
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
İyi okumalarr 🤍
☆☆☆☆
Bir çocuk gibi mızmızlandı ve kafasını yastığa koydu. "Sadece uyusak olmaz mı?" Dedi.
Ona sırıttım. "Olur Savaşçığım" dedim ve gözlerimi devirdim. "Sabaha geberip gitmek istiyorsan neden olmasın?"
Sanki komik bir şey demişim gibi güldü. "Birileri benim için endişeleniyor sanki" gülmesi sırıtmaya dönmüştü.
Kaşlarımı çattım. "Senin için endişelenmiyorum Savaş. Ölüp gidersen beni de yanında götürürsün o yüzden diyorum" Bağlı olduğumuzu biliyordu. Gıcık şeytan. Ölürse bende ölürdüm. Bağda tek tartışmaya açık olmayan konu buydu sanırım.
Gözlerimi tekrar yarasına indirdim ve acıyla nefes aldım. Neden ona bir şey olduğu zaman bende acı çekiyordum? Karnının sol tarafında büyük bir kesik vardı ve göğsüne doğru uzanıyordu.
Yüzümü buruşturdum. "Nasıl becerdin bunu?"
Dudaklarını büzdü. "Bilmek istemezsin melekcik" Dedi ve derin bir nefes aldı. Canı acıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Yani.... ben öyle anlamıştım.
"Dikiş atmayı biliyor musun?" dediğinde betim benzim attı. Benden bunu isteyecek hali yoktu ya? Hayatta yapamazdım...
Yüzüm öyle bir hal almış olacak ki Şeytan gülmeye başladı. "Tamam, ben hallederim" Dedi ve yavaşça doğruldu. Ayağa kalktığı anda yarasını tuttu ve yüzünü buruşturdu. Evet, kesinlikle acı çekiyordu.
Acıyla ona baktım. "Sen otur. Ben gidip getireceğim malzemeleri" dedim ve odamdan çıkıp koridorda ses çıkarmamaya dikkat ederek ilerlemeye başladım.
Merdivenlerden indim ve mutfaktaki ecza dolabından gerekli malzemeleri aldım.
Tekrar yukarı çıktım, odamın kapısını açtım. Odaya girdiğimde şeytan gözlerini kapatmış, yatakta uzanıyordu. Uyumuş muydu?
Yanına gittiğimde yüzünü inceledim. Gerçektende uyuyordu!
Kıkırdadım. Yüzümü bir gülümseme aldı. Uyurken çok masum gözüküyordu. En azından her zamanki gibi stresli değildi. Kaşlarını çatmıştı.
Başımı yana eğdim ve yüzünü biraz daha inceledim. Koyu kahve saçları yumuşacık görünüyordu. Saçlarından farklı, iki tane küçük siyah boynuzu vardı. Bu boynuzlar onu çirkin değil, aksine daha da dikkat çekici yapıyordu.
"Yüzüm eskidi melekcik" Savaş'ın bir anda konuşmasıyla gözlerimi kocaman açtım. Uyumamış mıydı? Rezil olmuştum... Utandığım için yanaklarımın ısındığını hissediyordum, kesinlikle yanaklarım kızarmıştı.
Gülüyordu, benimle dalga geçiyordu şu anda!
Gözlerimi devirdim ve boğazımı temizledim. Malzemeleri yatağın üstüne koyduktan sonra bende diğer tarafına geçtim. Elimi pamuğa uzatarak üzerine gerekli olan sıvıyı döktüm. Şeytanda beni dikkatle izliyordu. Dikiş dışında diğer şeyleri yapabilirdim sanırım.
Yarasını söylene söylene temizledim ve odamdaki lavaboya giderek işimin bittiği malzemeleri çöp kutusuna attım. Kesinlikle çıplak göğsüne bakmamıştım, hayır ilgimi de çekmemişti.
Yani şey... öyle olmalıydı. Kızarmamın başka bir açıklaması olmalıydı. Mesela oda çok sıcaktı?
Hormonlarım benimle dalga geçiyordu şu anda. Off!
Geri geldiğimde Savaş'ı yarasıyla uğraşırken gördüm. Arada bir yüzünü buruşturuyordu. Onun dışında dikkatli bir şekilde dikiş atıyordu. Bu konuda tecrübeli olduğu belliydi.
Adam kurtların ve vampirlerin arasında yaşayıp kılıçla savaşıyor Dolunay... Ne bekliyorsun ki?
Düşüncelerimi bir kenara itip ona odaklandım. Gözlerini yarasından ayırmadan konuşmaya başladı. "Banyoya gir" Dedi emir veren bir ses tonuyla.
Daha demin çıktığım banyoya meraklı gözlerle bakıp kaşlarımı çattım. "Neden?"
"Dikkatimi dağıtıyorsun Dolunay" Dedi ve yüzünü acıyla bir kez daha buruşturdu.
İyide yerimde sabit duruyordum. Dikkati nasıl dağılıyordu ki?
Çok fazla düşünmeden banyoya girdim. Canının acımasını istemiyordum.
Birkaç dakika sonra banyonun kapısı açıldı. Savaş içeri girdi. "Odaya geçebilirsin" Dedi ve ona sorar bakışlar atan beni es geçerek duşakabine doğru ilerledi. Onu dinlemeyip hala yerinde duran bana yandan bir bakış attı. "Tabi yine de sen bilirsin, kalıp benimle duşta alabilirsin" Pis bir şekilde sırıtmaya başlamıştı.
Yüzümü buruşturdum ve gözlerimi devirdim. Şeytan her zaman aynı şeytandı...
Odaya girdiğimde kendimi yatağın üzerine bıraktım. Hala açıklama alamadığım aklıma gelmişti.
Ayağa kalkmaya üşenip ışığa ayakkabılarımdan birini fırlattım. Evet, zenginler gibi evde ayakkabı giyiyorduk. Ama ben genelde çorapla dolaşıyordum. Alıştığım için.
İlk denememde ışığın düğmesini tutturduğumda sırıttım. Çok becerikliyim.
Egom geri gelmişti. Gittikçe şeytana benziyordum...
Daha fazla düşünmeden yatağın sağ tarafına kaydım ve gözlerimi kapattım.
Tam dalmıştım ki yatağın diğer tarafında olan hareketlenmeyle gözlerimi açtım. Şeytan yanıma yaklaştı ve kollarını belime sardı. Kalbim çok hızlı atıyordu. Neden bana böyle davranıyordu ki? Ona çok fazla alışmaktan korkuyordum. Her an kalbimi kırabilirdi...
Elini boynumdaki izde hissettiğimde irkildim. Başparmağıyla dövmenin üzerinden geçiyordu.
"İntikamını aldım" Dedi. Şimdi anlamıştım yaralanmasının sebebini, vampirle kavga etmişti...
Diyecek söz bulamadığım için sessiz kaldım.
"Çok acıyor mu?" sesi titriyordu. Ona acıyor diyemezdim ki...
Başımı olumsuz anlamda salladım. Yine güldü.
"Yalan söylemeyi beceremiyorsun meleğim" Dedi. O sondaki yeni sahiplenme eki beni şaşırtmıştı.
Nefesini boynumda hissediyordum. Yüzü çok yakınımdaydı. Dudaklarını dövmenin üzerinde hissettiğimdeyse, gözlerimi kapattım. Beni kendine her geçen gün aşık ediyordu, bunu kabullenemesemde sonunda olacak olan buydu...
Titrek birer nefes aldım. Dudakları çok sıcaktı. Yavaşça geri çekildiğinde, değdiği yerde yanma hissi bırakmıştı. Bütün bedenime yayılmıştı bu his...
Daha fazla düşünmeden uyumaya çalıştım. Biliyordum ki düşünürsem sabaha kadar gözüme uyku girmezdi...
"İyi geceler şeytan" dedim.
"Sanada ondan" Dedi ve beni daha çok sardı...
🦋
Yüzüme gelen güneşle gözlerimi açamadım. Bir daha perde açık uyumayacaktım...
Sıkıntıyla ofladım. Elimi gözlerime götürdüm ve yavaşça araladım. Gece olanlar aklıma geldiğindeyse gözlerim yatağın sol tarafına kaydı. Kimse yoktu. Acaba hayal mi görmüştüm? Şeytanın rüyalarımda ne işi vardı?
Düşüncelerimden kurtulmak için başımı salladım ve lavaboya ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra yavaşça aynaya baktım. Geçen günlere göre çokta kötü görünmüyordum.
Saçlarıma çeki düzen verdim ve üstümü giyip aşağı indim.
Evde ses yoktu. Herkes neredeydi?
Salona girdiğim zaman etrafa kısa bir bakış atıp kaşlarımı çattım. Şeytan koltuğa uzanmış elma yiyordu. Şu anda kesinlikle biscolota erkeklerine benziyordu.
Bunu söylemedim varsayın...
"Melekcik uykucu çıktı" Dedi ve elmasından bir ısırık daha alıp mavi gözleriyle beni süzdü.
O beni süzdüğü için gözlerimi üstüme çevirdim. Bir kot pantolon ve mavi bir kazak giymiştim. Gayette güzel duruyordu...
Ben kışlık giyinirken o üstünde hiçbir şey olmadan dolaşıyordu. Üşümemelerini o kadar kıskanıyordum ki!
"Herkes nerede?" dediğimde beni süzmeyi bıraktı ve bakışlarını yüzüme çevirip sırıtmaya başladı.
"Bugün benimsin" Dedi. Dalga geçiyordu sanırım...
Gözlerimi devirdim. "Ciddiyim Savaş. Annemler nerede?" Bana söylemeden nereye kaybolmuşlardı?
"Avlanmaya gittiler" Dedi.
"Annemde mi gitti Savaş?" dedim ve tek kaşımı sorarcasına kaldırdım.
"O, Emre'nin ısrarıyla şehre döndü" şaşkınlıkla ona baktım. Bana neden haber vermemişlerdi? Aslında annemin gitmesi bir bakıma iyi olmuştu. Burada güvende değildi...
"Abim beni sana nasıl bıraktı? Sana güvenmez ki" Dedim. Haklıydım bence, olanlardan sonra şeytanın beni bir anda bırakıp gitme ihtimali vardı.
"Elbette abin bana güvenmez" Dedi ve elini pantolonunun cebine soktu. Birkaç saniye sonra kolyemi cebinden çıkarınca kaşlarım daha fazla çatıldı. Elim boynuma gitmişti. Kolyemi düşürmüş müydüm? "Ama buna güvenir"
Onu çıkardığımı ya da düşürdüğümü hatırlamıyordum bile! Ne kadar unutkan olmuştum.
Yanına gidip kolyeyi elinden aldım ve boynuma taktım. "Abin nerede olduğunu görebiliyor" Dedi.
Kolye sihirliydi anlaşılan. Şeytanın yanından geçip diğer koltuğa oturdum. "Saat kaç?"
"Bir" Dedi ve elindeki bitmiş elma çöpünü çöpe atmak yerine yaktı. Külleri etrafa savrulduğunda kaşlarımı çattım.
"Onları sen toplayacaksın Savaş" Dediğimde sırıttı.
Bana aldırış etmeden ayağa kalkıp üstüne koltukta duran kısa kollu siyah tişörtünü geçirdi. "Hadi kalk" Dedi.
"Nereye?" diye sordum. Açıkçası dışarı çıkacak havamda değildim ve gidecek bir yerimizde yoktu.
"Biraz aşağıda bir şehir var oraya" Dedi.
Gelip gelmediğimi umursamadan kapıya ilerlediğinde bende ayağa kalktım ve onu takip ettim. Ormana doğru gidiyordu.
Arkasından ilerlerken aklıma gelen mantıklı bir soruyla durdum. Savaş'ta durduğumu farketmiş olacak ki başını çevirip bana sorar gözlerle baktı.
"Böyle insanların içine giremezsin" dedim. Boynuz ve kanatlarına kısa bir bakış atmıştım. İnsan içine böyle çıkamazdı... İnsanların bizi deney malzemesi olarak kullanmasını mı istiyordu?
"İnsanlar bunları göremez. Onlar için ben gayet sıradan bir insanım." Dedi ve siyah kanatlarını kısaca bir süre açıp kapadıktan sonra yürümeye devam etti.
Kaşlarımı çattım ve ona yetiştim. İnsanlar göremiyor... O yüzden ilk karşılaştığımızda bana insan olamazsın demişti!
Her parça teker teker yerine oturuyordu. Zaman geçtikçe alışmaya başlıyordum. Derin bir nefes aldım ve yanında yürümeye başladım.
"Çok yavaş ilerliyoruz" dediğinde ona baktım. Ne yapmamı istiyordu? Flash olmamı falan mı bekliyordu?
"Aslında hava yolunu kullansaydık..." dediğinde gözlerimi kocaman açtım. Hayatta uçmazdım! Korkudan uçağa binememiş kızdım ben!
"Bence gerek yok, ne güzel doğayla iç içeyiz" dedim ve ona şirince sırıttım.
"Ne yani? Bir melek yüksekten mi korkuyor?" gülmeye başladığında gözlerimi kıstım. O böyle söyleyince sırtımda olan iki kesik kendilerini göstermek istermişçesine sızladı.
"Aslında kurtların yüksekten korktuğunu duymuştum belki diğer tarafından geliyordur" Diyerek beni kızdırmaya devam etti.
"Ne kadar komik(!)" dedim ve gülmeye devam eden ona gözlerimi devirip yürümeye başladım.
"Pekala, senin dediğin olsun" Dedi ve gülmesini zar zor kesip yanıma geldi. Birlikte yürümeye devam etmiştik. Sıra sıra dizilmiş ağaçların arasından geçiyorduk.
Şeytan, yürürken ikide bir bana bakıp pis pis sırıtıyordu. Bu hiç hoşuma gitmemişti.
Bir saat kadar daha ilerledikten sonra yoruldum ve bir ağacın altına kendimi bıraktım. Hem susamıştım hemde ayaklarımı hissetmiyordum.
"Biraz dinlensek mi?" dediğimde bana baygınca bakıp iç çekti.
Birkaç dakika daha durduk. Şeytan ayakta beni inceliyordu. Bakışlarında bir tuhaflık vardı...
"Özür dilerim" dediğinde anlamaz şekilde ona baktım.
"Ne için?" dememe kalmadan beni kucakladı ve büyük kanatlarını açtı.
Ağzımdan tiz bir çığlık kaçmıştı. Başımı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapadım. Ne olursa olsun gözlerimi açmayacaktım.
Şeytanın hızlıca inip kalkan göğsünden güldüğünü anladım. Gıcık! Benimle eğleniyordu...
"İndir beni Savaş!" diye bağırdım.
"Sorun yok tutuyorum seni" dediğinde içimden ona bininci laneti okuyordum.
"Savaş eğer beni indirmezsen hayatında hiç duymadığın küfürleri saniyeler içinde öğrenirsin!" dedim ve başımı göğsüne daha çok yasladım. Kanat hışırtıları duyuyordum. Rüzgar saçlarımı önüme getiriyordu ama ne olursa olsun gözlerimi açmıyordum.
"Dolunay eğer bağırmayı bırakmazsan birlikte aşağı düşeceğiz" Dedi. Lütfen dalga geçiyor olsun... Lütfen.
Derin bir nefes aldım ve tişörtünü daha sıkı tuttum. Aşağı indiğimizde ona gününü gösterecektim!
Yüzüme çarpan soğuk hava saçlarımı uçuşturuyordu. Havada olduğumuzu biliyordum ama gözlerimi açmamakta ısrar ediyordum. Başım dönüyordu!
"Artık beni bırakabilirsin Dolunay" dediğinde ne dediğini algılayamadığım için anın şokuyla biraz saçmaladım.
"Benim kanatlarım yok yere düşerim" dedim. Başımı göğsüne daha çok yaslamıştım.
Şeytandan gülme sesi geldiğinde başımı yavaşça kaldırdım. Yerdeydik. Yine rezil olmuştum!
"Böyle seyehat etmeyi sevdiysen seni her yere taşıyabilirim melekcik. Kanatlarım hizmetinde" Dediğinde kıpkırmızı kesildim. Hemen ciddileştim ve kucağından indim. Boğazımı temizleyip onu görmezden gelerek önüme baktım.
Hayır, buna cevap vermeyecektim.
Bizi şehrin biraz daha arkasına, ormana indirmişti. Bilmediğimiz şehirde ne yapacaktık ki?
Kaşlarımı çatmış bu küçük şehri incelerken, şeytanın yanıma geldiğini fark etmemiştim.
"Sence düşmene izin verir miyim melekcik?" Dedi ve önüme gelen saç telimi kulağımın arkasına attı.
Vermezsin...
Düşmeme izin vermezsin Şeytan...
☆☆☆☆
Devam edecek...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.32k Okunma |
4.65k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |