
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
İyi okumalarr ❤️
Yüzümü buruşturarak yattığım yerden -çalışma masamdan- doğruldum. Of, belim tutulmuştu resmen! Omuzlarımı oynattım ve kendime geldim. En son yarım bıraktığım annemin verdiği kitapta ve çizdiğim resimde bakışlarımı gezdirdim.
Resim çizmeyi seviyordum, o yüzden bugünkü resimlerim şeytan çizimleri ile doluydu. Siyah kanatlarda ve boynuzlarda yavaşça gezdirdim gözlerimi. Her bir ayrıntı kalbimi hızlandırıyordu, aynı zamanda tüylerimi ürpertiyor, irkilmeme neden oluyordu ama ne yazık ki kendimi bakmaktan alıkoyamıyordum.
O şeytanı bulmalıydım. Tanımadığım birine, mükemmel bir şekilde tehlikeli olacak bir varlığa inanılmaz bir çekim hissediyordum.
Alo? Akıl hastanesi mi?
Delirmiştim.
"Of! Sanki sıradan yaşamaya devam etsek ölürüz!" Diye söylendim kendi kendime. Ne zaman sıradan olmuştum ki zaten? Ben okuduğum kitaplar ve izlediğim filmler yüzünden fantastiğin içinde yaşayan bir kızdım.
Eh, gerçek olduklarını bilmek kesinlikle beni tatmin etmişti. Ama kitaplardaki gibi tehlikeli olmadıklarını veya başkarakterler gibi bir yerlerimden güç uyduramadığımı düşünecek olursak, annem, abim ve Yiğit olmasa şu anda öbür taraftaydım.
Düşüncelerime göz devirip kitapta kaldığım yere baktım. Büyücülerde gerçekti!
Kendi kendime güldüm, ben gülmeye devam ederken annem odama girdi. Kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla bana baktı. "Lütfen bana iyi olduğunu söyle," dedi annem endişeyle ama yarı alaycı bir şekilde, gülmemi garipsemişti.
"İyiyim, sadece... sanırım hoşuma gitti. Bu dünya." Dedim ve bakışlarımı masama çevirdim. Şeytan resimlerine bakınca büyük bir rahatlama hissettim.
Evet, şeytan.
Ve evet, o her kimse -adı Savaş'tı bundan emindim- onu bir an önce bulmalıydım.
Sanki... Bir tanıdığımdı. Buz mavisi gözleri aklımdan çıkmıyordu.
İrkildim.
Ama onu daha önce görmediğime emindim. Bu nasıl olurdu? Gözlerini hatırlamam imkansızdı.
Kalbim hızlandı.
Dikkatim annemin yanıma gelip çizimlerime bakmasıyla dağıldı. "Bu bir şeytan..." dedi annem, ciddileşmişti. "Bir an önce gitmeliyiz." Diye mırıldandı kendi kendine.
"Nereye?" Diye sordum kaşlarımı çatarak. "Sürekli gitmekten bahsediyorsun anne, evimiz burası, biliyorsun okulum-"
"Artık gizlenemeyiz, Dolunay. Biz faniler gibi değiliz, hiç olmadık. Ayrıca senin bir an önce..." dedi ve elindeki şeytan resmini masaya bırakıp başını salladı. "Onu bulmamız lazım." Dedi şeytanı kastederek. "Abin bunun nedenini biliyordur, benim aklıma bir şey geliyor ama umarım gerçek değildir."
"Ne? Ne geliyor?" Dedim anneme merakla bakarak.
"Çok eskiden kalmış bir efsane gibi, pek hatırlayamıyorum." Dedi Annem yorgunca. Sandalyeme yaslandı. "Bende o dünyayı çok uzun zaman önce terk ettim, bazı şeyleri pek hatırlayamıyorum ama-"
Sözünü tamamlayamadan kapı aceleci bir şekilde çaldı. Annem kaşlarını çatarak dış kapıya gitti. Bende endişeyle ve merakla yerimden kalkıp onu takip ettim. Kapı açıldığında hiçte şaşırmadım, çünkü gelen Yiğit'ti.
Başka kim olacaktı zaten?
Annem kenara çekildiğinde Yiğit endişeyle içeri girdi ve salonun perdelerini kapatmaya başladı. "Eşyalarınızı toplamalısınız. Hemen!" Dedi telaşla ve pencereden dışarı baktı.
"Ne? Sen ne saçmalı-" Beni kolumdan tutup pencereye çekti ve aşağıdaki tanımadığım bir adamı gösterdi. Adam kapüşonunu takmış, garip bir şekilde bizim apartmanı inceliyordu.
"O kim, biliyor musun?" Dedi sakin olmaya çalışarak ve geri çekildi. Ellerini telaşla saçlarından geçirdi. "O vampirlerin prensi ve kesinlikle bizi öldürmek istiyor. Şimdi anladın mı? Daha açık anlatayım mı?" Dedi ve gözlerime baktı. "Kesinlikle bizi insancıl bir şekilde karşılamayacak, silahları ve televizyonda gördüğün elektronik aletleri yok çünkü zaten kendileri bir silah, anlatabiliyor muyum? Faniler dünyasıyla bizimki aynı değil, orada kılıçlar, rütbeler ve büyüler konuşur."
Ben dehşetle pencereden geri çekildim. Korkuyla anneme döndüğümde annem pencereden aşağı yutkunarak bakıyordu. Bir süre sonra bana döndü, sonrada Yiğit'e baktı. "Kızımı bu süre boyunca korudum, şimdi bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Onuda benden alamazlar."
"Siz bir meleksiniz." Dedi Yiğit fikir yürütmeye çalışarak.
Hayır, anneme iyi olduğu için böyle söylemiyordu.
Şeytanlar gibi meleklerde gerçekti.
"Ne?" Ağzımdan bir şaşkınlık nidası kaçtı. "Anne, Yiğit ne diyor?"
"Bu yüzden kanatlarınız-" Dedi Yiğit konuşmaya devam ederek. "Baskında onları-"
"Şimdi sırası değil." Dedi annem ve Yiğit'i susturdu. Sonra donup kalmış bana döndü. "Dolunay, giyeceklerini ve kitabı hazırla. Sadece ihtiyacın olanları almanı istiyorum. Sonrada okul formanı giy."
"Ne yapmak istediğinizi anladım." Dedi Yiğit. "Onları fark etmemiş gibi yapmaya devam edeceğiz, en azından bu bize bir gün kazandırır." Bakışları bana döndü. "Eşyalarını hazırla, sonra okula gideceğiz." Dedi.
Anneme döndüm. "Dalga mı geçiyorsunuz? Anne aşağıda sivri dişleri olan bir yaratık var ve ben-" Dedim titrek nefeslerimin arasından. "Ben böyle olacağını düşünmemiştim, anne ben vampirlerden ne anlarım? Beni iki saniyede öldürürler! Ölmek istemiyorum..."
Annem yanıma gelip bana sarıldı. "Dolunay, güzel kızım, bu zamana kadar seni korudum. Sence sana bir şey olmasına izin verir miyim? Seni istediklerini biliyorum, inanılmaz güçlere sahipsin, benim mucizemsin." Dedi ve gözyaşlarımı sildi. Gülümsedi. "Güvendesin, sorun yok bir tanem. Kolyeni çıkarma yeter. Birde Yiğit'in yanından sakın ayrılma, ben eşyalarımızı toplayacağım. Sonrada abin bizi alacak. Onun yanında güvende olacağız."
"Sürünün yanına gidiyoruz, orada bize zarar veremezler." Dedi Yiğit annemin dediklerini destekleyerek. "Bunları artık işleri ciddiye alman için anlattım ve eğer gerçekten o şeytanı sürekli görüyorsan, bu onu bulman gerektiği anlamına gelir." Başını salladı. "Artık onsuz yapamazsın."
Annem Yiğit'e kaşlarını çatarak baktı. "Genç adam, kızım zaten korkuyor, bunları anlatmanın kesinlikle sırası değil." Dedi ve bana döndü. "Hadi eşyalarını topla. Okula geç kalacaksınız."
Başımı yavaşça salladım ve gözyaşlarımı silip odama çıktım. Yarım saat sonra hazırdım. Kitabımı ve Şeytan çizimlerimi sırt çantama sıkıştırıp valizimide alıp aşağı indim.
"Seni kursa yazdırdım." Dedi annem elimdeki valizi alıp kendi valizinin yanına koyarken. "Ben işlerimizi halledene kadar okulda kalmanı istiyorum, okuldan ben gelene kadar çıkma, Dolunay. Yiğit yanında olacak."
Başımı yavaşça salladım. Annem yanağıma küçük bir öpücük bıraktığında evden çıkmak için hazırdık. Yiğit, kapıyı benim için açtı. "Dışarıda normalmiş gibi davranacağız, sakın vampirler konusunu açma." Dedi ve beni yavaşça sırtımdan dışarı itekledi. Utana sıkıla evden dışarı çıktım.
Asansörden inerken ona döndüm. "Senin ailen gitmene... bir şey demiyor mu?" Diye sordum.
Bana kısa bir bakış attı. "Ben evlatlığım. Onlar gerçek ailem değil ve sen sormadan söyleyeyim, evet ne olduğumu biliyorlar. Onlarla fazla kalamayacağımı ve sorumluluklarımı bildikleri gibi." Dedi ve derin bir nefes aldı. "Burada kalmalılar. Onlar insan."
Başımı yavaşça sallayıp önüme döndüm. Apartmandan çıkarken Yiğit bana imalı bir bakış attı. Artık susmamı söylüyordu. Omuz silktim ve tam yanımızdaki ağaca yaslanan adama -vampire- aldırış etmeden kapüşonumu taktım.
Uzun bir gün olacaktı...
☆☆☆
Okul her zamanki gibi sıkıcıydı. Yiğit etrafımızda hiçbir vampir olmadığını söylemişti. "Sencede bu biraz korkutucu değil mi? Birden nereye gitmiş olabilirler?" Diye sordum vampirleri kastederek Yiğit'e.
Kısık bakışlarını sınıftaki bazı boş sıralarda gezdirdi. Etrafımızda sandığımızdan daha çok vampir vardı demek ki. "Bir şeyler yanlış." Dedi. "İçimden bir ses bunun kesinlikle tehlikede olduğumuz anlamına geldiğini söylüyor."
Yavaşça güldüm ama betim benzim atmıştı. Sınıftaki diğer öğrencilere baktım. Oldukça sıradanlardı. Son dersteydik, bu yüzden hoca bizi salmıştı, yaşıtlarım şakalaşıp sohbet ediyorlardı.
Her şeyden habersiz.
Hava kararmaya başlıyordu. Son sınıf olduğumuz için derslerimiz geç bitmişti, şimdide isteyenler kendilerini kursa yazdırmıştı, onlar başlayacaktı yarım saate. Annem kalmamız gerektiğini söylemişti.
"Ben birazdan gelirim." Yiğit çalan telefonuna baktığında kaşlarımı çattım. Bilinmeyen numaraydı. Hocadan izin alıp çıktığında sıkıntıyla iç çektim.
Yiğit kesinlikle tuhaftı. Ama fantastik bir adamdan ne bekleyebilirdim ki zaten?
Aklım karışıktı, bilmiyordum...
O normal bir insan değildi, büyük ihtimalle yüksek sesle söylemesede bir kurttu.
Oflayıp dışarıyı izlemeye başladım. Yağmur yağıyordu, hava iyice kararmıştı. Yanıma yaklaşan bir kızı gördüğümde kaba olmamak için hafifçe gülümsedim. Sanırım bir şey demek için gelmişti.
Sakin bir şekilde önümdeki boş sıraya oturdu ve etrafta bakışlarını gezdirdikten sonra bana döndü. Sırıtıyordu ama sırıtmasının dost canlısı olduğunu söyleyemeyecektim.
İki dişinin diğer dişlerine göre daha sivri olduğunu gördüğümde irkildim.
Siktir.
"Seni yalnız başına yakalamak epey zor, Doğa koruyucusu." Dedi sakince ve kızıllaşan gözlerini önce sınıfta telefonuyla ilgilenen hocaya sonrada yavaşça bana çevirdi. "Koruman nerede? Yoksa gitti mi?" Dedi yapay bir şaşkınlıkla, sonrada kahkaha attı.
Dehşete düşmüş bir şekilde yerimden kalkmaya çalıştım ama beni insan üstü bir hızla bileğimden yakaladı ve geri oturttu.
Tanrım! Çok güçlüydü. Bileğimin morardığına emindim.
Dişlerimi sıktım. "Ne istiyorsun?" Dedim yavaşça. Başını yana eğdi.
"Arkadaşını ara." Dediğinde kaşlarım çatıldı. Telefonumu masanın üzerinden bana itti. "Şimdi."
Uzun tırnağını kaçmayayım diye bileğime bastırmaya başladığında acıdan irkildim. Aramalara girdiğimde Yiğit'in üzerine bastım. Telefon çaldı, çaldı, çaldı.
Açan olmadı.
Pekala, panik olmak yok.
Bugün ölmeyeceğim.
Kız kıkırdadı. "Çok yazık, tuzağımıza düşmüş demek ki." Dedi ve parlayan gözlerle bana baktı. "Şimdi ne yazık ki gitmem gerekiyor, sana hayatta kalmaya çalışırken bol şans." Dedi ve hocaya kısa bir bakış atıp sınıftan çıktı.
Ellerimle yüzümü kapadım ve derin derin nefesler almaya çalıştım.
Annemi aramam lazımdı. Sakin olmalıydım.
Titreyen ellerimle telefonu elime aldım ve annemi aradım.
Açmıyordu.
Annem açmıyordu!
Telefon çalmıyordu bile!
Gözlerim dolmaya başlarken içimden anneme bir şey olmaması için dua ettim. Bana okulda kalmamı söylemişti.
Ama Yiğit... tuzağa düşmüştü. Ya anneminde başına bir şey geldiyse?
Başımı ellerimin arasına alıp ısrarla annemi aradım. Kimse açmıyordu. Aynı şeyi Yiğit içinde yaptım. Başına bir şey mi gelmişti? Vampir kızın yaraladığı bileğimi ovuşturup sınıfa baktım. Öğrenciler gidiyordu. Son zil çalmıştı.
Çantamı toplayıp kararan havaya baktım. Annem kursa kalmam gerektiğini söylemişti. Ve ne olursa olsun okuldan ayrılmamamı ama onu merak ediyordum...
Hayır, dediklerini yapacağım. Eve gitmeyeceğim.
Okul idaresine ilerleyip çalışan kadına baktım. "Matematik kursu ne zaman acaba?" Diye sordum titreyen sesimi biraz olsun bastırmaya çalışarak. Elimdeki telefonu sıkıca tutuyordum.
İdareci kadın kaşlarını çattı. "Tatlım, sen karıştırdın galiba. Yeni gelmiştin değil mi?" Diye sordu nazikçe. Başımı salladım. "Cuma günleri kurs olmaz, kurslar pazartesi ve perşembe açık." Dediğinde donakaldım.
"A-ama annem beni kayıt ettiğini söylemişti. Bir yanlışlık olmasın?" Dedim endişeyle önündeki bilgisayara bakarak. "Bir daha kontrol eder misiniz lütfen?"
"Adın neydi tatlım?" Diye sordu ve yavaşça bilgisayara döndü. Ben söylemeden konuşmaya başladı. "Dolunay, değil mi? Evet annen aramış, o zaman başka bir arkadaşım bakıyordu buraya sanırım günleri karıştırmış..."
"Tamam, teşekkür ederim." Dedim pes ederek.
O arkadaşı her kimse anneme yalan söylemişti.
Oyuna gelmiştik.
Yavaşça okulun girişindeki banklara yürüdüm. Etrafta kimse kalmamıştı. Dışarıda yağmur yağıyordu, bende en az yağmur alan banka oturmuştum. Eve dönemezdim, annem ben seni alacağım demişti...
Dudaklarımı stresle dişleyip çantamdan çizimlerimi çıkardım. Şeytan çizimlerine bakınca içime bir rahatlama yayıldı. Gözlerimi kapatıp bekledim.
"Tatlım, sen hala burada mısın?" İdaredeki kadının okulun kapısını kilitleyip bana doğru geldiğini gördüm. Aslında iyi bir kadına benziyordu. Belki yardım istesem...
Evet, yardım iste Dolunay. Ondan sonra akıl hastanesine tek yönlü giriş bileti kazan. Neden olmasın?
"Annem beni alacaktı." Dedim ve önüme döndüm. Kimseye güvenmesem daha iyiydi.
"Çok yağmur yağıyor. Şimdiden ıslanmışsın bile." Dedi kadın. "Arabam yakında, seni evine bırakmamı ister misin? Bazen öğrenciler yağmurda gidemiyor, onlara eşlik ediyorum."
Ama vampir olduğunu bu kadar belli etmezsin ya!
Dalga mı geçiyordu bu kadın? Oradan bakınca beş yaşında bir kız gibi mi duruyordum? Şeker vereyimde gelsin gibi?
Of!
Boğazımı temizledim ve hızlanan kalbimi umursamadan konuştum. "Teşekkür ederim ama sanırım burada beklemeye devam edeceğim." Dedim yanıma sakladığım, annemin verdiği bıçağı elime yavaşça alıp.
Sakin ol, sakin ol.
"Ya kendi isteğinle gelirsin ya da seni zorla sürüklerim, koruyucu." Kadın konuştuğunda titremem daha çok arttı, gözlerim doldu. "Ve inan bana, seni şeytan eşinde kurtaramaz. Üzerine kokusu sinmiş." Dedi tiksintiyle.
Kadının arkasında gördüğüm karartıyla rahatladım ve elimdeki şeytan çizimini yavaşça cebime koydum. Çantamı alıp ayağa kalktım. "Evet, beni bir şeytan kurtaramaz." Dedim ve arkasına baktım. "Ama o kurtarır."
Kadın arkasına dönmeye fırsat bulamadan bizim iki katımız büyüklüğünde, kızıl kürklü bir yaratık onun üzerine atladı. Etrafa saçılan kanı ve büyük yaratığı görmemek için titreyerek başımı çevirdim, ellerimle gözlerimi kapadım. Midem bulanıyordu.
Yaratıktan çıkan hırıltılar beni daha çok gerdi ve ne mi yaptım?
Bedenim sanırım bu bir hafta içinde olanlara daha fazla dayanamadı.
Bilincim kapanırken tek gördüğüm üzerindeki kan lekeleriyle bana doğru yürüyen bir adet Yiğit'ti.
Yaratık o'ydu.
Devam edecek...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.32k Okunma |
4.65k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |