6. Bölüm

6. Bölüm

İrem Çiftçi
berceste_sb

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!

İyi okumalarrr ❤️1

☆☆☆☆

Yüzüme gelen güneş ışığıyla homurdanarak yatakta yan tarafıma döndüm. Acıyan sırtımla yüzüm buruşmuştu. Sırtım tutulmuş olmalıydı. Mırıldanıp yatakta yavaşça doğruldum.

Uyandığıma göre rüyamın saçmalığı hakkında konuşabilirdik.

Gözlerimi açmadan anneme seslendim. "Anne! Acayip bir rüya gördüm-" Gözlerimi açmamla kendi odamda olmadığımı fark etmem bir olmuştu.

Siktir!

Rüya değildi. Rüya değildi. Rüya değildi.

"B-ben neredeyim?" Titreyerek yataktan kalktım. Az kalsın yorgana takılıp düşüyordum.

Bakışlarım etrafta gezindi. Burası bir çeşit... revire benziyordu. Sanki bir kulübenin içerisindeydim, zemin ve duvarlar ahşaptandı. Bir sürü pencere vardı, sıra sıra dizilmiş beyaz yatakların yanlarındaki küçük sehpalara bazı ilaçlar iliştirilmişti. Geniş alan kesinlikle bir revirdi.

Sakin ol, Dolunay. Ne var yani Yiğit gerçekten koca bir canavara dönüştüyse ve sen bilmediğin bir yerde uyandıysan?

Aklımı kaçırıyordum!

Kapıyı arayacağım sırada üzerimdeki beyaz elbise dikkatimi çekti. Bunu kendim giymediğime o kadar emindim ki...

Oflayıp etrafta telefonumu aradım. Annemi ya da daha öncesinde sakin olup polisi aramalıydım. Kesinlikle kaçırılmıştım! Ve beni kaçıran her kimse ortaçağa takıntılı bir manyaktı! Bu elbisenin yaklaşık yüz yıl önce giyilmeyi bırakıldığından emindim. Ortaçağ dizilerinde görmüştüm. Bir çeşit pijama gibiydi.

Püsküllü kollarını çekiştirip acıyan sırtıma kaydırdım elimi. Sanki kızgın demire basmışlar gibi belirli bölgeler cayır cayır yanıyordu.

İzim ise sanki kaçırılmamışız gibi sakinleşmişti.

Sağol, çok yardımcı oluyorsun koruyuculuk!

Artık her ne isem... işe yaramanın tam vaktiydi. Buradan çıkmalıydım.

Elim boynuma gittiğinde rahat bir nefes aldım. En azından kolyem benimleydi.

Bakışlarımı etrafta gezdirirken yattığım yerin yanındaki çantamı görmemle resmen gözlerim parladı. Evet! Telefonum çantamda olmalıydı!

Çantayı alıp içini karıştırdım. Hayır... çizimlerim dışında başka hiçbir şey yoktu. Oflayıp beni sakinleştireceğini umduğum çizimlerimi aldım ve revirden -veya her neresi ise- dikkatli adımlarla çıktım.

Etrafta kimse yoktu. Aşağı inen bir merdivenden ana salon gibi gözüken bir yere inmiştim. Tamda tahmin ettiğim gibi burası bir kulübeydi. Birkaç dakika durup etraftaki sesleri dinledim ama çıt çıkmıyordu.

Terk edilmiş bir köyde mahsur kalmıştım!

Tedirginlikle çizimlerimi göğsüme bastırdım ve dış kapıyı açtım. Ayaklarım çıplaktı, içerisi sıcak olsada dışarısı... Tanrım dışarısı çok soğuktu! Bu elbiseyi bana giydiren her kimse, Ateş koruyucusu olduğumu falan sanmıştı galiba! Bir yerlerim donuyordu!

Ya da... ya da kurt olduğumu sanmıştı.

Annemin verdiği kitap ortada yoktu ama okuduğum kadarıyla bu canlılar sürekli sıcaklardı. Yiğit onlardan biriydi! O bir canavar değil, kurttu. Evet, dönüştüğü kızıl tüylü şey kurtları anımsatıyordu.

Onu hatırladıkça irkildim.

O dişleri bir daha görmek istediğimden emin değildim.

Vampirde görmek istemiyordum.

Bir şeytan... belki. Belki görmek isterdim.

Düşüncelerime göz devirip bahçeye çıktım. Soğuk hava bir anda bedenime hücum etti. Çıplak ayaklarımla yerdeki çimlere bastığımda titredim. Hasta olacaktım, belli olmuştu.

Burası bir çeşit... kasaba mıydı?

Sıra sıra dizilmiş ahşaptan kulübeler vardı. Bazılarından duman yükseliyordu.

Ev olduklarına emindim, perdeleri çekilmişti. Birkaç adım ve kahkaha sesi duyduğumda yakınımdaki bir ağacın arkasına saklandım. Kalbim hızla atıyordu.

Burası ormanın içine kurulmuş ıssız bir kasabaydı!

"Bu bir kamera şakası olmalı!" Diye konuştum kendi kendime. Önümden geçen beş gençten oluşan grup sanki hava hiç soğuk değilmiş gibi, yaz ayındaymışız gibi giyinmişlerdi. Erkeklerin üzerinde hiçbir şey yoktu, sadece pantolon giymişlerdi. Geriye kalan iki kızın üzerinde ise bir şort ve karın bölgelerini açıkta bırakacak bir çeşit askılı tişört vardı. Ben onları incelerken grup sessizleşti ve benim olduğum tarafa döndü.

Beni duymuşlar mıydı? Ama bu imkansızdı! Fısıldadığımdan emindim.

Pekala, onları insan olarak düşünmemek en iyisiydi.

Kesinlikle büyük bir yaratığa -kurda benzeyen bir yaratığa- dönüşebiliyorlardı. Bundan emin olmuştum.

Ve şu anda hepsi bana bakıyordu.

Sanırım saklanma girişimim buraya kadardı. Birkaç adım atıp biraz daha ortaya çıktım. Boğazımı temizledim. "Şey... burada yetkili biri var mı?" Bana olan bakışlarında merak gördüm. "Ben... ben nerede olduğumu bilmiyorum ve sanırım kayboldum ya da kaçırıldım."

Grup gülmeye başladığında utançtan kıpkırmızı kesildim ama burada komik bir şey yoktu! Kaçırıldım demiştim...

"Sen yeni mi dönüştürüldün?" Diye sordu genç kızlardan bir tanesi. Sevimli gibiydi ama vahşi bir yaratığa dönüşebildiğini düşünmek beni ürkütüyordu.

"N-ne?" Dönüştürülmekte neydi! İnsandım ben, mutant değil!

"Dostum, bu kızın hiçbir şeyden haberi yok." Dedi bana alayla bakan siyah saçlı adam. Bir ağaca yaslanmıştı. "Sizce ona her şeyi burada anlatsak Emre bizi öldürür mü?"

"Alfa ne yapacağını bilir, biz anlatamayız." Dedi bir tane kız ona onaylamazca, sonra ise bana döndü.

"Emre mi?" Diye sordum merakla. Abimin adınında Emre olması tesadüf olamazdı!

Annem abimin bizi alacağını söylemişti.

"Onu tanıyor musunuz? Beni ona götürür müsünüz?" Diye sordum heyecanla. Umarım bahsettikleri kişi abimdir...

"Elbette ama senden... tuhaf bir koku alıyorum ve bu hiç hoşuma gitmedi." Dedi yan tarafta sessizce beni izleyen çocuk. Diğerlerine döndü. "Şeytan kokuyor."

Gruptaki herkes yeni bir şeyi fark etmiş gibi bana döndü. Bir tane kız konuşmaya başladı. "Evet, kesinlikle öyle kokuyor. Ve bu kokuyu tanıyorum. Buraya gelmeye izni olan tek şeytana ait..."

"Savaş." Diye tamamladı sözlerini diğer kız. "Onun gibi kokuyorsun. Seni alfanın yanına götürürüz ama önce neden onun gibi koktuğunu açıklamalısın."

"Neden size açıklama yapmam gerekiyor?" Diye sordum sinirle. "Abimi görmek istiyorum, beni ona götürmelisiniz. Sadece ona konuşurum."

Burnumda bir sıkıntı olmadığına acayip emindim!

Neden her şeyi zorlaştırıyordu bu Savaş denen şeytan!

Çizimlerimi göğsüme daha sıkı bastırdım. Gözlerim dolmuştu. Yine, her zamanki gibi her şey karışmıştı. Sadece evime gitmek istiyordum. "Abi mi dedin sen?" Diye sordu yan taraftaki adam. "Sen Dolunay mısın?"

"Adımı nereden biliyorsun?" Diye sordum şüpheyle.

"Buradaki herkes adını ve ne olduğunu çok iyi biliyor koruyucu melez." Dedi yan taraftaki kız. "Eh, şeytan kokman biraz tuhaf tabi. Hadi gel seni abinin yanına götüreyim. Neden adını baştan söylemedin?"

"Sizi tanımıyorum çünkü?" Diye sordum kaşlarımı çatarak. Kız önden giderken onu takip ettim. Diğerleri geride kalmıştı ama bakışlarını üzerimde hissediyordum. "Buraya beni abim mi getirdi?"

"Olabilir, geldiğini bilmiyorduk. Seni hiç görmesekte burada ünlüsün. O yüzden sorularımızın kusuruna bakma, tanımadığımız kurtlara karşı pek dost canlısı değilizdir."

"Ben kurt değilim." Dedim sakince. Kız duraksayıp bana baktı.

"Elbette kurtsun, yoksa koruyucu olamazsın. Koruyucular kurtlardan oluşur." Dediğinde dehşetle ona baktım.

Bunu okumuştum, kitapta yazıyordu ama insan olduğuma o kadar emindim ki...

Ben düşüncelere dalmışken diğerlerinden daha büyük olan bir kulübenin yanına geldik. Kız bana döndü. "Ben Ece, yardıma ihtiyacın olursa buralardayızdır." Dedi ve bana kısa bir bakış atıp ben daha cevap veremeden gitti.

Çizimlerimi bir elimle tutup kulübenin kapısını açtım. Ve görmeyi beklediğim en son şey...

Koltukta mışıl mışıl uyuyan bir adet Yiğit'ti.

"Dalga mı geçiyorsun!" Diye bağırdığımda yerinden sıçradı.

"Dolunay?" Diye sordu uykulu sesiyle. "Sen ne zaman uyandın?" Yavaşça üzerimi inceledi. "Hastasın sanıyordum. En son bayılmıştın."

"Hastayım evet, delirttiniz beni!" Dedim sakince (!) "Dışarıda arizona kabilesindeymişiz gibi yarı çıplak insanlar var! Ama hava eksi derece!" Sinirle nefes aldım. "Biri bana şeytan kokuyorsun diye hakaret etti! Üstüne kaçırıldığımı sandım! Sonra Savaş denen bir adamdan bahsettiler, onun beni kaçırdığını sandım, sonra... sonra..." duraksayıp düşündüm. "Evet, bu kadar."

"Kaç cümle kurdun sen?" Dedi Yiğit uykulu gözlerle bana bakarak. "Neyse, burada güvendesin. Abin ile annen birazdan gelir, sağlık kontrolünden geçtiğin için seni orada bıraktık, şifacılar bir gün daha uyanmaz demişlerdi." Omuz silkip geri yattı. "Sadece sırtında birkaç sorun var onun dışında iyisin."

"Sırtım mı?" Dedim merakla. "Ne varmış sırtımda?"

Yiğit gözlerini açıp bana baktı. "Şimdilik bilmesen daha iyi, bir daha bayılırsan Emre beni öldürür." Deyip gözlerini kapadı. "Ölmek için çok gencim."

"Gıcık." Dedim ve karşısındaki koltuğa oturdum. Beni hiç takmadı, uyumaya devam etti. Onun rahatlığından istiyordum.

Off!

Şeytan çizimlerimi ortadaki sehpanın üzerine bıraktığımda Yiğit'in ilgisini çekmiş olacaklar ki gözlerini açıp onları inceledi. "Şeytan uzun zamandır buradaymış, onu bulabiliriz." Dedi ve gözlerini kıstı. "Hayatımda senin kadar şanssız birini daha görmedim. Onca Melek, Kurt, Elf arasında gerçekten bir Şeytan mı?"

Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki kulübenin kapısı açıldı. İlk annemi gördüm, sonra ise bana tıpa tıp benzeyen abimi.

Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu.

Bana gülümsedi. "Ne kadarda büyümüşsün, ufaklık."

Ona olan özlemim kızgınlığımdan ağır bastı. Kollarını açtığında ayağa kalkıp dolan gözlerimle ona sarıldım. "Bende seni özledim abi..."

En azından ailemin yanındaydım...

Ama bu onlara kızgın olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Başımı abimin göğsünden kaldırdım ve derin bir nefes alıp sert bir şekilde konuştum. "Ama bir açıklama istiyorum, hemen şimdi."

Abim bana endişeyle baktı.

Bugün uzun bir gün olacaktı.

☆☆☆☆

 

Devam edecek...2

 

 

Bölüm : 10.02.2025 17:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...