28. Bölüm

19. Bölüm

Eda A.
mektupb_1rsanattir

Bölüm şarkısı:

*Chantaje

*Bana Dönek Demiş İtin Birisi

 

Benim sevgim böyledir.

Varlığım senin hepten:

Her suçu üstlenirim,

Yeter ki haklı çık sen...

 

 

 

(Shakespeare)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlahi Bakış Açısı

"Baba sen ciddi ciddi gönül mi alacaksın?" Dedi Alpay.

"Alacağım tabi oğlum. Bu yaşımıza kadar hata bile ettik." Dedi Cihan da kararlı bir sesle.

Alpay arkada şaşkınca babasına bakarken arabayı sürmeye devam etti Cihan. Karısına verdiği sözü tutacak ve onu geri alacaktı. Bunca gündür karısının özleminden yazıp tutuşuyordu. Artık canına tak etmişti.

Hepsi beraber ALAKAN konağına varırken Cihan arabadan inerek kapının önünde bekleyen adam gözlerine inanamadı. Cihan Ağa elinde süslü bir paket ve çiçekle gelmişti.

Alpay arkada Cihan önde konağın kapısına gelince adam başta geçmelerine izin vermedi. Alpay ve Cihan'ın sert ve ters bakışlarına maruz kaldınca kapıları açtı.

Ferzan Ağa ise torunlarını ve kızını düşünüyor ne yapacağını kestiremiyordu. Kızını geri göndermeye gönlü razı gelmiyordu. Ama içten içe onu da affedemiyordu. Kızı zamanında onu bile çiğneyip gitmişti. Bunun bir sebebi olamazdı. Kızı bir kere onu çiğneyip gitmiş ve kendini bitirmişti.

Bir yandan da torunları vardı. Zerya... Zerya'yı çok sevmişti. Hatta Zeynep kadar çok sevmişti çünkü o tüm bu olanlar içinde en masum olan kişiydi. Daha küçük yaşta susturulmaya köle olmuştu. Bir insan yıllarca annesi babası olamayan kişilerle yıllarca kalıp sonradan öğrenince bunu kaldırabilir miydi?

Ferzan Ağa bu hatayı ilk yaptığında kendini haklı görüyordu ancak İsmet geri döndükten sonra bir gül goncası gibi solan torununu görmek ona türlü vicdan azapları çektiriyordu.

En büyük pişmanlığı ise daha anne kucağına doğru dürüst alışamamış bir bebeği anne kucağından almaktı. Kızına bu kadar değer vermesi küçücük bir bebeği yapabileceği anlamına gelmiyordu. Ama o yakmıştı.

Her geçen gunde Zerya'nın nasıl solduğunu hatırlıyordu. Her gün kabuslardan uyuyamadığını söylüyordu Berfu.

Berfu, yani büyük gelini, ile arasında bambaşka bir bağ vardı. Berfu'nun evlenmesine de o sebep olmuştu. Berfu'nun babası pisliğin önde gideniydi. Sırf Berfu'yu kızı gibi sevdiğinden oğluyla evlendirmişti. Ancak bilmiyordu ki asıl bu yaptığıyla onu bitirmişti.

"Gülşen nasıl Berfu?" Dedi Ferzan Ağa ifadesiz bir sesle.

Berfu ayakta dururken konuştu. "Hasta Ağam. Günlerdir bayılıp duruyor. Hele kusmaları ardı arkası kesilmiyor." Dedi düz bir sesle. Şu zamana kadar babası gibi gördüğü tek adamdı. Ferzan Ağa'ya saygısı sonsuzdu.

Ferzan Ağa kendine engel olamadan üzülürken odanın kapısı çaldı. Ferzan Ağa şaşırdı ve Berfu'ya baktı. Berfu ise bilmiyorum dercesine omuz salladı. "Varê!"(Gel!) Diye seslendi Ferzan Ağa da.

Şalvarlı bir adam içeri girip aceleyle konuştu. "Ağam, ağam! Cihan Ağa! Cihan Ağa gelmiştir!"

Bunu duyunca ayağa atılıp hızla odadan çıkan Ferzan Ağa hızla salona yürüdü.

Alpay çevresine bakınıp oflarken Ferzan Ağa'nın gür sesini duymak şaşırtıcı olmasa gerekti. "Ne işin var bu evde!" Diye bağırışı tüm konağa ulaşıyordu.

Asıl şaşırtıcı olan ise yanındaki torunuydu. Saçları omuzlarına dökülürken dizinde biren elbisesi genelde tüm genç kizlatin giydiği modeldeydi. Beyaz ve çiçekli. Ancak asıl şaşırtıcı olan elbiseyi giyen kişiydi. Zeynep'ti.

Zeynep genelde pantolon giyerdi. Üniversitesine bile hep pantolonla giderdi. Şu anda evde olduğundan rahatça giymişti bu elbiseyi.

Daha da şaşırtan da Alpaydı. Bakışlarını Zeynep'ten alamıyordu. Bu kıyafetin aynısını başka bir kızda da görmüştü ancak bu kıyafet o kızda da bu kadar güzel görünmüş müydü?

Kumral saçları yüzünde tane tane dağılırken ne kadar da güzeldi. Veya dudaklarında ne vardı. Makyaj olamayacak kadar doğal. Doğal olamayacak kadar güzeldi. Vişne andırıyordu ve Alpay vişneden nefrae ederdi.

Alpay'ın hayranlık dolu bakışları Zeynep'teken Zeynep bunu hissetmesine rağmen ona bakmıyordu ve ge bu bakışları sadece pezevenkliğe bağlıyordu.

Koridorda yürürken sinirli ve gergin dedesini görünce gizlice arkasından gelmişti. Tabii Cihan'ın salonda elinde çikolata çiçek ile oğluyla beklediğini tahmin etmiyordu.

"Konuşmaya geldim, Ferzan Ağa." Dedi onun aksine ılımlı bir sesle Cihan.

"Seninle konuşacak bir şeyim yok benim!" Dedi Ferzan Ağa sinirle.

"Beni bir dinlesen-" Diyemeden lafı kesildi Cihan'ın

"Tú kiyî!"(Sen kimsin?) Diyen Ferzan Ağa'nın küçümseyici bakışları Cihan'daydı.

Cihan ise artık dayanamıyordu. Hem babası hemde eşinin babasının onu sürekli görmezden gelmesi, adam yerine koymamasından bıkmıştı artık. "Zavê te mê!"(Damadınım) Diyen isyanlı sesi eskisi kadar sakin değildi.

Tabii onlar tartışırken Nurşen'in onlari Zeynep'in biraz gerisinde dinlediğini bilmiyordu. Nurşen ise günlerdir hasta ve yorgundu. Berfu'nun dediği gibi kusmalarının ardı arkası kesilmiyor, sürekli yatak döşek yatıyordu. Şu ansa gelen bağırışlardan dolayı aşağıya inmişti. Ne bilsin kocası ve babası tartışıyor.

Alpay annesini fark edince içine bir hasret çöktü. Annesini neredeyse 10 gündür görmüyordu. Giderken söyledikleri ise asıl vicdanının cız etmesine sebep olmuştu.

Annesinin kireç gibi olan suratı iyi hissetmediğini gösterecek nitelikteydi. Alpay annesine doğru ilerlernk bir şey oldu.

Nurşen elleni başına koydu ve tutunmaya çalıştı ancak hayır dengede duramadı. Başı gelak şekilde dönerken bedeninin sert zemine çarptığını hissetmesi çok da sürmemişti.

⚜️

Nurşen gözlerini açarken beyaz ışığı görür gibiydi. Cidden beyaz ışığı görüyordu. Gözlerindeki bulanıklık gittiğinde tavandaki lambaya baktığını fark etti. Çevresine bakınırken, "Anne!" Diyen Alpay'ı duydu.

Alpay annesine doğru atılırken bir buçuk haftanın verdiği hasret vardı gönlünde.

Doğrudan veya dolaylı şekilde bile görüşmemişlerdi. Annesine çektirdiği onca çileyi nasıl olurda fark etmezdi? Hem babaannesi hem yengesi tarafından böylesine zulme maruz kalırken bir yandan da onu, Alpay'ı, çekiyordu.

Nurşen oğlunu kucalarken o da tıpkı oğlu gibi özlemişti. Gerçi Alpay koca cüssesiyle ne kadar kucaklanırsa...

Tam o anda kapı açıldı. Alpay o kadar üzgün ve özlemle doluydu ki kapının açıldığını duymadı. Arkasına dönük anesin sarılırken arkasında ona şaşkınca bakan kızın farkında bile değildi.

Evet, gelen Zeynep'ti. Hafif bir öksürdü Alpay toparlansın diye. Alpay'ın ise direkt doğrulaması bir oldu. Arkasına bakınca Zeynep'i görmesi onu şaşırtmıştı. Tabii biraz da utanmıştı...

Normalde ailesinden utanmaz da. Aksine insan içindeyken annesine sarılıp öpmekten utanmazdı. Ancak işler Nedim'in kız kardeşine gelince değişiyordu. Hatta öyle ki annesinin yanında bir saniye bile fazladan durmamıştı. Hafif doğranarak Zeynep'e sorgularcasına baktı.

Zeynep ise Alpay'ın ona bakmasından dolayı biraz gergindi. Alpay ise kendine hakim olamadığı bir beğeniyle Zeynep'e bakıyordu. Üstünde yine aynı elbise vardı ancak saçlarını toplamıştı. Saçlarını toplaması yüzünü ortaya çıkarmıştı. Her görenin hayran olacağı türden bir yüze sahipti. Görenin bir kere daha bakmak istediği güzel gözleri bazen kahve bazen yeşil bazense elaydı. Alpay her baktığında ya kahve rengini ya da ela rengini görürdü.

"Şey hala, uyandın mı diye bakmaya geldim. " Dedi Zeynep. Alpay'ın ona bakmaması ise şaşırtıcı olandı.

Utanmış mıydı o?

Alpay İroz?

Zeynep için bu bile komikti ancak ciddi bir durumdaydı. Yengeleri halasıyla uğraşmamak için Zeynep'i göndermişlerdi ama nerden bilsinler Alpay'ın annesinin odasında olduğunu?

"Gel kızım, otur." Dedi Nurşen ılımlı bir tavırla. Savaşmaktan o kadar bıkmıştı ki...

Zeynep ise halasının dediğini yapıp odadaki tek boş koltuğa oturdu. Tabii Alpay'da annesinin yanında kalakaldı.

"Nasılsın hala, daha iyi hissediyor musun?" Dedi Zeynep.

"Daha iyiyim." Dedi. Koluna takılmış serumlardan dolayı kan değeri yerine gelmiş ve mide bulantısı azalmıştı. Küçük bir hastalıktı. Bayılması bile tansiyonunun düşmesindendi.

Zeynep başıyla onaylarken Alpay ayaklandı. Annesi aç olmalıydı. "Kantine gideceğim, anne. Ne yemek istersin?" Dedi sakin ve kibar bir sesle Alpay.

Bu ses tonu ve ılımlı tavıra Zeynep bile şaşırmıştı.

Nurşen oğluna şaşkınca, "Yok tokum." Dedi. Midesini bozmaya hiç niyeti yoktu.

"Tost basıyorum o zaman. Çay mı ayran mı?" Dedi Alpay onu duymamazlıktan gelerek.

Nurşen şaşkınca Alpay'a bakarken aynı şaşkınlıkla onları izleyen Zeynep'i gördü. Aklına gelen şeylerle konuştu. "Alacaksan bari Zeynep'e de bir have al." Dedi ayıp olmasın diye.

Zeynep ise direkt karşı çıktı. "Yok hala ben gelmeden önce içtim." Dedi saçma bir bahane uydurarak.

Halası ise, "Bir şey olmaz kızım, kahve değil mi bu?" Sonra Alpay'a döndü. "Zeynep'e de getir oğlum sen." Dedi.

Zeynep'e bir şey deme vakti vermeden hemen çıktı Alpay. Kapıdan çıktığı gibi bir Alakan koridorundan geçmek zorunda kaldı. Tabii yine İsmet Ağa eksik olmuyordu.

Onu görünce aklıma oğlu geldi. Oğlu mertti. Babası gibi takıntılı değildi. Hatta duyduğuna göre kuzenini, hem de halası, Diyarbakır'a götürmüştü. Bazı dedikodulara göre sırf Zerya'yı almasınlar diye Ferzan Zerya'yı götürmüş.

Alpay zaten Zerya'yı neredeyse 1 aydır görmüyordu. Zeynep ile bile daha çok görüşüp konuşuyordu. O geceden sonra Zerya'ya karşı bir kardeşlik duyuyordu. Zerya'yı gerçekten seviyordu ve değer veriyordu. Hatta anne tarafından da tek değer verdiği kuzeni o olabilirdi.

Alpay kantine inerken hepsi Alpay'ın Nurşen'in odasındam çıkmasına şaşırıyordu. İyi de ardından Zeynep girmişti?

Sinan aklına gelen tonlarca soruyu tek sonuçta bağladı. Arkasına dönmüş giden Alpay'a seslendi. "Alpay!" Deyişi ile Alpay'ın durması bir oldu.

Usulca arkasına döndü ve dayisa baktı. Dayısına doğru yürüdü ve, "Söyle, Sinan Ağa." Dedi Alpay sakin bir sesle.

"Annen uyandı mı?" Dedi şüpheci bir sesle Sinan.

Alpay ise göz devirmemek için kendini zor tuttu. Sakince dayısına bakıp konuştu. "Uyandı daha demin. Odaya hemen dolmayın. Annem bu hale gelirken farkında değilseniz şu anda merak etmeyin." Dedi Alpay ve Sinan'a tek kelime söyletmeden arkasına dönüp gitti.

Alpay kantine inip kahve ,cay ve tostu söylerken aklına gelen şeytani fikirle gülümsedi. Hemen bir tepside hepsini bir odaya götürdü. Odaya girerken annesi ve Zeynep'te konuşuyordu ancak pek merak etmediğinden dinlemedi.

Alpay önce annesinin tostunu ve çayını tekerlekli sehpaya koydu. Tepsiyi alıp Zeynep'e dönerken Zeynep farkında değildi ama dejavu yaşıyordu.

Tam 2 hafta önce olan istemese çay ikram eden Zeynep'ti ve aralarına olan bu ilişki kahveyle başlamıştı. Mantığı ne kadar sorgulanır bilinmezdi ancak ikisinde bir şeyler değiştireceği kesindi.

Alpay yavaşça eğilirken Zeynep kahveyi hemen aldı. Alpay'a fazladan bir saniye bile yakın durmak istemiyordu. Alpay'a olan nefreti öyle büyüktü ki dünya tersine dönse ancak onu severdi.

Alpay ise Zeynep'ten nefret etmiyordu. Evet, Zeynep'e karşı herhangi bir tutumu yoktu ancak nefret etmiyordu. Nefret etseydi şimdiye kadar onu silmiş, bu kadar uğraşmamış olurdu.

Zeynep kahveyi eline alırken Alpay'ın göze Zeynep'in üzerindeydi. Her an kahveyi içecek diye ona bakıyordu. Nurşen ise şaşkınca ikiliye bakıyordu. Bu ikisinin arasında kesin bir şeyler var diye iç geçiriyordu.

Zeynep gerginlikten etrafa bakarken Alpay'ın ona baktığını biliyordu amma ve lakin görmezden geliyordu. Şu durumda yapılabilecek başka bir eylem yoktu.

Boğazının kurulduğunu hissettiği ilk an hemen kahveyi içti. Ancak ragatlamak icin içtiğinden büyük bir yudum aldı. Hem stresini hemde rahatsız bakışları unutmak istercesine içmişti yudumunu.

İçmez olaydı.

Berbat tatlı kahveyi çoktan içtiğinden yüzünü buruşturmaktan başka bir şey yapamadı. O acı tadın sebebinden nefret etmişti.

Alpay kahkahasını zor zapt ederken gülüşüne engel olamıyordu. Nurşen ise neler döndüğünü anlayamıyordu. Bir Zeynep'e bir Alpay'a bakarken konuştu. "Br şey mi oldu Zeynep?" Dedi şaşkınca.

Zeynep ise zoraki bir gülümsemeyle halasına baktı. "Yok bir şey hala. Kahve biraz sıcakmış da boğazım yandı." Dedi yalan söyleyerek.

Gidip de kadına, oğlunuz bana tuzlu kahve içirdi diyemezdi herhalde.

Nurşen fazla üstelemeden oğluna döndü ki yüzündeki ifadeyi görünce garipsedi. Zira Alpay gülmemek için kendini zor tutuyor, gözlerini Zeynep'ten ayırıyordu. Nurşen'in gözleri kısılırken neler olduğunu çözmeye çalışıyordu.

Zeynep Alpay'a bakmamaya özen gösterirken derin bir nefes aldı. Ancak çok geçmeden aklına bir fikir geldi

Bir an tereddur ettiüt cak telefonunu eline alıp mesaj kutusuna girdi. Yazdıklarını gönderirken Alpay'a baktı. Alpay ise zaten Zeynep'e baktığından göz kontağını bozan şey telefonunun titremesi oldu. Alpay telefonunu alıp bakınca NKK'dan geldiğini gördü.

Zeynep: Benden hoşlandığını bilmiyordum

Alpay mesajla bir bakıştıktan sonra Zeynep'e baktı. Şaşkınlığı bir yana Zeynep'in hafif gülen suratını görünce dalga geçtiğini anladı. Aklına gelenlerle gülmemek için kendini zor tuttu. Annesi olmasa kahkahayı koyuverecekti.

"Kim mesaj atmış oğlum?" Diyen şüphe dolu sesin sahibi ise annesiydi. Bir şeyler oluyordu ve o anlamıyordu.

"Bir arkadaş." Dedi kısaca Alpay.

Cevabj gecikı di tabii.

Alpay: Bugün ters tarafında değilsin galiba

Alpay'ın geniş ve eğlenceli hallerine bir süre sonra alışmaya başlamıştı Zeynep. Hatta bundan dolayı böyle bir mesajla dönüt yapmıştı.

Zeynep ise telefonunu açıp mesaja baktı ve göz devirdi gülerek.

Zeynep: Sanki ters tarafımı bilecek kadar beni tanıyorsun da

Alpay: Bilmemi mi isterdin?

Zeynel ise mesajı görür görmez sinir oldu. Ne münasebetti? Alpay'la dalga geçerken yavşama moduna girmek zorunda mıydı?

Zeynep: İnan sen istemezdin

Bu cevabı hem tehtitkar hemde alaylı bir bakışla göndermişti. Alpay geri dönüş yapacaktı ki içeri aniden giren Cihan ile hepsi ona döndü.

Cihan ise yanında doktor ile kapıda dikiliyor Nurşen'e bakıyordu. Nurşen'in uyanık olduğunu görünce doktoru beklemeden hızlıca gidip karısına sarıldı. Ne Zeynep'ten ne oğlundan ne de doktordan çekiniyordu. Karisina sarılırken, "Nurşen'im!" Diyor ve yanağından öpüyordu.

Doktorun odaya girmesiyle tüm Alakanlar da içeri girdi. Doktor falan umurlarimda olmadan otuz kişi bir odaya girdi. Ancak Cihan karısı için özel bir oda açtırdığından o kadar da anormal durmuyordu. Ancak kalabalık oldukları inkar edilemezdi.

Doktorun ufak öksürüğü üzerine Cihan karısından ayrılırken doktor konuştu. "Nasıl hissediyorsunuz, Nurşen hanım!" Dedi gülümseyerek. Elindeki sekreterlikte kan değerlerine bakıyor ve gülümsüyordu.

"Daha iyiyim. Zaten küçük bir hastalıktı. Bayılmam tansiyonumun düşmesinden dolayıdır." Dedi kayıtsız bir sesle Nurşen. "Kısa süreli bir hastalık."

"Haklısınız küçük bir şey ancak hep böyle kalmayacak. Günden güne büyüyecek." Dedi doktor söylediklerinin aksine gülümseyerek.

"Nasıl yani?" Dedi Cihan anlamayarak.

"Şu an bir mercimek tanesi kadar ancak günden düne kollariniza sığmayacak kadar büyüyecek." Dedi doktor.

"O nasıl bir hastalık lan?" Dedi Alpay anlayamadan.

"Yoksa?" Derken şaşkınca doktora bakıyordu Zeynep.

"Doğru tahmin Zeynep." Dedi doktor gülümseyerek. Doktor Zeynep'in staj gördüğü hastanede yani şu an bulundukları hastane de çalışıyordu. Yani Zeynep'i tanıyordu. Bu kadar başarılı bir stajyeri hastanede tanımayan yoktu. "Nurşen hanım, 1,5 aydır bu hastalıkla yanyanasınız. Tam 9 ay daha sinizli birlikte olacak."

Nurşen'in göğüs kafesi hızlanırken umutlanıyordu. Tahmin ettiği şey miydi? Heyecan ve beklentiye doktora bakarken doktor gülümsedi ve konuştu. "Tebrikler Nurşen hanım. Tam 7 haftalık hamilesiniz."

 

 

 

 

 

 

 

 

⚜️

Gözlerim ağır ağır açılırken aşinası olduğum koku her tarafımı sarmıştı. Saçlarının arasında parmaklar hissederken aklımda hissettiğim öpücük benim için güzel bir gün başlangıcıydı.

Gözlerim tamamen açılıp netleşirken dünün yorgunluğundan eser kalmamıştı.

Başım Ferzan'ın göğsüne yaslı uzanıyorduk. Ellerim saçlarımın arasında geziniyor ve ufak ufak alnından öpüyordu.

Kafamı yavaşça kaldırınca bakışlarımız buluştu. Ona sevimli olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle baktım. "Günaydın." Dedim 'ı'yı uzatarak.

"Günaydın." Dedi ve gülümsedi. "Madem günaydın, günaydın öpücüğünü alayım."

Yanağını uzatırken kısaca güldüm. Gözlerimi kapatıp yanağına uzandım ve küçük bir öpücük kondurdum. Kısa sakalları yanağıma batmıştı ve bu rahatsız edicilikten uzaktı.

Kafamı tekrar göğsüne yaslarken konuştum. "Ya Mardin'de olsaydık evleniyor olacaktık." Dedim gülerek.

O da benim gibi gülerek, "Zaten evliyiz. Sadece resmi değil." Dedi.

"Haklısın kimse bana evlenme teklifi de etmedi." Dedim gülerek. Sabah sabah biraz alınganım.

Neredeyse bir buçuk aydır nişanlını geziyorduk. Elimde bir nişan yüzüğü ile geziyorum. Pahalı şeylerin peşinde değildim ancak evlenme teklif almayı da isterdim.

"Bu akşam dışarıda yiyelim mi?" Diye sordu konuyu değiştirerek.

"Sen dışarıda yemezsin ki?" Dedim anlamaz bakışlarla.

Bir anlığına bana öylesine bir baktı ki... Sanki içi kıyılır gibi. Kıyamayan, sevgi ile bakan gözlerle baktı bana. Sanırım onda sevdiğim en güzel özellik de buydu. Güzel ve sevgi ile bakan gözler...

"Bugünlük görmezden gelebilirim." Dedi Ferzan gülümserken. "Ama şimdi çok açım."

Demesi ile bir bir anda üzerime çıkınca ne olduğunu anlamadım. "Ayy!" Gibi garip bir ses çıkarırken tamamen üzerimdeydi.

Yanaklarımdan başlayarak çeneme doğru öpücükler çalarken istemsizce gülüyordum. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Onunda benden farkı yoktu. Sol tarafında hissettigim hızlı kalp atışı beni heyecanla makyaj da öteye atıyordu.

Yüzümdeki öpücükler yavaş yavaş boynuma inice daha da heyecanlanmaya başladım. Sakin olmalıyım. Gülüşüm bile gülümsemeye dönerken öpücükleri baş döndürücüydü.

Ancak bu anı bozan tek şey bir telefondan gelen sesti. Sanırım benim telefonumdu da Sabah sabah kim arıyordu?

Ferzan ise hiç duymuyormuş gibi belimden tutup beni üstüne çıkardı. Şimdi ise kollarım boynundan göğsüne doğru yaslı şekilde kucağında oturuyorum. Telefonun hemen yatağın komiğinde olduğundan arayan kişiyi gördüm. Arayan Zeynep'ti.

"Ferzan dur, Zeynep arıyor." Dedim. Zeynep her gün konuşurduk ancak beni genelde öğleden sonra arardı. Bu saatte şu an 11 sularıydı.

Ferzan itiraz edecek gibi oldu ancak yüz ifademi görünce kabul etti. Ona yaslanarak telefonumu aldım ve geri çekilmeden önce kısaca dudağını bir buse kondurdum. Bana gülümserken ona gülümseyip telefonu açtım.

"Alo, Zeynep?" Diye açtım.

"Alo Zerya! Halam Nurşen hala! Bayıldı!" Dedi telaşla.

"Bayıldı mı?" Dedim şaşkınca. Ferzan ile yakın temasta bulunduğumuzdan Zeynep'in sesini duyuyor olmalıydı.

"Evet şimdi hastanedeyiz! Sana haber vermek için aradım. Bir de Cihan Ağa." Dedi Zeynep.

"Ona ne olmuş?" Dedim anlamayarak.

"Oğluyla geldi dedemden gönül almaya!" Dedi Zeynep.

"Alpay'la mı!" Dedim şaşkınca. Hani Cihan Ağa neyse de Alpay gelmeye nasıl ikna olmuş?

"Evet, şu an halam odasında hâlâ baygın. Serum taktılar. 1, 2 saate uyanırmış." Dedi Zeynep. "Ben senin çok tutmayayım. Telefonunu açık tut, bir haber olursa ararız."

"Tamam, hadi görüşürüz." Dedim.

"Görüşürüz." Dedi Zeynep'te.

Telefon kapanırken Ferzan bana bakıyordu. "Ne olmuş?" Dedi merakla.

"Halam," Dedim. "Bayılmış, şu an hastanedelermiş."

"Ee Cihan Ağa ne alaka?" Dedi Ferzan da.

"O da sabahtan dedemin gönlünü almaya gelmiş. Alpay ve o." Dedim açıklayarak.

"Anladım." Dedi Ferzan ve düşünceli şekilde bana baktı. Düşüncelere daldığı belliydi.

"Ben kahvaltı hazırlıyorum." Dedim ve yavaşça ayaklandım.

"Birazdan orada olurum." Dedi ve kalkma müsaade etti. Gülümseyerek yatak odasından çıkıp dışarıdaki banyoya girdim. Hemen yüzünü yikadim ve mutfağa gittim.

Hemen çay suyunu üstüne verirken dolaptaki kahvaltıları çıkardım. Bugün cumartesi olduğundan okul veya herhangi bir işimiz yoktu. Haftaya da karne alınacağından son demlerdeydik. Yaklaşan kurban bayramı içinse ayrı bir neşeliydim. Ancak içimde buruk bir tarafta vardı. Mutluluğumun sebebi Ferzan'la ilk defa bir bayramı kutlayacaktık. İçimdeki butik taraf ise ailemle kutlayan atacağım içindi.

İyisiyle kötüsüyle geçirdiğimiz bayrama sadece 3 gün kalmıştı. Ben ise gurbette ailemden ayrıydım.

Kahvaltı tamamen hazır olduğunda Ferzan'sa banyodan çıkmış giyinmiş ve mutfağa gelmişti.

Beraber masaya otururken çaylarımızı o koymuştu. Kahvaltıya başlarken bana dışarıda küçük işlerinin olduğunu söylemişti. Akşama doğru beni almaya geleceğini bildirmişti.

Saat zaten 12'ye geldiğinden 3-4 saat sonra geri gelecekti bundan dolayı sıkıntı etmedim.

Kahvaltıyı bitirdikten sonra beraber sofrayı topladık. Farzdan üzerine ceketini geçirip iki yanağından öptü ve evden gitti.

Şimdi ise sadece ben ve ev kalmıştık. İki kolumuz sıvazlayarak işlere başladım.

 

 

 

 

⚜️

Dudak kreminin kapağını kapatırken glossumun kapağını açtım. Yavaş yavaş dudağıma sürerken taşırmamaya özen gösteriyorum. Sürme işlemini bitirdikten sonra dudaklarını birbirine sürtüp aynadan kendime baktım.

Üzerimdeki yeşil elbise oldukça hoştu. Bu gece dışarıda yiyeceğimiz bir yemek için ne fazla vardı ne de fazla özensizdi.

Diz kapağımın altında biten elbise tül kumaşlı ve koyu yeşil çiçek desenliydi. Belimi saran elbisenin üst kısmı ise askılıydı ancak göğüs dekoltesi yoktu.

Üzerime geçirdim yeleğin rengi ise bejdi. Yeni fark ettim şey ise saçlarımın baya uzamış olduğuydu. Saçlarımın belli kısımlarına küçücük örerek farklı bir tarz yakalamıştım ancak hepsini görmemiştim. Dalga dalga göğüslerime doğru inen saçlarım göğsümün hizasını geçmiyordu.

Makyajımda ne abartılı ne abartısızdı. Ceylin yengenin deyişi ile "Clean Girl" makyajıydı.

Telefonumdan gelen çağrı sesiyle hemen telefonuma uzanırken ekranda 'Kocam💋' yazısını görünce hemen açtım.

"Alo, Ferzan?" Dedim.

"Alo Zerya'm? Nerdesin?" Zerya'm değişine kurban olurdum ya!

"Odamızdayım, sen?" Dedim gülümseyerek.

"Bende odanızın penceresinin önündeyim." Dedi gülerek.

Hemen koşup pencereyi açınca ferzanin arabasını gördüm. Gülümserken hemen cevap verdim. "Yukarı gelip hazırlanacak mısın?" Dedim gülerek.

"Yukarıdaki bana gelirse hazır olacağım." Dedi gülerek.

"İyice laf cambazı oldun ha!" Dedim gülerek. "Yukarıdaki şimdi geliyor." Dedim ve hemen odadan çıktım. Vestiyerden çantamı alıp hemen ayakkabılıktan topuklu ayakkabımı aldım. Şu 1 haftada sadece bir ayakkabı almıştım o da bu bej rengi ayakkabılardı.

"Bekliyorum." Dedi gülerek.

"Öpüyorum." Dedim bende ve güldüm. Telefonu kapatıp ayakkabılarımı giydim ve asansörden dışarı çıktım. Kapıdan çıkıp arabaya geldiğimde ön koltuğun kapısını açtım ve içeri girdim.

Kapıyı kapatıp tam Ferzan'a dönecektim ki misler gibi kokan papatya demetiyle karşılaştım. Bir an içim mutlulukla doldu. Bunlar bana mıydı?

Gülümseyerek çiçek demetini aldım ve Ferzan'ın yüzüne baktım. Onu ilk defa bu kadar yakışıklı ve özenli görüyordum. Saçlarını ona yakışacak şekilde şekillendirmişti. Azıcık olan sakalları bile sinek kaydı tıraşa dönmüştü.

Üzerinde ise jilet gibi beyaz bir gömlek ve kumaş siyah pantolon vardı. Genelde de böyle giyinirdi ancak pek siyah ceket kullanmazdı.

Nefes kesici bir gülüşle bana bakarken dayanamadım ve çiçekleri kucağıma bırakıp boynuna sarıldım. O ise belimi tutmakta gecikmemişti.

"Teşekkür ederim, aşkım." Dedim ve yanağını öptüm derince.

O ise boynuma aynı derinlikte bir öpücüğü koklayarak çalmıştı.

"Ne demek, Zerya'm. Sen için bunlar ne ki?" Dedi gülerek ve o da benim yanağıma öpücük kondurdu.

Aramızdaki torpido engeli yüzünden ondan ayrılırken arabayı sürmeye başladı.

"Bu geceki sürprizini neye borçluyum, aşkım?" Dedim gülerek.

"Karımıza bir jest yapmayalım mı?" Dedi gülerek.

Dediğine gülerken çok uzun olmayan bir yolculuk yaptık. Yolculuğumuzun sonu bir lokantada biterken benden önce arabadan inip kapımı açtı. Çiçeklerimi arabada bırakıp elinden tuttum ve arabadan çıktım.

Kolkola restorana girerken ağzım kulaklarıma varıyordu. Güzel manzaralı bir yere oturduk ve yemeklerimizi sipariş ettik.

"Çok güzelsin." Dedi hayranca bana bakarak.

"Sadece ben mi?" Dedim onu da kastetmeye çalışarak.

"Sadece sen." Derken yemin eder gibiydi.

Kalbimin ritmi değişirken daha çok gülümsedim. "Sende çok güzelsin." Dedim heyecandan ne dediğimi bilemeyerek.

"Güzel mi?" Dedi ve gülmeye başladı. Gülüşü ferahlatıcı bir liman gibiydi ancak beni utanç bastığından yeteri kadar ferahlayamıyordum.

"Karımdan aldığım en güzel iltifat bu sanırım." Dedi gülerek.

"Ya Ferzan!" Dedim gülmemeye çalışarak. "Dalga geçme, kafam karıştı!"

Gülmemeye çalışırken yemeklerinizin gelmesiyle yemeğe başladık. Ben kendim için tavuk şiş söylemiştim o ise dana şiş.

Kabul etmek gerekirse Ferzan cidden bir et canavarıydı. Onun yaptığı her yemekte dana eti bulunurdu. Bense yokluğunda dana etini bile aramazdım.

Masada bulunan mezeler, lavaşlar, soslar ve salatalarla adeta bir ziyafet vardı. Böyle elit insanların yediği biftektense bu menüyü tercih ederdim.

İştahla lavaşı alıp dudaklarımı ağzıma yuvarlarken hemen lavaşın arasına sisi koydum ve lavaşı kapatıp şişi çektim.

Yemeğimi iştahla yerken kafamı kaldırıp baktiginda bana gülümseyerek bakan Ferzan'ı gördüm.

Ağzım dolu olduğundan hemen konuşamadım ama birkaç saniye sonra lokmamı yutup, "Yemeğini yer misin?" Dedim.

Bana gülümserken, "Manzaram bu kadar güzelken mi?" Diye konuşunca utandığımı hissettim.

Tövbe Allah'ım tövbe ya!

Bugün ya ben çok utangaçım ya da Ferzan çok laf cambazı!

Bir şey demeden yemeğine dönüp yemeye devam ettim.

İkimizde kabul etmeliyiz ki konu yemek olunca pek konuşamıyoruz. Bir tık yemek yemeye düşkünüz.

Ferzan biraz tereddüt etsede yemeğini yemeye devam etti.

İkimizde obur gibi yiyerek yemek faslını geçtik. Ferzan yoğun ısrarlarıma rağmen hesabı tek başına ödedi ve beni lokantadan çıkardı.

"Yürüyüş yapalım mı?" Diye sordum bir anda.

"Olur." Dedi ve hemen bir kolunu açtı. Hemen koluna girerken arabanın yolunu sapıp sokakta yürümeye başladık.

Kalabalık bir şehir olduğundan bizimle beraber bir çok kişi daha turluyordu.

Aklıma takılan çocukça soruyla konuştum. "Ferzan!"

"Söyle Zerya'm." Dedi bana bakarak.

"Beni gördüğünde ilk ne düşündün?" Dedim gülerek. İçimde çocukça bir heyecan vardı. Merakla ona bakarken o ise tereddüt eder gibiydi.

"Emin misin?" Diye beni teyit etti.

"Evet!" Dedim biraz suratımı asarak.

"Kahya olduğunu düşündüm." Dedi yüz ifademi ölçerek.

Adamda haklı doğru düzgün tanışamadık ki?

"O da doğru. Peki illahi olmuştur. İsmet Ağa sana beni anlattığında ne düşündün?" Dedim daha açıklayıcı olarak.

"Şaşırmıştım. Bir kız neden bunu ister diye. Babama kaç kez sormama rağmen bana bir şey söylemeyince sadece şaşırıp seni merak etmiştim." Dedi hâlâ ifademi ölçerek.

Bunu demesinin üzerine bir şey diyemedim. O ise beni durdurdu ve çenemden tutup kendine çevirdi.

"Zerya'm, başına gelenlerin çoğu bab yüzünden, biliyorum. Bana asla babamın oğlu gözüyle bakmadın. Ben senden bu konuda hiçbir beklentide bulunamam. Benim tek istediğim seni iyileştirmek ve mutlu etmek." Dedi ve ellerimden tutup üstünü öptü.

"Senden tek beklediğim ve istediğim şey benim karım olman, hayatımın yoldaşı olmam..." Dedi ve devam ettirdi. "Belki işler tam tersi olmalı ama bu konuda yarım kalmış hissetmeni istemiyorum."

Yavaşça bir dizinin üstünde çökerken beni nasıl heyecanlandırdığını bilmiyordu. Kalbim adete davul çalarken sanırım karnımda büyük bir düğün vardı çünkü karnımdakiler her ne haltsa halay çekiyordu.

Elini ceketinin cebine atarken, "Hayatımda ki tek kadın, çocuklarımın annesi, yoldaşım, sırdaşım hatta her şeyim olmanı istiyorum." Dedi ve ceketinin cebinden kadife bir kutu çıkardı. Kutunun kapağını açtı ve, "Benimle evlenir misin Zerya'm?" Dedi.

Heyecanla ona bakarken elimi heyecanla çarpan göğsüme bastırdım. Arkadan gelen alkış sesleriyle irkilirken etrafımızda toplanmış olan insanlara bakıyordum.

Alkış tufanı beni cevabım için dinginleşirken bende heyecanla konuştum. "Sende benim her şeyim olacaksan, EVET!" Diye heyecanla bağırdım.

Ferzan aldığı cevaptan dolayı heyecanla kutudan yüzüğü çıkardı ve yüzük parmağıma taktı.

Bir alkış tufanı daha koparken Ferzan bir anda belimden tuttu ve beni havaya kaldırdı. Beni kendi etrafında döndürürken boynuna sıkıca tutulmuştum.

Beni yere indirirken arkadan gelen sesle oraya döndük. "Haydi o zaman bu gecede Zerya ablaya!"

Yusuf'un sesi hepimizi gülerken bir anda gelen halay sesiyle güldük. Yusuf rahat durmayarak açtığı halayla bizi coştururken tüm Diyarbakır halkı ve biz halaya giriştik.

Uzun bir kutlamadan sonra ancak bu şekilde stresimi atabilirdim.

Ferzan ile birlikte arabamıza binerken bir kolu omzumdaydı ancak bana asla ağırlığını vermiyordu.

Beni arabaya bindirip kendi de bindi ve arabayı çalıştırdı. Araba doğruca bizi evimize götürürken Ferzan arabayı park ettiği gibi üzerine çıktım. O kadar neşeli ve mutluydum ki kendimi tutamadan onu öpmeye başladım.

O ise asla gecikmeden belimden tutup beni kendine iyice yasladı. Elleri belimi okşarken benim kollarımda onun boynundaydı.

Bir eli açıkta kalan bacağıma giderken asla itiraz etmeden onun için birazda ben yukarı doğru çektim eteğimi.

Dudaklarımız ayrılmamışken eli bacağımı okşuyordu. Bu huylanmama sebep olsa da bunu düşünmeyecek kadar heyecanlıydım.

Eli yavaş yavaş yukarı doğru tırmandıkça daha da heyecanlanıyordum. Öpüşüz artık daha da sert hale gelirken elini iç çamaşırımın üstünde hissettim. Hissetmeme bir hafifce inlerken utançtan yerin dibine girdim. Kendime hakim olamadan inleyişim iplerin onun elinde olduğunu açıkça söylüyordu.

Parmakları dokunduğu yerde hareketlenirken çıldıracak gibiydim. Böyle bir his olabilir miydi ya! Adeta hem zevk alıyordum hem de hassaslaşıyordum.

Nefesim tükenirken dudaklarımı Ferzan'dan ayırdım ve nefes almaya çalıştım. Amcam yüzüm benden izinsiz şekilde öyle şekillere giriyordu ki nefes dahi alamıyordum.

Ancak bir ses bizi durdurdu. Daha doğrusu beni. Telefonum çalıyordu ve nasıl bir alametse koltigun üzerinde ekranı görüyordum.

Annem arıyordu. "Ferzan dur." Dedim.

Yavaş yavaş dururken alt tarafım öylesine zonkluyordu ki cevap vermesem mi diye düşünmedim değil ancak Zeynep'in sabah söylediklerinden hemen uzanıp açtım.

"Alo anne!" Derken nefesim hâlâ dizginlenmemişti.

"Zerya! Zerya halan hamile!" Diyen annem ise bana bambaşka bir şok yaşattı.

"Ne! Hamile mi!" Dedim şaşkınca.

"Evet! Yatın ilk iş Mardin'e gelin!" Dedi annem karşılık olarak. "Şimdi kapatıyorum, burada işler karışık."

Annem telefonu yüzüme kapatırken Ferzan'a döndüm.

"Nurşen hâlâ hamileymiş." Dedim şaşkınca.

"Bize ne ya!" Dedi ve bana uzandı ki onu durdurdum.

"Yarın Mardin'e gideceğiz ve lütfen evde devam edelim." Dedim.

Bana ilk şaşkınca sonra gülümseyerek baktu ve başıyla onayladı.

Uzun bir gece olacak gibiydi.

 

 

 

 

 

 

 

Selamlar olsun MGY okurları!

Bugün bölümü biraz geç attım ama kusura bakmayın ne olursunuz🙏🏻🙏🏻

Geçen hafta bolum atamadım ama bu hafta doku dolu bir bölümle karşınızdayım. Yazım yanlışı illahi vardır ama onları sonra halledicem yoksa bölüm çok gecikecek.

Bu arada bence en son ne olduğun anlamışsınızdır herhalde😁

Sormak istediğim sorular var,

Mesela Alpay'ın kahveye tuz attığını tahmin eder miydiniz?

Sonra sizce nursenin hamile olduğunu öğrendikten sonra neler olmuştur?

Pekii Melek neden Zerya ve Ferzan'ı Mardin'e çağırdı?

Neyse sorularım bu kadar.

Bu arada haftaya bölüm atamayabilirim çünkü İzmir'e gideceğim. Hastaneye ve ameliyat olma ihtimalim var.

Bundan dolayı kesin bir şey söylemiyorum. Şimdiden haberiniz olsun.

Benim söyleyecek başka bir şeyim yok. Hepinizi çok seviyorum.

Sağlıcakla kalın, hoşça kalın 👋🏻 🤭 🌬️

 

 

 

Bölüm : 11.05.2025 19:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...