Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!
"Dolunay! Buraya gelir misin? Kapı dinlemek hiç hoş bir davranış değil." Beni uyaran Yiğit'e gözlerimi devirdim.
"Dedi, iki saniye önce benimle birlikte kapı dinlemeye çalışan adam." Homurdanıp kulağımı biraz daha kulübenin kapısına yasladım.
Benim gölgemde boynuzlar çıktığından beri abim hızlı bir şekilde sürünün en yaşlılarını ve bilgililerini toplamıştı. Ona bunun nedenini sorduğumda durumumun acil olduğunu ve bana ne olduğunu bulabilmek için yaşlıları topladığını söylemişti. Eğer tahmin ettiği şey ise başımın büyük bir belada olduğunu da eklemişti.
Evet, dediği gibi durumum bir tık acil olabilirdi...
Kendi kendime güldüm. İçeride benim için sürünün yaşlı kurtları ve en bilgilileri abim ile annem eşliğinde araştırma yapıyordu. Bir kızın -kurdun- ellerinde bir sürü kitapla kulübeye girdiğini görmüştük, içeri alınmıyorduk. Abim resmen bizi, yani Yiğit'le beni kulübeden kovmuştu.
İçeride benim hakkımda konuşuluyordu ama olayların tamamen dışındaydım.
Kulübenin önündeki merdivenlere, Yiğit'in yanına oturup ofladım. Öğlen olmuştu, ben telefonumu hala bulamamıştım. Ayrıca acıkmaya başlamıştım.
"Yiğit." Yanımdaki ateş koruyucusuna seslendim.
"Hmm?" Elindeki dal parçasıyla toprağa bir şeyler çiziyordu.
"Ben acıktım." Dediğimde bana kaşlarını kaldırıp baktı.
"Yani?" Dedi. "Oradan bakınca aşçıya mı benziyorum?"
"Odunsun." Dedim homurdanarak ve önüme döndüm. Bu insanlar bana sabahtan beri yemek vermemişti. Ayrıca evler ses geçirmezdi. Hiçbir şey duyamadığım için canım çok sıkkındı. Elbette bir kurt kasabasında evler ses geçirmezdi, adamlar her şeyi duyuyordu ki. Alfanın -abimin- kulübesi ise muhtemelen iki kat ses geçirmez falandı.
Oflayıp etrafta bakışlarımı gezdirdim. İnsanlar çoğalmıştı, herkes bir işin ucundan tutuyordu ve bunu öyle mükemmel şekilde yapıyorlardı ki dışarıdan bakan biri bile insan olmadıklarını söylerdi. En normal görüntü ileride top oynayan bir grup çocuktu heralde.
Ve hepsinin bakışları -çocuklarda dahil- bizim üzerimize kayıyordu. Aralarında fısıldaştıklarına emindim çünkü hem Yiğit onlara arada şaşırmış şekilde bakıyor, hemde bir grup genç kızın arada bizi işaret ettiğini görüyordum.
Aptal değildim, burada kesinlikle ünlüydük ve bizim hakkımızda konuşuyorlardı.
"Şu arkadaş grubu ne diyor?" Diye sordum Yiğit'i dürtüp. Bana onaylamaz bir bakış attı, sonra ise alayla söze girdi.
"Ateş koruyucusunun ne kadar yakışıklı olduğunu konuşuyorlar."
"Ha?" Diye sordum ona dönerek. Mavi gözleri muziplikle parlıyordu. "Onca konuşmanın arasından sadece bunu mu çıkardın?"
"Ve senin neden şeytan koktuğunu anlamaya çalışıyorlar." Dedi ve ardından gözlerini kısıp arkadaş grubuna baktı.
Burada dedikodu yapılmazdı ki! Herkes herkesi duyuyordu!
"Bende bir bilsem..." dedim kendi kendime. Şeytan çizimlerime abim el koymuştu, içerideki yaşlılara gösteriyor olmalıydı.
"Bu hoşuma gitmedi." Dedi Yiğit. "Artık susmaları gerek yoksa neden Ateş koruyucusu olduğumu anlayacaklar." Dedi Yiğit kızlara bakarak. Kızlar onu duymuş gibi irkilip gittiler. Bizi dinliyorlardı, elbette Yiğit'i duymuşlardı ama Yiğit'in neden sinirlendiğini bilmiyordum.
"Hiç." dedi Yiğit ve ayağa kalktı. "Bazen insanlar başka insanların hayatları hakkında yorum yapabileceklerini sanıyorlar."
Ona güldüm. "Onlar insan değil."
"Evet, değiller." Dedi ve derin bir nefes aldı. İleride, buraya ilk geldiğimde tanıştığım kızı, Ece'yi gördüm. Bize doğru geliyordu. Yanımıza geldiğinde gülümsedi.
"Selam, burada ne yapıyorsunuz?" Diye sorduğunda ona gülümsedim.
"Neden şeytan koktuğum üzerinde düşünüyorduk. Katılmak ister misin?" Dedim sırıtarak.
"Daha deminki kızların bunun hakkında iyi bir fikri var gibiydi..." dedi Ece onaylamazca. Yiğit'in tehdit ettiği kız grubunu diyordu.
"Zırvalıyorlar sadece." Dedi Yiğit, Ece'ye sus işareti yaparak.
Ece ona aldırış etmeden bana döndü. "Senin herkesten gizli bir ilişkin olduğunu düşünüyorlardı. Bir şeytanla." Ece çat diye söylediğinde hayretle ona baktım. "Bir varlığın üzerine kokusunun sinmesi için sürekli onunla yan yana temas halinde olmalısın. Bu bile biraz etki eder, sen ise... direkt şeytan kokuyorsun yani-"
"Bu sadece eşlerde olur. Birbirlerine ait olduklarını gösterir." Diye devam etti Yiğit, ardından Ece'ye döndü. "Bu kadar yeter. Kızın kalbine mi indirmek istiyorsun?"3
Ece Yiğit'e kaşlarını çatarak baktı. "O sordu bende söyledim."
"Ben daha önce hiç evlenmedim ki!" Dedim sinirle. Betim benzim atmıştı. Ece ve Yiğit duraksadı, ardından gülmeye başladılar.
"Elbette evlenmedin. Bir şeytan gördüğünden bile şüpheliyiz." Ece konuştuğunda gözlerimi devirdim.
"Çok yardımcı oluyorsunuz, teşekkür ederim." Yiğit gülmeyi kesip sakince merdivenin korkuluğuna yaslandı. Hala sırıtıyordu.
"Dolunay, kesinlikle bela mıknatısı olduğunu düşünmeye başlıyorum." Dedi ve kendi kendine güldü. "Teşekkür ederim hayatıma heyecan kattığın için. İçimden bir his başımızdan belanın eksik olmayacağını söylüyor."
"Bir şey değil Yiğit." Dedim homurdanarak. "Hayatıma hoş geldin. Kaos asla eksik olmaz. Şuna bak, bir şeytana resmen bağımlıyım ve hala doğa koruyuculuğunun ne işe yaradığı hakkında hiçbir fikrim yok. Ayrıca sırtım acıyor. Birde abim ve babam bir kurt, benim ise ne olduğum şüpheli. " Dedim ve duraksadım. "Haklısın. Çok eğlenceli."
Yiğit tam ağzını açıp cevap verecekken yanımızdan hışımla birkaç adam geçti. Ben merdivenden uzaklaşıp Yiğit'in yanına yaklaştım. Adamlar kapıyı çalmadan kulübeye daldılar.
Pekala, sanırım acil bir durum vardı.
"Bu da ne?" Diye sordu Yiğit merakla ve arkalarından kapanan kapıya baktı. "Onlar-"
"Sürünün komutanları. Genelde sakinlerdir. Sanırım acil bir durum var." Ece konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Yiğit gerildi.
"Onlara bir şey oldu..." Yiğit konuştuğunda şaşkınlıkla ona döndüm.
"Kimlere?" Diye sorsamda cevap vermedi. Kulübenin kapısı yavaşça açıldı. Abim ciddi ve birazda üzgün bir ifadeyle bana değil, Yiğit'e baktı.
"Yiğit. Konuşmalıyız." Dedi abim. Yiğit yutkunduğunda bende gerildim.
Sanırım insan dünyasındaki ailesinden bahsediyordu. Onlara bir şey olmuş olabilir miydi?
Yiğit sessizce kulübeye girdi. Kapı arkasından kapandı.
"Evet bu oldukça tuhaftı." Dedi Ece yanıma gelip. Kulübeye bakıyordu. "Vampirlerin işi olmalı."
"Bizden ne istiyorlar?" Diye sordum Ece'ye. Bana acı dolu bir bakış attı.
"Bunu söyleyemem. Alfa yasakladı." Dediğinde gözlerimi devirdim ve merdivene yaslandım. Abim beni sinir ediyordu.2
Yarım saat geçti. Gelip giden olmayınca Ece'yle havadan sudan sohbete dalmıştık. Ellerinden pençe çıkarabiliyordu ve bu kabul etmek istemesemde oldukça havalıydı. Hala karnım açtı tabi, bunu es geçemezdim.
Ve sonra... bir anda kulübenin kapısı sertçe açıldı. "Yiğit!" Abim Yiğit'in arkasından bağırıyordu, kapıdan çıkan Yiğit ise ona aldırış etmiyordu.
Pekala, acayip sinirli görünüyordu.
Ona yetişip önüne geçtim. "Ne oldu?" Diye sordum endişeyle. Bana cevap vermedi. Yanımdan geçip gitmeye çalıştığında kolundan tuttum.
Evet, bu sinirli birine yapılacak en son hareketti.
"Yiğit, belki yardım ede-" Ben daha sözlerimi tamamlayamadan ondan uzaklaşmam için bedenimi ittirdi.
Şey, normal bir insan olsaydı bu kadar etkilenmezdim ama sanırım, kurtların ne kadar tehlikeli ve güçlü olduklarını unutmuştum.
Elbette, bunu sırtım yerle buluşunca hatırlamam gerekiyordu...
Üstüne düştüğüm sırtım acıyla sızladı. "Dolunay!" Abim yanıma koşarak geldi. "Aklından ne geçiyordu senin! Sinirli bir kurdun önüne öylece atlayamazsın!"1
Yerimden doğruldum. Neyseki birkaç çizik dışında iyiydim. "Yardım etmek istemiştim, o bana etmişti."
Ne kadar ironikti değil mi? Daha kendime yardım edemiyordum ki... başkasına nasıl yardım edecektim?
Bu dünyada hayatta kalamazdım.
O anda içimi bir korku kapladı.
Doğa koruyucusu olmasaydım, muhtemelen bu varlıklar için bir hiç olurdum ve belkide abimle annem olmasa şu ana kadar ölmüştüm.
Bir ittirmeyle bu hale gelmem çok acınasıydı.
"Özür dilerim." Dedim abime bakıp. Abim endişeli gözlerini kulübeye çevirdi. Bütün herkesin gözleri bizim üzerimizdeydi. Kurtların bakışlarında acıma duygusu gördüğüme yemin edebilirdim.
"O zayıf, alfa." Dedi yaşlılardan biri. "Bir an önce dönüşmeli ve şeytanı bulmalı. Savaş bizi ne kadar dinler bilmem ama türlerimizin soyunun kaderinin bu kadar genç bir kurda verilmesi tahlihsizlik."
"Kızım hakkında doğru konuş, Rathan." Dedi annem yaşlı adama keskin bir sesle. "O zayıf değil."
"Kardeşim hepimizden daha güçlü." Abim beni ayağa kaldırdığında başımı dikleştirdim. O ise resmen yaşlı adama sinirden hırlamıştı! "Bir daha kimsenin onun hakkında yorum yapmasına izin vermiyorum, kardeşime hakareti kendime hakaret sayarım." Onu daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim.
"Ben ona inanıyorum." Yaşlıların arasından bir kadın çıktı. Yüzünde garip işaretler vardı, toplantıda o da olmalıydı. Benden bahsediyordu. Bakışları üzerimdeydi. "Gelecekte ruhları bile dize getirebilecek bir gücü olacak. Sadece inanın."
Kadının gözlerime bakışından hiç hoşlanmamıştım.
Bakışlarımı kaçırdım ve derin bir nefes aldım.
Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı?
Devam edecek...1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |