29. Bölüm

29. Bölüm

İrem Çiftçi
berceste_sb

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!

İyi okumalarr 🤍

............

Bilincimin yerine geldiğini hissediyordum ama kirpiklerim birbirine yapışmış gibi açılmamakta ısrar ediyorlardı. Gözlerimi açmak için biraz daha zorladım. Sonunda açılmaya karar verdiklerinde gözüme gelen ışığı engellemek için elimi yavaşça kaldırıp güneşin geldiği yere siper ettim. Acıyan boğazımı biraz yumuşatmak için yavaşça yutkundum ve güçlükle derin bir nefes aldım. Başımın ağrısı çok zorluyordu. Çokta fazla aralanmayan gözlerimi başıma şiddetli bir ağrı daha girmesiyle kapadım ve acıyla inledim.

Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım ve elimi yüzümden çekerek neler olduğunu anlamak için yerimden hiç istemesemde doğruldum.

Gözlerimi tekrar araladım ve gördüklerimle irkilip kendimi geriye doğru itekledim. Yatakta olduğumu hesaba katmamış olacağım ki kendimi yerde bulmam saniyelerimi aldı.

"Şapşal" Şeytanın dalga geçen sesini duydum ama onu takmadım. Koltuğa oturmuş yerdeki bana bakıyordu. Şu anda dikkatimi ona değil, sırtımdan yere doğru uzanan yeni, beyaz ve tüylü uzuvlarıma vermiştim. Buna alışık olmadığım için uyandığım anda biraz irkilmiştim ama tanrı aşkına, sırtımda iki kolum daha çıkmış gibi hissediyordum!

Kaşlarımı çattım ve merakla başımı yana yatırıp beyaz renkte olan kanatlarımı incelemeye başladım. Bu çok değişik bir histi. Sanki dört tane kolum varmış gibi onları oynatabiliyor ve hissedebiliyordum. Sırtımda artık elbette bir ağırlık vardı ama ne çok ağır ne de çok hafifti kanatlar. Sırtımdan başlayıp yere yünlü bir battaniye gibi serilmiş beyaz uzuvlarımın dokusu yumuşacıktı. Çok narin ve hassas olduklarını şimdiden anlamıştım. Onları oynatmaya çalışarak hayranlıkla iç çektim. Hayatıma bu yeni uzuvlarla devam etmek kesinlikle bir işkence gibi olacaktı. Daha kontrol bile edemiyordum onları...

Bakışlarımı alışık olmadığım kıyafetime çevirdim. Sırtı açık, beyaz ve sade bir elbise giymiştim. Aklıma gelen düşünceyle gözlerimi kısarak bakışlarımı elbisemden şeytana çevirdim. Ne düşündüğümü anlamış olacak ki sırıttı.

"Merak etme melekcik, üzerindekini ben giydirmedim. Ece yardım etti" dediğinde rahat bir nefes aldım.

İlgimi tekrar kanatlarıma çevirdiğimde şeytandan bir iç çekme sesi geldi. "Yakışmış" Dedi ve ayağa kalkarak yanıma geldi. Ona sorar bakışlar attım. "Bütün gün orada durmayı düşünmüyorsun herhalde"

Başımı olumsuz anlamda salladım ve ayağa kalkmam için uzattığı elini tuttum. Yavaşça ayağa kalkıp dolabıma ilerledim. Bu elbiseyle durmaya devam edersem soğuktan donarak ölecektim sanırım...

Dolabımın kapağını açtığımda gördüğüm görüntüyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hiçbir bir kıyafetim yoktu, onun yerine üzerimdeki gibi sırtı açık elbiseler vardı. Başımı şeytana çevirdim ve konuşmaya başladım. "Bu ne?"

Bana anlamaz bakışlar attı ve dolaba baktı. Sonrada kedi gibi sırıtarak konuştu. "Kıyafet" dediğinde ona ciddi misin der gibi baktım.

"Ciddi misin Savaş?" dedim ve gözlerimi devirdim.

"Normal kıyafetlerini giyeceğini düşünmüyordun herhalde," Dedi ve dolabın kapağını kapatıp karşıma geçerek üzerimdeki elbiseye kısa bir bakış attı. "Bence üzerindeki elbise gayet iyi"

"Evet, donarak ölmemi istiyorsan çok güzel bir seçim" dedim şirince sırıtarak.

Kaşlarını çattı. "Üşüyor musun?"

Başımı yavaşça salladım. "Evet, üşüyorum ve biraz daha böyle kalmaya devam edersem donarak öleceğim şeytan" dedim ve yanından geçerek odamın kapısına ilerledim.

Her şey güzel gidiyordu. Ta ki... ben kanatlarıma takılıp düşene kadar.

Kapının önüne geldiğimde alışık olmadığım ve nasıl duracağını anlamadığım kanatlarımın üzerine basarak düşmekten, şeytanın beni son anda kolumdan yakalamasıyla ucuz kurtulmuştum. Kanatları artık bir fazlalık olarak görüyordum...

"Kanatlarını kapatman gerekiyor aptal, öyle yürüyemezsin" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Bana hakaret etmekten ne zaman vazgeçeceksin?"

Sırıttı. "Ancak öldüğümde bebeğim" Dedi ve başını onaylamaz bir şekilde iki yana sallayarak elini izime götürdü. Ne yaptığını anlamadığım için onu izlemeye başladım.

Elini izime götürmüş, sonrada gözlerini kapatmıştı. Elini çektiğinde ise artık üşümüyordum. "Bu seni birkaç saat idare eder" Dedi ve devam etti. "Aslında artık üşümemen gerekiyor, neden böyle oldu bilmiyorum."

Gözlerimi devirdim. Ne kadar tuhaf ve saçma olay varsa benim başıma geliyordu.

Kanatlarımı şeytanın büyük, kara kanatları gibi sırtımda katlamaya çalıştım. Başardım desem yalan olurdu... Biraz başarmıştım ama sonra tekrar eski hallerini almışlardı. Beyaz tüylerin uçları yere değiyordu.

Bir kez daha denedim ama yine başarısız olduğumda pes edip temkinli bir şekilde yürüyerek kapıya ilerledim. Kanatlarımın zemine yayılan kısımlarına basmamaya çalışıyordum.

Merdivenlere geldiğimde şeytan bir kolumdan sıkıca tuttu ve aşağıya sapasağlam inmemi sağladı. Ona minnettardım çünkü arkamdan beni takip eden bu büyük, hassas ve uzun şeylerle merdivenlerden inmem yuvarlanmama ve yaralanmama yeterdi.

Salona geldiğimizde mutfaktan güzel kokular geliyordu. Oraya ilerledim ve kahvaltı masasına kısa bir bakış attım. Acıktığımı şimdi fark ediyordum. Ece’yle abim kahvaltı hazırlıyordu, Yiğit ise masaya tabakları yerleştiriyordu. Eh, en azından yumurta bile kıramayan ben bu fantastik dünyada annem yokken aç kalmayacaktım.

Tam yanlarına ilerleyecektim ki kanatlarımın kapı çerçevesine takılmasıyla yere kapaklandım. Bu gidişle hayatta yürüyemezdim! Buna bir çözüm yolu bulmalıydım. Kapıdan bedenim geçmişti ama yerde sürünen büyük kanatlarım resmen gitmeme izin vermemiş, takılıp yere düşmeme neden olmuşlardı.

Mutfağa hiç hoş bir giriş yapmamıştım. Bakışların hepsini üzerimde hissettiğimde boğazımı temizledim ve şeytanın kahkaha atmasını umursamayarak hiçbir şey olmamış gibi bir sandalye çekip oturdum.

Abimlere bir bakış attığımda gülmemek için kendilerini tuttuklarını gördüm. Gözlerimi kısarak derin bir nefes aldım. "Gülün gülün, hiç çekinmeyin" dediğimde Yiğit büyük bir kahkaha patlattı.

"Alışamadın sanırım" Dedi kahkahalarının arasından ve masaya tabakları koymayı bitirip karşımdaki sandalyeye yerleşti.

Herkes masaya oturduğunda Ece bana samimi bir şekilde gülümsedi. "Kanatların çok güzel duruyor Dolunay, yakışmışlar." Kendimi gülümsemek için zorladım. Yakışmaları umrumda değildi. Hala daha kanatlarımı fazlalık olarak görüyordum... Ne yazık ki bu onları nasıl hareket ettireceğimi çözene kadar devam edecekti.

Yanımdaki sandalyede rahat bir şekilde oturan şeytana bakarak iç çektim. Kanatları sandalyenin iki yanında katlanmıştı. Benim kanatlarım onun kanatlarından daha küçüktü ve onun kanatlarının koyuluğuna karşın bembeyazlardı. Sandalyede rahat edemeyip kıpırdanmaya başlamıştım. Şeytan yanındaki kıpırdanmayı fark etmiş olacak ki başını tabağından kaldırıp bana kısa bir bakış attı.

Sonunda onun yaptığı gibi katlamaya çalışmaktan vazgeçip kanatlarımı serbest bıraktım. Sırtımdaki bütün kaslar gerilmişti. Yerde sürünmeleri açıkçası şu anda hiç umrumda değildi. Kahvaltıma tekrar döndüm.

Kahvaltı bittiğinde Yiğit yerinden kalktı ve tabağını alıp lavaboya koydu. Geri dönerken yere serilmiş olan kanadıma basmasıyla canım acımıştı. Ona kaşlarımı çatarak baktım. "Dikkat etsene!" dediğimde hemen özür dileyip mutfaktan çıkarak gözden kayboldu.

Abim boğazını temizledi ve kanatlarıma bakarak konuşmaya başladı. "Dolunay, sanırım kanatlarını toplasan iyi olacak"

Ben tam cevap verecekken şeytan araya girdi. "Aslında bu şu anlık pek mümkün değil" Dedi ve bana kısa bir bakış attı. "Daha alışamadığı için kontrol edemiyor. Ben çocuklarda olduğu gibi olmaz, daha kolay kontrol eder sanmıştım ama sanırım yanılmışım..." Şeytan düşünceli bir şekilde kanatlarıma bakarken çenesini kaşıdı. Ben ise yeni uyanmış gibi karışmış kahverengi saçlarını ve simsiyah boynuzlarını inceledim. Üzerinde kanatlarının rengiyle uyumlu siyah kısa kollu bir tişört ve kot pantolon vardı. Bakışlarım tekrar buz mavisi gözlerine döndü. Onu incelediğimi fark edip muzipçe göz kırptığında kızararak başımı önüme çevirdim.

Lanet olası hormonlar. Adamın her halinden etkilenmeyi acilen kesmeliydim.

Şeytanın dedikleriyle rahat bir nefes alarak geriye yaslanmıştım. Bütün durumu abime kısaca özetlediği için bana bir şey kalmamıştı. Durumum normaldi neyse ki... Bir anormalliği daha kaldırabileceğimden emin değildim.

Birkaç dakika sonra uzaktan kurt ulumaları gelmeye başladığında kaşlarımı çattım. Masadaki herkes birbirine bakıyordu. Abim sandalyesini hızla geriye iterek kalktı ve mutfaktan bir şey demeden çıktı. Yanımda gerilen şeytana seslenmişti. "Savaş" dedi arkasına bakmadan evin kapısına ilerlerken. "Sende benimle gel"

Şeytan anlam veremeyerek abimin çıktığı mutfak kapısına baktı. Yiğit abimin söylemesine gerek kalmadan peşine takılmıştı. Bu kurt ulumaları nereden geldiyse onları endişelendirdiği kesindi.

Titrek bir şekilde nefes aldım. Her seferinde onlara zarar gelecek diye korkuyordum. Buraya geldiğimden beri hiçbir şey yolunda gitmemişti ve Savaş’a bağlı olmam yetmiyormuş gibi sürekli başımı belaya sokuyordum.

Şeytan ayağa kalktığında bende kalktım. Kapıda onu bekleyen abim ve Yiğit’e baktı ve konuşmaya başladı. "Siz gidin." Deyip bana yaklaştı. Abimin ve Yiğit’in bir şey demeden gidişini izledikten sonra tekrar şeytana döndüm. Elini izime çıkardı, yavaşça parmaklarını omzuma bastırdı. Odada yaptığının aynısını yapmıştı. "Ne zaman geleceğim belli değil, bu üşümeni biraz engeller" başıyla salondaki şömineyi işaret etti. "Çok üşürsen onu yak" Dedi ve kapıya ilerledi.

Resmen gitmeden önce üşüyüp üşümediğimi düşünmüştü! Kalbim çok hızlı bir şekilde atıyordu ama ben yerimde donakalmıştım.

Siktir. Ben ve aciz kalbim bu şeytandan geri dönmesi çok güç bir şekilde deli gibi hoşlanıyordu.

Kendime olan bu itirafım yüzünden tedirginlikle iç çektim. Geri kalan hayatım boyunca başım beladan kurtulmayacaktı.

"Ece, sen burada onun yanında kal" Bana son bir bakış atan şeytan Ece’nin başını sallayıp kabul etmesi üzerine kapıyı açarak seri bir şekilde dışarı çıktı.

Kurumuş dudaklarımı ıslattım ve kendime gelmek için başımı hızlıca salladım. Ardından bakışlarımı Ece’ye dikerek gülümsedim. Yapacağım şeyi anlamış olacak ki gözlerini dehşetle açtı ve başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır Dolunay, aklından bile geçirme." Ellerini itiraz ederek kaldırdı ve beni gerisinde bırakıp salona ilerledi. Bende ardından kanatlarımı yerde sürüyerek ilerleyip yalvarırcasına ona baktım.

Ne derse desin bunu yapacaktım. İçimde kötü bir his vardı. Onlara bir şey olmasını istemiyordum. Arkalarından gidecektim. Biliyordum, şu anda filmlerdeki aptal ve kendini tehlikeye atan kızlara benziyordum ama onun yanında olmak istiyordum. Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu...

İçimde, ne olduğunu anlamadığım bir parçam beni ona gitmem için uyarıyordu. Sanki ruhumu bağıma, çoktan uzaklaşmış olan şeytana doğru çekiştiriyordu. Kanatlarımı kazandığımdan beri bu his güçlenmişti. Her ne kadar bu yeni uzuvlarımı inkar etsemde artık onlarda benim bir parçamdı. Aynı içimde bir yerlerde, şeytana bağlı olan ruhum gibi. O da bana aitti ve şu an yapmamı istediği şey bağımı takip etmemse, öyle olsundu.

Ama her şeyden önce yapmam gereken bir iş vardı... Ece’yi ikna etmek.

Karşısına geçtim ve çaresiz bakışlarımı ona gönderdim. "Bak... Biliyorum şu anda çok aptalca davranıyorum ama ne olur beni de anla Ece..." dedim ve gözlerinin tam içine baktım. Karar verememiş gibi gözlerini benden kaçırdı. "Onun yanında olmam gerekiyor, bunu kabul etsende etmesende oraya gideceğim"

Ece üzgün bir şekilde iç çekti. "Pekala" Dedi ve gözlerini benden çekip pencereden dışarıya dikti. "Gideceğiz ama işlerine karışmak yok Dolunay" Duraksadı. "Sadece saklanacağız. Yanımdan ayrılmayacaksın.”

Minnetle Ece’ye baktım ve nefesimi rahatlayarak yavaşça dışarı verdim. Kabul etmeyecek diye ödüm kopmuştu!

"Hadi. Daha fazla zaman kaybetmeyelim" Dedi ve bana işaret verip kapıya ilerledi. Tam çıkacakken bana ve üzerimdeki elbiseye kısa bir bakış atarak duraksadı. "Üşümemen gerekiyor"

Bunu unutmuştum, hasta olmayı göze alamazdım. Eğer hasta olursam bünyem zayıf düşerdi ve boynumdaki iz hem vampirlerin kolayca beni alt etmesine yarardı hemde bu fantastik dünyada kendime tek yönlü cennet bileti kazandırırdım ama yapacak bir şeyim de yoktu. "Hemen gidip geleceğiz zaten" dediğimde derin bir nefes aldı. Nereden çıkardığını bilmediğim hançerleri şortundaki çok gözlü kemere sıkıştırırken bana en ciddi bakışlarını yöneltmişti.

"Sadece beş dakika" Dediğinde gülümsedim.

"Sadece neler olduğuna bakıp geri geleceğiz" dedim ve yanından geçerek dikkatlice dışarıya çıktım. Yüzüme çarpan soğuk hava içime kadar işlemişti. Hemen neler olduğuna bakıp gelmemiz gerekiyordu. Şeytanın yaptığı sihirli ısınma yönteminin beni ne kadar tutacağını bilmiyordum, ayrıca bu kanatlarla fazla yürümem mümkün değildi zaten.

Kanatlarıma takılmadan ormana doğru yürümeye başladım. İşimi kesinlikle zorlaştıracaklardı.

Ece yanıma geldi ve aniden, ben daha ne olduğunu anlamadan o küçük, narin bedeninden geride hiçbir iz kalmadı. Tam yanımda artık at kadar devasa, yelesi güneşte beyaz ve gri bir şekilde parıldayan vahşi bir yaratık vardı. İrkildim ama yavaşça önüme döndüm ve yelesine tutunarak yürümeye devam ettim. Bana kanatlarıma takılmadan yürümemde yardımcı oluyordu ve itiraf etmeliyim ki tüyleri yumuşacıktı. Acaba bir gün bende onun gibi olabilecek miydim? Durumuma bakılırsa bu şimdilik pek mümkün değildi ama her neyse...

Bakışlarımı kasabada gezdirdim. Çevreye büyük bir sessizlik hakimdi ve etrafta kimse yoktu. Evde kalan çocuklar ve yaşlılar dışında herkes ulumanın olduğu yere gitmiş olmalıydı.

Ece hızlıca ilerlemeye başladığında ona yetişmek için bende hızlandım fakat kurdun yelesinin elimden kaymasıyla kanadıma takılıp tekrar yere düştüm. Dizlerim ve hassaslaşmış kanatlarımın acısıyla bıkkınca bir nefes aldım. Canım acısada önemsemedim. Ayağa hızlı bir şekilde kalktım ve gri kurdun endişeli bakışları eşliğinde yürümeye devam ettim. Kanatlar kesinlikle fazlalıktı.

Ormana vardığımızda Ece’nin durup eski formuna hızlı bir şekilde dönmesiyle bende yavaşça durdum. Bir yerden, ormanın içinden konuşma sesleri geliyordu ama ne dediklerini anlayamıyordum.

Ece duymuş olacak ki gözlerini dehşetle açtı ve elini ağzına götürdü. Ses çıkarmamaya dikkat ederek konuştu. "Avcılar" diye fısıldadı. Beni ani bir hareketle kolumdan tutarak yanımızdaki kalın gövdeli ağacın yanına çekmişti. Sersemleyerek yanına tünedim. Ağaç ikimizi de saklayacak kalınlıktaydı.

Vampirlerden sonra birde avcılar mı gelmişti? Bu savaş gittikçe can sıkıcı bir hal almaya başlıyordu...

Gözlerimi devirdim ve Ece’ye açıklama yapması için sorar gözlerle baktım. Konuşmaya başladığında endişeyle gözlerime bakıyordu. "Onlarda ötekilerden Dolunay, ne kadar itiraz etselerde vampirlerle iş birliği yapıyorlar. Vampir kraliçenin tarafındalar, kurtları avlarlar."

Aklıma abimler geldiğinde endişeyle dudaklarımı dişledim. Onlara zarar veremezlerdi değil mi? Şeytan güçlüydü, bunu birçok sefer kanıtlamıştı. Yiğit’in ateş gücü vardı, kendini korumasını bilirdi ve abim... boşuna alfa değildi. Evet, onlar güçlüydü.

Düşüncelerimden kurtulmak için başımı salladım ve saklandığımız ağacın arkasından yavaşça etrafa göz gezdirdim. Bizden biraz daha uzakta, ağaçların seyrek olduğu bir alanda Savaş en önde, abim onun arkasında sürüyle duruyordu. Avcı olduğunu tahmin ettiğim iri yarı bir adam, diğer avcıların önünde Savaş’la konuşuyordu. Şeytanın elinde sadece bir kılıç vardı. Kalbim endişeyle tekledi.

Adamın yüzünü tam olarak göremiyordum ama orta yaşlarda olduğu çok belliydi. Üzerinde ne olduğunu hayal bile edemeyeceğim bir sürü keskin alet, kılıçlar ve hançerler vardı. Kahverengi ceketine ve pantolonunun kemerine sabitlenmişlerdi. Arkasındaki birçok avcıda onun gibi giyinmiş ve kuşanmıştı. Birkaç saniye sonra başını yana yatırdığında, gördüğüm görüntü kanımı dondurdu. Adamın yüzünün sol tarafında boydan boya bir pençe izi vardı. Yavaşça yutkundum. Çok ürkütücü görünüyordu.

İnsana benziyorlardı, öyle miydiler bilmiyordum ama kurtları ve Savaş’ı karşılarına aldıklarına göre onlardan korkmuyorlardı.

Avcının elinin oynamasıyla kaşlarımı çattım. Elini daha kimse fark etmeden hızlıca kemerine attı ve parlak, keskin bir cisim çıkardı.

O şeyin ne olduğunu anladığımdaysa gözlerimi dehşetle açtım.

Avcı konuşmaya devam ederek cebinden soğuk metali çıkarmıştı ve Savaş onun tam karşısındaydı. Ona zarar verecekti!

Zihnimde tehlike çanları çalmaya başladığında yutkundum. Bağım beni tehlikede olan şeytana doğru çekiştirirken daha fazla saklanamazdım. Avcı saldıracağı sırada olduğum yerden hızlıca çıktım ve öne doğru bir adım attım.

"Savaş!"

Geç kalmıştım...

.............

Devam edecek...

Bölüm : 26.05.2025 18:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...