38. Bölüm

22. Bölüm

Eda A.
mektupb_1rsanattir

Rojda - Tù Evini

Rojda - Hey dilo

 

 

 

 

Dünyanın en mutlu insanı kimdir diye sorsalar, eş seçimini doğru yapanlar derdim.

 

 

 

Doğan Cüceloğlu

 

 

 

 

"Bak ayağını şöyle yapıp döneceksin." Dedim ve göstererek onun yapmasını bekledim. Canan gösterdiğim gibi hareketi yaparken ona gülümseyip, "Oldu işte!" Dedim ve ellerimle ona çaktım.

Ortaya geçip yaptığımız hareketleri tekrar ederken sorunsuz şekilde halletmiştik ya!

Şu an ne mi yapıyorum? Düğün ve kınamın düğün girişini ayarlıyorduk. Amcamın kızları ve dayımın kızları vardı. Hüseyin dayımın kızları Asuman ve Tülin, Hayri dayımın kızı Canan da bizleydi.

Neredeyse 3 gündür bu girişe çalışıyorduk ve halletmiştik! Sonunda! Kına ve düğün için her şey hazırdı. Kızlarla beraber buranın geleneksel kıyafetlerini giyecektik. Tekrarımız biterken kendimizi alkışladık! Ama hakediyorduk bu alkışı!

Yorgun şekilde odadaki koltuğa atlarken üzerimdeki t-shirtü çekiştirip hafif bir esinti yaptım. Tövbeler olsun esinti bile sıcak!

"Ay bittim, Zerya!" Diyerek dizime uzandı, Zeynep.

"Bak bakalım sence ben bitmedim mi?" Dedim bende.

Birsen yanımızdaki koltuğa otururken giydiği sporcu atletinin askılarını sıyırıp göğsünün içine sıkıştırdı ve nerden getirdiğini bilmediğim yelpazeyi sallamaya başladı.

Onun elinden alıp kendim sallarken "Ya Zerya abla!" Diyen sesine güldüm.

"Valla biraz sallayıp vereceğim!" Dedim ve hızlı hızlı salladım.

Birsen bunun üzerine bir şey demezken Canan gelip yanına oturdu. Asuman yere çökerken, Tülin de onun yanına gitti halıya uzandı.

"Şu düğün bitsin güzel bir tatile gidelim ya!" Dedi Canan.

"Evet ya!" Dedim bende. "Söyle kız kıza!"

"Sen yoksun!" Dedi Zeynep de.

Kaşlarım çatılırken kucağımdaki yüzüne baktım. "Ne demek yokum. O niyeymiş?" Dedim.

"Evli olacaksın da ondan! Kocanla git!" Dedi Binnaz da.

Bunlar hangi ara bu kadar kaynaşmıştı ya!

"Öyle olsun!" Dedim ve trip atarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Siz evlenince görürüm ben sizi!"

"Evlenmeyi düşünmüyorum!" Dedi Zeynep.

"Bende!" Dedi Tülin de.

"Öyle mi? Benim adım da Zerya'ysa benden sonra ilk Zeynep sonra da Tülin evlenecek görürsünüz!" Dedim hırsla.

"Kız tövbe de!" Dedi kucağımdaki Zeynep ve kolumu çimdikleyerek.

"Demeyeceğim! Hatta bu ekip tekrar toplanıp senin düğününe hazırlanacağız!" Dedim.

Zeynep bir düşünürken aniden doğruldu. "Bak içime kurt düşürdün Zerya! Kiminle evleneceğim kızım ben?" Dedi tedirgin bir sesle.

"Ya sende Zeynep! İnanma şuna! Bizi sinir ediyor bu cüce!" Dedi Tülin de.

"Kız sensin cüce!" Dedim ve yanımdaki yastığı alıp ona fırlattım. Ancak yastığı tutup geri bana attı. Kafam resmen dönerken kızların gülüşünü duydum. Saçlarımı elimle düzeltirken, "Görürsün senin düğünün de nedime olmayacağım!" Dedim.

"Görürüz!" Dedi o da gülerek.

Odaya annemin girmesiyle hepimiz ona döndük. Elinde kocaman bir kutuyla içeri girdi. Hemen ona doğru gittik. "Bakın kıyafetler geldi!" Dedi annen ve kutuyu açtı.

Kutuyu açtığımızda hemen saten kumaşlar karşıladı bizi. Hepsini tek tek çıkarırken Birsen hemen kırmızı olanı aldı. "Bunu ben giyeyim." Dedi heyecanla.

Tüm kızlar onaylarken Asuman pembe rengi alıp Zeynep'e yasladı.

"Ay Zeynep! Ne de güzel oldun! Bence bunu al, sana çok yakışır!" Dedi heyecanla Asuman.

Tülin de aynı şekilde beğeniyle konuştu. "Bunu almazsan cidden büyük bir kayıp verirsin haberin olsun!" Dedi ve gülümsedi.

Zeynep de kararsız kalırken hepimize baktı ve, "Siz almak istemiyorsanız?" Dedi bize de bakarak.

"Yok bunu al bunu!" Dedi Canan da. "Başka hiçbirimize daha çok yakışmaz bu elbise!"

"Bencede sana çok yakıştı." Dedim.

Zeynep'i ikna ederken eline tutuşturmuştuk. Canan laciverti alırken ona yakışacağından da şüphem yoktu. Binnaz'da mor olanı alırken Tülin ve Asuman'a sarı ve turuncu kalmıştı.

Tülin sarıyı, Asuman da turuncuyu almıştı. Benim bindallım ise hâlâ gelmemişti. İki gün sonra ki kına için neredeyse her şey hazırdı.

 

 

⚜️

 

"Zerya beni unutma! Belki kısmetim açılır!" Dedi Canan.

"Şimdi yazmayacağım, düğünde yazarız. Şimdi kınaya gideceğiz. Hem sakin olun ya!" Dedim bende.

Yeşil bindallımı havaya kaldırarak yürürken yanaya yürüdüm. Her adımımda kendimi daha net görürken mutluluktan çıldıracak gibiydim. Güzel hissediyordum. En mutlu günümde kendimden emin olmak o kadar güzeldi ki.

Ancak beni korkutan şey bu kadar güzelliğin içerisinde kötü bir şey olma ihtimaliydi. Ya bunca güzelliğin içerisinde kötü bir faktör her şeyi bozarsa? Yine tüm uğraşlarıma rağmen her şey berbat olursa?

Olmazdı!

Bu kez asla olmazdı!

Her şey iyiyken, mutluyken hiçbir şey buna engelleyemez!

"Hadi çıkalım da!" Diyen Ceylin yengeyle herkes telaşlannırken heyecanla bana koştular. Kınaya Rojda'nın 'Tu Evînî' şarkısıyla girecektik.

Hepimiz kapının önüne gelirken en öne Tülin geçti. Arkasına kızlar sırasıyla Zeynep, Birsen, Canan, Asuman, Binnaz olarak sıralandılar. Şu an üzerimizde gelenekesel kıyafetler yoktu. Hepsinde saten şalvar şeklinde bir alt ve saten üst şeklinde bir elbise vardı. Rengi yeşil, sarı, kırmızıydı.

Neredeyse tüm ışıklar kapanırken tek ışık Tülin ablanın yüzüne yansıyordu. Işık biraz daha büyütüp hepimizin etrafına yayılırken şarkı ritime girdi.

Şarkının başlamasıyla Tülin abla belini ritme göre kıvırtırken zurna sesi gelince yana kaydı. Ses tekrar gelince aynı bel kıvırtmaya Zeynep yaptı. Bu kısmı aslında o yapmak istemiyordu. Ancak ben ısrar etmiştim. Çünkü şu an burada Ferzan ve birkaç kuzenimiz haricinde kimse yoktu. O da testi salladıktan sonra çıkacaktı.

Rojda şarkıya girerken kızlar ellerindeki tüllü yelpazeleri sallayarak önümü açtı. İkili sıra haline gelirken yan yana olanların aralarında 2 metrelik bir boşluk vardı. Yelpazeleri bana doğru sallarken nen de elimde 'Zerya Gelinin Kınası ' yazan defi sallayarak yürümeye başladım. Defin etrafında yeşil kuş tüyleri vardı.

Bu geceye özel dedem şarkıcı Rojda'yı getirtmişti. Nasıl getirtti bilmiyorum ancak en sevdiğim Kürt sanatçı o olabilirdi. Rojda elinde mikrafonla şarkıya girerken hepimiz uyumlu ve müzikle ahenkli şekilde yürüyorduk.

"Min hêlîn çêkir

Li ser dara

Ez çûm nav dara

Ez çûm nav dara"

(Bir yuva yaptım

Bir ağaca,

Ağaca girdim,

Ağaca girdim)

Şarkı devam ederken bazı insanların kamerasının bizi çektiğini gördüm. Hatta elinde kamerayla bizi çeken kız Alpay'ın kuzeni Nazlı mıydı? O ufacık boyuyla bizi bir kameraman edasıyla çekiyor ve yaşıtlarına adeta hava atıyordu. Arkasındaki kıza attığı gülümseme neydi öyle! Bu kız bu yaşta böyle cadıysa büyüyünce nasıl olur bilemiyordum.

Ben bir şey olmaz diye umursamadan defi sallayarak yürümeye devam ettim. Zira heyecanım insanların telefonda çektiği videodan daha önemli ve büyüktü. Şarkı devam ederken bizde şarkıyla uyumlu hareketlerle ortaya geldik. Ortaya gelince Rojda nakarat kısmına geldi.

"Tu evînî, xwîn şîrînî, yara min î

Tu evînî, xwîn şîrînî, yara min î"

(Sen benim aşkımsın, tatlı kanımsın, Yarimsin.

Sen benim aşkımsın, tatlı kanımsın, Yarimsin.)

Nakarat devam ederken yelpazeleri sallayarak dans etmeye devam ettiler. Nakarat bitip tekrar zurna hakim olunca Birsen ve Binnaz ortaya benim yanıma geldi ve yelpazeyi bana sallayarak dans ettiler. Zurnanın sesine uyumlu şekilde dans ederken onlar gidip Canan ve Asuman geldi. Ben heyecanla olabildiğince dans ederken ortamda sadece kadın olması birazda olsa beni rahatlatıyordu.

Zurna sesi biterken Rojda tekrar şarkıya girdi ve canlı söylemeye başladı.

"Ji xeyni te yar yar yar

Ez soz nadim

Ez soz nadim

Ez soz nadim

Dinya alem bizanibe

Ez naxwazim

Ez naxwazim"

(Sen hariç, aşkım

Söz vermiyorum

Söz vermiyorum

Söz vermiyorum

Dünya bilmeli

İstemiyorum

İstemiyorum)

Şarkıya uyumlu şekilde kendi etrafımızda dönerken hepimizin saçları ahenkle dönmüştü. Arkamda bizi izleyen Ferzan'ı görmüştüm. Öyle bir hayranlıkla bana bakıyordu ki bana kitlenmiş gibiydi. Sadece bir saniye görmüştüm ancak o bakışları asla atlayamadım.

Hemen ona göz kırparken gülüşünün büyüdüğünü gördüm.

Tekrar önümüze dönerken Rojda şarkının tekrar nakaratına gelmişti. Yine aynı ahenkle dans ederken kızlar ellerindeki yelpazeleri dans ederek kaldırdı ve dansı bitirdik.

Sonunda defi havaya kaldırırken yoğun bir alkış tufanına maruz kaldık. Hepimizi gülümserken elimden defi alan Zeynep testiyi verdi. Heyecanla pisti boşaltırlarken kırmam için yere de bir bez koymuşlardı. Yoksa mazallah testiyi kuracağım derken fayansı kırabilirdim.

Elime verilen yeşil tüllü testiyi sıkıca tutarken elimden kayıp kırılır diye ödüm kopuyordu.

Ulan heyecandan neye telaşlanacağımı bile bilmiyorum!

Heyecanla beklerken şarkının ritmi başlamıştı. Yine Rojda'nın bir şarkısını seçerek 'Hey Dilo' şarkısını seçmiştik.

Ritimle Ferzan'ın yüzüne baka baka dans ederken utancımdan yerlere düşesim vardı. Bana öyle bir heyecanla bakıyordu ki sanki bana bakarken içi gidiyordu. Nasıl desem bakışlarında, gülüşünde bariz bir mutluluk vardı.

Rojda şarkıya girerken bende etrafında yavaş yavaş ama cilveyle dönüyordum.

''Mala dîlo hiz hizî

Xiraba dîlo hiz hizî

Kêrana ji nava rizî

Pismam dotma ma dizî"

(Aşk evi güzeldir

Aşkın kötülüğü güzeldir

Rüzgarın sesi

Kuzenim çaldı)

Dirseğimle onu dürtüp güldüm. O ise bana güldü. Sonra bir çocuk geldi. Erkek çocuğu. Ferzan'a sigara ve çakmak uzattı. Ferzan ise başta küçücük çocuğun bunları getirmesin şaşırırken sonra elini göğsüne bir kaç defa 'yok sağol ' anlamında vurdu. Çocuk annesine dönüp bakarken kaşlarım çatıldı. Kim göndermişti bu sigarayı?

"Hey dilo dilo dilo (disgotin )

Hey zalim zalim zalim

Ne xweşim pir bê halim dinalim ."

(Hey dilo dilo dilo,

Hey zalim zalim zalim

Çok hastayım ve kendimi çok güçsüz hissediyorum.)

Rojda şarkının nakaratına çoktan girerken ben çocuğun nereye baktığını baktım. Yanılıyormuşum, babaanneme bakıyordu, annesine değil.

Kaşlarım istemsiz çatılırken Ferzan'a döndüm. O ise bana boşver, der gibi bakıyordu. Doğru diyordu, bu güzel günü onunla mahvedemezdim.

Testini sallarken tekrar Ferzan'ın etrafından döndüm ve Rojda söylemeye devam etti.

"Kerba zerya

Mala dîlo pişkefte

Xeraba dîlo pişkefte

Kêrana ji navê şikeste

Pismam dotmama xwesta"

(Gökyüzünün karanlığı

Şeytanın evi yıkıldı

Şeytanın kötülüğü yıkıldı

İsim yıkıldı

Kuzenim anne olmak istiyordu)

Ferzan'ın önüne gelirken ona göz kırptım ve hırsla testiyi beze attım. Testi param parça olurken tüm çocuklar testiyi kapmak için üzerimize yığılmıştı. Daha doğrusu testiye.

Ben şaşkınca geri çekilirken Ferzan ayağa kalktı ve yanıma geldi. Bir süre bekledikten sonra testiyi bir köşeye kaçırdı bir çocuk ve ortalık durgunlaştı.

Çocuklar pistten çıkarken Ferzan nazikçe elimi tutup beni kendine çekti. Şaşkınca ona bakarken ortamdan dolayı çekindim.

"Sakin ol, Zerya'm. Dans edeceğiz. İlk dansımız." Derken sanki çok özel bir şey söylemiş gibiydi ki çok özeldi. Onunla daha önce hiç dans etmemiştim. Şimdi ise ilk defa onunla havada güzelce süzülüp dans edecektik.

"Ama ben çok heyecanlandım Ferzan." Dedim ki ne dediğimin farkına vardım. Niye bu kadar saçma bir şey söylemiştim ki! Koskoca adama rezil oldum!

"İnan senden farkım yok, zerâmın!" (Altınım) Dedi sessiz bir heyecanla.

Şaşkınca ona bakarken, "Zêr mi?"(Altın mı?) Dedim.

Ferzan ise, "Sen benim en değerli altınımsın." Dedi çapkınca. "En güzeli, en özeli." Dedi kulağıma fısıldayarak.

Sesi bir ninni gibi, tutuşu sever gibi ve gülüşü cennetim gibi...

Ben bu adamı seviyorum. Ben bu adama aşığım. Ben bu adama sevdalıyım. Daha nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama ez ava híz dikim! (Ben bunu seviyorum!)

Yavaş yavaş sallanırken elleri elimi okşuyordu. Rojda Kürtçe bir şarkı söylerken onu bile dinlemiyordum. Şu tek aklımda olan Ferzan ve onun mis gibi kokusuydu. Ferzan'ın kokusu çok... mis gibiydi. Gerçekten başka anlatacak bir kelime yoktu. Hem güzel hem Ferzan gibi hem temiz hem de erkeksi kokuyordu. Ve kokusu o kadar güzeldi ki kendimi tertemiz ancak bir o kadar da güzel kokulu bir odada gibi hissediyordum.

Bir süre dans ederken şarkı bitti ve bizi önceden Ferzan'ın oturduğu yere oturttular. Yüzümü kırmızı bir duvakla örteren Zeynep heyecanla bana gülümsedi. Eline kına tepsisini aldı, Zeynep ve kızlar ve bazı misafirlerle gelin ve damadın etrafına dolandılar. Herkes Zeynep'e bakarken şarkıya başlamasını bekliyorlardı. Zeynep'se derin bir nefes aldı ve şarkıya başladı.

 

 

⚜️

 

 

İlahi Bakış Açısı

 

~Birkaç saat önce~

 

Akranlarına hava atarak annesinin ve yengesinin telefonundan videolar çeken Nazlı adeta kameraman edasıyla Zerya'nın etrafında dört dönüyor, her anını çekiyordu.

Tam testi kırılma zamanı geldiğinde hemen telefonu annesine verdi ve koşup testiyi kapmaya Zerya'nın etrafında durdu.

Nurşen telefonuna bakarken Belinay ona seslendi. "Yenge!" Sesi Nurşen'in kafasını kaldırırken Nurşen konuştu. Acaba ne işi düşmüştü de ona seslenmişti.

Nurşen, "Efendim?" Dedi eltisine.

Belinay ise, "Nazlı benim telefonuma giriş videosunu çekmemiş sende varsa göndersene!" Dedi.

Nurşen, "Tamam." Deyip telefonunu eline alırken videoyu paylaşıp 'Belinay' kişisine tıkladı. Daha doğrusu 'Bir tanecik Oğlum'a tıkladı. Alpay'a video gönderilirken Nurşen silmeye erinip videoyu eltisine tekrar gönderdi.

O sırada dışarıda annesi ve yengesini almak için bekleyen Alpay telefonuna bakarken annesinden gelen mesajı açtı. Video göndermişti annesi. Önde sarı saçlı bir kız. Bu Hüseyin amcamın kızı Tülin değil miydi? En önde elinde yelpaze ile duruyordu ve arkasında birkaç kişi daha vardı.

Annesine yazdı. Ona bunu niye göndermişti ki?

Alpay:Anne bu ne?

Nurşen telefonunda oğlunun mesajını gördü ve geri dönüş yaptı.

Nurşen: Yanlışlıkla göndermişim oğlum

Nurşen: Boşver sen

Nurşen: Neredesin bu arada?

Alpay: Arabadayim çıkmanızı bekliyorum

Nurşen: bekle bekle

Alpay mesaja görüldü atarken canı sıkılmıştı. Arabada sabahtan beri yalnızdı ve canı çok sıkılıyordu. Zaten şu ara ne flörtü vardı ne de sevgilisi. Kız olan arkadaşlarıyla bile konuşmuyordu. Konuşası gelmiyordu. Bir şey onun yolunu kesiyordu. O bile o şeyin ne olduğunu bilmiyordu.

Eli nedensizce annesinin gönderdiği videoya giderken yelpazeyle dans eden Tülin'i gördü. Onu fazla umursamazken o yana çekilince görünen yüz onun dikkatini daha çok çekti.

Öyle bir dans ediyordu ki kendini onu incelerken buldu Alpay. Nedim'in kız kardeşi bu kadar güzel mi dans ediyordu?

Resmen incecik beli öyle güzel ve abartısız kırılıyordu ki hayran kalmıştı. Oda dönüp sağa çekilirken upuzun saçları savruldu. O saçları o kadar güzeldi ki...

Belki herkes için normal bir saç gibi görünebilirdi ancak o saçlar Alpay'ın gönlündeki en değerli şey olmayı başarmıştı bile. Tabii o saçların sahibi direkt Alpay'ın gönlünde taht kurmuştu ancak ikisinin de bundan haberi yoktu.

Beraber dans ederlerken gözlerini asla Zeynep'den alamamıştı, Alpay. Bu güzellik bünyesine fazlaydı. Video bitince kendini durduramadan arabadan indi.

Adım adım düğün salonuna girerken damat ve gelinin etrafında oluşturulan daireyi gördü. Ancak daire hareket etmiyordu. Taaki Nedim'in kız kardeşi şarkı söylemeye başlayıncaya kadar...

""Hinê bînin li teştê kin

Hinê bînin li teştê kin

Şîr û şerbetê çêkin

Şîr û şerbetê çêkin"

(Tepside kına getirin

Tepside kına getirin.

Süt ve şerbet de yapın

Süt ve şerbet de yapın.)

Zeynep'in sesi tüm sesleri bastırırken herkes onun sesine hayran kalmış şekilde onu dinliyordu. Kimseden ses çıkmazken elinde kına tepsisiyle salına salına dönüyordu. Yanındaki kızlarda ritimli şekilde alkışlarken bazıları elinde mumla salınıyordu.

"Kevçî bi kevçî hûn lêkin

Kevçî bi kevçî hûn lêkin

Bînin li destê zavê kin

Bînin li serê bûkê kin"

(Kaşık kaşık kına sürün

Kaşık kaşık kına sürün.

Getirin damadın eline sürün

Getirin gelinin başına sürün.)

Zeynep'in sesi Alpay'da öyle bir etki yapmıştı ki adeta büyülenmişti. Kalp atışı bile hızlanmıştı. Öyle ki bu onun için normal dışıydı. Oysa nefret ettiği birinin sesi nasıl olur da kalbini yoldan çıkarırdı?

Zeynep şarkıya devam ederken Alpay omzuna konan elle arkasına döndü. Ona sırıtarak bakan Cesur'u görünce kaşlarını çattı. Bu salak niye piç gibi sırıtıyordu?

"Ne gülüyorsun lan!" Dedi sinirle Alpay.

"Sana." Dedi Cesur ve arkasında hâlâ şarkıyı söyleyen kızı işaret etti. "Zeynep fazla güzel olmuş bu gece değil mi?"

Bunu tamamen şakasına söylüyordu. Yoksa Zeynep ile ilgilendiği falan da yoktu. Sesinden tanımıştı, Zeynep'i. Bir kere bile görmemişti. Ancak Alpay'ın neye o kadar büyülü baktığını tahmin edebiliyordu.

Alpay ise kan beynine sıçramış gibi oldu. Bu salak Zeynep'e neden böyle bir şey söylemişti! Güzel falan değildi. Sesi de iğrençti bir kere! Hemen susması lazımdı yoksa Alpay Cesur'a dalacaktı. Hem Cesur'un sevgilisi yok muydu? Ne diye Zeynep'e bunları söylüyordu.

"O mu güzel! Daha güzellerini gördüğüme eminim!" Dedi Alpay da bakışlarını kaçırarak. Doğruydu, kat be kat daha güzellerini görmüştü ancak hiçbiri onu bu kadar etkileyememişti. Hatta Cesur sevgilisi veya flörtüne böyle bir şey dese o kız Dünya güzeli olsa umrunda olmazdı. Ancak nedense Cesur'un Zeynep'e sözleri onu sinirden küplere bindiriyordu.

"Gördüysen ne olmuş! Bu kızın hem sesi güzel hemde yüzü!" Dedi Cesur da.

Allah kahretsin ki Alpay da bunu biliyordu! Hemde fazlasıyla! Bu kadar güzel ve etkileyici olduğunu bilmiyordu. Şu an acı bir gerçekle yüzleşiyordu. Bu kızdan gerçekten hoşlanıyordu hemde abisine rağmen!

"İkisi de berbat! Abartma! Ben şarkı söylesem daha güzel söylerim!" Dedi Alpay Cesur sussun diye. Yoksa mazallah 20 yıllık dostunu fena dövecekti!

Hem içindeki hayvani dürtü de neydi! Cesur Toprak'ın sözleri adeta çıldırmıştı onu! Onu gebertmek istiyordu. Ağzını burnunu kırmak istiyordu! Hemde onca yıllık arkadaşlıklarına rağmen!

Cesur, Alpay'ın bakışlarında ki siniri görmüştü. Onu ilk defa böyle görüyordu! Bu siniri ona karşı olması da geri adım atmasına sebep oldu. Alpay'dan korktuğundan değil, Alpay bir şey yapar da arkadaşlıkları biter diye geri adım attı.

Cesur, "Sakin ol, şaka yaptım! Ben ancak Sena'yı bekleyebilirim. O varken kimseyi gözüm görmez!" Dedi. Sonra aklına gelenlerle yüzü düştü. "Zaten tatile gideli bir hafta oldu. Ne mesaj yazıyor ne de arıyor!"

Cesur içindeki boşluğu tamamlamak istiyordu. Sena geri dönsün ona kocaman sarılsın istiyordu! Çok özlemişti lan! Deliler gibi özlemişti!

"Cesur kapat şu konuyu! Sena hakkında konuşmak istemiyorum!" Dedi Alpay da.

Alpay, Sena'yı sevmezdi. O kızın gözünün hep dışarıda olduğunu biliyordu ve bunu Cesur'a da söylemişti. Cesur ise bunu inkar edecek kadar kör olmuştu. Onunki aşk değildi. Sena'ya 4 senedir o kadar çok alışmıştı ki aralarındaki sevginin aşk olduğunu zannediyor, Sena'nın onu kullandığını görmüyordu.

Alpay ne zaman Cesur'a bunu söylese araları bozuluyor, konuşmuyorlardı. Alpay da bir daha Cesur ile Sena hakkında konuşmamaya karar vermişti. Cesur çok konusunu açmazdı ancak şu an gerçekten özlemişti Sena'yı. Veya Sena alışkanlığını.

"Tamam lan!" Sonra arkalarında eline kına yakılan Zerya'yı görünce güldü. Zeynep'e bakışları hayra alamet değildi. Hele ki böyle bakan Alpay iken.

Gülerek Alpay'a, "Zeynep'e bakışların ne öyle aşık mı oldun?" Dedi. Aslında şaka yapıyordu. O da içten içe aşık olmayacağını biliyordu Alpay'ın. Ama yanılıyordu.

Alpay Cesur'un söylediği şeyle hemen Cesur'a döndü. İçinde telaş ve korku arası bir his vardı. Sanki gizlice çikolata yemiş de annesine yakalanmış gibi hissediyordu.

Gözleri açılırken burnunun yandığını hissetti. Burnu yanıyordu ve ilk defa böyle oluyordu! Hele kulakları! Cehenneme düşmüş gibi hissediyordu.

"Ne alaka oğlum!" Derken bakışlarını kaçırmıştı. Telaşına bile anlam veremiyordu. Neden bu kadar telaşlıydı? Aşık olduğu falan yoktu! Hem aşk gerçek bile değildi!

Cesur ise Alpay'ın kızaran kulaklarını, gözüne bakamayan gözlerini görünce neredeyse şaşkınlıktan bayılacaktı. Bu salak harbi aşık olmuştu lan!

"Lan ben şaka yaptım da," Dedi Cesur ve onu göstererek tekrar konuştu. "Sen ciddili seviyorsun bu kızı!"

Alpay ise sinirle ona döndü. "Ne seveceğim oğlum şunu! Baksana abisi gibi benden nefret eden bir kızı sevecek göz var mı bende?" Dedi hiddetle.

Sözleri sebepsizce içini burktu. Harbi Zeynep neden ondan nefret ediyordu ki? Oysa ne ona ne de abisine hatta ve hatta ailesine hiçbir şey yapmamıştı. Aksine Zerya'ya yardım etmiş hatta yıllarca torun bile olmamıştı. Oysa o istemez miydi dedesi onu sevsin, dayıları onu insandan saysın, kuzenleriyle anlaşsın.

Belki de anne babasından dolayı sevmiyordur? Ne de olsa babası annesini kaçırmıştı. Ancak bunu nasıl Alpay'a bağlayabilmişti? Ailesinin suçunu o üstlenecek diye bir şey yoktu ya!

Peki ya Zeynep ne için sevmiyordu Alpay'ı? Alpay aşık olmadığını zannediyordu ancak sevdiğini biliyordu. İnsanca, kuzence, arkadaşça seviyordu Zeynep'i. Hatta insandan sayıyordu ancak aynı şeyi Zeynep yapmıyordu? Niyeydi? Nedendi?

Zeynep'in tek kelimesine kendini değiştirecek olmasına da şaşırdı. Küçüklüğünden beri hepsini tanırdı ama neredeyse hiç konuşmamışlardı. Abisi ile olan husumeti bile ona engel olamıyordu.

Belki de Zeynep abisi yüzünden sevmiyordu Alpay'ı? Ne de olsa abisiydi?

Alpay o kadar çok düşündü ki boşluğuna gelerek Cesur'a sordu. "Sence Nedim ile husumeti bitirirsem, Zeynep beni sever mi?"

Cesur başta kala kaldı. O kadar mı seviyordu lan Zeynep'i? Alpay düşmanı bildiği kişilerden bir tanesiniyle bile arkadaş olmamıştı veya husumeti bitirmemişti. Bu yaşına gelmişti ancak hâlâ 4 yaşına arabasını çalan Tolga'yı sevmezdi. Nerede görse selam vermez, yüzüne bile bakmazdı. Kinciliği o dereceydi.

Ki Alpay Nedim'le kavga ederek nezarethaneye bile girmişti. Hiç kimseyle bu kadar büyük bir kavga etmemişti ve dayak da yememişti ancak Nedim bunu başaran ilk kişi olmuştu. Kinciliği bu dereceyken onca şeye rağmen Zeynep için bunu bitirmeyi mi düşünüyordu?

Alpay ise ne dediğinin farkına varmış ve, "O anlamda demedim!" Diyemeden Cesur'un kahkahasına maruz kalmıştı. "Oğlum yani Nedim ile barışırsam Zeynep beni arkadaş gibi görür mü?"

Cesur ise öylesine kahkaha atıyordu ki içerideki bazı insanlar onlar dönüp bakmıştı. Cesur bunun farkında olsa da kahkahasına engel olamıyor deliler gibi gülüyordu. Tabii yanındaki Alpay da bezgince ona bakınca ortaya komik bir görüntü çıkıyordu.

Binnaz kına yakıldıktan sonra ikizini alıp annesinin yanına gidiyordu ki kapının önünde Cesur, tabiri caizse, anırarak gülüyordu. Yanındaki de bıkkınca ona bakıyordu.

Binnaz, Cesur'a bakınca aklıma yine onunla karşılaştığı an geldi. Biz sizinle dost aşiretiz! İstemsizce güldü Binnaz. Fazla salaktı. Hele yanındaki! Alper miydi neydi? O biraz daha normal gibiydi ama yanındaki Cesur tam salaktı.

Birsen de ikiliyi fark etti ve Binnaz'a, "Bu iki salağın burada ne işi var?" Dedi alayla.

Binnaz, "Halamlarda gelmişti. Belki onu almaya gelmişlerdir." Dedi tahmin yürüterek.

Birsen ise, "İkisi de mi?" Dedi inanmaz bir ifadeyle.

Binnaz ise bıkkınca, "Ay ne bileyim Birsen! Git sor!" Dedi.

"Sorarız, sormakta ne var?" Dedi Birsen. Başı dik şekilde ikiliye yürümeye başlayınca Binnaz kolundan tutmaya çalışsa da ilerlemeye devam etti.

Birsen cesurca onlara ilerlerken Binnaz da kime haber vereceğini bilemeden Zeynep'e haber verdi. Zeynep'e, "Zeynep abla! Birsen şu kapıdaki iki salağın yanına gitti!" Dedi. Ne yapacağını bilmediğinden ancak ona olayı anlayabilmişti.

Zeynep ise kapıdaki iki salak denen kişilere baktı. Alpay ve Cesur'du. Onların burada ne işi vardı? Zeynep Birsen'e hak verirken, "Bizde gidelim bakalım. Niye kapıda öyle dikiliyorlar?" Dedi.

Birsen onların yanına ulaşınca Cesur ve Alpay ona döndü. Alpay içinden Cesur'a söverken yakalamış olmaları onu utandırmıştı.

Birsen ikisine bakıp, "Burada neden dikildiğinizi sorabilir miyim?" Dedi sakince. Adeta fırtına öncesi sessizlik yaşanırken Cesur Birsen'den çekinmeden konuştu.

"Soramazsın." Dedi pişkin pişkin. Cesur'un sözleri Alpay'ı bile sinir ederken Birsen derin bir nefes aldı.

"Farkında mısın bilmiyorum ama sapık gibi kapıda dikilmişsiniz içeriyi dikizliyorsunuz." Dedi Birsen sakin kalmaya çalışarak. Tabii o sırada arkasından gelen Zeynep ve ikizinin farkında değildi. "İçerideki kadınlar rahatsız oluyor. Ya gidin ya da derdiniz ne söyleyin."

Alpay adım adım buraya yaklaşan Zeynep'i görünce paniklediğini hissetti. Zeynep şimdi buraya niye geliyordu ki?

Yürürken dalgalanan upuzun saçları öyle güzeldi ki... Peki ya yüzü? Resmen bir melek gibiydi! Sesini tekrar dinlemek için neler vermezdi oysa! Ancak Zeynep bunu asla yapmazdı, Alpay bunu biliyordu.

Zeynep onların yanına vararken Birsen'e bakıp, "Sorun ne?" Dedi.

Birsen ise ikiliyi işaret edip, "Kapının önünde dikiliyorlardı, nedenini sormaya gelmiştim." Dedi.

Cesur ise, "Ya biz annemleri almaya geldik. Annemleri arayınca açmadılar. İçeri gidecektik ama içerisi kadın kaynıyor diye giremedik." Dedi sakince. Madem bu kız yengesi olacaktı saygıda kusur etmemek lazımdı.

Birsen onun efendi haline şokla bakarken kendinden şüphe etti. Acaba sert mi çıkmımıştı da öyle pişkin pişkin konuşmuştu?

Alpay ise Zeynep'e bakıyordu. Dikkatle arkadaşını dinleyen kız gerçekten melek gibiydi. Bu kadar güzel olduğunu nasıl daha önce fark etmemişti?

Aslında Zeynep'in değiştiği falanda yoktu. Hatta düğün için beredeyse hiç mamyaj yapmamıştı. Alpay'a öyle geliyordu.

Cesur, "Burda da annemleri beklerken laflayıp gülüşüyorduk. Sonra da bu kız geldi." Dedi Birsen'i göstererek.

Zeynep attıkları yeni yutmamıştı ancak olay çıkmasın diye başını salladı. "Ben halamları çağırıyorum o zaman." Dedi

Cesur, "Sana zahmet benimkileri de çağırsana." Dedi.

Zeynep başıyla onayladı ve, "Sizde burada durmayın. Belki niyetiniz kötü değil ama içerideki kadınlar rahatsız oluyor olabilir." Dedi sakin bir sesle.

Cesur başıyla onaylarken Alpay'ı dürttü ve tenha bir köşeyi işaret etti. Alpay'la o köşeye yürürken kızlarda arkalarına dönüp içeri gitti.

Alpay cebinden sigara paketini çıkardı ve içinden bir tanesini ağzına yerleştirdi. Cesur'a da uzattı ve Cesur'da aldı. Çakmağını çıkarıp ikisini de yaktı ve geri cebine attı Alpay.

Sigaradan derin bir nefes çekip parmaklarının arasında yerleştirdi ve dumanı üfledi. Duman gök yüzüne yayılırken karanlıkta fark ediliyordu.

O gece içindeki derde içmişti Alpay. Ancak içindeki derdi bilmeden dertlendi. Yükü öylesine ağırdı ki altında eziliyordu. Asıl sıkıntılı kısımsa derdini bilmemesiydi...

 

 

⚜️

 

Zerya

Elime kına sürüleli 1 saat olmuştu. Benan anne elime üç altını nasıl sığdırdı bilmiyorum ama şu an elimde üç altın vardı. Diğer elimde ise 'F' harfi vardı. Kocamın F'si.

Arabada yolculuk yaparken Ferzan kravatını çekiştirdi ve gömleğinin ilk düğmesini açtı. Ben ona gözümü kırpmadan bakarken o yola odaklanmıştı.

Benan anne saatin geç olduğunu henüz iki gün daha düğün olduğunu ve düğün önü yorulmamamız gerektiğini söyleyerek bizi eve göndermişti. Ev dediğimde Konak değildi. Dedem miras kalsın diye birkaç tane ev daha almıştı. Bu evler müstakil evlerdi. Bizi de yarın olacak düğün salonuna yakın bir yerde olan eve göndermişlerdi. Hem başbaşa kalalım diye hemde dinlenelim diye.

Ferzan arabayı sürmeye devam ederken ben bir ona bir de yola bakıyordum. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki gülümseyerek kısaca bana baktı.

"Manzaran güzel herhalde?" Dedi ve yola tekrar geri döndü.

Bense çapkınca gülümseyerek, "Fazlasıyla." Dedim.

Tekrar bana kısaca bakarken güldüm. Üzerimdeki koskocaman bindallı ve kırmızı duvak ile oldukça yorgundum. Kınayı sürdükten sonra biraz eğlenip öyle gelmiştik arabaya. Ama kınadan sonra benim tek adım atmaya takatim kalmamıştı.

Sonunda bir evin park yerine girerken yayıldığım yerden doğruldum. Araba park olunca Ferzan'a bakıp gülümsedim. O da bana baktı ve gülümsedi.

"Aşkım." Dedim istekli bir sesle.

Bana, "Söyle Zerya'm." Dedi.

"Beni kucağına alsana. Bak vallahi takatim kalmadı!" Dedim. Ferzan ise gülümseyerek konuştu.

"Gece yeni başlıyor. Biraz dinç olman lazım." Dedi ve beni süzdü.

Yaptığı imayı elbette anlayabiliyordum. Bu teklifi tabiikide reddetmeyecektim. Zaten konakta olduğumuz 2 hafta kocama hasret kalmıştım. Babamlarla aynı katta kaldığımızdan ses onlara gider diye pek bir şey yapamıyorduk.

"Öyle desene." Dedim gülerek. Onunla konuşurken ne kadar heyecanlansamda bir o kadar da cesurdum.

Bana gülerken arabadan indi. Arabadan dönüp benim kapıma gelice güldüm. Aşkım ya!

Beni koca bindallıma rağmen kucağına alırken yanağına kocaman sulu bir öpücük kondurdum. O ise bana gülüp kapıyı kapattı ve arabanın kapısını kilitledi.

Beraber eve giderken cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İçeri girip kapatıp kilitledi.

Adım adım yukarı çıkarken dubleks evde bir odaya girdi. Bu oda bizim için hazırlanan odaydı. Odada iki valiz vardı.

Ferzan beni yatağın üzerine bırakırken dudaklarıma tutkulu bir öpücük kondurmayı unutmadı. Öpücüğüne öpücükle karşılık verirken elleri bindallımın fermuarına gitti. Açınca onu durdurdum.

"Şu makyajı falan bir sileyim sonra devam edelim." Dedim gülümseyerek. "Hem benim sana bir sürprizim var."

Sürpriz kısmını duyunca gözleri şehvetle parladı. Bana yaklaştı ve boynuma sulu bir öpücük kondurdu. Sonra ise kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "Seni yatakta bekliyor olacağım." Dedi.

Sonra ise çeneme öpücük kondurdu ve üstümden yavaşça kalktı. Ben de yavaşça kalktım ve valizlerden birini açtım. Benimkiydi. Hemen elime paketi aldım ve banyoya gittim. Banyoda bindallımın fermuarının tamamını açıp soyundum. İç çamaşırlarıma kadar her şeyi çıkarırken banyoya girip kısa bir duş aldım ve paketteki geceliği çıkarıp giydim.

Gecelik tek üstten oluşuyordu. Göğüs kısmında derin bir dekolte vardı göğüslerimi belirginleştirmişti. Sırtımda ve göğsünde yer yer benler vardı. Kırmızı geceliğin yakalarında dantaller de vardı. Saten kumaşı yumuşacıktı. Kalçamı zar zor örten gecelik fazla güzeldi. Islak saçlarımla beraber itiraf etmek gerekirse oldukça seksi duruyordum.

Banyodan çıkarken Ferzan'ın yatakta uzandığını gördüm. Kolları başının altında öylece tavana bakıyordu. Geldiğimi duymamıştı.

Ben sessiz adımlarla ona ilerlerken utansam da kendimi durduramıyordum.

Adım adım ona giderken son iki adım kala beni fark etti. Beni baştan aşağı süzerken büyülenmiş gibiydi. Ben ise bir yandan utanıyor bir yandan da beklenti içinde ona bakıyordum. Onunla sadece 1 gece beraber olmuştuk ve o 1 gece hayatımdaki en güzel gecelerden biriydi.

Şimdi ise onun karşısına gecelikle çıkmıştım. İlk defa gecelikle çıkmak beni yeterince utandırsa da arzumun önüne geçmiyordu.

Doğrulup ayağa kalktı. Elleri saçlarıma giderken yanağımı da okşadı. Yanağımı eline yaslayıp ona istekle bakınca yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarımı öpmeye başladı. Dudakları dudaklarımın üzerinde tutkuyla dans ederken bende gecikmeden ona karşılık verdim. Elleri geceliğin ince askısına gidince onu yatağa ittim.

Bana şaşkınca bakarken sırt üstü yatakta uzanıyordu. Dizimi yatağa yaslayıp kucağına çıktım. Onun kucağından dudaklarına eğilerek sulu bir öpücük bıraktım.

Kalçamdan tutup yerlerimizi değiştirirken şimdi ben onun altında olmuş oldum. Benim ellerim onun gömleğine giderken bir bir düğmeleri açmaya başladım.

O ise dudaklarımı bırakıp boynumu öpmeye başlamıştı. Dudakları yavaş yavaş gerdanıma giderken heyecanım doruklardaydı. Gömleğini nihayet çıkarmayı başarırken göğüs kasları ve baklavaları ortaya çıktı.

Şekli belirgin ancak abartısız ona karın kaslarına elimi sürterken gerdanımı bıraktı ve bana baktı.

"Bu sürprizin bana verebileceğin en güzel hediye." Derken ellerini kalçama yasladı.

Altında hissettiğim sertliğe ve birbirimize özlemimize bakarsak bu gece uzun olacak gibiydi...

 

 

 

 

Selam MGY okurları!

Nasılsınız?

Umarım hepiniz iyisinizdir! Bende çok iyiyim çünkü.

Alpay bu bölümde resmen Zeynep'e aşkını ilan etmiş kadar oldu. Tabii kendine olan etse Zeynep'e de itiraf edecek de...

Bu arada bölümü nasıl buldunuz?

Zerya ve Ferzan'ın kınası da bittiğine göre geriye kaldı iki gün düğün. Bakalım orda neler olacak.

Bu arada sizce Zeynep Alpay'ı sever mi?

Ben küçük bir spoiler vermek istiyorum. Alpay ve Zeynep'in kaderi öyle bir yerde birleşecek ki Nedim bile onları ayıramayacak. Ve işte o an her şey onlar için tekrar başlatacak.

Haftalardır öyle şeyler planlıyorum ki sırf bunlar gerçekleşsin diye hızlı hızlı düğünü yazdım. O kadar heyecanlıyım ki!

Neyse bir tanelerim sizi çok seviyorum. Bir dahaki bölüme kadar kendinize iyi bakın, hoşça kalın 👋🏻 💋

Bölüm : 27.06.2025 12:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...