7. Bölüm
Asude Öztürk / Zirve ve Gölge -GERÇEK AİLE- / 4. Bölüm

4. Bölüm

Asude Öztürk
asilkalem

 

 

 

 

Selamlar canım okurlarım ♥.

 

 

 

 

Nasılsınız?

 

 

 

 

4. bölüm ile karşınızdayım.

 

 

 

 

Aslında daha önceden yazıp atmak istiyordum fakat bir türlü yazamadım. Geç attığım için üzgünüm.

 

 

 

 

Umarım beğenirsiniz.

 

 

 

 

Hatalarım varsa söyleyin lütfen.

 

 

 

 

İyi okumalar.

 

 

 

 

♣♣♣

Yağız Alsancak'ın anlatı ile

Görevden yeni dönmüştük. Zaten kolay bir görev olduğu için çok uzun sürmemişti. Gelir gelmez üzerimde görev için olan kıyafet ile mühimmatları çıkardım. Time odamda olacağımı söyledim ve odama gidip görev raporunu yazmaya başladım.

Yarım saat süren raporun ardından yazdığım sayfayı bir dosyanın içine koyarak bedenimi esnettim. Üzerimde görevin yorgunluğu vardı. Gidip dosyayı Albaya teslim etmem gerekiyordu. Tam ayaklanacaktım ki kapı çaldı.

"Gir!" dediğimde kapı açıldı ve Metin gözüktü. Odaya girdi ve asker selamı verdi. Küçük bir tebessüm oluştu yüzümde.

"Rahat. Söyle Metin." Dediğimde konuşmaya başladı.

"Komutanım biz çıkacaktık ama siz gelmiyor musunuz?"

"Siz gidin koçum ben şu raporu teslim edip öyle eve geçeceğim." Diyerek sorusunu cevapladım.

"Anladım komutanım."

"Çıkabilirsin." Dediğimde tekrar selam verip odamdan çıktı.

Bende dosyayı alarak hemen odamdan çıkıp albayın odasının önüne geldim ve albay postasına albayın müsait olup olmadığını sordum. Müsait olduğunu öğrendiğimde kapıya 2 kere tıkladım. Gelen 'Gir' sesi ile kapıyı açtım, içeri girdim ve tekmil verdim.

"Yüzbaşı Yağız Alsancak/Ankara Emret Komutanım."

Albayın "Rahat. Söyle Yüzbaşım." Demesi ile rahata geçtim ve konuşmaya başladım. Ve aynı zamanda dosyayı önüne bıraktım.

"Komutanım görev raporunu getirdim."

Albay dosyayı açıp içini inceledi ve tekrar bana döndü.

"İyi iş çıkarmışsın evlat her zamanki gibi."

"Sağ olun komutanım."

"Çıkabilirsin asker." Dediğinde topuk selamı vererek odadan çıktım ve odama geri dönüp üstümü değiştirdim.

Aynadan saçımı da düzelterek arabamın anahtarı ile silahımı alarak odamdan çıktım ve çıkışa doğru yürümeye başladım.

Bahçeye çıktığımda arabama doğru yürüdüm. Tam kapıyı açacaktım ki tam karşı tarafta bugün time katılan üsteğmeni gördüm. Sıla Üsteğmeni.

Kulağında telefon vardı ve kaşları çatıktı. Belli ki telefondaki kişi iyi şeyler söylemiyordu. Biraz sonra onunda ağzı oynadı ve tek bir kelime söyledi. Ben buradan duyamıyordum ama dudaklarını okumuştum. 'Evet' demişti. Sonra elini telefonla beraber yanına indirdi, telefon yere düştü ve her şey bir anda oldu. Bir anda yanında ki duvara yumruğu geçirdi. Baya sert vurmuştu buradan ben bile yüzümü buruşturdum. Tam yanına gidecekken arabasına bindi ve hızla uzaklaştı. Bu hızla giderse kaza yapabilirdi bu yüzden bende hızla arabama bindim ve onun peşinden gitmeye başladım.

Gittikçe daha da hızlandı ve bize doğru gelen kamyonun üzerine sürmeye başladı. En sonunda kamyondan gelen şiddetli korna ile arabayı sağa kırdı fakat çok geçti.

Çoktan kaza yapmıştı. Arabamı kenarı çekerek indim ve yolun boş olduğunu görünce hızlıca karşıya geçerek araca yaklaştım.

Ön taraf fena şekilde çarpmıştı. Hemen şoför kapısını açmaya çalıştım fakat sıkıştığı için 2. denemede açıldı.

Açar açmaz Sıla'ya baktım. Koltuğa yaslıydı fakat direksiyona vurmuşa benziyordu çünkü kaşından kan geliyordu. Ve en önemlisi bilinci kapalıydı.

Yanaklarına hafif şekilde vurmaya başladım uyansın diye, bir yandan da ismini sesleniyordum.

"Sıla, Sıla beni duyuyormusun. Hadi aç gözlerini..." İlk göz kapakları kıpırdamaya başladı. Sonrada bana, çikolataya benzer olan, güzel harelerini sundu.

Onun hakkında şuanda düşündüğüm tek bir şey vardı o da zor şeyler yaşamış olduğu idi. Gözleri o kadar ifadesiz bakıyordu ki…

la Gündoğdu’nun anlatımı ile

Sonsuz bir karanlıkta gibiydim, dışarıdan uğultular geliyordu fakat hareket dahi edemiyordum. Etmek istemiyordum da dinlenmek istiyorudum.

Yaşadıklarım beni güçlü bir kadın yapmıştı. Ama içimde bana en ağır gelen şey her zaman aile olmuştu, beni seven bir ailem olmamıştı, onun aksine benden nefret eden benim saçımı dahi okşamayan kişiler ailemdi, tabi buna aile denirse.

Evet 12 yaşımda onlardan kurtulmuştum, tanımadığım insanlar bana aile olmuştu ama öz aile ile tanımadığın insanların seni sevmesi başkaydı. Ben öz ailemin bana neden iyi davranmadığını düşünürdüm ve cevap bulamazdım ama bugün bir telefonla hem yıkılmış hem sevinmiştim.

Sevinmememin nedeni onların pis kanını taşımıyor oluşumdu.

Yıkılmamın nedeni ise bir hemşire yüzünden çocukluğumu yaşayamamış, sevgi görememiş oluşumdu.

Eğer ben karışmasaydım belki böyle kötü şeyler olmayacaktı, çocukluğumu yaşayacaktım. Ama isyan etmiyorum belki bu karışıklık olmasa ben prensesler gibi büyürdüm fakat asker olamayabilirdim çünkü ben çocukken yaşadığım sevgisizlikle asker olmayı düşlemiştim.

Kimse beni sevmiyor, bende sadece yaradanımı ve vatanımı sever onu korurum dedim. Ve öylede yaptım.

Demek ki hayırlısı buymuş diyerek yoluma devam edecektim.

Öz ailemde en çok bu durumdan etkilenen anne olurdu diye düşünüyorum. Çünkü empati kurunca en zor ona oluyordu.

Anne olsam da bebeğim karışsa ve ben bunu 27 yıl sonra öğrensem, kendi doğurduğum, 9 ay boyunca karnımda taşıdığım yavrumla tanışmak isterdim. Eğer benimle tanışmak isterlerse tanışırdım ama yok biz seni istemiyoruz derlerse yollarından çekilir, kendi yoluma devam ederdim.

Yine kırılır ama içimde kırılır dışımda dik dururdum her zaman yaptığım gibi.

Dışarıdan duyduğum uğultular netleşmeye başlarken elim ve anlımdaki ağrılarda kendini belli etmeye başlıyordu, doğruya kaza yapmıştım ve ondan öncesinde duvara yumruğu çakmıştım.

Biraz daha sonra yanaklarımda eller hissettim küçük küçük tokat atan, birde ismimin seslenilmesini. İlk göz kapaklarımı hareket ettirdim ve sonrada gözlerimi açtım. Karşımda kaşları çatık kehribar gözlü bir yüzbaşı görmeyi tabi ki beklemiyordum.

Şaşkınlığımı üzerimden atarak doğruldum ve arabadan indim hiç kaza yapmamışım gibi.

Yüzbaşıya döndüm, başımı havaya kaldırdım ve göz göze gelince konuşmaya başladım.

“Rica etsem beni evime bırakabilirmisiniz?” diye sordum normal bir tonda.

“Farkındaysan kaza yaptın ve yaralısın. Hastaneye gidiyoruz.” onun konuşmasıyla sırıttım. Ve net bir şekilde konuştum.

“Kaza yaptığımın bende farkındayım ama, bu bir Türk Askeri için hiç bir şey komutanım. Ayrıyeten anca bayılırsam beni hastaneye götürürsünüz. Eğer bırakmak istemiyorsanız taksiyle de giderim sorun yok.” Dedim ve arabanın içinden telefonuma bakındım, yoktu. Derin bir nefes alarak arabanın ön tarafına geldim ve hasar tespiti yaptım. Epey kötü vurmuştu bu da demektir ki birkaç gün serviste olacaktı. Bende aracım olmadan yapamayacağıma göre hayalimdeki motoru alabilirdim. Yarın ilk işim motor almak olacaktı.

Ama bugün ki ilk işim eve gitmek ve güzelce dinlenmekti. Taksiyi bu saatte nereden bulacağımı düşünürken yüzbaşının yanıma geldiğini fark ettim ama yüzüne dönmedim kaputa bakmayı sürdürdüm.

“Bu saatte taksi falan bulamazsın gel seni bırakayım, zaten yaralısın. Bayılıp kalırsın falan uğraşamam.” Dedi orta sertlikle. Bu tavrına gözlerimi devirdim ve karşıda duran dörtlüleri açık arabaya doğru yöneldim ondan önce. Sesi geliyordu sabır çekip duruyordu. Madem böyle yapacaktın ne diye geldin peşimden anlamıyorum ki.

Neyse diyerekten onun arabasını açmasıyla yolcu koltuğuna oturdum, emniyet kemerimi taktım. Onunda binmesi ve arabayı çalıştırmasıyla sessiz yolculuğumuz başlamış oldu.

♦♦♦

20dk sonra evime nihayet girebilmiştim.

Bütün tim bu bina da kalıyordu ve karşı komşumda yüzbaşıydı. Yarın sabah 8’de karargahta içtima yapılacaktı.

Eve girer girmez elimi yüzümü güzelce yıkadım ve yapılacak pansumanı güzelce yaptım. Ne kadar acımasa da hemen iyileşmesi benim için daha iyi olurdu.

Pijamalarımı giyerek her zamanki gibi kabuslarla dolu olan bir uykuya daldım.

♦♦♦

Sabah alarmdan önce uyandım, banyoda işlerimi hallettim ve üzerimi giyinerek saçlarımı tepeden sıkı şekilde bağladım.

-

Beyaz spor ayakkabılarımı da giydikten sonra evden çıktım. Daha mutfak alışverişine çıkmadığım için evde kahvaltı yapamadım. Lojmanın önünde nöbet tutan askerden taksi çağırmasını istedim sonuçta telefonum kayıptı. Belli ki duvara yumruğu geçirmeden düşürmüştüm.

Taksi gelince ilk önce galeriye yakın olan bir yerde güzelce kahvaltımı ettim ve galeriye geçtim. Bankada epeydir biriktirdiğim bir param vardı onunla alacaktım.

Uzun zamandır hayalini kurduğum motoru sonunda almıştım.

-

Askeriyeye uzun yoldan sürdüm biraz daha sürmüş olayım diye.

15 dk sonra askeriyenin oraya gelmiştim, şimdide nöbetçi olan askere kimliğimi gösteriyordum.

Kimlik kontrolümden sonra motorumu park etmiştim. Dün olduğu gibi askerler yine bana bakıyordu. Onların gözü üzerimdeyken motordan anahtarı alarak indim ve kaskımı çıkararak bozulan saçımı düzelttim. Kimseye bakmadan kaskım elimde karargaha geçtim ve odama gittim.

Odama girer girmez kapımı kilitledim ve üzerime içtima yapacağımız için kısa kollu tişört ve asker pantolonumu giydim. Saçımı açtım ve balıksırtı şekilde ördüm. Ne zaman içtima yapsam daima saçlarımı balık sırtı örerdim benim için daha rahat oluyordu.

Hazır olunca aşağıya, içtima alanına, indim ve timi beklemeye başladım. Tam olarak 10dk vardı saatin 8.00 olmasına. Her zaman erkenci olmuşumdur.

5dk sonra yüzbaşı hariç diğerleri beraber geldiler. İlk yaylana yaylana geliyorlardı fakat beni gördüklerinde duruşlarını düzelterek geldiler ve asker selamına durdular.

Rahat.” Dememle rahata geçtiler ve bana bakmaya devam ettiler ama ben askeriyenin girişine bakıyordum.

Tam zamanın dolmasına 15sn varken yüzbaşı buraya doğru gelirken gördüm ve bende sıraya giren timin başına geçtim. Kemal abinin yanına. Sonrasında benim bağırmamla herkes asker selamına durdu.

“DİKKAT!”

Yüzbaşı tam karşımızda durunca omuzlarımı daha da dikleştirdim.

“GÜNAYDIN ASKER!”

“SAĞ OL!”

“NASILSIN ASKER!”

“SAĞOL!”

“RAHAT!” demesi ile rahata geçmiştik. Sesimiz o kadar gürdü ki bütün karargahı inletmiştik.

250 koşu yaptıktan sonra şınava geçmiştik. Ama şöyle bir şey vardı beni deniyordu. Yorulana bırakmasını söylüyordu.

“Çaylak, bırak aslanım.” Demesi ile kerem yere bıraktı kendini.

Biraz sonra cemde zorlanmaya başlayınca yüzbaşı ona da bırakmasını söyledi. O da bıraktı.

Böyle böyle derken ilk Kemal abi sonrada Metin bıraktı. Geriye ben ve yüzbaşı kalmıştık.

300 ü geçmiştik fakat ben daha zorlarını da çekmiştim, o yüzden zorlanmıyordum. Yüzbaşıda zorlanıyora benzemiyordu gerçi. Arkadan timin fısıltılarını duydum bizim üzerimize parasına iddiaya giriyorlardı ama sorun şuydu herkes yüzbaşıya vermişti iddiasını hemen seslendim.

“Bende katılıyorum beyler. Eğer ben kazanırsam paralar benimdir. Sizin için uygun mu?” dedim sert sesimle. Hemen sinirlendirmişlerdi beni.

“Komutanım katılın ama şuana kadar Yağız Yüzbaşımı yenen olmadı. Yani ona göre katılın derim.” Dediğinde Cem, yüzbaşının güldüğünü duyarak karşımdaki yüzüne baktım, belli ki övülmek hoşuna gitmişti herifin.

Sırıtarak ona bakarken Cem’e cevap verdim.

“Ne büyük bir tesadüf beni de şuana kadar yenen olmadı.” Dedim alaylı bir sesle işte o zaman herkes sustu sadece nefes alış verişlerimiz duyuluyordu.

Yaklaşık 20dk sonra yüzbaşının yorulduğunu fark ettim ama inadına bırakmıyordu. O yorulmuş olabilirdi ama ben yorulmamıştım.

Küçüklükten eğitime başlatmıştı amcam beni, o yüzden bu kadar iyiydim. Allah rahmet eylesin. İyi ki onunla tanışmıştım. Anılar aklıma dolunca yüzümde küçük bir tebessüm oluştu ama yüzbaşının bana baktığını hissedince hemen gülüşümü bozup sert yüzüme geri döndüm.

Yüzbaşı ancak 5dk daha dayanmıştı. Sonrasında dayanamamış bırakmıştı ama ben devam ediyordum. Aslında biraz daha devam ederdim ama yüzbaşının bırak demesi ile bırakıp ayağı kalkmıştım.

Tüm tim üyeleri bana şaşkınca bakıyordu ama az önce iddiaya giriyorlardı değil mi, hemen konuştum hepsine bakarak, bir yandan da sırıtıyordum.

“Kazandığıma göre hadi bakalım nasırlı eller cebe.” Dedim. Ne yapayım ellerimiz yumuşak değil ki. Pamuk desem saçma olurdu. Ellerim nasırlı olmasa ne olur vatanımı koruyamadıktan sonra. İyi ki bu mesleği seçmiştim. İyi ki.

Herkes dediğime gülerken bir yandan da sonradan vereceklerini yanlarında taşımadıklarını söylediler. Yani kim içtimaya gelirken cebine para koyardı ki.

Onları orada bırakarak odama gittim güzelce duşumu alarak gelen yedek kamuflajlarımı giydim ve açıp yıkadığım saçlarımı havluyla kurutarak tekrar ördüm. Son olarak en sevdiğim bordo beremi kafama geçirince hazırdım.

Öğle yemeği yenilecekti bu yüzden yemekhaneye geçtim. Tim önceden gelmişti, bir masada oturmuş sohbet ediyorlardı. Bende yemeğimi alıp boş olan sandalyeye yani yüzbaşının karşısına geçtim.

Tabi ki oturmadan önce asker selamı vermeyi unutmadım.

Ben masaya gelince sohbet etmeyi bırakmaları canımı sıktı bu yüzden hızlıca yemeğimi yiyerek yemekhaneden ayrıldım. Belli ki aramız zor ısınacaktı, hadi hayırlısı.

Albayın odasına gelmiştim çünkü bugün DNA testi için hastaneye gitmeliydim ve gitmeden önce albaydan izin almalıydım.

7dk sonra albaya derdimi anlatmış, izin almıştım. Asker olduğumu şuanlık söyleyemezdim çünkü üstlerden izin alınması gerekiyormuş.

Hemen odama geçerek üzerimi değiştirdim ve askeriyeden çıktım.

Canım motorumla 15dk ya gelmiştim. İçeri girip DNA testinin olacağı odayı sorup yerini öğrendim ve şuan odanın önündeydim. İçimi nedense bir heyecan basmıştı ama bu his bana farklı hissettirmişti. Bir yandan da sinirliydim aile denmeyecek kadar aşağılık insanları göreceğim için.

Sonunda kapıyı çaldım ve “Gir.” Sesinden sonra içeriye girdim…

 

 

♣♣♣

 

 

Sizce bölüm nasıldı?

 

 

 

Umarım beğenmişsinizdir.

 

 

 

Beğendiyseniz yıldıza basmayı ve düşüncelerinizi paylaşmak için yorum yapmayı unutmayın.

 

 

 

Ayrıyeten İnstagram hesabımı da lütfen takip edin. asil_kalem

 

 

 

Sizleri seviyorum.

 

 

 

Allah’a emanet olun. ♥

Bölüm : 24.01.2025 20:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...