
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
İyi okumalarr 🤍
☆☆☆☆
Umarım yanlış bir şey yapmazdı. Bir anlık sinirle zaten çekip gitmişti. Şeytanın ne yapacağını kestirmek çok zordu...
Diğer koltuğa oturmuş, dirseklerini dizlerine yaslamış bir vaziyette gözlerini kırpmadan beni izliyordu. Bunu yaparken çenesi kasılıyordu, sinirli olduğu çok belliydi.
Bize yardım eden kadın dışarı çıkmış ve abime haber vermeye gitmişti. Abimin, bu soruna çözüm yolu bulunamayacağını öğrendiği zaman çok fazla sinirlenmesinden korkuyordum. Savaş'a kesinlikle çok kızacaktı...
Hala kendime gelememiştim. Hava kararmaya başlamıştı ama ben ruhsuz bir şekilde koltuğun üzerinde yatmaya devam ediyordum. Şeytanda sessizce beni izliyordu ama şu anlık bakışları yanan şöminenin üzerindeydi. Elini önüne getirmiş, parmaklarını oynatarak ateşe şekil veriyordu.
Ben yeni uyanmıştım, sanırım bir ya da iki saattir uyuyordum. Boynumdaki acı yerini sızlamaya bırakmıştı. Gözlerimi şeytandan çektim ve koltuktan yavaşça doğrulmaya çalıştım.
Bir ayna bulup bakmam gerekiyordu. Boynumda neler olup bittiğini bilmiyordum...
Bir hareketlenme olduğunda şeytan bakışlarını yanan şömineden çekmiş, tekrar bana çevirmişti. Bir süre kaşlarını çatarak buraya baktı. Sonra ayağa kalkmaya yeltendi ama onu durdurdum. "Burada ayna var mıdır?" dedim ve ellerimi saçlarımdan geçirdim. Kadın gitmeden önce kanlı kolumu sarmış ve temizlemişti.
"Lavaboda vardır" Dedi durgun bir şekilde. Ses tonunda yorgunluk vardı.
Başımı salladım ve yavaşca ayağa kalkarak etrafa göz gezdirdim. "Yardıma ihtiyacın olmadığına emin misin?" Sorusunu olumlu bir şekilde cevaplayıp lavabo olduğunu umduğum bir kapıya ilerledim.
Kapıyı açıp içeri girdim ve lavabonun karşısına geçerek gözlerimi kapattım. Gözlerimi hazır olduğum zaman açacaktım. Ne göreceğimden korkuyordum...
Birkaç dakika durup derin bir nefes aldım ve gözlerimi yavaşça açtım. Bakışlarım direkt boynuma yönelmişti.
Titrek birer nefes aldım ve elimi boynuma götürdüm. Bu bir çeşit dövmeydi. Savaş'ın göğsündeki dövmeye benziyordu ama daha farklıydı. Bir yılan, bir meşaleyi diklemesine sarmıştı. Dövmenin etrafında kızarıklıklar vardı, yeni olduğu çok belliydi.
Aynada benim dışımda şeytanın yansımasını da gördüğümde silik bir şekilde gülümsedim.
Ellerini yavaşça saçlarıma çıkardı ve karışmış kahverengi tutamların hepsini sağ tarafıma verdi. Boynumdaki iz artık daha fazla belli oluyordu. Şeytan kaşlarını çatmış boynumu inceliyordu.
Bir süre sonra o da derin bir nefes aldı ve elini saçlarımdan çekip boynuma getirdi. Baş parmağıyla dövmenin üzerinden geçmeye başlamıştı. Elleri titriyordu.
Biraz olsun sakinleşmek ve moralimin yerine gelmesi için başımı kaldırıp şeytanla aynadaki yansımamıza baktım. Arkamda duruyordu, ikimizde sessizdik.
"Fondötenle kapanır mı sence?" dedim gülümseyerek. Dudaklarından saniyelik bir gülümseme geçti.
"Bunun intikamını çok güzel alacağım" Dedi keskin sessiyle. Dudakları düz bir çizgi halini almıştı.
Bir süre sonra başımın üzerine bir öpücük kondurdu ve lavabodan ayrılarak kulübenin kapısına ilerledi. Yine gidiyordu...
Gözlerimi devirdim ve onu takip etmeye başladım. Üzerinde hala bir şey yoktu, havanın soğukluğuna karşın üşümüyor gibiydi. Siyah kanatlarını sıkıca sırtında katlamıştı.
Hızlıca daha önce görmediğim bir kulübeye ilerledi. Bu kulübe toplantı odası gibi bir yerdi sanırım. Işıkları açıktı ve içeriden sesler geliyordu.
Şeytan kapıyı çalmadan direkt içeri girdi. Bende onu kaşlarımı çatarak izledim. Ne karıştırıyordu yine?
Onun ardından içeri girmek için kulübenin kapısını çaldım. Sonuçta şeytan değildim. İçeriden ses gelmeyince kapıyı açtım, gördüklerimle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Evet, burası kesinlikle toplantı odasıydı.
İçeride birbirinden farklı insanlar, pardon kurtlar, bir masanın etrafında toplanmışlardı. Hiçbirini daha önce görmemiştim.
İçeri girmemle bütün gözler bana döndü ve büyük bir sessizlik oldu. Gözler bana döndü derken, hepsi boynumdaki ize bakıyordu. Sadece şeytan sırıtarak gözlerimin içine bakıyordu.
"Beni takip edeceğini biliyordum." Dedi küstah bir şekilde. Gıcık şeytan...
"Durum sandığımızdan kötü sanırım" biri konuşmaya başladığında başımı o yöne çevirdim. Orta yaşlardaki adam boynumdaki dövmeyi inceliyordu.
"Koruyucu işaretlenmiş" Dedi diğer tanımadığım başka bir adam. "Bunu herkesin bilmesi gerekiyor Emre" diye devam etti.
Abimde buradaydı sanırım. Başımı suçlu bir şekilde önüme eğdim.
Şeytan konuşmaya başladığında, bakışlar boynumdan çekilmişti. Bütün gözler Savaş'a dönmüştü. İki elini de masaya yaslamış sadece benim gözlerimin içine bakıyordu.
"Şimdi beni dinleyin Alfacıklar" Dedi ve dudağının kenarı küstah bir şekilde kıvrıldı. Buradaki herkes Alfa mıydı? Sanırım Alfa toplantısını basmıştım. Rezillik...
Peki ya şeytan? O nasıl bu kadar rahat konuşabiliyordu?
"Bu olaydan..." bakışlarını benden çekti ve etrafa göz gezdirdi. "Hiç kimsenin haberi olmayacak" duraksadı. "Ne perilerin... Ne elflerin... Ne de melek ve şeytanların. Hiçbirinin haberi olmayacak" gözleri tekrar bana döndü. "Eğer birinin ağzından bile bu konu hakkında bir şeyler duyarsam, ben ve ailem bundan hiç hoşlanmayacaktır" Dedi ve konuşmaya son noktayı koydu.
Alfalarla bile böyle konuşabiliyorsa, şeytanın sözü buralarda geçiyor demektir... Kimsin sen şeytan?
Etraf sessizliğe bürünmüştü. Kimse konuşmuyordu.
"Emre" Şeytan abime seslenmişti. "Bağlı olduğumuz kişiden ne kadar uzaklaşabiliyoruz?" Dedi. Boğazıma bir yumru oturdu. Bunu sorduğuna göre tekrar gidecekti...
Titrek bir nefes aldım. Lütfen düşündüğüm şeyi yapmasın. Bir kez daha uzaklaşmayı kaldıramazdım.
Abim kaşlarını çatarak şeytana baktı. "Başka bir boyuta geçersen ya da altmış, altmış beş kilometreden fazla uzaklaşırsan..." dedi ve bir şeyi anlamış gibi gözlerini kısıp duraksadı. "Sen bunu neden soruyorsun?"
Şeytanın dudağında şeytani bir gülümseme oluştu. Pekala, bu cümle biraz saçmaydı kabul ediyordum... "Bilmek istemezsin" Dedi.
O anda bir şey fark ettim. Savaş geldiğimizden beri odadaki tek bir kişinin gözlerinin içine bakıyordu. Bakışlarımı merakla şeytandan çektim ve baktığı kişiyi inceledim. Sarı saçlı, kahverengi gözlü bir adamdı. Muhtemelen yirmi beş yaşındaydı. Neden sürekli ona bakıyordu?
"Evet, umarım dediklerim anlaşılmıştır" Diye devam etti Savaş. Kimseden ses çıkmayınca da güzel deyip bana doğru ilerlemeye başladı.
Anlamaz bir şekilde suratına baktım. Yanıma geldi ve gözlerini sürekli baktığı adamdan ayırmadan elini izime götürdü. İzim birkaç saniyeliğine, daha öncede olduğu gibi yeşil renkte parlamıştı. Bunu sadece bağlı olduğun kişi yapabiliyordu anlaşılan. Ona bağlı olduğumu neden bütün salona gösterme gereği duymuştu?
Şeytan saçlarıma tekrardan küçük bir öpücük kondurdu ve kapıya ilerleyerek dışarı çıktı.
Bu, bugün ikinci olmuştu. Kesinlikle şeytanın yapacağı bir davranış değildi.
Artık bütün salonun gözleri benim üzerimdeydi. O an şeytana lanet okudum. Keşke yer yarılsaydı da içine girseydim! Toplantıdaki herkesin arasında sadece tek bir kişi bana sinirle, garip bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Elini yumruk yapmıştı. Şeytanın sürekli baktığı adam... Onda anlamdıramadığım bir şeyler vardı.
Sanırım birbirlerinden hoşlanmıyorlardı ve şeytan beni daha demin kıskandırma aracı olarak kullanmıştı.
Off!
"İzninizle" dedim ve salondan ayrıldım. Hayatımın en utanç verici saniyelerini geride bırakmıştım...
Dışarıdaki soğuk havaya karşın yavaşça nefes aldım. Bizim klübeye, annemin yanına gidecektim.
"Hey!" Abimin kulübesine ilerlerken, arkamdan gelen sesle irkildim ve durup başımı çevirdim. Bu o adamdı... Başka biri yok muydu sanki arkamdan gelecek?
Bir günümde belasız geçsindi!
"Merhaba" Dedi. Ses tonu çok samimiyetsiz gelmişti. "Sanırım kendimi tanıtmalıyım" Dedi ve elini uzattı. "Ben kuzey sürüsü alfası, Serkan"
Başımı anladım der gibi salladım. Uzattığı eli sıkmadım. Bu adamdan nefret ediyorsa, şeytanın bir bildiği vardır dedim. Gittikçe şeytana benziyordum...
"Demek bağlı olduğun kişi Savaş" Dedi ve yanımda yürümeye başladı. Elini sıkmamış olmama bozulmuştu. "Nedense hiç şaşırmadım" diye devam etti. Kesinlikle Savaş'la sorunu vardı. Gerçi Savaş'ın kiminle sorunu yoktu ki?
Bu şeytan beni çok uğraştırıyordu!
"Ne ima etmeye çalıştığınızı anlamadım bayım" dedim. Yeterince naziktim bence. Biraz da mesafeli...
Gülümsedi. "Güzelsin ve aynı zamanda zeki" Dedi. Sanki benim hakkımda bilgi toplamaya çalışıyordu. "Bence sen ne dediğimi gayet iyi anladın Dolunay"
Dudaklarımı büzdüm. "Öyle diyorsanız..." dedim. Bu adam sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
Gülümsemesi sırıtmaya dönmüştü. Elini omzuma, izime uzattı. Tam dokunacakken geri çekildim ve kaşlarımı çattım. "Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" Dedim. İrkilmiştim.
"İzninizle Savaş'a bir mesaj ileteceğim" Gözlerimi kısarak ona baktım. Bu adam bir şeylerin peşindeydi. Neden bilmiyordum ama doğa koruyucusu olduğumu işaret eden izime Savaş dışında kimsenin dokunmasına izin vermemem gerekiyormuş gibi hissediyordum.
Ya da bu lanet bağ beni ele geçiriyordu.
"Bu kadarı yeter bence" dedim ve ona son bir bakış atarak hızlıca arkamı döndüm.
"Tekrar görüşeceğiz Oğuz'un kızı" Dedi arkamdan. Babamın adını söylemişti. Bir anlık afalladım ama yürümeye devam ettim. Bu günlerde herkeste benimle görüşüyordu...
Kulübeye geldim ve kapıyı çaldım. Uyumama rağmen yorgun hissediyordum. Şeytan etrafta gözükmüyordu. Abimlerinde işi vardı zaten.
Kapıyı Yiğit açtı, arkasında Ece vardı. "Dolunay" Dedi Yiğit.
Onlara gülümsedim. İkisininde bakışları boynuma dönmüştü. Bakışlarına karşılık gözlerimi devirdim. Kenara çekildiklerinde içeri girdim. Bu dövme ya da işaret her ne ise beni sinir etmişti.
Annem içeri girdiğim anda bana sarıldı. Bende kollarımı onun etrafına doladım. Çok endişelenmiş olmalıydı benim için. Geri çekildiğimde yüzünü inceledim. Yorulmuş gibi bir hali vardı. Yaşadığımız olaylar ona da ağır geliyordu...
Anneminde bakışları herkes gibi boynuma kaymıştı. Elini oraya götürmek istediğinde başımı yana çevirdim. "Ben iyiyim anne, sorun yok" dedim ve her zaman olduğu gibi yüzüme gülümsememi takındım. "Ben odamdayım" deyip bekleme yapmadan basamaklara ilerledim. Tek istediğim uyumaktı...
Odama girdiğimde kendimi yatağın üzerine bıraktım ve gözlerimi kapadım. Bir iki dakika sonrada uyuyakalmıştım zaten. Sabah gözlerimi açtım desem kesinlikle yalan olur. Açamadım. Güneş ışınları gözümü yakıp kavuruyordu. Bıkkınlıkla inledim ve battaniyemi üzerime daha çok çektim. Yataktan kalkmak istemiyordum...
Annemlerde beni uyandırmaya gelmemişlerdi. Bir iki saat kadar daha uyuduktan sonra bu kadarının yeterli olacağına karar verip duşa girdim. Duşun ardından saçlarımı kurutup en kalın kıyafetlerimi giydim. Artık hazırdım. Uykumu almıştım ve dünkü yorgunluğumdan eser kalmamıştı.
Aynaya kısa bir bakış attım. Kahverengi saçlarımın arasına gizlenmiş olan boynumdaki şirin(!) dövmeye bakarak iç çektim. Daha güzel bir şekil yok muydu sanki? Kabadayı gibi duruyordum!
Kahvaltı yapmak için aşağı indiğimde abim ve şeytan dışında herkesin kahvaltı yaptığını gördüm. Sanırım onların işleri vardı.
"Günaydın" dedim ve kendime bir sandalye çektim. Annem konuşmaya başladığında sırıtmam iyice büyüdü.
"Öğlen oldu Dolunay" Dedi. Gözlerimi masaya çevirdim. Öğle yemeğindeydik sanırım.
"Hadi ya" dedim. "O kadar oldu mu?" kimseden ses çıkmayınca bende yemek yemeye başladım. Yiğit hafifçe gülmüştü.
Akşam olduğunda, bütün günümü odamda telefona bakarak geçirmiştim. Şeytan ise hala ortalıklarda yoktu. Benden çok uzaklaşmış olamazdı çünkü gayet iyi hissediyordum.
Saat gece on ikiye geldiği zaman telefonumu yanımdaki komodine bıraktım ve uyumaya çalıştım.
Bir süre sonra tam uykuya dalacakken ensemde nefes hissetmemle irkildim. Tam yerimden fırlayacaktım ki beni yerimde sabit tutan kollarla bu girişimim başarısız oldu. Gözlerimi korkuyla kocaman açtım. Saldırı altındaydım!
"Şşş. Sakin ol melekcik, benim" Şeytanın sesiyle rahat bir nefes aldım ve debelenmeyi bıraktım. Burada ne arıyordu?
"Savaş, ne yapıyorsun?" dedim. Beni belimden sarmış ve kendine çekmişti. Üstünde bir şey yoktu, çıplak göğsüne yaslamıştı bedenimi. Bunu hissedebiliyordum. Bir kanadını bataniye gibi üzerime sermişti. Sanki kaçmamı engellemeye çalışıyordu.
"Sadece uyuyabilir miyiz?" Dedi uykulu sesiyle.
Masum sesiyle beni yine kandırmıştı. Ona izin verecektim. Kendime engel olamıyordum...
Nereye gittiğini çok merak ediyordum ama sormamaya karar verdim. Tatsızlık çıksın istemiyordum.
Birkaç dakikalık sessizliğin ardından yavaşça ona döndüm. Dirseğim yanlışlıkla karnına değince acıyla inlemişti.
Yaralanmış mıydı?
Karanlıkta hiçbir şey göremiyordum. Elimi yavaşça karnına götürdüm. Dokunduğumda sıcak bir sıvı elime gelmişti. Kan...
"Bu da ne?" dedim ve kollarının arasından kurtulup ışığı açmaya gittim.
Işığı açmamla kaşlarımı çattım. "O kadar da kötü değil" Dedi yarasını ciddiye almayarak.
Başımı bıkkınlıkla geriye attım. "Savaş" Dedim ve derin bir nefes aldım "Bir açıklama borçlusun sanırım..."
☆☆☆☆
Devam edecek..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.32k Okunma |
4.65k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |