
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
İyi okumalarr ❤️
☆☆☆☆
Issız ormanın içerisinde yaşlı gözlerimle ilerlerken birkaç kez takılıp düşme tehlikesi geçirdim. En sonunda tam düştüğümde ağlamam dahada şiddetlendi.
Normal olmak istiyordum. Bu yaratıkların arasında ölmek istemiyordum.
Ruhumun bana ait olduğunu bilmek istiyordum.
"Yalan söylüyorlar!" Dedim sinirle kendi kendime. Ayağa kalkmaya çalışırken kanayan dizlerim daha çok sızladı. "Ben güçsüz değilim! Ayrıca bir şeytana aitte değilim!"
Kendi kendime söylenip ormanın içinde yürümek beni iyi hissetiriyordu ya da çok fena şekilde delirmiştim.
Eh, en azından içimdeki ağlama isteği birazda olsa dinmişti. Rahatlamıştım.
Ormanda kimse yoktu. İstediğim kadar saçmalayabilirdim, kaderime ve şeytana lanet okuyabilirdim.
Sonrada hiçbir şey olmamış gibi geri döner ve sanki dağılmamışım gibi güçlü görünmeye çalışırdım.
Ama neden şimdi? Neden şimdi olmak zorundaydı?
"Lanet bağ!" Diye söylendim. "Birkaç yıl daha beklesen ölürdün değil mi? Ayrıca şeytan mı?" Sinirle güldüm. "Gerçekten ruhum, seninle erkekler hakkında konuşmalıyız. Erkek seçimlerin gözlerimi yaşartıyor..."
Ruhumdan tiksinmeye başlamıştım.
Evrenin iyi bir dalga geçiş şekli vardı.
Ormanda rahatladığımı hisettim. Sanki ağaçlar beni sakinleştiriyordu. Doğayı sevdiğimi daha önce hiç fark etmemiştim çünkü annemle hep büyük şehirlerde yaşamıştık, bir orman gördüğümden bile şüpheliydim ama burası çok güzeldi.
Kanamış dizlerime ve çizikler içindeki ellerime aldırış etmeden ormanda yürüdüm. Derin derin nefesler alıyordum.
En sonunda parlak bir göl gördüm.
Fantastik bir göl olma ihtimali sizce yüzde kaçtı?
Umrumda değildi. Yanına gitmeliydim.
Eh, bu fantastik dünya o kadarda kötü olmayabilirdi... belki.
Beyaz bir sisin çevrelediği göl öyle parlıyordu ki... sanki içine yıldızlar bezenmişti. Yavaşça etrafına baktım. Hiç kimse yoktu. Hava kararıyordu, bundan ötürü göl koyu bir maviye dönmüştü ama tanrı aşkına, parlıyordu!
Yavaşça yanına ilerleyip gölün yanında diz çöktüm. Çok güzeldi... fantastik dünya, o kadarda kötü olmayabilirsin belki.
Suyun üzerine eğildim ve yansımama baktım. Yüzüme renk gelmişti, ormanda olduğumdan kaynaklıydı sanırım. Üzerimdeki beyaz elbise sürekli itip kakılmamdan dolayı kirlenmişti. Birkaç yerimde çizikte olsa gayet iyiydim.
Sonra bir şey oldu...
Kalbim tekledi.
Göl suyunun üzerine büyük, siyah kanatların yansıması düştü.
Korkuyla gözlerim irileşti.
"Küçük bir kızın bu saatte ormanın derinliklerinde dolaşması çok tehlikeli değil mi?" Sesini duymamla irkildim. Sesi çok... erkeksiydi?
Nefesimi tutup arkama bakmadan ayağa kalktım.
Lanet olası kalp! Hızlı atmayı keser misin?
"Üstelik benim bölgemde dolaşması... cesaret ister." Sudaki yansımasına baktım.
Buz mavisi gözleri parlıyordu. Göz göze geldik.
Bu gözleri tanımama imkanım yoktu.
Aptalca bir şey yapmadan gitmeliydim.
"Konuşmayı bilmiyor musun?" Pekala, sanırım onu kızdırmıştım. Yavaşça arkamı döndüm. Hayatımda ilk defa gördüğüm bu hem güzel hemde korkunç varlık karşısında elim ayağım birbirine dolanmıştı.
Tanrım, şeytanlara verilen bu güzellik günah olmalıydı!
Bir hata yaptım, yan tarafa geçeceğim sırada -düzgün bir şekilde konuşmak istemiştim- bir ağaç dalına takılıp yeri boyladım. Hemen doğrulup ayağa kalkmaya çalıştım ama şeytan üzerime doğru geliyordu. Yerden kalkmadan geriye doğru çektim kendimi.
Kahverengi saçlarının arasında iki küçük siyah boynuz vardı.
Kanatları ise... eh, öyle bir siyahtı ki fark edilmemeleri elde değildi. Arkasında sıkıca katlanmışlardı. Tahminen yirmi yaşında olmalıydı. Daha fazla üzerime gelmeye başladığında irkildim.
"N-nesin sen?" Diye sordum titreyerek. Kurtlardan daha çok ilgimi çekmişti ama elbette ne olduğunu adım kadar iyi biliyordum.
Hala yerde olan beni kaldırma zahmetine girmedi.
"Ben mi?" Diye sordu alayla. Sırtındaki kanatları gösterdi. "Ben şeytanım bebeğim. Buralarda tanınırım ama sen yabancı gibisin."
Korkutucu derecede güzeldi.
Kapa çeneni iç ses. İlk defa gördüğün adamdan bu kadar etkilenemezsin.
Ama çok yakışıklı ve aynı zamanda-
Sus!
"Hayır Dolunay. Sen şizofren değilsin. Sadece karşında boynuzları ve kanatları olan..." Onu incelerken yutkundum. "Bir şeytan var."
Bunu sesli söylemiştim değil mi?
"Cık, cık, cık." Derin bir nefes alıp bana doğru eğildi. "Canımı sıkıyorsun melek, ben gerçeğim."
"Ne?" Ağzımdan bir şaşkınlık nidası kaçtı. "Melek mi? İnsanım ben!"
"Bağırma." Dedi yüzünü buruşturup. "Seni gayet iyi duyuyorum. Büyük ihtimalle ormandaki periler bile duydu."
"Periler gerçek mi!" Diye sordum heyecanla. Şeytan istediğini yapabilirdi, ben peri görmeliydim! İçimden güldüm, çocukluk hayalim gerçekti.
Şeytan gözlerini kıstı. "İlginç." Dedi ve kollarını göğsünde kavuşturup bana üstten bir bakış attı. "Seni buraya ölmen için mi attılar insan olduğunu zanneden melek?"
"Hayır, bir şeytana bağlıyım. Onu bulmam için attılar." Dedim onu test ederek.
Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordu.
Beni tanımıyordu.
Ama bu nasıl olurdu?
O olduğuna emindim, ruhum bile bunu hissediyor, resmen içimden çıkmak ve yanına yaklaşmak istiyordu. O ise... hiçbir şey hissetmiyordu.
"Sen ne dedin?" Diye sordu dehşetle. "Ne saçmalıyorsun?"
"Bana bir şeytana-" Dedim ve derin bir nefes aldım. "Bağlı olduğumu söylemişlerdi."
Şeytan hızla kolumdan tuttu. Üzerime eğilip resmen ona yaklaşmam için beni zorladı. Kokumu içine çektiğinde irkildi. "Siktir." Dedi dehşetle.
Homurdanıp kendimi geri çektim. "Küfür etme." Dedim sakince.
Az önce resmen bir şeytana küfür etme demiştim!
Hayatımda daha saçma bir an yoktu.
Şeytan geri çekildi, ben paniklediğini sanmıştım ama o... gülüyordu.
Gülüyor muydu?!
"Ne gülüyorsun be!" Diye sordum sinirle. "Komik bir şey mi var? Senin yüzünden herkes bana şeytan koktuğumu söylüyor!"
Birkaç dakika sonra gülmesi bitmiş yerini sırıtışı almıştı. Ağaca yaslanıp beni inceledi. "Doğa Koruyucusu bana bağlı. Bu iş dahada ilginçleşiyor..." Kendi kendine konuştuğunu sanıyordu.
"Kusura bakma ama sende bana bağlısın. Bunu hatırlatmama gerek var mı?" Dedim homurdanarak.
Tanrım, çok gıcıktı!
"Hayır." dedi sakince ve ellerini siyah kot pantolonunun ceplerine soktu. "Sadece sen bana bağlısın, melekcik. Benim sana bağlı olduğumu nereden çıkardın?"
Kızardım. "Bana bağın iki taraflı olduğunu söylemişlerdi ama..."
"Ve sende her denilene inanıyor musun?" Başını yana eğip beni inceledi. "Çok acınası."
"Çok sinir bozucusun." Dedim. Benimle resmen eğleniyordu!
"Bu benim için bir iltifat." Sırıtması dahada büyüdü. "Seninle çok eğleneceğiz." Dedi ve ellerini arkasında birleştirip beni incelemeye başladı. "Bir bakalım, her istediğimi yapmak zorunda olan bir melekle..." gözleri kısıldı. "Hayır, yarım bir melekle ne yapılır ki?"
Sinirlerim bozulmuştu. "Ben gidiyorum. Sana hayatında bol şans şeytan!" Hızla ayağa kalkıp yanından geçmek istediğimde beni kolumdan tutup engelledi.
"Yaşamak için bana ihtiyacın olduğunu sana kimse söylemedi mi?" Dedi ciddi bir ses tonuyla.
Gözlerim doldu. Elbette söylediler. Ama sadece benim ihtiyacım olduğunu söylemediler. Şeytanın benim hakkımda hiçbir fikri yoktu. Haberi bile yoktu.
Kalbim sızladı. Onca zaman sadece ben mi onu aramıştım?
"Kolumu bırak." Dedim keskin bir sesle. "Yoksa sana gerçek Doğa koruyucusunu gösteririm."
Karanlık bir şekilde güldü. "Bahse varım güçlerinden haberin bile yok."
"Gıcıksın." Dedim ve kolumu elinden kurtardım. "Abimin kim olduğunu biliyor musun sen?"
Çok utanç verici olsada yapacak bir şeyim yoktu.
"Hmm... dur tahmin edeyim." Dedi ve başını yüzüme doğru eğdi. "Koyu kahverengi gözler, koyu kahverengi saçlar ve koruyucu olmak için seçilen küçük bir kız..."
O sırada yüksek bir kurt uluması etrafta çınladı. Şeytan pis bir şekilde sırıttı.
"Ve alfanın çağrısı. Bir bakalım... Dolunay sen olmalısın." Gülüp geri çekildi. "Çok zordu."
Benim başım kesinlikle bu şeytanla beladaydı.
Tanrım, çok gıcıktı.
Ne yapacaktım?
Üstelik o bana bağlı bile değildi.
Buz mavisi gözlerine baktım. Ben ona bakınca ciddileşti. Yüzümü incelerken derin bir nefes aldı. "Biz seninle ne yapacağız?" Diye sordu ama buna cevabım yoktu.
Bende bilmiyorum, şeytan...
☆☆☆☆
Devam edecek...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.32k Okunma |
4.65k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |