26. Bölüm

26. Bölüm

İrem Çiftçi
berceste_sb

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!

İyi okumalarr 🤍

☆☆☆☆

Şehre doğru yürümeye başlamıştık. Şeytan arada bir yüzüme bakıyordu, sonra tekrar önüne dönüyordu. Bu aralar davranışlarında bir tuhaflık vardı. Gerçi o her zaman anormaldi ama neyse...

Şehrin içine girdiğimizde koskoca binalar bizi karşılaşmıştı. Açıkçası bu görüntüyü hiç özlememiştim. Orman en iyisiydi.

"Ne yapmak istersin?" Sorusuyla yanımda sessizce yürüyen Şeytana baktım. Şehirde amaçsızca oradan oraya koşturan insanlar hiçbir şeyin farkında değillerdi. Yanlarından bir şeytan geçiyordu.

Bu düşüncemle gülümsedim. Eski hayatımda böyleydi. Özledim denemezdi ama yinede bir parçam eski yaşamıma dönmek istiyordu...

Yavaşça iç çektim ve etrafa kısa bir bakış attım. Sıra sıra dizilmiş mağazalar ve kafeler rengarenk gözüküyordu. Bir yerde otursak hiçte fena olmazdı...

"Aslında bir yerde oturabiliriz." dedim ve ona baktım.

"Nasıl istersen" Dedi. Sonrada bir kafe bulup içeri girdi. Bende onu takip ettim.

"Savaş?" biri Savaş'a seslendiğinde bakışlarım o yöne döndü. Kahverengi saçlı ve yeşil gözlü bir adam buraya geliyordu. Savaş'la aynı yaşta gibiydiler. "Seni buralarda görmeyeli çok oldu" Dedi ve gülümsedi.

Onlara anlamaz bakışlar attım. Buraya daha önceden gelmiş miydi?

Savaş, adama başını salladı ve en köşedeki masaya geçip oturdu. Bakışlarını yüzümde hissettiğimde karşısına oturmamı istediğini anladım.

"Hoş geldin yenge" Bu adam gitmemiş miydi? Ona hafifçe gülümsedim ve masanın diğer tarafındaki koltuğa oturdum.

Bir saniye... yenge mi dedi o?

Ben tam ağzımı açıp öyle olmadığımı söyleyecekken şeytan araya girdi. "Meyve suyu ve bir bardak su" Savaş sipariş verdiğinde adam başını salladı ve masanın yanından ayrıldı. Homurdandım ama uzatmadım. Kime ne anlatacaktım ki?

Ellerimi masaya yasladım ve gözlerimi şeytana diktim. Bazı şeyleri konuşmak için iyi bir fırsattı.

"Savaş" Dedim ve bana baygın bakışlar atmasını izledim. Ne yani, konuşmamı istemiyor muydu?

"Gönder gelsin" Dedi ve koltukta daha fazla yayıldı. Soru soracağımı anlamıştı. Ona anlamaz bakışlar attığımda derin bir nefes aldı ve her zaman olduğu gibi açıklamaya başladı. "Genelde saçma sorular soruyorsunda o yüzden dedim Dolunay" Dedi ve garsonun getirdiği sudan bir yudum aldı.

Boğazımı temizledim ve 'bana göre mantıklı' olan sorumu sordum. "Ailenin benden haberi var mı?"

"Yok" Dedi ve gözlerini etrafta gezdirdi.

"Neden söylemedin?" dedim ve önümde duran meyve suyundan bir yudum aldım.

Gözlerini tekrar bana çevirdi. Bu sefer bakışları gözlerimde değil, boynumda olan dövmedeydi.

"Eğer koruyucunun bana bağlı olduğun öğrenirlerse seni yanlarına almak isteyeceklerdir" Dedi.

"Bunun nesi kötü ki?" dediğimde kısık bakışlarını boynumdan gözlerime çevirdi.

"Biz krallıkta yaşıyoruz Dolunay, orası senin için güvenli değil" Dedi ve duraksadı. "Şu anda en güvenli yer abinin ve benim yanım" Kaşlarımı çattım ve bakışlarımı masaya indirdim. Ailesinin yanında olmak varken beni korumak için onlara söylememişti. Neden böyle yapmıştı ki?

"Burada kalmak için ailene nasıl bir yalan söyledin?" dedim. Sonuçta uzun süredir yanlarına gitmiyordu. Burada kalmak için bir şeyler söylemesi gerekiyordu.

Başını yana eğdi ve pis bir şekilde sırıttı. Bu sırıtışın altında bir şey yatıyordu. Yine ne olmuştu? "Bağırmak yok ama..." dediğinde sorar gözlerle ona baktım. Kesinlikle sinirleneceğim bir şey söyleyecekti.

Sinirlenmemek için dudaklarımı dişledim ve gözlerimi kapatıp açtım. "Ailene ne dedin Savaş?" Sakin olmak için meyve suyundan bir yudum daha aldım.

Sırıtması iyice büyüdü ve beni baştan aşağı süzdü. "Hamile olduğunu" dediğinde gözlerimi kocaman açtım ve meyve suyunun birazını püskürttüm.

"Ne dedin?!" Kafedeki bütün bakışlar bize dönmüştü. Savaş sakince peçetelikten bir peçete çıkardı ve bana uzattı.

Ciddi değildi değil mi? Nolur ciddi olmasın!

Sakince güldü. "O kadar da kötü değil" Dedi ve gözlerini devirdi. "Tek kötü yanı seni onlarla tanıştırmamı bekliyorlar."

Ona kısık ve sinirli gözlerle baktım. "Bana öyle bakma Dolunay. O anda aklıma yalan olarak tek bu gelmişti." Dedi ve bardaktaki suyunu tek seferde bitirdi.

Tek hamile olmadığım kalmıştı, o da hayırlısıyla olmuştu. Artık rahatça ölebilirdim. Şaka gibiydi!

"Sağol Savaş" Dedim ve gözlerimi etrafta gezdirdim. İzleniyormuş hissi doğmuştu içime...

Normalde konuyu uzatırdım ama tüylerim bilmediğim bir sebepten diken diken olmuştu. Kesinlikle izleniyorduk.

Gözlerim bir masaya takıldığında orayı dikkatle inceledim. İki kız ve üç erkekten oluşan bir grup vardı. İnsan olamayacak kadar tenleri beyazdı. Geçen seferki vampirlerde böyleydi.

Gözlerim tek bir kişide kaldığında yavaşça yutkundum. Bu kuzey sürüsü alfasıydı. Geçen seferki adamdı. Beni yoldayken durdurmuştu...

Geçen gördüğüm zamankinden tek farkı yüzünün dağınık olmasıydı. Anlaşılan biriyle kavga etmişti. Ama kurtların yaraları hızlı iyileşmiyor muydu?

Asıl soru vampirlerle ne işi vardı? Onlarla işbirliği mi yapıyordu? Kendi türüne ihanet ediyordu.

İzime dokunmak istediği zaman iyi ki izin vermemiştim.

Gözlerimi onlardan ayırmamaya çalışarak mırıldandım. "Savaş"

Şeytan kaşlarını çatıp bana baktı. Gözlerimle oldukları yeri işaret ettiğimde hiçbir şey olmamış gibi omuz silkti ve sakince oturmaya devam etti. "Gerçekten fark etmediğimi mi sanıyorsun Dolunay?" Bu yüzden sakin oturuyordu ve endişelenmemişti...

"Konuştuklarımızı duydular mı?" dedim ve yerimde rahatsızca kıpırdandım. Serkan beni izliyordu. Bu çok rahatsız ediciydi.

"Daha yeni geldiler" Dedi Savaş ve gözlerini kısarak onları inceledi.

Onlara tekrar döndüğümde Serkan'la göz göze geldik. Halinden memnunmuş gibi gülümsedi ve bakışlarını benden çekip Savaş'a çevirdi.

Kaşlarımı çatarak bende şeytana baktım. Aralarında anlamadığım bir bakışma geçmişti.

Ne oluyordu? Doğaüstü varlıkların arasındaki sorunlar hakkında en ufak fikrim yoktu ve can sıkıcı olmaya başlamışlardı. İnsanlar daha kolaydı.

"Piç herif" Dedi şeytan ve yavaşça nefes aldı.

"Küfür etme" dediğimdeyse bakışlarını bana çevirdi.

"Dolunay" Dedi ve duraksadı. "O gece..." Serkan'la karşılaştığımız geceden bahsediyordu. "İzine dokundu mu?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, izin vermedim" dedim. İyi ki de izin vermemiştim. Bir şeyler karıştırıyorlardı ama anlamamıştım.

Şeytan başını salladı ve "Güzel" Dedi. Yine ne olmuştu?

"Noldu ki?" dediğimdeyse bana cevap vermedi.

Nefesimi bıkkınlıkla dışarı verdim. Söylese ölürdü sanki! Gıcık şeytan!

Savaş sert bir şekilde ayağa kalktığında anlamaz bir şekilde ona baktım. "Gidiyoruz" Dedi ve cebinden bir miktar para çıkartıp masaya bıraktı.

Bende ayağa kalktım ve onu takip ettim. Onların masasının yanından geçtiğimizde bakmamaya çalıştım.

Abimin bundan haberi var mıydı? Gidip söylememiz gerekiyordu.

Dışarı çıktığımızda yüzüme çarpan soğuk havayla irkildim. Hava kararmaya başlamıştı ama etraf hala kalabalıktı. Sokak lambaları çevreyi aydınlatıyordu.

"Abimin bu olanlardan haberi var mı?" arkasından ilerlerken şeytana seslenmiştim.

Serkan'ın hain olduğunu söylemeliydik! Vampirlerle takılıyordu!

Şeytan duraksadı ve yavaşça arkasını dönüp bana baktı. Derin bir nefes almıştı. "Abin gözünün önündeki şeyi göremiyor Dolunay" Dedi. "Tek ben biliyordum, artık sende biliyorsun"

"Abime söylemeliyiz" dediğimde hayır anlamında başını salladı. "Olmaz, kurtlar arasına karışamam ve şu anlık katliam çıkmasını istemiyorum" dedi.

Bir yandan haklıydı. Sürü, Alfalarının vampirlerle iş birliği yaptığını öğrendiklerinde kesinlikle sakin kalmayacaklardı.

"Peki şimdi ne yapacağız?" dedim. "Senin eminimki bir planın vardır"

Kaşlarını çattı ve ciddi bir hal alıp bana baktı. "Benim tek planım sensin Dolunay" Dedi. "Diğerleri beni ilgilendirmiyor"

Yavaşça iç çektim. Bu biraz bencilceydi ama bir yandan haklıydı. Bizi ilgilendirmeyen konuların içine girmek şu anda en son isteyeceğim şeydi...

Şeytan yanıma geldi ve elini sırtıma koyarak aceleyle ilerlememi sağladı. Bir kanadını çevreme sarmıştı, fark edilmemi istemiyor gibiydi. İnsanlar tarafından değil, vampirler tarafından.

Tam ormana girecektik ki arkamızdan bir gülme sesi geldiğinde ikimizde durduk. Şeytanın sırtımdaki eli kasıldı. Kulağıma eğilip fısıldadı. "Arkamda dur" dedikten sonra elini çekti ve arkasını yavaşça döndü.

"Ne güzel bir tablo..." tanımadığım birinin sesini duymuştum. Anlaşılan bir kişi değillerdi. Bende arkamı döndüm ve gözlerimi üzerlerinde gezdirdim. Başta Serkan olmak üzere kafedeki bütün vampirler eksiksiz bir şekilde buradaydı. Aman ne hoş(!)

Serkan alaycı bir şekilde sırıttı ve gözlerini bana çevirdi. "Evli, mutlu, çocuklu..." dediğinde titrek bir nefes aldım.

İçim rahattı, bize insanların içinde zarar veremezlerdi. Yani... sanırım.

Savaş kanatlarını açtı ve beni arkasına alıp Serkan'ın görüş açısından çıkmamı sağladı. "Yine mi sen? Bıkmadın mı sürekli dayak yemekten köpecik?" Savaş alayla konuştuğunda uzun bir sessizlik oldu. Onları göremediğim için ne tepki verdiklerini bilmiyordum. Şeytanın geceden bile daha siyah olan kanatları her şeyi gizliyordu. Benide.

Anladığım şeyle gözlerim şokla açıldı. Serkan'ı o dövmüştü! Boynumdaki izin intikamını hem ondan hemde vampirden almış olmalıydı!

"Bize burada saldıracak kadar alçaldığını sanmıyorum Serkan" Ses gelmeyince Savaş devam etmişti. Neden fazla tepki göstermediğini şimdi anlamıştım, buraya gelirken rahat olmasını da... İnsanların içinde bize saldıramazlardı.

"Size vampir kraliçeden bir mesaj getirdim" Serkan sonunda konuştuğunda bıkkınlıkla iç çektim. Bir günümüzde sorunsuz geçse olmazdı sanki...

☆☆☆☆

Devam edecek..

Bölüm : 24.04.2025 15:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...