20. Bölüm

20. Bölüm

İrem Çiftçi
berceste_sb

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!

İyi okumalarr ❤️

☆☆☆☆☆

Şu anda acayip can sıkıcı bir durumdaydım, hayır beni niye azarlıyorlar ki? Şeytana bağlanmak benim suçum değildi...

Ama ne yazık ki annemler bunu anlamıyordu.

"Evet Dolunay, seni dinliyoruz" karşımda ayakta dikilen ve kaşları çatık olan abime baktım. Beni eve getirdikten sonra üçü birden sorguya çekmişlerdi. Yiğit, annem ve abim...

Onlara bir şey demeden şeytanla gittiğim içindi. Aslında biraz haklılardı, birkaç gündür tanıdığım adamla nereye gidiyordum ben sahiden?

Birkaç gündür tanıdığın ve hayatın boyunca bağlı olduğun adamla...

İç sesime gözlerimi devirdim.

Boğazımı temizledim ve şirin bir şekilde gülümsedim. "Abicim, ben..." Sözümü tamamlamama izin vermeden araya girdi.

"Dolunay yalakayı bırak direkt söze geç" suratım bir anda düştü. Derin bir nefes aldım ve Yiğit'in kahkaha atmasını umursamadan bahanemi düşünmeye başladım.

Ben bahanemi düşünürken kulübenin kapısı birden sert bir şekilde açıldı. Şeytan sinirli bir şekilde içeri girdi. Korkutucu görünüyordu, bir şey onu öfkelendirmişti. Hemde gereğinden fazla.

Benim yüzüme bakmadan direkt abime baktı. "Bırak şimdi azarlamayı, bir sorunumuz var alfa"

Sorun mu? Ne olmuştu ki? Onu bu kadar sinirlendiren neydi?

Ben kaşlarımı çatmış suratına bakarken abim harekete geçti. Onunda yüzünden sinirli olduğu anlaşılıyordu. İlk bana baktı sonrada anneme. "Anne, evden çıkmayın ve Dolunay uyusun, perdeleride kapatın" deyip yanımdan geçip hızla kapıya ilerledi. Tam çıkarken Yiğit'e seslendi. "Yiğit benimle geliyorsun."

Yiğit'te kapıya hızlıca yöneldiğinde dışarı çıkmışlardı. Sadece gitmeyen şeytan kalmıştı. O neden burada duruyordu?

Sorar gözlerle ona baktım. Derince bir nefes aldı ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "Kesinlikle dışarı çıkmak yok melek" Bir süre daha bana baktı ve o da kapıdan çıktı.

Beni korkutuyorlardı, neler oluyordu?

Kapıya bakmaktan vazgeçerek anneme döndüm. "Evet anne, bir açıklama bekliyorum" dedim. Bu gizem beni sinir ediyordu. Sıkılmıştım.

Annem pencereye doğru ilerledi ve perdeleri sırayla kapatmaya başladı. Bende bir pencereye doğru ilerledim ve perdeyi kapatmadan önce dışarıya bir göz attım. Hava kararmıştı, etrafta kimse gözükmüyordu, evlerin ışıklarıda açık değildi, sanki terk edilmiş bir kasaba gibiydi.

Sıkıntıyla iç çektim. Neler oluyordu? İçimde kötü bir his vardı ve şeytan aklımdan çıkmıyordu. Başına bir şey gelmezdi değil mi?

Annemin dokunuşuyla irkildim ve geri çekildim. Önüme geçip perdeyi kapattı, sonrada kapıya yönelerek kilitledi. "İyi misin Dolunay?" Annemin sorduğu soruyla bakışlarımı perdeden çektim ve endişeli yüzüne baktım. O da korkuyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

Yanına yaklaştıktan sonra ona sarıldım. İkimizinde biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı. Annemde kollarını bana sardığında saçlarıma bir öpücük kondurdu.

"Onlara bir şey olmaz değil mi?" Annem sorduğum soruyla başını geriye çekti ve yüzüme baktı. Gülümsüyordu.

"Emin ol, o abine hiçbir şey olmaz. İnsan değiller sonuçta" ikimizde gülmeye başladığımızda biraz olsun keyfimin yerine gelmeye başladığını hissetmiştim.

"İstersen yukarı çıkıp dinlen" Annemin söylediklerini düşündüm. İkilemde kalmıştım. O da bunu anlamış olacak ki ekledi. "Gelirlerse sana haber veririm"

Biraz dinlensem iyi olacaktı.

Başımı salladım ve odama çıktım. Üstümü değiştirip yatağa uzandım. Şeytan aklımdan çıkmıyordu, neler oluyordu bana? Gözlerimi kapattım ve onu düşüncelerimden çıkarmaya çalıştım. Pek başarılı olduğum söylenemezdi...

Uyandığımda sabah olduğunu gözlerimi açtığımda ışık gelmesinden anlamıştım.

Hemen yatakta doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Dün aklıma gelince içimi bir sıkıntı kapladı. Annem beni uyandırmadığına göre gelmemiş olabilirler miydi? Ya başlarına bir şey gelmişse? Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim ve yataktan kalktım. Aşağı merdivenlerden atlayarak hızlıca indiğimde annemi göremedim. O da mı dışarı çıkmıştı?

Çıksaydı bana söylerdi ama...

Perdeleri açıp evi aramaya başladım, kimse yoktu. Sonunda dışarı çıkmaya karar verdiğimde pencereden yansımamı gördüm. Böyle dışarı çıkamazdım, üzerimde ev sıcak olduğundan ince pijamalarım vardı. Oflayarak tekrar yukarı çıktım, üzerimi giydim. Dolaşmış kahverengi saçlarımı hızlıca düzelttim. Aşağı ineceğim sırada kapı açılma sesi geldi. Kaşlarımı çatıp duraksadım, kimin geldiğini bilmiyordum ama birtakım sesler gelmeye başladığında rahat bir nefes almıştım. Yiğit'le şeytan didişiyorlardı.

"Çok yavaşsın köpecik" Şeytan Yiğit'i kızdırmaya çalışıyordu sanırım.

"Asıl sen kendine bak, yüzün darmadağınık" aşağı indim ve gördüklerime inanamadım.

Şeytan yüzü gerçektende dağılmış bir şekilde karşımda duruyordu. Kaşı patlamıştı ve dudağı kanıyordu, burnunun üzerinde de küçük bir çizik vardı.

Bunu umursamadan yemek masasındaki sandalyeyi çekip oturdu, ardından bacaklarını diğer sandalyeye uzatarak yerine iyice yerleşti, ben ise hala kaşlarım çatık bir şekilde yüzünü inceliyordum. Yaralandığı halde nasıl bu kadar yakışıklı oluyordu?

İç sesime lanet okuyarak kızardım. Adam yaralı ve hala onu yakışıklı buluyor, inanılmaz şekilde etkileniyordum. Lanet bağ.

Şeytan beni baştan aşağı süzdü, ardından dudaklarını ıslattı. "Biliyorum bebeğim çok seksiyim ama yiyecekmiş gibi bakman beni korkutmuyor değil." Ne diyordu bu? Kaşlarımı daha fazla çattım. Şeytan her zaman aynı şeytandı.

Gıcık.

Yüzümü buruşturdum ve konuşmaya başladım. "Git yüzünü temizle" Beni duymazdan gelerek omuz silkti.

Bıkkınca bir nefes verdim. İş başa kalmıştı.

Salonda böyle oturmasını istemiyordum. Neden bilmiyordum ama sanki bana zarar vermişler gibi benimde canım acıyordu. Banyoya yönelip gerekli malzemeleri aldım. İçeri girdiğimde abimlere de bir bakış attım. Onlarda hiçbir şey yoktu, sanki hiç yara almamış gibi duruyorlardı. Kurtların iyileşme gücü vardı ve ben buna şimdi yakından tanık olmuştum.

"Şanslı piçler" duyduğum küfürle şeytana döndüm. Aklımı okumuştu sanırım. Tabi küfür etmesi yüzümü dahada buruşturmama neden olmuştu. Bunu görünce bana sırıttı.

Dün yaşananlar aklıma geldiğinde daha çok kızardım.

Domatese döndüğüme emindim.

Abim şeytana cevap olarak, "Kurt olmanın faydaları" Dedi ve kendini koltuğa attı. Yiğit'te geçip diğer koltuğa yayıldı. İyileşme gücünden bahsediyorlardı.

Nefesimi yavaşça dışarı verdim ve düşüncelerimden kurtularak şeytanın önüne sandalye çektim. "Yüzüme dokunmak için bahane aramana gerek yok melekcik" Dedi gülerek, sinir bozucu şey...

Gözlerimi devirdim ve "Görüntü kirliliği yapıyorsun" dedim. Şeytan bir kez daha sırıttı.

"Öyle olsun" Dedi ve sandalyeye daha çok yayıldı. Bir pamuk çıkardım, gerekli sıvıyı üzerine döktüm ve yüzünü temizlemeye başladım. Canını acıtmamak için çok dikkatli olmaya çalışıyordum ama bu öküzün canı zaten acımazdı.

"Beyin ameliyatı yapmıyorsun melekcik, öyle dikkatli bakmana gerek yok" Dedi. Omuz silktim ve işime geri döndüm. O da benim suratıma çok dikkatli bakıyordu. Sanki yüzümün her ayrıntısını zihnine kazımak istermiş gibi...

"Flörtleşmeniz bittiyse artık kahvaltı yapabilir miyiz? Açlıktan öleceğim burada" Yiğit'in sesiyle gözlerimi devirdim.

İşimi bitirip pamukları toplayıp çöpe attım ve şeytana bakarak gülümsedim. "Şimdi daha iyi gözüküyorsun" dedim. O da 'her zamanki halim' gibi bir şeyler mırıldandı ama fazla duyamamıştım.

Annem kahvaltıyı hazırlamıştı. Herkes yerine oturdu ve kahvaltı yapmaya başladı. Dün planlamadıkları bir saldırı gerçekleşmişti, neyseki şeytan dışında fazla yaralanan yoktu. Ben ise aslında daha önceden sormam gereken soruyu şimdi, kahvaltıda sormaya karar vermiştim. Onları izlerken kısık sesle soruyu mırıldandım.

"Anne, senin kanatlarına noldu?"

Bütün bakışlar bana döndü. Sanırım bu sormamam gereken bir soruydu ve artık çok geçti.

☆☆☆☆

Devam edecek...

Bölüm : 15.04.2025 17:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...