Ş-şey yalnızca kimliği gizli diye yoksa sizin kadın olduğunuzdan değil. Yani-" Biraz daha böyle konuşacaktı fakat devam edemedi. Sebebi ise Kemal Ağabey'in kafasına vurması ve söyledikleri oldu.
"Doğru konuş lan!"
Kerem ilk kafasını ovuşturdu sonra dediklerinin farkına varıp, gözlerini büyüttü ve mahcup bir şekilde bana döndü.
"Kusura bakmayın Komutanım, patavatsızca konuştum." dedi.
"Sorun değil koçum sorun yok." dedim ve yüzbaşına dönerek tekrar konuşmaya başladım.
"Bu arada komutanım sağ olun, beni kurtarmaya geldiğiniz için." dedim. İfadesiz çıkan sesimle.
Sadece "Görevimiz." Dedi, benim gibi ifadesizce.
Umursamadım. Bende öyle konuşuyordum sonuçta. Kerem tam bana seslenmişti ki kapı çaldığı için sustu. Herkes kapıya döndü.
Yüzbaşının 'Gir!' emri ile içeri bir asker girdi ve selam durdu.
"Söyle Asker!" Yüzbaşının bunu demesi ile asker konuşmaya başladı.
"Komutanım görev emri var ve albay sizi ve timinizi odasına çağırıyor."
Yüzbaşı askere döndü ve “Sağ ol asker gidebilirsin.” dedi. Ama asker gitmedi.
Herkes aynı anda ayaklanınca bende ayağı kalktım. Şuan fark ettiğim şey ise onların yanında çok küçük gözüktüğümdü. Boy meselesini boş verip kapıya doğru yürüdüm. Zaten diğerleri çıkıyordu.
Tam çıkacakken az önceki asker bana seslendi.
“Sıla Komutanım.” Zaten tam yanımda idi. Ona döndüm. Tim de bu tarafa dönmüştü zaten.
Tek kaşımı kaldırarak “Söyle asker” dedim. Sert sesimle.
“K-komutanım Albay sizin göreve çıkmamanızı emretti.” Demesi ile korktuğumun başıma geldiğini anladım ve gözlerimi kapatıp sakinleşmek için kendime zaman ayırdım. Gitsem ne olacak sanki. Alt tarafı epey uzun bir görevden yaralı şekilde dönmüştüm ve yeni hastaneden çıkmıştım.
Ben bunları düşünürken yüzbaşının askere 'git' emri verdiğini duydum. 18sn boyunca kapalı tuttuğum gözlerimi açtığımda bütün tim bana bakıyordu. Onların bir şey demesine izin vermeden hemen konuştum.
“Ayağınıza taş değmesin. İnşallah sapasağlam geri döner ve görevi başarı ile tamamlarsınız. Bu arada diğer görevde yanınızdayım.”
Cem sözü aldı.
“Sağ olun komutanım.”
“Siz sağ olun. Hadi Allah’a emanet.” Diyerek onlardan önce çıkarak 20dk önce çıktığım odama gittim ve üstümü değiştirip odadan çıktım.
Lojmana gidecektim ama albayın dediği gibi askerle değil kendim gidecektim zaten oradan verirlerdi anahtarı.
Arabama binip konumdan yol tarifine baktım. 16dk'lık mesafe vardı. Bu benim için iyiydi istediğimde yürüyerek te gelirdim.
Lojmana geldim ve kapıdaki nöbetçi askere kimliğimi göstererek boş dairenin anahtarını vermesini istedim. O da beni bekletmeden verdi ve haberinin olduğunu söyledi. Demek ki albay haber vermişti diye düşünerek binadan içeri girdim.
Evim 3. kattaydı. Tek katta 2 daire bulunuyordu. Asansöre binip çıktım ve eve girdim. Bir ebeveyn , bir misafir ve birde oturma odası vardı. Ortak banyodan ayrı birde ebeveyn banyosu vardı. Daha çok gri-beyaz renkleri ile dekore edilmişti. Geniş ve ferah bir evdi. Beğenmiştim. Temizdi fakat ben kendim kalacaksam tekrar temizlerdim ve öylede yaptım.
İlk arabadan valizlerimi getirdim. Zaten evde eşyalar olduğu için sorun yoktu. Temizlik malzemelerini de bularak başladım temizlik yapmaya. Tam tamına 3.30 saat temizlik ve eşyalarımı yerleştirmekle uğraştım. Saate baktığımda 16:00 idi. Dolabıma son kıyafetimi de koyup kenarı ayırdığım kıyafet ve bornozumu alarak odamdaki banyoma gittim ve duş aldım.
Duştan sonra kıyafetlerimi giydim ve saçlarımı tarayarak salık bıraktım.

(Bölüm fotoğrafındaki gibi bulmaya çalıştım ama bulamadım ve en sonunda onu da tasarladım umarım olmuştur.)
Tam yatağıma uzanıp dinlenecektim ki telefonum çaldı. Arayanın albay olduğunu görünce hemen açtım. Benim konuşmama izin vermeden albay konuşmaya başladı.
“Üsteğmenim, seni bekleyen dosyalar var. Karargâha gel.” Hemen konuştum.
“Emredersiniz Komutanım.”
Sonrası, telefonun kapanması ve benim hemen karargaha gidişim.
Karargâha gelince hemen odama çıktım. Masada epey bir dosya vardı bu beni hiiç sevindirmedi ama mecbur yapacaktık.
Üzerime üniformamı geçirerek dosyaların başına geçtim.
Saat 16.30’dan 18.15’e kadar dosyalarla uğraştım ve epey de bir yoruldum. Son dosyayı da kenarı koyarak uyuşan bedenimi esnettim. Ayağı kalkıp kapıyı kilitleyerek üzerimi tekrar değiştirdim. 2 gündür doğru düzgün uyuyamadığım için hemen eve gidip dinlenmek istiyordum. Odamdan çıkarak çıkışa doğru ilerledim.
Tam arabaya binecekken telefonum çaldı. Arabanın kapısını açmak için uzanan elimi çekip cebimdeki telefonu aldım. Bilinmeyen numaraydı. Açtım.
“Alo.”
“Sıla Gündoğdu ile mi görüşüyorum.”
“Evet benim.”
“Sıla Hanım ben Helin, Iğdır … Hastanesinden arıyorum. Ve öncelikle sakin olmanızı istiyorum.”
“Ne hastanesi ve ne diyeceksiniz ki sakin kalmamı istiyorsunuz?” dedim. Niyeyse kadın sakin ol diyince sinir basmıştı. Derin bir nefes alıp konuşmasını bekledim. Keşke beklemeseydim.
“Sıla Hanım, öncelikle hastanemiz adına sizden özür diliyor ve konuya giriyorum. Doğduğunuz hastanede sizinle aynı saatlerde doğan bir bebekle karıştırıldığınızı düşünüyoruz. Çünkü iki bebeği de kuvöze alan hemşire gelip bir itirafta bulundu. Bu durumda karıştırılma olasılığınız olduğu için sizi yarın saat 15.00’de hastanemize bekliyoruz. Hem sizin aileniz hem karşı taraftaki aile de burada olacak sizin için uygunmu?”
Biranda kendimi ‘evet’ derken buldum.
“Evet.”
“İyi günler dilerim.” Dedi ve telefon kapandı.
Beynim durmuştu. Az önceki konuşmalar tekrar kulağıma doldu ve ben o an saatlerce bağıra çağıra ağlamak istedim.
Ne yani biri yüzünden mi ben çocukluğumu yaşayamamıştım?
Ailenin ne olduğunu hiç bilememiştim.
Anne baba sevgisi görememiştim.
Küçük bir çocukken yüreğim hep korkuyla atmıştı.
Hep zorluklarla karşılaşmıştım.
Neden ya neden?
Bunu yapan neden yapar ki?
Hiçbir sorunun cevabı yoktu. Kafamda eskiden yaşadığım bütün anılar canlandı. Kötü anılar. Çocukluğumu mahfeden anılar. Hep kendime sormuşumdur neden benim ailem bana iyi davranmadı beni 1gr sevmedi diye, ama hiçbir zaman bulamamıştım. Ve ben bu soruyu hep sormuştum. Kendime.
Zaten kime soracaktım ki ben kimsesizdim.
Bütün duygularım birbirine karışmıştı. En sonunda arkamda bulunan bahçe duvarına en sert yumruğumu geçirdim. Elimden oluk oluk kan akıyordu ve fazlası ile acıyordu. Ama kalbimin acısı kadar değildi. Kalbim öyle bir acıyordu ki sanki kalbim bir kuşken bir anda kanatlarını tutmuş çekiyorlardı. Ne yaptığımı bilmeden hareket ettim.
Yanımda duran arabanın kapısını açarak bindim ve hızla askeriyeden çıktım. Arabayı epey hızlı kullanıyordum ama umurumda değildi. Nereye gittiğimi umursamadan sürmeye devam ettim.
Yaşadıklarım bir bir canlandı gözümün önünde. Sanki o acıları tekrar yaşıyor gibi hissettim. Sol gözümden bir damla yaş düşmesi ile, uzun ve sesli bir korna sesi duydum. Yola baktığımda üzerime doğru bir kamyonun geldiğini gördüm. Düşüncelerimden sıyrılarak hemen hızımı azalttım ve direksiyonu sağa kırdım.
Direksiyonu çevirince önüme değil, yan camdan bana çarpmadan geçen kamyona baktım. Tam rahat bir nefes verecektim ki arabamın bir yere çarpması, benim başımı vurmam ve gözümün kararması bir oldu.
Sonrası karanlık…
♣♣♣
Biraz heyecanla bitirmek istedim. Ve diğer bölümlerden biraz kısa oldu.
Çünkü bölüm sonunun böyle olmasını istedim ve 1286 kelime oldu.
Sizce bölüm nasıldı?
Umarım beğenmişsinizdir.
Benim hakkımda merak ettikleriniz varsa sorabilirsiniz. =>
Birde şuan ki kapak resmimi kalsın. Sizce güzel mi? Yoksa değiştirelim mi?
Beğendiyseniz yıldıza basmayı ve düşüncelerinizi paylaşmak için yorum yapmayı unutmayın.
Ayrıyeten İnstagram hesabımı da lütfen takip edin. asil_kalem
Sizleri seviyorum.
Allah’a emanet olun. ♥
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |